Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@zamansizim84

Elindeki bağlamanın tezenesini tellerinin arasına sıkıştıran Boran, nihayet terasın ayazında oturdu koltuktan kalkıp odaya girdi. Karşısında Devran'ı görmeyi beklemiyordu.


"Hayırdır, gizli gizli beni mi dinliyorsun?"


"Çok güzel söylüyordun, bölmek istemedim. Özlemişim sesini, keşke Derya da duysaydı. Döner gelirdi belki."dedi elindeki telefonu cebine koyarken,


Boran umarsız bir bakış attı Devran'a, Derya geri gelir miydi? Zor dedi içinden, o kadar kırılmışken çok zor. Kendini banyoya atıp sıcak suyun altına girdiğinde ne kadar üşüdüğünü fark etti. Yüreğinin sızısından farkına varmamıştı. Sıcak su bedeninden süzülürken içinin soğuğuna faydasızdı. Kafasını toparlayıp bişeyler yapması gerektiğini biliyordu da ne yapacağı konusunda hiç fikri yoktu. Herşeyi berbat ettiğinin farkındaydı.


Duştan çıkıp üzerine kalın bir eşofman takımı giydi. Koltuklara yerleştiğinde televizyon izleyen Devran'ın koluna vurdu.


"Oğlum kalk odana git! Benim karım gitti, senin değil. Çoluğun çocuğun var niye burda oturuyorsun? Sizin de aranız iyi değil farkındayım. Git karının gönlünü al."


Devran kumanda ile kanalları gezerken önemsiz bir şey söyler gibi konuştu,


"Belki gönlü alınması gereken kişi benimdir. Neden bilmeden beni suçlu çıkardın ki."


"Derdiniz ne anlatta bilelim kardeşim?"


"Boşver Boran bilme daha iyi."


Daha fazla üstelemedi onların özelini bu kadar sorgulamak doğru değildi.


Eline telefonu alıp Derya'nın sosyal medya hesabındaki arkadaşları arasından Benan ismini buldu. Benan Devagil aradığını bulmuştu. Listeye devam etti bir Devagil daha arıyordu. Listenin sonlarına gelirken demek ki arkadaşı değil diye düşünüyordu ki Umut Devagil ismi ile karşılaştı. İsmin üstüne dokunup onun hesabı açtı.


Boran kendisi ile yaşıt adamı incelemeye devam etti. Üzerinde doktor önlüğü ile poz verdiği karizmatik kapak fotoğrafı dikkati çekiyordu. Aşağı indikçe okuduğu kolejler, bildiği diller, yaptığı sporlar. Sosyal medya ile oldukça ilgili olduğunu ortaya koyuyordu. İzmir de kendilerine ait hastanenin hem baş hekimi hem de yöneticisiydi. Yaşına göre aldığı sorumluluk takdire şayandı.


Fotoğraflara indiğinde canı daha çok sıkıldı, rafting yaparken çekilmiş olan fotoğrafına bakarken Devran'ın elinden çektiği telefonla daldığı dünyadan çıktı.


"Bu kim Boran, bir saattir sesleniyorum duymuyorsun?" Derken sayfayı yukarı çekip ismi okudu,

"Oğlum ben araştırdım, Derya İzmir de değil, hem gider mi sen tanımıyor musun Derya'yı? Adam yıllarca koşmuş peşinden dönüp bakmamış, anlattı ya Zeynep inanmıyor musun?"


"Derya'dan şüphem yok, hiç olmadı."


"Eee bu ne o zaman" diyerek elindeki telefonu uzattı.


"Açık açık konuşalım mı?"


Devran televizyonu kapatıp tüm bedenini Boran'a döndüğünde devam etti.


"Derya ile ilgili olumsuz bir şey söyle bana."


"Seninle evli olması dışında mı?"diyen Devran'a ters ters baktı.


" İki dakika ciddi ol oğlum."


Devran düşünse de bulamadı, gerçekten şu kısa zamanda ne kadar özel bir insan olduğuna yakinen şahit olmuştu. İki elini yanlara açarak omuzlarını kaldırıp indirdi.


" Benimle ilgili kötü bir şey söyle." dediğinde çok da düşünmedi.


"İlk önce aptal herifin tekisin, elindeki hazinenin kıymetini bilemeyecek kadar körsün. Berbat töre düzeninin içine sıkışmış bir adamsın. Bu kafayla daha da gün yüzü görmen zor...."


" Sağol kardeşim, böyle ölmem çek vur sağlam olsun."deyip arkasına yaslandı, başını koltuğun sırt kısmına bırakarak gözlerini kapattı.


" Dost acı söyler kusura bakma, açık konuşalım diyen sendin? Daha da devam edebilirdim de sözümü kestin." diyerek omuzuna vurdu.


Yerinde doğrulan Boran esas aklına takılanı sordu,


"Adamı araştırdığını biliyorum Devran boşa bilmiyor gibi davranma. Umut Devagili üç yıl peşinden koşturup yüzüne bakmayan kadın benim gibi bir adam da ne buldu?"


"Doğru soru da, sorduğun kişi yanlış. Kendine niye sormuyorsun Boran? Siz ikiniz bir oyunu oynayan iki kişiyken ne oldu da böyle tutuldunuz birbirinize. Yaşadıklarınızı sen biliyorsun. Derya'nın nelere kıymet verdiğini de."


Boran'ın aklı kısacık zaman da yaşadıklarında gezdi bir süre. Hatırladığı her hatırada Derya'ya nasıl aşık olduğunu, nasıl rüzgarına kapıldığını anımsadı. Peki ya Derya onda ne bulmuştu ki. Kollarını dizlerine dayayıp başını ellerinin arasına aldı. Devran dayanamadı bu haline,


"Boran sen sevmeyi değil, sevilmeyi bilmiyorsun. Ne zaman Derya seni sevdi, sen de ya giderse korkusu başladı. O korkuyu söküp atamadın içinden. Vildan hanımla konuştuğu gün Derya gidecek diye aklını kaybedecektin."


"Beni sevmesi için hiç birşey yapmadım Devran, her zaman olduğum gibi davrandım. Üzülmesin, kırılmasın diye elimden geleni yaptım. Konak ahalisi canını sıkacak diye içim titredi. Bu birbirimizi severken de böyleydi, sadece arkadaş olduğumuz zamanda da. Sonra tutuldum ona, silahlı adamın karşısına geçti, kafa tuttu öz güvenine tutuldum. Vildan hanım yüzünden kalbini kırdım, ağzını açıp da kötü bir söz söylemedi asaletine tutuldum. Belimden silahı çekti Çetin'i vurdu, cesaretine vuruldum. Geldiği günden beri etmediğini bırakmayan anamın canını kurtardı, merhametine hayran oldum. Aklını hiç söylemiyorum bile." Başını kaldırıp Devran'a baktı.


"Ben Derya'yı hak ettiğime hiç inanmadım. Camdan bir fanus olsa, içinde saklardım kimse incitmesin diye öyle sevdim. Ama beni sevsin diye, ben olmak dışında hiç birşey yapmadım. Sevmeyenlerin görmediği neyi gördü de sevdi, inan bende bilmiyorum."


"Boran benim babam ben kırk günlükken ölmüş ama ben hiç baba hasreti çekmedim. Hiç bir zaman kardeşim olmadı ama yokluğunu hiç çekmedim. Amcam babam oldu, sen kardeşim. Oysa sen anne sevgisi görmeden büyüdün, anneme nasıl imrenerek bakardın görürdüm, annem görürdü de elini uzatamazdı sana. Ben olmayanın yokluğunu yaşamazken, sen olanın yokluğunu yaşadın."


Boran sessizce dinledi, Devran devam etti.


" Karnında bebeğiyle karını zehirlediler. Yıllarca yasını tuttun, katilini aradın, bir gün vazgeçmedin, yoluma bakayım demedin. Yıllarını boşuna harcadığın çıktı meydana, yapılan hainlikleri kaldıramadın ki haklıydın. Yıkıldı dedim daha toparlayamaz."


Elini dizini koyup, 


"Terasa gelirken bağlamanın sesini duydum. Derya'nın aşkının seni nasıl düştüğün yerden kaldırdığına kulaklarımla şahit oldum. Açık konuşalım dedin ya Boran açık açık söylüyorum kardeşim. Senin yerinde olsam, ben diye birşey kalmazdı. Derya beni niye sevdi diyorsun ya, Elif'in görmediği neyi gördü. Sen hak etmeyeni bile hakkıyla sevmiş bir adamsın, Derya senin içini gördü. Kimsenin bakmadığı kalbini gördü."


" Derya senden vazgeçmez Boran, sana çok kızgın ama daha kötüsü kırgın. Nerden başlarsın bilmiyorum ama kendini affettir." dediğinde tıklanan kapı ile ayaklandı,


"Yeter senle uğraştığım, oğlumla ilgileneyim biraz da."


Boran da ayağa kalktığında sarılıp birbirlerinin sırtına vurdular erkeksi bir hareketle,


"Devran iyi ki varsın kardeşim"


Bu öylesine bir iyi ki değildi, iliklerine kadar hissederek söylemişti Boran.


Kapıdan giren Zeynep, 


"Oooo abilerim kıskanıyorum ama." deyip nazlandı,


Devran, 


"Gel prenses gel, Yusuf geliyormuş diye duydum."


"Sabah yola çıkacak Devran abi. Beraber dönelim dedik. Bir de sanırım abimi görmek istiyor."


"Bi yumruk da o çaksın da, hiç olmazsa içi soğusun çocuğun." dedi Boran.


"Abi onlar Derya abla ile konuşuyorlar. Bence nerde olduğunu da biliyordur."


"Sen Yusuf'un yerinde olsan Derya'nın yerini söyler misin?"


Boran'ın sorusuyla Zeynep sessiz kalırken,


"Derya o riski almaz, konuşuyordur merakta kalsınlar istemez ama yerini bildiklerini sanmıyorum. Bilse bilse Ali Bey biliyordur. Fazlaca sakindi Derya'nın gittiği gün." diyen Devran yine gözlemciliğini konuşturuyordu.


"Zeynep sen bana Benan'ın numarasını yollar mısın? O günki konuşmamız çok yanlış anlaşıldı sayenizde, onunla konuşmak istiyorum."


Bu işin içinden Benan çıkacak hissediyordu, yanında değilse de irtibatlı olduklarından emindi. Birilerinin Umutlanmaması için vazgeçmeyeceğini de bilsinler istiyordu.


Benan'ı arayıp konuştuğunda tepkisi beklediği gibiydi. Kim olsa yapılan imâ karşısında sinirlenirdi. Onunda kendisini sinirlendirmeye çalıştığını fark etti. Derya'nın onu dinlediğinden habersiz konuşup kapattı telefonu.


Yapılan konuşma Boran'a iyi geldi. Bütün cihana Derya'dan vazgeçmeyeceğini haykırmak istedi.


"Bi kere de sen bencil ol Boran. Bir kere de bırak herşey olacağına varsın." diyerek yeni bir sayfa açmaya karar verdi. Kolay değildi, en iyi kendisi biliyordu. Derya'ya verdiği sözleri tutamamış olmak en çok onun canını yakıyordu.


Ertesi sabah, 


Kahvaltı sofrasında buluştu Hanoğlulları, Boran'ın takım elbise ile salona girişi dikkatleri çektiğinde gözler üzerindeydi. Bayram ağa,


" Boran hayırdır oğlum, nereye? "


" Şirkete baba, bu kadar tembellik yetmedi mi sencede?"


Havva hala,


"Derya'yı çabuk unuttun Boran." deyip keyifle arkasına yaslandı.


"Unutmadım, aksine evliliğime sahip çıkmak için toparlanacağım. Bu sizi pek sevindirmez ama Derya bu konağın hanımıdır. Bir daha adını anmadan bunu aklınıza getirin."


Şilan annesiyle göz göze gelip bakışlarını kaçırdı.


"Ne oldu Şilan yıkılmam çok hoşunuza gitmişti, Derya gittiği gün dediklerini unutmadım. Hesabı bir gün kapatırız, sırtımdan vuran herkesle hesabımı kapatacağım."


Hiç birşey olmamış gibi kahvaltıya başladığında, şaşkın bakışlarında hedefindeydi ama pek umurunda olduğu da söylenemez. Bu hareketler tam Deryalık diye geçirdi içinden, Dilber hanımı delirtip çorba çok güzel olmuş diyerek yemeğine devam ettiği akşam geldi aklına.


Toparlanamamıştı, gece uykuları haram olmuştu mesela, Elifle hesaplaşamamak en ağır olanıydı. Fakat dik durmak zorundaydı. Derya'nın hayatında ki yerinin vazgeçemeyeceği kadar büyük olduğunun farkındaydı. Gemileri yakmaya kararlıydı fakat gücünü toparlaması gerekiyordu.


Biten kahvaltının ardından Devran işe gitmek için kapıya yöneldi. Selma ile sadece Tuğra'nın yanındayken iletişim kuruyor herşey normalmiş gibi davranıyorlardı. Bu sabah Boran'ın toparlanmış hali Selma'nın yüzünü düşürürken, bu durum tabii ki Devran'ın dikkatinden kaçmamıştı. Geri adım atmayan karısına karşı eskisi kadar kırgın olmadığını hissetti. İnsan sevdiğine kırılırdı. Selma, Devran'ın içindeki aşkı düşünmeden savurmuştu, kendisine yıllarca ailesizliğini unutturan adam artık ona kırgındı.


Devran kendi düşünceleri içinde boğuşurken,


"Devran ağam, müsadeniz varsa ben Ayşe'yi ablasına götürmek istiyorum." dedi Murat,


"Gidin tabii ama konakta kimseye hissettirmeyin. Babasının davası için çağırdılar dersin." deyip cebinden yüklüce bir miktar para çıkarıp Murat'a uzattı.


"Bunu da Ayşe'ye verirsin, ne ihtiyacı varsa alın ama mahkemeye kadar sakın çıkmasın sığınma evinden. Zaten bugün Ela hanım ifadesini almak için yanına gidecekti."


"Tamam ağam aklın kalmasın" dediği sırada Boran'ın gelmesiyle sessizleştiler.


Boran ve Devran şirketin yolunu tutarken, Murat ve Ayşe kadın sığınma evine doğru yola çıktılar.


Ayşe ile Murat bir başlangıç yapmışlardı ama o günden beri olaylar hiç durulmamıştı. Murat bütün bu olayların içinde bile ilgisini Ayşe'den çekmemiş ancak genç kız Derya gideli aralarına duvarlar örmeye çalışıyor gibiydi.


Arabada ki sessizlik büyüyüp giderken Murat,


"Ayşem, kurban olduğum kaç gündür gözün gözüme değsin diye kapıyı bekliyorum. Niye yüzüme bakmıyorsun, bilmeden üzdüm, kırdıysam söyle ama uzak durmana dayanamıyorum."


Ayşe aslında Murat'a alışmıştı. İlgisi, sevgisi özellikle şevkatli yanı onu kendine bağlamıştı. Gel gör ki Derya'nın gidişi, Selma ile Devran ağanın uzayıp giden küskünlükleri onu korkutmuştu. Bir zaman sonra onlarda kavga gürültü edip mutsuz mu olacaktı?


"Murat, Derya abla niye gitti? Kıyamet kopsa o Boran ağamı bırakıp gitmezdi. Ben hep onların sevgisine imrendim, ya birgün bizde seninle..." dediğinde Murat elini tuttu,


"Ayşem, onların derdi büyük ama sevdaları da büyük bu yokuşu da aşacaklar."


"Peki ya Devran ağamla Selma hanım?" dedi bu kez,


"Onların derdi ne bilmiyorum ama Devran ağamın haline bakarsak eskisi kadar üzülmüyor ve bu iyi birşey değil."


Ayşe umutsuzca omuzlarını düşürdü.


Arabayı durdurup sevdiğine döndü genç adam. Gözünün önündeki sorunlar belli ki onu korkutmuştu. Hâlâ elinde olan küçük elini dudaklarına götürüp avuç içini öptü.


" Güzelim onların ağalıktı aşiretti uğraşacak işleri, kaybedecek çok şeyleri var. Benim tek kıymetlim sensin, senin gül yüzün solmasın diye ne gerekiyorsa yaparım. Her evlilik kötü bitecek diye birşey yok ki. Derya hanım dönecek, Boran ağam onu çok seviyor onun için toparlanacak bak göreceksin. "


Genç kız gözünün içine bakan adamla mutluydu, sıcacık gülümsediğinde Murat'ın içine de güneş doğdu.


" Hadi gidip ablanı görelim seni çok özlemiş."


Sığınma evinin önüne geldiklerinde manzara hiçde bekledikleri gibi değildi. Zelfinin kocası olacak adam belinde silah kapıda dolanıyordu. Nasıl bu kadar kısa zamanda bulmuş olabilirdi ki. Adama müdahale ederse mevzunun cinayetle ilgili olduğunu anlayacakları için ne yapacağını bilemedi. Dün köyden gizlice çıkarmışlardı Zelfiyi kimse onları görmemişti. Bu adama birinin akıl verdiği kesindi de kim? Ne yapacağına karar veremeyince Devran'ı aramaya karar verdi.


O sıra da şirkete varmak üzere olan adam, Boran'ın bu hızlı toparlanışını ve olaylardan nasıl uzak tutacağını düşünüyordu. Çalan telefonda gördüğü isimle huzursuz olsada açıp kulağına götürdü.


"efendim" 


..................... 


"Ne diyorsun oğlum sen? Nerden bulmuş bir günde?


...................... 


" Hemen geliyorum sen sakın görünme " deyip Boran'a döndü.


" Sen şirkete geç benim küçük bir işim çıktı."


" Benim şirkette işim yok, Muratla ne işler çevirdiğinizi öğrenmeye geldim. Sür bakalım Devran ağa anca beraber kanca beraber."


Hesaba katmadığı Boranla ne yapacağını bilemedi bir süre. Riske atmayacağı tek şahit Zelfiydi. Yıllardır üzerinde atılı bu iftiradan, Devran da bir an önce kurtulmak istiyordu. Kaybedecek zaman olmadı için direksiyonu Sığınma evine çevirdi. Telefonu tekrar kulağına götürdüğün de,


"Ela hanım, kocası Zelfi'nin yerini bulmuş. Ben şimdi yola çıktım, silahı var. Siz ifade için bizden haber alana kadar bekleyin."


   "Bir dakika" 


Telefonun diğer ucunda ki sessizlik bi süre devam etti. Arada gelen seslerden hareket ettiği anlaşılıyordu. Muhatabı Devran değildi,


"Zelfi cama çok yaklaşmadan bak! Bu adam senin kocan mı?"


   Emin olduktan sonra, 


"Devran bey, ben zaten Zelfi'nin yanındayım, esas siz buradan uzak durun. Bu adam olaydan haberdar, sizi görürse parçaları birleştirir. Benden haber bekleyin sakın görünmeyin."


"Size zarar..." derken yüzüne kapanan telefonla kalakaldı. Doğru diyordu da, silahlı bir adamla nasıl başa çıkacaktı.


Boran'ın yanın da olması, işini daha da zorlaştırırken, sığınma evinin kapısını uzaktan gören bir yere park edip adamı takip etmeye başladı. Murat'a konağa dönmesini söylediğinde, Boran sabrının sonuna gelmiş olacak ki,


" Ne işler çevirdiğinizi bana da anlatacak mısınız?"


"Şimdi değil Boran, sadece bana güven ve sakin kal!"


Aradan geçen kısa sürede kapıdaki korumanın uzaklaştığını gören Devran'ın tedirginliği arabada kalmasını zorlaştırıyordu.


Gözünü kapıdan ayırmadan olacakları izlemek çok zordu. Ela savcı kapıda göründüğünde, bir adım arkasında Zelfi'yi gördü. Sağlam bir küfür savurduğunda, kapıda bekleyen koca müsveddesi de onları görmüştü. Belinden çektiği silahı Zelfi'ye doğrulttu genç kadın hızla içeri kaçtı. Silahlı adamın muhatabı artık Ela'ydı.


Konuşarak merdivenleri inip silaha aldırmadan adamın bir kaç adım ilerisinde durdu.


"Ne yapıyor bu kadın? Kendini öldürtecek" diyen Devran silahını çekmiş eli kapı kolunda bekliyordu fakat Ela'nın ağlamaklı yüz ifadesi onun için son nokta olmuştu. Hızla arabadan indiğinde Boran da silahı elinde onu takip ediyordu.


Gözünü bir saniye karşısında ki kadından ayırmasa da sessizce yaklaşmak en doğrusuydu.


Karşısındaki kadının ağlamaklı halini fırsat bilen adam,


"Karımı getirin" diyerek içeride ki görevlileri tehdit etti. Bu sırada Ela adamın dağılan dikkatinden faydalanarak silahı tek hamlede elinden aldı. Karnına geçirdiği dirsekle iki büklüm olduğunda, silahla ensesine vurup tek hamlede yere serdiği şerefsize bir de tekme attı.


Devran'ın gözleri Boran'ı bulurken, şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Taş çatlasa 165 cm boyuyla, adamı yere seren kadına hayret etse de, içinde uyanan hayranlığı şimdilik geri plana itti. Ağlamaklı halini gören, bu yapacaklarına asla ihtimal vermezdi. Zaten Ela'nın amacı da karşıyı gafil avlamaktı.


Kendisine doğru gelmekte olan Devran ve Boran'ı el işaretiyle durdurdu. Koruması yanında iki polisle geldiğinde,


"Bu beyefendiyi, reşit olmayan kızla evlilik hayatı yaşamak, ölümle tehdit etmek, savcıya silah çekmek suçlarından nezarete atın bizzat ilgileneceğim."


Telefonu kulağına götürdü, Devran çalan telefona bakıp açtı,


"Burada ki kameralara takılmayın Devran bey, adliyeye geçiyorum orada konuşalım."


"Tamam savcı hanım" diyen Devran hâlâ biraz evvel yaşananların şokundaydı.


   Arabaya bindiklerin de, 


"Devran ağa, dikkat et bu gözündeki bakışı iyi tanıyorum."


"Boran, biz az önce ne yaşadık. Resmen adamı oyuna getirip yerden yere vurdu."


Boran, Derya ile ilk kez karşılaştıkları akşamı hatırladı. İki kişiyi perişan edişini keyifle izlemiş, ona o akşamdan hayran kaldığını çok sonra anlamıştı. Devran'ın gözünde aynı hayranlığı gördüğü için uyarmıştı. Hayatta herşey olacağına varıyordu. Kafasını dağıtmak için,


"Zelfi ile ne işiniz var bunca yıl sonra?"


"Anlatacağım da nerden başlayacağımı bilmiyorum? Savcı hanımla konuşalım anlarsın zaten."


Adliyeye vardıklarında Ela'nın odasına yöneldiler. Kapıyı çalan Devran içerden gelen "gel" sesiyle kapıyı açtı,


"Buyrun beyler, bende sizi bekliyordum." deyip Boran'ı işaret ederek Devran'a döndü,


"Beyefendi kim? Yanında konuşmamız uygun olmaya bilir?"


Devran da biliyordu da, saklasa daha büyük dertti,


"Boran Hanoğlu, Derya'nın eşi."


Kaşları şaşkınlıkla havalanan Ela,


"Buyrun" diyerek masasının önündeki sandalyeleri işaret etti.


"Devran Bey, Zelfi hanım şahitliğiyle istediğimiz tanığı bulmuş durumdayız. Hatta danışıklı dövüş yaptıkları kesin kızın kocası da herşeyi biliyor. Ben adamın suçunu savcıya silahlı tehdit boyutuna taşıyarak içerde mümkün olduğu kadar çok tutmayı hedeflemiştim ki oldukça da başarılı oldu. Biz işi çözene kadar da çıkamaz."


" Şimdi siz katili biliyorsunuz o halde? " diyen Boran şaşkındı.


" Yani, emin sayılırız" dedi Ela


"Ben de öğrenebilir miyim? Hayatımla kimlerin oyuncak gibi oynadığını?"


"Avukatınız Derya hanım dosyaya gizlilik kararı aldırdığı için mümkün değil malesef?"


"Derya katili biliyor mu?"


"Onun şüphesi üzerine hareket ettik ve şuan da haklı çıktığını düşünüyorum. Malesef size bunun dışında bilgi veremem Boran bey."


O sıra da çalan telefona cevap verdi genç kadın.


"Deryacım günaydın"

    

    ......................... 


"Evet ifadeyi aldım canım sorunsuz hallettik." dediğinde beyler birbirine baktı. Üzerine silah doğrultulmasını sorun olarak bile görmüyordu.


"Tahminin de haklısın" deyip duraksadı. "Boran bey burda istersen daha sonra konuşalım"


   ............................


Derya ne söylediyse Ela'nın bakışları Boran'ı buldu.


" Anladım canım iletirim." deyip telefonu kapattı.


Boran'ın soru dolu bakışları savcı hanımın üzerinde dolandı,


"Avukatınız Derya Acar olarak bu işten uzak durmanızı rica ediyor."


"Derya Acar" diye tekrar etti Boran. Sesi kendi kendine tekrarlarken mırıldanır gibiydi.


Devran'ın elinden çektiği telefonu açıp Derya'yı aradı bu kez,


" Alo Devran" diyen sesini duyduğunda Ela'nın odasından çıkmıştı bile,


"Derya" diyebildi sadece sesini duymanın bile onu bu kadar dağıtacağını tahmin etmemişti.


Sesin sahibi tanıyan kadın kısa süre sessizleşti. Kendini toplaması uzun sürmemiş olacak ki,

"Buyrun Boran Bey sizi dinliyorum."


Duygusuz düz sesinin rüzgarı Boran'ı korku kuyularına savururken,


"Deryam" dedi titreyen sesiyle.


Seslice verdiği nefesini dinledi Boran,


"Avukatınız olarak bu konuda karışmamanızı rica ediyorum Boran Bey, sizinle bir anlaşma yapmıştık katili bulmak üzerine ve ben verdiğim sözleri tutmayı severim. Şimdi dava süreci için gizlilik çok önemli, Devran haricinde kimse ile bu konuyu konuşmayın lütfen. Başka birşey yoksa kapatmam gerekiyor."


Adını müvekkillerinden farklı anmayan kadının sesinin soğukluğu gecelerce oturduğu terasın ayazından daha çok üşüttü Boran'ı. Ümitsizce sordu,


   " Neredesin?" 


Yalvarır gibi çıkan sesi Derya'nın şevkatli kalbinin kapılarını yoklasa da kırdığı kalp ona karşı artık eskisi gibi müsamahalı değildi.


" Bulunduğum yer işimi yapmama engel değil, merak etmeyin. Dediklerimi dikkate alırsanız sevinirim. İşimde oldukça iyiyimdir, siz de bilirsiniz. Kısa süre de davayı sonuçlandıracağıma şüpheniz olmasın."


Boran örülen duvarların yüksekliği karşısında çaresizdi. Derya'nın bu yüzü tanıdıktı aslında, kendinden uzak tutmak istediği insanlara karşı bu duvarları örüşüne şahitlik etmişti. İlk defa bu duvarlara çarpmanın sersemliği ile diyecek söz bulamamıştı. Onun sessizliğini fırsat bilen karısı,


"İyi günler dilerim, Boran Bey" diyerek telefonu kapattı.


"Ben senin duvarlarına çok çarptım Boran. Sıra sende... " deyip müziğe bıraktı kendini.


(Bölüm şarkısı Zeynep casalini duvar)


    

Yıldıza dokunmayı unutmayın dostlar. ⭐⭐⭐⭐⭐

    

Sevgiyle kalın

Loading...
0%