@zamansizim84
|
Merhaba arkadaşlar Bölümler gittikçe heyecanlı bir hal alıyor, hikayenin keyifli kısımlarını yazmak için bende heyecan duyuyorum. İlginiz ve okuma oranları beni çok mutlu ediyor. Hepinize teşekkür ederim. Kitap yazdığımdan daha çok okuyorum ve kimseden yorumumu ve beğenimi eksik tutmuyorum. Çünkü yazan kişinin her yorumda bizimle sohbet etmekten keyif aldığını düşünüyorum. Hikayeyi paylaşmak ve yorumları okumak benim için büyük keyif. Sizleri de yorumlarda benimle sohbet etmeye davet ediyorum. Dostlar 50 beğeni sınırını aşalım mı? Derya'dan Kıskançlık benim pek bilmedim, yakıcılığından hiç haberdar olmadığım bir duyguydu. Birini kıskanmak hele de hasetlik anlamında olanı gönlümü hiç yoklamamıştı. Hepimizin hayatta artı ve eksileri vardı. Allah adildi kimseyi kimseden üstün yaratmadı. Biz kendi çabamızla iyi yanlarımızı yüceltmeliydik. Annem çok özel bir kadındı, belki de benimkisi ailede görmediğin şeye hayatında da yer vermemekti. Fakat ne zaman Zelal'in Boran'a değen gözlerini gördüm, kanımın damarlarımda alev aldığını hissettim. Öyle ki o gün ilk defa Boran'ın yanında kontrolü kaybedecek kadar sinirlenmiştim. 'Kimse benim kocama yürüyemez' sözüme oldukça keyiflenmişti Boran bey. Şimdi ise dengesiz bir kadının kocam ile arama girmek uğruna düşülebilecek en dip kuyulara aşk bahanesi ile atladığını görüyordum. Abisini harcayacak, hatta kuma olmayı göze alacak kadar takıntılıydı Boran'a. Olmayacağını bildiğim halde yine aynı sinir bedenimi ele geçirmişti. Onun Boran'a dokunduğunu düşünmek bile delirmeme yetiyordu. "Koynuna girecekmiş, gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş. Öldürtecek kendini bana oros... " diye söylediğim sırada Benan'ın fal taşı gibi açılmış gözleri ile kendime geldim. "Derya, sakin mi olsan biraz?" "Olamıyorum, birileri benim kocamı yatağa atma derdibe düşmüşken sakin olamıyorum." "Allah aşkına neler oluyor cinayet, kuma, berdel korkuyorum senin için. Bunlarla ne işin olur senin?" "Şuan o kadar sinirliyim ki, istesem de anlatamam. Merak etme herşey kontrolüm altında, benim üstüme kuma gelecek kadın daha anasından doğmadı." Derin nefesler alarak kendimi kontrol altına aldığımda mantık yavaş yavaş devreye girmeye başladı. Telefonumu bulup Kenan'ı aradım. Biraz evvelki konuşmanın tamamını delil olarak dosyaya eklenmesini söyledim. Zelal ve Şilan'ın telefonu dinleniyordu ve elimize çok büyük bir koz verdiğinin farkında olmayan kuma adayımı alaşağı etmek, benim için büyük zevk olacaktı. Küçük sırt çantamı alıp Nevşehir'e gitmek için evden çıktım. Arabanın yanına indiğim sırada Barlas ve Umutla karşılaşmayı planlamıyordum, üzerimdeki dikkatli gözleri gözmezden gelerek arabaya bindim. Barlas'a başımla selam vererek hızla yanlarından uzaklaştım. Direksiyonu tutan parmaklarıma düştü bakışım. Alyansım bana göz kırptığında, aramıza giren mesafenin bağlılığımızı etkilemeyeceğini biliyordum. Öyle ki Umut'u kapı da gördüğüm andan beri tek aklımda olan, Boran'ı incitecek herşeyden uzak durmaktı. Peri bacalarının keyifli manzarası eşliğinde yola devam ettim. En son Yusufla Zeynep'in düğününe yetişmek için bu yolu Boranla gitmiştik, ilk küslüğümüzdü. Bana karşı yaptığı hatayı telafi etmek için çabalayışı aklıma gelince gülümsedim. İlk dansımız, ona aşık olduğumu ilk kabullenişim. Kara gözlerinde kaybolarak dans edişimiz. Sigara içmek uzaklaştığımızda ki tartışmamız, 'bir geceye daha küs girmeyelim' dediğinde ilk defa tenime değen nefesi. Torpidodan uzun zamandır içmediğim sigaramı alıp bi tane yaktım. Radyoyu açtım havam değişsin diye, ama şans yine ondan yanaydı.  Fırtınalardan kurtar beni ya Batırma gemilerimi Umutlar aşkın teknesi ya Umutlarım tükendi, ay ay ay Sensiz olmuyor yerine konmuyor Kimsenin eli senin gibi dokunmuyor Karlara inat yürürüm yollarına Adını camlara yazdım okunmuyor Ben bu adama niye sinirli kalamıyorum! Nevşehir il sınırını geçince önce ne yapacağıma karar vermeliydim. Serdar abimle yüzleşmem gerekiyordu, konakta bensiz bir sabaha uyanmasının onu nasıl delirteceğini bildiğim halde habersiz gitmiştim. Birazda Boran'ı onun öfkesi ile baş başa bırakmak, çenesine benim kıyıp çakamayacağım yumruğu, abimin sol kroşesine emanet etmekti niyetim. O mektubu alınca konağı başlarına geçireceğini adım gibi biliyordum. Düşüncelerimin arasında yol bitti, şuan Galeri Acar tabelası ile bakışıyordum. Arabadan inip çalışanlarla selamlaşarak, emin olmasına gayret ettiğim adımlarla üst katta ki odasına doğru adımladım. Derince nefes alıp kapıyı tıklattım, içeri girdiğimde önündeki bilgisayardan aldığı bakışlarını bana çevirdi. Gözlerini kıstığında burda oluşumu sorgular gibiydi. Suçlu bir çocuk gibi kapıyı kapatıp tepkisini bekledim. Sandalyesini geri iterek kalktı büyük adımlarla yanıma gelip beni göğsüne bastırdığında omuzlarımda ki yükün hafiflediğini hissettim. "Gülüm, nerdesin sen? Senin yerin benim yanım, nasıl bizi bırakırsın?" sesi sitemli değildi. Sadece ondan uzakta olmayı seçişimi sevmemişti. "Anlatmak için geldim abi, böyle olması gerekiyordu." diyebildim sadece. "Eve geçelim orda konuşuruz, hepimiz çok özledik seni." "Abi sadece seninle konuşmak istemediğim şeyler var." Benden bi adım uzaklaşıp tek kaşını kaldırdı. "Abi~kardeş dertleşmesi? Sıcak çikolatanı söylüyorum o zaman." Benim küçüklüğümden beri en büyük sırdaşım abim olmuştur. Ne zaman elimde sıcak çikolata kupası ile odasının kapısını çalsam, o odadan kuş gibi hafif çıkarım. Bugün öyle olacak mıydı bilmiyordum ama abimden akıl almaya çok ihtiyacım vardı. Odanın köşesindeki rahat koltuklara yerleştik. "Anlat bakalım, Boran'ı bana dövdürtecek kadar neye sinirlendin?" Anlat bakalım demesi kolaydı da, söylemesi o kadar kolay değildi işte, "Benden sakladığı şeyin büyüklüğüne ve benim fikrimi almadan bizden vazgeçişine." dedim kısaca özetleyerek. Karşımda oturduğu koltukta bütün heybetiyle beni dinliyordu. O arkamdayken bana kimse bişey yapamaz diyen küçük Derya yine ona sığınmayı seçmişti. "Deryam, evlilik iki kişi arasındadır. Seni hiç birşeyi anlatman için zorlayamam, hatta anlatmaman belki doğru olanıdır. Sadece Boran o gün gözlerimin önünde bitti. Sakladığı ne ise seni düşünerek yapmış belli ama buna hakkı var mı dersen konuyu bilmeden birşey söylemem doğru olmaz." Bu istişareyi yapacaksak açık konuşmam gerekiyordu, " Abi Boran çocuk sahibi olamayacağını öğrenmiş, benim fikrimi bile almadan bitirdi bizi." deyip Elif'in ilaç vererek yaptıklarını anlattım. Abimin şaşkınlığını yüzünde okudum o an. Daha farklı birşey bekliyordu belli ki. İlk defa ne diyeceğini bilmediğine şahit oldum. Kırk yılda bir içtiği sigarasını masasının çekmecesinden alıp karşıma tekrar oturdu. Sanki ben odada yokmuşum gibi sadece küllükte elindeki sigarayı evirip çevirerek geçen beş dakikanın ardından izmariti küllüğe bastırıp başını bana çevirdi. "Ben de olsam Boran'ın yaptığını yapardım Derya." İşte bu da benim beklemediğim bir cevaptı. Yüz ifadem ona ne anlattı bilmiyorum ama devam etti, "Ben de kimsenin annelik hakkını elinden almak istemezdim. Bilmesin, gitsin, mutlu olsun isterdim." "Ama..." dediğimde sözümü kesti. "Olmayan bir şeyden, tatmadığın bir duygudan vazgeçtim demek kolaydır Derya, sen şuan da anneliğine Boran'ı tercih edebilirsin. Peki ya yarın öbür gün etrafınızda başkalarının çocukları cıvıldaşırken o hasreti öteleyebilecek misin? Sen küçük bir bebeği sevmek için kucağına aldığında Boran içine oturacak taştan haberin var mı? Hadi bunların hepsini geçtim, töresiydi aşiretiydi yaşanacakları bilmiyoruz bile." Söyledikleri düşünmediğim şeyler değildi. Çocukları çok seven, bebek kokusunu iliklerime kadar çekerek koklayan ben, Boran için bundan vazgeçebilir miydim? Bunu kendime çok defa sordum, her defasında cevabım belliydi Boranla olmadıktan sonra ne anlamı vardı ki. Onu ardımda yıkılmış, yarım bırakıp nasıl yeni bir hayata yelken açardım. Beni kim onun kadar güzel severdi. 'Bilerek senin gönlünü kırarsam iki cihanda yüzüm gülmesin' diyen adamı nasıl unuturdum. "Aynı şey benim başıma gelseydi ki, şimdi de evlat sahibi olacağıma dair hiç bir garanti olamaz. Sence Boran beni bırakır mıydı?" Gülümsedi önce sonra kollarını dirseklerine yaslayıp bana doğru eğildi, "Soruyu tersten sor avukat hanım, sen bunu bilseydin Boran'ın yaptığını yapmaz mıydın?" İşte bunu düşünmemiştim. Bunun cevabını bende şuan veremezdim. Daha doğrusu kendime objektif olamıyordum. Nefsimle başbaşa kaldığımda cevapla yüzleştim. Boran beni bırakmazdı ama ben kendimi hep eksik hissedip, onu da yarım bıraktığım için vicdan azabı çekecektim. Bu yük gerçekten ağırdı. "Bu yük gerçekten ağır abi, ama yine de bana doğruyu söylemeliydi. Bilmeye hakkım vardı." "Burda haklısın ama Boran'a kızamıyorum. Seni nasıl sevdiğini gözlerinde gördüm o gün, dağılışını, yıkılışını... Senin için söylemesi kolay olabilir ama o kandırıldığını, aldatıldığını da itiraf etmek zorunda kalacak farkında mısın? Bu yola beraber devam edebilir misiniz, bilmiyorum ama işiniz sandığımdan da zor Derya." Yanıma gelip sarıldı, bende ona sığındım. Bu konuşma hiç beklediğim gibi olmamıştı ama aklıma yeni kapılar açtığı bir gerçekti. Beraberce çıkıp çiftliğe geçtik. Babamı, Pınar'ı ve Duru'yu çok özlemiştim. Biz hasret giderirken babasının kucağına yerleşip nazlı nazlı konuşan yiğenime gözüm takıldı. Elif'i lanetle anıyordum artık, bu bize Allah'tan gelen bir imtihandı ama sebebi oydu. Boran'ın hayatından şu sahneyi çalmaya nasıl kıydı? Sevmiyorsan çek git, hatta hiç girme o hayata. Boran'ı öyle sevilmeyeceğine inandırmış ki etkisi her darbede kendini ortaya çıkarıyor. Onu sevdiğimi bilse de kendinden vazgeçilmesi çok basit Boran için. Bu hep böyle olmuş hayatında. Annesi sevmemiş, Elif sevmemiş, ben de sevsem de, ondan kolayca vazgeçerim diye düşünmesi çok abes gelmiyor aslında. "Halaaa" diyen Duru'nun sesiyle çıktım daldığım düşüncelerden, "Efendim meleğim" "Sen biliyor musun benim kardeşim olacak? Bak annemin karnında şimdi." O an abimle göz göze geldik, daha doğrusu onun bütün dikkati tepkimi ölçmek için üzerimdeydi. Gülümsedim ama gözlerimin dolmasına mani olamadığım da gerçekti. "Çok sevindim halacım, sen şahane bi abla olacaksın buna eminim." " Çok şahane olacak şimdiden emzik emmeye başladı" diyen Pınar fısıldayarak devam etti "Şu ağanla barış da arayı çok açmayalım beraber büyütürüz. " Donup kaldığımda, "Anne benim çişim geldi" diyen Duru imdadıma yetişti. Pınar söylenerek kalktı, "Yakında bezde bağlanır bu, kız halaya çeker deler bunun kıskançlığı aynı ben. Keşke Derya'ya çekseymiş işim iş vallahi..." "Güzel karım, kendini de nasıl biliyor." diyerek oturduğu yerden kalkan abim yanıma yerleşti, "Niye bana söylemedin abi?" Derken sesimin titremesine engel olamadım. "Birşeyleri kabul ettim sanıyorsun Derya, yaşayınca nasıl farklı olduğunu gör istedim. Pınar canını bilmeden yaktı. Yarana tuz basmak için konuşanlar olacak." Gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım o an, abim onu hemen yakalayıp yüzümü avuçlarına aldı, yanağımdan öptü. " Daha kötüsünü söyleyeyim mi? " Gözlerimi açıp kapatarak onu dinlediğimi belli ettim. " Boran da burda olsa ne yapacaktın?" Gözlerim kapandığında iki damla yaş daha aktı yanaklarımdan, abime sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Ne kadar zaman öyle kaldık bilmiyorum. Yavaş yavaş sakinleşirken, Boran'ın yerinden bakışımın ne kadar sığ olduğunu iliklerime kadar hissettim. Babamın gelişi ile toparlanmaya çalıştım, şimdiye kadar takmakta hiç zorlanmadığım güçlü Derya maskesi ilk defa yüzüme oturmadı. Gözlerimde ki hüznü silemedim. Yusuf'a geldiğimi haber vermedik. Zeynep'in ilk işinin Boran'ı aramak olacağını biliyordum. Akşamı beraber geçirdik. Odama geçip başımı yastığa koyduğumda sessizce yastığımı ıslattı göz yaşlarım. Kendimden çok Boran'a ağladım, onun umutlarının yıkılışına, benden saklamaya çalışırken canının ne kadar yandığına. Ertesi gün kahvaltıdan sonra babamla dertleştik, Nevşehir'e dönemimi istiyordu ki haklıydı. Fakat şu ara hiç yüzleşmek istemediğim şeyler vardı. Sindirdim sandığım ama aslında sadece üstünü örttüğümü yeni fark ettiğim şeyler. Kafamı toplayana kadar biraz daha Kayseri de kalmalıydım. Hem Yasemin'in aşırı neşesine çok ihtiyacım vardı şuan. Gece ile dolaştım, üzerimdeki ağırlık giderek arttı sanki. Mardin'den gelen eşyalarımı burada ki dolabıma yerleştirdim. Yanıma alacaklarımı valize koyup arabama bıraktım. Kendimi oyaladıkça kafam biraz dağılmıştı. Halimi fark eden Pınar ne kadar zorlasa da sebebini söylemedim. Dün ki yaşanandan sonra 'bizim çocuğumuz olmayacak' desem günlerce ağlardı. Onun dalgacı vurdum duymaz halinin arkasında ki Pınar'ı kimse benden iyi tanıyamazdı. Akşam üstü Yusuf ile Zeynep'i kapıda görünce kaçacak yerim kalmadı. Sarılıp hasret giderdik, Zeynep'in telefonuna el koydum, yoksa başıma gelecekleri biliyordum. Yine de fırsat kolladığının farkındaydım. Yemekten sonra Pınar, "Hadi bakalım kızlar hazırlanın çıkıyoruz." Zeynep ile birbirimize baktık, "Nereye acaba Pınar hanım?" At kuyruğu yaptığı saçlarını geriye savurdu, "Kız kıza eğlenceye." "Pınar inan ki hiç eğlence modum da değilim." "Ben seni moda sokarım canım, içimi kuruttun iki gündür. Çıkıp canlı müziğe gidiyoruz." "Yusuf'un haberi var mı Pınar abla?" Serdar abim bu konularda ne kadar rahatsa, Yusuf o kadar kıskançtı. "Serdar'a havale ettim onu, hem Derya varken sesi çıkmaz onun sen merak etme." "Eeee ne giycem ben?" diyen Zeynep çoktan Pınar'ın rüzgarına kapılmıştı bile. Kurtuluş olmadığını anlayınca, "Gel Zeynep benden bişeyler buluruz." Odaya çıkıp dolapları karıştırmaya başladım. Ben ona kıyafet arasamda onun derdi belliydi. "Derya abla biraz konuşalım mı?" "Bu fırsat kaçmaz diyorsun öyle mi?" dediğimde kıkırdadı. O söze girmeden ben konuştum? "Boran nasıl Zeynep?" Gülümsedi, derin bi nefes alıp, "Sen gittikten sonra iki gün terasta oturdu. Elinde bir mektup vardı, konuşmadı hiç birimizle. Sonra tam toparlandı dedim. Hatta sofra da Şilan ile halamı dumur etti. Şirkete gittiler, iyi derken" diyip duraksadı. "Seninle konuşmuş sanırım, Yusufla Devran abim zor buldu. Şimdi de deli gibi seni arıyor" "Ve ben senin karşında oturuyorum." deyip gülümsedim. "Telefonumu alman akıllıca bir hamleydi." dediğinde ikimiz de güldük. "Böyle olsun istemezdim." dedim tüm samimiyetimle. Ellerimi ellerinin arasına aldı, "O seni çok seviyor Derya Abla, hiç umut yok mu?" "Benim onu nasıl sevdiğimi bilsen, belki de onun için bu kadar kırgınım ya Zeynep. Bizden çok kolay vazgeçti. Daha kötüsü benim de bunu kabul etmem için elinden geleni yaptı." "Ona fırsat vermelisin, ayrı kalarak hiç birşeyi çözemezsiniz." "Belki haklısın ama biraz daha zamana ihtiyacım var." Pınar odaya daldığında kulaklarından duman çıkarıyordu. "Sizi bekliyorum siz burda bensiz gelin görümce sohbeti yapıyorsunuz. Üstelik sen bana iki gündür hiç birşey anlatmadın Derya Hanım. Şimdi beş dakika içinde giyinip aşağıda olun yoksa olacaklara karışmam." deyip kapıyı çarparak çıktı. "Bunun hormonlar zirve yapmış Zeynom kalk vallahi şerrinden korkarım." Hızla giyinip aşağı indiğimizde mekana gelene kadar Pınar hanımın surat asışını çektik. Konuşmamızın kısaca özetini geçerek biraz sakinleştirsek de bütün akşam trip atacağını biliyordum. Her zaman gittiğimiz mekana vardığımızda Pınar'ın en önden yerimizi bile ayırtmış olduğuna şaşırmadım. Organizasyon dedin mi üstüne yoktur. Sipariş verip akışa bıraktık kendimizi. Neşelenelim diye gelmiştik ama slov şarkılarla damarın dibine vuruyorduk. En önde olmamızın sayesinde sahne alan arkadaşımın beni fark etmesi de uzun sürmedi selamını alırken gülümsedim. Yıllardır burda çıkardı ve biz bütün özel günleri burda kutlardık. Eski neşeli günlerimiz aklıma gelince, ne rahat zamanlarmış dedim. Tek derdim kazanacağım davalar ve bugün ne giysem diye düşünmek olduğu günler çok uzağımdaydı artık. Barış'ın yanıma elinde mikrofon ile geldiğini görünce ellimi kaldırarak onu geri çevirmeye çalıştım ama artık çok geçti. Tam önümüzde durduğunda elimden tutup sahneye çekmeye başladı. Bi yandan da seyirci desteğini arkasına alması ile mekanda alkış sesleri yankılanıyordu. En başta da tabi ki Pınar. Kaçışımın olmadığını anladığımda ayağa kalıp kalın askılı siyah elbisemi düzeltim. Kloş olan eteği dize yakın olduğu için mikrofonun yanındaki yüksek tabureye dikkatlice yerleştim. Barışa istediğim şarkıyı söyleyip çalan müziğe eşlik etmeye başladım.  Bunca yıl herkesten kaçtın En sonunda buldun sandın Ansızın içini açtın "Yapma" dedim yaptın gönül Gözleri senden uzaktı Fark edilmez bir tuzaktı Sana böylesi yasaktı "Yapma" dedim yaptın gönül O bir yolcu sen bir hancı Gördüğün en son yalancı İçindeki derin sancı "Gitmez" dedim kaldı gönül Sen istedin, ben dinledim "Senden ayrı olmaz" dedim En sonunda ben de sevdim Şimdi beni kurtar gönül Gözlerin bakar da görmez Ellerin tutar da bilmez Gece gündüz fark edilmez Demedim mi sana gönül? Barış da bana eşlik ettiğinde şarkının büyüsü ile kapanan gözlerimle devam ettim. Sabahın tam üçündesin Dertlerin en gücündesin Hala onun peşindesin "Gitme" dedim gittin gönül Böylesi sevdiğin için Bir kördüğüm oldu için Ağlıyorsun için için Demedim mi sana gönül? Sen istedin ben dinledim "Senden ayrı olmaz" dedim En sonunda ben de sevdim Şimdi beni kurtar gönül Dolan gözlerime mani olmaya çalışarak bitirdim. Alkışlar eşliğinde yerine geçerken bi daha diyen seslere kulak tıkadım. Masaya ulaştığımda Zeynep ile Pınar'ın bir işler çevirdiğini hissettim ama çabuk toparladılar. Telefonu halâ bendeydi ve kapalıydı. Çıkışta Zeynep'in ısrarıyla onlarda kalmaya karar verdim. Pınar'ı uğurladık, ilk defa kardeşimin evine gittiğimi fark ettiğimde bu durum canımı sıktı. Yusuf'un evini bile görmeye fırsatım olmamıştı. Hatta aklıma bile gelmemişti. Ben paşamı ne kadar ihmal etmiştim. Geç vakte kadar sohbet ettik, canımı sıkacak konulardan uzak durmaları beni rahatlasa da, aklımın bi köşesinde ki sorulardan da kurtulamıyordum. Zeynep bana oturma odasına yatak açıp, pijama da getirildikten sonra iyi geceler dileyip odasına geçti. Uykuya dalmakda zorlanıyordum, abimle olan konuşmamız zaten huzursuz olan uykularımı iyice kaçırır olmuştu. İç muhasebem bi türlü bitmek bilmiyordu. Sabahın ilk ışıkları ile uyandım ama her normal insanın uyuyacağı bir saat olduğu için tekrar gözlerimi kapattım. Uykuya tekrar dalamadığımda, kaldığım odanın camından balkonda biri olduğunu fark ettim. Perdenin arkasından baktığımda elinde telefonla Zeynep'i görmeyi beklemiyordum. Aklıma üşüşenlerle hemen yataktan çıktım. Bu saatte gizli gizli konuştuğu kişi Boran'dan başkası olamazdı. Akşam ki elbisemi giyip çantamı ve telefonumu aldım. Sessizce evden çıktığımda Zeynep hâla balkondaydı. Beni aşağıda görebilirdi ama gidişime engel olamazdı. Koşar adımlarla apartmandan çıkıp arabaya bindim. Çalıştırdığım sırada sokağa Boran'ın arabası girdi. Bu karşılaşma için hazır değildim ki. Bugün olmazdı, gardım bu kadar düşmüşken olmazdı. İkimizin arabası sokağın ortasında karşılıklı durduğunda, yorgun gözlerini gördüm. Muhtemelen on saattir durmadan araba kullanmaktan yüzü çökmüştü. Birbimizden gözlerimizi alamadığımız saniyelerin sonunda onun kapısının açıldığını fark ettiğimde kendime geldim. Geri vitese taktığım arabayı hızla sokağın başına çıkardığında tek dileğim beni takip etmemesiydi. Boran'a hak verdiğiniz oluyor mu? Derya'nın kafası karışık ne yapması gerektiğini düşünüyorsunuz? Yüzleşme için sizce doğru zaman mı? Yıldıza dokunmayı unutmayın arkadaşlar ⭐⭐⭐⭐⭐ |
0% |