@zamansizim84
|
Koşar adımlarla apartmandan çıkıp arabaya bindim. Çalıştırdığım sırada sokağa Boran'ın arabası girdi. Bu karşılaşma için hazır değildim ki. Bugün olmazdı, gardım bu kadar düşmüşken olmazdı. İkimizin arabası sokağın ortasında karşılıklı durduğunda, yorgun gözlerini gördüm. Muhtemelen on saattir durmadan araba kullanmış olmalıydı. Birbimizden gözlerimizi alamadığımız saniyelerin sonunda onun kapısının açıldığını fark ettiğimde kendime geldim. Geri vitese taktığım arabayı hızla sokağın başına çıkardığımda tek dileğim beni takip etmemesiydi. Caddeye peş peşe çıktık. Ana yola sapana kadar ara sokaklar da şansımı denedim ama atlatamadım. Ana yola vardığımızda artık yüzleşmekten başla şansım yoktu. Ya Kayseri'ye kadar peşimden gelecek yada ben onu bugün dinleyecektim. İleride gördüğüm piknik alanının girişine park edip başımı geriye yasladım. Gücümü toparlamalıydım, ben ona çok kırgındım, evet şuan sahip çıkmam gereken duygu buydu. O da arabasını park edip benim gibi içinde beklemeye başladı. Kendimi daha güçlü hissettiğim de kapıyı açıp indim benim hareketlenmem ile o da indi arabadan. Birbirimize bir kaç adım mesafedeydik ama aramızda sanki uçurumlar vardı. O kadar uzaktı sanki. Halbuki ikişer adım atsak kavuşurdu kollarımız. "Sizi dinliyorum Boran Bey" dedim kendinden emin çıkarmaya çalıştığım sesimle. Yüzünde minik oynamadı sadece gözlerime bakıyordu, sanki günlerdir susuz kalmışta su bulmuş gibi, gözlerini bile kırpmadan mavi gözlerime daldı bakışları. Yüzü çökmüş, göz altları kararmış hatta kilo verdiği bile ilk bakışta belli oluyordu. Yine de bütün yakışıklılığı ile karşımdaydı. Krem boğazlı kazağı üzerinde kahve tonlarında ki spor deri ceketi, kot pantolonu ile seyrine doyamadığım adam tam karşımdaydı. Cevap vermeyeceğini anladığımda tekrar ettim. "Sizi dinliyorum dedim." Başını yana yatırdı, gülümsediğinde gamzesini gördüm yine, "Avukat hanım, eşime sorar mısınız? Bu kadar kendinden emin madem. Az evvel neden arkasına bakmadan kaçmış." Beklemediğim çıkışıyla duraksadım, gardımın düştüğünün farkındaydı. Ona zaafımı zaten biliyordu ama mesafeli konuşmam telefonda ki etkiyi yaratmamıştı. Belli ki o da kendini buna hazırlamıştı. Yine de kuyruğu dik tutma çabasındaydım, "Yanlış hatırlamıyorsam eşinizi siz kovdunuz, şimdi beni elçi tayin etmeyin." Gülümsemesi silindiğinde, bana doğru bir adım attı. Aynı anda geri adım atıp avuç içimi ona doğru kaldırdım. "Sakın Boran, sakın bir adım daha yaklaşma" 'kokunu duyarsam dayanamam, ne olur uzak dur.' İçimden geçenlerin aksine sert çıkarmayı başardığım sesim, aslında son çırpınışlarımdı. "Deryam" dediğinde titreyen sesini gizlemeye çalışmadı, gözleri öyle güzel bakıyordu ki direncimi kırmak üzereydi. Bana doğru bir adım daha attığında geriye gitmedim bu kez, madem uzak durmak istemiyordu, öfkemden de nasibini alacaktı. Aramızda azalan mesafeyi bi adım da ben azaltıp yumruğumu omuzuna geçirdim, "Deryam deme bana, sen benim sevgime inanmadın" Yerinde hafif sendelediğinde gülümsedi. Bu daha da sinirlenmeme sebep olurken bir yumruk daha attım aynı yere, "Sen bize hiç şans vermedin." Gülümsemesi büyüdüğünde, sanki bu tepkimi bekliyordu. Bende kontrolü kaybettiğimin farkındaydım, "Sen benim çabalarımı görmezden geldin" Hep yumruk atıyor, hem ağlıyordum. "Senden nefret ediyorum, hiç bir zaman affetmeyeceğim seni duydun mu? Nefret ediyorum senden." Tek hamlede beni çekip göğsüne bastırdığında çırpınsam da bırakmadı, sinirlerim tamamen boşalmış ağlamamı kontrol edemez durumdaydım. O halde ne kadar kaldık bilmiyorum, algım yavaş yavaş açılmaya başladığında uzaklaşmaya çalıştım, o ise daha sıkı sarıldı. Bir eli saçlarımı okşamaya başladığında, "Affet diye gelmedim." dedi beni darmadağın eden sözleri ile nefesi tenime değerken. "Affetme beni Derya. Gönlün soğuyana, öfken geçene kadar tüm hırsını çıkar benden. Hakkettiğim bu benim.Sen beni affetsen de ben kendimi affetmem." Saçlarımın kokusunu içine çektiğini duydum, deli gibi atan kalbini, özlediğim kokusu, sıcaklığı... Hem beni bıraksın istiyordum, hemde şuan bitmesin. "Senin kalbini bilerek kırarsam iki cihanda yüzüm gülmesin demiştim hatırlıyor musun? Gülmesin Deryam, sen yanım da olmadıkça gülmesin." Kollarını gevşettiğinde boşluğa düştüm sanki, az evvel kurtulmaya çalıştığım kollarının sıcağında, bütün olanlara rağmen ne kadar huzurluydum. Göz yaşlarımı sildi, ceketinin cebinden kadife bir kutu çıkardı. "Doğum günün kutlu olsun ömrüm." deyip alnıma sıcacık bir öpücük kondurdu. Ben bugün doğum günüm olduğunu bile unutmuştum ki. Aklım karma karışık, boş gözlerle elimdeki kutuya baktım bi süre. Gözlerimi kapattığımda gücümü toparlanamaya çalışıyordum. Benim sessizliğimden o güç bulmuş gibi devam etti. " Beni affettiğin gün de benim doğum günüm olsun." Cevap vermedim, veremedim. "Affetmesen de ben bu yolda ömrümü harcamaya razıyım." Zor bulduğum sesimle, elimde ki kutuya bakarak konuştum, "Gidebilir miyim artık?" Sesim de bir çok duygu vardı belki ama ben kendi sesimde en çok yorgunluğumu duydum. Yorgundum, kırgındım, öfkeliydim. Dünden beri ise daha çok üzgün. O sesimde en çok hangisini duydu bilmiyorum. Arabamın kapısını açıp binmem için bekledi. Kapıyı kapatmadan sol elimi tutup alyansımın üzerinden öptü. Sanki onun varlığından destek alır gibi gözlerime baktı tekrar, "Sonsuza kadar sedece seni seveceğim. İyi ki doğdun." Araftaydım, ne ona adım atabiliyordum ne de benden gitsin istiyordum. İçimde bi yerler bayram yeri gibiydi, başka bir yanımdan yıkıntımın toz bulutu görünüyordu. Elimi çektiğimde kapıdan uzaklaştı. Arabayı çalıştırıp, direksiyonu yola doğru çevirdim. Beni izleyen gözlerinin hapsinde tekrar yola çıktım. Yola bakıyordum ama aslında görmüyordum. Gözümün önünde sadece başını yana yatırıp gülümsediği hali vardı. Ben bu adama deli gibi aşığım. Ölürsem, o bakmaya doyamadığım gamzelerine gömsünler beni. Uzaklaştıkça yüzümdeki gülümseme büyüdü, hüznüm silindi gitti. Hiç karşılaşmak istemiyordum ama bu nasıl davranacağımı bilemememden kaynaklanıyordu. Affet beni dese affedecek gücüm yoktu. Sırtımı dönüp gidemeyecek kadar aşıkken bu ikilemi yaşamak zor geliyordu. Boran sanki bütün yükümü çekip aldı. İçimde ki ferahlık hissi iki gündür çektiğim ızdırabı silip götürmüştü. Evin önünde arabayı park edip başımı geriye yasladım. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamazken, yanımda duran şık kadife takı kutusunu aldım elime heyecanla açtım, sonsuzluk sembolü şeklinde zarif bir kolye ile karşılaşmayı beklemiyordum. Bi tarafında B diğer tarafında D harfi vardı. 'Sonsuza kadar sadece seni seveceğim. İyi ki doğdun' Yanından ayrılmadan son sözleriydi. Parmaklarım kolyede gezindi. Yanımda değildi ama benimleydi. Kutuyu çantama koyduğumda beni izleyen bir çift göz ile karşı karşıyaydım. Yüzümde hala aptal bi gülümseme vardı ve Barlas elinde ekmek poşeti ile tam karşımdaydı. Bozuntuya vermemek için kendimi toparlayıp indim arabadan, "Günaydın Derya" "Günaydın Barlas hocam" "Bi kaç gün daha kalırsın diyordu Benan, sorun yok inşallah" Sözleriyle kendime bakma gereği duydum. Üzerimde akşam giydiğim siyah elbise ile ağlamaktan şişmiş gözlerim dikkatini çekmiş olmalıydı. "İyiyim, davetsiz bir misafir gelince erken dönmek zorunda kaldım, diyelim." Sorgulamasın diye bagajda valizimi çıkardığım sıra da o benden önce davranıp aldı. Elindeki ekmek poşetini bana uzatırken, "Hadi bakalım kahvaltı hazırdı. Tam zamanında geldin avukat hanım." Barlas'ın ayrı bir inceliği vardı. Çok samimi olmuyor ama kendini rahat hissetmen için elinden geleni yapıyordu. Benan'ın dönüşünde ki payımın da etkisiyle sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi davranıyordu. Valizimi kapıya kadar getirdiğinde, arada kalışımı hemen fark etti,
"Umut bende kalıyor, rahat ol." diyen sesinde ki abi şefkati çok tanıdıktı mesela. Sessizce tebessüm ettim sadece. "Benan da bizde, kahvaltıya bekliyoruz seni." "Birazdan gelirim Barlas herşey için teşekkür ederim." Ekmekleri alıp alt kata indi, bende valizimi içeri alıp odama taşıdım. Kot pantolon üzerine ince ama sıcak tutan bordo kazağımı giyip saçlarımı topladım. Yüzümü yıkayıp sadece eşitleyici kremimle ağlamaktan kızarmış yanaklarımı kamufle ettim. Alt katın zilini çaldığım da Yasemin'in sıcak ve sarsıcı karşılaması ile yüzüm güldü. "Ayyy nasıl özledim, nasıl özledim." derken sıkıca sarılmış sağa sola sallıyordu. Beden eğitimi öğretmenliği okuduğunu bildiğimden gücünü sorgulamıyordum artık. "Yasemin ben de en çok seni özledim fıstığım." "Aşk olsun ya papucum dama atıldı resmen." Benan'ın şakayla karışık sitemine gülerken ona da sarıldım. Mutfağa geçtiğinizde beyler masaya yerleşmişlerdi çoktan. Nermin Sultan da sıkıca sarılıp masayı işaret etti. "Tam zamanında geldin annem. Kaynanan seviyormuş." Benim bişey dememe fırsat vermeden Yasemin cevapladı, "Bulmuş böyle güzel gelini sevsin bir zahmet." Onun bu savunması Dilber hanımla masa başı düellolarımızı hatırlatınca gülümsememe engel olamadım. "Çok severdi sağolsun." Geçmiş zaman kullanarak kurduğum cümlem Umut'un dikkatinden kaçmamış olacak ki, " Artık sevmiyor sanırım, geçmiş zamanlı anlattığına göre?" Arkasına yaslanıp merakla cevap bekleyen adama baktım hiç vazgeçmeyecekti sanırım. Semih amcanın yokluğundan faydalanarak rahat konuşmaya karar verdim. "Sevse güzel olur. Sevmese de canı sağ olsun. Oğlu seviyor ya, o çok da önemli değil benim için." "Aaa olur mu? Nermin annem beni sevmese çok üzülürdüm." diyen sesle Kaan'ın yanında ki kızı fark ettim. Bakışlarımız kesişince Kaan tanıştırma gereği duydu, "Nişanlım Özge" Elimi uzattım, "Memnun oldum Özgecim." deyip yerime oturdum. Onun bakışı ise Benan ile benim aramda gidip geliyordu. Nerde çıktın sen? Dememek için zor tutuyordu kendini. Sözüne karşılık bekliyor olacak ki arkasına yaslanıp bakışlarını bana dikti. "Açıkçası ben kimse için beni sevmedi diye üzülmem güzelim. İki taraf da sevilmeyi hak ediyorsa zamanla ortak frekans da buluşurlar. Buluşamıyorlarsa da zorlamamak lazım. Saygı olsun yeter, sevgi peşinden gelir." "Saygı, sevgi ve temizlik önemli" diyen Yasemin'in sözüyle Benan'ın kıkırtısı kulağıma gelse de ben gülmedim. Umut yüz ifadesini düz tutmaya çabalarken, Semih amca da gelince neşeli sofranın tadını çıkardım. Biten kahvaltının ardından ortalığı toparlayıp Benan ile eve çıktık, "Derya abimi göndermeye çalıştım ama seninle konuşmadan gitmeyeceğini açık açık söyledi." "Ne konuşacakmış ki benimle?" Bir yandan da odama geçip valizdeki eşyaları boşaltmaya başladım. Benan da yanıma oturup bir dizini kırıp diğerini yataktan sarkıttı. "Boran ile ilgili çok büyük ön yargıları var. Hatta senin berdelle evlendirildiğini, onlardan kaçmak için burda olduğunu..." Kahkahama engel olamadığım da sesim odanın duvarlarında yankılandı. "hayal gücüne hayran kaldım doğrusu." "Bi de ben senin ilk önce İzmir'e uçak bileti aldığını ağzımdan kaçırdım, daha doğrusu Boran'ın sandığı gibi biri olmadığını anlatmaya çalışıyordum. Neden telefonda görüştüğümüzü anlatırken söylemiş bulundum." "Benan inan ki ne düşündüğü umrumda bile değil. Hele de bu sabahtan sonra." Gözlerini kocaman açarak, "Ne oldu ki sabah?" Elimde ki kutuyu gösterdim. "Sabah Boran Nevşehir'deydi." Tüm neşem sesimden belli oluyordu. Hızla elimdeki kutuyu aldı. Açtığı gibi gülümsemesi büyüdü, "Derya bu çok güzel bir hediye. Özellikle matematikçi gözünden bakarsak oldukça manâlı. Eee sen neden buradasın? Barışmadınız mı?" "Barışmadık canım ama yüzleşmemiz gereken şeyler vardı. Benim sindiremediğim ama ondan da vazgeçemediğim şeyler." "Sizin ilişkinizde çözebildiğim tek şey birbirinize çok aşık olduğunuz. Bu halde birbirinizi nasıl kırdınız? Hiç anlamıyorum." "Boşver ben içimde bi çözeyim anlatırım belki." Hâlâ elinde tuttuğu kutuyu bana uzattı. Kutusundan çıkarıp boynuma taktım. Elimle zinciri düzeltirken, "Nasıl yakıştı mı?" "Çok yakıştı, inşallah en kısa zamanda barışırsınız." dediği sırada kapı çaldı. Benan kapıyı açtığında Umut ve Barlas'ın sesini duydum. Odadan çıkıp koltuklara oturan ikiliye bütün rahatlığımla, "Hoş geldiniz. Kahve içer misiniz?" Barlas'ın ilk defa suratını asık gördüm. Umut'un yüzünde ki gerginlik çok netti. "Oturur musun? Seninle konuşmak istemediğim şeyler var." Koltuğa oturup, "Seni dinliyorum." Söze nerden başlayacağını bilememiş olacak ki bocaladı, dinlemeyip tepki göstermemi bekliyordu muhtemel. "Derya, neler olduğunu bize anlatabilirsin. Bak belli ki Yusuf için birşeylere boyun eğmek zorunda kalmışsın ama sen baskıyla yaşayacak son kişisin. Zaten burda olman da benim haklı olduğumu ispatlıyor." "Evet haklısın" dediğim de hepsinin bakışı üzerimdeydi. "Ben baskı ile iş yapacak biri değilim. Boran, Zeynep'in abisi olmasa onu tanıma fırsatım olmazdı. Ben de ona aşık olacağımı düşünmezdim açıkçası. Biz bazı olumsuz şeyler yaşadık ve bunlar benim evliliğimin özeli. Kimseyle bunları konuşmak zorunda değilim." " Yapma Derya aşiret ağası bir adama aşık olduğuna inanmamı bekleme." " Kafan da nasıl bir senaryo yazıp inandın bilmiyorum Umut ama gerçek, benim evli olduğum." diyerek alyans olan parmağımı yüz hizam da salladım." Eşimi sevdiğime de kimseyi ikna etmeye niyetim yok." Sabah ki halimizi görse bu dediklerine pişman olurdu da, benim ikna etmem pek mümkün görünmüyordu. "Niye İzmir'e bilet aldın o zaman, bak beni hiç birşeyden korumana gerek yok. Töreden de, o ağa bozuntusunsan da korkmuyorum." "Bu sohbet gerçekten gereksiz uzadı. Boran ile ilgili de düzgün konuş kalbini kırmak istemiyorum. Sen o kadar cesurdun da bu kız niye sevmediği bir adamla nişanlandı. Benim için binbir çeşit komplo teorisi üreten aklın, o zaman neredeydi? " Şansını fazlaca zorlamıştı ve benim de sabrımın bir sınırı vardı. Ben kalbini kırmak istemedikçe söylemleri çirkinleşiyordu. Son söylediklerim ağır gelmiş olacak ki hışımla yerinden kalktı, "Haklı olduğumu ispat edince anlayacaksın o ağa için ne kadar kıymetsiz olduğunu. Bu zamana kadar görmedin beni ama bundan sonra göreceksin Derya." Kapıyı çarpıp çıktığında aramızda uzun süren sessizliği Barlas bozdu, "Bu sevmek değil ki, Umut seni takıntı haline getirmiş Derya." "Barlas yaşadığım şeyleri anlatamam, ama başım bela da olsa buraya gelmezdim. Boran onun sandığı gibi bir insan değil." "Başım belada da olsa kapım sana ardına kadar açık, Benan için değerli olan bizim için baş tacıdır." Benan'ın ışıl ışıl olan gözleri Barlas'ı bulduğunda fazla güzel bakıyordu. "Akşam doğum gününü kutluyoruz değil mi?" Gözlerini Barlas'tan kaçırmak için beni bahane etmediyse ben de Derya değilim. "Dışarı çıkmasak fazlasıyla moralim bozuldu." "Aaaa ama dans edeceğiz bak naz yapma Yasemin'i yollarım elinden kurtulamazsın." Bu akşam da dışarıda olacaktık mecburen ama içimde farklı bir sıkıntı vardı. Umut'un tavrı beni huzursuz etmişti. Devran'dan
Hayata 1-0 yenik başlamış bir adamdım ben. Daha kundakta bebekken babamı kaybetmişim. Birbirine çok aşık iki kişinin sevgi dolu huzurlu yuvasında büyüyecekken, sadece annemin şefkatli kolları sardı beni. Amcam ise hep bir dağ gibi gölgesinde sakladı, yaşım büyüyüp aklım erene kadar ne annemin, ne de amcamın törelerle karşı verdiği savaşı bilmeden büyüdüm. Annem küçük yaşta anne babasını kaybetmiş, aile büyüklerinin yanın da sığıntı gibi büyümüş. Babamla aşık olup evlenmişler. Başta aşiret istemese de Zeynep babannem önlerinde ki bütün engelleri kaldırmış, kavuşturmuş onları ne var ki iki yıl sürmüş mutlulukları. Babamın ölmesi ile annem, yarım kalmış aşkının bütün sevgisini bana verdi. Bayram amcamın bizim için yaptıklarını burda yaşamayan, bu baskıları bilmeyen kimse anlayamaz. İlk gençlik yıllarım hızlı geçti, Boran'ın aksine ben herkesin ilgisini çekmeyi seviyordum. Her akşam başka bir güzel ile vakit geçirmek o zaman ki aklımla yanlış gelmiyordu. Zaten çoğu zaman peşimizden koşuluyordu. Ne zaman ki Selma'ya denk geldim işte o zaman fena çuvalladım. Her çiçekten bal almaya alışmış benim gibi biri için, çok da özel biri değildi aslında. Önce terslemesi ilgimi çekti, sonra kimsesiz olduğunu öğrendim. O dakikadan sonra herşey çok farklı oldu benim için. Onda annemi gördüm belki de. Annem sahipsiz olmasaydı ailesi arkasında olsaydı, Dilber yengeme kuma olsun diye üstüne gelemezlerdi. Aklım erdiğinde artık ben anneme kimsesizliğini hissettirmemeye çalışıyordum. Selma da tam bu yaramdan yakaladı. Annemin yaşayamadığı mutluluğu o yaşasın istedim. Aşkımında üstünde bir şevkat duygusu ile sevdim onu. Küçük bir kız çocuğu gibiydi, herşeyden korkması, panik halleri, küçücük şeylerden mutlu olması. Ne ağalık göründü gözüme, ne aşiret tek istediğim onunla mutlu olmaktı. Herşeyi elimin tersiyle itip onu seçtim. O ise, onun için vazgeçtiklerim uğruna bizi bitirdi. Şimdi onunla karşılaştığım restoranda nerede hata yaptığımı bulmaya çalışıyorum. Kaç akşamdır buraya geliyorum daha kaç akşamı burda gece ederim bilmiyorum. Artık tek düşündüğüm oğlum. Ona zarar vermeden bu cendereden çıkabilir miyiz? Daldığım düşüncelerden telefonumun sesi ile sıyrıldım. "Boran" "Neredesin Devran?" "Dışarıdayım, sen döndün mü? Derya ile döndüm desen ya bana." "O da olucak inşallah. Neredeysen yanına geleyim." "Gel, her zamanki yerdeyim." Telefonu kapattım masaya bıraktım, başımı kaldırdığımda gördüğüm kişi ise görmeyi beklediğim son insan bile değildi. Lacivert eşofman takımının üzerinde beyaz şişme yeleği, tepeden basitçe toplanmış saçları, makyajsız hali ile Ela savcı karşımdaydı. İçtiğim iki kadehle sarhoş olmayacağımı bilecek kadar kendimi tanıyorum, o zaman bu karşımdaki görüntü gerçek olsa gerek. Şaşkınlığımı fark etmiş olacak ki, "Oturabilir miyim?" Hızla aklımı toparladım. Ayağa kalkıp elimi uzattım. Zira uzun bir süre yüzüne boş boş bakmış olabilirim. "Tabii buyurun Savcı hanım." Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Ben hala bu saatte karşımda oturuyor olmasını sorgularken, yanımıza gelen garsona önümdeki rakı kadehini işaret ederek, "Aynısından" Ne yani şimdi savcı hanımla rakı mı içeceğiz? "Boran Bey'den hâlâ ses yok sanırım. En son telefonunuzu alıp gitmişti." Masada ki telefonumu eline alarak espili bi şekilde gösterdim. "Derya'nın yerini buldu. Bu sabah görüşmüşler ama ayrıntıları öğrenemedim henüz." "Eşini aradığı için sizi ihmal etti demek ki. Geçerli bir sebebi varmış." Boş gözlerle baktım yine ne demek istediğini anlamamıştım. Karşıdaki apartmanı göstererek, "Evim" dedi 2. Katı işaret etti "Tam karşısı." O sırada garson onun için de servis açıp siparişini bırakıp uzaklaştı. "Üç gündür aynı masada saatlerce oturuyorsunuz. Yada ben bu durumu fark edeli üç gün oldu." Benim histerik gülümsememle daha uzun süredir burda olduğuma emin oldu.
" Bazen hiç tanımadığınız biriyle dertleşmek iyi gelir. Anlatmak isterseniz iyi dinleyiciyimdir." O kadar doğal, o kadar içten bir sesle konuştu ki. Sizli bizli konuşuyor olmasına rağmen samimiyetini hissettim. Belki ihtiyacım olan buydu, "Nerede hata yaptığımı düşünüyorum." Rakısınsan küçük bir yudum aldı. Kadehi elinden bırakırken tek kaşını kaldırarak basit bir soru sordu. "Hata yaptığınıza emin misiniz?" Bir süre düşündüm, aslında hata sayılacak hiç birşey yapmamıştım. Saygımı sevgimi hiç azaltmamış ailemi herşeyin önünde tutmuştum. Benden ses çıkmayınca o devam etti. "Bir söz vardır, duymuşsunuzdur. Psikoloklara gerçek hastalar değil,onların hasta ettiği insanlar gider' derler. Aynı şey hatalar içinde geçerli bence. Bazen hatayı yapan kendinden o kadar emin durur ki, yanlış yapmayana bile kendini sorgulatır." Söyledikleri nokta atışı bizim durumumuzu özetliyordu sanki. Yanlışı Selma yapsa da o kadar kendinden emindi ki, ben hatayı kendimde arar olmuştum. " Çok doğru bir tespit ama küçük bir çocuğa anlatılamayacak kadar tecrübe istiyor." "Devran bey hayatınızda ki sorun ne bilmiyorum. O gün Tuğra'nın söyledikleri üzerine fikir yürütebilirim sadece." Sohbet etmek iyi gelmişti yada bakış açısını sevmiştim, nedenini bilmeden sohbete devam ettim, " Evliliğim bir bataklıkta Ela hanım, ben çabaladıkça daha çok batmasına engel olamıyorum." Gözünü kadehine sabitledi önce, tekrar küçük bir yudum aldı, "Zemin sağlam değilse eni sonu batacaksınız zaten, bunu geciktirmek sadece daha uzun süre canınızın yanmasından başka bir işe yaramaz ne yazık ki." Bu kez ben kadehimden bir yudum aldım. "Tuğra'nın yaşayacakları beni korkutuyor." Gülümsedi, "İşte o daldan düşmedim. Bu konuda konuşmam doğru olmaz." Gözlerim kısıldı. Kendi ne yaşamıştı ki, benim yaşadıklarıma bu kadar hakimdi. Benim bakışımla açıklama yapma gereği duydu, " Evliliğimin ben toparlamaya çalıştıkça kontrolden çıkmış bir araba gibi sağa sola savruluşunu, tek taraflı çabanın bizi kurtarmadığını tecrübe ettim. Ne mutlu ki bizim şarampole yuvarlanan arabamız da bir çocuk yoktu." Ne diyeceğimi bilemediğim nokta da, Boran'ı yanı başımda buldum. Ela'yı gördüğüne şaşırmış olduğu belliydi. Elini uzatıp merhabalaştıktan sonra benim yanımda ki sandalyeyi çekip oturdu. "Nasılsınız Ela hanım?" "Teşekkür ederim Boran bey iyiyim. Siz nasılsınız?" "Artık daha iyiyim." diyen Boran'ın gözleri ışıl ışıldı. "Derya'yı görmek iyi gelmiş size." dedi gülümseyerek. Boran'ın yüzündeki gülümseme büyüdüğünde, "Öfkeli yumruklarına rağmen onu görmek fazla iyiydi." Ela da güldü, "Derya'dan bahsediyorsak ucuz kurtulmuşsunuz. Gerçekten yumruk atmak isteseydi, yüzünüz de imzası olurdu." Araya girmeden edemedim, "Sizin de Derya'dan kalır yanınız yok savcı hanım. Şoku atlatmak kolay olmadı." dediğim de bakışları beni buldu. O sıra da Boran'ın telefonuna ardı ardına gelen mesaj sesleri ile dikkatimiz ister istemez ona yöneldi. Telefona bakarken gülümsemesi gittikçe büyüdü, istemsizce başımı yana eğip gelen videoya baktım. Kafe~bar tarzı bir yer olduğunu tahmin ettiğim mekanda Derya'nın etrafında arkadaşları önünde güzel bir doğum günü pastası dilek tutup mumlarla üflerken oldukça keyifli olduğu belliydi. Videonun sonuna doğru kamera yön değiştirdi. Kameraya alaycı olduğu kadar sinsi bir gülümseme ile bakan adamla video bittiğinde, gördüğüm yüzü tanımam uzun sürmedi. Umut Devagildi ama Derya'nın yanın da ne işi vardı. Çenesini sıkmaktan kasılan yüzünü gördüğüm Boran videoyu kapattığında gelen mesajı gördü. 'Boran ağam gördüğün gibi Derya sensiz çok mutlu, boşluğunu doldurmak sandığımdan da kolay oldu. Bana bu şansı verdiğin için teşekkür ederim.' 'Umut Devagil'
|
0% |