@zamansizim84
|
Bir insanı öldürmek, bir yuvayı kendi takıntılı aşkı uğruna yıkmayı kendine hak görmek, ağabeyinin kendine olan düşkünlüğünü onun hayatını hiçe sayarak kullanmak. Zelal için tüm bunlar Boran'a giden yolda mübahtı. Fakat Ava giderken avlanacağını hiç düşünmemişti. Derya ne yapabilirdi ki töreler onu desteklerken, koskoca Hüseyin Karacahan'ın kızıydı o. Akıllı güzel bir kadın olsada avukat hanım onun rakibi olamazdı. Kimse onun rakibi olamazdı, önündeki bütün taşları temizleyerek amacına ulaşmayı kafaya koymuş bir aşıktı Zelal. Boran'ın bütün bedeni duydukları ile kasılırken dışarıdan dağ gibi duruşunu bozmadı. Derya'nın neden elini tuttuğunu anlamıştı, ondan aldığı güç olmasa böyle dimdik duramazdı. Hüseyin ağa öne atıldı, "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu gelin hanım, bu ne saçmalıktır böyle." Dedi tüm öfkesiyle. Derya ise fazlaca rahattı, onu heyecanlandıran tek şey ellerini tuttuğu adamın hayran bakışlarıydı, "Benim ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor, hemde az evvel iki kadının hangisinin üzerine kuma getirsek diye tartışan sizlerden çok daha fazla duyuyor." Dedi tüm aşiret büyüklerine meydan okuyarak. Ortam da ki fısıldaşmalar uğultuya döndüğünde Doğan ağa düştüğü tuzağı yeni çözmüş olacak ki, "Gelin hanım az evvel Devran ağanın karısına delil soruyordun şimdi de bizim sana delil sormamız lazım, elinde bu işin ispatı var mı?" Diye ilk defa akıllıca konuştu. Derya önce Boran'a çevirdi bakışlarını, beyninde ki karmaşayı gözlerinden okuyordu. Fakat sanki herşeyden haberi varmış gibi dimdik yanında duruyordu. Başını Devran'a çevirdi bu kez, "Devran ağam zamanıdır buyursunlar" dediğinde aslında Ela'yı ve polisleri içeri davet ediyordu. Doğan ağa olanı biteni anlamaya, hakimiyeti kaybetmemeye çalışsa da karşısında ki kadının oyununa hizmet etmekten öteye gidemiyordu, "Ben elimdeki delilleri bir hukuk insanı olarak mahkemeye teslim ettim." Dedi. Ortamda tekrar uğultu başlamıştı ki Ela Savcı peşinde ki polislerle avluya girdi. Sesler bıçak gibi kesildiğinde, "Sizin burda ki otoritenizi biraz sarsacak ama ben sadece mahkemenin vereceği hükmü uygularım. Boşuna bana töre oyunları öğretmeye kalkmayın Doğan ağa. Yoksa sizler zararlı çıkarsınız." Diyen geliniyle Bayram ağanın göğsü gururla kabardı. Derya bir kere daha onu şaşırtmamış, iyi ki dedirtmişti. Ela ilerleyip Derya'nın yanında durdu. Üzerindeki yeşil kabanı gözlerinin rengini daha da ortaya çıkarırken, ciddi duruşu ve ortam hakimiyeti etkileyiciydi, "Zelal Karacahan ve Şilan Şahin'i, Elif Hanoğlulları'nı planlayarak öldürmek suçuyla göz altına alıyoruz." Dedi. Polisler harekete geçtiğinde Havva hanım kızına siper olmaya çalışsa da elinden gelecek birşey yoktu. Cihan ağanın öfkesi ve öne atılışı sevgili kardeşi Zelal'in ellerine takılan kelepçeye engel olamadı. Etrafında ki polislere aldırmadan silahını çektiği gibi Derya'nın üzerine doğrulttup, "Siz kim oluyorsunuz da benim kardeşime iftira atıyorsunuz? Öldürürüm sizi" dediğinde eli tetikteydi. Boran hızla karısını arkasına aldı. Polisler de silahlarını çekip Cihan'a doğrulttunca Hüseyin ağa araya girdi, oğlunun elindeki silahı aldığında sözlerin hedefi Derya oldu. "Gelin hanım sen benim ocağına ateş düşürdün, sen de yanacaksın." Diyerek tehdit etti. Derya kendinden emin duruşunu bozmazken, polisler ve Ela Savcı suçluları alıp avludan çıktılar. Onların gidişiyle Derya, Boran'ın elini bırakmadan devam etti sözlerine, "Mahkeme karar versin Hüseyin ağa, kim kimin ocağına ateş salmış. Senin kızının Boran uğruna ağabeyini harcayacak kadar gözü dönmüş. Bu iki kadın beraber cinayet işlemişler, Boran ağanın yıllarını çalmışlar. Şimdi de bizim kurduğumuz yuvayı oyunla tuzakla yıkmaya kalktılar. Hâlâ suçlu nasıl biz oluyoruz?" Diyerek üzerinde ki tüm gözleri hayran edecek şekilde kendini savundu. Hüseyin ağa söylenen sözün haklılığı üzerine hırsla ellerini yumruk yaptığı sırada, Derya bu kez hedefini değiştirdi, "Sizin törenizin adaleti bunu mu Doğan ağa" dediğinde, Doğan ağanın karşısında ki gencecik kadını takdir etmekten başka yapacak birşeyi kalmamıştı. "Gelin hanım haklı ağalar, Cihan bu işe Zelal için kalkıştığını açık açık söylediğine göre, töreyi bile isteye kendi çıkarlarına kullanmış demektir. Hüseyin ağa, senin ardından oğlun Bekir'in sözü geçer ancak Cihan'ın sözünün artık aşirette hükmü yoktur." Diyerek kendince adaleti sağlamış oldu. Hüseyin Karacahan ve beraberindekiler avlutu sinirle terketti. Peşinden aşiret üyeleri birbir konakta ayrıldığında Hanoğlulları kendi kendine kalmıştı. Boran'ın elini bırakan Derya, sedirde ki Bayram ağanın yanına oturdu. Elini elinin üstüne koydu tüm samimiyetiyle, "Baba iyi misin?" Dedi şefkatle. "Sen bunca şeyi nerden biliyorsun Derya?" Diyerek gözlerini kızın mavilerine kitledi Bayram Ağa. "Odanda konuşalım mı?" dediğinde Derya da artık bişeyler gizli kalsın istemiyordu. " Gel bakalım Hanım ağa" diyen yaşlı adamın peşine takılıp çalışma odasına çıktı. Masasına geçen Bayram ağanın karşısında ki koltuğa oturdu, "En başından anlatayım mı baba?" Yaşlı kurt bazı şeyleri çözmüştü aslında, "Selma'nın dediği doğru değil mi? Anlaşıp evlendiniz kardeşleriniz için." Derya başını salladı sadece, "Ama oyun gerçeğe dönmüş ki Boran sen gidince fena dağıldı." Dedi. "Böyle olmasını istemedim, fakat daha fazla burda duramazdım. Kalbimi çok kırdı baba." Diyerek açık konuştu. Hâlâ kendisine baba diyen kızın asaletine hayrandı Bayram ağa, "Derya, ben sizi zorladım bu işe. Sen gideli çektiğim vicdan azabını ben bilirim kızım. Sen benim kızımsın, kan bağına gerek yok ki. Benim kanından olan kuyumu kazarken, yıllardır yapamadığımı yaptın Dilan'ın intikamını aldın. Kimden öğrendin sen bu hikayeyi? " Diye sordu. "Aslında ilk Boran'dan dinledim. Siz Dilber hanımla tartışırken duymuş sizi. Beni Dilan'a benziyorum diye istemezmiş." dediğinde Bayram ağa güldü. Hayran bakışları Derya'nın yüzünde dolaştı dikkatlice, "Gerçekten çok benziyorsun. Sadece kaşın gözün değil, sanki şimdi yaşasa sen olurmuşsun. O benim içimde ki yangın Derya. Havva'nın uğruna yanmışız biz, Dilber böyle bir insan değildi. Kendini ateşten korumak için soğuğa sığındı. Dilan onun en yakın arkadaşıydı. İçinde yasını tutar hâlâ." Dedi içi yana yana. " Zeynep babannem anlatmış Boran'a ama o da Dilber hanımın bu oyunun içinde olduğunu sanıyor." Diyerek Bayram Ağa'nın düşüncesi öğrenmek istedi. " Dilber de istemezdi benimle evlenmeyi, ben iyi bir eş olamadım Derya. Dilan'ı hiç unutmadım, öldüğü gün yanan ateş şuramda hiç sönmedi." deyip elini kalbinin üstüne götürdü. " Sonra dinledim bu hikayeyi Dilber hanım'dan. O sizi sevmiş ama bundan suçlu hissediyor. Evlatlarına bile suçluluk duygusuyla sevgisini gösterememiş. Yaşadıklarınız gerçekten çok acı." Bayram ağanın gözleri bulutlandı, "Dersem ki Dilber'i sevdim, bu yalana ilk Dilber inanmaz. Çünkü Dilan'a nasıl baktığımı en iyi o bilir. Saygım sonsuz ama kalbe söz geçse Dilber de beni sevmezdi. Bizi çıkmaz bir sokağa mahkum ettiler Derya." Derken karagözleri bulutlandı, bakışlarını kaçırdı. "Havva hala ne olacak baba?" Dedi Derya konuyu değiştirerek. "Antep'e yollayacağım onu, gönlüm görmeyi kaldırmaz artık. Sen kardeşin için doğru düzgün tanımadığın Boranla evlenip bilmediğin memlekete gelin geldin, şu konakta sana etmedikleri laf kalmadı. Bi adım geri atmadın, bir de benim kardeşimin yaptığına bak. Beni yaktığı yetmedi sizi de ateşe atacaktı." Dedi üzüntüsünü gölgeleyen bir öfkeyle. "Annem derdi ki, insanın kardeşinden kıymetli hiç birşeyi yoktur. Ne eşi, ne evladı kardeşinin yerini tutamaz. Bizi böyle büyüttü, Yusuf için, abim için canımı veririm." Dedi Derya da. Bayram Ağa'nın derdi ise birbirini seven bu iki gencin halinin ne olacağıydı, "Peki ya Boran, kapattın mı o defteri?" Diye sordu. Derya hüzünle gülümsedi, "Ben kapatmak istesem de şurası kapatmıyor." deyip az önce Bayram ağanın yaptığı gibi elini kalbinin üstüne koydu. "Ama" dedi Bayram ağa devamı vardı belli ki, " Kalbimi çok kırdı baba sözlerini sineye çekemiyorum. Kaç kere kovdu beni bu kapıdan, hiç birinde ayağım şu eşikten dışarı çıkmadı. Biliyordum içinden gelerek söylemediğini, benden gizlediği birşeyler vardı. Sonra öğrendim ne olduğunu, ben gittim arkama bakmadan." Diyerek üstü kapalı anlattı olanları. " Ne olduğunu bana söyleyecek misin? " Diyerek şansını denedi yaşlı adam. Başını iki yana salladı Derya dolan gözlerini sildi. " Meğer benim sevgime hiç inanmamış baba. Zaten hep onu bırakıp giderim diye bir telaş içindeydi. Ben sebebini anlamıyordum. Öğrenmiş oldum." Dedi sadece. Bayram ağa bu işin derininde başka şeyler olduğunu sezse de parçaları birleştiremiyordu. "İnsan istediğini sevebilseydi, hayat daha kolay olurdu belki ama sevda bu kadar kıymetli olmazdı. Ben yıllardır bir hayali seviyorum Derya. Deseler ki acın dinecek başkasını seveceksin, istemem. Onun yokluğunun acısını bile başka bir şeye değişmem. Demem o ki bizim vuslatımız mahşere kaldı." Hayranlıkla dinledi Derya böyle güzel sevmek her yiğidin harcı olmasa gerekti. "Sen akıllı kızsın, Dilanla bir kızımız olsa sana mı benzerdi diye düşünüyorum bazen." dediğinde ikisinin yüzüne de acılı bir gülümseme yerleşti. "Sevda çok kıymetli Derya, insanın kapısını şu hayatta bir kere çalıyor. Kalbini kırdıysa, sende onun kafasını kır, eline sağlık derim. Ama bırak hatalarını telafi etsin, Boran ilk defa seviliyor acemiliğini çok görme." Dedi. Derya sessiz kaldı, düşünmesi lazımdı bundan sonrası için karar vermesi. Beraberce avluya indiler tekrar herkes bi köşeye çekilmişti. Zeynep babanne, " Derya, yanıma gel kızım." Deyip yanındaki sedire vurdu elini. Yaşlı kadının yanına gidip elini öptü, " Sen bizim gönlümüzü soğuttun kızım, yıllardır içinden çıkamadığımız kör düğümü çözdün. Artık ölsem de içim rahat yumarım gözümü. Sağ varol yavrum." Dedi minnetle. "Allah uzun ömürler versin babannem o nasıl söz." Dedi Derya çok seviyordu Zeynep babanneyi. Türkan Hanım gelip yanlarına oturdu, "Kızım sen bugün bu avluda ki herkese kadının gücünü gösterdin. Ben seninle gurur duydum." Deyince kayınvalidesinin sözünü kesen Selma oldu, "Şımartın siz daha Derya hanımı, sanki kocasını terkedip giden o değilmiş gibi." diyen Selma'nın derdini anlamak mümkün değildi. "Ben sana ne yaptım Selma bu hırsın ne? Gerçekten anlamıyorum." Dedi Derya eteğindeki taşları döksün isteyerek. Alaycı bir tebessüm sundu genç kadın, "Neyi anlamıyorsun ki, çok basit aslın da bak bugün sen çıktın geldin Berdeli kabul etmiyorum dedin. Hoooop o zaman Selma'nın üstüne kuma gelsin dendi. Niye?" Derya sustu içindeki zehri akıtsın belki gerçekleri görür diye sessizce dinledi onu. " Niye Derya? Söylesene." diyen genç kadının sesi hırsından titriyordu. " Ben söyleyeyim o zaman. Benim kimsem yok senin ailen kuvvetli diye! Sen bu konakta oldukça ben ikinci sınıf insan muamelesi göreceğim. Yarın öbür gün sizin çocuğunuz olduğunda Tuğra'nın papucu dama atılacak. Sana laf söylediğim için, benim kocam Berdeli kabul etti bugün. Daha ne yapacaksın bana? Böyle basit şeyler işte." Boran, çocuğunuz olunca lafına takılırken, Devran'ın takıldığı şeyler çok farklıydı, "Bu saydıklarının hangisi Derya'nın suçu Selma? Ben seni başıma tac etmedim mi? Niye yetmiyor sana?" Diye tüm gün yaşananların öfkesi ile araya girdi. "Hâlâ bana Derya'yı savunuyorsun Devran, sen bana değil ben sana yetmiyorum? Sen de hayransın bu kadına. Bir lafıyla parmağında oynatıyor sizi. Boranla konuşmazken, seninle ne konuşuyordu gizli gizli. Daha dün arayıp Şilan kaçtı diye sen haber vermedin mi? Belki de Boran'ı boşasın diye bekliyo..... " Devran gelecek sözün nereye gittiğini anladığında, " Yeteeeer! " diyerek adeta kükredi. " Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Bacım lan o benim, kardeşim dediğim tek insanın karısı." Dedi duyduklarına inanamayarak. Devran'ın sinirden titreyen ellerini yumruk yaptı. Başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü sanki. Bu lafların üstüne nasıl karım der aynı yastığa baş koyardı ki. Bataklığa boğazına kadar batmıştı. Öyle ki nefes alamıyordu artık, avluda çıt çıkmazken Derya duyduklarının şokunu atlatamamıştı. Bütün avlu da Devran'ın kararlı sesi ile yankılandı, "BOŞOL.... BOŞOL...... BOŞOL." Selma duyduğu şeyin gerçekliğini algılayamadı önce. "N-Neee diyorsun Devran sen? Sen beni bırakamazsın, kıyamazsın ki sen bana." Dedi kopardığı iplerden bi haber. "Ben değil sen kıydın bize Selma, merak etme boşanma avukatı olarak başkasını bulurum. Sayende yüzlerine bakacak halim kalmadı. Eşyalarını topla kapıya çık, Murat sizi bağ evine bıraksın şimdilik." deyip kimsenin yüzüne bakmadan çıktı konağın kapısından. Devran'ın gidişiyle Selma bu kez Derya'nın üzere yürüdü. "Senin yüzünden yuvam yıkıldı, sinsi sinsi işledin herkesi. Devran benden vazgeçmezdi. Hepsi senin yüzünden" deyip elini kaldırdığında Derya kolunu kıvırdığı gibi arkasına büktü. "Sen benim kim olduğumu iyice unutmuşsun!" dediğinde Selma acı ile iniyordu. Kendini kurtarmaya çalışsa da gücünün yetmeyeceğini biliyordu. Derya ise yapılan imayı asla sindiremiyordu. "Şimdi beni iyi dinle, ben sana da Devran'a da kardeşim dedim. İnsanın kendine yapacağı kötülüğü, yedi cihan bir araya gelse yapamazmış. Onun için boşa suçlu arama, senin için herşeyden vazgeçmiş bir adamı kaybettin sen. Şuçu başkasında arayacağına yürekli olup kendinde ara." Deyip ileriye doğru savurduğunda yere düşen kadına işaret parmağını salladı. " Devran bizim kardeşimiz ve senin saçma sapan düşüncelerin yüzünden kardeşimden vazgeçecek değilim. Benimle uğraşmak senin boyunu aşar, aklını başına topla." Dedi yerde ki kadına. Avlu da kimseden ses çıkmazken, Derya sakinleşmeye çalışarak kaçıncı kez çaldığını bilemediği telefona cevap verdi. "Efendim Ela" .................... "Nöbetçi mahkemeye mi çıkacaklar?" ..................... "Tamam canım geliyorum." Telefonu kapattığında Selma'nın odasına doğru gittiğini gördü. "Benim adliyeye gitmem gerekiyor." Dedi ortaya hâlâ Boran ile göz göze gelmiyordu.
Boran yanına gelip, "Ben götüreyim seni." dediğinde Derya başıyla onayladı sadece. Zeynep babanne, "Akşam uzun uzun konuşuruz kızım. Selma haddini aştı" dedi. "Ben akşam uçağıyla dönüyorum babanne." Dedi düz bir sesle. Derya'nın sözleri üzerine diyecek sözü yoktu kimsenin konaktakilerle kısaca vedalaşıp çıktı. Dilber hanım kalması için çok ısrar etse de kararına saygı duydu. Aynı arabanın içinde iki yabancı gibi yol aldılar. Derya adliyede ki işlerini halletti. Akşam üzeri adliyeden çıktığında Boran hâlâ onu bıraktığı yerde bekliyordu. Saatlerdir nerden başlıycağını, ne söyleyeceğini düşünen adamın omuzlarında yıllardır taşıdığı yükü Derya çekip almış. Büyük bir bilinmezden onu kurtarmıştı. Elif'in ölümü Boran için eski anlamından çok uzak olsa da, katilin bulunması ve üstelik bu kadar yakında olan birinin daha neler yapmış olabileceğini düşününce rahat bir nefes aldı. "Biraz zamanın var mı?" Diye sordu meftun olduğu mavilere bakarak. Saatine bakan Derya, " Bir kahve içecek kadar." dediğinde sesi mesafesini koruyordu. Boran kapıyı açıp Derya'nın arabaya binmesini bekledi. Kapısını kapatıp kendi de arabaya binip çalıştırdı. Sanki bir kaç saat önce el ele bütün aşirete meydan okumamışlar gibi ikisi de bu konuşmanın belirsizliği içinde kaybolmuştu. Şartlar değişmeseydi, Elif'in katilinin bulunduğu gün bu evlilik oyununa son vereceklerdi. Boran, Derya'nın ipleri koparıp boşanma davası açmasından, alyansını çıkarıp avucuna bırakmasından deli gibi korkuyordu. Derya'dan bir şans istemişti ama kolyeyi takmış olması dışında ona ümit olacak bir sözü olmamıştı. Sevse de uzaktan sevecekti belki de, direksiyonu tutan parmakları sıkılaşırken yanın da oturan Derya'sına bir bakış attı. Yanındayken bile ördüğü duvarlar ikisinin arasında bir dağ gibi duruyordu. Kendilerinden başka kimsenin olmadığı nezih bir restorana geldiler. Kapıdan içeri giren Derya hazırlanmış sofrayı gördüğünde, "Sadece kahve demiştik Boran ağa." Kendisine yabancı gibi bakan maviler buz kristali kadar soğuktu. "Yapma Derya, sabahtan beri hiçbirşey yemediğine eminim." Masaya tekrar bir bakış atan Derya tartışacak değildi, "Tamam dediğin gibi olsun." deyip masaya yöneldi. Karşılıklı oturduklarında, Derya yemeğini yemeye başladı. En son sabah bir sandviç yemişti. Gün boyu yaşadıkları hele de en son Selma'nın sözleri boğazında bir yumruk olup kalmıştı sanki. "Devran'dan haberin var mı?" dedi küçük bir bakış atarak. "Murat peşinde seni yolcu edince yanına gideceğim." Sofrada ki yemeklerden sakince yiyen Derya'yı sadece izledi, O yedikçe Boran'ın karnı doyuyordu sanki. Derya ise bu duruma daha fazla sessiz kalamadı, "Beni izlemeyi bırakıp, yemeğini yer misin?" Dedi gözlerini dışardaki Mardin manzarasın ayırmadan. "Seni izlemek, yemek yemekten daha keyifli." Dedi Boran bir cesaret. "Benden daha uzun süredir birşey yemediğine eminim Boran. Bak birazdan sert bi kavga edeceğiz bence enerjini toplamalısın." dedi umursamaz bir uslüpla. Sandalyesinde geriye yaslandı, "Ben seninle kavga etmek istemiyorum." Diyen adama baktı ilk defa. Çatalını tabağının yanına bırakan Derya dirseklerini masaya dayayıp ellerini çenesinin altında birleştirdi. "Benimle kavga etmek istemiyorsun?" dedi onu tekrar ederek "Benimle ne yapmak istersin Boran ağam, aklına esince kovmak mı?" Bir kaç saniye bekledi, "Yanındayken yokmuşum gibi davranmak mı?" Sessizce dinleyen adama karşı sakin kalacaktı bu kez. Yoksa öfkesi kontrolü kaybettirip onu yine Boran'a sürüklüyordu. "Benden bilmeye hakkım olan şeyleri gizleyip, benim yerime kararlar almak mı?" "Derya..." desede devam edemedi. Diyecek sözü yoktu çünkü. Daha ağrılarını hak ettiğini en iyi kendisi biliyordu. "En son hatırladığım cümlende 'kimsenin yalancı cennetini istemiyorum' deyişindi. Benim sevgim yalan, yaşadığımız anlar yalancı bir cennetmiş senin için." Bu sözlerle sarsıldı Boran, nerde, ne zaman böyle bir şey söylediğini düşündü. Depresyon için kullandığı ilaçlar hızlı düşünmesini engelliyor, olayları geç kavrıyordu bazen. "Şimdi sen söyle Boran ağa, çünkü ben hangi yaramı saracağımı şaşırdım. Bütün olanlara rağmen bizden hâlâ umudun var mı?" Aralarındaki sessizlik büyüyüp giderken Derya çantasını alıp masadan kalkmak istedi. Belli ki konuşulacak bir şey kalmamıştı. Boran elinden tutup engel olduğunda göz göze geldiler tekrar, Boran'ın kara gözlerinin içindeki viraneyi görüyordu Derya. Tekrar oturdu sandalyeye. "Ben onları söylerken sağlıklı düşünemiyordum bunu sende biliyorsun. Öyle darbeler aldım ki, hayata tutunmak için uzattığım tüm dallarımı kırdı o defter. Kendimden tiksindim, hayattan tiksindim." Aklına gelenlere tahammül edememiş olacak ki gözlerini kapattıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. " Benim hayatımda ki tek mucizesin sen, o hastane odasında günlerce sessiz kalıp yalnızlığımı bile paylaşabilen şahane bir kadınsın. Ben seni hak etmiyorum Derya, sana layık olduğun mutluluğu veremedim. Hem benden gitme istiyorum, hemde senden geçemeyen yanıma lanet ediyorum." Derya ise artık netlik istiyordu, tek bir soru sordu önce, "Benim çocuğum olmayacak olsa beni terk eder miydin?" Hızla başını iki yana salladı Boran, "Asla bırakmazdım." Derya'nın bir kaşı havaya kalktı bu net tavır karşısında, "Aşiret baskı yapacaktı sana, onlara karşı durabilir miydin?" Boran'ın sözleri içinde ne varsa dışına vuruyordu, Derya'nın aşkıyla içi yanıyordu, sesi titredi konuşurken, "Bütün Mardin yansa, senin tek damla göz yaşına muhtaç olsa bu topraklar, bir damla göz yaşının akmasına bile izin vermezdim." Biliyordu Derya, Boran ölse bırakmazdı, "Nasıl olacaktı ki bize rahat verirler miydi?" dedi usul usul tuzağına çekiyordu Boran'ı. "Çeker giderdik buralardan." Derya dudağını büküp, başını yana eğdi. Çözümü kendi ağzıyla söyleyen adana baktı hayal kırıklığı ile, "Benim için bunları yapabilecekken, bizim için niye yapmadın Boran?" Düştüğü tuzağı fark etti fakat artık çok geçti, "Derya..." dediğinde sözünü tamamlanmasına müsade etmedi genç kadın. "Çünkü bana olan sevginden eminsin, ama benim sana olan sevgim senin için koca bir soru işaretiymiş." Boran sessiz kaldı, "Nevşehir'e geldiğinde benden bir şans istemiştin, açıkçası bende buraya gelirken o şansı hak ettiğimizi düşünüyordum. Ama şimdi anlıyorum ki artık çok geç." "Bin kere de kovsan gitmezdim Boran ama sen tek sözünle bitirdin bizi. Şimdi müsadenle yalancı cennetimi de alıp gitmek istiyorum." Masanın üzerine bıraktığı alyans Boran'ın son kalelerini yıkarken, çantasını alıp çıktı kapıdan.
|
0% |