Yeni Üyelik
45.
Bölüm

45. Bölüm

@zamansizim84


" Boran iyi mi Murat? "


Karşıda ki sessizlik benim sesimi daha da yükseltmeme sebep olurken,


" BORAN İYİ Mİ DEDİM? "


Telefondan gelen Yasemin'in ağlayan sesi korktuğum ihtimali yüzüme vurdu.


" Derya ablaaa, Boran abi vuruldu."


Telefon kapanırken yaşadığım duygu karmaşanın beni ele geçirmesi an meselesiydi.


Gözlerimi kapatıp dirseklerimi masaya dayadım, başımı ellerimin arasına aldığım da,


"Boran vurulmuş Barlas, vurulan Boran'mış." dedim aynı şeyi tekrar ederek.


Yavuz neler olup bittiğini anlamaya çalışırken,


"Kim bu adam, olayla ne ilgisi var?"


Ben cevap verecek güçte değildim, Boran'ın yarası ağır olmasa telefonu yüzüme kapatmazlardı. Benan'ı kurtarabilmişler miydi?


"Derya'nın eşi" diyen Barlas tehditkar bir şekilde parmağını Yavuz'a çevirdi. "Hemen neler olup bittiğini öğrenin Benan ne durum da, Boran'ın yarasının durumu ne, bu olay nerde oldu?"


Yavuz sesli bir küfür savurduğunda da, telefonunu kulağına götürdü. Kısa bir süre sadece dinleyip,


" Kimseye görünmeden ortadan kaybolun" dedi.


Sıkıntılı bir nefes verip,


"Boran Bey sırtından vurulmuş, buna rağmen Cenk'i yaralamış, arkadan gelen iki araba da işin içine karışınca kızları bırakıp, yaralanan Cenk'i arabaya atıp kaçmışlar."


Kafamda taşlar yerine oturmaya başlarken, kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Dağılacak zaman değildi, dağıtacak zamandı.


Yavuz'a yaklaşıp işaret parmağımı göğsüne bastırdım,


" Sen kaçırılmalarına mani olabilirdin ama olmadın. Zaten Benan ellerine geçsin istiyordunuz. Beni de kandırabileceğinizi sandınız fakat çok yanıldınız. Dua edin Boran'a birşey olmasın, yoksa acımasızlıkta Zerrin hanımı bile mumla aratırım hepinize."


Yavuz'un gözlerinde ilk defa tereddüt gördüm o üstten tavrında büyük bir çatlak oluştu.


" Derya hanım lütfen, biz koruyorduk Benan hanımı. Zarar gelmesine müsade etmeyiz. İçerde adamlarımız var. "diyerek alttan alan bir tavırla beni sakinleştirmeye çalıştı.


" Bir operasyon yönetecek kapasite yok sizde, içerideki adamınız dört gün önce Cenk'in hangi amaçla Benan'a saldırdığını biliyor mu? O zaman da koruyor muydunuz? "


Bu adamlarla yeterince vakit kaybetmiştim. Zaten verecek cevapları da yoktu.


"Barlas, beni Boran'a götür. Hemen çıkalım." dediğim de son kez Yavuz'a döndüm.


"Sizinle sonra hesaplaşacağız komiserim."


Arabaya bindiğimizde Barlas'ın hız sınırının oldukça üstünde sürdüğü araç hızla Kayseri'ye yol alsa da gelirken nasıl geçtiğini anlamadığım yol bitmek bilmiyordu.


Yavuz komiser yolda arayıp, Boran'ın hangi hastane götürüldüğünü söylemişti.


Hastanenin önüne geldiğimizde arabadan zor attım kendimi. Danışmada ki sekretere derdimi anlatırken Barlas peşinden yetişmişti.


"2. Katta ki ameliyathane de" diyen görevli bize asansörü işaret etse de benim bekleyecek sabrım yoktu. Merdivenlerden koşar adım çıkarak ikinci kata ulaştığımda kapının önündeki sandalye de Yasemin'i gördüm. Beni fark ettiğinde ağlayarak yanıma koşup sarıldı.


"Derya abla..." dese de devamını getiremedi. Bense taş kesilmiştim sanki. Barlas'ın Yasemin'i benden zorla ayırması ile ameliyathaneye doğru yürüdüm.


Benan oturduğu sandalye de kan içindeki ellerine boş bakışlar ile bakıyordu. Kıyafetleri de kan lekeleri ile doluydu sevdiğim adamın kanıyla.


Karşıdaki duvara sırtını dayamış dizlerini kendine çekmiş Murat'ı fark ettim sonra. Sormaya korkuyordum, nasıl demekten, yarası ağır mı demekten ölesiye korkuyordum. Ayak da dikilmiş Ameliyathane kapısına bakıyordum sadece.


Barlas gelip sevdiğinin önün de diz çöktü,


" Benan! Boran'ın durumu nasıl? Yarası ağır mı?" dediğinde ellerinde ki kana bakarak yutkunan arkadaşımın sesi çıkmadı. "Kurban olduğum, bana bak yüzüme bak. Kimseye birşey olmayacak korkma. Sadece bize ne olduğunu anlat."


Gözünden düşmeye başlayan yaşlara rağmen konuşmaya başladı.


"Sağ kürek kemiğine yakın girdi kurşun, akciğerine zarar vermiş olabilir. Kanamasını durdurmaya çalıştım ama..." deyip kan olmuş ellerine kıyafetlerine baktı.


Barlas onun yanına oturup sarıldığın da gözleri benim üzerimdeydi. Yasemin de beni tutup bir sandalyeye oturttu.


Yüreğimin ortasına bir cehennem kurulmuştu, ne kızgınlığım, ne kırgınlığım, ne öfkem hiçbiri benimle değildi şuan. Bomboştu içim, sadece o cehennemin alevleri kavuruyordu tüm bedenimi. Boğazıma oturan yumru bile ateşten bir kordu.


'Bırakıp gitme, ne hüküm versen razıyım' diyen adamı en büyük korkusu ile başbaşa bırakmıştım.


Gitmem için elinden geleni, hatta fazlasını yapmıştı ama sonunda kaybeden o yada ben değil, biz olmuştuk.


Gözümün önünde sadece beni takip ettiği gün gülümseyip başını yana yatıran hali vardı. Hani şu dokunmaya doyamadığım gamzelerini sergileyen gülüşü. Sanki biz başka hiç bir anı biriktirmemiştik. Koşup kollarına atılmak için can atarken, tutmuştum kendimi. Neden? Haklıydım çünkü, kalbimin kırıkları hasretimi bastırıyordu.


Peki ya şimdi, aynı kırıklar yerinde duruyor ama, yokluğunu düşünmek. Olmadığı bir hayatta nefes almak fikri bile zemheriden daha soğuk. Hangi haklılık teselli edecek ki beni.


Neden oradaydı? Nasıl buldu onları? Nerden bildi tehlikede olduklarını? En zor soru, kime siper oldu da sırtından vuruldu.


Ahhh Boran... Hep mi sırtından vuracak düşmanların? Senin kadar fedakar bir insanı hep mi namertler bulacak?


Ben sırtından vurmadım da ne yaptım, göğsüne hançer saplar gibi söylediğim sözlerle arkamı dönüp gitmedim mi? Çok mu adil bir savaş vermiştim? Sevgisizliğin ne olduğunu bilmeyen ben, hiç tatmadığı bir duyguyu sorguladığı için sevdiğime yüz çevirmiştim.


Yerinde duramadığım da kalkıp volta atmaya başladım. Sessiz bekleyişimiz ne kadar sürdü bilmiyorum zaman kavramı yok olmuştu beynimde...


Ameliyathanenin açılan kapısından maskesini indirerek çıkan doktor hepimizin üzerinde göz gezdirdi.


Bir adım ileri atıp,


"Boran'ın durumu nasıl?" dedim.


"Kurşun kemiğe yada ak ciğere gelmemiş fakat kol sinirine yakın olduğu için zor çıkardık. Çok kan kaybettiği için toparlanması uzun sürebilir bünyesinin durumuna göre takip edeceğiz."


Duyduklarımla içim biraz olsun ferahlarken,


"Görebilir miyim?" dedim yalvaran bir sesle,


"iki saat kadar yoğun bakımda tutacağız, sonra normal odaya alınacak o zaman görebilirsiniz." deyip duraksadı, sonra ekleme gereği duydu. "Anti deprasan aldığı için Narkozun etkisi uzun sürebilir yada uyanma süreci biraz sıkıntılı olabilir."


Boş bakışlarımı gören doktor,


"Geçmiş olsun" diyerek yanımızdan ayrıldı.


Yasemin'in belime dolanan kolları ile tekrar sandalyeye oturdum. Murat karşımdaydı.


"Neler olduğunu anlatacak mısın?" dedim düz bir sesle.


Mahcup bakışları yüzümde dolaştı.


"Ben zamanın da yetişemedim, böyle olacağını bilemedim."


Dedikleri bölük bölük ve hiç birşeye açıklık getirmeyen cümlelerdi. Murat, Boran'ın en güvenilir adamıydı bunu anlamıştım geçen zaman da. Fakat onun da Boran'a ayrı bir bağı vardı. Şimdi ise onu koruması gereken yerde geç kalmanın pişmanlığını yaşıyordu.


Barlas araya girdi,


"Kafeteryaya inelim, burda durmanın bi faydası yok. Odaya çıkarırken haber verecekler." deyip Yasemin'e döndü. "Abicim Benan ablanın elini yüzünü yıkayın, annemi aradım kıyafet getiriyor."


Yavaş adımlarla merdivenleri indim. Hastanenin kafeteryasına geldiğimiz de boş olan bir masa yönelip bedenimi plastik sandalyeye bıraktım. Barlas elinde su şişeleri ile geldi önce, onları bırakıp çay ve tost getirdi bu kez. Kimsede yiyecek hal yoktu ama saatlerdir aç oldukları gerçekti. Benimse boğazıma oturan yumru sayesinde su bile gitmiyordu.


"Murat, Boran ne zamandır anti depresan kullanıyor?"


Bir yerden başlamam lazımdı ki en çok takıldığım yer nedense burası oldu.


"Sedat beyle seanslara başladı on günden fazla olmuştur. Uyuyamadığı için ilaç vermiş. Benim bildiğim bu kadar. Kullandığı ilaç var mı diye sordular ameliyata girmeden, arabadan kutusunu verdim."


Kaşlarım çatıldığında, Benan ve Yasemin gelip yanımıza oturdu.


"Siz kızların tehlikede olduğunu nerden öğrendiniz?" dedim bu kez,


"Derya hanım, biz siz Mardin'den döndüğümüzden beri apartmanın önünde nöbetteyiz. İki koruma o gün sizinle uçağa binip geldi. Bizde Boran Ağamla ertesi gün geldik. Üç gecedir seni görürüm belki diye arabada uyudu." dediğin de içimde bişeyler koptu. Ben kendimi içerde kahrederken, Boran kapımın önünde miydi? Biz birbirimize ne yapmıştık böyle.


" Korumalar neden önden geldi tehlikeli bir durum mu var? "diye sordu Barlas.


" Derya hanım Karacahanları çok zor duruma düşürdü. Peşine düşerler diye tedbir aldı ağam. Evinize uzak ama görebilecek bir nokta da bekledi adamlar. Sonra bu araba dikkatimizi çekti. Cihan ağanın adamları olabilir diye şüphelendik, iki gündür sokağın başında bekliyordu minibüs. Siz bugün evden çıktığınız da sizin peşinize takılmadılar."


Ben Cihan'ın böyle bir işe kalkışacağını aklımın ucuna bile getirmemiştim. Bu adamları Boran kadar tanımıyordum tabii. Gerçekten o gün baba oğul, hem suçlu hem güçlü bir tavırları vardı.


Biz sessiz kalınca Murat devam etti.


" Boran ağamı aradım hemen, sen kapıdan ayrılma korumaları gönder dedi."


"O neredeydi ki?" dedim merakla.


"Tuncay bey ile görüşmesi vardı. Aradan bir saat kadar geçti sizin Nevşehir'e gittiğinizi öğrendik. Ağam bi telaş Nevşehir'e doğru yola çıktı."


"Niye?" diye sordum kaşlarım çatılmış.


"Bilmiyorum ki Derya hanım, zaten çok geçmeden Benan hanımlar evden çıkınca minibüs peşlerine takıldı. Az ilerde zorla arabaya bindirdiler oldukça kalabalıklardı. Müdahale edeyim istedim ama tek başıma kurtaramazdım. Peşlerine düştüm..." dediğinde devamını tahmin etmek zor değildi.


" Boran'a da haber verdin önlerini kestiniz." dedim emin olmuş bir tavırla.


Murat başını iki yana salladı,


" Kendi kesti önlerini, kızları başka bir arabaya aktarıyorlardı. Cenk şerefsizini görünce anladık mevzuyu. Bana 'Sen görünme beni geçerlerse takibe devam et' dedi. Korumlar da yetişmek üzereydi zaten ama..." dediğin de Yasemin ağlamaya başladı. Benan'ın boş bakışları beni tedirgin ederken, duygudan arınmış bir sesle konuştu,


" Yasemin'i Boran'a doğru gönderdiler, tam yanına vardığında vuracaklardı ki onunla uğraşıp peşimize düşmesin." dedikleri ile beynimden vurulmuşa döndüm.


Barlas'ın elleri yumruk olduğunda daha fazla tahammül edememiş olacak ki masadan kalkıp dolaşmaya başladı.


" ikimizin de ağzı bantlıydı, benim ağlayıp çırpınmam, Boran'ın dikkatini çekti sanırım, Yasemin tam yanına vardığında ateş ettiler fakat o üzerine siper olarak Yasemin'i kurtardı. Son anda Cenk'i vurunca panik oldular. Murat bey ve korumaların olduğu arabalarda görününce bizi bırakıp kaçtılar."


Barlas küfür ederken içimden geçenlere tercüman oluyordu. Ayağa kalktım yerimde duramayarak, fakat gözümün önü karardı. Yer ayaklarımın altından çekilirken Benan'ın ismimi söyleyen sesi ile karanlığa gömüldüm.


Gözümü açtığım da acil olduğunu tahmin ettiğim bölümdeyim, kolum da serum takılıyken, etrafımda perde ile yandaki bölmeden ayrılan odacıklar vardı, başımı diğer yana çevirdiğim de telefonu ile uğraşan Yasemin beni fark etti,


"Derya abla, iyi misin?"


"Ne kadardır burdayım?" dedim zaman kavramını iyice kaybettiğimi fark ederek,


"Bir saati geçti." dedi saatine bakarak.


"Boran nasıl? Normal odaya aldılar mı?" derken yerimden doğrulmaya çalışıyordum.


"Şimdi almışlar, abim mesaj atmış."


"Hemen gidelim." dedim. Serumun iğnesini kolumdan söküp atarken Benan geldi. Ne yaptığımı anladığında hemen pamuk ile koluma baskı yaparak tuttu beni.


"Onu görmem lazım Benan, beni Boran'a götür."


"Tamam bi tanem, seni götürmek için geldim zaten. Daha uyanmadı sakin ol." dedi beni yatıştırmaya çalışarak.


Yukarı çıktığımızda odanın kapısında bekleyen insanlar dikkatimi çekti. Kalabalık ve birbirine bağlı bir aile olduklarını biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum.


Bizimkiler yada Bayram babamlar duymasa iyi olurdu. Şimdi kimseye dert anlatmak istemiyordum. Herkes geçmiş olsun derken, çoğunu tanımıyordum. Zaten bakıyor ama görmüyordum, tek arzum onun yanına ulaşmaktı.


Kapıyı açıp odaya girdiğimde Boran karşımdaydı.


Yatakda sağ omzu göğsünüde kaplayacak şekilde sargılı olarak yatıyordu. Nefesleri düzenli olsa da huzursuzluğu yüzünden belliydi. Belki de canı yanıyordu. Narkozun etkisini kolay atlatamayabilir demişti doktor.


Yanına gidip sol tarafına geçtim. Kalbinin üzerine bastırdım dudaklarımı, göğsünde nefeslendim. Teninin kokusuna ilaç kokusu bulaşmıştı sevdiğimin. Saçlarına dokundum sonra, sakallarına... Gerçekliğine emin olmak ister gibiydi hareketlerim. Kaybetme korkusu derinden sarsmıştı bedenimi.


Biraz uzakta olan sandalyeyi çekip yanına oturdum. Bir kez daha bayılıp ondan uzak kalmak istemiyordum. Sol eli ellerimin arasına aldım. Elleri sıcaktı, parmağında alyansının izi belliydi. Sonra ameliyattan önce çıkarmış olacakları geldi aklıma. O izin üzerine dokundu dudaklarım.


Ben sevdiğimin yaralarını saramamıştım, önce o müsade etmemişti, sonra da ben vazgeçmiştim istemeden. Ağır sözler söylemişti bana, kimse vazgeçilmez değildir demişti, kırılmış mıydım? Evet, çok kırılmıştım. Elif gibi bir kadının yasını yıllarca tutup bana git demesi ağır gelmişti. Benden kolay geçse sabahlara kadar beni izler miydi? Fakat derinini hiç düşünmemiştim, aslında aynı şeyi kendi içinde söylüyordu. Tek taraflı bir vazgeçiş değildi söylediği, benim de ondan kolayca vazgeçeceğimi sanıyordu. Ben direndikçe dozu artırıyordu. Peki neden böyle yapmıştı, bana gitme şansı vermek için...


Çocuğumuz olmayacak derse onu bırakmayacağımı adı gibi biliyordu aslında, bunu bana söylediğinde seçim şansı bırakmamış olacaktı. Boran'ı akıl dışı bir duyguyla seviyorum ama ben sevmediğim birine bile verdiğim sözü çiğneyip sırtımı dönmezdim.


Aklınca bana zorunlu bir şans verdi, beni istemeyerek.


Avucunun içini öptüm sonra tek tek parmak uçlarını...


Toparlanmak isteyen ve bunun için ne kadar çabalsam da gitmeye ikna edemediğim psikolojik tedaviye kendi ayağıyla başlamış adamın çırpınışlarını görmezden gelip yüzüğü çıkarıp bırakmıştım önüne.


Kırgındım, haklıydım ama yaralarımı sarmasına fırsat vermiyordum. Nerede olduğumu bile bilmiyordu.


Keşke o gece, bana neden git dediğini öğrendiğim de kalsaydın, yüzleşseydim. Birbirimizin yaralarını sarmamıza fırsat verseydik.


Avucumda ki eli kıpırdanmaya başladı, yüz kasları gerildi, elini yumruk yapmaya çalıştı. Narkozun etkisinden çıkmaya başlıyordu sanırım. Kısık ama sert tonda bir kelime döküldü dudaklarından,


Elif...


Bütün bedenim buz kesti oturduğum yerde dondum sanki...


Muhtemelen onu görüyordu şu an, onun adını sayıklıyordu, gözümden düşen damlaya mani olamadım. Dudaklarımı birbirine bastırarak devamının gelmesini engellemeye çalıştım.


Bütün bedeni gerildi bu kez, şevkat dolu hırıltılı sesi çalındı kulağıma,


Bebeğim...


Yüz kasları gevşedi, sesi hasret doluydu sanki,


Kızım...


Ardı ardına akan göz yaşlarıma mani olamıyordum artık, elini tuttum tekrar. Seslendim ümitsizce,


"Boran..."


Ne demem gerektiğini bilemedim, devamını getiremedim.


Sonra tekrar gerildi, çenesini sıktığını görebiliyordum, ardı ardına kesik kesik konuşmaya başladı, sayıklıyordu ve ne görüyorsa o anı yaşıyordu.


Bebeğimiz...


Deryam...


Bebeğimiz....


Götürme onu...


Hayır...


Bırak...


Çalma onu bizden...


Duruldu birden, yüzü acı ile kasıldı, gözünden akan damlayı yakaladım,


Derya gitme...


Beni bırakma...


Saatlerce aynı sözlerin benzerleri döküldü dudaklarından, ızdıraplı arada kalmış o uykudan bi türlü sıyrılamadı.


Sabaha karşı Murat girdi odaya,


"Biraz uyuyun Derya hanım. Ben burdayım aklınız kalmasın."


Ona birşey demeden çıktım odadan, uyku haramdı bana. Koridorda ki bekleme alanın da Barlas'ı bulmayı beklemiyordum.


Geç vakit hepsini zorla yollamıştım.


"Nasıl, uyandı mı?" dediğinde başımı iki yana salladım sadece. Konuşacak gücüm yoktu.


"Benan'ı yanlız bırakmasaydın keşke" dedim zor bulduğum sesimle.


"Onu uyuttuktan sonra geldim. Boran ağanın korumaları da kapıda." derken önümdeki sehpaya çay ve bisküvi bıraktı.


"Canım istemiyor Barlas"


"Canına bakabilmek için kendi canına da bakmalısın, hem uykunda açılır."


Zorla çayı içerken bir kaç bisküvi yedim.


"Derya biz neyin içine düştük bilmiyorum ama bir daha kimseye zarar gelmesine izin veremem. İkidir en sevdiklerimle sınıyorlar beni."


" Boran bi uyansın, azcık toparlansın ben ne yapacağımı çok iyi biliyorum o komiser ve doktor beye. Hadi sen eve git uyanırda seni bulamazsa yalnız hisseder Benan. Zaten şimdiden kendini suçlamaya başlamıştır."


" Nasıl bu kadar iyi tanıyorsun onu?"


" Tanımak değil de düşünme şeklini anladım diyelim. Sen, benden iyi tanıyorsun aslında gideceğim diyen kıza aynı gün yüzük taktığına göre."dedim takılarak.


" Bırakmam Derya, Dünya yansa yine bırakmam. "


Onu zorla eve yollayıp odaya geçtim. Murat kıyafetlerini giydirmiş sadece üst pijamasını yastığın yanına bırakmıştı.


" Yine aynı şeyleri sayıklıyor." dedi üzüntüyle.


" Ne zamandır böyle, yani uyuyamıyor diye ilaç verdi dedin ya?"


" Hastaneden çıktığından beri, siz uyuyunca çıkıyordu odadan ya arabada uyuyordu, ya Devran ağam başka bir odaya yatırıyordu zorla."


" Ve bana söylemediniz! "dedim sesim sitemliydi.


" Arada Elif hanımın adıda geçince... Zaten aranız iyi değildi... Yani yanlış anlarsınız belki diye. " dedi derdini anlatmaya çalışarak.


" Anladım." dedim düz bir sesle. Benim bildiklerimi onlar biliyordu sonuçta. Elif'i aşkla anmıyordu ki...


"Bu geceki kadar konuşmuyordu ama bir iki kelime edip uyanıyordu. Şimdi resmen savaş veriyor." deyip çıktı odadan.


Bir zaman camın önünde durup duyduklarımı sindirmeye çalıştım.


Sandalyeye oturup başımı ellerinin üzerine koydum. Artık sayıklamıyordu. Daha huzurlu bir uyku hali vardı üzerinde. Gözlerim yavaş yavaş kapandı.


Boran'dan


Gözlerimi araladığım da tavanla bakıştım bir süre, yine bir hastane odasında olduğumu anlayınca etrafta gözlerimi gezdirdim. Sol elimi ellerinin içine almış üzerine alnını dayayarak bekleyen Derya'yı görünce kalp ritmim hızlandı. Yanımda ki makinanın sesinin değişmesi ile panikle kaldırdı başını, bitkin hali ile göz göze geldik.


Gözlerini kapatıp,


"Allah'ım çok şükür." dedi. Sonra kalkıp çağrı butonuna dokundu.


"Çok şükür uyandın, Boran beni çok korkuttun." derken gözlerinden ardı ardı akan damlaları silmek istedim ama kaldırmaya çalıştığım koluma beraber omzum da büyük bir acı hissettim. Hemen elimi tutup az evvel kalktığı sandalyeye oturdu.


"Yaralısın zorlama kendini." dediği sırada içeri giren hemşire ve doktor ile benden uzaklaştı.


"Sizi dışarı alalım hastamızı muayene etmemiz gerek." diyen hemşire ile Derya kapıya yönelse de gözü hala üzerimdeydi. Ne kadar korktuğunu, ne çok üzüldüğünü gözlerinde görüyordum.


"Nasıl hissediyorsunuz? Ağrınız var mı?" diye soran doktora,


"Omzun da ağrı var" dedim çatallaşmış sesimle.


"Kurşun sinire çok yakındı, parmaklarınızı kımıldatır mısınız?" dedi doktor.


Sorun olmadığını görünce,


"Narkozdan zor çıktınız, biraz dinlenin akşam üzeri bir sorun olmazsa taburcu ederiz.


" Tansiyon normal." diyen hemşireyi başı ile onaylayan doktor 'geçmiş olsun' deyip çıktı. Hemşire serumu yenilerken,


" Eşinizi çok korkuttunuz Boran Bey, sabaha kadar uyumadan bekledi. Çok şanslısınız."


"Ben şanslıyım da bir de ona sormak lazım." dedim hayatta şansı olsa karşısına ben çıkmazdım değil mi?


Hemşire çıkınca Derya geldi. Yaşadığı duygu karmaşasını yüzünden okuyordum. Daha dün boşanma davası açmak için Nevşehir'e gitse de bugün yine yanımdaydı. Ne kolyesi boynundaydı, ne de artık takacak bir alyansı vardı. Kağıt üzerinde iki imzadan başka birşey bırakmadık geriye. İkimizin de bakışları birbirinde takılı kaldığında,


"Ağrın var mı?" dedi konuşacak birşey bulamayarak,


" İyiyim Derya korkma, kızlar iyi mi? Çok korktular, esmer olan çok ağladı." Dedim.


Gülümseyip başını iki yana salladı,


"Adını bile bilmediğin bir kızı korumaya çalışırken, vurulmak tam sana göre bir hareket." Dediğinde içim huzur doldu.


O güldüğünde güneş açıyordu, yorgun mavilerine daldığım sırada, kapı tıklatıldı.


Murat içeri girdi,


"Geçmiş olsun ağam, herşey kontrol altında. Herkes güvende aklın kalmasın." Dedi.

"Sağol Murat, sen burdayken aklım kalmaz. Ayşe'ye ağzından birşey kaçırma. Bir de Konak ahalisine dert anlatmayalım." Diyerek kendince tedbir aldım.


Karşımdaki adam gülünce kaşlarım çatıldı.


"Vurulduğunda da bunu söyledin ağam, sen akıllanmazsın." Dedi muhtemelen boş bulunarak.


Derya,


"Ne dedi ki vurulduğunda?" dediğin de konu sevdiğim kadının da ilgisini çekmişti.


" 'Konağa haber verme, tedbirsizlik edip gelirler Derya'nın yeri belli olur.' dedi "


"Çok konuştun Murat. Kaybol!" Dedim.


Beni kızdırmak için hiç bir fırsatı kaçırmaz zaten.


" Derya hanım kapı da misafirleriniz var, aslında müsait misiniz diye bakmaya gelmiştim." Dedi bu kez.


Derya,

" Kim geldi? " dedi gözlerini benden çekmeden,


" Barlas abi ve hanımlar var. " Diye cevap aldı.


Duyduğu cevabı bekliyordu belli ki, yanıma gelip sol tarafıma geçti, elini uzatıp,


"Kalk bakalım Boran Ağa üstünü giydirelim. Kahramanlarını görmeye gelmiş baldızların."


Baldızlarım? Yanlış duydum galiba...


Yerimden kalkmaya çalıştım ama sırtım gerçekten zorluyordu. O ise elindeki kumanda ile yatağı yükseltip hâlâ elinde olan elimi kendine doğru çekip beni oturttu. Sonra algıladım dediğini baldızlar mı demişti Derya. Şaşkın bakışlarım ona dönse de o işine odaklanmıştı yada öyle görünmek istedi.


Murat'ın da desteği ile önce yaralı kolumu geçirdi sonra kafamdan geçirdiği kıyafeti üzerim de düzeltti. Kokusunu içime çektim fark ettirmeden, nasıl özledim Deryam bi bilsen...


İşini bitirince biraz uzaklaşıp eserine bakar gibi baktı. Tekrar gelip saçlarımı düzeltti.


"Sana pelerin alıcam süperman." dedi gülümseyerek.


O arada misafirler girdi odaya. Aslında hiç birini tanımıyordum, sadece Derya'nın nerde kaldığını öğrenince Barlas'ı araştırmıştım ki olumsuz bir şey duymamak içimi ferahlatmıştı az da olsa.


Geçmiş olsun dilekleri ve tanışma faslının ardından, Nermin hanım Derya'ya,


"Ne zaman çıkacak annem hastaneden, çorbasını yemeğini hazır edeyim." Diye sordu.


Derya bana baktığında boş gözlerle bakıyordum ona.


"Akşam üstü dedi doktor Nermin Sultan. Sen uğraşma ben yaparım gelince." Dedi.


Ben nereye gidiyordum ki taburcu olunca.


"Zahmet etmeyin. Otele geçince Murat hazırlatır bişeyler." dedim


Derya ağzını açmıştı ki, Nermin teyze,


"Aaaa ne oteli, sen benim kızlarımı, canlarımı kurtardın. Ellerimle yedirip içirip ayağa kaldırmazsam içime sinmez benim." Dedi anne şefkatiyle.


"Sağolun ama gerçekten gerek yok, rahatsızlık vermek istemem." desem de o Derya'ya döndü.


"Sen ikna edersin artık Derya kızım. Zaten ben bıraksam, sen bırakmazsın da bu ağa oğlan şansını deniyor." Dedi beni takmadan.


Derya ise itirazıma bozulmuş gibiydi,


"Pek ikna olası yok gibi.." dedi sitemle.


Benan, Barlas'a bi bakış atıp,


"Derya ben sana birşey soracaktım gelsene dışarda konuşalım" deyip çıkardı odadan. Hanımların hepsi çıkınca Barlas yanımda ki sandalyeye oturdu.


"Bu fırsatı kaçıracak mısın gerçekten?" dediğin de anlayamadım,


" Ne fırsatı Barlas, ben yapmam gerekeni yaptım. Bunun için ne ailenden ne Derya'dan birşey beklemiyorum. Bana anlatılan o ki sen olsan sen de aynısını yapardın." Dedim hakkında hep güzel şeyler duyduğum genç adama.


"Yaparım doğru duymuşsun ama bu vesileyle ayağıma gelen fırsatı da tepmezdim. Derya, Mardin'den geldi geleli perişan, sen kapılarda yatmışsın bi an yüzünü görmek için." Dedi.


Bu Murat'ı kovmak lazım, ne var ne yok dökmüş ortaya.


"Güvenlik amaçlıydı orda bulunma sebebim." dedim kurtarmayacağını bile bile.


"Benan bizde kalacak, Derya ile onların dairesinde kalabilirsin. Kimsenin rahatsız olacağı bir durum yok. Söz aramız da işime de gelir." deyip sağlam koluma vurarak kalkıp çıktı odadan.


Benim de canıma minnet de Derya buna mecbur değil. Olmamalı da, aldığı karara saygı duymak zorundayım. Yakının da olursam uzak duramam ki.


Murat geldiğin de oteli ayarlamasını söyledim. Kısa bir süre sonra Derya girdi içeri yüzü düşmüş bir şekilde.


Murat'ın ikimizin üzerinde gezen bakışları pek hayra alamet değildi.


"Derya hanım ben bu akşam Mardin'e dönüyorum. Ayşe'mi çok özledim. Ağam sana emanet artık korumalar da var. Cihan ağa da peşimizde değilmiş zaten." Dedi biraz evvel benim söylediklerimi yok sayarak.


"Lan Murat kimden izin aldın da plan yaptın?" diyerek kaşlarımı çattım.


"Hanım ağamdan alıyorum işte iznimi de. O anlar sevdalıların halinden ağam. Kusura bakmada sen hiç düşünmüyorsun bu adam da sevdiceğini özler diye." dedi resmen sinirlerime oynuyordu.


" Ben izin veriyorum Murat gidebilirsin. Kişi kendinden bilirmiş, kendi özlememiş ki senin özlemini anlasın." Diyen Derya ile sözlerimin devamını yuttum. Ben özlemişim onu öyle mi? Öldüm hasretinden kadın haberin yok.


Derya ile Murat'ın birlik olduğu belliydi, birde beni sevdadan anlamaz ilan ettiler tam oldu.


"Kim bakacak oğlum otelde bana? Hiç bir yere gitmiyorsun." Diye direttim.


Murat dönüp Derya'ya baktı,


"Hanım ağam?" Dedi sorar gibi.


"Hayırlı yolculuklar Murat, Ayşe'ye selam söyle." Dedi tam bir hanım ağa otoritesiyle, nasıl yakışıyor bu dik haller. Nasıl özlemişim...


O çıkıp giderken Derya, Nermin hanımın getirdikleri ile bi kahvaltı tabağı hazırlayıp, termostan çay doldurdu. Servis tepsisini aramıza çekip yatağa oturdu.


Elindekileri bana yedirirken yine kontrolü kendi eline almış beni tabî olan tarafa düşürmeyi başarmıştı.


İtiraz etmeden yaptım her dediğini, huzurun tadını aldım yediğim yemek de. Deryasız yediğim tek lokmanın tadı yoktu.


Yatağımı geriye yatırdığında,


"Gece çok huzursuzdun, biraz uyu bakalım." dedi sakin bir tonda.


"Sayıkladım mı?" diye sorduğum da bana arkası dönük olarak konuştu,


"Sayıkladın, hiç anlatmaman gereken şeyler anlattın. Elime büyük koz verdin Boran ağa." Desede gecenin zor geçtiği sesinden belliydi.


Keyifsizce gözlerimi kapattım. Ben tahmin ediyordum ne sayıkladığımı. Odada ki sessizlik onun da uyuduğunu düşündürdü bana. Yavaşça açtım gözlerimi koltukta üzerindeki battaniye sarılmış uyuyordu. Yüzü bana dönüktü, bu güzeller güzeli kadın benim karımdı, deli gibi seven, sevdiğini iliklerime kadar hissettiren. Ben ne yaptım herşeyi mahvettim.


İçeri giren doktor ile saatin ilerlediğini fark ettim. Derya'nın uyuduğunu görünce gülümsedi,


"Hiç uyumadı gece, siz çok sayıkladınız, kaç kere rica etti sakinleştirici yapmamız için. Anti depresanın etkisi olduğunu izah ettim kendisine de ama sizi öyle görmeye dayanamadı." dedi yaramı kontrol ederken. Sanki işe yarıyor gibi içiyordum o ilaçları ama Derya yokken huzur da, uyku da yoktu bana.


Çıkabileceğimizi söylediğin de serumu çıkarmak için gelen hemşirenin orantısız çıkardığı sesler ile Derya uyandı. Kaşlarını çattı hemen,


"Çıkabiliyormuşuz" dedim algısı açılması için iki elini yüzüne tutup ovuşturdu.


Ayağa kalkıp uyurken açtığı saçlarını topladı. Bırakmadı ki azıcık seyredeyim. O karamel buklelerin kokusu hayat kaynağım o habersiz olsa da.


Eşyaları toparladı. Montunu giydi, yatağın sırt kısmını yükselterek benim kalkmam için elini uzattı.


"Hadi Boran" dedi elini uzatarak, elinden tutup kalktım.


"Nereye gidiyoruz?" dedim kafasından ne geçtiğini bilmediğim için.


"Ben nereye dersem oraya Boran ağa" derken ayakkabılarımı ayağıma geçirdi.


"Bundan sonra ben ne dersem o, itiraz istemiyorum." Dedi itiraz kabul etmez bir otorite ile.





Loading...
0%