@zamansizim84
|
Merhabalar, O kadar kötü günler geçirdik ki, ne desem ne söylesem boş geliy Derya'dan Boran'a kahraman muamelesi yapan Nermin Sultan, Yasemin ve hatta Benan'a rağmen onun mütevazı tavırları aşık olduğum adamı tekrar görmeme sebep oldu. Benim sevdiğim adam bunu oradan tesadüf eseri geçiyor olsa da yapardı. Savunmasız iki kadını kendi kaderine terk etmezdi. Bunu adım Derya olduğunu bildiğim gibi biliyorum. Hatta Murat'ı uzak tutup kendine zarar verilse de kızların peşini bırakmamasını istemesi bile kalbinin güzelliğini yansıtıyordu, silahlı adamların karşısına tek başına dikilebilecek cesaretini hiç söylemiyorum. Bunlara hayran olsam da, bana bu korkuyu yaşatmasının bir bedeli olacaktı elbette. Bunun hesabını soracaktım ama önce iyileşmesi gerekiyordu. Hemşirenin çıkması ile eşyaları toparladım. Montunu giydim, yatağın sırt kısmını yükselterek, kalkması için elimi uzattım. Bunları yaparken o kadar umursamaz ve bi o kadar rahat davranıyordum, kara gözleri sadece beni takip ediyordu, en son uzanan elimde takılı kaldı. "Hadi Boran" dediğim de elimi tutup ayaklarını yataktan sarkıttı, "Nereye gidiyoruz?" dedi ilginç bir tonda, merak desem değil, endişe desem değil... "Ben nereye dersem oraya Boran ağa" deyip spor ayakkabılarını ayağına geçirdim. Ayağa kalkıp üstten bir bakış attım, "Bundan sonra ben ne dersem o, itiraz istemiyorum." dedim tam bir hanım ağa edasıyla. Kaşları havalandı, "Yönetime el koyuyorsun yani?" dedi, "Aynen öyle Boran Ağa, baktım demokrasi ikimize göre değil, diktaya geçtim." dedim ellerimi belime koyarak. Dudağının kenarı kıvrıldı, "Arkadaş, bi insana diktatörlük de mi yakışır" diye söylendi. "Bişey mi dedin?" dedim duymazdan gelerek. "Emrin olur hanım ağam diyordum." deyip yataktan kalktı. Hızlı hareket ettiği için sendelediğin de koluna girip tuttum. Yakınlığımdan hem memnun olsa da bir yanı da rahatsızdı. Nasıl davranacağını bilemiyordu sanki. Barlas benim arabamı getirdiği için otoparka indik. Kapıların kilidini açıp sağ tarafa yöneldim. Kapıyı açıp oturması için yardım ettim. Sonra saçlarımı savurarak kemerini taktım. Sol eli ile yapabilirdi ama o zaman beni ne kadar özlediğini anlayamazdı. Geriye çekildiğim de gözleri kapanmış, mest olmuş halini görmezden gelerek kapısını kapatıp, direksiyona geçtim. Eve doğru yol alırken, iki gündür yaşadıklarımız kafam da dönüp duruyordu. Barlas ile Benan dünkü krizi aşmış görünüyorlar. Onlara da yana olmak iyi gelecek, Boran'a bizim evde bakmamız teklif ettiklerinde birazda bunu düşünerek tekliflerini kabul ettim. Bu yakınlık bize de iyi gelmeli. Başımı yana çevirdiğimde Boran'ın beni izleyen gözleri ile karşılaştım yakalanmış gibi bakışlarını çekti üzerimden. Sanki kafasında onu benden uzak tutan birşey vardı öyle hissettim. Neyse ki hepsini konuşacak vaktimiz olacaktı. Apartmanın önüne geldiğimizde, inip kapısını açtım. Zorlanarak da olsa indi. Askı aparatı ile sabitledikleri kolu onu oldukça kısıtlıyordu. Demir kapıyı açıp geçmesi için bekledim, sessizce merdivenleri çıktık. Üçüncü katta kolunun altına girip kolumu beline sardım. Duraksadığın da başımı ona çevirdim. Hayranlık doluydu gözleri ve en çok da özlem, gözlerinin en derinin de bana yakın olduğu zamanların özlemi yatıyordu. Gülümseyip adımlarımı devam ettirdim. Evin kapısına geldiğimizde gerçekten yorulmuştu. Boran ki ben kucağında merdiven çıkan insan... Nerden geldi ki şimdi aklıma bunlar tövbe tövbe. Kendi kendime yanaklarımı kızartmayı da başarıp kapıyı açtım. Koltuğa oturmasına yardım edip Boran'a kumandayı uzattım, "Ben duşa girmeliyim, sen keyfine bak." deyip odama geçtim. Biraz daha yüzüne bakarsan kapıda aklıma gelenlerin devamı, beni yıkayıp saçlarımı özenle kurutuşu aklıma hücum edecekti ve etti de. Boran ile o defterin eline geçtiği güne kadar bir birimizi hiç kırmadan, üzmeden güzel bir arkadaşlığı tutku dolu bir aşka dönüştürmüştük. Birbirimize olan her dokunuşumuz bedenlerimiz de ateşe dönüşüyordu. Ona olan özlemim her mana da beni kuşatmadan soğuğa yakın bir duş alıp hastane kokusundan kurtuldum. Üzerimi de banyoda giyinip çıktığım da, onun da dalgın bakışları televizyonda olsa da aklının başka yerlerde gezdiği çok belliydi. Telefonumu alıp yanına adımladım, Bakışları beni buldu, "Sıhhatler olsun" dedi sıcak bir tonda. "Teşekkür ederim, karnın acıkmıştır. Ben Nermin Sultan'a bi bakıp geleyim." deyip kapıya yöneldim. "Derya, bugün tamam ama bu şekilde davranmalarına gerek yok. Benim yerim de kim olsa aynısını yapardı." dediğinde bir de bu söylediğine inanmamı bekliyordu, "Senin yerin de olan bir çok insan arkasına bakmadan kaçardı Boran, doğrusu şu ki sen o halde kimi görürsen gör aynısını yapardın. Bırak, onlara da teşekkür etme fırsatı ver. Onlarda yüreklerini ferahlatsın." dedim sakin bir tonlamayla. Yüzüm de gezdi gözleri, "Sen öyle diyorsan öyle olsun." dedi söylediklerime hak vermiş olmasa da. "Hımmm, diktaya çabuk uyum sağladın. " dedim espriye vurarak. Gülümsemesi belirginleşti, " Esaretine gönüllüymüşüm demek ki." dedi çapkın bir ifadeyle, ona gözlerimi devirip çıktım kapıdan. Pis bir de laf ebeliği yapıyor. Bu tatlı atışmalarımızı ne çok özlemiştim. Bir herşeyden önce çok iyi iki arkadaştık. Birbirimizin halinden anlar, ilk destek veren olurduk. Boran'ın yaşadıkları hiç kolay şeyler değildi. Belki de hâlâ bilmediğim şeyler var, Benan'a bilmediğim şeyler olduğunu söylemişti. İyi de neydi ki bunlar. Fırsat versen söylerdi diyen iç sesimi terslerken kendi kendime hesaplaşma içinde alt kata indim. Kapıyı çaldığım da Yasemin'in neşeli karşılaması ile kafam dağıldı. "Kolay gelsin hanımlar" diyerek mutfağa girdim. "Sağolasın hanım ağam" dedi şiveli konuşmaya çalışan Benan'ın haline gülsem de beceriksizliğine de göz devirmeden edemedim. "Boran oğlum nasıl kızım?" diyen Nermin Sultan gerçekten Boran'ı sevmiş görünüyordu. "İyi çok şükür, ağalığının bana sökmeyeceğini hatırlamış görünüyor." dedim son sözlerini hatırlayarak. "İşine öyle gelmiştir Derya abla" diyen Yasemin'in haklılık payını da görmezden gelmemek lazımdı. "Bu ara herkes bi taşla iki kuş vurmanın derdinde zaten." diye eklediğinde, "Hakikaten kız isteyecektik daha, Barlas transferin kralını yaptı sayemizde." deyip güldüm. " Yok öyle transfer falan, önce kız isteme, sonra nikah düğün olmadan vermem kızımı." Nermin Sultan'ın sözleri ile Yasemin'in bakışları Benan'ı buldu. Bunlar bi işler çeviriyordu ama ne? " Anne terasta ki turşulardan da getireyim mi? Belki Boran abi seviyordur. "diyen Yasemin'in bi hesabı vardı belli ki. " Ayy sen alt üst edersin tüm kavanozu ben çıkıp alırım." diyen Nermin Sultan eline bir kap alıp üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Onun gittiğinden emin olan Yasemin hızla yanıma geldi, " Biz nikahı kıydık ki annemin haberi yok" deyip kıkırdadı. Boş boş Benan'a baktım ne ara arkadaş, bu ne hız, "Dün akşam hastane çıkışı dini nikahımız kıyıldı." dedi biraz çekinerek. Boran hastanedeyken olan durumdan çekinmişti sanırım, Barlas'a gitmek istediğini söylediğinden, kendini suçladığından eminim. Güzel çözüm bulmuştu doğrusu, kocaman bir kahkaha attım, "Aferin Barlas'a senin hakkından nasıl geleceğini iyi biliyor. Her krizi fırsata çevirdi vallahi." "Ne yalan söyleyeyim öyle oldu." dedi halinden oldukça memnun olduğu belliydi. "Eee sen Yasemin'in yanında mı kalacaksın gerçekten?" dedim azcık takılmasam olmazdı yani... "Sen, benimle uğraşmayı bırak da kendi işine bak bence." dedi kollarını göğsünde bağlayarak. "Adamı eve attın resmen." "Atıysam kocamı attım, artık senin de kocan olduğuna göre sen de fırsatları değerlendirebilirsin." diyip kıkırdadığımda kıpkırmızı oldu şapşik. Nermin Sultan gelince toparlandık hemen güzel yemeklerinden bir tepsi hazırladı. Tepsiyi alıp teşekkür ettim. Üst kata geldiğim de yüzüm de aptal bir gülümseme asılı kalmıştı. Ellerim dolu olduğu için dirseğimi kullanarak zile bastım. Boran kapıyı açtığın da halime bir anlam verememiş olacak ki, " Gittiğinden neşeli döndün?" dedi neler oluyor der gibi. "Güzel haberler aldım diyebiliriz." dedim içeri girerken, Elimdeki tepsiyi ortadaki büyük sehpaya bırakıp, mutfaktan çatal kaşık peçete aldım.
Karşısına oturduğum da ilgili bakışları üzerimdeydi, çorbaya kaşığı daldırıp dudaklarına uzattığım da ilk yudumundan keyif aldığı belliydi, "Nermin Sultan güzel yemek yapar, konağı aratmaz."dedim şakaya vurarak. " Aratmadığı belli, burda çok mutlusun" dedi düz bir sesle, sitem yoktu sesinde sadece durum tespiti yapar gibiydi. "Ben konakta da çok mutluydum Boran, nerde olduğum değil kiminle olduğum önemli benim için." dedim bir yandan da yemeğini yedirmeye devam ederek. "Biliyorum" dedi fısıltı gibi bir tonda. Bu mevzu bizi ilk günden gerecekti belli ki konuyu değiştirdim. "Barlas ve Benan dün akşam dini nikahlarını kıymışlar. Ama sadece Yasemin biliyor gizli bilgi sakın ağzından kaçırma." diyerek göz kırptım. Gülümsedi, gamzesine kayan gözlerime engel olamadım. Bu kadar yakınında olunca yakalanacağımı biliyordum ama kendime engel olmak çok zordu. Göz göze gelmeden diğer yemeklerden devam ettim. Sandığımın aksine benim bakışlarımı fark etse de bunu dillendirmedi. Aramızda farklı bir durum vardı sanki, onu benden uzak durmaya iten yada şimdiye kadar olan sorunlardan farklı başka birşey daha. Onun yemeğini yedirdikten sonra bende karnımı doyurdum. Tepsidekileri yıkayıp mutfağa çeki düzen verdim, bilerek oyalanıyordum sanki konuşacak hiçbir şeyimiz yokmuş iki yabancıymışız gibi bir soğukluk vardı ortamda. Aynı gerilimin onun üzerinde de olduğunu hissediyordum. İkimizde nerden başlayacağımızı biliyorduk aslında. Çay kupalarını sehpaya bırakırken televizyonda güzel bir film başlıyordu, L koltuğun uzun olan kısmına yastıklarla destekleyip Boran'ın rahat edeceği bir alan oluşturdum. "Gel bakalım Boran Ağa seni rahat ettirelim." deyip elimi uzattım. Sol eli ile benden destek alarak hazırladığım yere geçti. "çayını kupa ile getirdim ama sol elin ile içebilecek misin?" "İçerim Derya, otur artık yorulmadın mı?" dedi mahcup olmuş gibi. " İşlerim bitti dinlenirim artık." dedim çayımı alıp diğer köşeye yaslanırken ilaçlarını içirmediğimi hatırladım. Kupayı sehpaya bırakıp kalktım hemen, " Yine ne oldu? " "İlaçlarını unuttuk" dedim girişteki eczane torbasını karıştırırken. İlaçları mutfağa götürdüm gözümün önünde olursa unutmam. Küçük bir çay tabağına hapları hazırlayıp bir bardak su ile götürdüm. İlaçları alıp bir yudum su ile yuttu. Bardağı elinden aldığım da boş olan elimi tutup avuç içime sıcacık uzun bir öpücük bıraktı. Gözlerimiz buluştuğunda kara gözleri beni eritecek kadar güzel bakıyordu. "Cennetim..." diye fısıldadı dudaklarının arasından. Duyduğum sözle ifadem aniden sertleşti, elimi çekmeye çalıştığımda bırakmadı. Kolunu zorlayarak ayaklarını koltuktan sarkıttı. "Lütfen..." diyerek yanına oturmam için tuttuğu elimle beni yönlendirdi. İstemesem de sol yanına oturdum. "Cennetin değil Boran, yalancı cennetin." dedim sitemli çıkan sesime engel olmayarak. Derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu, yavaşça verdiğin de zorlandığı bir konuyu bana açacağını hissettim. " Deryam ben o sözleri senin için söylemedim, Devran ile konuştuklarımızın ne kadarını duyduğunu bile bilmiyorum." dedi önce buraya açıklık getirerek, "Biz o gece Devran ile büyük bir hesaplaşma yaptık, benden sakladığı şeyleri bilmiyorsun. Bu sözü de onun benim için kurduğu yalancı Cennet için söyledim. Kimsenin yalancı cennetini istemiyorum dedim. Senin de bana acıyacağını düşündüm. O defterde okuduklarım çok ağırdı Derya. Bir erkek için hazmetmesi çok zordu şeylerdi." Devran ile ne sorunları olduğunu hiç düşünmemiştim. Boran ona çok büyük duvar örmüştü. Ben o gün yemek de Yalancı cennet sözünü hatırlattığımda da bana boş gözlerle baktığını hatırladım. "Peki bunları bana o gün yemekte neden anlatmadın?" dedim aklıma ilk takılandan başlayarak, "Birincisi ilaç kullandığım için senin ne demek istediğini, bunu nerden duyduğunu hesap edecek kadar hızlı düşünemiyordum. İkincisi bana söyletmek istediklerini söyletip çekip gittin. Kendimi anlatmama müsade etmedin." dedi gözlerimin içine bakarak. Doğru söylüyordu onu tuzağa çekip beni kıran davranışını bi şekilde itiraf ettirmiştim. " Devran senden ne saklamış? Neden ondan uzaklaştın." dedim madem anlatıyordu gizli saklı birşey kalmasın, Derin bir nefes daha aldı, belli ki bana bile anlatmak zor geliyordu. "Elif bir hırs uğruna evlenmiş benimle. Doğan ağayı tanıdın berdel için toplandıklarında babamın en büyük düşmanıdır. Onun oğlu şavaş aşkına karşılık vermeyince, en büyük rakibi Bayram ağanın oğlu ile evlenerek ondan intikam almış kendince." Yüzümde ki tiksinti ile karışık şaşkınlığı izledi kara gözleri, " Bir insan bunu kendine neden yapar ki? "dedim kendimi tutamayarak. O ise sadece anlatmaya odaklanmıştı. Dinliyor oluşum fırsattı onun için. "İlk bebek benimmiş." dedi acı çektiği her halinden belli olan ses tonuyla, "Benim sahip olacağım tek evladım." gözlerinin dolduğunu benden saklamak isteyerek başını çevirdi. Devam etmek zor geliyordu belliydi ama devam etti. "Ona da o yüzden kıymış zaten, bana mahkum etmek istememiş." Dizinde ki elini tuttum tekrar destek olmak için. Hastanedeyken okuduğum mektup geldi aklıma. Boran bu söylediklerini benim bildiğimden habersizdi. O ise içini dökmekde kararlıydı, "Benden adi bir tecavüzcü gibi bahsetmiş evliliğimizi anlatırken, nasıl tiksindiğini, her dokunuşumun onu nasıl rahatsız ettiğini." dediğinde bunun ona ne kadar ağır geldiğinin farkındaydım, dönüp bana baktı. Ne düşündüğümü merak eder gibi yüzümü dolaştı gözleri, "Ben ona isteği haricinde hiç dokunmadım, ben öyle bir insan değilim." dedi kendini ikna etmek ister gibi. Elif yaşarken açtığı yaralar yetmez gibi öldüğünde bile Boran'ı kötü hissettirecek izleri peşi sıra bırakmıştı. Boran'ın saçımı okşarken bile içinin titrediğine şahit olmuş bir kadın olarak, ona atfettiği suçlamadan ne kadar uzak olduğuna en yakın şahit zaten benim. Bunu ona söylemekten geri duracak da değilim. "Tabii ki değilsin Boran, sen sevdiğin insanı çok mutlu eden, ayaklarını yerden kesen bir erkeksin. Onun hastalıklı düşüncelerinin seni içine çekmesine izin verme." Elimi tutuşu sıkılaşırken, söylediklerimin ona iyi geldiğini hissettim "İşin acı yanı ne biliyor musun?" dedi. Anlattıkça hafifliyordu, benimle bunları konuşmaya ihtiyacı olduğunu görüyordum. Başımı ona çevirdim dinlediğimi hissettirmek için. "Elif'e istediğini yaptırıp beni işe yaramaz bir adama çevirdikten sonra yani onla işi bitince, birbirlerine düşüyorlar. Elif'in artık işine yaramayacağı noktada dövüyor onu. Daha da hırsını alamayınca tecavüz ediyor." dedi yüzünü diğer yana çevirerek. Benim de midem bu anlattıklarını kaldıramazken, bunun ona ne kadar ağır geldiğini çok iyi anlayabiliyorum. Fakat böyle bir olayın nasıl saklandığına takıldım, " Sen eşine karşı çok dikkatli bir adamsın Boran, bunları senden nasıl saklamış olabilir aklım almıyor." dediğimde histerik gülüşü ile duraksadım, "İşte orda araya Devran giriyor. Elif'i konağa yakın bir yerde o halde bulup saklıyor. Beni de iş bahanesiyle apar topar yurt dışına yollamıştı." Devran bunu nasıl saklar, niye? Kafamda ki soruyu dillendirdim. " Nasıl yani? Devran bunları bilip nasıl susar Boran? " " Bunları o zaman öğrensem o herifi öldürürdüm. Ondan sonrası kan davası, içinden hiç birimiz sağ çıkamazdık. Bunu bildiğinden saklıyor benden. Elif'i toparlanınca boşanıp gitmesi için ikna ediyor. O da mecburen kabul ediyor." dedi yorgun bir nefes vererek. " Sen onun için Devran'a tavırlıydın... "dedim kendi kendime konuşur gibi. "Beni yalancı bir cennette eğlemişler Derya. O sözlerim sana değildi. O defterde aynen böyle yazıyordu çünkü, Boran'ın Yalancı cennetini bozmayacaksın diye tehdit ediyor Devran Elif'i." Elimi sımsıkı tuttu, "Sen benim tek Cennetimsin yaşadığımız hiç birşeyin gerçekliğini sorgulamadım. Senin kadar gerçek olduğunu biliyordum. Sadece bana acımandan korktum. Seni tanıyorum Derya bunları anlatsam beni bırakmazdın biliyorum, gitmek isteyip de gidemeseydin biz de yalancı bir cennet olurduk. Gitmen için tüm yaptıklarımın sebebi buydu. Herşey benden vazgeçip belki mutlu olursun diyeydi." dedi anlaşılmayı umarak. Eskiden anlamıyordum onu, belki Barlas'ın dedikleri aklıma kapı açmasa şuanda da anlamazdım. Onu sevmediğimi düşünmüyordu. Sadece ondan kolayca vazgeçeceğimi sanıyordu. Bu da tamamen onunla ilgiliydi. Hele ki şimdi yaşadıklarını öğrenince yaralarının nasıl derin olduğunu o kadar iyi görüyordum ki. Aramızda ki o görünmez duvar yıkılıp gidiyordu her dakika. Daha konuşacak çok şeyimiz vardı ama iyi bir başlangıç yapmıştık. Birbirimiz için daha şeffaftık artık. Başımı omzuna yasladım, elimi daha sıkı tuttu. Ta ki Boran'ın çalan telefonu anın büyüsünü bozana kadar. Tuttuğu elime bir öpücük kondurup dizine koydu. Telefona uzandığında, "Aşağıda ki korumalar arıyor." dedi normal olmayan bişey olduğunu düşünerek. Telefonu kulağına götürüp sadece karşıyı dinledi. "Beş dakika sonra aşağıda olacağım, beklesinler, sakın yukarı çıkmalarına izin vermeyin." Meraklı bakışlarımı görünce, "Benan'ın annesi ve babası kapıdaymış. İzmir plaka olunca şüphelenmiş bizimkiler. Barlas'ı ara sakın dışarı çıkmasın. Benan'ı da uzak tutsun." "İyi de sen konuyu bile bilmiyorsun ki ne diyeceksin onlara" dedim telaşlı haline karşı sakin kalmaya çalışarak. "Sen bana kısa bi özet geçersin, zaten tahmin etmek de zor değil, kapıdakileri tehdit ediyorlarmış, kızımızı alı koyuyorlar diyerek." Haklıydı ama bu kadar çabuk refleks vermesini beklemiyordum. Barlas'ı arayıp durumu söyledim. Ben de geleceğim diye ısrar etse de Benan'ı ondan başkası bu olaydan uzak tutamazdı. Hele de Barlas'ın yokluğunu fark ederse. Günlerdir psikolojik olarak ne kadar yıprandığını hatırlatınca kabul etmek zorunda kaldı. Boran'ın montunu omuzlarına geçirdim. Kolu askıda olduğu için tam giyemiyordu. "Bir de tesbihim olsa tam racon kesenler gibi oldum." dedi bana takılarak. "Yakışır ağama." dedim biraz işveli. Alnıma derin bi öpücük bıraktı kokumu içine çekerek. "Gel bakalım avukat hanım güçlerimizi birleştirip yollıyalım aşağıdakileri." dediğinde merdivenleri inerken durumu kısa bir özet geçtim. Tahmin etse de bu kadarını beklemiyordu. Giriş kata indiğimiz de bir anda Mardin de gördüğüm gözü kara sert yüz ifadesine büründü. Sanki yukarıda dertleştiğim Boran yanımda ki adam değildi. Tüm yaşadıklarına rağmen gerçekten çok güçlüydü. Onun yaşadıklarını başkası kaldırabilir miydi? Dış kapıdan çıktığımızda sol elini uzattı, elimi kavradığında emin adımlarla Zerrin hanım ve Cavit Bey'in karşısına dikildik. Zerrin hanımın bakışları beni delip geçmek ister gibiydi. Boran'ın sert sesiyle bakışlarını üzerimden çekti, "Hayırlı akşamlar demek lazım ama hayırla pek işiniz yok gibi." "Kızımı görmek istiyorum, adamlarınız yolumu kesiyor. Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz?" dedi Zerrin hanım. Boran ise onun en deli olacağı şeyi yapıp muhatap almadı. "Beyefendi kızınız zor günler geçirdiği için nişanlısı Barlas kardeşim ile tatile yolladık." Cavit bey ağzını açamadan Zerrin hanım atıldı yeniden, "O adam benim kızımın nişanlısı değil, o Cenk ile nişanlı ve onun ile evlenecek." dedi sinirden gerilen damarlarını belli ederek. Boran'ın sakin tavrı onu sinirlendirmişti fakat daha yeni başlıyorduk, "Bu arada kendimi tanıtmadım, ben Boran Hanoğlu, Mardin aşiretlerinin ağası Bayram Hanoğlu'nun tek oğluyum. Sevgili damadınız beni vurduğu için tüm aşiret tarafından aranıyor. Malesef ki aşiret bu konularda çok hassas yani bulduklarında sağ bırakacaklarını sanmıyorum." deyip ilk defa Zerrin hanıma döndü. " Demem o ki, Cenk artık ölü biri, siz Barlas'a alışsanız iyi olur hanım efendi." Kadının yüzünde ki şok olmuş ifade o kadar güzeldi ki keşke Benan da bu anı görseydi. Cavit bey ilk defa konuştu, " Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Memlekette hukuk var, mahkeme var. Hangi sıfatla ceza kestiniz." Boran bana dönüp gülümsedi, " Yine yanlış anlaşıldık karıcım sen izah et istersen." dediğinde ben de ona gülümseyip asıl darbeyi vurmaya başladım. "Biz de aşiretin işe karışmasını istemezdik ama eşimin de dediği gibi bu konu da çok hassaslar, kaldı ki elimde mahkemede karşınıza dikilecek çok güzel deliller varken işi bu şekilde çözmeyi ben de hiç tercih etmem." Delil dediğim de ikisinin yüzünden de gerildiklerini gördüm. Ortamda ki sessizlik uzadığında doğru yolda olduğumu zaten bildiğim için alaycı bir tonlama ile devam ettim, " Neyse usulsüz organ nakline falan ihtiyaç olursa biz sizi buluruz. Bir daha bizleri rahatsız ederseniz, elimdeki delilleri mahkemeye vermekten zevk duyarım. Tercih sizin... "deyip Boran'a döndüm. " Hayatım yukarı çıkalım dinlenmen lazım." dediğim sıra da Zerrin hanım bana doğru bir hamle yaptı, Boran'ın sağın da kaldığı için refleks ile sağ kolunu öne çıkararak aramıza girdi. " Sen beni tehdit mi ediyorsun? " Boran'ın canının yandığını belli etmese de gördüm. Bu ise sinirimi daha da gerdi, " Ben tehdit etmem Zerrin hanım sadece bu uyarıyı dikkate almanızı öneririm."dedim. Boran'ın işaretiyle korumalar araya girince biz de merdivenleri aşıp apartmana girdik. " Boran kolunu acıttın" dedim telaşla. "İyiyim Deryam, anladığım kadarıyla bu iş tahminimden de karışık." dediğinde kafası karışmıştı. "Çok farklı şeyler var, Benan'ın artık kimsesi yok Boran. Onun ailesi burada gördüğün insanlar." Bir şey söyleyecek gibi duraksadı, sonra her ne söyleyecek ise vazgeçip merdivenlere yöneldi. Kendi katımıza geldiğimizde yorulduğunu görebiliyordum. "Yoruldun..." dedim gözlerinin içine bakarak, "Sigarayı biraz abartmıştım bu aralar. Bir kaç güne toparlanırım merak etme." dedi endişelenmemi istemediğini belli eden ses tonuyla. Saat ilerlemişti, uyuması onu dinlendirirdi ama aklımda deli sorular dönüp duruyordu. Onunla mı uyumalıyım, yoksa Benan'ın odasında mı? "İstersen kolundaki askıyı çıkaralım daha rahat hareket edersin." diyerek akışına bırakmaya karar verdim. Başını sallayarak beni onaylarken omuzunda ki cırt cırtlı kısmı açarak askıyı çıkardı. Belli etmemeye çalışsa da yüzünden canının acıdığı belliydi. Askıyı alıp kenara bıraktım. " Yoruldun uyumak ister misin?" dediğim de odalara bakış atarak, "İyi olur." dedi onun kafasında da benim gibi soru işaretleri dolaştığı belliydi. Benim odamın kapısını açarak geçmesi için bekledim. İlerleyip yatağın sol yanına geçti. Yaralı kolu üstte kalacak şekilde yatağın boş tarafına yüzünü dönerek yerleşti. Yavaşça üzerini örttüm. "Allah rahatlık versin." dedim. Gözlerimiz birbirinden ayrılmazken dudakları aralandı. "Kapıyı kapat istersen, sayıklarsam seni uyandırmayayım." Onunla uyumayacağımdan emin olmuş olacak ki tedbir alıyordu kendince. Cevap vermedim dolaptan pijamalarımı alıp banyoya geçtim. Bir geceyi daha kabuslarla geçirecek olması canımı yakmıştı. Rutin işlerimi halledip pijamalarımı giydim.Işığı kapatıp yatağın boş olan tarafına geçtim. Onunla yüz yüze bakacak şekilde yatağa uzandım. Gelişimi beklemiyor olduğundan şaşırdığını belli eder bir tonda ismim döküldü dudaklarından, "Derya..." "Tatlı rüyalar Boran." dedim gözlerinin içine bakarak. "En tatlı rüyayı şimdi görüyorum. Gözlerimi kapattığım andan sonrası kabus." dediğinde öyle güzel bakıyordu ki, yanına gelmekle doğru bir karar verdiğime emin oldum. Parmaklarımı parmaklarının arasından geçirip elini tuttum. "Ben burdayım." dedim tüm sevgimi sesima katarak. Bir birine geçmiş olan ellerimize bakıp dudaklarına götürdü. Tek tek parmaklarımı öpüp son olarak elinin üzerinden öptü. Kalbim sıcacık olurken huzurlu olmasını umduğum bir geceye gözlerimi yumdum.
Derya, Boran'ı daha iyi anlıyor gibi ne dersiniz? Yanlız kalmak aralarında ki buzları eritecek mi? Barlas ile Benan'ın hikayesine de misafir olabilirsiniz. EZELİM yayında. ⭐⭐⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın 💞❤️
|
0% |