@zamansizim84
|
"Tatlı rüyalar Boran." dedim gözlerinin içine bakarak. "En tatlı rüyayı şimdi görüyorum. Gözlerimi kapattığım andan sonrası kabus." dediğinde öyle güzel bakıyordu ki, yanına gelmekle doğru bir karar verdiğime emin oldum. Parmaklarımı parmaklarının arasından geçirip elini tuttum. "Ben burdayım." dedim tüm sevgimi sesima katarak. Bir birine geçmiş olan ellerimize bakıp dudaklarına götürdü. Tek tek parmaklarımı öpüp son olarak elinin üzerinden öptü. Kalbim sıcacık olurken huzurlu olmasını umduğum bir geceye gözlerimi yumdum. İlaçların etkisi ile Boran da uykuya teslim oldu. Ara ara sıçrayarak uyandığını fark etsem de elini hiç bırakmadım, o da bundan güç bulmuş olacak ki sıkı sıkı tuttu elimi. Sabaha karşı daha derin bir uykuya daldı. Ben de yorgun düşerek ona uydum. Sabah saçlarımda dolaşan parmaklar ile uykudan sıyrılmaya çalışsam da gözlerim uyumak için direniyordu. Uyku ile uyanıklık arasında gezerken ilk defa duyduğum türkü söyleyen sesi kulağıma çalındı, beni benden alıp götürdü. O kadar güzel söylüyordu ki her cümlesinin kalbinden kopup geldiğini hissetmek içimi titreti. Gözlerim kapalı onun büyüsüne kapılıp gittim.
Sen bir aysın ben kara gece Gel derim gel derim gel derim Bu can senin sersebil ettim Al derim al derim al derim Sorsan bağın yaresini de Gül derim gül derim gül derim Şerbet diye zehir de versen bal derim — Ben bozkırım sen yağmursun Gel hadi gel hadi gel hadi Kuru dalım bana da çiçek Ol hadi ol hadi ol hadi Ben ağlayım yeter ki sen gül Ben ağlayım dediği yerde gözlerimi açıp kara gözlerine diktim. Gözünden akan bir damla kendine yol bulmaya çalışıyordu. Parmak ucumla onu yakaladığım sırada türküye devam etti, Gül hadi... gül hadi... gül hadi... Gitme sakın kal orda biraz kal derim Gül hadi... Dediği andan itibaren gülen gözlerle onu dinledim. Böylesine, incitilmeyi hiç hak etmeyen; anne sevgisi bile görmeden büyüdüğü halde bu kadar güzel sevebilen bir adam... Biten türkü ile göğsüne sığınıp özlediğim kokusunu ciğerlerime doldurdum. Yarasına aldırmadan sarıp sarmaladı beni. Onda kaybolmak ister gibi biraz daha sokuldum. "Deryam..." deyip duraksadı saçlarımın kokusunu içine çekerek başıma bir öpücük kondurdu. "Ben yine rüya görmüyorum değil mi?" Boynuna sıcak bir öpücük kondurdum. "Beni rüya gibi bir sabaha uyandıran sensin, sana sormak lazım." dedim olduğum yerden memnunluğumu vurgulayarak. "Ben seni nasıl kırdım, nasıl kıydım..." dediğin de sesindeki acı içimi yaktı, "Şşşşş..." deyip onu susturarak devam ettim. "Senin neden beni vazgeçirmeye çalıştığını biliyorum artık. Biraz geç oldu, çok canım yandı ama anladım ki benimle ilgili değil. Seni bırakmamın ne kadar zor olduğunu bilsen yapmazdın. Bilki senden vazgeçmek kolay değil Boran... Şurada kokunu içime çekerken bulduğum huzuru bilsen... Keşke yokluğunda içimde olan boşluğu görebilsen... Çok seviyorum adam seni... Her hücremle, her zerremle seviyorum." Sertçe yutkundu, sırtımda ki elinin biri eksildiğinde gözlerini sildiğini anladım. Sessizliği uzayıp giderken kendini suçlayan yanı onu ele geçirmek üzereydi. Kollarından çıkıp dirseğimi yatağa dayayarak ona doğru döndüm. "Öyle Zelal Karacahan falan alamaz seni elimden, aklını alırım ben adamın." dedim biraz evvel ki duygusal modumdan çok uzak, alaycı dik bir tavırla. Kendini sırt üstü yatağa bıraktı, yarasının acıyla yüzü buruşsa da kahkahası odayı doldurdu, "Sen var ya... On doktora bedelsin, benim ilacım da, dermanım da sensin." dedi hayranlık dolu bakışıyla. Saatlerce onunla keyif yapabilirdim ama gözüm duvarda ki saate takıldı, "Hiiii saat kaç olmuş Boran ilaçlarının saati geçti. Hemen kahvaltı hazırlamam lazım." deyip onun konuşmasına bile fırsat vermeden hızla kalkıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp, saçlarımı küçük bi tokayla önüme gelmeyecek kadar tutturdum. Ben çıkarken o banyoya geçti. Ocağa çayı koyup, şarjda ki telefonumu kontrol ettim. Benan mesaj atmıştı. 'Uyanınca haber ver, kahvaltıya çok güzel börek yaptık. Payınızı ayırdı Nermin Sultan 😘' 'Şimdi çayı koydum güzelim.' diye cevap yazdım. Hemen görüldü olurken cevap gecikmedi, 'Hayret, nasıl bu kadar uyudun sen. Geç mi yattın yoksa 😏' Hele sen bizim kıza bak, büyümüş de benimle uğraşıyor. 'Benan benimle uğraşma zararlı çıkarsın, daha seni isteyeceğim unutma. Gerçi siz Üsküdar'ı geçeli çok oldu galiba da neyseeee...' ' Sizin denklemi çözdüm bak 👰🔥🤵=🤰=>👶🏻' Cevap yazmama fırsat kalmadan ikinci mesajı attı. ' Bir sen, bir ben, bir de bebek... 💃💃💃' ' Sakın Boran'ın yanında bunun şakasını dahi yapma Benan SAKIN! ' Mesajı yazıp telefonu kenara bıraktım. Kalbim sanki Boran mesajı görmüş gibi hızla çarpıyordu. Bunlarla da yüzleşecektik tabii ki ama toparlanması için zamana ihtiyacı olduğu gerçeğini unutmamalıydım. "Noldu Derya, yüzün düştü" diyen sesini duyduğum da mutfağın kapısında olduğunu gördüm. "İlaçların gecikti ya ona canım sıkıldı." dedim renk vermemeye çalışarak, Gelip saçımdan bir tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdı, "İyiyim güzelim, bu kadar kafaya takacak birşey yok, içerim birazdan." dedi benim telaşımı bastıracak kadar sakin bir tonlama ile" Omlet yapayım mı sana? " dedi alışık olduğum ilgili, özenli tavrıyla, "Senin kol askını takalım önce, böyle yaranı zorlayacaksın." deyip akşam çıkardığımız aparatı getirip takmasına yardım ettim. Beraberce kahvaltıyı hazırladık, o daha çok beni seyretti. Yasemin'in getirdiği börek ve çeşit çeşit kahvaltılıklarla dolu tepsi ile mükellef bir sofra kurmuş olduk. Kolu düne göre iyi olsa da yemek yemesi zor olduğundan ikimizi de ben yedirdim. Halinden fazlaca memnun görünüyordu. Kahvaltının sonuna doğru telefonumun melodisi kulağıma çalındı. Barlas'ın aradığını görünce açıp kulağıma götürdüm. "Derya günaydın rahatsız ediyorum ama Adil Bey aradı." dedi. Direk konuya girmesinden bi talepleri olduğunu tahmin ettim. "Ne istiyorlarmış Barlas?" dedim çayımdan bir yudum daha alırken, " Yarın öğleden sonra bir toplantı yapmak istiyorlar, Benan ve Umut da olacak. Herkes eteğindeki taşları dökecek anladığım kadarıyla." dedi yılmış bir ses tonuyla. Benan ve Umut yüzleşmesi onu geriyordu. "İki şartım var. "derken Boran dikkatle beni dinliyordu. " Birincisi Boran da yanımda olacak. İkincisi Benan'ı kaçırdıkları gün takipte olan memur beyleri karşım da istiyorum." " Tamam ben şartlarını iletirim ama o memurları karşım da görmek istediğime emin değilim." "Bana güven pişman olmayacaksın, pişman edeceksin." dedim kendimden emin tavrımla. "Görüşürüz" diyen Barlas telefonu kapattı. "Yine kim kızdırdı seni hanım ağam. Söyle tez vakitte kellesini vurdurayım." diyerek geriye yaslandı. "Ben ihtiyacım olunca sana söylerim Ağam. Şimdilik beni aşan bir sorun değil." dedim çayımı alıp koltuğa yaslanırken, "Bu atarlı hallerini çok özlemişim." diye itiraf ettiğinde gülümsedim. Ben onu ne kadar çok özlemiştim bilmiyordu. Yanındaydım ama yanında olduğum kişi Boran değildi, o kötü günlerde. Şimdi ise aşık olduğum adam yanı başım da ve kalbimin onun bakışlarıyla erimesini öyle özlemişim ki, kara gözlerinden kendimi çekemiyorum. İkimizin gülümsemesi de buruk bir hal aldığında, "Annemle aranızda ki buzları nasıl erittiniz Derya, senin gidişine o kadar üzüldü ki ben annemin ilk defa duygularını saklamadığını gördüm." Derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. Aranızda o kadar çok konuşulmamış konu vardı ki, hangisi ne zaman patlak verecek bilmiyordum, " Annen sen gittiğin günden itibaren çok üzerime düştü. Yemeğimi odama yollayacak, yediğimden emin olmak için başımda kızları bekletecek kadar." Kaşları havalandığında, "İyi de neden?" dedi haklı olarak, "Senin gidişinin Elif'in gerçek yüzünün ortaya çıkışıyla alakalı olduğunu anlamıştı, onun yaptığı bazı şeylerden de haberdar olduğu için seni gerçekten sevmediğini hissediyormuş." dedim söylediklerimi ince ince seçsem de onun canını acıtmadan, yaralarına dokunmadan bu konuları konuşmak imkansızdı. " Bana da söyledi sen gidince, herşeyi bilip de susması çok canımı yaktı Derya, ama daha acısı ona inanmayacağım için susmuş olması. Biz nasıl bir ana oğuluz ki birbirimizin acısına merhem olamıyoruz." dediğinde gözlerinde ki hüzün farklıydı. Annesine kızgın değildi artık ama anne özlemi hâlâ içindeydi. " O da halanın oyunun da harcanmış Boran, baban ile olan hikayeleri çok acı... Sevmeye bile hakkı olmadığını düşündüğü bir kocası var. Aynı yastığa baş koyan ama asla bir olamayan iki insan. Aralarında Dilan'ın hayaleti ile yaşanmış bir ömür." Aramızda uzun bir sessizlik asılı kaldı. Bayram babanın aşkına çok saygı duyuyordum ama aynı şekilde Dilber hanım da çocuk sayılacak yaşlarından beri acı çekiyordu. İşin kötü yanı umutları da yoktu. "Cinayeti nasıl çözdün?" dedi daldığı düşüncelerden çıkarak, "Annenin kalp krizi geçirdiği günü hatırlıyor musun?" Başıyla onayladığında devam ettim. " O gün bana karşı değişen tavrının nedenini sordum. Bana seni sevdiğime artık inandığını ve bana anlatmak istediği şeyler olduğunu ama öncelikle Zelal'e fırsat vermeden misafirleri uğurlamamız gerektiğini söyledi." "Ve o akşam kalp krizi geçirdi." dedi beni tamamlayarak! "Annen Şilan ve Zelal'in berdel planı kurduklarını dahası Elif'i öldürdüklerini onlar konuşurken duyup kriz geçirdi." "Bunu bizim evimizin çatısı altında konuşabilecek kadar akıllarını kaybetmiş olmalarına gerçekten inanamıyorum." "Eee Boran ağanın aşkı içini yaktıysa Zelal hanımın, akıl fikir kalmamış demek ki." dedim biraz ortamın gerginliğini dağıtmak için. "Sen gelmesen de Berdeli asla kabul etmeyecektim biliyorsun değil mi?" dedi gözlerimin içine bakarak. "Benim üstüme kuma almaktan daha acısız intihar yöntemleri var Boran Ağam." dedim gayet kendimden emin. Kocaman bir gülümseme yüzünü aydınlattı, "Senin ışığında kamaşmış bu gözler başkasını görür mü?" deyince sözleri hoşuma gitse de sinirim geçmemişti. "Hanımefendi beni arayıp tehdit edecek kadar güveniyordu kendine." deyip konuşmanın devamını hatırlayınca iyice sinirlendim. "Terbiyesiz, edepsiz, oros..." dediğim de, işaret parmağını dudağıma bastırdı. "Çok daha ağır sözleri hak ediyorlar ama senin ağzına yakışmıyor güzelim." dedi yanağımı okşayarak. "Bana neler dediğini bilsen, çok bile sakinim." dedim saçımı geriye savurarak. "Senin varlığından bile haberdar olmadığım beş yıl, defalarca denedi şansını ama sadece kendinden nefret ettirdi. Bir kadına en çok yakışan şey asalet Deryam. Sen de ki asalet ve akıl çok aşığı peşine pervane etmiştir. Bense hazinemin kıymetini bilemeyecek kadar aptal bir adamım." dedi yine kendini harcayarak. Üzülmesine, kendini suçlamasına dayanamıyordum. Bana o günleri yaşatan Boran, benim aşık olduğum adam değildi ki. Şimdi karşımda bana bakmaya kıyamayan adamı sevmiştim ben. Ve hayat ona karşı çok zalim davranmıştı. "Boran senin yaşadıklarını yaşasam ben de ne akıl kalırdı ne asalet. Benim kalbimi kıran Boran sen değildin, o Boran'ın yardıma ihtiyacı vardı. Bilki seni bırakıp geldiğim için çok pişmanım. Şimdi ki aklım olsa asla yüzleşmeden çekip gitmezdim." dedim içimi ona açarak, "Sen gitmesen ben toparlanamazdım Derya, o bıraktığın mektup öyle sarstı ki... Her yerde deli gibi seni arattım. Günlerce Benan'ın izini sürdüm. Cenk'i bile takip ettirdim." derken beni ararken ki çaresizliğini gözlerinde gördüm. Elim gamzesine gitti yine, sakallarını severken, "Tedaviye ne zaman başladın?" dedim merakıma engel olamayarak, "Senin kendini Derya Acar olarak tanıtıp, bana Boran bey deyişinden hemen sonra ki gün." "İşe yarayacağını biliyordum." dedim sinsi bir tebessüm yerleşti yüzüme. Aramızda ki mesafeyi kapatıp tam yanıma oturdu, sol kolunu koltuğun sırt kısmına atıp bizi yüz yüze getirdi. Yakınlığı ile kalbim kuş gibi çırpınmaya başladı. Kara gözleri hayranlıkla parlarken, "Beni bırakma diyecek yüzüm yok ama sen yine de bırakma Deryam. Sensizlik ölüm gibi..." dediğinde alnını alnıma yaslamıştı. Günlerdir onu kıvrandıran belirsizliği bitirmek istiyordu belli ki... Hâlâ onu bırakacağımdan korkuyordu. "Sensizlik ölümden de beter" dedim önce bunu bilsin istedim. Devamında ise bana vermesi gereken sözler vardı, nefeslerimiz birbirine karışırken "Bir daha bizden umudunu kesmeyeceksin Boran, ne olursa olsun beni bırakmayı aklından bile geçirmeyeceksin. Söz mü?" dedim kara gözlerine beklenti ile daldı mavilerim. "Söz ömrüm, söz gönlümün güneşi..." dedi içimi erite erite. Saçlarımda gezen eli, bizi biraz daha yaklaştırdığında dudaklarımız kavuştu. Öpüşü ile aklım yine beni terketti, titreyen bedenim daha fazlasını istediğinde bir elim saçlarına diğeri boynuna dolandı. Acele etmeden usul usul öptük birbirimizi. Ayrı olduğumuz, bir birimizde yaralar açtığımız her anı telafi edebilecek kadar sıcak, telaşsız, şefkat dolu bir öpücük gezindi dudaklarımız arasında. Nefesim yetmediğinde zorda olsa ayrıldım, birbirine karışan nefeslerimiz aramızda bir duvarı daha eritti. "Çok özlemişim..." dedim baş parmağım dudağında dolaşırken, elimi tutup avuç içime derin bir öpücük bıraktı. "ya ben... yanımdayken senden uzak olmak, uykunda seyredip doyamamak... Deryam içime sığmayan bir yangın oldu senin özlemin." dedi, yarasını unutup bana sarılmak için bir hamle yaptığı sırada acısı gizlemeye çalışsa da gözlerinden okunuyordu. "Boran! Yaranı unutuyorsun." dedim sitemle, sanki benim canım daha çok acımıştı. "Gel... " dedi sadece, sol göğsüne yaslanan başımla beline doladım kollarımı. Kalbinin ritmini dinleyerek kaç dakika geçti bilmiyorum. Hasreti içimde öyle büyüktü ki, bir saniye yanından ayrılmak istemiyordum. Onda da aynı hisler hüküm sürüyordu ki kalbine sığdırmak ister gibi sıkı sıkı sarılmıştı sol kolu. Telefonumun sesi ile istemeden de olsa ayrıldım ondan, Benan arıyordu. "Efendim canım." "Deryam müsait miydin?" "Müsaitim bir şey mi oldu?" "Yok güzelim, Boran'ın pansumanını yapayım hem beraber bi kahve içeriz diye düşündüm." "Olur buyurun bekliyoruz" dedim Boran'ın gözlerinin içine bakarak. Telefonu kapatıp sehpaya bıraktım, "Sen bu hasta bakıcını değiştir, ilaç saatin kaçtı. Pansumanını değişmesi lazım, hanım efendinin aklında bile yok." dedim kendime kızarak. "Sen çok daha derin acılarımı dindiriyorsun güzelim. Kendine haksızlık etme." dedi saçlarımı okşarken, "Hımmm, öyle mi Boran ağam?" dedim nazlanarak, " Öyle tabii... Bir de beni görünce aklının başından uçup gittiği gerçeği var." Kıkırdayarak ortadaki sehpaya hazırlamış olduğum kahvaltıyı toplamaya başladım. Haklıydı aklımı başımdan alıyordu. "Aklımı başımdan almandan hiç bir zaman şikayetçi olmadım." dedim mutfağa adımlayarak. Boran'ın kahkahası kulağımı şenlendirirken, eline aldığı kahvaltılıklarla mutfağa geldi.Saat zaten neredeyse ikindi olmuştu. Beraberce ortalığı topladığımız da kapı tıklatıldı. Karşımda elinde tatlı tabağıyla Yasemin, gerisinde el ele tutuşan çiçeği burnunda çiftimiz Benan ve Barlas.
"Hoş geldiniz" Hepsinin ayrı yeri vardı gönlümde ama Barlas'ı tanıdığıma, Benan'ı ona emanet edecek olduğuma çok mutluydum. Onun varlığı bana Devran'ı hatırlattığında içim sızladı. Tüm zor zamanlarımızda yanımızda olan adamı yalnız bırakmıştık. Kafamdaki düşünceleri bir kenara bırakıp onları içeri davet ettim. Hastaneden sonra Boran ile ilk kez yüz yüze geliyorlardı. Koltuklara yerleştik. Yasemin, "Daha iyi görünüyorsun Boran abi." dedi tüm samimiyetiyle. "İyiyim Yasemin, senin taşıdığın yemekler olmasa bu kadar hızlı iyileşemezdim." dediğinde karşısında ki genç kızın minnet duygusunu dengelemeye çalışıyordu. Boran hep çok detaycıydı ve bunu hak etmeyenler onu çokça üzmüştü. "Afiyet olsun, ne yaptık ki. Bütün marifet Nermin Sultan'a ait aslında." dese de Yasemin, Boran'ın söylediklerinden çok mutluydu. "Boran abini gördün, beni unuttun Yasemin Hanım." dedim takılarak. "Aaa Derya ablacım senin yerin ayrı, bak profiterol yaptım sana." deyip getirdikleri tabağı gösterdi. "Kalbimi nasıl çalacağını biliyorsun prenses." dedim. Barlas araya girdiğin de, "Çok da samimi olmayın siz yine de! Kıskananlar olabilir." diyerek kaşlarıyla Benan'ı işaret etti. Hepimiz birbirimize boş bakışlar yollarken, Benan savunmaya geçti. " Ayy ne var kıskanıyorum. Benden fazla samimi olmayın birbirinizle." dedi Yasemin ve beni işaret ederek. Kahkaham odayı doldurduğun da Boran gülen gözlerle beni seyrediyordu. "Kızım bizi ne kıskanıyorsun? Barlas'ı kıskan artık..." dedim göz devirirken. "Onun yeri ayrı senin yerin ayrı." dedi kendinden emin bir tavırla burnunu havaya dikerek. Boran beni kolunun altına alıp şakağıma bir öpücük kondurdu, "Benden de kıskanmıyorsun umarım." Bakışlarım ona döndüğün de bana göz kırptı. Bu adam kesinlikle benim kalbime zarardı. Benan'ın bakışları da bizim üzerimizde dolandı, doğrusu ne cevap vereceğini merak ediyordum. "Sana çok saygı duyuyorum, Derya'nın içinde ki aşk böceğini bulup çıkarttığın için. Yokluğun da hiç çekilmiyordu. Yani senden kıskanmıyorum." dedi alaycı ama samimi bir tavırla. "Sizi böyle gördüğüme çok sevindim." diye ekledi daha ciddi ama gözlerinin içi ışıldayarak. "Yaaa barıştığınıza çok sevindim. Bu kadar yakışan bir çift asla ayrı olmamalı." diyen Yasemin de onu destekledi. "Böyle bir güzelliğin yanına beni yakıştırdığınız için ayrıca teşekkür ederim Yasemin Hanım." dedi Boran da onlara uyduğunda, iyi anlaşacaklar gibiydi. "Hanım ağam bizim bir kız isteme işi vardı..." diyerek sohbete dahil olan Barlas konuyu önemli bir noktaya getirmişti. "İsteyelim Barlas, hazır Boran ağa da burdayken..." dedim imâlı. "Bu ara olmaz diyeceklerini sanmıyorum." Hâlâ kolunun altında olduğum için öne eğilerek bana baktı, "Kimi kimden istiyoruz güzelim?" dediğinde dün akşam Benan'ın ailesini kapıdan sepetlediğimizi hatırlamış olacak ki tek kaşı da havadaydı. "Kafa karıştırıcı biraz ama tane tane anlatıyorum." desemde hakketen karışıktı bizim iş. "Barlas'ın ailesinden, Benan'ı istiyoruz." diye devam ettim. Gözlerini kısıp başını geri çekti biraz, Barlas'a bir bakış atıp, "Kime istiyoruz?" diye sordu biraz kafası karışmış birazda çekinerek. "Barlas'a..." dediğim de anlamadığını belli eden yüz ifadesi bizi güldürürken Benan araya girdi. "Şöyle ki, ben buraya tayinim çıktığında ailemi reddettim. Nermin Sultan da beni kızı olarak kabul etti. Fakat işler değişince..." dediğin de Barlas araya girdi. "Bu hanım kız bana aşık olunca..." Benan cırladı hemen, "Haa ben kendime kendime aşık oldum yani, konunun senle alakası yok." Bi eli belinde Barlas'a hesap soran kıza şaşkın gözlerle bakıyordum. "Ben sana Kâlû Belâ'dan beri aşığım ezelim..." dedi Barlas gözlerini bir an karşısında ki kadından ayırmadan. Sanki ortamda biz yokmuşuz gibi birbirinin gözlerine dalan ikiliyi küçük bir öksürükle konuya geri döndürürken, "Ben demiştim, Barlas'ın ilgisinin daha eskiye dayandığını ama Benan hanım lafı ağzıma tıkmıştı." İkisinin bakışı da beni bulduğunda, "Ne zamandan beri?" dedim samimiyetlerine sığınarak. "İlk görüşte aşk bence" diyen Yasemin'in kıkırtısını Barlas böldü. "Görmeden bile... 'zoru severim' diyen kızın asiliğinde ki asaleti sevdim." "Mevzu derin karıcığım..." diyen Boran ile konuya dönmeniz gerektiğini anladım. " İşte bu ikisi birbirine aşık olunca, babası Barlas'a 'Eeee... Kızımızı istemeye kimlerle geleceğini de düşünmüşsündür' dedi." "Ben de Derya'nın ikna kabiliyetine güvendim ama kızı verirler inşallah." derken Barlas'ın heyecanı belliydi. Boran ise fazlaca rahattı, "Daha isteyip de başaramadığı birşey görmedim." deyip yumruk yaptığı elinin baş parmağını yukarı kaldırdı. "Doğru seçim." "Yarın ki toplantıyı atlatalım, kız isteme işi bende." dedim kendimden emin. "Ne toplantısı?" diyen Benan ile habersiz olmasına şaşırtırken, Barlas açıklık getirdi, "Yarın ailenle ilgili operasyonu yöneten ekip, Adil Bey ve Umut'un da katılacağı bir toplantı yapılacak..." Barlas'ın sözünü kesen Benan, "Bende geleceğim" dedi sanki karşı çıkacağımızı düşünüyor gibi... "Sen de geleceksin Benan hatta Boran da gelecek hepimizin soracak hesabı var." dedim. "Ben..." dedi Yasemin. "Sen de gel güzelim kambersiz düğün olur mu?" Fakat Barlas benimle aynı fikir de değildi. "Konular ona biraz ağır gelebilir..." "Abin de haklı ama görmeni istediğim sahneler vardı." dedim gözlerimi kısıp sinsi sinsi gülümserken. ***** Biz kahveleri yaparken Benan, Boran'ın dikişlerine pansuman yapıyordu. Tabii ki yardımcısı Barlas'dı. Hazır olan kahveler ile odaya döndüğümüz de üçü de Boran'ın telefonundan birşeye bakıyorlardı ama bizi görünce konuyu değiştirdiler. Bu kadar çabuk kaynaşmalarına sevinsem mi üzülsem mi bilemezken, "Ellerine sağlık güzelim." diyen Boranla gülümsedim. Fazlaca mutluydu bugün, onsuzluğu düşünmeye bile cesaretimin olmadığını görmüştü. Belki yaptığım hamlelerle, ayrı kaldığımız süreçte ona umut vermemiştim ama sanki korkusunu tetikleyen başka birşey daha vardı. Kahvelerin bitmesine yakın, Benan hâlâ hakim olmadığı kısımları sorguluyordu. " Şimdi siz bizim kaçırıldığımız gün bu adamlar ile mi buluştunuz." "Evet." dedi Barlas. "İyi de niye Nevşehir'de buluştunuz ki?" dedi saf saf... "Bu kız aşık olmadan daha akıllıydı" dediğim de Yasemin kahkaha attı. Barlas gülüşünü saklamak için başını çevirirken, "Ben hâlâ akıllıyım hanım ağam, benden gizli iş çeviren sizsiniz."dedi tripli tripli... " Canımın içi, deliller Nevşehir de ya... Bürodaki kasada saklıyoruz ya..." dedim tane tane anlatarak. Fakat beklemediğim tepki Boran'dan geldi, " Siz onun için Nevşehir'e gittiniz." dedi daha çok kendi kendine konuşur gibiydi. " Sen neden gittiğimizi sanmıştın ki!" dediğim de bocaladı, Bizim sessiz bakışmamızı bölen Barlas'ın sesi oldu. "Biz artık kalkalım, Boran da dinlensin. Yarın 1 de çıkarız hep beraber." dediğinde hepsi ayaklandı. Onları yolcu ettim. Boran karşım da oturuyordu. Dalgın bakışları beni bulduğunda, "Üzerimi değiştirsem iyi olacak." dedi kaçar gibi benim odama giderken. Üzerinde ki kışlık gömleğinin düğmelerini açtığı sırada odadan onu izliyordum. Nevşehir'e gidişimi duyduğun da apar topar peşimden yola çıkışının bir sebebi olmalıydı. Ailemin yanına gitsem Barlas'ın arabasıyla gidecek değildim. Gidip döneceğim belliydi. Üstelik korumalar büroya gittiğimizi de söylemiş olmalıydı. Büroya gidişim onu neden tedirgin ettiğini düşünürken bir anda aydınlandım, olaydan üç gün önce yüzüğü önüne bıraktığımla birleşince boşanma davası açtığımı sanmış olmalıydı. Günlerdir bu yüzden gergindi, onun için bugün beni bırakma derken sesi titriyordu. Ayaklarım benden izinsiz ona doğru giderken üzerindeki gömleği çıkarmış, tahminimce misafirlerden önce üzerinden benim yardımımla çıkardığı tişörtü, nasıl geri giyeceğini düşünüyordu. Beline kollarımı sardığımda bedeni gerildi. Kürek kemiklerinin arasına bir öpücük kondurdum. Elleri beline sarılmış ellerimi buldu. Yavaşça gevşettiğinde bana doğru döndü. Nefesini saçlarımın arasında hissediyordum. Kolları beni sardı ama hâlâ dalgındı. "Boşanma davası açmak aklımdan bile geçmedi; evet sana kızdım, kırıldım." deyip başımı kaldırıp bizi göz göze getirdim. "Ama seni düşünmediğim bir günüm bile olmadı. Göğsünde uyuduğumu hayal etmeden uykuya dalmadım. Ben bizden hiç geçmedim."
Dalgın bakan gözlerinde tekrar ışıklar yandı. Göz temasımızı kesip boynuna ateş gibi bir öpücük kondurdum. Tüm bedeni buna tepki verir gibi gerildiğinde elleri belimi buldu. " Deryaaa... " dedi bir eli sırtımı boydan boya okşarken sesinde ki hasrete karışık şehvet içimi titretti. Bana doğru attığı adımlarla geri giderken duvarla bedeni arasına hapsoldum. Başını boynuma gömdüğünde uzun süre orda soluklandı. Sırtıma değen duvarın soğukluğuna bile ihtiyaç duyacak kadar hızlı atıyordu kalbim. Bedenimin ısısı her geçen saniye artıyordu sanki. "Kokunu bile bırakmadın bana, odamızın taş duvarları bile kokunu sakladı benden. Başımı koyduğum yastık senin intikamını aldı. Uyku haramdı, bitkin düşüp daldığım uykulardan kabuslarla kovuldum." her sözünün acısını, boynuma vuran sıcak nefesi ile kalbimde hissediyordum. Dudakları tenime değdiğinde başım yana düştü. Ona daha çok yer açan bedenim her dokunuşuna hasretti. Dakikalarca aynı nokta da bana tatlı bir işkence yaptı. Tekrar başını kaldırdığında alınlarımız birbirine değdi. "En güzel günümüzü bir kabusa döndüren bu adamı, sen affetsen de ben affedemiyorum." dediğin de yüzüm avuçlarının arasındaydı. Kendini affedemediği biliyordum zaten, ama bu bizi iyileştirmezdi, "Geçmişe takılarak yeterince zaman kaybetmedik mi?" dedim gözlerinin içine bakarak. Dudaklarımı dudaklarına yaklaştırıp başımı iki yana yavaş yavaş sallarken birbirine sürtünen dudaklarımızdan görünmez kıvılcımlar çıkıyordu. Dudakları bana daha fazla karşı koyamadığında koca bir ateşin içine düştük. Baskın öpüşüyle baş etmeye çalışırken, hiç bir öpüşmemizin bu kadar yoldan çıkarıcı olmadığını hissettim. Üzerimdeki gömleği çıkarmaya çalıştığında kolunun acısıyla yüzü anlık kasıldı, dudaklarından kopmaya çalıştım. En ufak bir mesafeye tahammülü yokmuş gibi daha çok yaklaştırdı bedenlerimizi, dudakları hala dudağımın üstünde, "Sakın..." dedi nefes nefese "hiçbirşey sensizlik kadar canımı yakamaz." Kolunun acısını dahi umursamadan bana her zerremi sevdiğini hissettirdi. Her dokunuşu bir yaramı sardı. Tenime karışan teni ile ona olan hasretimin hiç bitmeyeceğini anladım. Ona dokunmak, onunla bir olmak kavuşmanın başka boyutuydu. Aşık bedenler bir olmadan hasreti dinmiyordu. Saatlerce tenine doydum, kokusu ile nefeslendim. Herşeyin güzel olacağına inanmak için hayaller kurduk beraber. Göğsünde uykuya dalana kadar saçlarımı sevdi. Sabahın ışıkları gözüme vururken, yanında uyuyor olduğum halde onu özlediğimi hissederek bedenimi Boran'a çevirdim. Bütün gece kollarında uyuduğum halde ne sayıkladığını duymuş, ne de uykusunda sıçrayarak uyandığını hissetmiştim. Şimdi de huzurla uyuduğunu çehresinde görebiliyordum. Sakallarında dolaşan parmaklarım ve kokusundan mahrum olmak istemeyerek, boynuna sokulan bedenimle uyumasına ne kadar müsade ediyordum bilinmez ama özlemiştim, dinmeyen bir hasretti benim ki. "Cennetimmm..." diyen sesi uykunun etkisiyle mahmur çıktığında daha çok sokuldum, çıplak tenim tenine değerken, "Koynunda uyuyup, seni özlemiş uyanmam normal mi?" dedim nefesim göğsüne çarparak, "Çok ayrı kaldık Deryamm, bir an gözümün önünden ayrılmana tahammülüm yok."dediğinde kıkırdadım. " Burda ayırma gözünden sorun değil de Mardin'de ne yapacaksın?" deyip başımı yastığa koydum, Boran da beni taklit ettiğin de bedenlerimiz birbirimize dönükdü, " İstersen Mardin'e dönmeyebiliriz. Tuncayla bir ortaklık için anlaşmak üzereyiz. Kayseri'de yaşamak ister misin? " "Ordan kopmamız bu kadar kolay mı?" dedim. "Devran varken gözüm arkada kalmaz." Sırt üstü uzanıp onunla göz temasımı kestim. Şimdi ne değişmişti de Mardin'i arkada bırakmak bu kadar kolay geliyordu. "Deryam, daha önce gidemeyecek olmamızın sebepleri vardı. Senin de beni anlayacağını düşündüğüm zamanlar bile oldu. Ama şimdi buna emin değilim." Başımı yana çevirdiğim de, onun hâlâ aynı pozisyonda beni izlediğini gördüm. "Ne demek istiyorsun? Şimdi değişen ne?" Bu kez o yavaşça sırt üstü döndü. İki parmağıyla göz çukurlarına baskı yapmaya başladı. Bu onun, işin içinden çıkamadığı zamanlarda yaptığı bir hareketti. "Bu sabahı da mahvetmek istemiyorum." dedi tavana bakarak. "Ertelemek sadece sorunları büyütür Boran, sebep ne ise bilmek istiyorum." dedim net bi şekilde. "Mardin'de kalsaydık, senin üzerine geleceklerdi. Bizim oralarda ağaysan çocuk sahibi olamamak iki kişinin problemi değildir. Elif'in daha önceden hamile kaldığı bilindiği için kimseyi kusurun bende olduğuna inandıramazdık. Tabii işin iç yüzünü anlatıp, koca bir kan davası başlatmak da başka bir seçenekti." Bunları abim de bana anlatmaya çalışmıştı, Boran'a hak vermesi beni şaşırtsa da konuştukça aklıma çok kapı açmıştı. Öyle ki kendime gelmem oldukça zor olmuştu. Ama kan davasına kadar gidecek bir yol olduğunu hiç düşünmemiştim. Kalmamız bu yüzden zordu. Kusurlu olan ben gibi görünürken Boran'ın bunu seyirci kalmayacağını bilecek kadar tanıyordum onu. Peki ya gitmemiz niye zordu? Şimdi ki teklif o zaman niye imkansızdı. "Derya..." dedi çekinerek "Beni bu hayatta hep Devran kolladı. Aramızda bir yaş var ama o hep ağabeylik etti. Ne zaman dağılsam topladı, ne zaman kaybolsam buldu çıkardı. Çok kızsam da, kurulan tuzaklardan bile kendince en az zararla kurtarmış beni." deyip tekrar yan dönerek gözlerime dikti kara gözlerini anla beni diye yalvarıyordu göz bebekleri. " Eğer ki senin elini tutup çekip gitseydim. Devran'ın yuvasını bile bile yıkmış olurdum. Selma bilmiyor ama Devran buldu ailesini, her türlü pisliğe bulaşmış insanlar. Böyle bir aileyi asla aşirete kabul ettiremezdi." Uzun uzun baktım gözlerine, omuzlarında nasıl bir yükü taşımıştı bunca zaman. Çocuğumuz olmayacak diye basit bir içe dönüş değildi Boran'ın yaşadığı. Etrafını kuşatan çember öyle dardı ki, mantıklı bir karar veremeyecek kadar dağılmış olan zihni, çözümü vazgeçmek de bulmuştu. Eminin ki ondan ayrılınca mutlu olacağıma bile kendini inandırmıştı. Bu çözümü zor problem yumağına, kendini yok ederek çözüm üretmeye çalışmak tam da Boran'a göre bir hareketti. "Selma'nın son sözlerinin yenilir yutulur tarafı yok biliyorum. Senin yokluğunda niyetini anlamamak için aptal olmam lazımdı. Hanım ağalığa gözünü dikmişti, sonunu getireceğini bilmeden." dedi hâlâ tepkiden çekiniyordu. İşin açığı ben de ne tepki vereceğimi bilemedim. Selma'ya deli gibi kızgın olsam da Devran ve Tuğra'yı düşününce içimdeki şefkat ağır basıyordu. Selma'nın böyle bir insana dönüşeceğini hiç birimiz ön göremezdik. Bir hırs uğruna Devran'ı kaybetmiş olması ona en büyük cezaydı da, ortada bir çocuk varken işler o kadar kolay olmayacaktı. Zihnimi toplayıp benden cevap bekleyen kara gözlere döndüm. "Bu anlattığın şeylerde tek bi konu da hatalısın Boran." dediğim de dikkatle dinliyordu, "Bana anlatsaydın, bizden vazgeçiyorsan da öyle bitseydik. Ben anlardım seni... Devran'ın evliliğini bizi kurtarmak için harcamış olsan, işte o zaman benim aşık olduğum Boran olmazdın." Gözlerinde diğer yarısını bulmuş bir insanın mutluluğuyla baktı bana. Bu bakışı biliyordum çünkü bende ona aynı duyguyla bakıyordum. Bir anda nasıl olduğunu bile anlamadan, kendimi onun üzerinde buldum. " Senden bi kızım olsun çok isterdim. Sarı saçlı, mavi gözlü, neşesi ile evimi aydınlatan bir kız... yada bir oğlan çocuğu aklı sen, deli cesareti ben..." dediğinde gözleri doldu. "Biz evladımızı kalbimizde büyüteceğiz Boran. Belki sana yada bana benzemeyecek ama senin fedakarlığını, benim aile sevgimi görerek büyüyüp, bizden bir parça olacak. O bizim kalbimizden doğacak. İstemez misin kimsesiz bir bebeğe aile olalım?" Gözlerinden iki damla şakaklarına doğru akarken, " Olalım güzelim, senin o güzel kalbinden doğacak çocuklara kurban olurum ben. Senin yoluna ömrümü veririm. "
Evetttt benim için zor bir bölüm oldu. Bir çok soruya cevap bulup, bir çok duvarı aştık... Boran artık Derya'yı üzmeyecek gibi... Derya ise onu çok daha iyi anlıyor.. . Bölümler çok duygusal oldu yeni bölüme biraz aksiyon mu katsak? ⭐⭐⭐⭐⭐Dokunalım lütfen ❤️❤️❤️
|
0% |