Yeni Üyelik
49.
Bölüm

49. Bölüm

@zamansizim84

Şaşkınlığım beni ele geçirdiğin de tek kelime döküldü dudaklarımdan,


"Baba..."


Gülümseyip kollarını iki yana açtığın da aslında onlara ne kadar alışıp, ne çok özlediğimi fark ettim. İkimiz birbirimize sarılırken Boran annesinin eline uzandı. Elini öpüp ayrılacakken Dilber hanımın boynuna sarılan kolları ile oldukça şaşkındı.


"Oğlum..." diyen sesi fısıltı gibiydi.


Boran annesinin dolan gözlerini görünce duraksadı. Dilber hanım her zaman ki soğuk halinden oldukça uzaktı. Uzanıp elini öptüm,


"Hoş geldiniz." dediğimde,


"Hoş gördük güzel kızım." deyip bana da sarıldı.


Boran babası ile karşı karşıya kalınca eline uzandı.


Bayram baba dikkatli bi şekilde omzuna dokununca vurulduğunu öğrendiklerini tahmin ettim. Sanırım sağlam bir fırça yiyecektik.

Barlas da tanışıp, hoş geldiniz dedikten sonra herkes solanda yerini almıştı.


Küçük bir sessizlik bizi esir aldığında, herkes birbirini inceliyordu. Özellikle Umut'un tüm dikkatinin bizim üzerimizde olduğunu hissediyordum.


Ortamda ki sessizliği Bayram babamın sesi böldü,


"Eee Boran ağa nasıl vuruldun anlat bakalım? Derya'ya kendini affettirmek için kurşunların önüne atlamadın inşallah?"


Boran ne cevap vereceğini düşüne dururken, Yasemin'in sesi duyuldu,


"Bayram amca, Boran abi bizi kurtarmak için vuruldu." dedi savunmaya geçerek. Onun bu samimi sahiplenmesi hoşuma gitti,


"Baba..." dedim uzatarak, yeri değil demek istediğimi adı gibi bilirken hiç umurunda olmadı.


"Efendim kızım." dedi hiç anlamamış gibi.


"Kocamla uğraşmasan..." dedim kalabalıktan çekinerek.


Gözleri Boran ve benim üzerimde dolandı, sözümden memnun olmuş bi ifadeyle Dilber hanıma döndü,


"İddayı sen kazandın hanım."dedi samimi gülümsemesiyle devam etti. "Barışmış bizimkiler."


" Derya kıyamaz ki Boran'a..." diyen kayınvalidem halinden oldukça mennundu.


Bayram babam ise,


" Bence Boran ağayı az daha süründürsen olurdu." deyip bana göz kırptı.


" Baba ben senin oğlunum ya, arada da benden taraf olsan olmaz mı? " dedi Boran sitem ederek.


"Kim bilir nasıl kandırdın kızımı." diyen Bayram babamla, Boran gözlerini devirirek devam etti,


" Eee baba bizi burda karşıladığına göre kız tarafımı oluyorsun sen şimdi?" diyerek Boran doğru bir yere temas etmişti.


"Kızımızın ailesi oldukça kalabalık maşallah. Biz Barlas oğlumdan taraf olalım."


Boran'a yaklaşıp kulağına fısıldadım,


"Babam kız almadan, kız vermezdi. Ucuz atlattık."


Küçük bir kahkaha attıp zorla kendini susturdu. Herkesin bakışları bir anda bize dönünce yanaklarım kızardı. Boran beni kurtarmak için tekrar söze girdi.


"Bu akşam istemeden rol çaldık biraz. Esas konumuza dönelim en iyisi." dedi ciddiyete bürünerek. Semih amcayla ve Nermin Sultan ile hal hatır faslının ardından kızlar kahveler ile geldiler. Benan büyüklerin kahvelerini dağıtırken, Yasemin de gençlerin kahvelerinin olduğu tepsi ile salona girdi.


Güzel gelin adayımız kahvemi uzatınca bir kayınvalide edası ile onu süzerek gayet yavaş aldım. Bu halime gülmemek için kendini zor tutarken heyecandan elleri titriyordu.


"Kızımız da pek güzelmiş maşallah." deyip kahvemden bir yudum içtim.


Benan bu kez elinde ki küçük tepsi ile gelip Barlas'ın önünede duran sehpaya kahvesini bıraktı.

   

Damat Bey keyifle kahvesini içerken, Nermin Sultan'dan beklemediğim bir atak geldi.


" Oğlunuz da pek efendi, pek yakışıklıymış maşallah da işi gücü yerinde mi? Kızımızı rahat ettirebilecek mi?" derken oğlunu önce övmüş sonra ise tam bir kız annesi gibi cümlesini tamamlamıştı.


Ortamda herkes birbirine bakıp gülümsemesini saklamaya çalışırken Boran gayet ciddi tonlaması ile,


" Barlas kardeşimin çok kutsal bir mesleği ve evinin geçimini sağlayacak imkanı olduğu gibi, daha önemlisi eşini başına tac edecek, her zaman destek olacak, Benan'ı ayağına değecek taştan sakınacak kadar derin bir sevgisi var." dediğinde Nermin Sultan aldığı cevaptan memnun olduğunu belli eden bir gülümseme ile arkasına yaslandı.


Yerinin geldiğini düşünerek Bayram babama döndüm, e o varken bize düşmezdi kız istemek,


" Babacım konuya girelim istersen." dediğim de başı ile beni onayladı,


" Efendim sebebi ziyaretimiz belli aslında, gençler birbirini görmüş, beğenmiş, sevdalanmış. Bizlere de büyükleri olarak onlara yuva kurmak düşer. Allah'ın emri peygamber efendimizin kavli ile kızınız Benan'ı oğlumuz Barlas'a istiyorum."


Semih amcanın gözlerini dolu dolu oldu.


" Benan kızımla yollarımız çok zor bir zamanda kesişti. O günlere gidip bu güzel günü hüzünlendirmeyelim. Fakat hayat bizi tekrar karşılaştırdı, kabul ederseniz sizin kızınız olmak istiyorum dediğinde Yasemin için ne hayal kurduysam hepsine ortak ettim. Hesap da Barlas'ın eşi olacağı yoktu tabii. " deyip gülümsediğin de hepimize bulaştırdı.


" Barlas'ın kızımızı gözünden sakınacağını biliyorum. Benan'ın da ona olan sevgisi ve bağlılığı gözlerinden okunuyor. " deyip Umut'a döndü.


" Ne dersin Umut verelim mi kızımızı? "


Onun da gönlünü almadan hareket etmeyen adama hayranlık ile baktım. Benan gerçekten çok güzel bir aileye sahipti.


Umut beklemediği soru karşısında duraksasa da çabuk toparlandı,


" Ben Benan'ı buraya getirirken Barlas'ın ona olan sevgisinden haberdardım. Fakat Barlas zor olanı başarıp sevdiğine kendini fark ettirmeyi de başardı. Böyle güzel seven bir adamı daha fazla bekletip üzmeyelim Semih amca."


Umut, Barlas'a çok değer veriyordu bunu görmek için onları çok iyi tanıyor olmaya gerek yoktu. Barlas'ın da ona gelen kurşuna siper olacak kadar geniş bir kalbi olduğunu bilince ikisinin arasındaki bağı daha iyi anlıyordum.


İsteme faslı bitince yüzükler takıldı. Barlas'ın ve Benan mutluluğu gözlerinden okunurken ortamın gerginliği yerini daha keyifli bir sohbete bıraktı.


İlerleyen dakikalarda Bayram babamın gözü yeni nişanlı çiftin üzerinde dolandı. Birbirinin gözlerine dalmış keyifli bir sohbetin içindeydiler ki izlediklerini bile fark etmediler. Ardından Boran ve bana döndü bakışları iyi olduğumuzdan emin olmak ister gibi. Gülümseyip onun gibi Barlas ve Benan'a bakarak konuştum.


"Çok yakıştılar değil mi? Güzel bi işe vesile olduk." dedim.


"Allah mesut etsin, çok yakıştılar." deyip derin bir nefes aldı.


"Sende en çok yakıştığın yere dönecek misin?" dedi gözlerini benden çekmeden. Bayram babamın bu ayrılıkta çok yıprandığını biliyordum. Üstelik son olaylarda öğrendiklerini sindirmek hiç kolay değildi. En büyük hainliği malesef kız kardeşinden görmüştü. Üstüne yıllardır aradığı katil konaktan çıkınca yaşadıkları hazmetmek zor olsa gerekti.


Boran'a bakıp,


"Zaten yakıştığım yerde değil miyim?" dedim.


Dilber hanımın yüzüne huzurlu bir gülümseme yerleşti. Bayram babamın da keyfi yerindeydi artık ama asıl derdini söyledi.


"İkiniz en çok benim konağıma yakışıyorsunuz. Siz olmaz evlenmeyiz diye tuttururken ben de az emek vermedim ikiniz için. Şimdi de yanı başımda olun istiyorum." dedi keyifle arkasına yaslanırken. Boran'ın elini elimde hissettim. İstemezsem Mardin'e dönmeyecekti biliyorum, fakat bunu konuşmanın yeri burası değildi. Bende bu kadar keskin kararlar vermek istemiyordum doğrusu.


"Döneceğiz babacım merak etme." dedim gülümseyerek.


Bizim konuşmamıza kulak misafiri olan ahaliden habersizdi... Ta ki,


"Bayram amca, yanlış anlamadım değil mi? Sen ısrar ettin evlensinler diye." diyen Benan bizim ani evliliğimizin sebebine giden bir ip ucu yakalamış olmanın hevesiyle Bayram babama bakıyordu.


Başımı çevirdiğim de herkesin gözü bizim üzerimizdeydi. Az evvel hepsi kendi araların da sohbet ediyordu. Özellikle Umut'un yumruk olmuş ellerini görünce huzursuzca kıpırdandım. Tam vazgeçti derken başa sarmasını istemiyordum.


"Doğru anlamışsın Benan kızım. Ben ısrar ettim hatta tehdit ettim, bu ikisi de biz evlenmeyiz diye inat etti." dedi sanki çok normal bir şey anlatır gibi.


Benan'ın gözleri şokla açılırken,


"Eee sonra nasıl kabul ettiler." dedi merakla,


"O bizi tehdit edince, biz de ona oyun oynadık diyebiliriz." dedim el mecbur. Fakat peşimi bırakmaya niyeti yoktu.


"Nasıl yani?" diyen Benan gözlerini kısmış bana bakıyordu.


Boran derin bir nefes alıp koltukta öne çıktı, dirseklerini dizlerine dayayıp ellerini önünde kavuşturdu.


"Benim yaşadıklarımı Zeynep anlatmıştır, biliyorsun diye düşünüyorum." dedi Benan'a bakarak.


Elif'in adını bile anmadan anlatmaya çalışması dikkatimden kaçmazken, durumu nasıl açıklayacağını merakla dinlemeye başladım.


"Biliyorum, başın sağ olsun." dedi üzgün bir ifade ile,


"Dostlar sağ olsun" dedi yüzüne acı bir gülümseme yerleşti. "Babam bizi evlenmeye zorlasa da Derya'nın da, benim de ona boyun eğmeye niyetimiz yoktu. Zaten kimse istemediği birşeyi Derya'ya yaptıramaz, burda ki herkes biliyordur." dedi altını çizdiği son detay hoşuma giderken, bana dönüp gülümsediğinde ben de ona gülümsedim.


" Kimseyi üzmeden anlatmaya çalışayım, ailemiz için çok kötü sonuçlanabilecek bir olay yaşadım." dediğin Zeynep'in intiharını kimse bilmediği için detay vermedi. "Bunun sonucunda aradığımız katilin konakta olabileceğini, hatta halamın da bir katil olduğunu öğrendim." deyince Bayram babam Dilber hanımın elini tuttu. İkisinin de gözleri de dolu doluydu.


"İki katili duyan Derya sana evlenme teklif etmiş bile olabilir. " diyen Benan istemeden üzücü bir konuyu açtığını fark etmiş, efkarlı ortamı dağıtmaya çalışıyordu.


Hepimiz bu sözüyle gülümsedik. Boran elimi tutup,


"O teklif etmedi, ben teklif ettim ve ikimiz bir evcilik oyununa başladık." dedi.


"Sonra ona aşık oldun." diyen sese başımı çevirmedim, çünkü Umut olduğunu biliyordum. Boran önce ona sonra bana bi bakış attı.


"Olmamak için direndim, çünkü ona mutluluk vaad edemeyecek kadar zor bir hayatım vardı." dedi tüm samimiyetiyle,


"Ben çok aşık bir çift görüyorum o nasıl oldu o zaman?" diyen Yaseminle birbirimize baktık.


"Benim Derya'ya aşık olmama şaşıran yoktur. Uzun süre direnemeyeceğim aşikar bence." dedi kendinden emin.


Nermin Sultan sohbete dahil oldu,


"Derya'nın sana aşık olmasına da şaşırmadık Boran oğlum. Bugün burda ağız tadıyla oturuyorsak, kızlarım yanı başımdaysa senin gözü karanlığın ve güzel kalbin sayesinde. Çok yakışıyorsunuz birbirinize hep mutlu olun inşallah." dedi tüm sıcaklığı ile.


Dikkatlerin üzerimizden dağıldığına emin olunca Boran'ın kulağına yaklaşıp "Ben daha reyhani oynadığımız da aşık olmuştum ki sana" dedim fısıltıyla...


Kara gözleri ışıltıyla beni buldu. Gözlerinden pek çok duygu geçtiğini hissettim. Geçen sabah beni ona yakıştırmayanlar olduğunu düşünüp verdiği tepki geldi aklıma. Belki de Umut'u öğrendikten sonra kurmuştu kafasında. Dün toplantı da ki tutumu açık açık meydan okumaydı. Gizledikleri ne ise ne kadar sorsam da söyletememiştim.


"Deryam..." dedi benim gibi fısıltı ile "Bu kalabalık da yapılacak itiraf mı?" dedi gözleri dudaklarıma inip tekrar gözlerime tırmandı.


"Sen tenhada itiraf edersin o zaman." deyip göz kırptım.


"Uslu durmazsan bütün ahaliye rezil olmak umrumda olmaz, bu kadar insanın içinde öperim seni."


Onun bu tehdidine gülüp, yapacağına da ihtimal verdiğimden Benan'a döndüm.


Seninle hesaplaşacağız bakışları atıyor olsa da Benan'dan korkacak değildim. Sonuçta bunlar bizim evliliğimizin özeli ve kimseye anlatmak istemezdim. Bayram babam olmasa yine anlatmazdım. Bilmeleri benim için birşey ifade etmiyor. Zorla da evlenseydim severdim Boran'ı. Belki bu kadar çabuk kabul edip kendime itiraf edemezdim ama yine severdim onun güzel kalbini.


Vakit ilerleyince müsade isteyip Bayram babam ve Dilber hanım ile kaldığımız eve geçtik.


Onlara Boran'ın vurulmasını ve burada ki sorunları detaylıca anlattık. Bizim neden bu noktaya geldiğimiz esas merak konusu olsa da bişey sormadılar. İyi ki de sormadılar Boran'ın aynı şeyleri içinden de olsa tekrar tekrar yaşamasını istemiyordum.


Bayram babam boşalan çay bardağını sehpaya bırakıp,


"Güzel kızım buralara kadar gelmişken aileni ziyaret edip gönül alalım istiyorum. Hem Zeynep'imin evini de görelim bi ağırlasın bizi..."


Düşüncesinin inceliği hoşuma gitti. Babamlarla kötü ayrılmasalar da gerilen ortamı yumuşatmak istiyordu belli ki.


"Çok iyi düşünmüşsün babacım gidelim." dediğim de Boran araya girdi,


" Benim yarın Tuncay ile bir görüşmem var ondan sonra gidelim isterseniz."


Tuncay ile ne görüşecek acaba hâlâ burda iş kurma fikrin de ciddi mi? İyi de biz Mardin'e dönmezsek Bayram babam çok üzülür, en azından bir süre onların yanın da olup sonra tatlılıkla ayrılalım isterim. Ben kendi fikirlerim ile boğuşurken,


" Biz yarın sabahtan Zeynep'e geçelim siz de gelince müsait bir zaman da görüşürüz." diyerek geceye noktayı koyan Bayram babam ayaklanırken, Dilber hanım da onunla beraber ayağa kalktı. Hemen yanında oluşumdan dönüp bana sarıldı.

    

"Hayırlı geceler kızım."


Boran'ın babasıyla konuşmasından fırsat bularak fısıldadı.


"Sensiz mecnun gibiydi Boran, onun ilacı sensin Derya sakın elini bırakma."


Benden ayrılınca gözlerime baktı. İçten bir gülümseme sundum ona.


"Merak etmeyin, ikimiz de birbirimizin kıymetini anladık." dedim samimiyetle.


Omzumu okşayıp o da bana gülümsedi. Bir kaç ay öncesini düşününce bu kadının beni bir kaşık suda boğmak istiyen kadınla aynı kişi olması garip gelse de Dilber sultanın kendini hapsettiği buz dağı erimeye başlamış olduğunu düşünüp onun adına sevindim.


Misafirlerimizi otele yolcu edince baş başa kalmış olduk. Koltuğa uzanıp kolunu açan yakışıklı kocamın davetine kayıtsız kalamadığım için bende yanına uzanıp başımı göğsüne yasladım.


"Çok yoruldun bugün" diyerek durum tespiti yaptı.


"Yoruldum ama değdi, çok mutlu olurlar inşallah." dedim tüm içtenliğimle, ikisi de bunu fazlaca hak ediyor çünkü.


"Mardin'e döneceğiz dedin babama?" dedi saçlarımı okşarken.


"Dönmeyelim mi?"


"Dönelim güzelim de, orası bize iyi gelmeyecek sen de biliyorsun."


"Hayatım, onlara sebep vermeden bir anda bırakıp burda yaşayacağız diyemeyiz. En azından bir süre Mardin'de olmamız lazım."


Sıkıntılı bir nefes alıp verdi, göğsünde olan başım buna şahitlik ederken, üzülmesin istiyordum ama illaki üzülecek olduğumuz gerçeğini de kabul etmemiz gerekiyordu.


" Gidelim ama Selma konakta nasıl onunla yüz yüze bakacaksın? Uzun vade de çıkacak sorunları söylemiyorum bile."


Çocuk meselesini söylemek dahi canını yakıyordu, biliyordum ama elimde üzüntülerine son verecek bi çözüm fikrim yoktu malesef. Oralardan uzaklaşmazsak evliliğimize huzur vermeyecekleri belli.


" Selma'nın konakta olması onun yüzsüzlüğü o kadar lafı söyleyip de nasıl bir şey olmamış gibi orada yaşıyor anlamam mümkün değil. Ayrıca terbiyesizliği yapan kimse o benim yüzüme bakmasın. Ben onun söylediklerine göre yaşayacak değilim."


"Öyle Deryam da görmek dahi istemiyorum. Artık huzur istiyorum." dedi yakarır gibi.


"Kendi konağımıza gideriz biz de olmaz mı? Hem daha sedirler de tavla oynayacaktık seninle, beraber yemek yapacaktık. Hayallerim yerli yerinde duruyor ağam."


"Şöminenin önün de kahve içmek en güzeli..." dedi eli belimi okşarken.


Keyfinin biraz yerine gelinmiş olduğunu anlayınca,


" Yarın öğleden sonra Nevşehir'e geçelim mi? " dedim.


" Geçelim, ben sabahtan Tuncay ile görüşeyim. Vurulduğumu da söylemedim canıma okuyacak."


Derin bir nefes aldım,


" Boran...Sana söylemem gereken bir şey var." dedim söylediğimin modunu yine düşüreceğini bilerek, orda öğrenirse daha zor olurdu ikimiz içinde.


" Söyle güzelim." dedi usulca.


" Pınar hamile. " dedim ve gözlerimi kapatıp tepkisini bekledim.


Titrek bir nefes aldı önce. Bedeninin gerildiğini hissettim.


"Allah kucaklarına almak nasip etsin." dedi sesinde ki acı canımı yaktı. Aramız da uzun bir sessizlik asılı kaldı,


"Bu haberleri duyacağız Boran, üzülmeni istemiyorum ama gerçeğimizi kabul etmezsek yaşamayız." dediğim de uzandığı yerden doğruldu. Ben de onunla beraber kalkıp yanına oturdum.


"Haklısın güzelim." deyip alnıma bir öpücük kondurdu ama düşen moralinin kolay düzelmeyeceği belliydi.

  

Yanımdan kalkıp balkona çıktı, bir sigara yakıp terasın ucuna kadar ilerledi. Yanlız kalmaya ihtiyacı olduğunu biliyordum ama ben yanlız kalmak istemiyordum. Biraz oyalayıp yanına çıktım. O arada Barlas'ın sesini duydum.


Yan terasta sigara içtiği için Boran'ı görerek duvara gelip tekrar teşekkür etmek istemiş.


Bende bir sigara alıp Boran'ın yardımıyla yaktığım da Barlas'ın şaşırmış bakışları beni buldu,


"Sen sigara içer miydin hanım ağam?" dedi.


Soğuk havanın etkisiyle üşüdüğüm belliydi ama kuyruğu da dik tutuyordum. Boran'ın koluna girerek cevap verdim.


"Boran yokken sigaranın da tadı yoktu Barlas. Sigara içmek bile sadece onun yanında keyifli."


"Oooo... bizi hiç böyle şımartan yok. Bu sözün üstüne bir paket içilir."


Boran üşüdüğümü fark ederek kolunu omzuma sardığın da başımı ona çevirdim, yüzünde bir tebessüm belirmişti bile. Bende ona gülümseyip sohbete geri döndüm,


"Kahvene tuz bile koymamışlar damat bey daha nasıl şımartsınlar." diyerek Barlas'a takıldım hemen.


"Bak ya! Sen bu akşam benim tarafımda değil miydin?" diye yalandan sitem etti.


"O kızı alana kadardı. Bundan sonra arkadaşımın yanındayım hocam kusura bakma." dedim omuz silkerek.


Barlas'ın kaşları havalandı bu kadar çabuk bi U dönüşü beklemiyordu belli ki.


"Ben ve aşiretim her zaman yanındayız Barlas kendini yanlız hissetme." diyense Boran'dı.


"Bayram ağayı unuttun" dedim bu kez gülerek. "Tek başına orduya bedeldir." diye de ekledim.


Barlas,

"Herşey için tekrar teşekkür ederiz. İyi ki bu akşam yanımdaydınız."

    

Boran,

"Rica ederiz kardeşim, şaka bir yana ne zaman ihtiyacın olursa yanındayız."


Arkada beliren Benan da görününce takılmadan edemedim,


"Gelin hanım da geldi kadro tamam oldu."


Benan,

"Ne kaynatıyorsunuz bensiz." diyerek Barlas'ın koluna girdi.


"Biz yarın gidiyoruz da onu haber veriyorduk." dedim bi çırpıda.


Sohbetin konusu bu olmadığı için ortamda ki herkes bana uzaylı gibi bakarken Boran ilk atlatandı,


"Şu ani konu geçişlerin beni benden alıyor hanım ağam. Hadi ben yine biraz alıştım da, bak insanlar şok oldular." diyerek yan terasta ki ikiliyi işaret etti.


Benan,


"Yaaa gitmeyin, daha Boran'dan Ahmet Kaya şarkısı bile dinleyemedik."


Boran anlamamış bakışları Benan'dan bana döndü.


Gözlerimi kaçırıp gök yüzünde gezdirdim.


Boran,


"Sen nerden biliyorsun ki Ahmet Kaya şarkısı söylediğimi."


Benan devirdiği çamı yeni fark ederek kıvırdı,


"Ben nerden bileyim, Derya söylediyse oradan aklımda kalmıştır."


Elimi göğsüne koyup bakışlarını kendime çevirdim,


"Ben yokken söylediğin de, Devran arayıp dinletmişti, arabaydım Benan da yanımdaydı kulak misafiri oldu." dedim göz bebeklerine bakarak. O gün ki haleti ruhiyemiz ile şimdi o kadar farklı noktalardaydık ki. O kadar üzülüp kırıldıktan sonra hâlâ elini sıkı sıkı tutuyor olmam bile benim için mucizeydi. Ben hiç bana yapılanı sineye çeken bir insan olmamıştım. Sessiz kaldığım olurdu yada muhatap almaya gerek duymadığım ama o zaman bile bir tavır sergilemiş olurdum zaten bir daha kıramazdı beni aynı kişi.


Fakat Boran için öyle değildi kırsa da direndim, ittiğin de daha sıkı sarıldım koluna. Gözlerinde ki gelgitleri gördüğüm içindi belki de. Belki de vazgeçmeyecek kadar aşık olduğum için...


Benim daldığım kara gözler önce kısıldı, sonra başını iki yana sallayarak güldü.


"Ahhh Devran ahhh." diyerek söylendiğinde,


Benan,


"Boran bizi kırma lütfen." diye samimiyetle ricasını yineledi.


"Başka zaman söylesem, bu akşam pek keyfim yok." deyince balkona hangi psikoloji ile çıktığı zihnimi yokladı.


Benan benim bildiklerimi bilmediği için yüzünü düşürdü hemen,

"Ama yarın gideceğiz dediniz. Hem bu akşam beni kırmamanız lazım, gelinin nazına dönmek gerek değil mi?"


Boran benim gözlerime baktı, bende dinlemek isterdim de ısrar etmek istemiyorum.


Derin bir nefesi ciğerlerine çekip sesli olarak verdi,


"İyi madem kırmayalım gelin hanımı."


Heyecanla hangi şarkıyı söyleyeceğini bekledim. İlk defa Nevşehir'den Mardin'e giderken 'hep sonradan gelir aklım başıma' yı söylemişti. Beni uyuyor sanıyordu ama ben dinlemiştim. İkinci olarak telefonda 'Söyle' yi dinledim. Sesinin tonu Ahmet Kaya şarkılarına çok yakışıyordu. Bu defa hangisini seçecek derken beni sardığı kollarını hiç gevşetmeden,


Dağlarda, öfkeli başım

Serhat'ta hep akşam oluyor

Nasipsiz, kıştan mı?

Yağmurdan mı yoksa aşktan mı?


Ağladıkça ağladıkça, dağlarımız yeşerecek, görecek göreceksin

Ağladıkça ağladıkça, geceyi tutacağız, görecek göreceksin

Ağladıkça ağladıkça, dağlarımız yeşerecek, görecek göreceksin


Öyle üst perdeden başladı ki şarkıya, bütün tüylerim diken diken oldu. Sanki içinin yangınını sesinde duydum.


Ağladıkça dediğin de iki gün önceki konuşmamız geldi aklıma, ağladıkça yeşereceğiz demiştim. Gözlerimin içine bakarak dağlarımız yeşerecek dediğinde gözümden kurtulup akan bir damla yaşa mani olamadım.


İlk yazda, bitti telaşım

Alnımda hep kavga duruyor

Vakitsiz, hırstan mı?

Bahardan mı yoksa aşktan mı?


Ağladıkça ağladıkça, bozkırlar yeşerecek, görecek göreceksin

Ağladıkça ağladıkça, güneşi tutacağız, görecek göreceksin

Ağladıkça ağladıkça, güneşi tutacağız, görecek göreceksin

Ağladıkça ağladıkça, dağlarımız yeşerecek, görecek göreceksin



Şarkıyı bitirdiğin de sessiz göz yaşlarım gömleğini ıslatıyordu. Ne kimseyi görecek ne de konuşacak halim vardı. Boran saçlarımın üzerine derin bir öpücük bıraktı.


Barlas ile Benan'a vedalaşmak için elini kaldırmış olacak ki,


"iyi geceler." diyen sesleri kulağıma çalındı.


İçerdeki koltuğa oturup beni göğsüne çekti, ben ağladım o saçlarımı okşadı. Arada kendi gözlerini de sildiğini fark ettim. Mesele çocuk sahibi olup olamamak değildi, elbette her insan kendi canından bir parçayı öpüp koklamak isterdi. Bu yaradılışımıza işlenmiş bir duyguydu, yaşam hakkı ise kutsaldı, babasının haberi dahi olmadan bir canın dünya ile bağını kesmek...


Elif'in ne kadar zalim olduğunu tekrar idrak ettim. Kendi hatasını bile Boran'a yüklemişti. Onu sevmediğimi anlamıyor diyerek isyan ettiği satırlar zihnimde dolaştı. Oysa anlamadığı tüm eksilerine rağmen onu sevebilecek, her hatayı kendinde arayıp, ona gül bahçesi sunacak eşsiz bir kalbe misafir olduğuydu.


Bana ağır gelen ise geleceğimizin elimizden çalınmış olmasıydı. Hesap soracak kimseyi bulamamak daha da can yakıcı yapıyordu bu imtihanı.


Kollarında ağlayarak uyuyakalmış olmalıyım ki, üstümde ev eşofmanlarımla yatağımda uyandığım da buraya nasıl geldiğimle ilgili hiç bir fikrim yoktu.


Boran'ı yanımda göremeyince iyice tedirgin oldum. Yataktan kalkıp odadan çıktığımda mutfaktan güzel kokular geliyordu.


Adımların beni kokunun kaynağına götürürken, üst bedeni çıplak siyah eşofmanı ile tavadaki omlet elindeki tabağa aktardı. Sessizce gidip kollarımı beline doladım. İki kürek kemiğinin arasına dudaklarımı bastırdığım da bedeni önce gerildi, sonra elleri beline sarılan ellerimin üzerine yerleşti.


"Günaydın güzelim." dediğinde yanağımı sırtına yaslayıp olduğum yerin tadını çıkarırken,


"Günaydın sevgilim." deyince sesinde bu hitabımdan hoşlandığını belli eden bir tonla,


"Biz burdan gitmeyelim hatun, dün aşkım diyordun, bugün sevgilim diyorsun." Ben gülümseyince kolumu okşayarak devam etti. "Hem Konak çok büyük, ben şu kanepede oturunca evin hangi köşesinde olursan ol seni görebiliyorum."


"Hımmm, göremediğin de ne oluyor ki?" dedim oyun az bir tavırla,


Ellerimi biraz gevşetip dönerek bizi yüz yüze getirdi,


"Senin olmadığın her yer, herşey siyah beyaz oluyor... Sen olduğun da dünyam renkleniyor, canlanıyor. Tıpkı sen gelmeden önce ölü olan ruhum gibi."


Sözleri, sesinin tınısı içimi ısıtırken, Sağ elimi belinden çekip yanağına koydum, avuç içime batan sakallarını okşamak hoşuma gidiyordu,


" Ben senin olduğun heryeri renklerime boyayayım, sen de benim içimde hep böyle çiçekler açtır..."


Avuç içimde dudaklarını hissetmek içimi gıdıklarken,


"Güzel bir kahvaltı ile başlayalım o zaman, sonrası için seninle programımız var."


"Yaaa neymiş programımız?"


"Çok önceden yapmış olmamız gereken bir şeyi yapacağız seninle."


Tam ağzımı açıyorum ki,


"Boşuna sorma söylemeyeceğim."


Dudaklarımı büküp omuz silktim,


"Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum o zaman."


Burnumun ucuna işaret parmağı ile dokundu,


"Bekliyorum."


Hazırladığı masaya geçtiğimiz de gece boyu uyumadığını erken kalkıp kahvaltı hazırlayarak kamufle etmeye çalıştığı çöken göz altlarından belliydi. Masa ise eksiksiz hazırlanmıştı, aklıma gelen gerçekle gülümsedim,


"Ben senin elinden ikinci kez kahvaltı ediyorum ama, sen benim pişirdiğim bir çorbayı bile tadamadın hâlâ..."


Elindeki çaydan bir yudum içip masaya bıraktı,


"Sen de bana kahvaltı hazırlamıştın, hem de böyle iki kişilik değil bir konak ahalisini hayran bırakacak cinsten."


O geceye gidince ne çok şey atlattığımızı hissettim.


"Sen gece gelmeyince çok korkmuştum, başlamadan biteceğiz diye..." derken yüzüme acı bir gülümseme oturdu.


"Senin eni sonu benden gideceğine kendi içim de o kadar emindim ki..." dediğin de kaşlarımı çattım istemsizce. O ise devam etti,


"Hani geçen gün dedin ya 'bu adama nasıl aşık oldun?' diyenler varmış, ben bile yanımda olmana öyle şaşkındım ki. Belki de onun için ilk krizde vazgeçtim bizden. Senin için sunduğum hayat sorunlarla doluyken, benden uzak ol ama mutlu ol istedim. Belki..." dediğin de başkası ile diyemeyerek yarım bıraktı sözünü.


Sakinleşmek için üst dudağımı ısırarak derin bir nefes aldım, bunları konuşmadan önümüze bakamayacaktık anlaşılan,


" Umut'a niye şans vermediğimi merak ediyorsun? " dedim açık açık.


Masa da dolaşan gözleri bir anda beni buldu, derince yutkunduğunu hissettim. Soruyordu ama duyacaklarından da korkuyordu,


"Zeynep bile seninle çok yakıştığını düşünmüş, üç yıl az bi zaman değil Derya. Benden sonrası tamam da önceden neden uzak tuttun kendinden?"


Düşününce haklıydı aslında, dışardan bakan bir göz ile Umut'un işi, ailesi, bana olan tükenmez ilgisi çok insana neden dedirtmişti? Boran'ın ise ağa oluşu insanların ön yargıları için yeter sebepti. Yüreğinin güzelliğini görmeden etiketlemek ne kadar kolaydı.


"Biz seninle yalandan bir oyuna başlarken bile sen bütün olumsuzluklarını önüme serdin. Hiç birşeyi saklamadın, gizlemedin, olduğundan farklı görünmeye çalışmadın. Gerçek olduğumuzda da böyle devam etti. Mesela Vildan hanımla konuştuğumu duyunca ne hissediyorsan onu yansıttın bana, öfkeni kontrol etmeye çalıştın ama gizlemeye çalışmadın."


Kısılmış gözleri ile beni dinliyordu Umut'u sorup kendini dinliyor olması kafasını karıştırmıştı.


" O gün toplantıda konuşulanları Umut benim peşimde koşarken de biliyordu. Ve mutlu mesut bir aile tablosu, kusursuz bir iş hayatı varmış gibi yansıtmaktan hiç çekinmedi."


Son söylediklerimle kaşları havalanan Boran,


"Sen Benan'ın yakın arkadaşısın bunu da mı akıl edemedi." dedi şaşkınlığını belli eden bir sesle.


"Benan çok ketumdur, öyle ki benim elimde ki belgelerden Barlas'ın bile son dakika haberi oldu. Bana anlatmış olacağına ihtimal vermedi doktor bey."


"Anladım." dedi düz bir tonda.


"Ne anladın Boran ağam?" dedim sandalyeden kalkıp onun dizine otururken memnuniyeti belime doladığı kollarından belli olurken, alnımı alnına yaslayıp,


"Sen beni kendinden bile korumaya çalışırken, o her zaman bencildi. Sen berrak bir su gibi herşeyinle bana açılırken, o bulanık suyu berrak göstermenin hesapları içindeydi. Ve ben hesapçı insanlardan hiç haz etmem." deyip dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Kalkacağım sırada belim de ki kolları daha da sıkılaşırken dudaklarıma aşkla kapandı. Kalbimin hızı pik yaptığında aynı aşkla karşılık verdim. Nefesim bana yetmezken parmaklarım saçlarına karıştı. Boynuma yerleşen eli beni mümkünmüş gibi daha çok kendine çekti. Zorla birbirimizden koparken tekrardan alınlarımız birleştiğinde, uzun bir süre göz göze nefeslerimizi düzenlemeye çalıştık.


Boran,


"Senin bana nasip olman şahsi hayatımın en paha biçilmez talihidir. demiş ya şair, ne güzel anlatmış benim senin karşında ki halimi. Mükafatımın sen olduğunu bilsem, her derdi başım üstünde ağırlardım." deyince kalbime ektiği tüm aşk tohumları çiçek açtı.


" Sen bakmayı bilmeyenlerin görmediği bir hazinesin Boran, sen de benim mükafatımınsın, iyikimsin."


Tekrardan kahvaltımıza döndüğümüzde sohbetimiz oldukça neşeliydi.


Kahvaltıdan sonra Boran Tuncay ile görüşmeye gitti. Ben de Nermin Sultanlara kahveye geçtim. Herşey için teşekkür edip, hüzünle vedalaştım. Yüreği geniş insanlar tanımıştım ama Nermin Sultan kadar hanımefendi, ön görülü, asaletini mütevaziliği ile harmanlamış bir Anadolu kadınıyla tanışıp ondan benliğime katmak benim için şanstı.


Kaan, Hakan, Yasemin ve hatta Semih amca Kayseri de bana ailemin sıcaklığını hissettirmişlerdi. Barlas da ise abi şefkatini, arkadaş samimiyetini ve en önemlisi arkadaşım için güvenilir hayat yoldaşını görmüştüm.


Bir zaman sohbet ettikten sonra Boran gelmiş herkesle vedalaşmıştı.


Boran korumalardan birine arabaya eşyalarımızı taşımasını rica ederken, diğerini dikkatli olmaları konusun da sıkı sıkı tembihledi.


Benan ve Barlas bizi yolcu etmek için aşağı indiler.


Arkadaşımın yeşil gözlerine baktığım da akmak için fırsat kollayan damlaların ışıltısı ile benim de gözlerim doldu. Sözsüz bir iletişimle birbirimize adımlayıp sarıldık sıkı sıkı...


"Barlas ve güzel ailenle çok mutlu ol Benan. Kimsenin mutluluğunuza gölge etmesine izin verme, ne olursa olsun Barlas'ın elini bırakma." dedim bir elim sırtında dolaşarak.


İkimiz de göz yaşlarımızı silerek ayrıldık birbirimizden, Barlas'a dönüp,


"Gelinime iyi bak, yoksa düğün de kız tarafı olup kapıyı tutarım ve bu senin için hiç iyi olmaz hocam. Sana emanet." dedim yalandan tehdit ederek.


"Emanetin başımın üstünde Hanım ağam." dedi. Sonra elini kalbinin üstüne koydu. " Burda da taşırım" deyip elini başının üzerine getirdi. "Burada da..."


Gülümseyip devam ettim,


"Herşey için teşekkür ederim ama en çok da abiliğin için." diye ekledim.


"Burda her zaman bir eviniz var." dedi benim gibi gülümseyerek.


Benan, Boran'a döndü bu kez,


"Hayatım da iki kez sona geldiğimi hissettim. Birin de tam ümidimi yitirmişken Barlas çıktı geldi kurtardı beni, diğerinde de sen. Herşey için teşekkür ederim Boran ama en çok da Derya'nın gözlerinde ki mutluluk için minnettarım. Birbirinize iyi bakın olur mu? "


Boran gülümsediğin de gamzesi yine bana göz kırptı,


" Hatırlıyor musun? Derya için kıymetli olan herkes benim için kıymetlidir, bir gün mutlaka tanışırız demiştim." dediğinde Benan o akşamı hatırlayıp gülümsedi." Tanışmak için doğru bir gün seçmişim hepsi bu baldız. Ne zaman bize ihtiyacınız olursa bir telefon kadar yakınız bunu sakın unutmayın."


Beyler de erkeksi bir tavırla sarılıp birbirinin sırtına vurduğun da ayrılık vakti gelmişti.


Arabaya binip yola çıktığımız da radyoyu açtım. Biraz da Nevşehir'e Boran ile gidiyor olmaktan gerilmiştim. Bu halimi fark etmiş gibi elimi tutup dudaklarına götüren sevdiğimle bakışlarımı ona çevirdim. Elimi kendi bacağının üzerine bırakıp okşarken,


"Gerilecek birşey yok güzelim. Bu yüzleşmeyi yapmak zorundayız."


Dudak büktüm önce,


"Biliyorum hayatım da geriliyorum istemeden. Ne tepki vereceklerini kestirmem zor."


"Ne tepki verirlerse versinler ben göğüslerim Derya, sonuçta işleri bu hâle getiren benim hatalarım." dedi iç çekerek."


"Boran sen ya da ben meselesi değil bu. İkimiz varız, birbirimizin yanımda durmazsak işte o zaman babamın onayından geçemeyiz."


Sağ eli direksiyonda sol eli dizinin üzerindeki elimdeyken bana kısa bir bakış attı.


"Nasıl yani?"


"Babam derki, iyilikte kötülükte tek taraflı olmaz. Hatalar çoğu zaman karşılıklıdır. İki taraf da hatasını anlarsa yol alınır. Yok anlamazsa yollar ayrılır."


Kaşları havalandığında,


"Babandan öğrenecek çok şeyimiz var anlaşılan."


Sıcacık gülümsedim,


"Kesinlikle..."


Yol uzayıp giderken göz kapaklarım ağırlaştı, uyku beni derin tatlı kuyularına çekerken bedenim teslim oldu. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama Boran uyandırmaya kıyamayan sesi ile uykumun perdesi yavaş yavaş aralandı. Gözlerimi açtığım da bir çift gece karası göz bütün yıldızları ile beni seyrediyordu.


Açılmayan uykumla ona kocaman bir gülümseme sunduğum da yanağımı okşayarak,


"Uyandırmak istemezdim güzelim ama beni tanıştırman gereken biri var."


Başımı arabanın dışına çevirdiğim de hâlâ uykulu olan gözlerim şaşkınlıkla açıldı...


  


Evet Mardin'e dönmeden önceki son bölümlerdeyiz.


Sizce Derya'nın ailesi Boran'a tekrar güvenecek mi?


Mardin'e gidince huzurumuz kaçar mı?


⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın dostlar.

    

Loading...
0%