Yeni Üyelik
52.
Bölüm

52. Bölüm

@zamansizim84

Devran'dan


Oturduğum mavi hastane sandalyesi üzerinde son on gündür yaşadıkları düşünürken, iki elimin arasına aldığım başım ağrıdan çatlayacak seviyeye gelmişti. Şakaklarıma baskı yapıp ağrıyı azaltmaya çalıştığımda önünde beklediğim odadan çıkan doktor ile göz göze geldik. Saatlerdir Selma'nın uyanmasını bekliyorduk. Buruk bir tebessüm ederek koridor boyunca adımlamaya devam etti. Söylenecek söz bulamamış olması durumun trajikomik olmasındandı.


Sevgili eşim boşanma tebliğatı eline ulaşınca beni, kendini öldürmek ile tehdit etmiş, sonrasında ise yeterli bulmamış olacak ki fiiliyata dökmüştü. Bunu yaparken bana veda mesajı atıp, kızların saat başı kendisini kontrol ettiğini bildiği halde odasının kapısını dahi kilitlememişti.


Evet Selma ağır bir depresyon geçirdiğine hepimizi inandırmak için günlerdir yapmadığını bırakmamıştı. Psikolojisinin iyi olmadığı gerçekti fakat çirkin olan onun bunu bile bana ve oğlumuza karşı silah olarak kullanmasıydı.


Yoğun ısrarım sonucunda Psikoloğa gitmeyi kabul etmiş fakat ilk seansa ilaç kullanmak konusunda o kadar ısrarcı olmuştu ki, Serdar'ın buna gerek olmadığına ikna etmesi mümkün değildi. Sonun da uyuyamadığını iddia ederek uyku ilacı isteyince bunu makul bulan arkadaşım reçeteyi istemeden de olsa yazmıştı. Oysa bebek gibi uyuduğunu, adımın Devran olduğunu gibi biliyordum.


O şimdiye kadar benim şüpheci yanım ile hiç tanışmadığı için bir nefes gibi ensesinde olduğumu, her anını takip ettiğimi bilmiyordu. Sadece evde ki yardımcıların saatlik kontrollerinden ibaret sandığı takibim aslında çok daha teknolojik ve delil odaklıydı. Derdim ona zarar vermek değil, artık sınırlarını tanıyamadığım kadından evladımı korumaktı. Mesela, hâlâ Havva halam ile görüşüyordu. Psikologa ise sırf ona bir şans daha vereyim diye gelmişti.


Pekala, şimdi neden hastanedeyiz, çünkü Selma hanım ona uyku ilacı diye verdiğim kutudaki, sıkıştırılmış nane drajelerini içerek intihar etti. Ve kendini buna nasıl inandırdı ise bir türlü uyanamıyor. Yada benim çektiğimi sandığı vicdan azabı içinde boğulmam için bana zaman veriyor.


Koridorun başından gelen ayak seslerini duyunca başımı o yöne çevirdim. Derya ile Boran'ın koşar adımlarla bana doğru geldiklerini görünce için de bulunduğum duruma rağmen, yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Yerimden kalkıp onlara doğru yürüdüğüm de Boran ile sarıldık, sırtıma vuran eli benim için kardeş sıcaklığıydı. O hep benim için çok kıymetliydi, yıllardır hak ettiği mutluluk ellerinden çalınmış olsa da Derya'nın gelişi, onun içindeki kimsenin görmediği hayran olunacak Boran'ı bulup çıkarışı hepimize umut olmuştu.


Derya'da onun peşinden bana sarıldı, işin açığı Selma'nın saçma imâlarından sonra bana mesafeli davransa da boynum kıldan inceydi. Fakat o her zaman ki gibi kendi doğru bildiğinden şaşmadı. İlk sorduğu ise bunca olup bitene rağmen Selma oldu,


"Devran, Selma nasıl? Zamanında yetiştirdik dedi Murat ama... Uyanmadı mı?"


Acı bir tebessüm, biraz evvelki gülümsemenin yerini alırken,


"Hadi cafeterya da bi çay içelim." deyip merdivenlere doğru yürüdüm.


Peşimden birbirlerine bakıp kaldıklarına eminim.


Çayımızı içerken olup biteni anlattım. Açıkçası ikisinin desteğine de çok ihtiyacım vardı. Özellikle Derya'nın dönüşü Tuğra için çok önemliydi. Ne kadar olaylardan uzak tutmaya çalışsam da gücüm yetmiyordu.


"Sen hiç merak etme Devran biz Tuğra ile ilgileniriz." diyen Derya'nın gözlerinde ki samimiyeti özlemiştim. Hep bir kız kardeşim olsa derken, yıllar sonra karşımaza çıkan bu mavi gözlü kadının hayatımız da bu kadar kökten değişiklik yapacağını, ne Boran ne de ben bilemezdik.


" Bundan sonrası ne olacak kardeşim? Tuğra çok küçük boşanma da anneye verirler. Bu kadın bu haldeyken nasıl olacak?" diyen Boran yaramın tam üzerine basmıştı ama her sözü doğruydu.


Derya sıkıntı ile alnını kaşıdığında birşey söylemek istiyor, ama emin olamıyor gibiydi.


"Bilmiyorum Boran, bir yıl önce bu yaşadıklarımı biri söylese asla inanmazdım. Biz nasıl bu hale geldik hiç bilmiyorum." diyebildim.


Derya söyleyeceklerini kafasında ölçüp biçmiş olacak ki,


"Devran bunu yapmak çok zalimce gelebilir ama bir avukat olarak söylemeden de geçemeyeceğim." deyip duraksadı. Yanaklarını şişirip sıkıntılı bir nefes verdi. "Bu yalancı intihar girişimini kendi lehine kullanabilirsin. Hiç bir hakim aksiyetesi bu seviyeye ulaşmış birine çocuk emanet etmez."


Boran duyduklarından hiç hoşlanmadığını belli etmekten çekinmezken, ben arafta asılı kaldım. Oğlumu yanım da isterdim elbette ki ama Selma'ya herşeye rağmen bunu yapmak zalimce geliyordu. Anne olarak bu yıkımı kaldıramazdı.


"Bunu yap demiyorum Devran, ama işin daha ne kadar çirkinleşeceğini ön göremiyorum. Son gördüğüm de, Selma freni boşalmış bir kamyon gibi hangi duvara toslayacağı belirsiz yokuş aşağı gidiyordu. Yarın öbür gün akıl almaz bir iftira ile karşına dikilebilir."


Doğru söylüyordu, objektif bakınca kesinlikle katılıyordum, fakat bir yanım ona kıyamıyordu. Selma bu değildi ki, küçük savunmasız bir kız çocuğu vardı onun içinde. Ben eşim olan Selma'ya veda edebiliyordum da, ona baba ve abi olan yanıma veda edemiyordum. Bundan sonra bizden olmazdı, onun çabası boşunaydı fakat ortada evladım varken her detayı iyi düşünmem gerekiyordu.


"Dediğini düşüneceğim Derya, sen aklıma kapı açıyorsun kendini suçlama lütfen" dedim. Daha söylerken pişman olmuş bir hali vardı. Mesleki yanı ile konuşsa da oda benim gibi kendi içiyle çelişiyordu.


Söylediklerim ile gülümsedi. Boran ona bakarken göz bebekleri titriyordu. Derya'nın yokluğunda nasıl süründüğünü bildiğim için bu halleri beni çok mutlu etmişti.


"Sizi bir arada görmek güzel." dedim tüm samimiyetimle. Boran kolunu Derya'nın omuzunun üzerinden atıp kendine çekti. Şakağına bir öpücük kondurdu.


"Sen bir de bana sor kardeşim." dediğinde Derya'nın gözleri huzurla kapandı. Uzun bir yolculuk yaptıkları için ikisi de yorgun görünüyordu.


"Hadi siz gidin artık, ben de hanımefendi uyanınca alıp gelirim. Bakalım daha ne kadar uyuyacak." dedim durumu alaya alarak.


Onlar yanımdan ayrılınca gözüm tezgahtaki soğuk sandviçlere takıldı. Saat geç olduğu için kafeteryada sadece sandviç, bisküvi gibi hazır ürünler vardı. Zaten hastane de yemek yemeyi oldum olası sevmezdim. Murat'ı arasam çorba alsa diye düşünürken, onun arabada uyuduğunu hatırlayıp vazgeçtim. Boş mideye çay içmek damağımda kekremsi bir tat bırakmıştı. Başımın ağrısı kendini hatırlatınca avuç içlerimle gözlerime baskı yapıp beklemeye başladım. Geriden gelen tiz topuk sesiyle kaşlarım istemsiz çatıldı. Sanki her adımı beynimi deliyor gibiydi, üstelik gittikçe yaklaşıyordu. Hayır yani, insan sabaha karşı hastaneye neden topuklu ayakkabıyla gelir ki? Ses gittikçe yaklaşıp birden kesilince istemeyerek de olsa ellerimi gözlerimden çekip etrafıma bakındım. Yine en olmayacak yerde en olmayacak kişi karşımdaydı,


"Ela hanım." dedim şaşkınlığımı belli eden sesimle. Benim şaşkınlığım beklediği bir durumdu ki küçük bir gülümseme yerleşti yüzüne,


"Merhaba Devran bey burda olduğunuzu duyunca geçmiş olsun demek istemiştim." dediğinde ister istemez gözüm ayakkabılarına kaydı, ince topuklu uçuk yeşil stilettoları, kollarındaki geniş manşetlerinde bulunan düğmelerle asil bir havası olan gömleğiyle aynı renteydi. Yüksek bel siyah kalem eteği ince belini ortaya çıkarmış kolundaki siyah kaşmir kaban ve elindeki zarif iş çantası ile adliyeden fırlamış gibiydi.


"Merhaba Ela hanım." dedim zor bulduğum sesimle. Şaşkınlığımı devam ettiğini anlamış olacak ki,


"Oturabilir miyim?" dedi sandalyeyi işaret ederek.


"Tabii buyurun" dediğim de kendime küfür etmekle meşguldüm. Az evvel baştan ayağa kendisini incelediğimi fark etmeyecek biri değildi. Aksine çok dikkatli ve detaycı olduğu belliydi. Ben ne yapıyordum peki, uykusuzluktan aptallaşmış olmam lazım, yaptığım şeyin mantıklı bir açıklaması olamaz. Karşımdaki sandalyeye oturduğunda,


"Hastaneye ifade için gelmiştim, çıkışta Derya ve Boran bey ile karşılaştık. Eşinizin durumunu duyunca sizi görmeden gitmek istemedim. Rahatsız ettiysem..." dediğinde araya girdim.


"Olur mu öyle şey, ben sizi görünce şaşırdım biraz. Uykusuzluk da olunca birden algılayamadım. Burada karşılaşmayı beklediğim biri değilsiniz." deyip durumu kurtarmaya çalıştım.


Gözleri yorgun göründüğüne emin olduğum yüzüm de dolaştı,


"İkidir beklemediğiniz anlarda karşınıza çıkıyorum sizde haklısınız." dedi gülümseyerek. Beraber rakı içip dertleştiğimiz aklıma gelince bende gülümsedim. O gün ki makyajsız, spor kıyafetli hali ile ne kadar duru bir güzelliği olduğunu hatırlatan beynimin uykusuzluktan jöleleşmiş olduğunu düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Benden cevap gelmeyince o devam etti,


"Eşiniz nasıl Devran Bey, yapabileceğimiz bir şey var mı?" derken oldukça samimiydi.


Histerik bir gülümseme sundum istemeden,


"Bana vicdan azabı çektirmek için planlı intihar edecek kadar iyi, ama bu intiharın mahkemede ayağına dolanacağını düşünmeyecek kadar kötü." dediğimde onunla neden bu kadar açık konuştuğumu bende bilmiyordum. Fakat sohbet etmek, ondan akıl almak istediğimi de kabullenmem gerekiyordu.


"Bu durum da oğlunuzun velayetini almanız çok kolay olur. Ama siz bu durumu kullanacak birine benzemiyorsunuz." dediğin de kaşlarım havalandı. Ne ara beni bu kadar tanımıştı ki.


Onun bana karşı açık ve samimi tavrı ile bende ona uydum,


"Selma'nın oğlumuz ve benim dışımda kimsesi yok. Onun bütün ailesi benim Ela hanım. Şimdi eş olarak ondan ayrılmaya karar vermiş olsam da, hâlâ onun iyiliğini isteyen bir yanım olması bunca yılın ve yaşanmışlıkların üzerine normal bence." dedim.


Sözlerim ile bakışları gözlerim de oyalandı. Yeşil gözleri makyajın da etkisiyle daha da ön plana çıkmıştı.


"Boran da Derya'yı onun iyiliği için terk etti değil mi?" derken cevabı zaten biliyor gibiydi.


"Kendince Derya için doğru olanı yapmaya çalıştı ama karşısında bu kadar güçlü bir kadın olduğunu hesaba katamadı diyebiliriz."


Gülümseyip arkasına yaslandı,


"Derya cinayet davası için beni aradığın da Hanoğlullarına karşı oldukça ön yargılıydım, önce Bayram ağanın hikayesi şaşırttı beni, sonra Boran'ın ölen eşi için yıllarca verdiği savaş..." deyip duraksadı. Sanırım bunun üzerine benim ile ilgili fikrini söyleyecekti.


Derin bir nefes alıp,


"Sizin ise bu ailenin zayıf halkası olduğunuzu düşünüyordum. Çapkınlığı ile nam salmış biriyken, kuzeninizin kaybının üzerinden çok geçmeden evlenmeniz. Boran'ın dağılması ile işlerin başına geçmiş oluşunuz. Açıkçası cinayetin altından bile, sizin çıkacağınıza emindim." dedi beklemediğim bir netlikle.


Söyledikleri ile kaşlarım çatıldı,


"Böyle anlatınca ben bile kendimden şüphe ettim doğrusu. Hâlâ aynı mı düşünüyorsunuz?" dedim samimi bir merakla.


"Yok hayır." dedi hızlıca. "Şu durum da bile eşinize sırtınızı dönmüyor oluşunuz..." deyip şaşkınlığını dile döktü. "Açıkçası hiç bu kadar yanılmamıştım. Hem de o kadar insanın içinde söylediği onca şeye ve sizi düşürdüğü zor duruma rağmen." deyip gözlerini kaçırdı. "Hanoğlu erkekleri tarafından sevilen kadınlar çok şanslı. Bir kadını gerçekten sevmek her yiğidin harcı değil. Çoğu kadın sevildiğini sanarak yaşayıp ölüyor." derken sesi sona doğru iyice kısılmıştı.


"Açıkçası kısa zaman öncesine kadar, Hanoğlu erkekleri içinde en şanslısı olduğumu düşünüyordum. Meğerse sağlam sandığım evlilik bağım pamuk ipliği ile bağlıymış. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum Ela hanım. Oğlumu korurken Selma'ya karşı acımasız olamam. Bu ikisine de daha çok zarar verir. Psikojik destek alması gerek, Derya'ya takmış durum da." dedim açık açık.


"Derya, eşinizin sahip olamadığı herşeyi temsil ediyor Devran Bey, önce kendisi ile barışması lazım ve bunun için de psikolojik destek şart ama kendi istemedikçe sonuca varamazsınız." dedi masaya dayadığı kolları ile biraz yaklaşıp ellerini önünde birleştirdi.


"Derya da döndü herşeyin daha kötüye gitmesinden korkuyorum." dedim ellerimi saçlarıma geçirerek.


O arada elinde bir poşetle Elanın katibi yanımıza geldi. Bana başıyla kısa bi selam verip,


"İstediklerinizi getirdim Savcı hanım." deyip poşeti masaya bırakıp ellerini önünde birleştirdi.


" Teşekkür ederim Adnan." deyince yine küçük bir baş selamı verip uzaklaştı.


Masada ki poşetten iki tane karton kase çıkarıp birini benim önüme bıraktı, sonra plastik kaşık peçete ikilisini de onun yanına. Başka bir kapta bulunan ekmeği de aramızda ki boşluğa yerleştirdiğin de boş gözlerle bakıyordum sadece.


"Bu saatte sandviç dışında bir şey olmuyor kafeteryada. Sıcak bir çorba ile güne başlamayı tercih ederim." dedi gülümseyerek. "Bana eşlik edersiniz diye düşünmüştüm. Hastanede olunca yemek yemek gelmiyor insanın aklına."


Kendi çorbasının kapağını açarken kokusunu içine çekti. Bu hali ile öyle naif öyle masum duruyordu ki Zelfi'nin kocasını döven kadın asla o olamazdı.


"Gerçekten şuan sıcak bir çorba ve samimi bir sohbet ihtiyacım olan tek şeymiş. Üstelik en sevdiğim çorbayı seçmeniz de cabası." dedim onun gibi gülümseyerek. Acaba aklımı okuyor olabilir miydi?


Beraberce çorbalarımızı içerken sessizdik. Savcı hanımın yanın da huzur buluyor olmam hiç hoşuma gitmezken. Ne Selma ile beraberken ne de ondan öncesinde bu kadar anlaşıldığımı hissetmemiştim. Sanki bana bakıp içimi görüyordu bu kadın. Göremediklerini de doğru sorularla bana söyletmesi hiç zor değildi. Sebepsizce onunla dertleşirken buluyordum kendimi. Mesela tam şimdi ben ne yapmalıyım diye ona fikrini sormak istiyordum. Söylediğini ise sorgulamadan yapacak bir teslimiyet duygusu vardı içimde.


Biten çorbalar ile boşalan kapları toparlayıp çöpe attık. Kahvelerimizi içerken,


"İfade almak için neden sabahı beklemediniz? Merak ettim doğrusu." dedim.


"Önemli bir dosya için tek tanığımız günlerdir yoğun bakımda yaşam savaşı veriyordu. Kendine gelir gelmez konuşmak istedim. Olayları çarpıtmadan, başkalarının etkisinde kalmadan ilk ağızdan dinlemek için uyandığını söyledikleri anda hazırlanıp buraya geldim. Zaten bir saat sonra mesai başlayacak. Burdan da adliyeye geçerim, oldukça yoğun bir gün beni bekliyor."


"İşinizi severek yaptığınız çok belli ve açık söylemeliyim ki, sizi ilk gördüğüm gün bu davayı çözeceğinize inancım tamdı. İki eski arkadaş güzel takım oldunuz."


"Derya neredeyse işin çoğunu çözmüştü ama belgelemek elimizi çok kuvvetlendirdi. Zelal'in telefonda cinayeti açık açık kabul etmesi işimizi çok kolaylaştırdı. Bunu neden yaptı hâlâ anlayabilmiş değilim. Kendi ayağına sıktı resmen."


"Boran kabul etmediğin de, Berdel bana teklif edilecekti. Bu durum onu panikletti."


"Bunu yapar mıydınız?" dediğin de neyi sorduğunu anlayamadım. Boş bakışlarımla açıklık getirdi sözlerine, "Yani bizim Zelal'i ve Şilan'ı tutuklayacağımızı bilmeseniz, Boran'ın evliliğini kurtarmak için Berdeli kabul eder miydiniz?"


Sorusu ile günlerce kafa yorduğum konular aklıma tekrar üşüştü, bu dava sonuçlanmazsa bu işten nasıl kurtuluruz diye çok düşünmüştüm. Hele de Boran'dan mahkeme süreci saklarken olacakları ön görmek neredeyse imkansızdı.


"Bunu çok düşündüm Ela hanım ve evet siz bu davayı çözemeseydiniz berdeli kabul edecektim." söylediklerim ile kaşları çatıldı. Şaşırdığına eminim ama o bakışlarda kızgınlıkta vardı. "Bakın savcı hanım burası Mardin, sizin kabullenmekte zorlandığınız şeyler bu toprakların gerçekleri. Bazı şeyleri temelinden değiştirmedikçe, insanların kafasında tabuları yıkamadıkça kan dökülmesin diye elinizi taşın altına koymak zorunda kalırsınız. Bayram amcam yıllardır bunun acısı ile yaşıyor ve emin olun ki dışardan görüldüğü kadar kolay değil."


Anlattıklarımı kendi için de ölçüp biçtiği belliyken yüz ifadesi yumuşadı. Bense devam ettim.


" Derya asla kuma kabul etmez bütün gemileri yakar, fakat Selma bunun ile başa çıkabilirdi." dediğim de kaşları havalandı. "Onu asla bırakmayacağıma olan sarsılmaz inancı yüzünden bugün bu haldeyiz ya zaten. Benim onunla eş olmaktan çok farklı bağlarım var."


Kaşları tekrar çatılırken,


"Hiç bir kadın bunu kabul etmez Devran Bey, etmemeli. Eşiniz de bence bunları sindirememiş olabilir. Hiç konuştunuz mu onunla?"


Onun ciddi sorusu karşısında sadece gülümsedim.


"Konuşmadık. Konuşmadık çünkü bana sorması gereken hesabı Derya'ya sordu. Zelal'e asla dokunmayacağımı adı gibi bilen kadın, Derya ile benim hakkımda çirkin imâlar da bulundu. Zaten benim için bardağı taşıran son damla da bu oldu. Bu evlilik benim için o dakika bitti. Burdan sonra biz diye birşey olamaz. Herşeyi unuturdum ama son yaptığı..."


Cebimde çalan telefonumun sesi ile cümlem yarım kaldı, zaten tamamlamak da istemiyordum. Selma'nın uyandığını haber veren hemşire ile yüzüme yalancı bir gülümseme oturdu.


"Selma hanım uyanmışlar." diyerek karşımda oturan kadına açıklama yaptım. Dudaklarını birbirine bastırdı. Derin bir nefes alıp bıraktığında,


"Devran Bey, ben bu denklemleri çözemiyorum. Hayatım da her zaman doğru ve yanlış, siyah ve beyaz kadar ayrı ve netti. Fakat bu topraklar da ikisi birbirine öyle karışmış ki ayırt etmek çok zor. Sizin Boran mutlu olsun diye yapacağınız şeyi görüyorum ki o da sizin için yapmaktan geri durmaz. Hatta Derya bile bu düzene bir yere kadar ayak uydurmuş durum da." deyip kafa karışıklığını belli ettikten sonra ekledi.


" Gelelim sizin durumunuza, eşiniz madem bu kadar kontrolü kaybetti ve tek tutunacağı şey oğlunuzun varlığı bu durumu onun aleyhinde kullanmaktan başka çare göremiyorum."dediğinde bu kez benim kafam karıştı,


" Nasıl yani?" diyerek sormadan edemedim.


"Şöyle ki, eşiniz sizin zaaflarınızın farkında ve bunu kullanmaktan çekimeyeceğini bu gece ki intihar girişimi ile yeterince belli etmiş durum da. Siz ise onu ters köşe yapacaksınız. Dava da velayeti isteyin ve bu durumu kullanmaktan çekinmeyin." dediğinde kaşlarımı çatmadan edemedim.


" Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum." dedim.


" Ben size oğlunuzu Selma Hanımdan alın demiyorum ama bu şekil de kontrolü elinize almış olursunuz. Oğlunu yanın da istiyorsa gerçek manada terapiyi kabul edip kendine çeki düzen verir. Yok buna yanaşmazsa, zaten oğlunuz onun yanında güven de olmayacaktır." diyerek bambaşka bir kapıyı araladı.


"Krizi fırsata çevirin diyorsunuz?"


"Aynen öyle, sizi çözüme götürecek hamleler yapmaktan kaçarsanız onu daha da ümitlendirmekten başka birşey yapmış olmazsınız. Net olun ki o da size net olsun."


"Söylediklerinizi düşüneceğim Ela hanım." dedim tüm samimiyetimle.


Sandalyesinden kalkıp eteğini ve gömleğini düzeltti. Kabanını ve çantasını alıp, elini bana uzattı,


"Bugün oldukça yoğun olucak davalarım var, yine de bir şeye ihtiyacınız olursa aramaktan çekinmeyin lütfen." dediğin de bu söylemi beni sebepsiz mutlu etmişti. Samimi bir teşekkür edip vedalaştık.


Ela hanımı uğurlayınca, ayaklarım geri geri gitse de üst kata çıktım. Odaya girdiğim de bana suçlayıcı gözlerle bakan ve vicdan azabı ile kavrulmamı bekleyen bir çift acımasız göz ile karşılaştım. Eğer ki bu karşılaşma da bana açık olsaydı belki herşey bizim için daha kolay olacaktı. Fakat Selma da, halamı ve Şilan'ı görmek gerçekten can yakıcıydı. Ela hanım yine haklıydı, bu kadının iplerini elime almazsam belden aşağı vurmaya devam edeceği açıktı.


Derya'dan


Nevşehir'den apar topar yola çıkışımız, hız sınırının çok üstünde yaptığımız yolculuk sayesinde sabaha karşı hastaneye varmıştık.


Devran'ı yorgun ve bitik görmek öyle canımı yaktı ki, bir kere daha onun benim için Sedar abimden farklı olmadığını hissettim. Anlattıklarını dinledikten sonra çaresizliğini gözlerin de gördüm. En zor zamanda yanın da değildik ama bundan sonra olacaktık. Meydanı Selma'nın oyun alanı haline getirmesine göz yumacak değildim. Bu intiharın onun ayağına dolanması şarttı fakat Devran bunu yapar mıydı? Onun merhametli yanını kullandığı açık olan kadına karşı daha dik durması gerekiyordu.

Selma, ya psikolojisini düzeltip yaktığı gemileri kabullenecek, kendi eliyle kaybettilerini görecek yada bundan sonra karşısında bambaşka bir Devran olacağını bilecekti ki Tuğra'yı bu işten en az zararla kurtarabilelim.


Benim dışardan bir göz ile bu kadar net okuduğum olayı kabullenmek Devran için hiç kolay değildi. Sadece fark ettiğim en büyük detay Devran'ın içinde sönen aşkıydı. Aşk acısı çeken bir adam değil, evladını korumaya çalışan bir baba vardı karşımda. Bu savaşı Selma çoktan kaybetmişti.


Hastaneden konağa giden yol boyunca kafamın içi karma karışıktı. Boran, Bayram babama telefonda durumu özetliyordu. Nihayet konağın önünde durduğumuzda zamanın mekanın farkına vardım.


Arabadan inen Boran dolaşıp benim kapımı açtı.


"Gel güzelim, çok yoruldun dinlenmen lazım artık." diyerek elimi tutup parmaklarımızı birbirine kilitledi. Sanki bu konağın kapısından benimle el ele girdiğine inanamıyormuş gibi sımsıkı tuttu elimi. Ona uyup içeri girdiğimiz de önce sessiz bir avlu karşıladı bizi. Oysa burda ağaların berdel diye direttikleri gün ne kadar kalabalıktı. Selma'nın bana söyledikleri kulağımda çınlarken beni düşüncelerimden uzaklaştıran, "Derya ablaaa!" diyerek mutfaktan koşarak gelip kollarını boynuma saran Ayşe oldu. Ben de ona sarıldığım da,


"Derya abla, geldin. Çok şükür, çok şükür" diyerek gözlerini sildi. Rojda ve Gülümser abla da hoş geldin demek için yanımıza geldikler, Ayşe kadar rahat davranamadıkları için "Hoş geldiniz Hanımım." diyerek baş selamı verdiklerinde onlarla da sarıldım. Hepimiz için yeni bir başlangıç yapmanın zamanı gelmişti. Benim yakın davranmam ile onların da gülümsemeleri büyüdü. O sırada mutfağın kapısında çekingen bir tavırla elleri önünde bekleyen genç kadın dikkatimi çekti. Benim baktığım yönü hemen fark eden Boran'ın dudaklarından "Zelfi" ismi döküldü. Sesi tanımaktan çok, bu o olamaz diye haykırıyordu adeta.


Ayşe de bizim baktığımız kişiyi fark edip,


"Abla gelsene, Derya abla ile tanış." dediğinde merak dolu ama bi o kadar çekingen bakışları beni buldu.


Ayşe'nin yanına kadar geldi,


"Hoş geldiniz Ağam, hoşgeldiniz Hanımım" dedi kaçamak bir bakış ile.


Bu kız on yedisinde zorla evlendirilmiş ve şuan yirmi iki yaşında olsa gerek, ama yaşının çok üstünde gösterdiği ve bunun yaşanmışlıkları ile ilgili olduğu gerçeği canımı yaktı.


"Hoş bulduk güzelim, Derya abla dersen sevinirim."


Hafifçe başını salladı, tanımadığı için çekinmesi normaldi, ben ise çok yorgun ve uykusuz. Daha sonra Zelfi ile uzun bir sohbet yapmayı aklıma not edip kızlarla vedalaştım.


Odamıza çıkan taş merdivenlerde Boran elimi tekrar tuttu. Bu kapıdan son çıkışımda odayı bir virane gibi bırakmıştım. Bir mendilimi dahi bırakmayacak kadar sinirli ve kırgındım. Kapıyı açmaya elim uzanmadı, sanki geride bıraktığımız ne varsa kapıyı açtığımız da tekrar içine düşecektik. Halbuki ne çok anımız vardı bu odada, birbirimizi burda sevmiş, ilk öpücüğümüze şahit etmiştik. Sonra ise ağır sözlere ve hayal kırıklıklarına...


Benim duraksamamı fark edince Boran da gerildi. Elimi tutan eli yine sıkılaştı, üst dudağını ısırıp derin bir nefesi içine çekti. Onun için de hiç kolay olmasa gerekti, odayı terk edilmiş ve benden en ufak iz olmayacak şekilde bulduğunda ona ne kadar kırgın olduğumu iliklerine kadar hissetmiş olmalı.


Yavaşça elini kapıya uzatıp açtı, beraberce içeri adımladık. Tedirginliğim bir anda dağıldı sanki. Oda Boran kokuyordu, ikimizin birbirine harman olmuş kokusu yoktu artık. Hiç bir eşya bırakmadığım aklıma gelince dudaklarımı büzdüm. Uyumak için pijamaya ihtiyacım vardı. Bu halim Boran'ın dikkatinden kaçmadı,


"Derya'm..." dedi tedirgince. Yüzümü ona dönünce bir kolu belime dolandı, diğeri saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken, "İyi misin güzelim" dedi. Bana belli etmemeye çalışsa da konağın bize iyi gelmeyecek olmasından deli gibi korkuyordu. Daha fazla onu korkutmadan,


"Giyecek hiç bir şeyim yok, arabadan valizleri mi istesek?" dediğimde rahatlamış olacakki tuttuğu nefesini bıraktı.


"Sen kısa bir duş al, ben hallederim."


Onu başımla onaylayıp banyoya girdim, ılık su bedenimi gevşettiğinde uykusuzluğum iyice kendini belli etti. Yolda biraz uyusam da, Selma'nın gerçekten intihar ettiğini sandığım için bundan bile vicdan azabı çekmiştim. Bornozumla odadan çıktığımda valizim kapının önündeydi ama Boran elinde kendi tişörtü ile beni bekliyordu.


"Bunu giysen olur mu?" derken siyah tişörtünü bana uzattı.


İki adım da aramızdaki mesafeyi kapattım,


"Sen giydirirsen neden olmasın." dediğimde kaşları havalandı. Anında ifadesini toparlayıp. Başımda ki havluyu çözdü, saçlarımın ıslaklığını dikkatle alırken gözleri gözlerimdeydi. Bornozun kuşağını açıp tişörtü başımdan geçirirken de sadece gözlerime baktı. Kısa bir elbise gibi dizlerimin oldukça üzerinde kalan tişörte bakıp gülümsedi,


"Saç kurutma makinesini getireyim."


O banyoya geçince bende valizden çamaşırlarımı bulup giydim. Yatağın ucuna oturup onu beklemeye başladım. Saçlarımı bebek sever gibi kurutup, alnıma bir öpücük kondurdu,


"Sen yat güzelim ben de duş alıp geliyorum."


Onun banyoya geçişinin ardından yatağa girdim, uyku bedenimi ele geçirirken fazla direnemedim. Uyku ile uyanıklık arasında Boran'ın başını boynum ile göğsüm arasına yerleştirip, aldığı derin nefesleri duydum. Elim saçlarına gittiğinde olduğu yere daha çok sokuldu. Kolları belimi sardı. Uyku için çok rahatsız bir pozisyondaydık belki ama ömrümde uyuduğum en huzurlu uykulardan birine gözlerimi yumdum.


Saçlarımda dolaşan parmaklar ile uykunun derinliğinden sıyrılmaya çalışırken gözlerimi araladım. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama şuan ben onun göğsünde uyuyordum, saçlarımı parmağının etrafında sarıp geri bırakırken, her nefesini huzuru içine çeker gibi alıyordu.


"Günaydın cennetim..." dedi uyandığımı fark ederek.


"Günaydın yakışıklım." dedim yeni uyandığım için kısık çıkan sesimle.


"Hımmm." dedi yanağımı okşayan iki parmağı içimi sıcacık yaparken "Beni yakışıklı mı buluyorsunuz avukat hanım?"


Çenemi göğsüne koyup bizi göz göze getirdim,


"Oldukça..." dedim şımarık bir gülümseme ile.


Gözleri kısılıp gamzeleri belli olacak kadar güldüğünde,


"Benim olmadığım yerde o gamzeler belli olmayacak Boran Ağa!" dedim kaş çatarak.


Kahkahası odayı doldurduğun da,


"Ben çok ciddiyim yanlız." dedim ifademi bozmadan.


"Sen yoksan, niye gülsün bu Boran." derken öyle yoğun bakıyordu ki gamzesinden öpülmeyi hak etti.


Dudaklarım kirli sakalının arasında ki çukurla buluştuğunda, o da kollarını bedenime dolayıp sardı sımsıkı,


"Nefesim..." dedi kokumu içine çekmeden hemen önce, "Tekrar bu odada kollarımın arasındasın ya, hâlâ inanamıyorum. Birden uyanıp yine sensizliğe gözlerimi açacakmışım gibi."


"Burdayım odamızda, yanındayım, kollarındayım." dedim dudaklarım dudaklarına değerek devam ettim "Nefesindeyim..."


Dudaklarımız kavuştuğunda yaşananlar hiç yaşanmamış gibiydi, sanki yeni başlamışız da birbirimizi keşfediyormuşuz gibi... Uzun sıcak bir öpücük bıraktı dudaklarıma, ayrıldığımız anda alnını alnıma yasladı, ikimizin de gözleri kapalı soluklarımız birbirine karıştı. O benim nefesim oldu, bende onun.


Tıklanan kapı ile gerçeğe ışınlandık mecburen, Boran'ın kıyafeti daha müsait olduğu için burnumun ucuna minik bir öpücük bırakıp kapıya yöneldi.


Kapının önünde başı yerde olan Ayşe,


"Ağam sofra kurduk da, Dilber hanım yolladı aşağı gelmeyecekseniz buraya getireyim?" dedi çekinerek.


Boran omzunun üzerinden bana baktı, cevabı bekler gibi.


"Biz inelim hayatım." dediğim de Ayşe merdivenlerden geri indi.


"Selma gelmiş." dedi tepkimi ölçmek için.


"Bir süre daha bu duruma sabır göstermeliyiz Boran, Devran'ın işini kolaylaştırmak için elimizden ne geliyorsa onu yapacağız." dedim fikrimi belirterek.


"Sen öyle diyorsan öyle yaparız Hanım Ağam." dedi takılarak. Fakat bilmediği bir şey vardı ki ben buraya gerçekten hanım ağa olarak gelmiştim. Elimden geldiğince Bayram babanın yolundan gidip zulme engel olmayı kafaya koydum. Tabii ki konağı da hizaya sokacağım. Kimse kimsenin arkasından iş çeviremeyecek bundan sonra. Bunları Boran şimdilik bilmese de olur, iş başa düştükçe konuşuruz nasılsa.


Hızla giyinip sofraya indik. Tuğra beni görür görmez annesinin yanından kalkıp kollarıma atladı.


"Deyya geyi geldin, ben seni çok ösledim biliyosun mu?" dedi yarım yamalak konuşması ile,


"Geldim tabii paşam, hasretine dayanamadım. Çok özledim seni." deyip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.


"Ben bugün senin yanın da otuyabiliy miyim? Sen yediy yemeğimi." dediğin de Selma ile göz göze geldik mecburen. Memnuniyetsizliği fazlası ile belliydi.


"Annen izin verirse yiyebilirsin tabii ki yakışıklı."


"Tuğra kimseyi rahatsız etme yanıma gel hemen" diyen Selma için kimse ben oluyordum. Kahkahalarla gülesim vardı da yeri değildi.


" Bugün annenle ye başka zaman beraber yeriz olur mu? " dedim dudakları hevesi kırılarak bükülmüş Tuğra'nın gönlünü almaya çalışarak.


"Annen bugün yorgundur oğlum, sen yemeğini Derya ile yiyebilirsin. Annen de dinlenmiş olur. Kolay bir gece geçirmedi sonuçta." diyen Devran ile Selma'nın itiraz edecek yeri kalmamıştı.Masada ki yerimize yerleştiğimiz de Tuğra'yı yanımdaki sandalyeye oturtup tabağına sevdiği kahvaktılıkları eklerken bundan sonrası bu gerginlikle nasıl baş edeceğimizi düşünüyordum. Bayram babam ve Dilber hanımın gözü üzerimizdeydi.


Çatala taktığım peyniri Tuğra'ya yedirmek için hamle yaptığım sırada,


"Ben kendim yiyebiliyim bak." deyip elimdeki çatalı kapan Tuğra ise hem nazlanmak hem de büyümek istiyor gibiydi. Hepimiz küçükken büyümek, büyüdüğümüzde de küçükken ki masum günleri özlemek durumundayık demek ki.


"Anlaştık yakışıklı, yardıma ihtiyacın olursa söyleyebilirsin." deyip dikkatimi Tuğra'dan çekip Konak ahalisine döndüm. Bayram babamın,


"Afiyet olsun" deyişiyle hepimiz tabaklarımıza odaklandık.


Masada Şilan, Havva hala ve Türkan yengenin yerleri boştu. İlk ikisi umrumda olmasa da Türkan yengemi özlemiştim,


"Devran, Türkan yengem nerede?" dediğim de Selma diyalog kurmamdan rahatsız olduğunu belli etmek için dik bakışlarını üzerime dikti.


Devran ise onun bu halini umursamadan,


"Annem akşam çok korkmuş, tansiyonu iyi değil dinleniyor." dedi.


Başımla onu onaylayıp kahvaltımı ettim. Şu masa da ne zaman gerçekten bir gönül birliği olacaktı ki. Selma burada kalma çabasını ne kadar daha sürdürecekti. Ruhum artık huzur istiyordu gerginlik değil.


Devran boğazını temizleyip,


" Boran, Tuncay ile olan ortaklığın resmiyete dökülmesi için imzalanması gereken evraklar var. Bugün şirkete gelecek misin?"


Meftunu olduğum kara gözler bana döndü hemen, gözlerimi kapatıp açarak onayladım onu,


"Gelirim kardeşim, benim için önemli o iş. Bundan sonra bir ayağım Kayseri'de olacak zaten."dediğinde masadaki tüm gözler onu bulsa da oldukça rahat kahvaltıya devam etti.


Bu adam gittikçe bana benziyordu.


Gergin geçen kahvaltının ardından odamıza çıktık. Boran terasta sigarasını yakarken ben de valizde ki eşyalarımı yerleştirdim.


Bir anda belime sarılan kollarla korksam da, boynumda nefeslenen adamın bu odada ki varlığıma nasıl hasret kaldığı gözlerinden okunuyordu.


"Çok haklıydın" dediğin de boş gözlerle baktım aynadan gördüğüm yüzüne, çapkın bir gülümseme ile devam etti "Sen benim koynumdan çıkıp işe gidemezsin demiştin ya..." deyip şah damarımın üzerine nefsimi kesen bir öpücük bıraktı. "Gidemiyorum..."


Kollarından dönüp bende onun boynuna sokuldum.


"Hep haklı olmak çok sıkıcı ama bu konu da haklı olduğuma çok sevindim." dedim tüm şımarıklığımla.


"Ben yokken ne yapmayı düşünüyorsun, sen de şirkete gel istersen?"


"Ayşe'yi çok özledim, ayrıca Zelfi ile konuşmak istediklerim var. Özetle konağımızı özlemişim Boran Ağa, aklın bende kalmasın burda olmaktan mutluyum."


Kara gözleri bütün yüzümü dolaştı emin olmak ister gibi, son olarak dudaklarımda kalan bakışları ile,


" Sen o mutluluğu bir de bana sor Hanım Ağam." deyip dudaklarıma ateş gibi bir öpücük bıraktı. İçim huzurla dolu olsa da yine bozulmasından deli gibi korkuyordum. Ellerim yanaklarını bulduğunda sakalları avuç içlerime batıyordu. Dudaklarını alnıma bastırdığında iç çekmeden edemedim. Birbirimizin yanında olsak da dinmeyen bir özlem damarlarımızda dolaşıyordu.


Boran ve Devran'ı uğurladıktan sonra mutfağa uğrayıp Ayşe ve Zelfi'yi odama davet ettim. Ablasının yüzündeki şaşkın ifadeyi keyifle izleyen Ayşe bana göz kırparken, ben de ona gülümseyip mutfaktan çıktım.


Geçen yarım saatin ardından tıklatılan kapıyı açtığım da elinde çikolatalı pasta dilimlerinin olduğu bir tepsi ile misafirlerim kapıdaydı.


"Ayyy çok hoş geldiniz kızlar, bu ne güzel sürpriz" dedim gözlerimi pastadan ayırmadan.


"Hoş bulduk Derya abla, Boran ağam Murat'a aldırıp yollamış senin için." dedi Ayşe gözlerini süze süze...


"Öyle mi bak sen Murat'a da konağa geri dönmek için bahane olmuş desene. Ona da bir dilim pasta verseydin Ayşecim. Hatta biz Zelfi ile takılırız sen in bak bakalım Murat abin pasta yemiş mi? " dedim imâlıca.


Ayşe kulaklarına kadar kızarırken, Zelfi bu ne samimiyet diyen bakışlarla ikimizi izliyordu.


"Zelfi'cim gel güzelim hoş geldin. Sabah uykusuzluktan beynim uyuşmuştu kusura bakma bi kahve içip tekrardan tanışalım sohbet edelim istiyorum." deyip çekingen duran kızı merdivenlerle ayrılan oturma alanına yönlendirdim.


"Estağfurullah Hanımım o nasıl söz, siz buyurun." dedi başını öne eğerek.


"Siz benim misafirim olduğunuza göre önden buyurun Zelfi hanımcığım" dedim Hanımım demekten vazgeçmeyen güzel kıza.


Ayşe onun bu haline gülerken,


"Sen de ilk tanıştığımız gün Hanımım deyip duruyordun Ayşe hanım, şimdi gülersin tabii." deyip Zelfi'yi yönlendirerek koltuklara geçtim.


Karşımda kurumuş cildi, güneş lekesi olmuş yanakları, yorgun gözleri ile başındaki yemeniyi çekiştirip duran Zelfi'yi rahatlatmak istesem de, ben de en az onun kadar gergindim aslında.


Kahveleri hazırlayıp makinayı çalıştırınca,


"Derya abla ben hazırlarım sen otur" diyen Ayşe'yi kırmadım.


"Sen yokken Boran ağam çok kötüydü, iyi ki geldin Derya abla. Hele de o Şilanların yakalandığı gün seni bırakıp geldiğin de, öyle bitmişti ki sanki Dünya'yı omuzlarına bırakmışlar." dedi fincanları doldururken.


"Ben de ondan farksız değildim Ayşe ama kendimi aşamadım. Keşke baştan hiç gitmeseydim." dedim pişmanlığımı dile getirmekten çekinmeyerek.


"Ağam seni çok seviyor ." dedi içtenlikle.


"Ben de onu çok seviyorum be Ayşem." dedim tüm kalbimle.


Kahveler önümüzdeki sehpada yerini alınca ortama alışmaya çalışan genç kadına döndüm bu kez,


"Zelfi'cim tanıklığın olmasa bu kadar çabuk sonuç alamazdık, öncelikle sana teşekkür ederim korkup kaçmadığın için."


Gözleri gözlerimi buldu ilk defa çekingen değildi bakışları,


"Ben hiç bir zaman korkmadım Derya hanım, zaten beni korkutamadıkları için o pisliğe verdiler." dedi elleri yumruk olurken.


"Canım benim" dedim elimi yumruk yaptığı elinin üstüne koyarak, "Sen bu konağın kızısın, kimse bunu değiştiremez. Şimdiye kadar ne yaşadın bilmiyorum ama bundan sonra benim kardeşimsin. Kimse sana karışamaz, istemediğin bir şeyi yaptıramaz. Ela savcı o adamın gözünü güzel korkutmuş bir daha senin adını bile ağzına almayacak."


Gözleri dolu dolu oldu, ama duygusallıktan değil yaşadıklarının intikamı için çarpan kalbinden. Gözlerinde ki öfke öyle net okunuyordu ki, bu kız Ayşe gibi nazenin değildi tam bir çetin cevizdi, sadece kötü şeyler yaşamış ve kendine inancı hasar almıştı.


Başındaki yemeniyi geriye doğru açıp kısacık saçlarını açığa çıkardı.

   

"O adam saçlarımdan tutup yerler de sürüldü beni yıllarca, kendimi kurtulamayınca kestim hepsini." dedi yüzünde acılı bir gülümseme belirdi. "Belime kadar dalga dalga saçlarım vardı. O adamın silahı olmasınlar diye kestim. Ben daha yirmi iki yaşındayım ama son beş yıl da elli sene gitti ömrümden." dediğinde içimde ki sızı büyüdü. O ise hızla toparlamaya çalıştı kendini,


" Allah senden razı olsun sen peşime düşüp bulmasan, yerimi haber etmeseydin nasıl kurtulurdum bilmem."


Boğazımda ki yumruyu zorla savuşturup,


"Senin yerini Dilber hanım söyledi Zelfi, onun sayesin de kurtuldun. Bil ki Boran yada Devran senin yerini daha önceden bilselerdi bu kadar acı çekmene müsade etmezlerdi." dediğimde Ayşe şaşkındı,


"Nasıl Dilber hanım söyledi, o bizi kurtarmak için parmağını kıpırdatmaz." dedi ki kendince haklıydı.


"Babana seni evlendirmek için yalandan bir aday bulan da Dilber Hanım, aslında bu işi çözmemiz de çok büyük katkısı var. Sadece son düzlükte işleri bana devretti. Sağlığı el vermediği için ben tamamladım."


Detayları da anlattığım da Ayşe oldukça şaşkındı. Dilber hanımın son hallerini de düşününce aslında değişimin farkındaydı da sebebini çözememişti.


" Sen gittiğin gün de çok üzüldü Derya abla, inanmak zor olsa da Dilber hanım seni seviyor sanki." deyip gülümsedi.


"Diyeceğim şu ki, o da dışardan göründüğü gibi biri değil. Öyle olmak zorunda kalmış." dedim detay vermeyerek.


Sessizce dinleyen ve bize anlatamadığı acı hatıralarında kaybolduğunu tahmin ettiğim kıza döndüm bu kez,


"Zelfi, ben senin gözlerin de çok güçlü bir kadın görüyorum. Yaşadıklarından yorgun ama gücünü topladığın da Dünya'ya meydan okuyacak korkusuz bir genç kadın var karşımda. Sen de beni ablam olarak kabul edersen, her türlü destek olur yanında dururum. İster misin?"


Gözleri yüzümü dolaştı samimiyetimi sorgular gibi, sonra Ayşe ile kesişti bakışları onun destek veren ifadesi ile cesaretini toplamış olacak ki,


" İsterim Derya hanım." dedi ama ben istediğim cevabı alamamıştım,


" Anlamadım güzelim? " dedim yalandan.


" İsterim Hanımım." dedi kendini tekrar ederek,


"Bak hala Hanımım diyor bana, Derya Abla Zelfi'cim, Derya Abla..." dedim ellerini ellerimin içine hapsederek.


"İsterim Derya Abla..." dedi ellerimize bakarak. "Senden birşey daha isteyebilir miyim?" derken bakışları gözlerime tırmandı.


"Tabii ki..." dedim gülümseyerek.


"Beni okutur musun?" dediğinde sesinin titremesine engel olamamıştı.


Kocaman bir gülümseme yüzüme yayıldı,


"Senin için de gerçek bir savaşçı olduğunu biliyordum. Okuturum tabi ki sen yeter ki iste. Ders bile çalışırız beraber."


"Boran Ağamın neden böyle divane olduğunu anladım." dedi hafiften kıkırdayarak. Kendini yanımda daha rahat hissetmesi hoşuma gitti.


O sıra da çalan telefonumu cevapladım,


"Efendim Elacım."


"Tünaydın Derya hastanız

nasıl oldu diye merak ettim?


" Zaten hasta olmadığı için

iyi kendileri. Sen nasılsın?"


" Sabah çok erken başladım

mesaiye biliyorsun.

Davalarım bitti, kuaföre gideceğim

boş zaman bulmuşken."


Gözlerim Zelfiye takıldığın da aklımda bir ampul yandı.


" Benim de kuaföre gitmem lazım

adresi atarsan geleyim,

hem görüşmüş de oluruz."


"Süper olur konum atıyorum, gecikme hanım ağam."


"Hemen çıkıyorum savcı hanım."


Telefonu kapatıp kızlara döndüm.


"Kızlar pastalarımızı yiyip on dakika için de hazır oluyoruz. Beraber dışarı çıkacağız." dedim pastamdan kocaman bir çatalı ağzıma atarken.


"Yemek yapılacak daha bir sürü iş var mutfakta Derya abla. Sen gitsen biz hiç gelmeyelim." dedi Ayşe evdekilerin tepkisinden çekinerek.


"Sen hanım ağana karşı mı gelirsin?" dedim işime geldiği gibi.


Zelfi'nin yüzünde samimi bir gülümseme belirdi. Bana alışıyordu yavaştan.


Yaklaşık yarım saat sonra büyük bir güzellik merkezinin önüne park eden Murat tam arabadan ineceğim sıra da,


"Derya hanım inmeyin, Cihan Karacahan burda. Takip ettiler muhtemelen. Korumalar yeterli ama ağam sıkı sıkı tembihledi yüz yüze gelmenizi istemiyor." dedi sıkıntılı bir ses tonuyla.


Sinirle kaşlarımı çattım,

"Çarşı ortasında rezillik istiyorsa kendi bilir Murat. Buraya kadar gelmişim geri dönecek değilim." deyip arabanın kapısını açıp indim. Murat hızla şöförle mahalini terk edip yanımda bitti. Korumalar etrafımı sararken Cihan Ağa beş metre kadar ilerde tek başındaydı. Korumaları oldukça geride ama tetikte olduklarını belli edecek şekilde elleri bellerinde ki silahlarında meydan okuyorlardı.

   

Çenemi yukarı dikip ona doğru iki adımladım. Zeminde ince topuğumun sesi yankılanırken bu hareketimi beklemediği için kaşları havalandı.


Açık kumral teni, kahve saçları bal rengine yakın açık kahve gözleri ile yakışıklı adamdı doğrusu ama akıl olmayınca beş para etmiyordu işte.


"Mardin'e hoş geldiniz Derya hanım. Arkanıza bakmadan kaçınca geri dönemezsiniz sanmıştık ama şaşırttınız bizi." dedi iğneler bir tonda.


"Kardeşiniz ölümle tehdit ederken gelip karşısına dikildiğime göre arkama bakmadan kaçtığımı düşünmeniz, sizin küçük aklınızın size bir oyunu olsa gerek Cihan Bey" dedim üstüne basa basa... Berdel oyunundan sonra ağalıkta hükmü yoktur kararı verilmişti ne de olsa.


"Cihan Ağa!" dedi üstüne vurgu yaparak tekrar etti. "Cihan AĞA!"


Güldüm alaylıca,


"Ağalık senin için töreleri kafana göre kullandığın gün bitti. Unuttun mu yoksa?" dediğim de işte şimdi damarına basmıştım.


Bana cevap vermek için ağzını açacaktı ki yüzünde patlayan tokatla olduğu yerde kaldı. Anın şokuyla tokatı atan eli takip ettiğim de Zelfiyi dim dik Cihan ağanın karşısına dikilmiş olarak buldum. İki tarafın da korumaları silahlarını çekerken, ben Cihan'ın yüzüne tereddütsüz bakan Zelfi'nin gözlerin de intikam ateşini gördüm.


   


Evet canlarım yeni bölüm geldi. Umarım beğenmişsinizdir. Zelfi hiç beklemediğimiz bir atak yaptı, bu tokatın ardından neler olacak sizce?


Mardin'e döndük sonunda.


Devran'ın ağzından yazılan bölümü beğendiniz mi?


Ela ile Devran'ı yakıştırıyorum musunuz?


Ela ve Derya, Tuğra'nın velayeti konusunda haklı mı?


⭐⭐⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın canolar.


  

  

   


    

Loading...
0%