@zamansizim84
|
"Cihan Ağa!" dedi üstüne vurgu yaparak tekrar etti. "Cihan AĞA!" Güldüm alaylıca, "Ağalık senin için töreleri kafana göre kullandığın gün bitti. Unuttun mu yoksa?" dediğim de işte şimdi damarına basmıştım. Bana cevap vermek için ağzını açacaktı ki yüzünde patlayan tokatla olduğu yerde kaldı. Anın şokuyla tokatı atan eli takip ettiğimde Zelfi'yi dimdik Cihan ağanın karşısında buldum. İki tarafın da korumaları silahlarını çekerken, ben Cihan'ın yüzüne tereddütsüz bakan Zelfi'nin gözlerin de intikam ateşini gördüm. "Sen nasıl bir adamsın ki on yedi yaşında bir genç kızın zorla evlendirilmesine göz yumdun, üstüne bir de her ay o şerefsize para yolladın." diyerek yüzüne tükürür gibi konuştuğunda, Cihan'ın sinirini kontrol etmek için yumruklarını sıktığını gördüm. Kulaklarına kadar kızaran yüzü ve boynun da belli olan damarlar ile kabul etmeliyim ki korkutucu görünüyordu. " Sen kimsin kadın? Kimden bahsediyorsun? Ben kimseye para falan yollamadım." dedi sıktığı dişlerinin arasından. Zelfi ise hiç de korkmuşa benzemiyordu. Bu kız benden de deliydi. Bir adım daha atıp aralarında ki mesafeyi iyice azalttı. "Madem ağayım diyorsun, önce yaptıklarını kabul et. Yok sen yapmadın, adına iş yapılıyorken farkına varmadıysan da ağayım diye ortada gezme." dedi gözlerinde zerre korku belirtisi olmadan. Bu söz ağır gelmiş olacak ki Cihan'ın ifadesi değişti. Karşısındaki kızın yüzünü ezber etmek ister gibi baktı bir süre, etrafımızda ise meraklı gözler artıyordu. Kendi için de fısıldaşan insanlar beni işaret ederek konularını belli ediyorlardı. İsmimi çok duysalar da, çoğusu benimle yüz yüze gelmemişti. "Hanoğlulları bu burada bitmedi. Bu tokadın da hesabını soracağım size." dedi tehditkar tavrından ödün vermeden. "Boran Ağa'ya ve Devran Ağa'ya selamını ileteceğim. Eminim bu yaptığını duyunca onlarda seni görmek için can atacaktır. Yüreğin yetiyorsa Hanoğlu erkeklerinin karşısına çık. Yok yetmiyorsa biz kadınlar da senin hakkından gelebiliriz." dedim dalga geçer gibi. "Hadi kızlar, burda çok oyalandık." deyip güzellik salonuna doğru adımladım. Zelfi hemen peşine takılırken, Ayşe Murat'ı bırakmak istemeyerek duraksadığında, "İçeri geç güzelim, ben siz çıkana kadar burdayım." deyip onu da içeri yönlendiren Murat'ın varlığı benim de içimi rahatlatıyordu. İçeri girdiğimizde başında ki boya paketleri ile dışarıda ne olup bittiğini anlamaya çalışan Ela'ya durumu anlattım. "Bu adam uyanık geçiniyor ama Zelal'in elinde oyuncak olmuş malesef. Zelfi'cim nasılsın?" dedi sıcacık bir yaklaşımla. "İyiyim Ela hanım, bu adamın hep adını duydum ama yüzleşebileceğim hiç aklıma gelmezdi. Hafiflemiş hissediyorum." dediğinde, "Yanlız senin durumundan gerçekten habersizdi sanırım. Yani şimdiye kadar yaptığı hiç birşeyi inkar ettiğini görmedim. Zelal'in aksine kartlarını açık oynayan bir tarafı var. Başına silah dayalıyken Boran'a meydan okudu yine yan çizmedi." dedim her zaman ki gibi hak perest tarafımı susturmayarak. Zelfi de benimle aynı fikirdeymiş ki, " Bana da habersizmiş gibi geldi ama hiç de pişman değilim Derya abla. Kız kardeşinin elinde oyuncak olmasaydı." dediğinde haklılığı karşısında sessiz kaldım. Ayşe bizi sessizce izlerken, "Murat kapıda ama ağamlara da haber versemiydik." dedi endişesini belli ederek. "Korkma güzelim zarar vermek isteselerdi burayı tercih etmezlerdi. Göz dağı vermek isterken kendisi ibretlik oldu" deyip kıkırdadım. Yanımıza gelen salon sahibi dışarıda olanlardan rahatsız olsada bize ses etmeyecek kadar aklı başında biriydi. Buraya gelirken asıl niyetim Zelfi'nin kısacık saçlarına kaynak yaptırmaktı. Her ne kadar o bunu duyunca şok olsa da itiraz etmesine fırsat vermeden kendini rahat kuaför koltuğunda buldu. Bir yandan kaynak yapılırken diğer yandan cilt bakımı yapılıyordu. Kısacası Zelfi ile yeniden bir başlangıç yapıyorduk. Ela saçlarına küçük ışıltılar artırıp kesim yaptırırken ben de ona uydum. Karamel saçlarımın bir ton açığı tutamlar ile sarışınlığa biraz daha yaklaşmıştım ama çok doğal bir görünüm olduğundan dikkatli bakmadan belli olacak gibi değildi. Ayşe tüm ısrarlarımıza rağmen halinden memnun olduğunda ısrarcıydı. Belki de Murat'tan çekiniyordu, bunu onunla sonra konuşmayı seçerek kararına saygı duydum. Geç saate kadar süren güzellik salonu ziyaretimizin sonun da en büyük değişim beline kadar uzanan dalga dalga saçları ile Zelfi'deydi. Benim ısrarım ile yapılan sade makyajı sayesinde cildindeki güneş kusurları da kapanınca bambaşka birine dönüşmüştü. Koyu kahve gözlerini süsleyen uzun kirpikleri, yuvarlak yüz hatları, çıkkın elmacık kemikleri dolgun dudakları ile tam bir afet olmuştu. Aynada aksini izleyen genç kadının gözlerin de yeniden ortaya çıkan ışık bugün ki bütün gerilim ve zahmete değerdi. "Derya abla bu ben miyim?" dedi titreyen sesiyle "Ben... Ben güzel olmuşum." derken inanamaz bir hali vardı. "Sen zaten güzelsin canım benim. Biz sadece biraz tutuş yaptık, yarın da alışverişe çıkarız. Benim de eşyalarımın çoğu Nevşehir'e kaldı. Kız kıza alışveriş keyfi yaparız." dediğim de Ela, "Sen ne güzel ekibi kurmuşsun vallahi kıskandım ama..." diyerek sitem etti. "Sen de katıl bize savcı hanım, hep iş, hep iş olmaz." dedim. "Bakalım, yarın zor ama sözüm olsun, çıkarız bir gün." Dışarı çıktığımız da gelirken yanımız da olan korumalar Zelfi'nin değişimini fark ederek birbirini dürterken, bu hallerine gülmeden edemedim. Tam arabaya yöneldiğimiz sıra da Boran'ın jipi önümüzde belirdi. Sürücü koltuğundan inen adam takım elbisesiyle yine yüreğimi hoplatırken, hızlı adımlarla yanıma geldi. Dudaklarını şakaklarıma bastırırken, "Bu ne güzellik hanım ağam." dedi etraftakileri zerre umursamadan. Ela'ya selam verdi. Arka koltuktan inen Devran ise Zelfi'yi gördüğün de küçük bir şok geçirdi. "Zelfi... Vallahi tanıyamadım bir an." dediğin de mahcupca başını eğen kızın mutluluğu görmeye değerdi. Ela'nın bakışları Devran ile Zelfi arasında gidip gelirken bu durum radarımdan kaçamıştı. "Murat sen kızları alıp konağa dönebilirsin." diyen Boran'ı başıyla onayladı Murat. Kızlar da iyi akşamlar diyerek arabaya yerleşip uzaklaştığında, sevgili eşim, "Sabah böyle bir planın olduğundan bahsetmemiştin güzelim?"dedi. "Biz de Ela'nın burda olduğunu duyunca anlık bir kararla geldik, planlı değildi hayatım." dedim. Benim sözlerimle Ela'yı fark eden Devran'ın gözlerinde heyecan gördüğüme yemin edebilirim. Ve bu beni çok mutlu etti. "İyi akşamlar savcı hanım, nasılsınız? " diyerek Ela'nın dikkatini çekmeye çalışan Devran ve onu yeni fark ediyormuş gibi davranan Ela ile çok eğleniyordum doğrusu. "İyiyim Devran Bey siz nasılsınız?" diyen Ela resmi davransa da elindeki çantayı tutuş şekli bile heyecanını ele verir haldeydi. Devran, Ela'yı cevaplarken olup bitenden habersiz Boran, "Savcı hanım, size teşekkür ziyaretine gelmek istiyordum ama hazır karşılaşmışken kabul ederseniz bu akşam bize yemekte eşlik eder misiniz?" dedi hiç aklımda olmayan ama harika olduğunu düşündüğüm fikriyle. "Boran bey teşekküre hiç gerek yok, ben sadece işimi yaptım. Dahası Derya işin önemli kısmını çözmüştü zaten."dedi tüm mütevaziliği ile. " Bence de çok güzel bir fikir Ela, hem bu günün de kritiğini yapmış oluruz."deyip reddetmesinin önünü kestim. " Peki öyle olsun." diyerek gülümsedi. "Eee nerde yiyoruz?" diyen Devran'ın kendini dahil edişi takdire şayandı gerçekten. Boran'ın da kaşların havalanırken, "Sen seç Devran ağam." dedi topu ona atarak. Arabaya yerleştiğimiz de ben Boran'ın yanında yerimi alırken Devran, Ela'ya kapı açıyordu. Aralarında flörtleşme yoktu, hatta fazlası ile mesafeliydiler ama dikkatli bakan bir göz ile birbirleri için heyecanlandıklarını görebiliyordum. Devran boşanma davası sonuçlanmadan asla böyle bir işe yelken açmaz, bunu herkesten önce karşıdakine hakaret sayacağı için özellikle dikkat ederdi, biliyordum. Fakat yine de bizimle bu yemeğe geldiği için mutluydum. Mardin manzarasını ayaklarımızın altına seren bir restorana geldiğimiz de seçimi doğru kişiye bıraktığımızı anladım. Masamıza yerleştiğimiz de Ela ve ben cam kenarına karşıklı yerleştiren beyler de yanımızdaydı. Menüden siparişlerimizi verdikten sonra Boran bana döndü, "Anlat bakalım hanım ağam, Zelfi Cihan'ı nasıl madara etti?" dedi konunun can alıcı noktasına parmak basarak. "Vallahi bende anlayamadım ki, bir anda oldu. Benim amacım sen artık ağa değilsin diyerek damarına basmaktı. Oldukça da başarılı oldum, tam Cihan AĞA diyeceksin diyerek yükseldiği sırada Zelfi yüzüne bir tokat aşk etti. Hepimiz donduk kaldık." dedim özetleyerek. " Ellerine sağlık, laf aramız da zelfi de az değildir. İkiniz kadar olmasa da kolay kolay kendini ezdirmez." dedi Ela ve beni işaret ederek. "Yani yaşadıkları hiç kolay değil, buna rağmen güçlü bir duruşu var. Biraz destekle ki Derya bunu şimdiden veriyor, güçlü bir kadın olarak karşımıza çıkacaktır." dedi Ela, Devran'ın tepkisini de takip ederek. "Okumak istediğini söyledi" dedim Ela'nın açtığı konuyu devam ettirerek. Devran'ın kaşları havalandı bu kez, "Gerçekten istiyorsa biz abileri olarak elimizden geleni yaparız Derya. Sen destek ol, bize düşeni söyle yeter. Ona karşı çok mahcubum zaten, o kadar kendi derdimize düşmüştük ki... Özellikle o dönem kaç cephede savaştığımı bilmez haldeydim." diyen Devran'ın nelerle uğraştığını biz biliyorduk, Ela şimdilik bilmese de olurdu. Elif'in ani ölümü belli ki Devran'ı çıkmaz sokaklara sürüklemişti. Yemekler geldiğin de neşeli bir sohbet sardı masayı. Bol kahkahalı eski yeni hatıraların anlatıldığı. Tatlıları sipariş verdiğimiz de, beyler sigara için müsade istediler. Ben Ela'yı yanlız bırakmazken masada ikimizin kalmasını fırsat bilerek, "Devran ile iyi anlaştınız." dedim zarf atarak. Kendini gizleme gereği duymadan, "Devran bey, bütün ön yargılarımı bir bir yıkıyor Derya. Ve onun hakkında yanıldıkça ona çekiliyorum, hayranlık uyandıran bir inceliği, akıl almaz bir fedakarlığı var. Sana açık olacağım bugüne kadar hiç kimseden bu kadar etkilenmedim." dediğinde itirafı ben de şok etkisi yapsa da belli etmemeye çalıştım. Ela ki sütten ağzı yanmış biri olarak kendine yüksek duvarlar örmüş kendini kariyerine odaklanmış bir kadın. Açık açık Devran'dan hoşlandığını kabul ediyordu. "Bu durumu hem sevmiş, hem de bir o kadar da rahatsız gibisin." dedim gördüklerimi onun gibi açıkça söyleyerek. "Derya her ne kadar boşanma sürecinde olsalar da adam evli. Ben kendimi asla böyle bir yere yakıştırmam." dedi "Üç gün sonra mahkemeleri var Ela o defter kapandı. Bu konuda için rahat olsun." Gözlerini kaçırıp bakışlarını manzaraya çevirdi. Bi süre sessiz kalıp geri döndü, " Oğlu için eşine şans verecek bana kalırsa. Ne yaparsa yapsın eşiyle aralarında farklı bir bağ var." dedi içini kemiren düşüncesini dile getirerek. İşte burda büyük yanılıyordu, "Devran, Selma'yı aşiretin toplandığı gün dini olarak boşadı Ela. O yol artık kapalı, ben Devran'ın gözlerin de aşık bir adam değil çözüm arayan bir baba görüyorum sadece. Selma onun aşkını hoyratça savurdu. Şimdi ise Tuğra'nın üzerinden duygu sömürü ile geri kazanmaya çalışıyor." dediğimde dudakları hayretle aralandı. " Devran çok net bir adamdır Ela. Araf'ı sevmez. Kimseyi de araf da bırakmaz. Bana kalırsa sana karşı da boş değil." dedim çöp çatan bir tavırla. Beylerin masaya dönmesi ile Ela'nın yanakları alev aldı. Bu durum tabii ki yanın da oturan adamın dikkatinden kaçmadı, " Ela hanım iyi misiniz? " dediğinde heyecanını belli etmek istemeyen arkadaşım, " İyiyim Devran Bey, sadece yorucu bir gündü." dedi gözlerini bana hiç değdirmeden. Zira pis pis sırıttığımı adı gibi biliyordu. Boran neler oluyor bakışı atarken, sonra diye kıpırdattım dudaklarımı. Kaşları havalandı ama zorlamadı. Konağa döndüğümüz de Devran Tuğra'nın odasına yol alırken, biz de kendi odamıza tırmanan merdivenleri arşınlıyorduk. Odaya girdiğimiz gibi saçlarımı tutan tokayı nazikçe çeken Boran ile duraksadım. "Saçların çok yakışmış güzelim. Saatlerdir onlara dokunmak için deli oldu parmaklarım."deyip okşadığı tutamları omuzumdan geriye attı. "Ben fark etmediğini düşünmüştüm" diye itiraf ettim. "Seni o kadar çok izledim ki, ezbere biliyorum tenini, saçını, kokunu... Uyurken titreşen kirpiklerini, ağlayacağın zaman çenende beliren izleri, kaşlarını çatınca iki kaşının arasında beliren ince çizgiyi."
Öyle etkilenmiştim ki o konuştukça dudaklarına düşen bakışlarıma mani olamıyordum. Tabii ki bunu kaçırmadı, " Beni öpmek istediğin de dudaklarıma kayan bakışlarını, bunu bana belli etmemek için verdiğin çabayı, her zerreni biliyorum. " deyip dudaklarımı gözlerimi alamadığım dudaklarına kavuşturdu. Giderek derinleşen öpüşmemiz, bir birimizin üzerindekilerden kurtulmaya çalışırken ki aceleci halimiz, ikimizin de aynı ateş de yandığının deliliydi. Nefessiz kaldığımı fark ederek alnını alnıma dayadığında, kollarım boynuna dolanmıştı, onun güçlü kolları bütün bedenimi sarıp kendine yasladı, "Şu odada kollarımdasın ya, hâlâ inanamıyorum." dediğinde gülümsedim. Düzene sokmaya çalıştığı nefesiyle söylediği herşey iki katı çekici geliyordu. "Ben inanana kadar tenini tenimden ayırma Derya. Bu gece bizim olsun." dedi tekrar dudaklarımız kavuşmadan hemen önce. Yatağa ulaştığımız da üzerimdeki ağırlıyla ezilmek, tutkulu öpüşüne karşılık vermek içimde havai fişekler patlatıyordu. Dediğini yaptım, o beni göğsüne çekip yatırana kadar, yanında olduğuma her zerresi inanan kadar, tenlerimizin birbirini mühürlemesiyle uçurumlardan düştüm. Ona tutunup tekrar yükseldim, tekrar düştüm. Saatler sonra kollarında uyuyakaldığım da sabah ki gibi saçlarımı seviyordu. Sabah yine Boran'ın göğsünde uyandım, olduğum yerden biraz yükselerek boyun girintisine yerleştim. Huzurun kokusu olur muydu? Olurdu tabii, babam huzur kokardı mesela, annemin unutmaya yüz tuttuğum kokusu huzurdu. Şimdi ise Boran'ın kokusu benim için huzurdu. Derin nefesini içime çektiğim de saçlarıma ulaşan eliyle uyandığını anladım. "Huzur kokuyorsun Boran."deyip tekrar kokusunu içime çekerken, o saçlarımın arasından derin bir nefes aldı. Cevap vermedi sadece derin nefesler çekti içine, anlayana en güzel cevaptı. Keyifle huzurla başlayan sabahınız öyle devam etsin istemiş olacak ki, banyodan çıktığımda mükellef bir kahvaltı sofrası odaya hazırlanmıştı. Sanki ilk gecemizin sabahını yaşıyormuşuz gibi elleriyle besledi beni. Bu da yeterli gelmemiş olacak ki bir anda kucağında buldum kendimi. "Hahhh böyle iyi oldu."dedi kuala gibi kendine yapıştırdığı bedenime memnuniyetle bakıp. "Boran iyi misin? Sanki avucundan kaybolacakmışım gibi davranıyorsun." dedim aşırı ilgisinden memnun olsam da. "Bilmiyorum Derya çok farklı hissediyorum. Seni hep çok arzuladım, her dokunduğum da ateş etkisi yaptı bedenin, ama bu gece farklıydı. Bu odada ki yokluğunla hâlâ baş etmeye çalışıyorum belki de." dedi kendini ifade etmeye çalışarak. Hissetmiştim ondaki yoğun duygu geçişini, tüm gece bana doyamayışını ama korkuyordum da, hep en mutlu olduğumuz anlarda dibe vuruyorduk ya, ister istemez korkuyordum. Sanki bugünün mutluluğuna zeval gelmesin ister gibi beni Konakta hiç kimse ile muhatap etmedi. Öğlene kadar odamızda zaman geçirdik. Öğleden sonra Tuğra ile beraber Luna parka, oradan Avm'ye, oradan yemeğe derken, korkularımıza esir olmadan tamamladık günü. Aradan geçen iki günün sonun da mahkeme Devran ve Selma'nın boşanmasına hükmetti. İntihar olayını delil olarak sunup velayeti de alan Devran, Selma'ya ayrı bir eve çıkmayı ve terapiye başlamayı şart koşarak Tuğra'nın onun yanında kalmasına müsade etti. Aklı veren ben olsam da bu kadar sert oynayacağını tahmin etmemiştim. Konağa yakın müstakil korunaklı bir eve yerleşen Selma umarım psikolojisini düzeltmeyi başarırdı. Onlarla beraber Devran'ın seçtiği iki yardımcı da Selma'nın tüm itirazlarına rağmen evdeki düzene tabi oldu. Konak bu gelişme ile biraz huzur buldu. Sofraların tadı ve neşesi yerine geldi. Olaylardan etkilenmesin diye uzak tutulan Zeynep babannem geri geldi mesela. Türkan yengem Tuğra'nın yokluğundan çok üzgün olsa da, Devran'ın yeniden gelen çocuksu neşesi onunda etkisi altına aldı. Biz kızlarla alışverişe çıkıp Zelfi'ye yaşına uygun kıyafetler aldık. Liseyi dışardan bitirmesi için başvuru yapıp, kitaplarını odasına yerleştirdik. Ara ara ben de ona yardım ediyordum. Olayların hızlı gelişimi içinde sürüklenirken hayat bizden yana sakin ilerliyordu. Reglimin iki gün gecikmesi ile içimde oluşan küçük ümit kıpırtısı, sonraki sabah başlayan regli sancısı ve ardından gelen kanama ile kendini çabukça yok etti. Banyo tezgahına bıraktığım ped paketi olayı Boran'ın anlaması içindi. Her ne kadar konuşmasak da en az benim kadar takipte olduğunu biliyordum. Anlık düşen modunu fark etsem de çabuk toparladı. Durumu kabullenme çabası ve devam ettiği terapiler ile Sedat bey ilaç kullanmadan devam etme kararı aldı. Zaten ilaçlarını bir arada olduğumuz süre boyunca kullanmamıştı. Kabuslarının benimle uyurken seyrelerek yok olduğunu hissetmiştim. Sayıkladığı zamanlar ise artık yok denecek kadar azdı. Huzurla geçen üç haftanın arından bu sabah yine kaçacakmışım da bırakmaz gibi sıkı sıkı sardığı kollarının arasında uyandım. Belindeki kolunu gevşetip yüz yüze gelmek için yerimde döndüğüm de bu kez göğsüne sokmak ister gibi sıkılaştı kolları, asla azalmayan bir hasreti vardı ve her sabah bana da bulaştırıyordu. İnsan yanında uyuyan kocasını özler mi? Uykumda özlediğimi hissediyordum. Saçlarıma bıraktığı öpücüklerle uyandığını anladım. Şımarık bir çocuk gibi daha çok sokuldum göğsüne, halimden hoşnut mırıltılar çıkardım kedi gibi. Nefes sesinden güldüğünü anladım. "Deryaaa..." dedi sonu uzatarak. "Hımmm?" dedim dinlediğimi belirten bir mırıltı ile gerçekten yanında bir kediye dönüşüyordum. "Sende uyurken beni özlüyor musun?" Tüm ciddiyetiyle sorduğu soru karşısında kıkırdadım. Kolları arasındaki bedenimi sarstı hafifçe, "Gülme hatun ben çok ciddiyim, uzaktayken özlüyordum, yanımdayken de özlüyorum. Bu nasıl iş anladım." Ben de onunla aynı durumdayım da haberi yoktu. Çıplak göğsüne özlem dolu bir öpücük bıraktım, oradan boynuna, sonra dirseğimin üzerinde yükselip gamzesinin üzerine derince bastırdım dudaklarımı. Başımı, dirseğimi dayadığım elimine yaslayarak, " Bilmem anlatabildim mi?" dediğim i de boynuma gömdü başını. Ben de onun saçlarını sevdim uzun uzun. Öğleden sonra Ela ile buluşup kahve içecektik, belki biraz da alışveriş yaparız diye plan yapmıştık. Boran beni Avm'ye bırakırken dikkatli olmam konusunda defaten uyarmıştı. Korumalar uzaktan takip edecek olsa da aklı kalıyordu. Ela ile buluşunca önce alışveriş için dolaştık biraz, sonra asıl amacımı söyledim benim iç çamaşırı ve gecelik almam lazımdı. Kızlarla bunu yapmak istemediğim için, Ela'yı ayartmıştım. Büyük mağazada dolaşırken, oldukça cesur parçalar seçimi gören arkadaşımın gözleri büyüdü. "Derya, bunları giyebileceğine emin misin? Senin içinden böyle bir kadın çıkacağına asla inanmazdım." dedi şaşkınlığını dile getirerek. "Şimdi giymeyeceğim de ne zaman giyeceğim arkadaşım, herşey gençlikte güzel." dedim rahat tavrımdan ödün vermeden. Gözlerini kaçırdı önce, etrafta bir tur atan bakışları tekrar beni bulduğun da, " Ben Çetin'in yanın da hiç bir zaman rahat olamadım. İlla bir kusurumu bulur yada alaycı bir tavırla utandırırdı. İçime kapandım ister istemez, o memnun olsun diye yapılan bir aktiviteden öte olmadı ilişkimiz. Ben hiç bir zaman önceliği olmadım." dedi içini dökerek. " Ela bir insan bencil ise hayatının her alanın da bencildir. Bence artık onunla yaşadığın tecrübeleri zaman aşımına uğratıp, yeni denizlere yelken açmalısın. Hem benim çok iyi bir adayım var." dediğimde Devran'ı kastettiğimi biliyordu. " Boşanma davası biteli iki haftayı geçti, yüzünü bile görmedim. Dediğin gibi bana ilgisi olsa bir bahane bulurdu. İkidir ben adım atıyorum bu kez bunu yapmayacağım." dedi içini çekerek. " Mahkemeden çıkıp kapında bitse daha çirkin bir durum olurdu Elacım. Senin ondan etkilendiğini bilmiyor ki. Ters tepki vermenden çekinmiştir." dedim. "Olabilir, ama yine de ona bir adım daha atmayacağım." "Sen bilirsin peşine düşenlerden biri kazanır o zaman ne yapalım." Çatılmış kaşları ile kısılmış gözleri hemen beni buldu, "Peşine düşenler mi var?" dedi sinirle. "Kızım evli adama yürüyorlar burda, bekar yakışıklı adam hiç boş bırakırlar mı? Kim bilir kaç tane elti adayım vardır sırada." diyerek abartabildiğim kadar abarttım. Yoksa bizim savcı hanım korkularının esiri olacaktı. Bu ikisinden güzel bir çift olurdu, madem biraz gaz vermekten birşey olmazdı. Cafeye geçip içeceklerimizi söyledik. Korumalar uzakta durduğu için ettiği için bizi takip ettikleri belli olmuyordu. Yoksa ordu gibi gezip dikkat çekmek can sıkıcı oluyordu. Ela söylediklerimden sonra sessizleşmişti. Ben de ona düşünmesi için fırsat vermrk adına sessiz kalmıştım. Bizim sessizliğimizin aksine yan masada hararetli bir sohbet dönüyordu. İstemeden duyuyorduk konuşulanları. 'Kızım Hanoğlullarının korumaları bunlar. Hanım ağa alışverişe çıkmış olmalı. Çok merak ediyorum şu kadını yaaa.' dedi yirmi yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim sarışın kız. 'Neyini merak ediyorsun acaba, burnu düşse yerden almaz bir tiptir kesin.' diyen esmer ise ondan bir kaç yaş büyük duruyordu. 'Boş verin Hanımağayı, Devran Ağa boşanmış. Ağzınızı açacağınıza gözünüzü açın da onu kaçırmayın. Ahhh ben sizin yaşınız da olacaktım ki, kapısında yatardım.' Otuzun üstünde olduğu belli olan kadının kucağında ki bebeğe rağmen kurduğu cümle ile ben onun adına utandım. Ela ise kulaklarına kadar kızarmıştı. ' Ne yapayım abla iş görüşmesi için gittim. Adam duvar gibi yüzüme bile doğru düzgün bakmadı. Hani bu adam çapkının önde gideniydi. O giydiğim mini elbiseye bakmayan adam daha kimseye bakmaz yani o kadar söyliyim.' dedi esmer olan. Sarışın kız lafa karıştı bu kez, 'Ben Boran ağacıyım, kaç ay oldu o hanım ağadan bir gebelik haberi gelmedi. Üstelik Boran ağayı bırakıp gitmiş diyenlerde var. Çok sürmez boşanır onlar.' Son duyduklarım ile benim de yüzüm düşerken, bu kadar erken başlayacaklarını düşünmemiştim. Kadın kadına bu kadar düşmanken başkasına gerek yoktu. İçim acıdı kendilerini düşürdüleri hâle. Tadımız kaçtığında hesabı ödeyip kalktık. Yoksa bu kadınların saçını başını yolup hanım efendi çizgimden çıkmama ramak kalmıştı. İkimizin de düşen modunu birbirimizden saklansk gibi bir çabası yoktu. Murat dikiz aynasından keyifsizliğimizin nedenini sorgulayan bakışlar atıyordu. Ela'yı eski Mardin çarşısına bıraktık. Memlekete gideceği için turistik hediyeler bakacağını söylemişti. Normal de olsa ona eşlik ederdim ama moralim istemesem de bozulmuştu. "Şirkete geçelim Murat." dedim. Benim acil Boran'ı görmem lazımdı. Başka türlü sakinleşecek gibi değildim. Araba durduğun da Murat'ı beklemeden indim. Büyük cam kapıdan çıkan Devran beni görünce yönünü değiştirdi. "Hayırdır avukat hanım, siz alışveriş merkezinde değil miydiniz?" Yüzünde de yorgun bir ifade vardı ama saha çok canı sıkkın gibiydi. "Kocamı görmeye geleyim dedim, peşinde dolanan falan varsa bir göz dağı vereyim değil mi?" şakayla karışık. "İçin rahat olsun bu ara bana taktılar, iş görüşmesine mi gelmiş defileye mi belli olmayan kadınlarla uğraşıyorum kaç gündür. Böyle olacağını bilseydim boşandığımı saklardım. " dedi bıkkın bir ifadeyle. " O kadar diyorsun?" "O kadar diyorum, tamam ben çapkın bir adamdım da akıllanmış olamaz mıyım?" Güldüm isyanına, "Nereye gidiyorsun eski çapkın Devran ağam?" dedim. "Derya dalga geçme gerçekten çok bunaldım bi hava alıp dönerim. İş görüşmesi için bekleyenler var. Eşin de hiç yardımcı olmadı sağolsun, kızların halini görünce senden korktu muhtemel." "Bak ne diyeceğim, biz Ela'yı Mardin çarşısına bıraktık. Alacakları varmış ama oraları pek bilmiyor, gidip ona rehberlik mi etsen? Ben Boranla hallederim iş görüşmelerini, aklın kalmasın. Hanım ağadan kaynına kafa izni." dedim muzipçe. "Ters karşılamasın Derya, orta yerde benimle görünmek istemeyebilir." dedi düşünceli bir halde. "Rahatsız olursa belli eder Devran, kendin yazıp oynama da kızın yanına git." "Diyorsun?" dedi emin olup olmadığımı sorgulayarak. "Bir bildiğim var ki diyorum, hadi git. Bu kıyağımı da unutma." dedim sırıtarak. Devran'ın katına çıktığım da bekleme salonu hakikaten defileye gelmiş gibi hazırlanmış kızlarla doluydu. Herkes istediğini giysin saygım sonsuzdu lakin iş görüşmesine gidecekseniz bu kombini yapmazsınız. Tabii niyetiniz patronu ayartmak değilse. Sekretere kızların hepsini içeri almasını söyleyerek Devran'ın ofisine girdim. Masanın üzerine oturup bacak bacak üstüne attığım da elbisem diz hizamda olmasına rağmen uzun bacak boyumla dikkat çekmem oldukça kolaydı. Dışarıda bekleyen altı kız içeri teker teker girerken beni gören afallıyordu. Hayaller Devran, hayatlar Derya işte napacaksınız kızlar. "Evet hanımlar muhasebe bölümü için iş başvurusu yapmışsınız. Bir şirkette güvenilir olmadı gereken en önemli departmanlardan biridir. Zira bir kaç ay önce Çetin beyin vurulması ile sonuçlanan olayı hepiniz duymuşsunuzdur." dediğimde hepsi birbirine baktılar. Kimseden ses çıkmazken, " Şimdi etek boyu dizinin bir karış üzerinde olanlar kalsın daha kısa olanlar çıksın. Onlar için görüşme sona ermiştir." " Siz kim oluyorsunuz da böyle bir eleme yapıyorsunuz. Ne giydiğimiz sizi neden ilgilendiriyor?" dedi eteği en kısa olan. "Haklısın önemli bir detayı atlamışım, Ben Derya Acar Hanoğlu şirketin avukatı olarak burdayım. Bayram Hanoğlu'ndan aldığım yetki ile bu elemeyi yapıyorum canım. Başka sorusu olan var mı?" Sessizliği sevmiştim, Devran'ın sekreteri olan Meltem hanıma döndüm, "Meltem hanım söylediğim kritere uymayan arkadaşları dışarı alın lütfen." deyince kızlardan üçü bir afta tafra çıktılar odadan. Geriye kalan üçünden ikisi tedirginken biri gayet halinden memnun gözlerimin içine bakıyordu. "Hanımlar İngilizce ve Almanca bileniniz var mı?" dedim esas iş görüşmesi sorularına geçerek. Dakikalar sonra gerçekten çalışmak için gelmiş olan Hatice hanımı işe alarak diğerlerini uğurladık. Cafede duyduklarımla bozulan moralim biraz olsun yerine gelmişti. İyi ki bozuk moralimle Boran'ın yanına çıkmamıştım. Benim duyduklarım onun da kulağına geliyorsa hemen anlardı halimi. Hatice hanıma hayırlı olsun derken kapı da Boran göründü. "Avukat hanım hoş geldin. Hangi rüzgar attı seni buraya." dedi meslek vurgusu yaparak. "Hoş buldum Boran ağam, duydum ki iş görüşmeleri başınıza bela olmuş. Hızlıca çözeyim dedim." Meltem ve Hatice hanımlar sözlerime gülerken, "Muhasebe bölümü için aradığınız tüm kriterleri sağlıyan yeni çalışanımız." diyerek tanıştırdığım da benim kararımı beğenmiş olacak ki tebrik edip uğurladı. Devran'ın odasının büyük terasına çıktığımızda birer sigara yaktık. "Devran uğraşıyordu bu işle sen neden dahil oldun merak ettim doğrusu." dediğinde, "Sen benim taze bekar kaynımı aç kurtların ortasına atmışsın, ben de gelip kurtarayım dedim Boran ağa." dedim alaylıca, "Ne yapayım güzelim kendimimi yaksaydım?" dedi beni deli etmek için yapıyordu. "Hiç tavsiye etmem!" dedim burnunun dibine girerek. "İşte ben de senin için Devran'ın başını yaktım güzelim. Hakkaten nerde o?" "Hayırlı işler peşinde." deyip güldüm. "Sen bi işler çeviriyorsun ya dur bakalım yakında çıkar kokusu." dedi. Hakkaten güzel bi ikili olurlar mıydı? Ela ön yargılarını, duvarlarını aşabilir miydi? Devran'ın onu iyi edecek sabrı var mıydı? Bunu bize zaman gösterecekti. Devran'dan Derya'nın gazıyla tarihi çarşıya geldiğim de hem yavaş adımlarla dolaşıyor hem de dükkanların için de Ela'yı görmeye çalışıyordum. Bakalım beni bir anda karşısında görünce nasıl tepki verecekti. İkidir beni şoklayan kadını düşünürken heyecanlandığımı fark ettim. Aslında iki haftadır bir bahane üretilip onu görmek istiyordum ama zaten çapkına çıkmış adımı boşanmamla tekrar gündeme getirmiş olduğumdan yanlış anlar diye de deli gibi korkuyordum. Derken bakır eşyalar satan bir dükkanda gözüme çarptı. İçeri girmeden karşı dükkanda oyalanmaya başladım. Zaten herkes beni tanıdığından dikkat çekmemek gibi bir şansı yoktu. Onun dğkkabdab çıkacağını anladığım anda bende karşısında ki dükkandan çıktım, "Ayaklarına sağlık Devran ağam yine bekleriz." diyen dükkan sahibi ile muhatap olurken Ela'nın beni gördüğünü biliyordum. Varlığından habetsizmişim gibi başımı çevirdiğim anda adı yansıtan gözleri ile buluştum. Şaşkın görünmeye çalışarak, "Ela hanım, bu ne güzel tesadüf." dedim bugün çarpılmazsam daha çarpılmazdım, çünkü bu söyleyeceğim yalanların ilkiydi. İşin aslı 'burada olduğunu duyup geldim, sana eşlik edebilir miyim?' diyesim vardı da, adım çıkmış dokuza inmez sekize olduğu için yanlış anlar diye korkuyordum. " Merhaba Devran Bey." dedi şaşkınlığını gizleme gereği duymadan. "nasılsınız?" Şaşkınlığından sıyrılmaya çalışır bir hali vardı. E kendisi en olmadık yerlerde karşıma dikilmeyi biliyordu da ben yapınca nasıl kal geliyormuş anlamış oldu. "İyiyim. Sizi burda görmeyi beklemiyordum." diye itiraf etti sonunda. " Ben de sizi hep beklemediğim anlarda karşımda buluyorum, insan biraz şaşırıyor ama alışıyorda ben sizin kadar şaşırmadım gördüğünüz üzere." dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan. Görmeyeli özlemiştim... Gülümseyip gözlerini kaçırdı. Bu hali ayrı sempatikti. Yanakları pembeleşti yine, yoksa geçen ki yemek de benimle ilgili mi konuşuyorlardı. O zaman da yanakları alev almıştı sanki. "Ben memlekete gitmeden hediyelik bişeyler almak istemiştim ama buraları pek bilmediğim için istediklerimi bulamadım malesef." Fırsat bu fırsattır,
"Ben de yurt dışındaki ortaklar için yöresel hediyeler alacaktım, size eşlik edebilirim isterseniz." diye kuyruklu bir yalan uydurdum. "Size mani olmayacaksam sevinirim." dediğinde aramızda ki resmiyetten fazlaca rahatsızdım ama sınırı ilk aşan olmak istemiyordum. "Ne demek buyurun lütfen." diyerek küçük bir reverans ile yol gösterdim. Yan yana yürürken, bütün esnafın gözü üzerimizdeydi. Buralara pek gelen biri değildim. Boşanma haberinin üstüne böyle beraber dolaşmamız dedikodulara kapı açacaktı ama Ela da bunu çok sorun eder gibi değildi. Gümüş üzerine takılar ve aksesuarlar satan bir dükkana girdiğimiz de, büyülenmiş gibi karşısında ki vitrine yürüdü. Gümüş ayna ve tarak setine hayranlıkla baktı bir süre sonra etiketi fark edip dudaklarını büzdü. Durumu fark edip etmediğini kontrol etmek için yavaşça bana döndü. Başka şeylerle ilgilendiğimi görünce rahatladı. Turistik yerlerde fiyatlar her zaman abartılı olurdu. İki gümüş bileklik seçtiğin de ödeme yapmak için çantasını açtı. "Ağamın misafiri bizim misafirimizdir." diyen esnaf parayı kabul etmezken Ela bunu kabul etmeyecekti tabii ki. "Devran Bey, böyle birşey kabul edemem. Söyleyin parasını alsınlar lütfen." dedi benden medet umarak. "Benden para almazlar, yanınızda ben varken sizden de almazlar. Boşa uğraşmayın." dediğimde kaşları havalandı. "Bunu kabul edemem." deyince biraz yaklaşıp sadece onun duyacağı şekilde fısıldadım, "Murat bizden sonra ödeme yapacak merak etmeyin, siz beğendiklerinizi alın çıkalım." deyip uzaklaştığım da sertçe yutkundu. Yanakları alev almıştı, savcı hanım benden etkileniyordu. "Peki çıkalım o zaman." Kısık çıkan sesi ile dışarı adımladı. Ani kabullenişi benden kaçmak için olsa da hoşuma gitmişti. Ben peşinden çıkarken Murat dükkana giriyordu. Tam in ettiğim gibi dışarda kollarını bağlamış beni bekliyordu. "Devran bey, ben bunu kabul edemem. Lütfen kendim ödeyebileceğim bir yere gidelim." "Benimle hareket ettiğiniz sürece her yerde aynı şey yaşanacak Ela hanım." dediğimde yanaklarını şişirip serbest bıraktı. "Murat beye soralım, ona ödeyeyim o zaman." diyerek çözüm üretti. " Olabilir, mantıklı bir çözüm." dedim. Yanından git demesini bekliyordum halbuki. Kahve takımları, bakır aksesuarlar derken biraz daha alışveriş yaptık. Ben de bir iki parça hediyelik seçip paketletttim. Çarşının sonuna vardığımız da, " Murat beye sorar mısınız? Borcum ne kadar." dedi. Murat'ı yanıma çağırıp elimizdeki verip arabaya yolladım. "Ne kadarmış borcum?" derken meraklıydı. "Bana ve Murat'a bir yemek ısmarlarsanız ödemiş oluyormuşuz. Peşinizde dolanırken çok acıktım diye isyan etti." dediğimde gözleri irice açıldı. "Yaa ben çok ciddiyim lütfen." diyerek ısrar etti. "Vallahi Ela hanım, Murat çok inatçıdır. Söylemediyse kimse söyletemez. Bu huyunu bende hiç sevmiyorum." dedim yemeği kabul etmesini umarak. Derin bir nefesi ciğerlerine hapsedip, yavaşça serbest bıraktı. Tam o sırada arkamdan gelen sesle kaşlarım çatıldı, " Oooo Devran ağa, Hanoğlullarının yeni gözdeleri de ya avukat ya savcı." Ela anlamaz gözlerle bana bakarken, ellerim yumruk oldu. Nasıl sakin kalacağıma dair hiç bir fikrim yoktu. Evet yeni bölüm geldi. İki günde iki bölüm. 👏🏻👏🏻👏🏻 Devran'ı sinirlendiren sözler kine ait. Derya ile Boran'ın canını sıkacak dedikodular başladı bile, bu konuda ne düşünüyorsunuz? ⭐⭐⭐⭐⭐Basmayı unutmayın ❤️💞😇
|
0% |