Yeni Üyelik
55.
Bölüm

55. Bölüm

@zamansizim84

Derya'dan


Elimde ki içli köfte hamuru ile manalı manalı bakışırken,


"Ayyy Derya abla düşünce gücüyle açamazsın, bak tekrar gösteriyorum." diyen Ayşe'nin içinden çıkan eli maşalı öğretmen karşısında şaşkındım doğrusu.


O yine ustalıkla elindeki bulgurlu hamuru inceltip içine cevizli, bol soğanlı, kıyma harcından koyup ustaca el hareketleri ile kapattı. Ben yine elindeki hamurla bakışmaya başladım. Zelfi, Ayşe'nin içinden çıkan usta öğreticiye göz devirip,


"Derya abla biz yaparız sen zeytin yağlıları yapayım diyordun onlara başla, akşama çok kalmadı soğusunlar." deyip beni içine girdiğim saçma uğraştan kurtardı.


Saçma da değildi aslında Boran seviyor diye heves etmiştim ama bu iş boyumu aşıyordu. Bükemediğim bileği öpecek yürekte bir insan olduğum için Zelfi'yi onaylayıp ada tezgahın başına geçtim.


Bir kaç çeşit meze ve Zeytinyağlıyı hazırlarken,


"Derya abla bu ev ne kadar güzelmiş, senin burası dururken konakta ne işin var? Benim böyle evim olsa sokağa çıkmam." diyen Ayşe geldiğimizden beri hayranlığını gizlemese de şuan tam anlamıyla aşka gelmişti.


Zelfi'ye göz kırpıp,


"Yaaa aslında ben de bir an önce buraya geçmek istiyorum da, ev çok büyük tek başıma çekip çeviremem. Boran'a söyledim bana güvenilir birilerini bul diye. Bakalım içime sinerse, sizi konakta bırakıp buraya kaçmayı planlıyorum." dediğim de elinde yuvarlağı köfte ile adeta donakaldı.


Ablasının gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığının bile farkında olmadan başını bana çevirdiğin de elimdeki közlenmiş biberleri doğramaya devam ettim.


" Zelfi şu yanda ki ev var ya onu da çalışanlar için yapmışlar, kutu gibi çok güzel sanki bu evin minyatürü."


Ne yapmaya çalıştığımı hızla çözen Zelfi,


"Eee Boran ağam Murat'ı ayırmaz yanından, siz taşınınca o da mı taşınacak?" dedi saf ayağına yatarak.


Ayşe'nin yüzü iyiden iyiye düşerken,


"Yok canım Murat, Bayram ağamı bırakmaz." diyerek kendini teselli eden haline bıyık altından gülsekte ses etmedik. Bi daha bana içli köfte için atar yapmazdı. Onun düşüncelere daldığını fark eden Zelfi,


"Derya abla..." dedi peşinden önemli bir soru geleceği belli bir tonda.


"Efendim güzelim." dedim elimdeki yoğurtlu salatayı servis tabağına alırken.


"Devran ağam, pek mutlu bu aralar yaa."


Lafın nereye geleceğini anlayıp, imâlı bir "Eeeee" deyince ağzındaki baklayı çıkardı.


"Bu mutluluğun Ela hanımla alakası olabilir mi? Çok beğeniyorum ben savcı hanımı, Devran Ağamın yanına da gönlüme de yakışır."


Bakışlarım onu bulduğunda sözlerin de oldukça samimiydi.


"Yani... Bir şeyler varda adını koyamıyorlar gibi. Bende burda bir yemek yiyelim ortam olsun diyerek yola çıktım. İkisinin ortak alanı yok, biri akşama kadar adliyede. Diğeri desen şirkete mi koşsun, Tuğra'ya mı koşsun? Türkan yengem yanlız kaldı onunla mı ilgilensin? Bin parçaya bölüyor kendini. Devran'ın yeri ben de çok ayrıdır, mutlu olsun isterim."


Zelfi gülen gözleri ile onayladı beni, algısı çok açık bir kızdı. Gözlemi ve tespitleri oldukça yerindeydi. Hayatın onu erken olgunlaştırdığı da gerçekti.


Çalan telefonun sesiyle sohbetimiz bölündü,


" Efendim Mardin'in en yakışıklısı." diyerek açtım telefonu. Boran'dan bir süre ses gelmezken bu haline kıkırdadım.


"Derya..." dedi içli içli "Zaten akşam olmuyor sen de böyle yapınca işi gücü bırakıp soluğu yanında almak istiyorum. Yapma güzelim, benim ayarlarımla oynama." dediklerine gülüp,


"Ne yapayım kocacım, evimdeyim, keyfin yerinde. Akşama sevdiğim insanları ağırlamak için hazırlık yapıyorum. Ayyy çok heyecanlıyımmm." diye yükseldim birden.


"Senin neşeni severim." deyip derin bir nefes aldı. "Deryam biz birazdan şirketten çıkıyoruz, birşey lazım mı?"


"Yok birtanem herşeyimiz var. İlk misafirlerimi ağırlamak için sabırsızım sadece."


" Devran da bi heyecanlı ama anlamadım." dediğin de ses etmedim. Nasıl olsa ikisini bir arada görünce aydınlanırdı.


"Bekliyorum gecikmeyin." dedim.


"Sen beni beklersin de ben gecikir miyim?"


Yüzüm de aptal bir sırıtış ile kapattım telefonu,


"Derya abla, sen çok seviyorsun ağamı, sesini duyunca bile gözlerin ışıldıyor. Keşke en başından sen olsaydın hayatında ne Boran ağam bu kadar üzülseydi, ne de ben o adamın eline düşseydim." dedi neşeli başladığı cümlesini hüzünle tamamlarken,


"Zelfi, ben de çok isterdim birbirimize bu kadar geç kalmayalım ama hayatta yaşadığımız hiçbirşey boşuna değil, belki hepimiz çok üzüldük ama bak ben Boran'a kavuştum. Allah ayırmasın bir daha asla bırakmam. Senin de önünde güzel yıllar olacak yaşadığın kötü günleri unutacaksın." deyip yanına gidip sarıldım. " Her gecenin sabahı var canımın içi"


Titrek bir nefesi içine çekti,


"Erkek denilen yaratıktan nefret ettim ben Derya abla, tek isteğim okuyup dik durmak. Kimseye muhtaç olmadan, hatta ihtiyacı olanın elinden tutarak ayakta kalabilmek."


Onu anlıyordum, babama ve abine rağmen her erkeği Korhan gibi olduğunu düşünerek uzak tutmuştum kendimden. Ta ki Boran'a kadar, ona nasıl güvendiğimi ben de anlayamadan gönlümü kaptırmışım. Şimdi ne söylesem boştu vakti saati gelince anlardı benim ne demek istediğimi.


"Sen Allah'tan güzel şeyler dile, o isterse herşey güzel olur." deyip sırtını sıvazladım.


Yemeklerin hazır olmasına yakın Boran ve Devran da kapıda göründü. Salonu ve girişin büyük bir kısmını gören mutfaktan ellerimi kurulayarak onları karşılamak için gülümseyerek çıktım,


" Hoş geldiniz." deyip Boran'a sarıldım. Kimse kusura bakmasın burası Konak değildi ve ben eşimi çok özlemiştim.


"Hoş bulmamak mümkün mü?" dedi kulağıma fısıltıyla. Alnıma bir öpücük kondurup ayrıldı mecburen. Devran etrafa göz atıyordu ilk defa geldiği için,


"Hoş geldin." diyerek ona yöneldim.


"Hoş buldum kardeşim, ne güzel bir ev böyle..." dedi beğendiğini belli ederek.


"Eşim diye demiyorum ama çok zevkli kendisi." diyerek Boran'ın yaklaştığım da beni hemen kolunun altına aldı.


Başımı kaldırıp yüzüne baktığım da öyle yoğun bakıyordu ki, yine hüzün bulaşmıştı karalarına. Aylar sonra ilk kez yine bu evdeydik. O gece ki sevincim heyecanım aklıma gelince benim bakışıma da hüzün bulaştı.


Devran bu halimizi fark etmiş olacak ki,


"Ben bahçeye çıkıyorum, bakayım etrafa size komşu olacak güzel bir ev var mı?" diyerek göz kırpıp arkadaki kış bahçesinden bahçeye adımladı.


Boran saçlarımdan bir tutamı kulağımın arkasına sıkıştırırken ben de ona döndüm. Bütün yüzümü taradı gözleri, ne düşünüyorum, ne hissediyorum anlamaya çalıştı. Emin olmak istedi ki,


" Bu evi hâlâ seviyorsun değil mi?" dedi suçlu bir çocuk gibi.


" Bu evi ve hayatıma senle dahil olan herşeyi seviyorum Boran." duraksadım. Gözlerinin içinde titreşen heyecanı, mutluluğu izledim. İçim titriyordu ona bakarken, nasıl üzüp kırmışlardı böyle güzel bakan bir adamı. Göğsüne başımı yasladım,


"Çok Seviyorum... " dedim dolu dolu.


Mutfaktan kızların sesi gelince varlıklarını hatırlayıp ayrıldım, gözünü bile kırpmadan beni izleyen adamın elinden tutup merdivenlere yönlendirdim.


"Sana kıyafet getirmiştim, gel üzerini değiştirelim." dediğim de bi anda kendimi kucağında buldum. Ağzımdan kaçan tiz çığlığıma engel olamamıştım.


"Boran ne yapıyorsun?" demeye kalmadan kızlar mutfağın kapısına çıkmıştı bile.


"Ne... Merdivenleri böyle çıkıyorduk yanlış mı hatırlıyorum?" dedi bi de arsız arsız...


Beni Boran'a koala gibi sarılmış gören kızlar kıkırdayarak içeri kaçarken,


"Kızlara rezil olduk sayende." deyip elimle koluna vurdum. Umursamadığı gibi burnunu boynuma gömüp derin bir nefesi içine çekti.


" Görsünler, ağaları senin için nasıl deli oluyor."


Ona getirdiğim kıyafetleri verip duşa girmesi ile bende üzerimi değiştirip aşağı indim. Kızlar masayı kuruyordu,


"Devran nerede?" diye sordum.


Elindeki tabağı masaya bırakan Ayşe,


"Kapıdalar Derya abla, Murat ile konuşuyorlardı."


Ben de adımlarımı dışarı yönelttim onlara bakmak için,


Araba başında sohbet eden ikiliye yaklaşınca Murat elindeki sigarayı atıp söndürdü. Ellerini önünde birleştirdi. Bu adamın saygısını da, sahiplenişini de samimi buluyordum.

Onun hareketlenmesi ile Devran da beni gördü,


"Bir şey mi oldu Derya?"


"Yooo Ela geliyormuş da ona bakayım dedim."


Sözlerimle Devran heyecanla kıpırdandı yerinde, bu haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken elimdeki anahtarı Murat'a uzattım.


Boş bakışlarla bir bana bir de elindeki anahtarlığa baktı,


" Bu ne Derya hanım?" dedi şaşkınca,


Yanda ki evi işaret ettim,


"Biz uzun vadede burda kalmayı düşünüyoruz. Eğer siz de isterseniz Ayşe ile evlenince bu eve taşınırsınız diye düşündük."


Anahtarı uzatıp devam ettim,


"Gelin hanımında fikrini alıp, bize kararınızı söylersiniz." dediğim de gülümseyip anahtarlığı elimden aldı.


"Siz ne derseniz, biz onu yaparız Derya Hanım." dedi mahcupça.


"Hayır Murat, konakta kalmak istersen orda da kalabilirsiniz. Bizim ki bir teklif sadece." dedim tüm samimiyetimle.


"Ben ne ağamı, ne de sizi bırakmam."


Gülümsemem büyüdüğün de,


"Ayşe'yi, başka yardımcı arıyorum diye kandırdım. Sen de devam ettirmek istesen..." deyip göz kırptım.


Erkeksi bir kahkaha atıp,


"Bunu söylediğiniz iyi oldu." dediğin de Ela'nın arabası kapı da göründü. Murat elindeki kumanda ile büyük bahçe kapısını açtığında, demir kapı yavaş yavaş açıldı.


Arabasını park eden arkadaşım elinde hediye paketi ile arabasından indi.


Üzerindeki diz hizasında yeşil elbisesi, hafif göğüs dekoltesi ile zarif ve şıktı. Saçlarını açık bıraktığı için kahve saçlarının gölgelediği elaya dönük yeşil gözleri daha çok ortaya çıkmıştı. Ben bile gözümü alamazken Devran'ın da onu izlediğini fark ettim. Benimle beraber Ela da durumun farkına varınca huzursuzca kıpırdandı.


Gülümseyerek bana doğru geldiğin de sıcacık kucakladım onu, Ela çok yanlız bir kadındı. Bunu yaşadığımız süreçte daha iyi anlamıştım. Okuldayken çok samimi olmasak da tek çocuk olduğunu, anne babasının ayrıldığını arkadaşlarımla olan sohbetlerim de duymuştum. Eşinden de ayrılınca iyice yanlızlaşmıştı. Hatta maalesef ki bunu tercih eder olmuştu.


"Canım hoş geldin." deyip yanaklarından öperken, Devran'ın üzerimizde ki bakışlarını fark ettim.


"Hoş geldin Ela" deyip elini uzattığın da Devran ve Ela'nın resmiyeti bir kenara bıraktıklarına hem şaşırmış hem de fazlasıyla memnun olmuştum.


"Hoş buldum Devran nasılsın?" diyen kadının heyecanı sesinden belli oluyordu. Bu yemeğin çok doğru bir hamle olduğuna tekrar emin oldum.


İçeri buyur ettiğim misafirlerimle salona geçtiğimiz de Ela kızlarla sarılıp öpüşürken Devran'ın onun her hareketini incelediğini gördüm. Selma kızlara kötü davranmazdı ama samimi de olmazdı. Kafasında bu kıyaslamayı yaptı mı bilmiyorum ama ben yapıyordum istemeden.


Koltuklara geçip sohbet etmeye başladığımız da Boran merdivenlerde göründü. Lacivert gömleği ve kot pantolonu ile çok spor ama bi o kadar da yakışıklıydı. Ben de ona uygun lacivert spor elbise giymiştim. Evimiz de, huzurla, neşe ile sevdiğimiz insanları ağırlıyor olmak çok güzel bir duyguydu.


Ela'ya elini uzattı,


"Hoş geldiniz Ela hanım." dediğin de,


"Hoş buldum, Ela desen sadece, artık dava için görüşmüyoruz nasılsa."


Boran da buna memnun olduğunu belli eden bir yüz ifadesi ile gülümsedi.


"O zaman tekrardan hoş geldin."


Ela da yeşil gözleri kısılacak kadar gülüp,


"Çok hoş buldum, doğrusu bu kadar güzel ve büyük bir ev beklemiyordum. Size küçük bir hediye almıştım." deyip yanında ki hediye paketini bana uzattı.


"Çok teşekkür ederim, hiç gerek yoktu demeyeceğim hediye almayı da, vermeyi de çok severim." dediğim de hepsi benim bu halime güldü.


Hediyeler, insanları bize onlar yanımızda yokken de hatırlatan küçük ayrıntılardı. Seviyordum bu ayrıntıları. Paketten çıkan iki adet resim çerçevesine beğenerek baktım. Ela'ya dönüp,


" Bayıldım çok güzeller. Hatta bak buraya çok yakışacaklar." deyip şöminenin üzerinde ki rafa yerleştirdim. Biri büyük diğeri ondan bir tık küçük olan çerçeveler yerine gerçekten yakışmıştı.


"Baktıkça beni hatırlarsın." dediğinde,


"Senin hatırlamam gerekecek kadar uzağımda olmamanı tercih ederim." deyip sarıldım arkadaşıma.


Zelfi,


"Derya abla yemekler hazır, istediğiniz zaman servis yapabiliriz." dediğin de hep beraber sofraya geçtik.


Kızlar ve Murat için mutfakta bir sofra daha kurmuştuk. Bize katılmak istememişlerdi.


Yemekler keyifle yenirken Devran sofrada ki yöresel yemekleri Ela'ya tanıtıp hatta bazen tabağına bırakıyordu. Boran'ın da bu halleri dikkatini çekmiş olacak ki, onlara duyurmayacak şekilde kulağıma fısıldadı,


"Ne iş?" dediğinde, başımı çevirdiğim gibi göz göze geldik. Bu adam fazla yakışıklıydı, kalbime zarardı yanii...


Yanağına elimi koyup gamzesinin severek,


"Ne görüyorsan o Boran ağam." dedim onun gibi fısıltı ile. Kaşları havalansa da peşine samimi bir gülümseme gelip oturdu yüzüne.


Sohbet koyulaşırken konu benim okuldayken hocalara bile karşı çıkan halime geldi. Ela keyifle anlatırken,


"Haksızlığı kim yaparsa yapsın susamıyorum, şükür ki Bayram babam aşirette ki ağalar gibi değil. Yoksa en çok onu delirtirdim." dedim.


   Ela, 


"Bu toprakların senin gibi güçlü kadınlara ve onu taşımayı bilen adamlara ihtiyacı var. Ve bunu çok samimi söylüyorum, siz ikiniz şahane bir çiftsiniz." dediğinde Boran ile bakışlarımız karşılaştı tekrar.


"Derya'yı çok üzdüm Ela, ama bunları geride bıraktık." elimi tutup yüzüğümün yanına bir öpücük kondurdu. "Şimdi sadece o mutlu olsun diye yaşayan bir adamım." dediğin de ben de onun yanağına masum bir öpücük kondurdum. Karşımızda ki ikili bize öylesine güzel bakıyordu ki, bu mutluluğun onları da kısa zamanda bulmasını diledim.


Hepimiz yüzünde ki gülümseme kapının çalınması ile meraka dönerken, kimseyi beklemediğimiz için şaşkın bakışlarım Boran'ı buldu.

Sandalyesinden kalkıp kapıya yönelirken onun da bir fikri yokmuş ki dudak büktü.


Açılan kapı ile aynı anda Tuğra'nın,


"Boran amca..." diyen sevimli sesi duyulurken karşımızda mini eteği, dekolteli bluzu, özenli saç ve makyajı ile Selma vardı.


Kısa bir sessizlik oldu ortam da, Devran'ın derin bir nefes alıp gözlerini kapattığını gördüm.


İlk şoku atlatan Boran olurken, Tuğra'yı kucağına alıp sarıldı,


"Hoş geldin amcasının arslanı." deyip Selma'yı da küçük bi reverans ile içeri davet etti. Amcasının kollarından mutlu bir ifade ile bize bakan Tuğra,


"Doktor Ela ablaaa." diyerek Boran'ın kucağından inip Ela'ya yöneldi.


Yanımda sinirinden delirmek üzere olan adama hiç bakmadan masadan kalktı Ela,


"Merhaba Tuğra'cım" dedi boy hizasına gelerek.


"Merhaba, sen bana hediye yollamışsın çok sevindim. Teşekkür için sana resim yapmıştım babam sana verdi mi?" dedi tüm heyecanıyla.


"Resmi vermedi ama fotoğrafını çekip yollamıştı." dediğinde Selma'nın sert topuk sesi salonda çınladı. Devran'ın yanına gelip sandalyesinde hâlâ şok içinde olan adamın yanağına bir öpücük kondurdu,


"Nasılsın hayatım?" deyip bu kez bana döndü "Biraz geciktik kusura bakmazsın inşallah Derya'cım, geç haberim oldu davetinden."


Sanki davet edilmişte gecikmiş olduğu için mahcup bir misafir havası estiren kadına hayretle baktım. Ben bir şey demeye kalmadan Devran üzerinde ki şoku atlatmış olacak ki bir hışımla kalktı masadan. Tuğra'yı kucağına alıp öptü. Bana döndüğün de kucağında ki oğlunu yanıma bıraktı, bakışından anlamıştım sana emanet dediğini, gözlerimi kapatarak onayladım,


"Gel bakalım annesi, neden geç kaldığınızı bir konuşalım seninle." deyip kış bahçesini işaret etti.


Selma, Ela'ya bir bakış attı,


"Kızlar kusura bakmayın klasik erkek tripleri, etek boyu sorgusu(!) birazdan gelirim." dediğinde benim bile ağzım bir karış açık kaldı. Bu kadın kafayı iyice sıyırmıştı.


Devran söylediği şeyi duymadığı için kırıta kırıta önünden geçip kış bahçesine yürüdü. Ne diyeceğini bilemeyen adamın haline üzülmekten başka birşey gelmedi elimden,


"Kusura bakmayın." diyebildi sadece ama bunu bizden çok Ela'ya söylediği belliydi.


Başımı çevirdiğimde arkadaşımın yeşil gözlerine hüzün çökmüştü,


"Benim acil incelemem gereken bir dosyam vardı. Herşey için teşekkür ederim. Başka zaman telafi ederiz Derya'cım." dediğinde bırakmak istemesem de ortamın neye evrileceğini kestiremediğim için buruk bir tebessüm sundum sadece,


Tuğra'yı Boran'a emanet ettiğim de beraber kapıya yürüdük.


" Ela, Selma'nın yaptıkları için Devran'a mesafe koymayacaksın değil mi? " dedim açık açık.


"Ben bu kadınla baş edemem Derya, bir ona bak, bir de bana. Devran'ın aradığı kadın ben olamam, bizim ki basit bir hoşlantı belki de."


Çetin iti ne yaptı bilmiyorum ama bu kızın kadınlık duygularının çok darbe aldığı ve yaralarını sarmanın ise kolay olmadığını gördüm.


" Ela... " dediğimde,


" Derya şimdi değil sonra, lütfen." dedi dolan gözlerinin kontrolünü kaybetmeden burdan gitmek istiyordu.

  

Sıkıca sarılıp arabasına binmesine izin verdim.


Onun arabası bahçeden çıkar çıkmaz Murat'a döndüm.


"Savcı hanım iyi değil Murat, evine sağ salim girene kadar takip edebilir misin?" dememle hızla onaylayıp bindiği arabayı peşinden bahçeden çıkardı.


Sıkıntılı bir nefesi ciğerlerime çektim. Şimdi olacaklardan korkuyordum, içeri girdiğim de Boran gelip saçlarımdan öptü,


" Bu akşam böyle devam etsin istemezdim. " dedi tadımızın kaçmasından rahatsızlığını belli ederek.


" Devran çok kızacak." dedim Tuğra'ya duyurmadan. Zaten Selma'nın bu cesareti de oğlunun yanında olmasından geliyordu.


Tuğra ile sohbet ettik, okulunu arkadaşlarını anlattı büyük keyifle. Konağı özlediği çok belliydi ama dillendirmiyordu. Olan bitenin farkındaydı aslında, akıllı bir çocuktu.


Devran içeri girdiğinde gözleri salonu hızla taradı. Göz göze geldiğimiz de, dudaklarım kıpırdadı sadece 'gitti' dedim beklenti dolu bakışlarına karşılık olarak. Ellerinin yumruk olduğunu gördüm.


Selma da gelip rahat bir tavırla,


"Aaa savcı hanım gitti mi? İnsan bir veda eder ne kadar kaba bir davranış." dedi kendi yalana inanmış olacak ki, davetsiz geldiği evde nezaket dersi veriyordu.


Bir berjere çökercesine oturan adama baktım. Bir de karşımda tüm öz güveni ile oturan Selma'ya. Doğrusu iyi ve sinsi oynuyordu. Tehlikeyi erken sezip savuşturmuştu aklınca.


Murat'ın geldiğini görünce mutfağı işaret edip peşinden ayaklandım.


Karşı karşıya geldiğimiz de,


"Savcı hanımı evine kadar takip ettim. Ana yola çıkınca sağa çekip durdu." dediğinde duraksadı başını öne eğdi. Ağladığını görmüştü muhtemelen. "Sonra tekrar yola çıktı ama çok dalgındı takip ettiğimi bile fark etmedi."


Murat başını kaldırdığı gibi yüz ifadesi değişti, arkamı döndüğüm de Devran'ın sinirden kızarmış gözleri beni bile korkutacak kadar alev almıştı.


"Sakin ol Devran, konuşur çözersiniz." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.


"Neyi konuşacağız Derya bir adım ileri gidemiyoruz ki. Eski karım gözünün önün de beni öptü. Yüzüme bakar mı daha?" deyip ellerini saçlarına geçirip geriye taradı.


"Buna takıldığını sanmıyorum." dedim, çok da karışmak istemiyordum ikisinin özeliydi.


Kaşları havalandı,


"Bunları Ela ile konuş Devran seni dinleyecektir."


Salona geçtik, Murat kapıdan çıkacağı sırada Devran,


"Benim araba hazır olsun Murat." dediğinde nereye gideceğini anlayan Selma'dan yeni bir atak geldi.


"Tuğra bu gece konakta kalmak istedi babannesini de çok özlemiş. Pijamaları çantasında Devran'cım." deyip aklınca Ela'ya gideceğini düşündüğü adamın önünü kesti.


Ela'ya hak verdim, bu kadın varken sağlıklı bir ilişkiyi yürütmeleri zor görünüyordu.


Devran ve Selma uzun bir süre karşılıklı olarak durup birbirine meydan okudu.

" Murat, Selma hanımı evine bırak!" diyen Devran ilk pes eden taraf olurken, Selma alaycı bir tebessüm ile çantasını alıp bize iyi geceler dileyerek evden çıktığında aklım Ela'da kalmıştı.


❇️❇️❇️❇️❇️


Ela'dan


Akıp giden trafikte dolan gözlerimi silerek ilerliyordum. Öyle dağılmıştım ki arabayı sürebildiğime bile şükrediyordum. Oysa ne kadar güzel başlamış bir akşamdı. Eve geldiğim de hızla arabayı park edip bir an önce evime çıktım. Rahat rahat ağlamak istiyordum.


Selma güzel bir kadındı, bunu sergilemekten de çekinmiyordu. Çocuksu bir yanı olsa da bu gece dişiliğinin altını kalın çizgilerle çizip, benim kendime en güvenmediğim yanımı sorgulamama sebep olmuştu.


Kulağımda Çetin'in sesi vardı, sürekli aynı şeyi söylüyordu.


'Sen kendini kadın mı sanıyorsun?'


'Sen de kadın mısın?'


'Kimseyi hayatında tutamazsın bu acizliğinle, dişi ol biraz.'


İki katı zar zor çıkarken göz yaşlarım sürekli görüş alanımı kapatıyordu.


Adliye koridorlarında rüzgar estiren savcı Ela gitmiş, yerine içimde bir türlü susturamadığım aldatılmış, aşağılanmış kadın mikrofonu eline alıp, beynimi en duymak istemediğim sözlerin esiri yapmıştı.


Hemen üzerimde ki elbiseyi çıkardım halbuki giyerken ne çok yakıştırmıştım kendime. Özenle hazırlanmıştım, Devran'ın ilgili bakışları da moralimi iyice yükseltmişti. Ta ki o kadın gelene kadar.


Duşa girip suyu açtım başımın üzerinden akan suya göz yaşlarım karıştı. Bu duyguyu aşamadığım için kendime yükleniyordum, belki de psikolojik destek almalıydım. Uzun süre sonra duştan çıkıp üzerime pudra pembe beyaz çizgili önden düğmeli pijamalarımı giydim. Saçlarımın havlu ile nemini alıp tepemde topladım. Kendime bir kahve yapıp abur cubur dolu olan sepetimi de alarak balkonda ki salıncağıma geçtim. Depresyona giriş için bütün materyallerim hazırdı. Kahvemden bir yudum alıp tekrar dolan göz yaşlarımı savuşturmak için başımı yukarı kaldırıp gözlerimi kırpıştırdığım sıra da çalan kapı zili ile dudak büktüm bu saatte kim gelirdi ki?


Salıncaktan kahvemi dökmeden inip ortada ki sehpaya kupayı bıraktım. Ayaklarımı sürüye sürüye kapıya yürüdüm. Tepemdeki topuz ıslak olduğu için geriye doğru kaymıştı. Gözetleme deliğinden baktığımda kucağında Tuğra ile Devran'ı görmeyi beklemiyordum. Kalbimin ritmi bir anda pik yaptı. Elim ister istemez kalbimin üzerine giderken, burada ne işleri olduğunu sorgulayacak halde değildim. Vestiyerden uzun hırkamı alıp üzerime geçirirken ellerim saçıma gitse de onları düzeltmemin imkanı yoktu.


Yavaşça kapıyı araladığım da ağladığım belli olan gözlerime şevkatle bakan Devran içimi sıcacık yaptı.


"Biraz moralin bozukmuş diye duyduk, Tuğra ile sana misafir geldik, tabii kabul edersen?" dediğin de elindeki pasta kutusunuda havaya kaldırdı.


Dudaklarımı birbirine bastırıp, sesi dışarıdan duyulacak kadar hızlı atan kalbime söz geçirmeye çalıştım,


" Hoş geldiniz. " deyip kapıyı tamamen açtım. Belki de karşısında ilk defa bu kadar özensiz ve dağınıktım ama bana bakışında hiç bir değişiklik yoktu. Elindeki pasta kutusunu bana verip Tuğra'nın ayakkabılarını çıkardı. Beraberce içeri geçtiğimiz de kendimizi balkonda bulduk.


Tuğra salıncağa tırmanmaya çalışınca onu kucaklayıp oturmasına yardım ettim. Gözü abur cubur sepetine takılınca babasına baktı.


"Pasta yiyeceksin babacığım." dediğin de onu başıyla onaylayıp salıncakta keyifle geriye yaslandı. Devran çantasından bir oyuncak çıkarıp Tuğra'ya verdi.


Eli belimi bulduğun da içeri yönlendirdirerek,


"Biraz konuşalım mı?" dediğinde yakınlığı ile kuruyan boğazım yüzünden konuşmadan başımla onayladım.


İçeri girip koltuklara oturduğumuz da önce Tuğra'nın ilgisinin bizde olmadığına emin olmak için onu kontrol etti. Sonra gözlerimi buldu koyu kahveleri,


"Ela, bu akşam olanlar için özür dilerim. Hiç birşey onun yansıtmaya çalıştığı gibi değil." dediğinde bakışlarımı kaçırdım.


Öyle olmadığını biliyordum da, biz neydik de bana bu açıklamayı yapıyordu. Elimin üzerinde elini hissettiğim de tekrar ona bakmak zorunda kaldım,


" Söylediklerime inanmıyor musun?" dediğin de yanlış anladığını fark ettim.


"Hayır... Devran neden sana inanmayayım? Sadece bana açıklama yapmanı gerektirecek bir durum yok." dedim sonun da yine gözlerimi kaçırarak.


Sıkıntılı bir nefes alıp verdi, eli bu kez çenemi tutup yüzümü kendine çevirdi.


"Bu saatte Tuğra ile kapında olduğuma göre, benim açımdan sana açıklama yapmam gereken durumlar var demek ki..." diyerek gözlerimin içine baktı. Bakışlarımı kaçıramayınca gözlerimi kapattım bu kez ellerimin titrediğini hissediyordum inşallah bu halimi fark etmemiştir.


Elini yavaşça çekti çenemden bu kez saçımda ki ıslaklığı fark etmiş olacak ki,


" Saçlarını neden kurutmadın?" dedi konuyu dağıtarak. "Hasta olursun böyle..."


Omuz silkip,


"Uğraşmak istemedim." dedim.


"Ah savcı hanım ah... Gel bakalım kurutalım o zaman." elimden tutup kaldırdığında ben önde o arkada banyoya yürüdük. Benim olayı algılamam anın şokuyla gecikse de, peşinden gelip makinayı elimden alınca ancak kavradım onun kurutacağını.


"Devran ben hallederim." desem de dinlemeyeceğini saçlarımda ki tokaya uzanan eliyle anladım. Çok yakındı, fazla yakın...


Makinayı düşük ayarda açıp bebek sever gibi kuruttu şaçlarımı, kuruduğuna emin olunca alnımda dudaklarını hissettim. Midemde kelebekler uçmaya başladı, kalbim göğsümü delmeye çalışıyordu. Bu kez sesini duyduğuna emindim. Dudaklarını alnımdan ayırmadan konuştuğunda kulaklarım uğuldadığı için ne söylediğini anlamak için insan üstü bir çaba içindeydim,


"Saçlarını toplamasak olur mu? Böyle çok güzeller." dediğinde yutkundum. Sesimin çıkacağından emin olamadığım için başımla onayladım sadece. Küçük bi öksürük ile boğazımı temizleyip,


"Tuğra yanlız kaldı." dedim kaçmak için.


Güldüğünü anladım,


"Kaçmaya devam diyorsun..." dediğini duydum banyodan çıkarken.


Mutfağa gelip ısıtıcıya su koydum. Saçlarımda sanki hâlâ parmakları geziyordu. Ufacık bir dokunuşu beni nasıl böyle etkiliyordu ki, ben daha önce hiç böyle şeyler hissetmemiştim. Gerçi nasıl hissedecektim ki bir anda kendimi nişanlı bulmuştum. Ara tatil için babamın yanına gidip, nişanlı olarak dönmüştüm. Fikrimi usülen sorsa da karşı çıkmaya cesaret edemeyeceğimi adı gibi biliyordu.


Sonrası Çetin'in sanki yıllardır birlikteymişsiz gibi benden onay alma gereği duymayan dokunuşları, kanatırcasına öptüğü hatta bazen kanattığı dudaklarım. Aklıma gelenler ile bir ürperti geçti yine bedenimden.


"Ela..." diyen sese döndüğüm de Devran kutuda ki pastayı çıkarmış tabağa koymuştu bile, nasıl derine daldığımı o an anladım. Kendimi toparlayıp,


"Efendim." dedim. Gözleri üzerimde gezdi.


"Üşüdün mü? Ürperdin sanki." dediğinde yine başımı göğsüne yaslayıp ağlamak istiyordum. Beni yine sarsın, kokusu içime işlesin. Benim ördüğüm duvarlar onun karşısında niye eriyip kayboluyordu. Yanında savunmasız ama güvende hissetmem çelişki değil miydi?


" Biraz... Şimdi sıcak kahve iyi gelir." dedim geçiştirmek için. "Tuğra için süt mü ısıtalım, meyve suyu içer mi?" diye sordum.


"Süt daha iyi olur." dediğin de dolaptan sütü çıkardım, Devran ise Tuğra'nın üzerinden gözlerini hiç çekmiyordu. Salıncakta sallanarak dışarıyı izlemek hoşuna gitmiş gibiydi.

   

Tepsiye hazırladığım pasta dilimleri ve içeceklerimiz ile tekrar balkona çıktığımız da, Devran,


"Evet yakışıklı gel bakalım yanıma" dese de Tuğra yerinden fazla memnundu.


"Babacım burda yesem olmaz mı?" diyerek boynunu büktü.


"Orada sütünü içemezsin, dökülsün istemeyiz değil mi babacım?" diyerek onu ikna etti. Gelip babasının yanına oturan çocuk adeta bir pamuk şekeriydi. Devran'ın herşeyi ince eleyip sık dokumasının sebebini onları yan yana görünce daha iyi anladım. Oğlunun pastasını özenle yedirip her lokmanın ardından sütünü içirdi. Sık sık ağzını silerken gözlerimi ayırmadan onları izlediğimi farkında bile değildim.


Bana hiç bakmadan konuştuğun da,


"Çok özendiysen Tuğra'nın pastası bitince sana da pastanı yedirebilirim doktor hanım." duyduğum cümle ile kulaklarıma kadar kızardığıma eminim.


"Şey ben bir şeye ihtiyacınız var mı diye..." diyerek iyice saçmalayınca bana dönüp gülümseyerek göz kırptı.


Allah'ım bu akşam ölmezsem daha ölmem.


Kahvemden içip, hızla pastamdan bir parça attım ağzıma. Şimdi yedirmesini beklediğimi düşünebilirdi.


Tuğra,


" Ela abla bir şey sorabilir miyim?"


"Tabii ki Tuğra'cım sorabilirsin." dedim gülümseyerek.


"Ben steteskopumu okula götürmüştüm. Arkadaşlarımla oynarız diye. Sonra öğretmenimiz dedi ki insanların kalbi bazen daha hızlı atarmış. Heyecanlanınca, korkunca, koşunca..."


Doktor olmadığımı uygun bir zamanda, uygun bir dille anlatmamız gerektiğini aklıma not ederken cevap verdim,


"Aynen öyle Tuğra'cım öğretmenin doğru söylemiş." dediğim de kafasını salladı.


"Sonra Ceylin yanıma gelip dedi ki, insanların kalbi aşık olunca da hızlı atarmış. Ben seni görünce kalbim hızlı atıyor evlenelim mi?"


Devranla birbirimize bakıp kaldığımız anlarda gülmemek için dudaklarımızı birbirine bastırdık aynı anda.


Küçük bir öksürükle kendini toparlayan Devran,


" Sen bu konuda ne düşünüyorsun oğlum?" dedi büyük bir insanla sohbet eder gibi tüm ciddiyetiyle.


"Benim kalbim Ceylin'i görünce hızlı atmıyor ama Eda'yı görünce çok hızlı atıyor. O zaman benim Eda ile mi evlenmem lazım babacım."


Normalde bu anlatımına kahkahalar ile gülebilirdim ama onlar baba oğul öyle ciddiydiler ki kendimi onlara uymuş dikkatle dinlerken buldum.


"İnsanlar aşık olunca kalpleri daha hızlı atar bu doğru Tuğra'cım ama sizin için daha çok erken, büyüdüğün de senin için gerçekten özel olan kadınla evleneceksin."


Dudaklarını büzüp biraz düşündü Tuğra ve sonra bambaşka bir yerden vurdu,


"Doktor Sedat abi sizin annemle boşandığınızı söyledi. Senin kalbin artık annemi görünce hızlı atmıyor mu?Artık sevmiyor musun annemi?" dediğin de donup kaldım.


Devran'ın da bir an duraksadığını fark ettim. Beklemediği bir anda gelmiş olacak ki zaman kazanmak için kahvesinden bir yudum içip, pastasından bi çatal aldı. Ne cevap vereceğini deli gibi merak ediyordum. Merak ettiğim şey Selma'yı sevip sevmediği değildi. Karşısında ki minicik kalbi kırmadan yeni durumu nasıl anlatacağıydı. Benim varlığımın da onu zorlandığının farkındaydım.


" Sen geçen yaz Boran amcanla konuşmuyordun hatırlıyor musun? Küsmüştün ona." diye hiç anlamadığım bi noktadan giriş yaptı.


"Evet çok kızmıştım ona." dedi sinirle.


"Niye küsmüştün onu hatırlıyor musun?" diye sordu gayet sakin. Bir yandan da pastasından yiyip kahvesini içiyordu.


"Ben evlenecektim Derya ile ben seviyordum onu." diyerek yükselen Tuğra'nın çıkışını beklemediğim için küçük bir kahkaha firar etti dudaklarımdan. İkisi de tüm ciddiyetleri ile bana dönünce suçlu bir çocuk gibi ellerimi havaya kaldırdım,


"Özür dilerim, lütfen devam edin."


" Derya'yı görünce de kalbin hızlı atıyor muydu?" diyerek kaldıkları yerden devam ettiler.


"Oooo hem de nasıl." dedi Tuğra.


"Şimdi Derya için değil, Eda için mi hızlı atıyor kalbin?" deyince Tuğra duraksadı. Biraz düşündü,


"Evet Eda için hızlı atıyor." diyerek onayladı Devran'ı,


"O zaman artık Derya'yı sevmiyor musun?" diyen Devran'ı alkışlamamak için kendimi zor tuttum doğrusu.


"Hayır!" diyerek itiraz etti Tuğra, "Ben Derya'yı hâlâ çok seviyorum ama..."deyip elini kalbine koydu." Burası onu görünce hızlı atmıyor artık."


"İşte Tuğra'cım senin Derya'yı sevdiğin gibi ben de anneni seviyorum ama bir arkadaşım gibi seviyorum. Bizim annenle iyi arkadaş olmamız için çok önemli bir sebebimiz var çünkü. İkimiz de seni çok seviyoruz, bunun için de hep iyi iki arkadaş olarak kalmaya çalışacağız. Bazen anlaşamayabiliriz, sen de arkadaşlarınla bazen anlaşamıyorsun ya aynen onun gibi. Ama seni hep çok seveceğiz anlatabildim mi babacım? " dedi tane tane anlatarak.


Babamla annem ayrıldığın da yirmi yaşındaydım ama keşke Tuğra kadar şanslı olsaydım dediğim bir anı yaşadım. Bir arada olmaya çalışarak bize ne kadar zarar verdiklerini daha iyi gördüm. İnsan kendi mutsuzken evladını nasıl mutlu edebilir ki, o küçücük kalp ondan saklandığı sanılan bütün gerçeklerden haberdardır aslında.


"Anladım babacım ama Boran amcama hâlâ biraz kızgınım." dediğinde bu kez Devran da güldü.


"Sanırım Derya oğlumun içinde ukde olarak kalacak." dediğinde gülümsedim.


Tuğra tekrar salıncağa yerleştiğin de bende boşalan tatlı tabaklarını alıp mutfağa geçtim. Elindekileri makinaya koyarken Devran kahve kupalarını getirdi.


"Salıncağı sevdi." dedim durum tespiti yaparak.


"Bence evinde ki huzuru hissetti." dediğin de elimdeki son tabağı makinaya koyup kapağını kapattım.


Sırtımı tezgaha dayayıp ona döndüğüm de devam etti.


"Büyük evleri sevmediğini söylemiştin hatırlıyor musun?"


Dediğini de başımla onayladım onu,


"Ama bugün Derya ve Boran'ın evini çok beğendin. Çünkü sevmediğin şey evin büyüklüğü değil Ela, yuva olmayan dört duvarlar soğuktur, üşütür insanı. Bir göz odada olsa soğuktur, koca bir villa olsa da soğuktur. Ama içinde huzur olan, sevgi olan evler öyle değildir. Gecekondu da olsa, Konak da olsa sıcaktır." dediğinde söylediklerinin doğruluğu beni içine çekti.


Evimiz büyüktü, eşyalarımız yeniydi, şatafatlıydı ama aile sıcaklığı yoktu. Hiç bir zaman da olmadı.


Buruk bir tebessüm sundum ona,


" Seni dinlerken babamla ilişki mi sorguladım biliyor musun? Tek bir güzel anı gelmedi aklıma. Annem hep onun yerini doldurmaya çalışacağına keşke ayrılsalarmış da ben bir yanlışı doğru sanarak büyümeseymişim." dediğim de Devran da bana buruk bir tebessüm sundu.


"Kendimce onu incitmeden birşeyleri anlatmaya çalışıyorum ama yarın Sedat ile konuşup doğru yapıp yapmadığımı sormalıyım."


"Bence güzel idare ettin." dedim samimi fikrimi söyleyerek.


"Biz artık gidelim." dediğin de biraz daha kal diyemedim. Tuğra ile burada olmasına bile şaşkındım aslında.


Balkona çıktığımız da bizi bir sürpriz bekliyordu. Salıncakta uyuya kalmış bir yakışıklı.


Tombul yanakları, uyurken öne büzdüğü dudakları alnına dökülmüş saçları tam yemelik bir manzaraydı karşımızda ki.


"Biraz daha uyusa öyle gitsek olur mu? Şimdi taşırken uyanırsa çok huysuz olur da beyefendi."


"Benim için sorun değil de annesi merak etmesin haber ver istersen." dedim Selma denen kadını üstüne sıçratmak istemezdim doğrusu. Gerçi Devran'ı tanıdıkça her türlü Savaşa silahsız dalasım geliyordu ama neyse...


"Bu gece ben de kalacak, yani konakta kalacağız beraber." dediğin de açıkçası rahatladım.


Saate baktığım da gece yarısına yaklaşıyordu. O cesaret nerden geldi bilmiyorum ama bir anda dilimden döküldü sözler,


"Burda da kalabilirsiniz, yani Tuğra'nın keyfini bozmayalım diye diyorum." dediğim de Devran üzerine örttüğüm battaniye ile mışıl mışıl uyuyan oğluna baktı, sonra bakışları beni buldu. Acemice ona adım atmaya çalıştığımı anladı mı bilmiyorum ama,


"Seni rahatsız etmeyelim." dedi emin olmak ister gibi.


"Etmezsiniz." dedim içtenlikle.


Salondaki koltuk açılmadığı için kendi yatağımın nevresimlerini değiştirip onlar için hazırladım, kendine salonda ki L koltuğa yatak yaptım. Devran arabaya inip Tuğra'nın çantasını getirirken, kendisi için de bir eşofman takımı getirmişti. Dediğine göre arabada bulunduruyormuş ani seyahatler için.


Tuğra'yı yatağa taşıdıktan sonra üzerini değiştirdi. Kendisi de banyoda giyindikten sonra bana iyi geceler dileyip oğlunun yanına yattı. Koridorun ışığını kapatıp salona geri döndüğüm de battaniyeyi üzerime çekip sırtımı koltuğa yasladım. Uyuyabileceğimi hiç sanmıyordum, aklıma saçlarımı kurutuşu, alnımdan öpüşü geldikçe içimde ona karşı oluşan kıpırtıya anlam yüklemeye çalışıyordum. Korkum yerinde duruyordu da Devran hayatımda yer edindikçe korkuyu gölgede bırakıyordu. Onunla bir hayatın nasıl olacağını düşünüyordum şuan mesela. Onun dokunuşları Çetin gibi hissettirmiyordu, bana bakışından bile değerli olduğumu görüyordum gözlerinde.


Saatlerce aynı noktada düşünüp durduğumu alarm kurmak için telefonuma uzanınca fark ettim. Gecenin üçü olmuştu ama benim gözümde uykunun zerresi yoktu. İçimde oluşan Devran'ı uyurken izleme dürtüsüne daha ne kadar direnç gösterebilirim ki. Yatağın içinden çıktım koridora geldiğim de yatak odasının kapısı açıktı. Minik adımlarla gidip yatağın ucuna usulca oturdum. Tuğra, Devran'ın sağ kolunu yastık yapmış, başını göğsüne yaslamış uyuyordu.


Selma'yı daha iyi anlıyordum şimdi, daha doğrusu neyi kaybetmeyi sindiremediğini. Benim saatlerce izlemek istediğim manzara ona aitti, onun eşi ve onun oğlu belki de sol yanında da o uyuyordu. Devran'ın kalbinin sesini dinleyerek uyumak... Kiminin hayalini dahi kuramadığı mutluluğu eliyle itmiş, şimdi de geri istiyordu.


Orada ne kadar oturdum bilmiyorum ama yakalanmadan gitmeliydim, yataktan kalkmak için yeltendiğim sırada birşey oldu. Devran elimi bileğimden tuttu, mecburen duraksadığım da kalkmayacağıma emin olmuş olcak ki bilinçli hareketler ile yorganın ucunu tutup kendi üzerine çekerek yatakta yer açtı. Gözleri hâlâ kapalıydı, iyi ki de öyleydi yoksa arkama bakmadan kaçabilirdim. Tuğra'nın uyuduğu sağ kolu gibi, sol kolunu da yana uzattığın da benim için açtığı yere baktım. Biraz evvel hayalini kurduğum yere açık bir davetti bu. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım, burada olduğumu nasıl anlamıştı. Bunu düşünmek için artık çok geçti yakalanmıştım, şimdi ne yapacaktım. Cesaretimi toplayıp uzandım yavaşça, başım sıcak göğsüne değdiğinde ne kadar üşüdüğümü fark ettim. Yorganı üzerime örttüp kolunu omuzuma sardı.


"Çok üşümüşsün güzelim." deyince kalbim şaha kalktı ama yine sesim çıkmadı. Korkuyordum ama korku bu kez beni engelleyemiyordu.


Aklımı okuyormuş gibi sessizce fısıldadı,


"Ben de en az senin kadar korkuyorum Ela, ama korkum bizden yana değil. Sana istemeden yaşatacaklarımdan korkuyorum. Benim yüzümden seni üzüp kırarlar diye korkuyorum. Senin yanına yakıştırmazlar, bizi denk bulmazlar diye korkuyorum."


Saçlarımdan derin bir nefesi içine çekti,


" Sonra soruyorum kendime, küçücük çocuklar bile kalbinin sesini dinlerken, biz de biraz daha cesur olamaz mıyız? "


" Devran... " dedim. Bedenimi saran sıcaklığı, mest eden kokusu, aklımı okuyan sözleri ile ondan uzak duramazken. "Ben çok korkuyorum, yine aynı kayalıklara çarpar parçalanırım diye. Sana da yeteme..." diyecektim ki saçlarımın üzerinde dudaklarını hissettim.


"Sen mükemmel bir kadınsın Ela. Hani bana demiştin ya hatayı yapan kendinden çok emindir, sana kendini sorgulatır. hatırlıyor musun o akşam ki konuşmamızı?" deyince başımla onayladım onu. Saçlarımda tekrar dudaklarını hissettim,


"Bize bir şans ver, bence ikimiz de bunu hak ediyoruz."


"Şu halimize bakarsak; kaçmakta, korkmakta fayda etmemiş görünüyor." deyip başımı kaldırıp çenemi göğsüne koydum. Bana dünyanın en değerli hazinesine bakar gibi bakan adama, tüm duvarlarımı yok ettiğim bir ışıkla gülümsedim. Başını uzatıp alnıma derin bir öpücük kondurdu.


Tekrar benim için açtığı yerime yattım, kolunu omzuma sarıp,


"Tamamlandığımıza göre uyuyabiliriz." dediğinde içimdeki huzurla Tuğra'nın yaşlarında hissettim kendimi. Yorgunlukla kapandı gözlerim.


     

    


Evet.... Yeni b

ölüm geldi.


Ela ve Devran ile ilgili yorumlarınızı merak ediyorum.


Derya kendi evine geçsin mi? Konak da devam mı?


⭐⭐⭐⭐⭐Dokunalım lütfen 💞😇❤️


   


   



Loading...
0%