@zamansizim84
|
Derya'dan Büyük bir hevesle hazırladığım akşam yemeği Selma'nın sabotajına uğrarken, nerden duyup da, ne cesaretle geldi kafamda sorguluyordum. Bir insan istenmediği yere niye gider. Bencilliği ile kendinden soğuttuğu adamdan hâlâ ne bekler... Zelfi ile Ayşe, Tuğra'yı yemek bahanesi ile mutfağa götürmüşler, bizse koltuklarda oturmuş sessizliği dinliyorduk. Çok şey söylemek istiyordum ama Devran'ın canı zaten fazlası ile sıkkın duruyordu. "Çay içer misiniz?" dedim gerilimi azaltmak adına. Boran, "İyi fikir güzelim." derken Devran'dan ses çıkmadı. "Devran çay yada başka birşey içmek ister misin? diyerek seslendiğim de birden daldığı düşünceden sıyrılır gibi bana döndü. " Boran'ın burada eşofman takımı var mı? " deyince boş gözlerle baktım bi süre, ciddi ciddi cevap beklediğini görünce, " Var... Yani bugün biraz eşya getirmiştim bu eve." desem de niye sorduğunu anlamadığım için kafam karışmıştı. "Derya rica etsem, bi poşete koyup verebilir misin?" "Olur, getireyim hemen." diyip merdivenlere yöneldim. Boran için getirdiğim takımı küçük spor bir çantaya koyup aşağı indim, Devran ve Tuğra kapıdaydı. Elindeki çantayı Devran'a verirken, "Hayırdır... Aklından neler geçiyor?" dedim merakla, Tuğra'yı arabaya yerleştirip kemerini bağladı. Bana döndüğünde, "Ela'ya gidiyorum Derya. Konuşmamız lazım, aramızda olanların adını koymazsak Selma'nın kurbanı olacağız belli ki." dedi kendinden emin. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, "Devran, emin misin?" demekten kendimi alamadım. "Eminim Derya, biz birbirimize iyi geliyoruz. Belki de ilk defa bu kadar eminim." dediğinde Boran araya girdi. "Savcı hanım, Zelfi'nin kocasını dövdüğünde hissetmiştim böyle olacağınızı." dedi yarı alaylı bir neşeyle. Ben neden bahsettiklerini alamazken ikisi erkeksi bir sarılma ile birbirinin sırtına vurdular. Tuğra ile bir daha gelip biz de kalması üzerine anlaştık. Ela çok yaralı bir kadındı, alışverişe gittiğimiz gün bunu daha iyi anlamıştım. Devran ise yıllarca Selma'ya aile olacak kadar geniş kalpli, bir o kadar da sözünün ve sevdiği kadının arkasında kale gibi duracak karakterli adamdı. Kızları Murat ile konağa yolladığınız da eviniz de baş başa kalmıştık. Işıkları kapatıp sadece yanan şöminenin aydınlattığı salonun tadını çıkardık. Sırtımı koltuğa yasladığım da, dizlerimde uzanan adamın koyu kahve saçlarında dolaşan parmaklarımla halimden çok memnundum. "Boran..." dediğim de kapalı olan gözlerini aralamadan, "Hımmm..." dedi tüm huzurunu sesinde hissettirerek. "Devran ve Ela iyi bir ikili olmaz mı?" dedim aklıma takılan arkadaşımı düşünerek. Yerinde huzursuzca kıpırdandı. "Bilmiyorum Derya, Devran aşiretin başına geçmek zorunda ve bunu Ela nasıl karşılar bilmiyoruz. Sen avukatsın ama devletin savcısı. Sonradan pişman olacaksa şimdiden uzak dursa ikisi içinde daha iyi olur." Haklılığı karşısında sessiz kalırken bizim durumumuzun, onlara engel olmamasını diledim. Ortam tatsızlaşınca, her zaman ki gibi hızlı bir konu geçişi yapıp, " Bugün sana içli köfte yapacaktım ama beceremedim." dedim nazlı nazlı. Gözleri şaşkınca aralandı, sorgular gözlerle baktığında dudaklarımı büzdüm, "Ayşe benimle dalga geçti biliyor musun?" diyip dudağımı sarkıttım. Bakışları dudaklarıma düştü önce, sonra dizimden kalkıp koltukta yan oturarak bana döndü, "Herşeyi mükemmel yaptığın için şaşırmıştır kızcağız. Çıtayı fazla yukarı çekiyorsun güzelim. Bazı şeyleri de yapama da diğer faniler mutlu olsun." deyip burnunu burnuma değdirdi. "Ben sadece sen seviyorsun diye denemek istemiştim. Yoksa mükemmel olmak gibi bir iddiam da, derdim de yok. Sen beğensen yeter bana." Gözlerimiz birbirine kenetlendi, aşk ikimizin de içinden taşıp gönül eşine kavuşmak ister gibi içimize sığmıyordu. " Beğenmek ne ki, sana içimi açıp sevgimi gösterebilsem, dilimin ne kadar aciz olduğunu anlarsın. Her zerrem adını haykırıyor, senden ayrıyken zaman akmıyor. Derya sen benim dünyamsın, ömrümsün, huzurumsun..." deyip duraksadı. "Sen benim bu hayatta ki son umudumsun." deyip dudaklarını dudaklarıma örttü. Her sözünü mühürler gibi... Kollarım boynuna dolandı, ellerim saçlarının arasında, kendime çektim daha çok... O da benim umudumdu. Boran'ın sahiplenen kollarında geceyi sonlandırırken yeni günün bize ne getireceğini düşünüyordum. Ela, Devran'ın ağa olmak zorunda olduğunu bilse, yine ona kapı aralar mıydı? Aradan geçen iki günde konağa dönmüş keyifli bir kahvaltının ardından beyleri işe uğurlamış. Salonda Zeynep babanne, Dilber hanım ve Türkan yenge beraberce sadirlere yerleşmiştik. Ortamın eski gerginliği yoktu ama kırgınlıklar, yılların gönül yorgunlukları da yerli yerinde duruyordu. Dilber hanım, "Derya gel kızım yanıma otur." dediğinde onu kırmadım. Yanı başına oturunca elimi ellerinin arasına aldı, "Benim sizlerle konuşmak istediğim şeyler var, daha doğrusu helalleşmek gereken sözlerim, kırıcı davranışlarım oldu." deyip başını bana çevirdi. Gülümseme ile karşılık verdim, Dilber hanım kendini iyileştiriyordu. "Senin üstüne çok gittim Derya, sebeplerini konuştuk saninle, belki de bir tek sen, bana anlayacak kadar yakın oldun. Hakkını helal et kızım."dediğin de Türkan yengenin şaşkın bakışlarına Zeynep babannenin dolmuş gözleri eşlik etti. " Bir anne olarak vazifelerimi bile yapmamışken hakkım yok biliyorum ama bundan sonra Boran ne ise Yusuf da o beni için, Zeynep ne ise sende o olacaksın. Ben onlara anne olamadım ama öğreneceğim, eksik bıraktığım herşeyi telafi etmeye çalışacağım." Yanı başımda pişmanlıklarını dile getiren kadına karşı içimde en ufak bir kırgınlık yoktu. Kendi hayatını zehir etmiş birine en büyük ceza çektiği vicdan azabıydı. Sarılıp sırtını sıvazladığım da, devamı için destek olmak istemiştim. " Zaman alsa da başaracağız Dilber hanım." dedim tüm samimiyetimle. Bana buruk bir bakış ile gülümseyip Türkan yengeme döndü, "Sen çok asil bir kadın, çok iyi bir annesin Türkan. Bu konağa geldiğim de senden öğreneceğim o kadar çok şey vardı ki, hep imrenerek baktığım bir insandın. Dilan'a seninle elti olacağı için ne şanslı olduğunu kaç kere söyledim bilmiyorum." dediğinde Türkan yengemin kaşları şaşkınlıkla havalandı. " Gel gör ki Dilan'a nasip olmayan bana nasip oldu ama hayat bizi kör düğüm etti. Benim derdim seninle değildi, hiç olmadı. Benim derdim kendimleydi, çözemedikçe etrafındakileri kırdım. Bana hakkını helal et demeye bile utanıyorum ama..." deyince Türkan yenge de gelip diğer yanına oturdu. " Dilber... "dedi tüm asaletiyle,"Zararın neresinden dönersek kârdır, benim Devran'dan başka kimsem yok bu hayatta, oysa ne çok isterdim bir kız kardeşim olsun. Dertlendiğimde kapısını çalacağım bir sırdaşım, sırtımı sıvazlayanım olsun. Geç de olsa, güç de olsa ikimiz istedikten sonra olur." Bu kadına hayranım demiş miydim? Bi kere daha diyorum ki asaletin vücut buluşu. Kendinden helallik istemeye cesaret edemeyen kadına gel kardeş olalım diyordu açık açık. Dilber hanımın mahcubiyetine mahcubiyet kattı bu hali. Gözleri ile anlaştı iki kadın... Onları dolu dolu gözler ile izleyen Zeynep babannenin dudakları aralandı, "Allah'a öyle çok dua ettim ki bu konağa dirlik, birlik, muhabbet versin diye... Rabbim kabul etti dualarımı çok şükür." deyip karşısındaki gelinlerine sevgiyle baktı. Dilber hanım, "Seni çok üzdüm ana sen de hakkını helal et." dediğinde, "Esas sen hakkını helal et Dilber. Ben senin Havva'ya uyduğunu sanıp günahına girdim yıllarca. Sakladığın yaralarını göremedim, analık edemedim. Sen hakkını helal et." Herkesin üzerine çöken hüzün neredeyse elle tutulur haldeydi. Yıllarca birlikte yaşadıkları bu konağı kendilerine zindan etmişlerdi. Ağız tadı ile sofraya oturmak lüks olmuştu. Şimdi hepimiz için yeni bir sayfa açmanın zamanı geldiyse, ortama bomba gibi düşecek bir dedikodu yayıp bu kasveti dağıtmak da bana düşerdi. "Hanımlar... Hepimiz yeni bir başlangıcı hak ediyoruz, hatta konağa yeni bir gelin gelse de havanız değişse değil mi?" deyip kenara çekildim. Hepsi birbiri ile bakıştı, sonunda gözler bana döndü, "Devran yeni bir aşka yelken açmak üzere." deyince önce şaşırsalarda hızla atlatıp soruları peş peşe sormaya başladılar. "Kimmiş? Tanıdığımız biri mi?" dedi babannem. "Belliydi halinden son sıra neşesi geri geldi." dedi Dilber hanım. "Derya sana kadar geldiyse ciddi birşey demek ki... Çok korkuyordum kendini kapatır, tekrar kimseye güvenemez diye." Türkan yengemin korkusunu çok iyi anlıyordum. Devran Selma ile bir ömür planlamış, hiç ummadığı yerden darbe almıştı. Bu kadar hızlı yeni bir yola çıkmasına hem seviniyor hemde hâlâ tedirgindi. "Aslında size söylememden hoşlanmayabilir daha çok yeni, ama Selma olayın farkında ve şimdiden aralarına girmeye çalışıyor. Hepinizin desteğine ve dikkatine ihtiyacı olacak. Tuğra'yı incitmeden Devran'ın yolunu açmalıyız." deyip hepsi ile göz göze geldim. " Kim Derya? " dedi Türkan yengem merakına yenilerek. " Benim arkadaşım Savcı Ela." Üçünün birden şaşkınlığı yüzlerinden okunur haldeydi. İlk kendini toparlayan yengem olurken, " Derya kızım, bizim buraların adeti töresi belli. İş ciddiye binince Devran'ımı yarı yolda bırakmaz değil mi? Bir hayal kırıklığı daha yaşamasın oğlan." derken haklı olduğu gerçekti. "Bunu zaman gösterecek yenge ama o da Devran'a çok kıymet veriyor. Alelacele karar verecek biri değil." "Hayırlısı olsun" dediler beraberce. "Derya akşama düğün var kızım katılmamız gerek. Olaylardan sonra gözler üstünüzde olacak hazırlığını ona göre yaparsın. " diyen Dilber hanımın düğün hassasiyetini biliyordum. "Birazdan çıkar hazırlanırım, merak etmeyin dosta düşmana karşı nasıl davranmanız gerekiyorsa öyle olacak." Zeynep babannemin takdir eden bakışları beni buldu, "Sen gereğini bilirsin kızım. Kocanın yanında dimdik dur." Merdivenleri çıkarken kasıklarımda ki ağrıyla yüzüm buruştu. Bu ay da istemsizce beklediğim mucize olmamıştı demek ki. Odama girip banyoya adımladım. Dolaptaki ped paketini çıkarıp tezgahın üzerine bıraktım. Boran ile bu konuda konuşmak istemiyordum. İçten içe heveslendiğini bilsem de anlamazdan geliyor, umutlanıp hayal kırıklığı yaşamasın diye uğraşıyordum. İşlerimi halledip yatağa uzandım. Havalar soğuk olunca ağrılı geçen regli dönemlerim de ilaç almazdım ama sıcak ve uyku iyi gelirdi. Gözlerim kapanırken direnmeden yatağın sıcağına bıraktım kendimi... Saçlarımda dolaşan parmaklar ile uykunun büyüsünden sıyrılmaya çalışırken ağrının azaldığını fark ettim. "Derya'm iyi misin? Sen uyumazsın bu saatte." deyip alnıma dudaklarını buluşturdu. "Ateşin mi var biraz?" Yatağa öyle gömülmüş kendimi öyle bir sarmalamışım ki yanaklarımın bile sıcak olduğunu fark ettim. "Yatağın sıcağı hayatım, iyiyim merak etme." deyip yatakta doğrulup sırtımı başlığa yasladım. Üzerinde takım elbisesi ile görünce düğün aklıma geldi. "Ayyy geç kaldık Boran, düğüne gidilecekti. Saat kaç?" "Şşşş.... Sakin ol güzelim ben erken geldim, geç kalmadık." diyerek banyoya yürüdü. "Ben duş alana kadar sen de uykunu açarsın." O duşa girince yataktan çıktım ilk gün çok yoğun olmayacağı için kıyafet konusunda sorun olmazdı. Yinede siyah balon kol bedenimi saran bir elbise tercih ettim. Kolları kalın dokulu bir tülden yapıldığı için duruşu gösterişli ama aşırı iddiadan uzaktı. Saten kumaşı dar olarak inip dizaltında bitiyordu. Sade ve asil... Bence yeterliydi. Duştan çıkan can eşimin kara gözlerinde ki üzüntüyü gördüm. Bıraktığım paketten gerekli mesajı almış olmalıydı. Bunu daha kaç defa yaşayacaktık aşmak zorundaydık. "Bu elbise uygun olur değil mi?" diyerek herşey normal gibi davrandım. Bizim normalimiz buydu. Her ay ben adet olduğum da yasa durursak boğulurduk. Hızla kendini toparlayıp bana uydu. Elbisenin üstünde oyalandı gözleri, "Çok güzel, ben de siyahlarımı giyeyim o zaman."diyerek dolabına yöneldi. Durmuş onu izliyordum, belindeki havlu ile dolaptan takımını aldığında yine çok yakışacağını biliyordum, siyah gömleği giyerken yanına gidip düğmelerini iliklemeye başladım. Onun hayranlık ile izleyen gözlerine bakıp gamzesine derin bir öpücük bıraktım, "Bu düğünde de kızların odağı olursan bozuşuruz Boran ağa." dedim dudaklarım hâlâ yanağındayken, belimden tutup kendine yasladı tamamen, "Hangi kızlar, ben dünya üzerinde senden başka bir kadının varlığından bile haberdar değilim." Sözleri ile erisem de, "Yaaaa... Beni bu sözlerle kandıramazsın. Kendi düğünümüz de reyhani oynarken bile seni gözleri ile yediler o kızlar." Biraz, uzaklaşıp çenemden tutarak bizi göz göze getirdi. "Ben o zaman da avluda senden başka kimseyi görmedim. Hanım ağam yoksa beni kıskanmış mıydın?" Yanından uzaklaşıp göz temasını kestim. Elbise elimde banyoya girmeden ona döndüm, "Kıskanmıştım tabii... Hele de bana rağmen gözlerini üzerinden çekmeyenler... Ne demiştim kimse benim kocama yürüyemez." Arkamdan güldüğünü duyuyordum ama oylanacak vaktim yoktu. Hızlı bir duşun ardından saçlarımın uçlarına dalga verip sıkı bir at kuyruğu ile toparladım. Dilber hanımın hediyesi olan setin küpelerini taktığım da elbiseye yakışmıştı. Mavi gözlerimi ortaya çıkaran makyajımla hazırdım. Elbiseyi giydiğimde fermuarı sırt kısmında olduğu için çekemedim tabii. Omuzlarından geçirdiğim elbise ile banyodan çıktım. "Boran..." diyerek odaya geçince yatağın ucunda oturmuş telefonuna bakıyor olduğunu fark ettim. "Efendim güzelim" diyerek karagözlerini bana çevirdi. "Bir centilmene ihtiyacım var. Yardım eder misin?" deyip arkamı döndüm. Sırtımı boydan boya okşayan parmağı fermuara ulaşınca durdu. Bu kadar yakın olmamız iyi değildi. Hep hormonlaron etkisi, yoksa bu kadarcık dokunuşla aklımın başımdan gitmesinin başka açıklaması olamazdı... O fermuarı yukarı çektikçe benim yüzüm düştü. Elbisenin kumaşının da etkisiyle bu kış aldığım iki kilo kendini hemen belli etmişti. Kızlarla yeyip içip sohbet ederken iyiydi de, işte böyle başına bela oluyordu insanın, "Yaaa Boran benim göbeğim çıkmış!" deyip göbeğimi içime çekip aynanın karşısında sağıma soluma dönerek kötü görünüp görünmediğimi kontrol ederken, sessizliği dikkatimden kaçmadı. Ona dönünce, başını yana eğmiş buruk bir gülümseme ile beni seyrettiğini fark ettim. " Ne oldu? " dedim haline anlam veremediğim için. "Yok bir şey" deyip gözlerini kaçırdı. "Hadi çıkalım geç kalmadan..." deyince önüne dikildim. "Niye yüzün düştü?" dedim kara gözlerinin içindeki düşünceyi yakalamaya çalışıyordum. Eli biraz evvel şikayet ettiğim göbeğimi okşadığında hâlâ gözlerinin içine bakıyordum. "Bir an hayal ettim, hamileymişsin, kilo aldığın için dertlenip bana sitem ediyorsun."dediğinde gözlerinde ki cam kırıkları benim içime battı. "Ben de seni, hep çok güzel olduğuna ikna ediyormuşum." avuç içi göbeğimin üzerindeyken arkama geçip başını sol omzuma bıraktı. Aynadan bu halimizi izlerken, "Gerçek olmayacak hayallerim var Derya, mesela gece beni uyandırıp manav manav gezdir istiyorum. Olur olmadık küsüp naz yap ben etrafında dört döneyim istiyorum." derken eli göbeğimi tekrar okşadı. "Burada ikimizden bir can yetişsin, ben bu mucize şahit olayım istiyorum. Biliyorum sen de aynı mucizenin hayalini kuruyorsun ama ben üzülmeyeyim diye hüznünü dahi içinde saklıyorsun." deyince gözümden akan tek damlaya mani olamadım. Dudaklarımı birbirine bastırdığım da, beni çok savunmasız yakalamıştı. Boynuma derin bir öpücük kondurdu. " Hani birbirimizden saklanmayacaktık? Sen neden gizleniyorsun Derya? " diye fısıldadı kulağıma. Ağırca yutkundum, boğazımda bir yumru olmuştu sözleri, "Bundan sonra saklanmayacağım Boran, evet bir mucizeyi bekliyorum. Rabbimden istiyorum, biliyorum ki o istediğinde bütün engeller anlamsız olur." deyip ona döndüm. Kolları belimi sarınca, "Ama senin gibi bir eşim olduğu için istek kotamı biraz zorluyor olabilirim. Sonuçta merhametli, yakışıklı, karizmatik, romantik bir koca da herkese nasip olmuyor değil mi?" deyince gülümsedi. Dudakları alnımı bulunca, "Esas çok şey isteyen benim de..." dedi dudaklarını çekmeden. Boran'ın telefonunun sesini duyunca bir adım geri attım. Ceketinin iç cebinden telefonu çıkarıp bana çevirdi. Devran arıyordu, açıp direk cevap verdi, "Hazırız, iniyoruz." Ayakkabılarımı ayağıma geçirmeye çalışırken elbise dar olduğu için oldukça zorlanıyordum. Bekledikleri için de acele ettikçe elim ayağıma dolaştı. Bir anda kollarımdan tutan Boran olmasa yere yapışıyordum. Önümde eğilip ayakkabılarımı giydirmeye başlayınca alt dudağımı ısırarak bu manzarayı izledim. O ise işini bitirip elini uzattı. Hayran bakışlarıma anlam veremediğin de, tek kaşı havalandı, "Ne?" dedi masumca, "Kesinlikle ben çok şey istiyorum, tekrar anladım." dediğim de gülümseyerek tutmam için uzattığı elini işaret etti. Gülme şöyle be adam inşallah bu akşam katil olmam... Merdivenleri indiğimizde, Bayram babamın, "Maşallah maşallah... Sizi şu merdivenlerde tekrar el ele gördüm ya Allah'ıma bin şükür." diyen neşeli sesi kulaklarıma doldu. Boran tuttuğu elimi biraz havaya kaldırıp, "Baba sözü dinlemek lazımmış." dediğinde, "Hadi ordan eşek sıpası, sanki ben dedim diye evlendin." diyerek söylenince Devran, "Geç kalıyoruz bence o defterleri hiç açmayalım şimdi." diyerek mevzuyu kapattı. Koluna girmiş olan Türkan yengeme dönerek "Böyle güzel bir kadını daha fazla bekletmek istemem." Yanında siyah sade elbisesinin üzerine taktığı siyah şalı, yakasında ki zarif broşu ile Türkan yengem sade ve şıktı. Yalnızca siyah giyiyordu ve duyduğuma göre eşi öldüğünden beri bu adetini asla terketmemişti. Oğluna gururla bakan kadının, gözlerindeki gurura karışan hasret çok belliydi. Devran şirketteki masasında babasının fotoğrafını görmüştüm, muhtemelen son fotoğrafıydı ve Devran yaşlarındaki adam sanki oğlu olarak hayatına devam ediyordu. Böylesi bir benzerliğe daha önce şahit olmamıştım. Beraberce arabalara doğru yürüdük, Bayram babamlar Murat'ın kullandığı araba ile yola çıkarken Boran kendi arabasının kapısını açarak bana ön koltuğa oturmam için yardım etti. O sırada Devran da annesine arka kapıyı açmış tam bir centilmen olarak elini uzatmıştı. Yola çıkınca Devran ile Boran'ın aynadan bakıştıklarını fark ettim. "Bir sorun mu var beyler?" deyince kara gözleri bana dönerken, "Derya düğünde Karacahanlar da olacak ve Cihan'ın rahat durmama olasılığı çok yüksek. Hüseyin ağa da yaşananları hazmedemediğini için bize tavırlı. Büyük oğlu Bekir sağ duyulu, akıllı adamdır ama olur da bir ters laf ederler hazırlıksız yakalanıp canını sıkma." dedi arada bana bakarak. "Merak etmeyin hazırlıksız da olsam lafın altında kalmam. Üstüme kuma getirmelerini izleyecek değildim ya." dedim sinirle. "Sen gelmesen de öyle bir şey olmayacaktı Derya. Lütfen bunu duymaya bile tahammülüm yok." diyen Boran'a döndüm, "Sözüm sana değil, ben duruma buldukları çözüme sinirliyim. İki kişi kendini kurtarsın diye, sevmediği bir adamla evlenmek hatta belki kuma olmak zorunda kalan kadınlar. Sevdiği ile bacısı arasında kalan adamlar. Çok acımasız bir döngü, akıl dışı..." Elimi tutup dudaklarına götürdü, " Sinirlenince çok güzel oluyorsun hanım ağam. " deyince arkadan Devran'ın küçük öksürüğü duyuldu. Kulaklarıma kadar kızarırken göz ucuyla arka koltukta oturan Türkan yengeme baktım. Şefkatli bir tebessüm ile karşıladı beni, "Karışma gençlere Devran, ben onları böyle gördükçe çok mutlu olurum. Her anınızın kıymetini bilin..." deyip başını camdan tarafa çevirdi. Dolan gözlerini gizlemeye çalışarak. Yolculuğun devamı sessiz geçerken düğünün olduğu lüks otelin kapısında arabalardan indik. Şatafatlı salona girdiğimizde düğün sahiplerinin Bayram ağayı yere göğe sığdıramayan hali gerçek bir muhabbetin eseriydi. Gözlerin Boran ile benim üzerimde olması ise beklediğim bir durumdu. Koluna girmek için uzandığım da elim tutup parmaklarımızı birbirine kenetledi. Masamıza yürürken sert bakışlarına, yeri döven adımları eşlik etti. Onun bu haline ayrı hayrandım, öyle bir hava estiriyordu ki etrafında düşmana buz tuttururken, dosta gıpta ettiriyordu. Sandalyemi çekip oturmama yardım etti. O yerine otururken hızla bir ortam taraması yaptım. Tahmin ettiğim gibi kızların odağı bizim masaydı ama Devran'ın bekar oluşu ile ilginin ona kaydığı gerçeği içimi rahatlattı. Gerisini Ela düşünsündü. İki masa ilerimizde Karacahanların olduğunu görünce bakışlarımı çektim. Boran'ın yanında ki Devran'a seslendim, "Devran ağam gözler üstünde ama bu akşam seni kurtaramam haberin olsun." deyip gülünce iş başvurusu için gelen kızlar aklına gelmiş olacak ki yüzünü buruşturdu. "Seninle o günle ilgili konuşmamız gerek Derya hanım." dedi ciddiyetle. Konuyu anlamasam da, "Ne zaman isterseniz Devran Bey." deyince, "Sen beni kurtar güzelim, bırak herkes başının çaresine baksın." diyen Boran'ın kıskançlığı hepimizi güldürdü. "Sana göz koyanın başına gelenleri bütün Mardin duydu. Cesareti olan varsa buyursun gelsin hodri meydan." dedim tüm özgüvenimle. Kulağıma eğilip, "Bak yine olmadık yerlerde konuşuyorsun seni öpemiyorum." diye fısıldadı. Gelin ve damadın sahneye çıkışı ile dikkatimizi onlara verdik. İlk dansını eden çiftin birbirine aşkı gözlerinden belliydi. İzlemek bile içime huzur vermişti. İkinci dans müziği başlayınca yanımda ki hareketlilik ile başımı çevirdiğim de, "Benimle dans eder misiniz avukat hanım?" diyen Boran'a şaşkın gözler ile baktım. Bu ortamda beklediğim bir teklif değildi. Özellikle sert duruşunu koruduğu belliyken... Gülümseyerek elimi avucuna bıraktım. Etrafımızda ki gözler bize döndüğün de gelin ve damattan daha çok meraklı bakışa muhataptık. Bir elimi omzuna koyduğumda, belim yerine daha yukarı yerleştirdiği eli ile sahiplenici bir şekilde beni kendine çekti. Birleşen ellerimizi kendi kalbinin üstüne yerleştirdiğin de halimden çok memnundum. Madem o rahat hareket ediyordu, canıma minnetti. Sevdan kuşlar misali Gelip kalbime kondu Ömrüm kışlar gibiydi Sonsuz bir bahar oldu Esmer bir akşam vakti Senle yeniden doğdum Şarkının büyüsüne kapılmış kara gözlerinde kaybolurken, eşlik ettiği dizeler ile de ikimiz vardık. Benden çaldıkları unut dedikleri Kaybettiğim kaderi buldum. Biz birbirimizin kaderiydik. Sessizce ama çok şey paylaşarak devam ettik dansa. Etrafımızda olan gözlere aldırmadan, içimize batan hüzünlerimizi unutarak. Dünyanın yükünü yazsalar payıma Dost düşman bir olup çıksa da yoluma Vazgeçmem senden yine de Ben aşkla yürürüm ateşe Yeter ki sen ellerimden tut Herkes günaha batmış Sorsan adı hayatmış Hala yalansız masum Bir tek gözlerin kalmış Esmer bir akşam vakti Senle yeniden doğdum Benden çaldıkları unut dedikleri Kaybettiğim kaderi buldum Şarkının sonuna yaklaştığımızda başımı omzuna yasladım. Son nakaratı onun için söylerken göğsündeki elimi okşayarak dinledi. Dünyanın yükünü yazsalar payıma Dost düşman bir olup çıksa da yoluma Vazgeçmem senden yine de Ben aşkla yürürüm ateşe Yeter ki sen ellerimden tut... Dans müziği sona erdiğin de, "Biraz hava alalım mı güzelim?" dedi terası işaret ederek. "Alalım can eşim." deyip beni yönlendirmesine müsade ettim. Terasa çıkınca soğuk hava kendini belli etti. Omuzlarımda hissettiğim ellere bakınca omuzuma bıraktığı ceketten gelen kokusu bile içimi ısıtmaya yeterdi. "Bak bu ceket olayına hep heves etmiştim. İçimde kalmadı iyi oldu." dedim muzipçe. Elini belime atıp beni kendine çektiğin de gözlerden uzak olmanın avantajını yaşıyorduk. Telefonunu ile biraz uğraşıp ceketin cebine bıraktığın da kısa süre sonra tanıdık bir melodi duyuldu. Bir gün bi çılgınlık edip seni sevdiğimi söylesem alay edip güler misin yoksa sen de sever misin? İlk dansımızı ettiğimiz şarkıya tekrar eşlik ederken, "O gece seninle dans ederken kendimle nasıl bir savaş veriyordum bilemezsin. Bir yanım senden uzak durmam gerektiğini söylerken, diğer yanım ateşe uçan pervane böceği gibi sana akıyordu." deyip yanağımı parmaklarının tersi ile okşadı. Kedi gibi ona sokuldum. " Ben o gece sana aşık olduğumu kabul ettim Derya, ama çok direndim uzak olmaya çalıştım. Seni kendimden korumaya... Beyhude bir çabaydı." deyip gülümsediğinde gamzesine öpücük kondurdum. "Hımm... Peki benimde aynı kabullenişi yaşadığımı bilsen o gece bana açılır mıydın?" "O zamanki aklımla yine kaçardım senden. Şimdi ki aklımla ise bir saniyemizi bile harcamazdım." "Ahhh Boran Ahh..." deyip göğsüne başımı yasladım. Bu akşamın romantik geçeceğini hiç düşünmemiştim ama can eşim bana aşk tazeletiyordu. Terasa başkaları da çıkmaya başlayınca içeri geçtik. Masadaki yerimizi aldığımızda salonda halaylar başlamıştı. Bayram babamın yanında ki yerime oturunca, "Düşman çatlattınız gelin hanım." diyerek takıldı. "Dosta güven, düşmana korku salmak bizim işimiz babacım." diyerek ona uydum. Boran ve Devran ayaklanıp damadın yanından halaya dahil olunca zılgıt seslerine alkış sesleri karıştı. Bayram babam kadar oğulları da sayılıp seviliyordu. Onların omuz omuza halini seyrederken kardeşlik bağlarının güzelliğine hayran oldum. Anneleri yıllarca aynı evin içinde soğuk savaş yaşarken, bu kadar birbirlerine kenetlenmiş olmalarını takdir etmemek mümkün değildi. Çok geçmeden Devran ve Boran'ın arasına girerek halaya katılan kişiyi görünce dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bayram Babama döndüm hemen, sandalyesinde geriye yaslanırken keyifliydi. Belli ki o benim kadar şaşırmamıştı Hüseyin Karacahan'nın büyük oğlu Bekir'in halay hamlesine. "Bekir akıllı çocuktur, haklıyı haksızı güzel ayırt eder ve gereğine göre hareket etmeyi bilir. Bu kezde beni şaşırtmadı." deyince, "İyi de baba, ailesine meydan okudu resmen." deyip şaşkınlığımı belli ettim. "Bir yerde adaleti sağlayacaksan önce en yakındakini iyi okuyacaksın Derya. Haksızsa yüzüne söyleyeceksin ki, kılıcının tek taraflı kesmediğini dost düşman bilsin sana güvensin, seni saysın. Yoksa ne ağa olabilirsin, ne de aile reisi." dediklerini düşünürken aklıma gelenle yavaşça ayaklandım. Bayram babamın meraklı bakışına karşı, " Bakalım benden Hanımağa olurmuymuş babacım? " deyip göz kırptım. Emin adımlarla Karacahanların masasına vardım, Gülhan hanımın elini öpüp hatrını sorduğum sırada halay devam etse de bütün gözlerin benim üzerimde olduğunu biliyordum. Gülhan hanım eşine rağmen benimle sohbet etti, müzik sesinin bizi bastırmasını fırsat bilerek kulağına yaklaştım, "Böyle olsun istemezdim, ben sizin için üzgünüm." dediğim de elimi ellerinin içine alıp üstte kalan eliyle iki kez yavaş yavaş vurdu., "Zelal böyle olsun istedi kızım, dur durak bilmedi. Sen yuvanın korudun, doğru olanı yaptın." dediğinde içim rahatlamıştı. Böyle bir annenin öyle bir kızı olsun, hayretlikdi. Ona gülümseyip Bekir'in eşi Hesna'ya döndüm. Zelal'in kıza hizmetçi muamelesi yaptığı gün hiç aklımdan çıkmıyordu. Oldukça çekingen ve naif duruşuna rağmen eşinin yanında daha dik durduğunu fark etmiştim. Demek ki Bekir eşini destekliyordu. Kısa sohbetin ardından, halay da yan yana olan Boran ve Bekir'i işaret ettim. "Beylere eşlik edelim mi Hesna'cım?" dediğim de önce bana sonra Cihan ağanın beni öldürecekmiş gibi bakan gözlerine yandan kısa bir bakış attı. Ayağa kalkıp elimi uzattım. Cesaretini toplamış olacak ki peşime takıldı. Boran'ın beni ve yanımdaki Hesna'yı görünce kaşları havalandı. Gözüm Bekir ağaya kaydı. Beni kırmayıp gelen Hesna'yı zor durum da bırakmak istemezdim. Onun da memnuniyetle eşini yanına aldığını görünce içim rahatladı. Boran bir yanım da Hesna diğer yanımda halayın ritmine ayak uydurdum. Benden bu performansı beklemiyor olacaklar ki, etraf da hayran ve ilgili bakışlar çoğaldı. Müziğin durması ile halay halkasından biraz uzaklaştık. Eşinin elini tutmuş olarak bize dönen Bekir, "Boran yaşananlardan en az sizin kadar rahatsızım. Bir gün sizi çiftlikte ağırlayıp bu tatsızlığa son verelim isteriz." dediğinde samimiydi. Cihan ve Zelal'in aksine oldukça aklı başında birine benziyordu. Berdel için topladıkları gün gelmemişti bile. Kardeşlerinin çevirdiği işleri onaylamadığı belliydi. " Memnun oluruz, biz de sizi evimizde ağırlamak isteriz. Zaten sana bir teşekkür borcum var. " diyince Boran'ı sınır dışından bulup getirenin Bekir olduğunu hatırladım. Bu halimiz dikkatlerden kaçmazken kaos çıkmasını bekleyenlerin ekmeğine yağ sürülmediği için memnundum. Masaya geçtiğimiz de Dilber hanım, " Derya telefonun çok çaldı. Bir bak istersen acil birşey olabilir." deyince küçük çantamdan telefonu çıkardım. Abimin defalarca aradığını görünce telaş etmemeye çalışsam da aklıma gelenler hiç iyi ihtimaller değildi. "Boran, abim çok aramış. Dışarda konuşup geliyorum." deyince, "Ben de geleyim güzelim." diyerek ayaklanıyordu ki durdurdum. "Gerek yok canım, lavobaya da uğrayıp gelirim." deyip onu ikna ettim. Koskoca ağayı wc kapısında bekletip tüm Mardin'e reklam etmeye gerek yoktu. Salondan çıkarken gerilerde bir masada Selma ile göz göze geldim. Bakışlarında ki öfke uzaktan bile alev alevdi. Herşeyi kendi yapıp bana niye öfkeli olduğunu anlamamakla beraber umursamaya niyetim yoktu. Üst katta ki lavaboya çıkan merdivenleri takip ederken bir yandan da abimi aramıştım. Neyse ki korktuğum gibi bir durum yoktu. Sadece Duru hanım beni çok özlediğini söyleyemek için babasının telefonunu ele geçirmiş, açmayınca da defaten aramış. Telefonu kapattığım gibi omzuma dokunan elle geriye döndüm. Selma'yı bir adım arkamda bulmayı beklemiyordum. "Selma?" dedim şaşkınlığımı belli ederek. "Nasılsınız hanım ağam?" dedi alaylıca, "İyiyim... Çok iyiyim. Sen nasılsın?" dediğimde öfkeli bakışları üzerimde dolaştı. "İyi olursun tabii, beni kapıya koydurdun. Devran'ın da başına savcı hanımı sardın, artık hanım ağalığının önünde hiç bir engel kalmadı." Bu kadın kafayı benimle bozmuştu. Kendi kurup kendi inanan zihninin hastalıklı olduğu da ayrı bir gerçekti. "Selma seninle sohbet etmek isterdim ama inan ikimiz içinde faydasız bir zaman kaybı olur. Madem düğüne geldin sana iyi eğlenceler." deyip tuvaletin olduğu koridora ilerlemek için bir adım attım ama koluma yapışan el ile durmak zorunda kaldım. "Sen kimsin beni küçük görüyorsun? Konakta çok şımartmışlar seni."dediğinde, " Ben mi seni küçük görüyorum? Ben sana kardeşim dedim, şu hale geleceğimiz aklımın ucundan geçmezdi. Bunu sen yaptın Selma, benim peşimi bırak artık." deyip kolumu çeksem de bırakmadı. Elbise ve topuklu ayakkabılar hareketlerimi sınırlıyordu. Kolumu tekrar çektiğim de dengesi bozulunca merdivenlere doğru sendeledi. Hızlı bir hareketle kolundan yakalayıp dengesini sağlamasını bekledim. Tutmama şaşırmış olacak ki önce boş gözlerle baktı. Sonra, "Hep kahramanlık peşindesin ama bu kez olmaz Derya" dediğin de ne olduğunu anlayamadan beni merdivenlere doğru itti. Elimdeki telefon düşerken tutunacak yer arasam da trabzanlardan uzaktım. Sırtımın üzerine geriye doğru savrulurken sadece başımı korumaya çalıştığımı hatırlıyorum. Önce sırtım mermer basamaklara çarptı, sonra başımı vurdum, yuvarlanma başladığım sıra da son aklımda kalan Devran'ın sesiydi! "Deryaaa!" diye bağırdığını duysam da bilincimin kapandığını hissettim. Gerisi koyu bir karanlıktı. Offff Offff Offf neler oludu neler? Selma'dan bunu bekler miydiniz? Sizce bundan sonra neler olacak? Devran olayların tamamını gördü mü? Gördüyse tavrı ne olur? Bu bölüm Ela'yı unuttuk ama diğer bölüme inşallah? ⭐⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın güzeller. ❤️😉 |
0% |