@zamansizim84
|
Boran'dan, "Derya'm hamile mi?" derken ellerim yanıma düşmüştü. Etrafımda ki kimseyi gözüm görmezken, ne sevinebildim, ne de üzüntümden bir şey eksildi. "Daha dört haftalık, muhtemelen annemiz de gebeliği fark etmemiş. Elimizden geleni yapıyoruz Boran Bey, sakin olmalısınız." deyip gitti. Olduğum yerde başımı öne eğip gözlerimi kapattım. Aklım beni terk etmişti, zaten benim aklım Derya'ydı. O olmayınca geriye kalan Boran bir hiçten fazlası değildi. Etrafımda ki sesler birer uğultudan ibaretti, konuşuyorlardı ama ne dedikleri beynimde anlam bulmuyordu. " Hani birbirimizden saklanmayacaktık? Sen neden gizleniyorsun Derya? "
"Bundan sonra saklanmayacağım Boran, evet bir mucizeyi bekliyorum. Rabbimden istiyorum, biliyorum ki o istediğinde bütün engeller anlamsız olur." Derya ile bir kaç saat önce konuştuklarımız kulağımda çınlıyordu. Mucize gerçek olmuştu ama yine benden çalınıyordu. Kollarım da dans eden vazgeçmem senden diyen kadınım, şimdi bir hastane yatağında canı için, varlığından bile haberi olmadığı mucizemiz için savaşıyordu. Ben yine hiç bir işe yaramadan burda onu bekliyordum. Canım eşim dediği adam onu korumayı becerememişti. Yüzüme inen tokatla, yerim de sendeledim. Devran görüş açıma girdi, "Boran, toparla kendini dağılacak zaman değil." dediğinde bulunduğum ortamın farkına vardım. İçimde kontrol edemediğim bir öfke vardı. Kontrol edesimde yoktu, bir yerlerden hıncımı almazsam bu çıkmaz beni yok edecekti. Devran'ın gözlerine bakıp geriye iki adım attım, etrafıma bir bakış attım. İlk gözüne ilişen yanda ki su sebili oldu. Onu devirdiğim gibi yükselen çığlık seslerine aldırmadan bekleme solununda ki koltuklara yöneldim, önüme geleni yıkıp geçerken içimde ki öfke büyüdükçe büyüyordu. Dağıtacak birşey bulamayınca yumruğumu duvara geçirdim, tekrar, tekrar, elimin kanı duvarda iz bırakıyordu ama fiziki hiç bir acı hissetmiyordum. Devran tutmaya çalışsa da tek başına gücü yetmiyordu. Tutmaya çalıştığı kolumu kurtarıp duvarın dibine çöktüm, ellerim kırdığım dizlerimde, sırtım duvarda, başımı sırtımı dayadığım duvara vurarak ağlamaya başladım. Son hatırladığım kolumu zorla tuttukları ve beyaz önlüklü bir kadının elindeki enjektör oldu. Gözlerimi tekrar açtığım da oda karanlığa yakındı. Beynim pelte gibi işlevini yitirmiş, algılayamıyordu. Muhtemelen sakinleştirici verdikleri için bi zaman aklımı toparlamaya çalıştım. En son hastanedeydik, Derya düşmüştü... Ve hamileydi! Allah kahretsin beni nasıl uyuturlar, kim bilir kaç saattir buradayım. Yatakta doğrulmaya çalışınca canımın yanması ile kolumda ki serum iğnesini fark ettim. Sağ elim sargılıydı üzerim de bir tişört altımda siyah bir eşofman altı vardı. Ne kadar zamandır uyuduğum sorusu gördüklerimle tekrar beynimi yokladı. Kolumdaki damar yolunu söküp attım. Yerde spor ayakkabılarımı görünce hızla ayağıma geçirdim. Kapıdan çıkıyordum ki Murat odaya girdi. "Ağam iyi misin?" dediğin de yüzüne nasıl baktıysam lafını yuttu. "Nerde?" dedim sadece, konuşmak bile angaryaydı benim için.
"Yoğun Bakıma aldılar ağam, bir üst katta. Durum şimdilik aynı..." dedi. Kapıdan çıkıp merdivenlere yöneldim. Herkes yoğun bakımın önündeydi. Bir kaç ay önce Derya'nın beni izlediği camın ardında şimdi ben onun güzel yüzünü izliyordum. Huzurlu bir ifade vardı yüzünde, benim kaçırmak üzere olduğum aklıma inat. Ona dokunamayan parmaklarım cama dokundu. "Oğlum, Derya iyi olacak. Bırakma kendini, sana ihtiyacı var. Duana kat karını; öfkene değil, rabbine yönel." diyen babam omzuma iki kere vurup uzaklaştı. Doğru diyordu ama ruhum öyle bir ızdırapla kavrulmuştu ki, canım yanarsa o acı hafifler sanmıştım. Harabeye çevirdiğim eşyalar da, duvara attığım yumruklarda hissiz bedenime acı vermemişti. Şimdi daha dingin hissediyordum ama ruhumda ki acı yerli yerinde duruyordu. 'Allah'ım beni Derya ile sınama, onun acısını bana yaşatma yarabbim.' dilimden değilse de kalbimden yalvarıyordum. Dilim hiçbir şeye dönmüyordu lâl olmuştum sanki. Devran gelip yanım da durdu. Konuşmadı sadece yanım da durdu. Saatlerce camın önünde kıpırtısız yatan bedeni seyrettik. Nice zaman sonra cebinden çalan telefonu çıkardı. Hastanenin adını, bulunduğumuz katı söyleyip kapattığı telefonu bana uzattı. Almayınca eşofmanın cebine bıraktı, "Derya'nın ailesi gelmek üzere." dediğin de gözümden akan yaşı sildim hızlıca. Bir kere normal şartlar altında görüşememiştik. Şimdi Serdar benim ağzımı burnumu kırsa, bilmeden bana ne büyük iyilik yapmış olur. Kısa zaman sonra koridorda bir hareketlilik oldu. Ali Bey, Serdar, Yusuf, Pınar, Zeynep koşturarak yanımıza geldiler. Ne başımı çevirdim, ne yerimden kımıldadım. Yüzlerine bakacak kadar yüzüm yoktu. Serdar adeta kükreyen sesiyle Devran'ın yakasına yapıştı, "Nerde lan o kadın? Nerde söyle bana ki, benim kardeşimi merdivenden itmek ne demekmiş göstereyim ona!" Saatlerdir ilk defa gözümü Derya'dan çektim yavaşça arkama döndüğüm de Devran'ın çaresiz hali içler acısıydı. "Kim itti Derya'yı?" dediğim de hepsi bana döndü belli ki bi tek bilmeyen bendim. "DEVRAN KİM İTTİ DERYA'YI?" diye bu kez ben sesimi yükselttim. "Niye söylemiyorsunuz adama karısını kimin ittiğini? Ben kulaklarımla duydum tehdit etti senin o karın kardeşimi. Derya ona uymayınca da itti, en son çığlığını duydum lan ben kardeşimin." dediğinde Serdar'ın sesi gittikçe yükseldi. Devran'ın bana baktığını görünce kaşlarım çatıldı. " Selma mı itti Derya'yı? " dedim hayal kırıklığı ile. Başı önüne eğilince cevabımı almış oldum. Serdar tekrar araya girdi, " Nerde o kadın? Nereye sakladıysan al getir polise teslim edeceğim." dedi bıçak kadar keskin bir tonda. Devran ve Serdar iki keskin bıçak karşı karşıyaydı. Devran omuzlarını dikleştirdi zorla, sanki Dünya'yı omuzlarına yüklemiş gibi zorlandığı belliydi, " Kimseyi sakladığım yok Serdar, ben delilleriyle beraber teslim ettim polise." dediğinde Serdar'ın yakasında ki eli gevşedi. Devran yine beni şaşırtmazken, Serdar'ın bunu beklemediği çok açıktı, bozguna uğramış olacak ki uzun bir sessizlik oldu. "Kusura bakma sinirle sana çıkıştım." dedi hatasını kabul ederek. "Gençler sakin olun, Derya bizim kızımızsa, onların da kızı. Birbirinizin acısını görmezden gelmeyin." diyen Ali Bey hayran olunası bir insandı. Kriz yönetiminde üstüne yoktu gerçekten. Devran gelip bana sarıldı, "Özür dilerim Boran yetişemedim, o beni kurtardı, ama ben yetişemedim." dedi ağlamaklı. " Dua edelim Devran, dua edelim iyi olsunlar." deyip tekrar başımı cama çevirdim. Derya'nın ailesi de bir zaman benim gibi camdan dünya güzelini izledi. Yusuf'un ağladığını duyuyordum. Serdar öfkesine saklamıştı duygularını, Ali bey dualara sığınmıştı benim gibi. Saatlerce bekledik orada, babam Ali Bey'i zorla çay içmeye indirdi. Yusuf ve Devran hanımları konağa götürdü. Pınar hamile olduğu için zorla yollamıştı Serdar. Sabah kontrollerini yapan doktor beni görünce duraksadı. Dün fazlaca korkmuş olmalı ki, benim delirmemden korkmasa şaşardım. "Durum nasıl doktor bey?" diye sakin bir ses tonuyla konuştuğum da rahatladı,
"Ödem çekiliyor Boran bey, bu iyi bir gelişme. Beyin dokusundaki basınç azalınca uyandırıp hasar kontrolü yapacağız. Ondan önce vereceğim hiç bir bilgi sağlıklı olmaz." " Ne zaman uyandıracaksınız?" diye sordu Serdar. "Bebeğin de anneye tekrar tutunması için bugün uyuyor olması daha sağlıklı olur beyefendi. Tehlike devam ediyor, bebek için çok umutlu olmayın." deyip gitti. Saatlerdir ayakta duran bedenimin bütün takati o anda kesildi sanki. Koridordaki koltuğa çökercesine oturdum. Serdar'ın da benden farkı yoktu. " Hamile mi? " diyebildi. " Bu gece öğrendik. Kendisi de bilmiyor." deyip kollarımı dizlerime koyarak öne eğildim. Aramızda aslı kalan sessizliğin ardından Serdar elini omuzuma koydu, "Derya mucizesine sahip çıkar Boran, seni nasıl bırakmadı onu da bırakmaz korkma." dediğinde anlamaz bakışlarım onu buldu. "Sırrınızı biliyorum." deyince dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Nasıl biliyorsun?" dediğim de bakışlarını yoğun bakıma çevirdi. Ben devam ettim "Sen benim kusurumu bildiğin halde kız kardeşinini tekrar bana emanet ettin, yüzüklerimizi taktın." dediğim de Serdar da başını öne eğdi, bir süre sessiz kaldıktan sonra bana döndü, "Seni çok seviyor Boran." deyip gülümsedi. "Ben o ne isterse destek veririm. Sadece aklına kapı açtım, yaşayabileceğiniz sorunları bir bir anlattım, hatta canını yaktım. Karşıma yine seninle el ele geldi." Seni sevdiğime inanmadın! İnansan sana baba demeyecek çocuklara anne olamayacağımı bilirdin! Seviyordu beni hemde öyle güzel seviyordu ki benim aciz aklım almamıştı bu sevgisini. Derya'nın yokluğunun düşüncesi bile nefesimi kesiyordu. "Ona birşey olursa diye korkumdan ölüyorum Serdar. Ya mucizesine de alıp giderse benden." dedim içimin sıkıntısını dışa vurarak. Dolan gözlerini sildi, "Bence seni bırakıp gitmez, daha çok çekeceğin var bizim cadıdan." diyerek buruk bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Açıkçası böyle bir desteği hiç beklemiyordum. Hatta durumumuz ortaya çıktığında ailesine karşı zor durumda kalacağımızı düşünüyordum. Acar ailesinin her ferdi beni ayrı şaşırtıyordu. Saatlerce beklediğim camın önünde kimi zaman Devran, kimi zaman Yusuf, kimin zaman babalarımız eşitlik etti. Bir tek ben oradan gözlerimi bile ayıramıyorum. Yanına girmeme izin vermeyen doktorla yeni bir gerilim yaşamamak için sessiz kalsam da şansımı bir daha deneyecektim. Akşam üstü durum biraz daha iyiye gitmeye başlamıştı, ödemin çekilmeye başladığını sabaha uyandıracaklarını söyleyen doktor beş dakika olsun görmeme izin vermişti. Göğsümdeki yük biraz hafiflerken hemşirenin yönlendirmesi ile giyindim. Hastaneyi birbirine katmam iyi olmamıştı. Hemşireler bana öcü görmüş gibi baktıklarında anladım. Yoğun Bakıma girince, üzerimde ki steril kıyafetler ile yatağın yanında duran sandalyeye oturdum. Boğazımda ki yumru büyüdükçe büyürken konuşmak gittikçe zorlaşıyordu. Göz yaşlarım akmak için zorladıkça genzim yanıyordu. Karamelden sarıya çalan saçları hastane yatağına dağılmış, bir melek gibi uyuyordu. "Deryam" deyip elini tuttum. "Ben ölü bir adamdım, sen gelip benim hayatla bağım oldun, önce iyi bir arkadaş, sonra sırdaş, en son canım oldun. Ben hayal kurmazdım senden önce, başıma yıkılan hayallerimden sonra hayal kurmayı bile bırakmıştım. Gel gör ki sana aşık oldum olalı beynim benden habersiz alemlere dalıyor. Aşkına tutulduğum ilk günlerden beri eşsiz güzelliğe benzeyen bir kız çocuğunun hayalini kuruyordum mesela... Senin Boran hamileyim diyeceğin günlerin hayalini kurdum, imkansız olduğunu bilmem bile bu hayalimin önüne geçemedi. İçten içe hep ümit ettim. Sen benim mucizemsin, başka bir mucizenin de ev sahibi olacağın günlerin hayali öyle güzeldi ki... " Elinin üzerine derin bir öpücük bıraktım. Gözümden ne zaman aktığını bilmediğim yaşları sildim. Elimi bize tutunmaya çalışan canın üzerine koydum. "Bak mucizemiz gerçek oldu, sen bana haber verecekken ben sana söylüyorum Derya'm, Allah'ın en güzel emanetinin ev sahibisin. Beni sizinle sınama ne olur bana geri dön." Alnına dudaklarımı bastırdım. Saçlarını sevdim, okşadım. Hemşirenin çıkmanız gerekiyor uyarısına kadar kokusunu ciğerlerime çektim. Her gece göğsümde uyuttuğum kadınımı, makinalara emanet edip çıkmak çok zordu. Koridora çıktığım da Devran yanlız başına oturuyordu. Yanındaki sandalyeye oturdum. Elimi dizine koyup bana bakmasını sağladım, "Tuğra nerde Devran, çocuğu olaylardan uzak tutsaydın. Yanın da biri birşey söyler, etkilenmesin." "Annemle beraber konakta, dikkat ediyorlar merak etme."dediğin de başımı salladım. " Ela'ya haber verseydin, bir kaç gün ilgilenirdi." deyip kendimce çözüm ürettim. " Şehir dışında Ela." deyip sıkıntılı bir nefes verdi. " Söylemiştin, unutmuşum. Kafa kalmadı ki oğlum." Sessiz kalınca, "Başka bir şey yok değil mi Devran?" "Yok birşey Boran başına yeterince dert açtım zaten..." "Saçmalama zaten çatacak yer arıyorum, bana ağzını burnunu kırdırma. Sen ne dert açmışsın başıma, nerden bilecektin oğlum?Selma ile beş yıl aynı evde yaşadık hangimizin aklıma gelirdi." "Selma karakolda, Tuğra'ya ne anlatacağım Boran. Üstüne dünden beri Ela'ya ulaşamıyorum, saçma sapan iki mesaj yazdı ki, hiç onun yazacağı mesajlar değil kafayı yemek üzereyim." Teselli edecek cümlem yoktu, battıkça batıyorduk. "Ne zaman dönüyor savcı hanım." "Yarın akşam on da" "Kurma kafanda, gelince oturur konuşursunuz." dediğimde Serdar elinde iki büyük sandviç ile geldi. "İkiniz de birşey yemediniz, bunlar bitecek itiraz istemiyorum." deyip elimize tutuşturdu. Devranla birbirimize bakıp gülümsedik, tam Derya'nın abisiydi doğrusu. Geceyi üçümüz beraber yoğun bakımın önünde tamamladık, sabah kontrolünden sonra Derya'yı normal odaya alıp uyandırmaya karar verdiler. "Beyin dokusu toparlanmış görünüyor, ama hasar var mı bunu ancak uyandığında anlayabiliriz." diyen adam ellerini beyaz önlüğünün cebine koydu. "Ne gibi bir hasardan bahsediyorsunuz doktor bey?" diyen Serdar aklımdaki soruyu sormuştu. "Nerde hasar oluşmuşsa ona göre de sonuç oluşur beyefendi, dil merkezi zarar gördüyse konuşmakta zorluk çeker, denge merkezi zarar gördüyse dengesini sağlayamaz, görme merkezi zarar görürse ona göre sorunlar oluşur, bunu bilemeyiz. Geçici yada kalıcı hafıza kayıpları yada duygu durumu bozuklukları da sık görülür." Derin bir nefesi ciğerlerime çekerken bunlardan hiçbirinin bizi bulaması için dua ediyordum. Bir saat sonra Derya normal odaya geçti, doktor odaya sadece beni ve Serdar'ı aldı. Hemşire ve doktor ile beraber uyanmasını beklerken kalbimi bir mengene sıkıyordu sanki. Bu halimi fark etmiş olacak ki Serdar omzumu sıkıp bıraktı. Başımı ona çevirdiğim de güven vermek ister gibi gözlerini kapatıp açtı. Halbuki onunda canı yanıyordu. Cennetimin mavi gözlerine elindeki kalemle ışık tutan doktor, "Işık refleksi normal" dedi. Derya gözlerini rahatsızlığını belli ederek kırpıştırdığında bakışlarımı ondan çekemezken doktorun uyarısını duydum, "Çok sakin olmalısınız beyler, kendi kendine algılamasını bekleyeceğiz. Kafası karışmış olabilir, müdahale etmeyin." Derya tamamen gözlerini açmaya çalıştı, derin bir uykudan uyanmaya çalışır gibiydi. Kısık bakışları bir süre tavan da sabit kaldı. Dudaklarını ıslatıp yutkundu. Görüş açısına ilk giren doktor olunca ona odaklandı, " Neredeyim ben? " " Derya hanım, bir kaza geçirdiniz şuan hastanedesiniz." Gözlerini kapatıp tahminimce ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. "Ne kazası?" dedi kaşlarını biraz çatıp. "Merdivenlerden düşmüşsünüz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Yatakta huzursuzca kıpırdadı, "Sırtım ve belim ağrıyor. Başımda da ağrı var ama çok şiddetli değil." Nefesimi tutmuş beklerken, "Ailem nerde? Onları görmek istiyorum." dedi. Doktor bize dönüp baktığında Serdar'la aynı anda yanına iki adım attık. Hareketimiz dikkatini çekince bize çevirdi bakışlarını, boş gözleri bana değdi önce, üzerimde çok oyalanmadı. Abisine çevirdi gözlerini, gülümseyerek, " Abi... " dediğin de gözlerim kapandı. Neydi hissettiğim hayal kırıklığı mı? Şok mu? Şuan yaşadığım şeyin adını koyamıyordum. "Güzelim" deyip baş ucuna geçti Serdar, alnından öptü kardeşini "Çok korkuttun bizi" "İyiyim korkma Acarlara kolay kolay birşey olmaz bilmiyor musun?" dedi abisinin elini tutarak. "Ben biliyorum da Boran'a anlatamadım bir türlü." deyip bana döndü. "Derya..." dedim, aşkla bakan gözleri bana değsin diye. Mavi gözleri bana bakarken kısıldı biraz, "Beyefendi kim? O da doktor mu?" deyince dünya başıma yıkıldı, yer ayağımın altından kaydı sanki. Dengemi sağlamak için yanımdaki koltuğa tutundum. Doktor da bizim kadar şaşkındı, fakat çabuk toparlanmış olacak ki, "Derya hanım hangi yılın hangi ayındayız bize söyler misiniz?" dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. Biraz düşündü tekrar kendince cevabı bulduğunda söylediği tarih on ay öncesiydi. Benim hayatının kıyısında köşesinde bile yerim olmayan bir zaman. Doktor, "En son ne hatırlıyorsunuz?" dediğin de gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı. Kendini zorluyordu muhtemelen. "Kardeşimin mezuniyet töreni vardı, büyük bir otelde... Merdivenleri hızla iniyordum orada mı düştüm?" Doktor bana döndü, "Beyefendiyi tanıyor musunuz?" dedi. Tekrar bana baktı ama meftunu olduğum maviler bana yabancı gibi bakıyordu. "Tanımıyorum, tanımam mı gerekiyordu?" deyip tekrar abisine döndü. "Abi?" dedi soru dolu gözlerle. "Beyler dışarıda konuşalım" diyen doktor ile Serdar kardeşini sakinleştirip kolumdan tutarak beni odadan çıkardı. Koridorda bizi bekleyen kalabalık tedirgin oldu yüz ifademizden, " Ne oldu oğlum, bu haliniz ne? " dedi Ali Bey. "Doktor neler oluyor?" dedi Serdar babasının sorusunu es geçerek. "Derya hanım son on aylık süreyi hatırlamıyor, geçici bir hafıza kaybı yaşıyor." Ellerimi saçlarıma geçirdim, yeni bir krizin eşiğinde debelenirken Devran hemen yanıma geldi. Her kafadan bir ses çıkmaya başlayınca doktor tekrar araya girdi, " Bakın hepinizin çok sakin ve yapıcı davranması lazım. Kendinizi onun yerine koyup öyle hareket etmeye çalışın. Zorlayarak veya hatırlasın diye geçen zamanı anlatarak bir sonuca varamazsınız." dedi çok normal bir olayı yaşıyormuşuz gibi davranması beni iyice delirtti. " Sakin olalım öyle mi? İçerde ki kadın öl dese ölürüm ama beni hatırlamıyor. Evli olduğunu bilmiyor, üstelik hamile... Ben sakin kalsam, o sakin kalacak mı sizce. Bu durumu nasıl anlatacağız." deyip Devran'ın tutuşundan kurtardım bedenimi. Bütün hastane üzerime geliyordu sanki. Nefes alamıyordum, kriz geçireceğimi anlayan doktor derin nefes almamı telkin etse de başaramıyordum. Kollarından tutup lavaboya götürdüklerinde sürükleniyor gibiydim. Yüzüme su çarpan Devran'ın ne yapacağını şaşırmış hali kötü göründüğüme emin olmamı sağladı. Suyun etkisiyle biraz sakinleşirken, ellerimi havaya kaldırıp yanında ki ikiliyi durdurdum. Diğer yanımdakinin Yusuf olduğunu aynaya baktığım da fark ettim. Ağladığını belli etmemeye çalışarak gözlerini sildi. Yumruklarımı mermer tezgaha koyup başımı öne eğdim. Kendinizi onun yerine koyun demişti doktor. Tanımadığın bir adamla, tanımadığın bir şehirdesin, üstüne bir de tehlike de olan bir gebelik yaşıyorsun. Derya bunları nasıl kaldıracaktı. İçimdeki çığlık büyüdü boğazıma dayandı. Yaa o çığlığı serbest bırakacaktım yada o beni boğacaktı. "Aaaaaaaaa...." diye bir haykırış yükseldi boğazımdan karşımdaki aynaya inen yumruğumla kırılıp etrafa saçılması bir oldu. Devran, "Yusuf hemşireyi çağır sakinleştirici yapsınlar biz bunu zaptedemeyiz." deyince akşam ki gibi ortalığı dağıtmaya devam edeceğimi sanmış olmalı. "Çağırmayın kimseyi uyumak istemiyorum." deyince bakışlarından beni dinlemeyeceklerini anladım. "Bu sondu, hiç bir yeri kırıp dökmeyeceğim Devran aklımı toplamam lazım, beni uyuşturup durmayın." dedim sakin bir sesle. "Abi, geçici dedi doktor. Sana çok ihtiyacımız olacak, sakin olman lazım." diyen Yusuf da haklıydı. Tekrar koridora çıktığımız da sessizlik hakimdi. Herkes benim gibi ne halt edeceğiz diye düşünüyordu muhtemelen. Serdar'ın yönlendirmesi ile doktorun odasına indik,mecburen bize göstereceği yoldan ilerleyecektik. Derya'dan " Hangi yıldayız?" diye niye sormuştu ki doktor. Kafam karmakarışıktı zaten. En son Yusuf'un mezunuyet balosuna gittiğimi hatırlıyorum. Büyük otelin gösterişli merdivenlerini kardeşimin kolunda tırmanmak çok hoşuma gitmişti, her ne kadar salona geldiğimiz zaman, onu Zeynep'e kaptırmış olsamda halimden memnundum. Tabi ki Benan kolunda Umutla salona girmiş olmasaydı. Benan'ı bu kadar sevmesem, abisine tavrım çok daha keskin olurdu ama arkadaşlığımız zarar görsün istemiyordum. Üç yıldır kendisini ve ailesini ne kadar mükemmel gösterebilirse, o kadar mükemmel göstermişti. Kusursuz, sevgi dolu, mutlu bir çekirdek aile. Halbuki ben Benan'ı çözüp olayların iç yüzünü öğreneli çok olmuştu da beyefendinin ruhu duymamıştı. Ailesini, hatta onu bile yerle yeksan edecek deliller vardı elimde. Dans teklifini reddetsem de ısrarı ve etrafın üzerimizde ki bakışları neticesinde kabul etmek zorunda kalmıştım. "Bu kadar güzel olman haksızlık, biliyorsun değil mi?" dediğin de gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. "Sen de boşa kürek çektiğini biliyorsun değil mi?" dedim iltifatına aldırmadan. "Neden Derya? Bir kere şans veremez misin? Seni benden bu kadar uzak tutan ne?" diye patladı sonunda. "Nedenleri bilsen karşım da bu kadar uzun konuşamazdın Umut. Ben senin kusursuz fragmanını izletip durduğun filmin, kötü kadını olan anneni görüyorum mesela. Annene karşı durabilecek bir kadın arıyorsan, bunu o kadına söyleyecek kadar da dürüst olmalısın." deyip dansı sonlandırdım. Bir süre olduğu yerde kalırken, ben çoktan masamda ki yerime ulaşmıştım. Bundan sonra yakamdan düşerdi hiç değilse. Hayatta katlanamadığım birşey varsa o da gözümün içine baka baka yalan söylenmesi. En sevmediğim insanlar, bi tek kendini akıllı sanıp, karşıdakinin aklını yok sayanlar. Offf yanlız çok kötü düşmüşüm ben yaaa. Belim ayrı ağrıyor, sırtım ayrı, kafam da davullar çalıyor sanki. Abim de çıktı gitti, gelmedi. Yanında ki adam kimdi ki? Bi de tanıyor musun diye soruyorlar, nerden tanıycaksam? Tanıyor muydum acaba? O tanır gibi bakıyordu bana. İçimi görmek ister gibi... Düşüncelerime dalmışken, kapı tıklatıldı. Biraz evvel ki ekip girdi önce içeri, üzerimde ilgi ile dolanan bir çift gece karası göz beni nedense huzursuz etti. Abim, Pınar, Yusuf, babam ve son olarak Zeynep de gelip kardeşim yanında yerini aldı. Bu kızın burada ne işi vardı ki. Tamam ilişkilerini biliyorduk ama mesafesini korurdu, özellikle babamın olduğu ortamlarda daha da çekingen davranırdı. Babam baş ucuma gelip alnımdan öptü, "Nasılsın gül kokulum?" "İyiyim baba, sizi çok korkuttum galiba." deyince babam başını sallayarak onayladı beni. Hemen yanındaki Pınar'a takılmasam olmazdı. "Hayırsız gelin insan bi çorba falan yapar gelir. O kadar yataklara düşmüşüm burda." diye yalandan sataştım. "Bana mı güvendin de düştün Allah Allah, Zeynep gelinin yapsın çorbanı." diye cırladı hemen. Küçük bir kahkaha attım onun söylenmesine, "Zeynom sen çorba yap bana, bundan hayır yok. Hem sen ne geziyorsun burda? Yusuf kızı evine bırak ablacım, hiç Bayram ağa ile uğraştırma bizi. Bak vallahi aşiretin eline düşersin, benim avukatlığım da kurtarmaz seni." Her zaman yaptığım şakaya kimse gülmeyince bi terslik olduğunu anladım. Sessizlik uzayınca Yusuf ile göz göze geldik bu kez, " Tamam paşam şaka yaptım, asma suratını, gidelim Mardin'e kandırırız Bayram amcayı, senden iyi damat mı bulacak? " "Abla biz Zeynep ile evlendik." diyen Yusuf ile ağzım şaşkınlıkla açık kaldı, "Şaka!..." deyip gözlerimi üzerlerinde gezdirdim. "Şaka yaptı değil mi? Ne demek evlendik Yusuf senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" Hepsi birbirine kaçamak bakışlar atarken bir tek köşe de sessizce bekleyen adamın bakışları benden hiç ayrılmıyordu. O kimdi ve burada ne işi vardı? Aklımda ki soruyu sormadan abim araya girdi, " Güzelim düştüğünde başını çarptığın için sen geçtiğimiz on ayı hatırlamıyorsun, onlar evlendi." dediğinde kafam karışmıştı. "Ben kaza geçirdim, on aydır uyuyorum ve siz ben kendimde değilken düğün dernek mi kurdunuz?" dedim hayal kırıklığı içinde. Buz gibi bir sessizlik oldu odanın içinde. Babam, "Benim devamını anlatacak cesaretim yok, sana kolay gelsin." deyip abimin omuzuna vurup çıktı odadan. "Başka ne var ki bana anlayacağınız. Hem Bayram amca nasıl izin verdi, olmaz diyordu başka bir şey demiyordu." Pınar da abimin kolunu tuttu destek vermek ister gibi. Ne anlatacaklar ise ihalesi abime kalmıştı demek ki. "Deryam sen sadece iki gündür uyuyorsun , kaza geçirdin. Başını vurduğun için geçici hafıza kaybı yaşıyorsun. Son on ayı hatırlamıyorsun." dedi. "İçimden bir ses bu kadar değil diyor." dedim tepkilerini ölçmek için hiçbirinden ses çıkmazken karagözlü adam hafifçe gülümsedi. Bakışımın onda olduğunu fark eden abim fırsat bu fırsat der gibi konuştu, " Sen de evlisin Derya." dediğinde hızla abime döndüm, ciddiyetini görünce, ondan ümidi kesip Pınar'a diktim bakışlarımı, "Kamera şakası mı yapıyorsunuz siz. Ben on ay da kiminle evlendim. Ben o kadarcık zamanda kimseyi güvenip hayatıma almam." dedim bu durumu inkar ederek. Odada çıt çıkmazken, üzerimdeki karagözler de bakışını çekmişti nihayet. Bu adamla mı evlenmiştim yoksa? Öyle olmasa şuan neden burda olsun? Zeynep'in sesi ile bütün bakışlar ona döndü, " Abimle evlendin Derya abla..." dedi dümdüz bir sesle. Duyduğum şeyi aklım almadı, benim onun abisiyle ne işim olurdu ki. Aklıma gelen detaylar ile bütün tüylerim diken diken oldu. Kontrolsüz çıkışıma engel olamayacak kadar şok olmuştum. "Hangi abin Zeynep, beş yıldır karısının yasını tutan abin mi? Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz, nasıl bir oyunun içine düşürdünüz. Evlenebilmek için beni mi harcadınız?" dediğim de köşedeki adam kapıya yürüdü seri adımlarla, Zeynep peşinden Abi! deyip koşunca taşlar yerine oturdu. Demek evlendiğimde kişi oydu. Gerçekten şaka gibiydi. Benim çıkışmamla Yusuf'un rengi atı bir anda, "Abla sen severek evlendin Boran abiyle." dedi. Ellerinin titrediğini gördüm, ona ağır bir suçlamaydı söylediğim, Yusuf ömür boyu Zeynep'in yolunu beklerdi de yine böyle birşeye razı olmazdı ama bu olanları da mantığım kabul etmiyordu. " Pınar ile yanlız kalabilir miyim?" dediğimde istemeseler de dediğimi yaptılar. Onlar çıkınca yatağın kenarına oturdu çocukluk arkadaşım, " Sorguya mı çekeceksiniz avukat hanım?" dedi beni yumuşatmak için. "Anlat bana en başından, ben nasıl olur da o adamla evli olurum aklımı kaçıracağım Pınar." "Derya, sen şuan Boran'ı hatırlamıyorsun, tanımıyorsun. O iyi biri ve siz gerçekten mutluydunuz." "Onu tanımıyorum da kendimi tanıyorum kızım, ben ölmüş eşine aşık bir adama yaklaşmam. Bırak bunları nasıl oldu da evlenmeye karar verdik orasını anlat." "Mardin'e Yağız'ın düğününe gittik, sonra onlar ailecek Nevşehir'e geldiler ilgilendik, ağırladık ama Bayram ağa sonradan yan çizdi. Yok uzak dedi, yok tek kızım var gurbete vermem dedi. Ne yaptıysak ikna edemedik. Aradan iki ay geçti, sen abine Boran ile görüştüğünü söylemişsin, evlenmeye karar vermişsiniz. Geldiler istediler, oldu bir anda. "deyip duraksadı. "Böyle anlatınca benim içime de kurt düştü ya, oldu bittiye gelmiş herşey." "Kızım sen niye üçüncü tekil şahıs üzerinden anlattıyorsun olayları. Ben iki ay bu adamla görüştüm de, abimden önce nasıl haberin olmadı. Senle benim bugüne kadar gizli neyimiz olmuş, neden demedin bu kız niye bana değil abisine anlatıyor diye." Dudak büktü, " Ne bileyim Derya, belki Mardin'e gitmene karşı çıkarım diye anlatmadın." dediğinde hak verdim. Yıllarımı vermiştim Avukat Derya Acar ismini inşa etmek için, nasıl tek kalem de silip giderdim. Bu işin için de bir iş vardı. Hadi ben gittim, beş yıldır eşinin katilini arayan, mezarında uyuyan adam iki ayda nasıl evlenme kararı almıştı. Başıma aniden giren ağrıyla yüzüm buruştu. Pınar bu halime endişe ile atıldı, "Güzelim iyi misin?" "Başıma bir ağrı saplandı, şiddeti azalıyor sanki, sakin ol." dedim. "Derya, Boran çok üzüldü. Biraz konuşsanız, sana kendini anlatsa..." "Boran..."deyip duraksadım, ismi bile bu kadar yabancıyken ne konuşacaktık ki. "Pınar daha önce hiç görmediğim bir adamla evli olduğumu öğreneli on dakika oldu. Hiç bir ortak noktam olmayan biriyle ne konuşmamı bekliyorsun? Biraz zamana ihtiyacım var." Pınar dudaklarını büzüp, gözlerini kıstığım da, "Canımın içi, aslında çok önemli bir ortak noktanız var." dedi. "Neymiş? Yoksa o da mı Galatasaraylı?" dedim alaycı bir tavırla fakat Pınar ciddiyetini hiç bozmadı. "Tamam sustum, neymiş önemli olan ortak nokta?" dediğim de tuttuğu elimi göbeğimin biraz altına yerleştirdi. "İkinizin canından bir parça." dediğin de gözlerim kocaman açıldı. Bu çok fazlaydı, bunu kaldıramazdım. "H-hamile miyim?" derken sesimin titremesine engel olamadım. "Hamilesin güzelim, bu kez, beraber büyüteceğiz." deyip kendi göbeğine dokunduğunda, onunda hamile olduğunu anladım.
Vücudumun tamamından bir ürperti geçti, ben daha evlilik fikrine bile alışamamışken, şimdi de hamile olduğumu öğreniyordum. Bizim bu bebeği yapmış olmamız için... Allah'ım yabancı birinin bana dokunduğunu düşünmek çok kötü hissettirmişti. Tamam evliyim ve o benim kocam deyip kaldığımız yerden devam mı edecektik. O bir yabancıydı, bunu yapamazdım. Gözlerimi kapattım sıkı sıkı, sanki açtığımda bu yaşadıklarım rüya olacaktı. "Pınar beni yalnız bırakın, hiç kimseyi görmek istemiyorum. En azından birkaç saat bana müsade edin." Anlayışlı bir gülümseme sundu bana, o odayı terk edince kaldım varlığını yeni öğrendiğim bebeğimle başbaşa. Elim hâlâ karnımda dururken gözünden bir damlanın şakağıma doğru akışını engelleyemedim. Sanki bir zaman makinası beni alıp on ay sonrasına ışınlamıştı. Arada ne olup bittiğini bilmediğim için beynim bin tane komplo teorisi uydurmaya başladı. Şüphelerimi kuvvetlendiren ise Yusufla Zeynep'in evliliğine müsade etmeyen Bayram ağanın, bizim evliliğimizle yelkenleri suya indirmiş olması. İçimden bir his bu evliliğin normal şartlarda gerçekleşmediğini, üzerimiz de baskı kurulduğunu söylüyordu. Boran bu işin içinde de olabilirdi, benim gibi mağduru da. Yusuf için bunu yapmış olamam, olmamalıyım... Hamile olduğumu duyana kadar aklım gerçekten evli olduğuma ihtimal bile vermemişti. Şimdi içim de bir can vardı, ben bu evliliği dahası anne olmayı isteyerek mi seçmiştim? Evli olduğum adam bana bağlı mı, yoksa içinde bir yerlerde hâlâ eski karısının yasını mı tutuyor? Peki ben ona karşı birşey hissettim mi? Hissettiysem beynim onu, nasıl tek bir iz bırakmadan sildi. Daldığım düşüncelerle boğuşurken ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama tıklanan kapı ile başımı sağa çevirdim. Bu kadarcık hareket bile zor gelmişti. Beynim başımın içinde sallanıp duruyordu sanki. Kapı aralandığın da bedeninin yarısını görebileceğim kadar içeri giren adam Zeynep'in abisi Boran'dı, yada benim eşim mi demeliyim? "Yanlız kalmak istediğini biliyorum ama biraz konuşabilir miyiz?"
Merhaba arkadaşlar, bölüm nasıldı? Derya'nın durumunda olsanız nasıl davranırdınız? Boran'ın yerinde olmak hiç istemezdim. En sevdiğinin sana yabancı gibi bakması can yakar... Devran ve Ela'da bu bölüm sessizdi, küçük ip uçları verdim yakalamışsınızdır. Son olarak yıldıza dokunmayı unutmayın güzeller ⭐⭐⭐⭐⭐😇❤️💞
|
0% |