Yeni Üyelik
60.
Bölüm

60. Bölüm

@zamansizim84

Derya'dan


"Gitmek mi istiyorsun?" diyen abim kadar bende şaşkındım, burda kalacağımı mı düşünüyordu?


"Siz burada kalacağıma nasıl ihtimal verdiniz?" dediğim de gözüm merdiven basamağında sessizce bizi dinleyen adama takıldı. Buruk bir tebessümle izliyordu sadece. Hastanedeyken gideceğimi imâ ettiğim de tepki vermesini beklemiştim ama o sessiz kalmayı tercih etmişti. Şimdi de öyle yapıyordu ve açıkçası şaşırtıyordu. Sanırım,

'Hatırlamasan da sen benim karımsın, karnında çocuğumu taşıyorsun gidemezsin' demesini falan bekliyordum. Kafam da nasıl bir kro canlandırdıysam artık.


Dünden beri ne desem, ne yapsam açığını yakalayamamıştım. Ne sorsam detay vermese de gizlemeden anlatıyordu.


"Güzelim doktor hatırlamadığın zamanı nerede geçirdiysen orda kalmanın iyi olacağını söyledi. Bizimle gelirsen iyileşme sürecini uzatmış olursun." deyip Boran'a döndü. "Sen gitmek istediğini biliyor muydun?"


"Gerekli mesajı vermişti avukat hanım." dedi gayet sakin.


"Sen de bizimle gelmesini kabul ediyorsun yani?"


Alaycı bir gülümseme sundu,


"Gördüğün gibi benim fikrimin bir önemi yok." dedi bakışlarını bana değdirmeden.


"Bunun ikinizle alakası yok ki Boran. Doktorun söylediklerini sen de duydun, Derya'ya söyleyebilirdin."


"Eminim söylesem doğruluğunu sorgulardı Serdar. Bu kadar ön yargılı olmasına sebep olacak ne yaptım bilmiyorum. Ben de eşimi kaybediyordum, mucizemi kaybediyordum. Boran'ı tanımıyorsa da kendini tanıyor, istemese hangimiz Derya'yı Mardin de tutabilirdik." deyip ayaklandı.


"Bana ayrıca dert anlatmasın diye şuan bu odadayım, duymam gerekeni duyduğuma göre siz abi kardeş devam edesiniz." deyip çıktı odadan.


Söyledikleri boğazıma bir yumru gibi oturdu, kızsa bağırsa tavır yapsa bu kadar içime dokunmazdı. Niye böyle olmuştum ki, çıkmadan bana baksın istediğimi fark ettim o anda. Ne ara alışmıştım...


"Derya" diyen abimle gözlerimi kapıdan çekebildim.


"Efendim" dediğimde suçlu çocuktan farksızdı sesim.


"Niye bu kadar zorladın Boran'ı? Senin yaşadıkların zor da, onun ki çok mu kolay?" dedi her zaman ki adil tavrıyla.


"Siz niye beni elin adamıyla hastane de bıraktınız?" dedim kuyruğu dik tutmaya çalışarak.


"O elin adamıyla evlisin sen güzelim. Beraber çocuk büyüteceksiniz, iki gece gözünü kırpmadan senin yoğun bakımdan çıkmanı bekledi. Güvenmesek bir adım yanına yaklaştırır mıyız? Ona güvenmiyorsun, bize de mi güvenmiyorsun?" dedi gayet sakin.


"Abi hiç tanımadığım biriyle evliyim, hamileyim ve senin önceliğin Boran ağanın kırılan kalbi mi?" dedim sanki kendi içim acımamış gibi.


"Hayır güzel kardeşim, ben kendi paçamı kurtarmanın derdindeyim." deyince boş boş baktım yüzüne. "Sen yarın öbür gün hatırlayınca, Boran'ı üzmene müsade ettim diye bana çıkışacaksın çünkü." deyince kaşlarım havalandı,


"O kadar çok mu seviyordum onu?" dedim inanamayarak.


" Yaptığınız fedakarlıkları hatırlayınca çok üzülürsün Derya. İkiniz de birbirinizi seviyorsunuz, kabul et demiyorum ama hafızan yerine gelince üzüleceğin şeyler yapma." deyip çıkmak için ayağa kalktı.


"Şimdi beni Nevşehir'e götürmeyecek misin?" dedim son kez şansımı deneyerek.


" Emin ol hamileliğinin bir gününü bile Boran'sız geçirmek istemezsin. Onun için hiç şansını zorlama burda kalacaksın." deyince dudağımı sarkıttım. Hep işe yarardı, abim bana kıyamazdı.


Yaklaşıp alnımdan öptü,


"Seni çok seviyor Derya dikkatli bakarsan görürsün, kalkanlarını biraz indirmeyi dene."


"Ne biliyorsun belki hâlâ eski karısını seviyor." dedim içimde daha fazla tutamayarak.


Abim gür bir kahkaha attı, bu kadar komik olan neydi acaba? Yaklaştı, sır verir gibi,


"O kadının sevilmeye layık olmadığını Boran çok acı bir şekilde öğrendi. Eski defterleri açıp da ikinizi de üzme." deyip gitti.


Kafam allak bullak, ilk defa gördüğümü sandığım ama aslında belki de kendi döşediğim odada yanlız başıma kaldım. Kendim döşemediysem de zevklerimiz uyuyor olmalı ki gerçekten çok huzurlu bir ortam olduğunu yanlız kalınca fark ettim.


Demek eski karısı ile ilgili defterler tamamen kapanmıştı. İçimdeki rahatlama hissinin sebebi beni kandırmamış olmasıydı, yoksa kocan dediler diye kıskanacak değildim.


Niye öyle sert davrandım ki o zaman, ben anlayışsız bir insan değilim. Abim bundan dolayı haklı, hiç empati yapmaya çalışmadım. Sadece koruma modum devredeydi. Bir de beni kucağına alıp utandırınca iyice yükseldim.


Yalnız o nasıl kokudur arkadaş, bi kokusuna, bir de gamzelerine kayıtsız kalamamış olabilirim.


Of... odadan çıkışı içime oturdu, niye bu kadar takıldım ki şimdi.


Bi zaman sonra kapı tıklatılınca, başım o yana döndü. Pınar elinde eczane torbası ile içeri girdi.


"Kuzum hadi gel seni yıkayalım." deyince yüzüm güldü. İyi ki vardı canım arkadaşım. Yavaşça yataktan doğruldum,


"O elindeki poşette ne var canım" dedim.


Poşetin içinden bir krem ve iki ilaç kutusu çıkarıp tuvalet masasına bıraktı.


"Boran ilaçları alıp gelmiş." dedi.


Ben bana trip attı sanarken o ilaç almaya mı gitmiş. Az vicdan azabı çekiyordum, bunu öğrendiğim iyi oldu. Ayaklarımı yataktan sarkıttığım da,


"Hangi taraf senin?" diyen Pınar'a nasıl baktıysam,


"Pardon canım unuttuğunu, unutuyorum." dedi.


Cümlesi bitince ikimiz de kahkaha attık. Kendimi sakinleştirince,


"Pınar hiç güleceğim yoktu, iyi ki buradasın." deyip yanına gittim. Kollarımı boynuna sarınca o da bana sarıldı.


"Kötü düşünme Derya, avukat gibi değil de normal bir insan gibi bak olaya. O senin eşin, seni seviyor. Tersi olsa yanında olmana müsade eder miyiz? Eder miydin?" dedi başı omzum da sırtımı sıvazlayarak.


Ayrılınca gözlerine bakarak içimi döktüm,


"Çok kötü bir duygu Pınar, ben bu adama dokunmuşum, o bana dokunmuş." dedim elim varlığını yeni öğrendiğim canın üzerine gitti. Dalga geçer sandım ama beni gayet ciddi dinledi.


" Dünden bu tarafa sana hiç yakınlaşmadı mı?" diye sordu sakince,


"Bebekle ilgili konuşurken göbeğimi okşadı, sonra alnımı öptü. Ultrasona bakarken elimi tuttu." deyip sustum kucağına aldı dersem bu kez kesin basardı kahkahayı, daha da dilinden kurtulamazdım.


"Nasıl hissettin?" dedi elimi tutarak.


"Çok yabancı olması gerekirken garip bir şekilde tanıdık. Özellikle kokusu..." deyince gülümsedi.


"Derya aklın unutsa da kalbin tanıyor işte, belki de onun için korkup panikledin."


"Belki de..." diyerek iç geçirdim.


"Bak şöyle düşün, aşkın en güzel tarafı içinin kıpır kıpır olduğu zamanlardır. Beraber vakit geçirdikçe bazı şeyler alışkanlığa döner. Gerçi sizin o kadar zamanınız olmadı da neyse." deyip elini bir tur havada salladı. "Bırak seni tekrar aşık etsin kendine. Eminim abaları yakman çok uzun sürmez, ölüp bitiyordun Boran da Boran diye."


"O kadar diyorsun? Aklım almıyor kızım nasıl oldu, ne ara oldu?" dedim abartılı anlatımına çok takılmayarak.


Telefonundan bir fotoğraf açtı,


"Bak bakalım abartıyor muyum?" deyip telefonu elime tutuşturdu. Dolapların kapaklarını açıp kapatarak eşyalarımı bulmaya çalışırken ben elimdeki telefona odaklandım. Abimin elinde makas Boran ile benim elimde birer yüzük aramız da kırmızı kurdele birbirimize öyle güzel bakmışız ki, yüzüme sıcacık bir tebessümün gelip yerleşmesine engel olamadım. Siyah gözleri ışıl ışıl parlıyordu sanki.


"Bunlar olur mu?" diyerek elindeki pijama takımını gösteren Pınar'a dönerken telefonun ekran kilidini kapatıp tuvalet masasına bıraktım.


"Olur kuzum." deyince,


"Sen geç içeri çok ayakta kalma, kısa bir duş alır dinlenirsin."


Banyoya geçtiğim de cam bölme ile ayrılmış büyük duş alanını gördüm. Ferah ve abartısız olması hoşuma gitti.


Pınar'ın yardımıyla duşumu alıp giyindim. Sırtımda ki morluklara doktorun verdiği kremi sürdü. Sürerken de bol bol söylendi de kime söylendi onu anlamadım. Saçlarımı taramak için pufa oturmuştu ki kapı tıklatıldı. Kapıda ki kimse içeri girmeyince Pınar kapıyı açtı.


"Duru telefonda, sen açmayınca çok ağlamış, telefonu yolladı Serdar." diyen ses Boran'dı. Elim ayağımı nereye koyacağını bilemedim, niye heyecanlandım ki ben şimdi.


Nasıl davranacağını bilemediğin için olabilir mi Derya? Diyen iç sesime bence sende haklısın diye eşlik edip kendimi sakinleşmeye çalıştım.


Pınar telefonunu kontrol etti, elinde ki tarağı Boran'a uzatıp bana döndü,


"Hadi gülüm sıhatler olsun ben kaçtım." deyip cevap vermeye fırsat kalmadan çıktı odadan.


Kaldık mı baş başa?


Odada ki sessizlik aramızda uzayıp gidecek sandım, öyle de oldu ama bir farkla eline tutuşturulan tarakla arkama geçtiğin de aynadan göz göze geldik. Ben onu, o beni seyretti. Saçlarımı taramaya başladığın da, bunu ilk defa yapmadığını fark ettirecek kadar rahat ve bilindikti hareketleri. İşi bitince tarağı yerine bırakıp banyodan kurutma makinasını getirdi.


Yavaş yavaş bir bebek ile ilgilenir gibi kuruttu saçlarımı işi bitince başımın üzerinden kokumu içine çekti, gözleri kapanırken izlediğim manzara o kadar muazzamdı ki, dünkü korkuma ad koyabildim. Ben bu adama kapılmış olmaktan korkmuştum. Eski bir refleks ile kendimden uzak tutmaya çalışırken onun ne yaşadığını, ne hissettiğini düşünmeden kendimi korumaya almıştım. Karnında ki bebeğin babasıyken, çok mantıklı bir hareketti doğrusu.


Kafa üstü düştüm sonuçta çok da mantıklı olmamı beklememek lazım.


Elindeki kurutma makinasını banyoya götürürken,


"Sıhhatler olsun." dediğini duydum düşüncelerimin arasında.


Oturduğum puftan kalktım, onunla konuşmam lazımdı.


"Sırtın için krem vermişti doktor sürdünüz mü?" diyerek çıktı banyodan. Hiç birşey olmamış gibi davranıyor olması daha can yakıcı geldi.


"Pınar sürdü." diyebildim.


"Peki, gel bakalım uzanman lazım" diyerek belime dokunup yönlendirdi.


Yatağa uzanıp ince yorganı üzerime çektim,


"Biraz konuşabilir miyiz?" dediğim de başıyla onaylayıp, çok rahat bir yermiş gibi az evvel ki basamağa oturdu. "Neden oraya oturuyorsun?" dedim merak ederek.


"Eski alışkanlık" deyince anlamadığım için kaşlarım çatıldı. "Sen uyurken buraya oturup o kadar çok izledim ki. Alışığım yani rahatsız gelmiyor."


Ne diyeceğimi bilemedim, kimbilir ne imtihanlardan geçmiştik, hiç bir şeyin kolay olmadığını, duyduklarımla, şahit olduklarımla anlamıştım. Zaten kolay olsa şaşardım.


"Ben özür dilerim, dünden beri olaya senin yerinden hiç bakmadım. Şüpheci davranmak kolayıma geldi. Mesleki deformasyon da var tabii. İnsanlara güvenmeyi severim ama iş arkadaşlıktan uzaklaşınca duvarlarım çok yüksektir. Beynim savunmasız hissedip refleks ile aynı savunma mekanizmasına sığındı. Seni kırmak istememiştim." deyip gereksiz uzattığım açıklamamız bitirdim.


"Bu Derya daha tanıdık." deyince ikimiz de güldük. Gözlerimin içine bakarak tane tane konuştu "Sana kırılmadım, gitmek istiyorsan her türlü imkanı sağlarım, beklediğim sadece empati yapmandı." simsiyah gözleri nasıl bu kadar şefkatli bakıyordu ki,


"Biz olmak için çok emek verdik, üzüldük, kırıldık Derya. Sen olmayınca nefes bile alamam ama gitmek istersen önünde durmam." dediğin de sözlerinin arkasında duracağını sesinde ki netlik belli ediyordu.


" Abim götürmüyor beni, aklım yerine gelince canına okurmuşum." dedim şakacı bir uslüp ile.


"Okuyacağına eminim. Beni bırakıp gidersen pişman olacaksın." dedi kendinden emin.


"Bu ne özgüven Boran ağa." dedim takılarak.


"Öz güven değil tecrübe, seni bırakıp gittim, yaşadım bunu ve köpekler gibi pişmanım. Sen beni bırakıp gittin, haklı olmana rağmen çok pişman oldun. Biz kolay şeyler yaşamadık Derya ama aşmasını bildik, tam mutlu olacağız derken bu haldeyiz." dedi.


İkimizin yüzüne de buruk bir tebessüm yerleşti.


"Böyle olsun istemezdim, üzgünüm." dedim, benim suçum olmasa da unutmuş olmak canımı yaktı.


"Bak bu Derya daha da tanıdık." deyip ortamın ağırlığını dağıttığı sırada kapı tıklatıldı. Boran kapıyı açınca elinde yemek tepsisi ile beline kadar saçları olan genç bir kız odaya girdi. Tepsiyi oturma alanında ki büyük sehpaya bırakıp,


"Başka bir şey lazım mıdır ağam?" dedi.


"Sağol Zelfi yeter bunlar" deyince ciğerci kedisi gibi sofraya bakındım acıkmıştım farkında olmadan.


Yataktan çıkıp sofraya giderken,


"Çok güzel saçların var bayıldım." dedim gözlerini benden ayırmayan kıza,


"Sağol Derya abla" deyip gözlerini kaçırdı. "Ben çıkayım ağam bir şey isterseniz haber edin hemen getiririm." deyip kapıya yürüdü.

   

"Salatalık turşusu var mı?" dedim ama ne ara aklıma düştü de, ne ara konuştum ben de anlamamıştım. Sadece düşününce bile ağzım sulanıyordu.


"Vardı Derya Abla, yoksa da Murat abi uçarak gider alır." dedi gülümseyerek.


Koltuklara oturunca çok rahat edemedim, sehpa alçakta kalıyordu. Durumu ne ara fark etti bilmiyorum ama masanın üzerini boşaltıp, tepsidekileri oraya taşıdı.


"Siz buyurun ben hemen turşuyu getireyim." deyip koşar adım gitti.


İki kişilik servis açtığı çok da büyük olmayan yuvarlak masaya karşılıklı oturduk Boran ağayla. Durumumuz hâlâ garip gelse de alışmaya çalışıyordum.


Çorbadan bir kaşık içince aldığım lezzetle gözlerim kapandı.


"Çorba efsane..." deyince,


"Valide Hanım sen seviyorsun diye kendi elleriyle yapmış" dedi.


"Kayınvalidemle aramın iyi olmasına sevindim." dedim.


"Yani başlarda yıldızınız barışmamıştı ama sen onun da buzlarını erittin." deyip aklına ne geldiyse güldü.


" Neden güldün?" dedim çorbamdan bi kaşık daha almadan önce.


"Annemle aranızda geçen soğuk savaş dönemi aklıma geldi. Kadını delirtiyordun, seninle başa çıkamayınca masayı terk ediyordu."


"Ve sen buna gülüyorsun? Annemle iyi geçin deyip beni uyarman gerekmiyor muydu?" dedim merakla.


Kollarını masaya dayayıp,


"Babamın çok güzel bir sözü vardır Derya, 'saygı görmek isteyen önce kendisi saygı gösterecek' der. Annem sana nasıl geldiyse sen de ona öyle gittin. Bırak uyarmayı, ona baş kaldırışını izlemek benim için keyifti."


Gözlerimi kıstım,


"Seni tanımak eğlenceli olacak gibi." dedim şaşırdığımı belli ederek.


"İlgini çekebildiğime sevindim." dedi gülümseyerek.


Zelfi koca bir tabak dolusu kornişon turşuyu masaya bırakınca en miniklerinden bi tane attım ağzıma. Sanki turşuyu yemesem ölecektim öyle bir istek ki tarifi mümkün değil.


Diğer yemekleri yiyip turşu tabağıyla televizyonun karşında ki koltuğa oturdum. Masadakileri tepsiye toplayan Boran'a yardım etmek istesem de kımıldayacak yerim bile kalmamıştı ama hâlâ yiyordum. Tepsiyi dışarı bırakıp geldi, köşe koltuğun diğer tarafına oturken,


"Güzelim çok yedin dokunmasın." dedi çekinerek.


Bir ona bir de elimdeki tabağa baktım. Şimdiden şişmiştim ve su içtikçe daha da zorlanacaktım. Elimdeki tabağı ortadaki sehpaya bıraktım istemeden.


"Ben bu kadar turşu yemem aslında, nerden aklıma geldi onu bile anlamadım." dedim dudak büküp.


"Kızımızın canı turşu istemiş olabilir mi?" deyince taşlar yerine oturdu, aşermek dedikleri şey buysa gece gece erik arayan adamları, sokağa salan kadınları kınamamak lazım. Gerçekten bu kadar önlenemeyen istekle bir şey yediğimi hatırlamıyorum. Fikrimi onunla da paylaştım,


"Aşermek böyle bir şey ise gece gece manav açtıran adamlara şaşırmamak lazım." dedim gülerek.


Gözlerinin içine sanki yıldızlar yerleşti. Bakışında çok duygu saklıydı, anlamasam da hissediyordum.


"Kızımın ve senin isteklerin de benim için emirdir hanım ağam, sen ne istediğini söyle yeter ki, ben dağları aşar yine bulur getiririm Allah'ın izniyle."


"Anlaşılan kız olduğu konusunda ısrarcısın." deyip güldüm.


"Israr demeyelim de, öyle hissediyorum diyelim." deyip ayaklandı, "İlaçlarını unuttuk" diye de açıklama yapıp bir bardak su ile iki tane hapı içmem için uzattı.


Koltuğun uzun kısmına uzanıp açtığı filmi izlerken, Boran'ın bakışlarını ara ara üzerimde hissediyordum. Göz kapaklarıma tonlarca ağırlık yüklenmiş gibi gözlerim kapanmaya başladı. Uyku arasında hayal meyal hatırladığım son şey beni yatağa taşıması ve burnuma dolan kokusu oldu.


Sabahın ilk ışıkları gözüme vururken usul usul araladım mavilerimi, nerde olduğumu idrak etmeye çalışan beynim önce konağın yüksek ahşap tavanını algıladı. Resmen baygınlık derecesinde derin bir uykudan uyanmıştım. Aklıma gelen ihtimal ile başımı hemen soluma çevirdiğim de yan tarafımın boş hatta örtünün bile düzgün olduğunu gördüm.


Yani yanımda uyusa da fark etmeyecekmişim ama bunu yapmadığı için mutlu oldum. Başımı sağa çevirince kanepe de battaniye ile uyuyan Boran'ı gördüm. Duvarda ki saate göre daha sabahın sekiziydi. Sessizce kalkıp banyoda işlerimi hallettim.


Tekrar yatağa geçip sırtımı yatak başlığına dayadım. Bir kolu başının altında diğeri göğsünde huzurlu bir uykuda olduğu belliydi. Heybetli bedeni kanepeye zor sığmış gibi dursa da rahatsız görünmüyordu. Kirli sakalı, uzun kirpikleri, dağılmış saçları ile uyurken bile dikkat çekiciydi. Gözlerim dudaklarına kaydı istemsiz, bu adamla yaşadıklarımızı o hatırlıyordu. Gel gör ki benim hafızam Konya ovası gibi bomboştu. İçimde o hisleri merak eden bir kadın beni sürekli dürtüyordu. Süreli gamzelerine bakmak isteyen yanımı bastıramıyordum. Hastane de sert çıkmamın sebebi buydu. Ona karşı olan merak duygumu bastırmak için kendimden uzak tutmaya çalışmıştım.


Ben kafam da muhasebemi yaparken onun kara gözleri de aralandı, ilk odaklandığı yer benim uyuduğum yatak olunca yakalanmış gibi oldum. Bozuntuya vermeden,


"Günaydın" dedim.


Koltukta oturur pozisyona geçip, başını bana çevirdi,


"Günaydın güzelim."dedi. Ağız alışkanlığı olsa gerek çoğunlukla güzelim diye hitap ediyordu. Ben ona ne diyordum acaba. "İyi uyudun mu? Ağrın sızın var mı?" diyerek ard arda soruları sıraladı.


"Uyurken boyut değiştirmiş gibiyim ne ara uyudum, ne ara uyandım anlayamadım. Bu kadar derin uyumazdım ilaçların etkisi sanırım." dediğim de,


"Olabilir, rahat uyumanıza, sevindim." derken koltuğa serdiği çarşafı katlayıp yastığın üzerine koydu, battaniye de onların üzerine koyup gardrobun üst rafına yerleştirdi. Onun bu halleri ilginç geliyordu. Kimseden hizmet beklemiyordu, üstelik gayet derli topluydu.


O banyoda işlerini halledip koyu renk kot ve üzerinde krem bir kazak giydi. Hayır şimdi bu kadar göze görüncek şekilde giyinmesine ne gerek vardı, eşofman takımıyla gayet iyiydi yani. Kesin beni tavlamaya çalışıyor.


Adam seni zaten tavlamış Derya...


İç sesime hak versem de bu kadar yakışıklı olması haksızlıktı bana göre. Bir de benim halime bak pijamalar üstüme yapıştı nerseyse. Saçlarım desen o kafam da ki şişlikle taramak bile zul. İyi de bu adam dün saçlarımı tararken zerre canımı acıtmadı. Farkına vardığım şey, gerçekten bebek gibi ilgilendiğinin delili oldu. Elim istemsiz başıma gidince yüzüm buruştu.


"Ben nasıl düştüm?" dedim bir anda. Merak ettiğim nasıl bu kadar sert düştüğümken öğreneceğim şey bambaşka oldu.


Sıkıntılı bir nefesi ciğerlerine çekerken,


"Düşmedin Derya, malesef merdivenlerden itildin." deyince gözlerimi sıkı sıkı kapatırken kaşlarımı da bir o kadar çattım,


"Ne...!" derken sesim oldukça yüksek çıktı. Onun gözleri de yavaşça kapanırken burnundan derin bir nefes aldı, öfkemi göğüslemeye hazırlanır gibi "Kim itti?" diyebildim.


"Kuzenimin boşandığı eşi..." deyip sustu.


"Haa bir de aileden yani, niye böyle birşey yaptı peki?" dedim sakin kalmaya çalışarak.


"Sana takıntılı, boşanmalarından seni sorumlu tutuyor." deyince şaşkınlıkla kaşlarım havalandı.


"Bu anlattıklarının mantıklı bir açıklaması var mı? Yoksa benim beynim bu boşlukları doldurursa, soluğu Nevşehir'e alacakmışım gibi hissediyorum." deyip cevap vermesini bekledim.


Gelip yatağın ucuna oturdu,

"Açıklaması var tabii ki ama ne kadar mantıklı orası tartışılır." diyerek gözlerime baktı. İçi gider gibi yüzümün her noktasında dolaştırdı karalarını. "Beni bilmezken de, dağılmış bitik bir adam olduğumu duymuşsundur." diye söze başladı. Anlamaz bakışlarımı görünce devam etti "Ben malum olaydan sonra dağılınca, aşirette, şirkette amca oğlum Devran'ın eline kaldı. Yıllarca hem işlerle hem beni toparlamakla uğraşsa da sonuç alamadı malesef."


"Bunun benim düşürülmemle alakası ne?" dediğimde parmaklarını göz çukurlarına bastırdı. İşin içinden çıkamayınca bunu yapıyordu sanırım.


"Seninle alakası şu ki evlendikten sonra benim hayatım hızla düzene girdi, yaşanan bazı olaylarla sen de aşiretin takdirini kazanıp göze girince Devran'ın devam ettireceği sanılan ağalığı bana yakıştırır oldular." duyduklarımla ağzım açık kaldı.


"Ha sen hanım ağam derken şaka yapmıyordun yani?" deyince başını iki yana salladı. "Bunun için mi boşandılar, benimle ne alakası var?"


"Selma, Devran'ın sana aşık olduğunu iddia edince ipler koptu. Boşandılar ama kendi hatalarıyla bitirdiği evliliğinden seni sorumlu tutmak kolayına geldi. Dediğim gibi takıntılı bir kadın." deyip sustu.


Kafamda anlattıklarını bir türlü oturtamadım. Yapılan imâ çok çirkinken benim bunu sineye çekmeyeğim açık. Kafam da dolanan bir çok şeyin birbiri ile bağlantısını kurmaya çalışıyordum.


" Lütfen bu kadının lafına bakıp beni terketmiş olma!" dedim tiksinmiş bir ifade ile.


Yüzümü avuçlarının içine aldı,


"Hayır, hayır asla..." dedi yanağımı okşarken "Senden şüphe etmek aklımın ucundan bile geçmez. Devran benim kardeşim Derya. Sen onun canını kurtardın, aranızda dostluk bağı var." dedi gözlerimin içine bakarak.


"Peki şimdi nerde bu kadın?"


"Devran, seni ittiği anın kamera kaydı ile beraber polise teslim etti Selma'yı." deyince,


"Yazık olmuş, bir hiç uğruna harcamış kendini." derken samimiydim.


"Öyle malesef, olan oğulları Tuğra'ya oldu."


Kapı tıklatılınca ellerini yüzümden çekti, yakınlığından rahatsız olmadığım gibi garip bir boşluk hissi belirdi içimde. Ben tanımasam da tenim tanıyordu Boran'ı.


Kapıyı açtığında elinde yuvarlak büyük tepsi ile Yusuf'u gördüm, bi adım arkasında Zeynep vardı.


"Kahvaltıyı beraber yapar mıyız?" dediğin de geldiklerine sevinmiştim çünkü önceki gün azıcık kalplerini kırmış olabilirim. Gönül almak için güzel bir fırsattı.


Boran dönüp benim ışıldayan gözlerle baktığımı görünce,


"Çok memnun oluruz damat bey, buyurun." dedi.


Yusuf elindeki tepsiyi masaya bıraktı, arkasını dönüp beni görünce kollarının arasına aldı hemen. Başım kardeşimin göğsünde konuştum,


"Özür dilerim, kafa üstü düşsem bile öyle bir şey yapacağını düşünmüş olmam saçmaydı." deyip yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Hepsi gülen gözlerle bana bakarken ekledim. "Kesin bu Zeyno'nun başının altından çıkmıştır."


Zeynep'in gülümsemesi yüzünde dondu, küçük bir kahkaha atıp ona sarıldım bu kez,


"Buldun yakışıklı kardeşimi gözün ne abini, ne beni görmedi tabii." dedim gülerek. Kendini toplayan Zeynep'in intikamı acı oldu,


"Vallahi orasını hiç karıştırma Derya abla en son görüştüğümüzde, Boran deyince aklı başından giden sendin. Esas senin gözün hiç birimizi görmüyordu."


Sözleri yanaklarımı kızartırken, dile düşecek kadar aşık olmak hoşuma gitmişti.


Beni savunmaya geçen Yusuf ayrı efsaneydi,


" Bi kere Boran abi, ablam için deli divane oluyordu." deyip karısına misilleme yaptı.


Hepimiz gülerken Boran'ın sesi duyuldu,


" Ben karıma hep deli divaneyim." deyip kolunu omuzuma sardı. Karşılık vermesem de uzaklaşmadım, ben geri çekilmeyince başıma küçük bir öpücük kondurdu.


"Hadi bakalım herkes masaya benim kızım acıkmıştır." deyip beni sandalyeye yönlendirdi.


Keyifli sohbetimizle kahvaltımızı bitirdik. Yusufla ve abim ile olan samimi hali benim korkularımı da siliyor gibiydi.


Duru annenesini zorlamaya başladığı için öğleden sonra bizimkiler yola çıkma kararı alınca arafta kaldım sanki. Tamam burda kalacaktım ama onların da yanımda olduğunu bilince kendimi yanlız hissetmiyordum.


Ağlamaklı gözlerle babama sarıldığım da kokumu içine çekerek sıkı sıkı sarıldı.


"İstersen ikimiz uçakla dönelim, bizimle gelmek istesen götürürüm seni." dedi kulağıma fısıltı ile.


Gözlerim hemen Boran'ı buldu. Sanki babamı duymuş gibi buruk bir gülümsemesiyle bizi izliyordu.


"Hatırladığım da pişman olacağım şeyler yapmak istemiyorum. Burda kalmam gerekiyor sanırım." dedim.


Sırtımı okşarayak ayrıldı, Boran'a döndü,


"Derya'm sana emanet oğlum, birbirinize iyi bakın." dedi.


Abim, Pınar, Yusuf, Zeynep ile tek tek vedalaştık. Onlar gidene kadar tuttuğum göz yaşlarım, araba uzaklaşınca benden izinsiz akmaya başladı. Mümkün olduğunca hızlı olarak odaya çıkıp yatağa girdim. Yorganı başıma çekip kendimi sıkmayı bıraktım. Hıçkırıklarla ağladım, sakinleşeceğime daha da şiddetlenen ağlamam bir krizin eşiğinde olduğumun da habercisiydi.


Yorganım üzerinden birinin beni kendine çektiğini hissettim. Kolunu bedenime sararken başıma çektiğim yorganı nefes alabileceğim kadar açıp başımdan indirdi.


Huzur verecek kadar sakin bir sesle,


"Ben burdayım, yanlız değilsin..." deyip saçlarımı okşadı, dakikalarca başka birşey söylemeden aynı şekilde kaldık. Ağlamam yavaşlayıp iç çekişlere döndü sonra ise göz kapaklarım ağırlaştı. Kendimi derin bir uykunun kollarında buldum.


Kulağımda ki melodi tanıdık gelse de ayırt edemeyecek kadar derin uyuyordum, burnum da buram buram onun kokusu... Neredeydim bilmiyorum, zaman~mekan ilişkisi kuramıyordum. Rüyamı yoksa, hatırlamadığım zamandan bir kesit mi?


Ne sen leylasın ne de ben mecnun...


Ahmet Kaya şarkısıydı kulağıma gelen, eşlik eden ise Boran. Rüya değildi, bir araba yolculuğu yapıyor olmalıydık ki, oturur pozisyonda uyku ile uyanıklık arasında sesinin ne kadar güzel olduğunu düşünüyordum.


Birden başka bir kareye ışınlandık, yine arabadayız fakat bu kez Boran uyuyor ama benim dizlerimde, saçlarını okşamamak için kendimle savaş veriyorum. Aklımda tek bir düşünce, o ölen karısına aşık Derya uzak dur ondan.


Gözlerimi bir anda açtım. Gördüklerimi beyin süzgecimden geçirmem gerekiyordu. Hatırladığım şey kesik kesik bir kaç kareden ibaret olsada hissettiğim duygular mıh gibi aklıma kazınmıştı sanki.


Elimde hissettiğim sıcaklıkla sola döndüm, yatağın boş olması gereken tarafında yorganın üzerinden uzanmış olan Boran'ın elinin içindeki elimi gördüm. Yavaşça duvardaki saate baktım saat dört civarıydı. Yaklaşık iki saattir uyuyordum demek ki.


Huzurlu bir uykunun içindeydi, elimi çeksem uyanacağını tahmin ettiğim için kımıldamadan onu izledim. Boran ile ne zaman gerçek bir evliliğe yelken açtık bilmiyorum ama benim hislerim ondan daha önce başlamış olabilir. Belki o bunu şimdi bile bilmiyor.


Yanımda ki adama bakış açım da bir kırılma oldu. Oyun diye yola çıksam da ondan etkilenmişim demek ki. İkimizi imkansız görmüşüm, kendimi uzak tutmaya çalışmışım ama hamile olduğuma göre bu sınırı aşmış olmamız lazım.


Ben onu izlerken gözleri aralandı, çekmedim bakışlarımı tapulu kocamdı sonuçta...


O da bir süre sessizce beni izledi, sonra hâlâ avucunun içinde olan elime kaydı bakışları. Kendine çekip sıcacık bir öpücük kondurdu elimin üzerine. Gülümsedim, içim sıcacık oldu.


"Daha iyi misin?" dedi ağlayarak uyuya kalmış olduğum için.


"İyiyim" dediğim sırada karnımın gurultusunu duydum. Öğlen yemeği yememiştim değil mi? Böyle yemeye devam edersem bin kilo olurdum doğuma kadar. Dudağımı büzdüm bu düşünce hoşuma gitmemişti.


"Ne oldu? Niye büzdün dudağını?" dedi bu halimi ezber etmiş gibi bir tavırla.


"Benim karnım acıktı, böyle yemeye devam edersem sonumu hiç iyi görmüyorum." dedim moralimin düştüğünü gizlemeden.


Gür kahkahası oda da yankılandı. Gülmek bir insana bu kadar mı yakışır, vallahi imtihanımdı kendisi.


"Sana göre hava hoş tabii, o kilolar ne kadar zor veriliyor biliyor musun acaba?" deyip suratımı astım.


"Sen benim kabul olmuş en güzel duamsın Derya..." deyip alnıma bir öpücük kondurdu. Tripte atılmıyordu laflara bak laflara, sanki karım hamile olsun da bin kilo olsun diye dua etmiş, tövbe tövbe...


Yataktan kalkıp, telefonunu komidinden aldı.


"Canının istediği bir şey var mı güzelim?"


"Yok sadece çok acıktım, yani acıktık." dedim.


"Kurban olurum ben sizi verene" dedi ışıldayan gözleriyle. Bu hali hoşuma gitse de belli etmeye niyetim yoktu.


On dakika sonra mükellef bir sofra kapımıza gelmişti.


Ben yedim, o seyretti. Yüzünde öyle bir huzur vardı ki, gitmemiş olmamdan dolayı kafası daha da rahatlamıştı. Sanki ben yedim o doydu.


"Derya, yanında olmamdan rahatsız olmuyorsun değil mi?" dedi hiç beklemediğim bir anda.


Yediğim tatlıdan son bir çatalı ağzıma atmıştım ki öylece kalakaldım.

Yavaş yavaş çiğneyerek zaman kazandım, ne kadar kazanılırsa işte. Cevap bekliyor olduğundan bana bakıyordu. Arkama yaslandım,


" Hastanede ki kadar tuhaf hissetmiyorum. Yani benim için hiç kolay değildi. Bir anda evli olduğumu öğrendim, üstelik hamileyim." deyip gözlerimi kaçırdım.


Aramızda bir sessizlik asılı kaldı, ondan rahatsız olmuyordum ama bunu bilsin de istemiyordum. Aramız da ki mesafeyi aşmak için erkendi. Beklediği cevabı alamayınca o da gözlerini odada dolaştırdı. Onun bu hali beni üzünce ekleme gereği duydum,


"Dün çok doğru bir şey söyledin, seni tanımasam da kendimi tanıyorum. Ben bu evliliği gerçekliğe taşımışsam sana güvenmişim demektir. Zaman bize iyi gelecek, zamana bırakalım."


Yerinden kalkıp yanıma geldi, elini uzatınca ben de oturduğum sandalyeyi itip karşısına geçtim. Belime yerleşen eliyle aranızda ki mesafeyi iyice azaltınca kalbim hızla çarpmaya başladı. Başımı göğsüne yaslayıp kollarını bedenime sardı, rüyama giren sesi ile ikimizi de içine çeken bir türküye başladı,


Üflediler söndüm

Karanlıkta gördüm

Hiç bilmezdim ama

Derindeymiş pek derdim


Bak içime, gör beni

Tut elimden, yak beni

İstemezsen bu aşkı

Otur, baştan yaz beni


Aklım nasıl şaşkın?

Sevdam deli taşkın

Sen görmezsin ama

Narındayım ben aşkın


Bak içime, gör beni

Tut elimden, yak beni

İstemezsen bu aşkı

Otur, baştan yaz beni



Diyecek tek bir sözüm yoktu, sesi tüm hücrelerime işlemişti. Saatlerce dil dökse yüreğinde ki aşkı bu kadar güzel anlatamazdı. Sessizce kalbinin sesini dinlediğim kuytudan çıktım, gözlerimiz buluştuğunda kara gözleri içimi gör der gibi bütün perdelerinden sıyrılmış safi bir aşkla bakıyordu. Uzanıp gamzesinin üzerine bastırdım dudaklarımı, derinleşen gamzesinden gülümsediğini hissettim...



Ay Derya hafızasına kavuşsun yoksa benim hafıza gidiyor, yorucu bir işe kalkışmışım. Gerç

ekçi olmak adına çok kafa yormak gerekiyor.


Umarım beğenerek okursunuz.


⭐⭐⭐⭐dokanmayı unutmayın güzeller. 💞😇❤️

   


    


Loading...
0%