@zamansizim84
|
Derya'dan Hafızamın içinde on aylık karadelik açılalı bir hafta olmuştu. Ailem beni Mardin de tanımadığım Konak dolusu insanla bırakıp gideli ise beş gün. Boran'ın ilgisi ve gerçekten ne sorarsam sorayım gizlemeyen tavrı sayesinde ona karşı güven duygum perçinlenmişti. Beraber zaman geçirdikçe, ne yaşayıp da ayrıldık düşüncesi kafamı daha çok kurcalar olsada. O kadar özenli, öyle ince düşünceliydi ki kendimi bu adamla evliliğimi gerçek yaptığım için tebrik ettiğim bile oluyordu. Bugün sabahtan şirkete gitmiş, akşam olmasına rağmen gelmemişti. Çoğunlukla bir kaç saat içinde dönmüş oluyordu. Kabul etmek garip gelse de özlediğimi fark ettim. İlginç şekilde kendimi ona bağlı hissediyordum. O ise hep çok tedbirliydi, ben adım atmadan harekete geçmeyeceğini biliyordum. Neyse ki bu akşam için bir planım vardı. Bakalım adım atan ben olunca ne yapıyordu Boran ağa. İşten gelişi ile onun gözlerinde de aynı özlemi görmekten mutlu oldum, nasıl başlayıp nasıl devam etmişti bilmiyorum ama onunla mutluluğu bulduğumu hissediyordum. Beraber yemek yeyip sohbet ettik. İşle ilgili olayları benimle konuşması güzeldi, başlarda düşündüğünün aksine sınırlayıcı yada aşırı gelenekçi biri değildi Boran. Hele de şirketin avukatı olduğumu öğrendiğim de ne kadar şaşırdığımı anlatamam. Çalışmamı özellikle istemesi ayrı hoşuma gitmişti. Ben yine koltukta uyuklamaya başladım, o yine uzun bi süre beni izledi. Kucaklayıp yatağa taşıması bizim için bir rutin olmuştu, yine aynı şekilde yaklaştığında gözlerimi zorda olsa araladım. Yalandan tribimi atıp banyonun yolunu tuttuğum da tahmin ettim gibi yatağını açmış beni bekliyordu. Onun banyoya girişi ile battaniye, çarşaf ve yastık üçlüsünü hızla toplayıp gardroptaki yerine koydum. Yatağa geçip gözlerimi kapattım. Hızlı hareket ettiğim için nefes nefese kalsam da kontrol altına almayı başardım. "Kızım sen de babayla uyumak istiyorsun değil mi?" derken göbeğimde olan elim bulunduğu noktayı okşadı. 'Asıl sen Boran ile uyumak ister gibisin' diyen iç sesime sessizce hak verdim. O sırada banyonun kapısı açıldı, hemen gözlerimi kapattım. Az daha ben bile bu olayda parmağım olmadığına inanacaktım. Adımları durdu, şaşırmış olmalıydı, böyle bir atağı beklemediğini biliyordum ama öyle güzel kokuyordu ki kokusuna aşerer olmuştum. Yanımda olsun istiyordum, açıkçası onunla yakınlaşmanın nasıl hissettirdiğini de deli gibi merak ediyordum. Ne yapacağına karar vermiş olacak ki adım sesleri tekrar duyuldu, yatağın yan tarafı çöktüğünde müptelası olduğum kokusu çok yakınımdaydı. Beni izlediğini biliyordum gülümsedim, gözlerim kapalı konuştum, "Sanırım ilk adımları hep ben atacağım. Kötü alıştırmışım seni." Nefesinden onu da güldüğünü anladım. "Sen bana doğru ilk adımı attığında, ben sana hep koştum Derya. Sadece emin ol istedim, pişman olacağın hiç birşey olmasın diye uzak durmaya çalıştım." dedi her zaman ki açık tavrıyla, Yavaşça araladım mavilerimi, ikimiz de bir birimizi izledik, "Peki şimdi neden korkuyorsun?" diye sordum, Kısa bir sessizlik oldu, sonra dudakları aralandı, "Evliliğimizin başından beri o kadar çok şey yaşadık, öyle olaylar atlattık ki... Parça parça hatırlayacaklarının seni benden uzaklaştırmasından korkuyorum." dediğin de dudak büktüm. "Ben hatırlamadan sen anlatmak ister misin?" dedim. Beni kıracağına ihtimal dahi vermiyordum. Ne olmuş olabilirdi ki... Belki ben çok alınganlık göstermiştim, "Herşeyi hatırlamadan anlattıklarım sana anlamlı gelmez Derya, kafan daha çok karışır. Sadece seni sevmekten hiç vazgeçmediğimi aklının bir köşesinde tut yeter." deyip göz temasımızı keserek sırt üstü uzandı. Pişmanlığını gözlerinde görüyordum, olanlar neyse hiç yaşanmamış olmasını diliyordu, o tavanı izledi ben onu. Dakikalar sonra başını bana çevirdiğin de onu izlediğimi görünce şaşırdı. Sonra ise tüm perdelerini kaldırdı aramızdan, yorgunluğunu, sevgisini, özlemini olduğu gibi oluk oluk gözlerinden gözlerime döktü. Hüzün çöktü bakışlarımıza... Hatırlamak istedim, hemde çok istedim, ikimiz için özel olan ne varsa silinmiş olan beynimi tekrar tekrar yokladım. Sanki ben kendimi zorladıkça beynimden silinenler daha da uzaklaşıyordu. Sonra ise hiç kendimden beklemediğim bir şey yaptım, sağ dirseğimin üzerinde yükselip aramızda ki mesafeyi kapattım, o daha ne olduğunu anlamadan dudaklarımı, dudaklarının üzerine bıraktım. Bu yaptığıma şaşırmış olduğuna eminim, hareketsiz kalışı bundan olmalıydı. Benim ise devamını getirecek cesaretim yoktu, dahası ilk defa bu anı yaşamıyor olsam da hatırlamıyordum. Sıcacık dudaklarını hissetsem de beklediğim atak bir türlü gelmediğin de saçmaladığımı düşündüm. İyi bir fikir değildi belki de, onu hatırlamayan kadını öpmek istemiyor olabilirdi. Yaptığım şeyden utanmaya başlamıştım bile, tam kendimi geri çekeceğim sırada dudakları aralandı, belimi kavrayan eli beni kendine çekerken, saçlarımın arasında dolaşan parmaklarını hissettim. Benim acemi yanıma karşın o hem ustaca hükmetti dudaklarıma, hem de benim içimde binlerce kelebeği aynı anda uçurdu. Yalan yok ona yaklaşmam da merak duygumun payı vardı ama bu kadar güzel hissedeceğimi bilsem, merakıma daha erken yenilirdim. Tenim onun için tutuşuyordu sanki, çok farklı, çok yabancı duygulardı yaşadıklarım... Hiç bitmesin istediğim saniyelerin sonun da yavaşça ayırdı bizi, o an utandığımı hissettim. Yanaklarım zaten alev almıştı, bir de utanç eklenince ne hale geldiler bilmiyorum. Dudağımı ısırıp gözlerimi kaçırdım, saklanabileceğim, kalbinin sesini dinleyebileceğim, kokusunu dolu dolu içine çekebileceğim en iyi yere göğsüne saklandım. Derin ve huzurlu nefesini saçlarımın üzerinde hissettim,peşi sıra sayısız öpücük bıraktı saçlarıma ama hiç konuşmadık ne o, ne de ben sorgulamadık. Tenlerimizin birbirine özlemine saygı duyduk. Günler sonra ilk kez kokusunda huzurlu bir uykuya gözlerimi kapattım... Ne kadar uyudum bilmiyorum ama gözümün önünde yine fotoğraf karesi gibi sahneler canlanmaya başladı, görüntüler kesik olsa da sesler net, hissettiğim duygular bıçak gibi keskin... Bir kapının önündeyim telaşım ve korkum devasa, endişeliyim Boran için... İkimiz için endişeliyim, derken onu görüyorum ama o bana bakmıyor bile sanki bambaşka biri var karşımda. Sonra yabancı bir kadın sesi hafızamdaki kayıp yerinde canlanıyor. 'Çok kötü dibe vuracak, umarım toparlanabilir ama ne olursa olsun bilmek hakkıydı.' Sonrasında ise bir hastane kapısı canlanıyor gözümün önünde, sedyenin üzerinde tanınmayacak kadar dağılmış, zayıflamış bitik bedeni ile Boran. Günlerce yolunu gözlediğim adam perişan halde. İçimde korkunun yanında şükür; geldi ya diyorum, toparlanır bırakmaz beni. Sonra bir camın ardından izliyorum yoğun bakımda ki halini. İçim yangın yeri... Peşi sıra bir hastane odası, daha iyi görünüyor, hasretle sarılıyorum ama onda yaprak kımıldamıyor sanki yabancı birine sarılıyorum. Sonra ilk defa konakta ki odamızda bir kare belirdi gözümde yine yedi kat yabancıymışım gibi bakıyor bana, sözleri ise kılıçtan keskin, "Bilmediğin değil, bilmeni istemediğim şeyler var. Gözünde şu halimden daha acınası bi adam olmak istemiyorum. Kayınvalidenle de aranı düzeltip üstüne bir de hayatını kurtardın. Ben git dedikçe sen daha da kalıcı olmaya çalışıyorsun. Bu konağı da sırlarını da bırakıp git burdan. Bırak herkes kendi pisliğinde boğulsun. Ailenin yanına dönüp huzurlu hayatına devam et." Hissettiğim hayal kırıklığı zihnime dolarken, elimi kalbinin üstüne koyduğum an geliyor gözlerimin önüne, " Sen beni burdan atmak için elinden geleni ardına koyma, gittiğimde oluşacak boşlukla nasıl baş edeceğini de hesap ediyor musun?" Diyen sesimde ki acı kalbimi kavuruyor... " Kimse vazgeçilmez değildir hanım ağam. Sen de, ben de." Sözleri bıçak gibi saplanıyor göğsüme nefesim kesiliyor ama ona belli etmiyorum. Ardından bir tepedeyim, Mardin'e hakim bir tepede, yanımda şöförleri Murat. Ben ağlıyorum o sessizce bekliyor. Hissettiğim en derin duygu yalnızlık... Ağır geliyor hatırladıklarım, içine girdiğim zaman tünelinden çıkmak istiyorum. Yine onun sesi yetişiyor imdadıma, "Derya uyan güzelim, rüya görüyorsun." diyerek omuzumdan hafifçe sarsıyor. Uykunun pençesinden kurtardığım bedenim taş kesilmişti sanki. Oturur pozisyona gelip kollarından sıyrıldım. Derin nefesler alarak düşüncelerimi sıraya koymaya, sakinleşmeye çalıştım. Ağlıyor olmaktan nefret ettim o an. Değmezdi... "Güzelim iyi misin?" dese de umurumda değildi. Beraber uyuduğumuz yataktan kalkıp kot pantolon ve kazak alarak banyoya geçtim. Üzerimi giyinip saçımı tepemde topladım, sakin ki böyle aklımı daha iyi düzene sokacakmışım gibi hissediyordum. Banyodan çıktığım da neler olduğunu anlamayan bir ifadeyle yatakta oturduğunu gördüm. Küçük sırt çantamın içine cüzdanımı ve telefonu attığım gibi kapıya adımladım. "Derya" dedi güçsüz bir sesle. İşaret parmağımı ona doğru sallayıp, "Sakın adımı ağzına alma!" diye çıkıştım. "Tamam! Ne hatırladın oturup konuşalım, yine gitmek istersen götürürüm, ne olur önce bir anlat." dediğinde hali acınasıydı doğrusu ama ben de karşılığı yoktu. Alaylı bir gülüş yerleştirdim dudağıma, "Neyi anlatayım zaten biliyorsun suçunu, bu kadar alttan almanın bi sebebi olmalıydı tabii... Habersiz günlerce yolunu gözletmedin mi?" deyince gözleri acıyla kapandı, "Kaç kere kovdum beni? Köpek gibi peşinden gezdirdin, ben..." derken delirecek gibiydim, saçımı başımı yolmak geliyordu içimden, akılsız başımı taşlara vurmak. Onun yerine ellerimi kafama vurdum iki kez "Ben nasıl bu kadar gurursuz olabildim, nasıl tekrar buraya gelirim?" derken sesimin yüksek çıktığının farkındaydım ama kimsenin rahatsızlığı ile ilginecek halde değildim. Sessizliği işime geldi. "Sözünü tut beni aileme götür Boran Ağa." Cevabını beklemeden kapıyı açıp çıktım, bütün konak ahalisi avludaydı, endişeli bakışları üzerindeydi ama benim öfkem daha büyüktü, burda daha fazla durursam yapacağım yıkım daha da büyürdü. Merdivenleri öfkeyle indim, kapıya yöneldiğimizde sırada kimseden ses çıkmaması işime gelmişti. Avluyu sokağa bağlayan kapıya yaklaşmıştım ki, " Derya, kızım ne oluyor anlat çaresini bulalım, bu saatte nereye gidiyorsun?" diyen Bayram amcanın sesi ile duraksadım. Bir yanım şeytana uyma çık git diyordu, diğer yanım dönüp hesap sor. Sanırım bu gece şeytana uyacaktım, tek kaşım hava da imâlı bir bakışla geriye döndüm. "Nasıl bir çare bulacaksın Bayram amca? Bu kez neyle tehdit edeceksin? Madem çare buluyordum, oğlun beni defalarca kovarken neredeydin?" diye çıkıştım. Bunu beklemiyor olacak ki Bayram ağa donup kaldı, "Kızım ben..." dediğinde sözünü tamamlatmadım, "Bana kızım demeyin, bundan sonra olacaklardan Boran ağa kadar sizde sorumlusunuz." deyip çıktım konaktan. Kapıda ki korumalar beni görünce başlarını öne eğdiler. Bense Murat'ı arıyordum. Belki de hatırladıklarımın etkisiyle o bana yardım eder gibi geliyordu. Aradığım adamı Boran'ın arabasının yanında bulunca, o tarafa adımladım, "Murat Bey beni hava alanına götürür müsünüz?" dediğim de anlık tereddütünü fark etsem de bu kısa sürdü. Arabanın şöför mahalindeki yerini aldığında arka koltuğa geçip oturdum. Arabayı çalıştıracağı sırada konağın kapısı açıldı. Üzerinde eşofmanları ile Boran çıktı, arabaya doğru hızla yürüdüğün de gitmeme engel olacağını düşündüm. Fakat tam tersine Murat'ı indirip kendisi şöför koltuğuna oturdu. Hiç konuşmadan arabayı çalıştırdığın da camdan dışarı baktım herkes şok içinde bizi izliyordu. Öfkeyle o kadar hızlı hareket etmiştim ki nefesim hâlâ düzensizdi. Boran'ın direksiyonu tutan parmaklarının gerginliğini fark edebiliyordum. Yaklaşık beş dakika sessizce yol aldık, hava alanı yolunu takip ettiğini görünce rahat bir nefes almak istedim fakat kasığıma saplanan sancıyla bir "ah..." firar etti dudaklarımdan. "Derya!" diyen sesi endişe ve korkunun her tonunu taşıyordu. Ona cevap vermeden tekrar nefeslenip kendimi rahatlatmak istedim ama ağrının şiddeti daha da arttı. Nasıl bu kadar kontrolsüz hareket etmiştim, kasığıma saplanan ağrı olmasa hamile olduğum aklıma bile gelmeyecekti. Bebeğime bunları yaşatmaya ne hakkımız vardı. Elim kasığım da öne doğru bükülüp gerilimi azaltmaya çalıştım dürtüsel olarak. "Derya iyi misin? Ne olur korkutma beni..." dedi yalvarır gibi. Ağrıyla baş edemeyeceğimi anlayınca, korku sardı bedenimi, "İyi değilim, hastaneye gidelim." dedim zor çıkan sesimle. Direksiyona sert bir yumruk attı, küfür ettiğini duyuyordum ama kendine saydırdığı için hak verdim. Bu yaşadıklarımız benden çok onun suçuydu. Acilin önünde sert bir frenle durduğunda hızla benim kapımı açıp kucağına aldı. Karşı koymadım yürüyecek durumda değildim, acile girdiğimiz gibi beni yönlendirdikleri sedyenin üzerine bıraktı. Doktora durumu özetlediğinde, ben sağ yanıma kıvrılıp cenin pozisyonu almıştım. Gözlerim kapalı, dudaklarımı birbirine bastırıp ona birşey olmaması için yalvarıyordum. Kadın doğumdan bu gece nöbetçi olan doktor geldiğinde, tanıdık sesiyle gözlerimi araladım. Hastanedeyken bizimle ilgilenen doktor Ülkü hanımdı. Damaryolu açıp kan aldılar, muayene ve kontrollerden sonra, "Derya hanım stres ve gerginlikten uzak durmanız gerektiğini söylemiştim. Durumunuz tamamen kendinize çok yüklenmenizden kaynaklanmış. Bebeğiniz size geçtiğimiz hafta içinde daha iyi tutunmayı başarmış olmasa, bu krizi atlatamayabilirdik. Daha dikkatli olmanız lazım. Size rahatlamanız için serum desteği vereceğiz bu gece burda kalın sabaha durumu tekrar değerlendirelim. Odaya çıktığımızda, tatlı bir hemşire serumu bağlayıp çevirdiği topla akış hızını ayarladı, "Geçmiş olsun" dediğin de zoraki bir gülümseme sundum. Yine yeniden Boran ağa ile baş başaydık. Serumun serin sıvısını damarlarımda hissettiğim de öfkemi de yatıştırsın istedim. Bu duygu çok ağırdı, tam ona güvenmişken yıkım çok büyüktü. Gözlerimi kapattım iletişim kurmamak için ama eskisi kadar pervasız değildi uykularım, resmen tilki uykusu uyuyordum. Tetikteydi beynim. Uyku ile uyanıklık arasında gidip gelirken, duyduğum telefon sesini algıladım önce Boran'ın telefonuydu. Beni uyuyor sandığı için hızla açtı sessizce cevap verdi. "Devran, hastanedeyiz." dedi yorgun sesiyle ama bu fiziki bir yorgunluk değildi. Bu gece gözlerinde gördüğüm yaşanmışlıkların yorgunluğuydu. Bir süre karşıyı dinledi, "Aynen öyle oldu kardeşim, sabah doktor izin verirse ailesine götüreceğim." dediğin de şaşırdım. Bu durumu kullanır yola çıkmama izin vermez diye düşünüyordum. Yine sessizlik oldu, sesi biraz daha yakından geldi bu kez ama fısıltıdan ibaretti. "Anlatsam da anlamaz Devran, o benim Derya'm değil. Beni hiç tanımayan, yaralarımı bilmeyen bir kadın var karşımda. Bebeğe zarar gelirse ikimiz de bunun altından kalkamayız." deyip kapattı telefonu. Beni seyrettiğini bilsem de gözlerimi açmadım. Hatırladıklarımı kafamda sıraya sokmaya anlamlandırmaya çalıştım. Gördüğüm sahneler çok can yakıcıydı ama hiç birinin sebebi ile ilgili fikirim yoktu. Öyle davranmasının nedeni olmalıydı, bu onun yaptıklarını masum kılmazdı tabii ki ama sebep benim için önemliydi. 'O benim Derya'm değil, yaralarımı bilmiyor 'derken ne demek istemişti ki. Dahası bütün bu olanlara rağmen nasıl hâlâ onun yanındaydım. Sabah kontrolünde doktor hanım oldukça yorgun görünüyordu. Rutin kontrolülleri yaptıktan sonra, "Hastamla yanlız kalabilir miyim?" diyerek Boran'ı dışarı çıkardı. Yanındaki sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attığında, "Dertleşmek ister misin?" deyip tüm samimiyetiyle gülümsedi. "Derdimizin ne olduğunu hatırlasam çok faydalı bir aktivitite olabilirdi doktor hanım." dedim muzipçe. "Ülkü dersen sevinirim." dediğinde onu gülümseyerek onayladım. "O zaman ben anlatayım sen dinle olur mu?" "Bir hafta öncesine kadar Mardin de en sinir olduğum kadın sendin." dediğin de kaşlarım havalandı. "Sebep?" dedim şaşkınlığımı belli ederek. "Eşim Mirza, Aladağ aşiretinden, biz aşık olup evlendik ama ben onların hayatına hiç uyum sağlayamadım. Ailesinin beklentilerini karşılayamadığım gibi buna gerek olduğunu hiç düşünmedim. Doğu görevim bitince burdan çekip gidecektik nasıl olsa." deyip histerik bir şekilde güldü. " Konunun benimle alakasını hâlâ anlamadım. " dediğim de, " Eşimin abisi bazı hatalar yaptı ve ona verilecek ağalık görevi Mirza'nın üzerine kaldı. Bana burdan çekip gideriz diye verdiği bütün sözler anlamsızlaştı. Burda olmaya mecbur bırakıldık." deyince onun adına üzüldüm. " Üzücü. "diye durum tespiti yaptım sadece. " O günden sonra ise sürekli sen örnek verilir oldun, aşiretin sana olan desteği malum ama sen hatırlamıyorsun tabii " deyince ikimiz de güldük. " Sınıfın sevilmeyen örnek öğrencisi miydim? " dediğim de tebessüm etti. "Sizi ilk defa senin düştüğün gece düğünde gördüm. Sandığımın aksine törelere uymak yada burdaki düzene tabi olmak gibi bir kaygın olmadığını o gece anladım." "Nasıl bu kanıya vardın?" Sandalye de geriye yaslandı, "Eşin yani Boran Ağa, seni öyle güzel sahiplenmişti ki, o düğün salonundaki kimse umrunuz da değildi. Göz göze dans ettiniz herkes sizi izledi, dedikodunuzu yaptı. Kendince kınadı ama ses çıkaramadı. Dansın ardından terasa çıktığınız da Mirza fırsat bu fırsat deyip seninle tanışmam için beni de terasa sürükledi... " deyip sustu. " Eeee tanıştık mı? Malum benim hafıza da hava boşluğu var." dedim espriye vurarak. " Tanışmadık, terasa çıktığımızda Boran'ın ceketi senin üstünde birbirinize sarılmış dans ediyordunuz. Mirza da bu halinizi yadırgayınca bende ipler koptu, tartıştık. Aşık olduğum adam başka birine dönüşüyor ama ben engel olamıyorum Derya. Sen nasıl başarıyordun bilmeyi çok isterdim." " Hatırlasam anlatırdım ama sözüm olsun Ülkü, yanlız söylediklerinden çıkardığım farkı benim değil de daha çok Boran'ın yarattığı. Burda ki düzene boyun eğen biri değil o." Sonuçta yiğidi öldür hakkını yeme demişler, söylediklerim içimden gelen şeylerdi. " Farkındayım, arada kötü bir döneminizde oldu, hatta Boran psikolojik destek aldı sen yokken. Sizi düğünde öyle görünce senin adına mutlu olmuştum. Umarım en kısa zamanda huzurlu mutlu günlerinizde dönersiniz." deyip elini tutup sıktı. "Umarım" dedim umutsuz bir şekilde. "Burda derdimi anlatacak bir arkadaşa çok ihtiyacım var, malum çevrem bu anlattıklarımı anlamaz, üstüne bir de beni yargılar. Şimdi sırası değil ama seninle dostluk kurmayı çok isterim." deyip hevesle gözlerime baktı. Ben Nevşehir'e gideceğim gelmeyi de hiç düşünmüyorum diyemediğim için, " İnşallah hayatımı düzene sokabilirsem neden olmasın." diyerek gülümsedim. Ülkü gittiğinde anlattıklarını düşündüm uzun uzun ben hatırladığım şeylere rağmen nasıl bu adamla aynı yolu yürümeye devam ederdim? Aklım almıyordu işte? Boran geldiğin de çıkabileceğimizi söyledi, sadece başımla onayladım, odadan çıktığında elinde bir tekerlekli sandalye ile geri döndü. Bir hafta önce kucağında çıkardığı hastaneden sandalyemi iterek çıkardı. Arabaya bindiğimiz de ikimizde sessizdik hava alanı geldiğimiz zaman arabayı durdurdu. Yavaşça kapımı açıp indim. Kontrollü hareketlerle sıradan geçip bekleme solonundaki ikili koltuklardan birine oturdum. Boran da yanımda ki boşluğa yerleşti, kollarını dizlerine dayayıp öne eğildi. Uzun bir süre öylece bekledik. Nevşehir uçağı anons edildiğin de cebinden çıkardığı uçuş kartını bana uzattı. Dün geceden beri ilk defa gözlerine baktım, içindeki viraneyi görüyordum ama hatırladıklarımı sindiremiyordum. O da umut etmiyor olacak ki hızla çekti gözlerini gözlerimden. İkinci anonsu duyduğum da düşüncelere daldığımı fark ettim. Yavaşça kalktım oturduğum yerden sakin adımlarla sadece yolcuların geçebildiği kısma girmek için kontrol noktasına yürüdüm. O da benimle beraber hareket etti biraz uzağım da geçişimi beklemeye başladı. Sıra bana geldiğin de çantamı x-ray cihazına giden banda bırakmak için uzandım ama elimden bir türlü bırakamadım. Arkamda ki yolcuların söylenmeye başlaması ile görevli de beni uyardığın da beş saniye kadar gözlerimi kapattım. Çantamı tekrar omzuma alıp arkamdaki yolcuya sıramı verdim. Boran'ın beni izlediğini bildiğim için hiç ona bakmadım, yanından geçip sensörlü kapıdan dışarı çıktım. Arabanın yanın da durdunca gelen sesle kilidi açtığını anlayıp ön koltuğa yerleştim. Gelip sürücü koltuğuna oturduğunda kemerimi bağlayıp, "Konağa gitmek istemiyorum." dedim düz bir sesle. Kısa süren sessizliğinin ardından, "Peki..." diyerek arabayı çalıştırdı. Sessizlik canımı daha da sıktı, uzanıp radyoyu açtım, bir iki kanal geçince Ahmet Kaya'dan Korkarım çalmaya başladığında arkama yaslandım. Güzüm baharlara Yüzüm yağmurlara Hüznüm dağlara küs Gözüm sabahlara Ömrüm topraklara Hüznüm dağlara küs Geceden karanlık sebebim Geceden mülteci kederim Korkarım, dönmez yüreğim Korkarım güzelim, korkarım Geceden karanlık sebebim Geceden mülteci kederim Korkarım, dönmez yüreğim Korkarım güzelim, korkarım Beni soracaklar Beni bulacaklar Beni yoracaklar, yar Beni tutacaklar Beni yakacaklar Bana kıyacaklar, yar, yar, yar Sorulur karanlık sebebim Vurulur mülteci kederim Korkarım, dönmez yüreğim Korkarım güzelim, korkarım Şarkı Boran'ı anlatmıştı sanki, dikkatinin yolda olduğundan emin olduğum bir anda kaçamak bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Gözleri kızarmıştı, elinin tersiyle hızlıca sol yanağını sildi. Ağlıyor muydu? Avaz avaz bizim derdimiz neydi? Beni niye bu kadar üzdün demek istedim. Sonra telefonda söyledikleri geldi aklıma 'O benim Deryam değil, yaralarımı bilmiyor beni anlamaz' Anlamıyordum ama bırakıpta gidemiyordum da, o yoldan beni çeviren birşey vardı. Sanki bilinç altım da herşeyi hatırlayan Derya isyan başlatmıştı. Kocaman bir malikanenin önün de durduğumuz da nereye geldiğimizi anlaya çalışıyordum, elindeki kumandaya dokunduğunda görkemli demir kapı hareketlendi, "Burası kimin?" diye sordum merakıma yenilerek. "Bizim" dedi sonra ekleme gereği duydu "İkimizin..." Kaşlarım havalandığında o da büyük bahçeye girip arabayı durdurmuştu. İçeri girdiğimiz de açık kalmak için çabalayan ağzıma zor engel oldum. Çok güzel ve zevkle döşenmiş bir evdi. Hem konak havası vardı, hem de hoş bir uyumla moderndi. Oturma alanındaki koltuklara yöneldim daha fazla ayakta kalmamak için, karşımdaki şömine ve üzerindeki iki çerçeve dikkatimi çekti. Fotoğraflardan biri Pınar'ın telefonunda gördüğüm yüzüklerimiz kesilirken çekilen kareydi. Diğerinde ise Boran arkamda kollarını bana sarmış başını boyun girintime yerleştirmiş, gamzeleri belli olacak kadar gülerken, kara gözleri iki resimde de ışıl ışıldı. Ben resimlerde neden onu inceliyordum ki, kendim mutlu muydum bakmak aklıma bile gelmemişti. Neden kafamda ki imkansızı aşamadığımı bir kere daha düşünmeye karar verdim. Şömineye odunları yerleştirip yaktı. Karşımda ki berjere oturduğun da ben ona baksam dahi onun bakışları benim üzerimde değildi. Çalan kapı ile anlamsız uzayan sessizliğimiz bölündü. Boran kapıyı açtığında elinde saklama kapları ile Zelfi içeri girdi. Küçük bir baş selamı verip mutfak olduğunu girerken gördüğüm tarafa yöneldi. İşin garip yanı onun elindeki kapları gördüğüm anda acıktığımı fark etmiştim. En fazla beş dakika sonra, "Yemekler hazır ağam" diyen ses ile ayaklandım. Mardin için yemek konusunda ayrı bir başlık açmak lazımdı. O kadar güzel lezzetlere ev sahipliği yapıyordu ki yemeden bilmek imkansız. Mutfağın olduğu kısma geçip, devasa mutfağı ve ortasında ki adayı gördüğüm de bu eve tekrar bayıldım. Masaya oturunca ben iştahla yemeklere gömülürken Boran sadece tabağına aldığı bir kaç parçayı sağa sola itelediğini fark etmemle ağzımda ki lokma büyüdü de büyüdü, yutamadım. Ben bu adama kızgın, kırgın, sinirli değil miyim? Neden umrumda yemek yememesi... Modum düşse de belli etmeden bitirdim yemeğimi, ondan önce düşünmem gereken bir bebeğim vardı, artık stresten uzak duracaktım. Beni üzecekse Boran'dan da uzak duracaktım tek önceliğim karnımda ki can olmak zorunda. Zelfi'ye odamın yerini sordum, mutfakta ki hakimiyetine bakılırsa bu eve çok defa gelmişti. Üst katta ki odamıza geldiğim de yatağa uzandım. Onun kokusu vardı yastıklarda, burda beraber uyumuştuk demek ki. Geceden beri uykusuz olduğum için gözlerim kapandı. Ertesi sabah saçımı okşayan eller ile uyandım. Boran olamazdı, fazlası ile mesafesini koruyordu, merakla gözlerim aralandığın da Benan'ı görmeyi hiç beklemiyordum. "Benannnn!" diye adeta çığlık attım. Hızla toparlanmaya çalıştığımda, "Dur kızım hamilesin sen, sakin ol biraz. Görende çok özledin sanacak." diyerek takıldı. Ben ona hiç aldırmadan kollarımı boynuna doladım. Öyle ihtiyacım vardı ki tanıdık birini görmeye. "Sen nereden çıktın! Yaaa çok sevindim." diyerek daha sıkı sarıldım. "Ayyy severken boğacak beni, Yasemin iki olmuşsun yemin ederim." deyince ayrıldım. "Yasemin kim kız, yoksa beni aldatıyor musun?" dediğim de kocaman bir kahkaha attı. "Sen gerçekten hiç bir şey hatırlamıyorsun." deyince gözlerimi devirdim. Yok numara yapıyordum ilgi çekmek için... "Ne bileyim güzelim Boran söyledi ama şaka gibi bir olay yani..." "Sen Boran ile ne zaman tanıştın?" dedim dayanamayarak. Umut'a rağmen Benan ile tanışıklıkları saçma geldi. "Uzun hikaye" deyip elini bir tur havada salladı "kaç saattir yoldayız, çok acıktık kalk artık da kahvaltı edelim." Hemen bir tayt, üzerine uzun bir hırka giyip hazırlandım. Biz de acıkmıştık. Benan ile merdivenleri indiğimiz de Boran ile sohbet eden adam dikkatimi çekti. Onlar da bizi fark edince ayağa kalkıp elini uzattı, " Geçmiş olsun avukat hanım" dediğin de gergince gülümsedim. Bu adamı tanımıyordum ama o beni iyi tanır gibiydi. Belli ki son bir yıl içinde tanışmıştık. "Barlas benim nişanlım Derya, gerçi beni ona sen istedin ama hafızaya format atınca yabancı geldi sana." Yüzünü ilk defa görsem de isim tanıdık gelmişti. "Hakkari'de ki Barlas mı? Hani saldırıda seni kurtaran?" diyerek kafamdaki soruyu sordum. "Ta kendisi." diyen Benan yanında ki adamın koluna girince Barlas'ın gözlerinde ki ışıltı muazzamdı. "Tebrik ederim çok yakışmışsınız." dedim gülümseyerek. On ay da ne çok şey değişmişti, Boran'ın, "Hadi bakalım kahvaltı hazır." demesiyle bakışlarım onu buldu. Göz altları kararmıştı, yorgunluğunu belli etmek istemese de anlaşılıyordu. Kahvaltı Benan'ın ortamı neşelendirmeye için çabalamasıyla geçti. Barlas onun her halini hayranlıkla izliyordu. Onları seyretmek keyifliydi. Bizim aramız da ki gerilim ise kilometrelerce öteden bile hissedilecek cinstendi. Yusuf ve Zeynep ile ettiğimiz kahvaltı geldi aklıma, beni kendine çekişi saçlarıma kondurduğu öpücükler. Daldığım düşüncelerden Boran'ın çalan telefonu ile sıyrıldım. "Bunu açmam gerekiyor, lütfen keyfinize bakın. Dediğim gibi ev sizin..." diyerek bahçeye çıktı. Onun çıkışı ile Benan'ın yalancı neşesi son buldu. "Derya neler oluyor, tamam hatırlamıyorsun ama aranızda ki bu soğukluk normal değil?" dedi meraklı ve endişeli gözlerle benden cevap beklerken. "Normalimiz nasıldı bilmiyorum ama iki gün öncesine kadar en azından arkadaş sayılabilecek kadar iletişimimiz vardı. Sorun şu ki ben en hatırlamamam gereken yerden başlayarak hatırladım. Bende açtığı yaralar çok derin, nasıl tamir ettik nasıl tekrar biz olduk bilmiyorum ama onu anlamayacağımdan çok emin." dedim açık açık. " Sen o sorunlardan sonra Kayseri'ye benim yanıma geldin Derya. Bana da sorunun ne olduğunu anlatmadın ama ona aşkını hiç inkar etmedin. Sen bu adama vazgeçemeyecek kadar çok aşıksın." dediğin de kulağım da Boran'ın kimse vazgeçilmez değildir sözü tekrar çınladı. "Bilmiyorum Benan... Kafam çok karışık. Ben onun için o kadar da vazgeçilmez değilmişim hatırladığım sözlerine bakarsak." dediğim de. "Senden vazgeçmesi seninle ilgili değil Derya, kendiyle ilgili." dedi Barlas. Anlayamayıp kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?" "Benan yaşadığımız kötü bir olayın sonucunda beni arkasında bırakıp gitmeye kalkmıştı. Sen de bu davranışına kırılacağımı düşünmüştün. Halbuki gidişler yada terk edilişler bazen bizimle ilgili değildir. Karşı taraf kendini kolay vazgeçilir sanar." deyip Benan'ın elini üzerine derin bir öpücük bıraktı gözlerine bakıp devam etti. "Onların sınırsız hoşgörüye ve anlaşılmaya ihtiyacı var." dediğin de Benan ve Boran'ı özdeşleştirdiğini hissettim. "Onun beni bırakması kendisi ile ilgili yani? Doğru mu anladım?" "Bunu bilemeyiz, ama seninle bir konuşmamız da bu sonuca varmıştın sanki." diyerek samimi bir gülümse sundu Barlas. Benan atıldı bu kez, "Evet, evet ben onu anlayamadım yaralarını saramadım diye ağladın. Çok iyi hatırlıyorum." dediğinde iyice kafam karışmıştı. Birilerinin olayları anlatması hiçbirşey ifade etmiyordu. Yapbozun en önemli parçası hep eksikti. NEDEN? bunları neden yaşamıştık. Boran'ın gelişi ile konuyu kapattık. Akşam üzerine kadar sohbet muhabbet takıldık. Benan'ın yeri çok ayrıydı bende. Gece yola çıkacaklarını duyduğum da üzüldüm, benim için iki gecelerini yola feda etmiş olmaları ise dostluğun ne kadar kıymetli olduğunu tekrar hatırlattı. Biz sohbet ederken Barlas uyuyup dinlemişti ama yine de evlerine varana kadar aklım onlarda kalacaktı. Benan ile Boran'ın samimiyetine şaşırmamak elde değildi. Üstelik anlattıklarına göre Boran, Umut ile de tanışmış hatta ona iyi de bir ders vermiş ama bana ne olduğunu anlatmayarak merakıma merak kattı arkadaşım. Onları uğurlayıp soğuk hava da daha fazla kalmadan içeri girdik. Koltuklara yerleştiğimiz de yine sessizlik hakimdi ve bu artık benim canımı sıkıyordu. Geçen haftayı özlediğimi fark ettim. Benimle sohbet etmesini, ilgisini, her cümlesine bir güzelim ekleyişini. Ben normalde o hatırladıklarımı sindiremezdim ama gel gör ki hormonal olarak ilgiye ihtiyacım vardı. Azıcık damarına basmaya karar verdim. Koltukta oturmuş telefonu ile ilgilenen adama, "Siz Umut ile tanışıyormuşsunuz?" diyerek laf attım. Hareketleri durdu önce, başını kaldırıp bana baktı amacım ne diye, "Tanışıyoruz." dedi düz bir sesle ama ritim tutan bacağı gerildiğinin deliliydi. Tehlikeli sularda yüzüyordum lakin gel gör ki onunla uğraşmak hoşuma gidiyordu. "Nasıl tanıştınız?" dediğim de üst dudağını dişlerinin arasına aldı. Sakin kalmaya çalışıyordu. Fakat bu hali ayrı ilgimi çekmişti. "Bir önemi var mı? Hayatımız da yeri olmayan biri sonuçta." diyerek konuyu kapatmaya çalıştı. Güldüm istemsizce, "Komik olan ne avukat hanım" dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. "Hiççç..." dedim uzata uzata. "Ben yatıyorum iyi geceler sana." Odaya çıkıp banyoda işlerimi hallettim ilaçların etkisiyle keyifli bir uykuya bıraktım bedenimi. Geçen iki günün ardından aramızdaki soğukluk devam ediyordu. Her gece bir umut belki başka detaylarda hatırlarım diye gözlerimi yumup ellerim bomboş uyanıyordum. Üçüncü gün banyoda Boran'ın duştan önce çıkardığı tişörtü alıp kirli sepetine bırakmak için uzandığım sırada, vazgeçip odaya döndüm, elimdeki tişörtü yastığıma geçirdim. Uzanıp onun kokusunda düşünmeye başladım. İki kez uykumun için de unuttuklarım zihnimde canlanmıştı. Fark ettiğim detayla yerim de doğruldum. İkisinde de Boran ile uyuyordum. Onunla yakın olmak zihnimi tetikliyordu demek ki. Eeee gel beraber uyuyalım mı? Diyeceğim şimdi üstelik ilk hatırladığım detayları ona anlatmamıştım bile. Neden bu hale geldiğimizi öğrenmeliydim. Aklıma gelen fikirle üzerimi giyinip çıktım. Murat hep kapıda bekliyordu zaten. "Buyrun Derya hanım" dediğin de gülümseyip arabaya bindim. Şöför koltuğuna geçtiğinde, "Şirkete gidiyoruz..." dedim. Gazamız mübarek olsun... Bizim kız kafaya koydu bu işi çözecek. Boran anlatmamak da haklımı sizce? Derya'nın dört çocuk istiyor oluşuna şaşıranlar? Diğer bölümde avukat hanım bu işi çözer diyenler. |
0% |