@zamansizim84
|
Ela'dan Devran'ın arabası bahçeye girdiği an kalbim öyle hızlı atmaya başladı ki, günlerdir içimde bastırmaya çalıştığım ne varsa benden izinsiz aklıma doldu. Havaalanın da ona sarıldığım an yaşadığım tamamlanmışlık hissini ben bir ömür aramış ama bulamamıştım. Arabasından inip Derya ile konuşmaya başladığında sesindeki tedirginlik, Derya'nın şakalaşmaya çevirmesi ile silindi. O da gülerek karşılık verdiğin de, küçük kahkahası içimi şenlendirmişti. Fakat herşey salona girip beni görene kadar sürdü, önce gözlerinde ki neşe silindi. Sonra çok kısa bir an olsun yüzünde yakaladığım bana özlemini de silip sert bir duvara çevirdi çehresini. Bu bakışı ilk defa görmüyordum, Doğan Ağa denilen adam yolumuza çıktığın da bu yüzü görmüştüm ama ilk defa bana böyle bakıyordu. Derya ikimizin arasında bakışlarımızdan sonuca varmak ister gibi bir ona, bir bana baktı. Üzerinde de açık toprak tonlarında blazer ceketi, beyaz gömleği ve koyu renk kotu ile fazla yakışıklıydı. Kahve gözlerinde her zaman gördüğüm sıcaklığa o kadar muhtaçtım ki, ama o, "Merhaba Savcı hanım" dedi buz tutturan derecede uzak sesiyle. "Devran..." dediğim de konuşmama müsade etmeden elini kaldırdı. Gömleğinin açık olan birkaç düğmesinden kasılan bedenini fark edebiliyordum. Sinirliydi, hem de çok. "Çetin Bey yok mu? O gün tanıştırma gereği duymadınız ama şimdi belki o şerefe nail oluruz." diyerek alaycı bir tavırla içinin zehrini ortaya döktü. Boğazıma oturan yumruyu yutkunarak savuşturmaya çalıştım. Sözleri kırıcıydı fakat esas bakışları yaralamıştı. Ben cevap veremeyince çok da umurunda değil gibi, "Beni bunun için mi çağırdın Derya?" dediğin de arkadaşımı da zor duruma düşürmüş olduğum için başımı öne eğdim. "Konu nedir bilmiyorum Devran ama önemli deyince..." deyip sustu. Derya ve zehir gibi zekasına çok ihtiyacım vardı fakat o benden daha mâdur görünüyordu. Arkasını döndüğün de gideceğini anladım, umutsuzca seslendim, "Devran lütfen sadece beş dakika ver bana." yalvarırcasına çıkan sesin bana çok yabancıydı. Adımları durdu ama dönmedi, tekrar bir adım daha atmıştı ki, "Tuğra'nın hatrı için lütfen." dedim çaresizce. Bu duruma düştüğüme inanmayan tarafım içimde kazan kaldırsa da, Çetin'e hatta babama rağmen bu adamı kaybetmeyecektim. Yumruk yaptığı ellerini bir kaç defa açıp kapattı, sinirini bastırmaya çalıştığı zamanlar da bunu yapıyordu. Daha önce de bu hallerine şahit olmuştum fakat o zamanlar siniri bana olmadığı için ne kadar şanslı olduğumu şimdi idrak ediyordum. "Derya, kış bahçesi müsait mi?" diye sordu. "Evet tabii müsait, bizim Zelfi ile üst katta işlerimiz vardı, sizi yanlız bıraksam ayıp olmaz sanırım." diyen Derya hafızasını kaybetse de akıllı kadındı. Devran'ın peşine takıldığım da yemek yediğimiz akşam Selma ile konuşmak için çıktıkları verandaya çıktık. Cam balkonla kapatılmış, çiçekler ve küçük bir şömine ile evin ortamına uyum sağlamış alan, romantik bir konuşma için çok uygun olsa da, şuan Devran'ın yaydığı negatif enerji evrene yetecek düzeydeydi. Aramızda dört, beş adım mesafe bırakacak kadar uzaklaşıp, "Buyrun dinliyorum." dediğinde işimin zor olduğunun farkındaydım. Durumu açıklamak için attığım mesajlara cevap vermediği gibi üstüne bir de beni engellemiş olmasına delirsem de alttan almaya çalıştım. "Biraz sakin mi olsan?" dememe kalmadan üzerinde ki ceketi çıkarıp koltuğun üzerine attı, "Sakin mi olayım? Gerçekten mi?" deyip geniş alanda dolaşmaya başladı, "Senin gittiğin gün ben sana ne dedim Ela?" cevap vermene fırsat tanımadan devam etti, "Ya bir yola çıkacağız yada bu defteri burda kapatacağız demedim mi?" gözlerimin içine baktı ilk defa, koyulaşmış kahveleri titrediğin de onda ki hayal kırıklığı benim kalbime battı. "Korkmuyorum demekle olmuyor, en karışık davayı gözü kapalı alırsın ama cesaret böyle bir şey değil." deyip arkasını döndüğün de beni görmeye bile tahammülü yok gibiydi. "Açıklamama müsade etmiyorsun ki, şuan kafan da ne kurduysan onun üzerine gidiyorsun." derken sözümü kesti. "On gündür açıkla diye bekliyorum Ela! On gün!... Yanımdan o adamla çekip gitmenin nasıl bir açıklaması olur bilmiyorum ama yine de günlerce bekledim. Ne aradın ne sordun." Araya girmek istediğim de elini kaldırıp susturdu beni, "Derya ölümden döndü, daha hastanedeyken sana yazdım durumu. Yanımda olmana o kadar çok ihtiyacım vardı ki... Sen ne yaptım 'Çok geçmiş olsun, döndüğüm de onu ziyaret ederim' yazıp yolladın şaka gibi..." dedi alaylı bir gülüşle. " Ben öyle bir mesaj hiç almadım Devran, burda öğrendim Derya'nın durumunu." desem de beni duymadı bile. " Şimdi hangi akla hizmet geldin kapısına? Kız hamile, üstelik hafızası yerinde değil bir de bizimle mi uğraşsın?" "DEVRAN!" diye yükseldim sonun da, ortada anlamadığım şeyler olduğu belliydi ama iletişim kuramıyorduk. "Sana olanları anlatan bir mesaj attım. Buna rağmen beni engelleyip yolları kapatan sensin, neler oluyor bilmiyorum ama ben sana o dediğin mesajları atmadım. Derya'nın durumunu bu gün öğrendim." dedim telefonumu çıkarıp ona yazdığım mesajı açarak telefonu avucuna bıraktım. Sessizce okudu yazanları, " Bu mesaj bana hiç gelmedi, nasıl okundu gözükebilir. " dese de benimle değil kendiyle konuşur gibiydi. Ceketine uzanıp kendi telefonunu aldı bu kez ekranı açıp bana uzattı. Aynen söylediği mesaj yazıyordu ama ben asla böyle bir şey yazmadığım için neler olduğunu anlamıyordum. Elinde iki telefon ile yavaşça L koltuğa oturdu, bende gidip yanına oturdum. Başını çevirip gözlerime baktığın da şükürler olsun ki eski Devran'ı görebilmiştim. "Seni engellemedim Ela, günlerce sadece bir açıklama bekledim, gözüme değil sana inanmak istedim. On gündür doğru düzgün uyku uyumuyorum. Selma hapiste, Tuğra herşeyden habersiz, sen yoksun..." deyip kollarını dirseklerine dayayarak başını ellerinin arasına aldı." Nasıl bir tezgahın içine düştük?" Önünde dizlerimin üzerine çöktüm, yavaşça kaldırdı başını, göz altlarındaki halkalar söylediklerinin ispatı gibiydi. Yanağımı okşadığın da gözlerim özlemle kapandı. "Benim yüzümden zor duruma düşmeni kabul edemem. Mesleğine nasıl bağlı olduğunu biliyorum. Benden uzak durmak istersen anlarım." dedi biraz evvel ki hesap soran tavrından eser olmayan bir içtenlikle. Duyduğum sözle gözlerimi açtım, yenilği ile bakan kahveleri ona hiç yakışmamıştı. "Senden uzak durmak mı? On gündür babama ve Çetin'e hissettirmeden sana ulaşmaya çalışıyorum ben Devran. Bugün Derya'ya ulaştığım da nasıl şükrettim bilemezsin. Bizi nasıl birbirimize düşürdüler bilmiyorum ama ben senden ayrılmam, ayrılamam..." deyip yüzünü avucumun içine aldım, gözlerimiz birbirinden kilitli kaldığın da hava alanında ona sarıldığım an aklımdaydı. Üç günü onsuz nasıl geçireceğimi bilemezken iki haftadır sesine dahi hasret kalmıştım. Aramızda ki mesafeyi kapatıp alnını alnıma yasladı, "Çok özledim Ela, delirmemek için sebebim kalmamıştı. Her yanım sorun, her yanım bilinmezlik." dediğinde bana nasıl ihtiyacı olduğunu sesinin her zerresinde hissettim. Yüzüme vuran nefesi dudaklarımı yalayıp geçiyordu. Tüm cesaretimi toplayıp dudaklarımızı buluşturdum. Şaşkınlıkla açılan gözleri gözlerimi buldu. Böyle bir atağı benden beklemediğini biliyordum, aslına bakarsak ben de cesaretim karşısında şaşırsam da belli etmeye niyetim yoktu. Onun duraksaması karşısında gözlerimi kapatıp onun başlatmadığı öpüşü ben başlattım. Kolunu belime sarıp karşılık verdiğin de ilk defa tüm isteğimle dudaklarımı araladım. Bu bambaşka bir duyguydu. Sahiplenmesini, sevgisini ve özlemini dudakları ile anlattı bana. Saf şehvetten ibaret öpüşlerin değersiz hissettiren yanını bilen kalbim, bu adamı sakın bırakma Ela diye çırpındıkça, kollarında eriyip kaybolacağımı sandım. Dudaklarımız ayrıldığında başını boynuma gömüp beni kolları ile çepeçevre sardı. Zaten ufak tefek sayılabilecek bedenim onun bedeninde kaybolup gitti. Bende başımı onun boynuna gömdüğüm de yuvasız kuş Ela'nın yuvasını bulduğunu biliyordum. Boynuna dolandım kollarımı, sahiplendim yuvamı... O kadar huzurluyduk ki ikimiz de aklım başımdan uçup gitmişti adeta. Oysa ki çok gecikmeden adliyeye dönmem gerekiyordu. "Devran... Gitmem gerekiyor." dediğim de derin bir nefesi daha saçlarımın arasından alıp kollarını gevşetti. Yüzümü avuçları arasına aldığın da baş parmakları yanağımda yarım daireler çiziyordu. "Bu basit bir olay değil Ela, ikimizin üzerine oyun oynanıyor." deyip elimden tutarak beni tekrar yanına oturttu. "Telefonuna program yüklemiş olabilirler. Kilidi açıp verir misin?" Dediğini yaptığım da uzun sayılacak bir süre anlamadığım bi çok dosyayı açıp kapattı. Sonunda, "İşte burda..." diyerek bana ekranı çevirdiğin de ne anlatmaya çalıştığı ile ilgili hiç bir fikrim yoktu. " Ne bu? " dedim açık açık. Bilmemem ayıp değildi ya. "Bu bir takip programı, sen neredeysen bunu bilebilirler, telefon konuşmalarını dinleyip yazışmalarına müdahale edebilirler." dediğin de beynimden vurulmuşa döndüm. "Hatta bir kilometreden daha yakın mesafedeysen ortam dinlemesi bile yapılabilir." "Senin telefonuna da yapılmış o zaman?" dediğim de başını iki yana salladı, "Bunu yapamazlar, benim telefonum da bu tarz uygulamaları engelleyen koruma programları yüklü. Zaten çok kolay bir işte değildir, uzman biri yapmış belli." dedi kendinden oldukça emin. "Sen nasıl bu kadar kolay bulabildin?" dedim merakla, "Bilgisayar mühendisiyim ben, ama yazılım merakım daha üst seviyede. Bakma şirketle uğraştığıma Boran işlerden elini çekince mecbur kaldım. Yoksa onun eline su dökemem iş bağlamakta." Hiç bilmediğim yanı karşısında şaşkın bakışlarım onu eğlendirmiş olacak ki, "Ne o savcı hanım sevgilinizin esas mesleğini beğenmediniz mi?" deyince kulaklarıma kadar kızardığıma eminim. "Ben sadece şaşırdım Devran. Niye beğenmeyeyim, onu da nerden çıkardın?" dedim saçmalayarak. Bir yandan hâlâ telefonumla uğraşırken çapkın bir gülüş ile kıvrıldı dudakları, "Sevgilin olduğumu kabul ediyorsun yani?" dedi gözlerini bana değdirmeden. Bu kez bütün yüzüm alev aldı. Biraz evvel adamı öperken aklım nerseyse, şimdi utanmak aklıma gelmişti. Sessiz kalışımla tatlı bir tebessüm yayıldı yüzüne, ben ne kadar acemi ve tedirginsem, o ne yaptığını bir o kadar iyi biliyordu. Bu durumun beni korkutması gerekirken, garip şekilde Devran'a güven duygum hiç sarsılmıyordu. Ben aklımda ki çelişkilerle uğraşadurayım, "Benim numaramı değiştirmişler, bana ulaşmaya çalışırken aslında başka bir numaraya atmışsın o mesajı." diyerek döndü. Yüzüne boş boş baktım, "Basit ama zekice..." dediğin de gözlerim yorgunlukla kapandı. Yorulmuştum onlara karşı kendimi korumaya çalışmaktan. Doğan ağa, Devran'ın cinayete azmettirmekten yargılandığı dava için kendine avukat olarak Çetin'i tutmuştu. İstanbul'a gittiğim de babamın ve Çetin'in bu işi ne kadar önemsediklerini görüp şok olmuştum. Diğer korkum ise aramızda yeni başlayan ilişkiyi öğrenmiş olmalarıydı. Korkuyordum çünkü babamda, Çetin de kirli oynamaktan asla çekinmezlerdi. Buna bir de Doğan ağanın hırsı eklenince, Devran ile olan ilişkimi onlara söylemeyip kuracakları tuzağı öğrenmek istemiştim. Şu an anlıyorum ki en başından biliyorlardı, benim hamlemi tahmin edip ikimizi tuzağa düşürmüşlerdi. Devran'a bu durumu anlatan detaylı bir mesaj atmıştım fakat görmesine rağmen cevap vermemiş sonrasında da beni engellemişti. Daha doğrusu benim öyle sanmam istenmişti. Uçaktan Çetin ile beraber indiğim akşam onu karşımda görmeyi hiç beklemiyordum. Koşarak boynuna sarılmak istesem de, onu tanımazdan gelerek yanından çekip gitmek zorundaydım. O hali on gündür gözümün önünden gitmezken, Çetin'in şüphesini çekmeden ona ulaşmaya çalışmak çok zordu. Sürekli etrafım da dönüp duruyordu ve beni takip ettirdiğinden neredeyse emindim. "Bizi biliyorlar Devran, bu ilk tuzaklarıydı. Babam istifa edip Çetin ile geri dönmemi ve onlarla çalışmamı istiyor, bu alt metin de bittiğini kabul etmediği evliliğimi de devam ettirmek için bulduğu bir yol." dedim yılgınlıkla. Yanım da oturan bedenin kasıldığını hissettim, " Öyle bir evliliği devam ettirmeni nasıl isteyebilir Ela? Baban olarak esas o herifin ağzını burnunu kırması gerekmez mi? " dedi sinirlendiğini saklama gereği duymadan. Koltukta tüm bedeni ona çevirdim, " Annem onu boşandıktan sonra kimseyi hayatına almadığı gibi evlilik kurumunu da kendince iş anlaşmaları kategorisine dahil etti. Yani duygusal değil mantık bağı olmalı aramızda." dedim söylediğimi saçmalığını bilerek. Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti, "Ela yorgunluğunu görüyorum ama pes etmeyeceğiz. Ben seni bırakmam, biliyorum herşey çok yeni ama bana güven."
Ona güveniyordum ama bizi içine ittikleri çember giderek daralıyordu. Zaten onun için bu şaçma ile kslkılmıştım ya, "Devran bu davadan yakanı kurtarmamızın tek bir yolu var biliyorsun bunu." dedim. Gardını yükseltti hemen, Boran ile aralarında ki bu bağı hem anlamıyor, hemde ne yalan söyleyeyim imreniyordum. Ben öz abimden dahi bu sahiplenmeyi görmemiştim. "Olmaz Ela, Boran bu işten uzak durmak zorunda. Zaten çözüm değil, bizi mahkemenin elinden kurtarır ağaların ve törelerin önüne atar. Orası ayrı bir kurtlar sofrası..." Kolumu bedenine sardım, "Göz göre göre hapse girmeni izleyemem."dediğim de saçlarımın üzerinde sıcacık dudaklarını hissettim. Derin bir nefes alıp verdiğin de bu denklemin içinden çıkamaz gibiydi. O şekilde ne kadar kaldık bilmiyorum ama ona özlemim beni bile şaşırtmıştı. Dakikalar sonra dudakları aralandı, "Adım adım gidelim, şu an buraya geldiğinden bile haberdar olabilirler." dedi kafasını toparlamaya çalışarak. "Adnan ile çıktım, önemli bir dava için keşfe geldiğimi sanıyor." diyerek içini rahatlatmak istedim. Ama apayrı bir noktaya takıldı. "O herif her dakika yanında mı?" derken sinirlenmemeye çalıştığı belliydi, "Tabii ki değil ama izlettiğini biliyorum." dedim sakin kalmaya çalışarak. "Ela sana yaklaşmaya çalışmıyor değil mi?" dedi bu kez kollarını daha da sıkılaştırırken, alaylıca güldüm bu sözlerine, "Hayır, ben onun gözünde kadın olarak değersizim Devran. Bana kadar düşmez merak etme." derken aslında Çetin'in sözlerini tekrar etmiştim. Beni istiyordu ama sadece elini kuvvetlendirmek için. "Oro.... Çocuğu..." diye dişlerinin arasında adeta tısladı. "Senin saçının tek teline kurban ederim o şerefsizi Ela böyle konuşup beni delirtme." Şefkatle saçlarımı okşadığın da, daha çok sokuldum bedenine. Asla olduğum yerden çıkmak istemiyordum fakat gerçekten gitmem gerekiyordu. "Devran..." dedim. "Söyle bi tanem." deyince şaşaladım. Bi tanesi miydim? Bende artık birisi için kıymetli miydim? "Şeyyy... Artık gitmeliyim." dedim çaresizce. "Çok özledim Ela'm doyamadım ki." dediğin de derin bir nefesi içine çekti. O sıra da çalan telefon ile ikimizin de dikkatini kendine çekti. Devran'ın gördüğü isim ile dişlerini sıkan çenesi kasılırken, ben mecburen cevap verdim. "Çetin." .......................... "Keşifteyiz, sanırım yarım saat sonra adliyede olurum." ............................. "Dosyaları kalemden istemelisin Çetin, Adnan senin özel katibin değil." ................................. Daha fazla saçmalıklarını dinlememek yanındaki adam sinir krizi geçirmeden konuşmayı sonlandırmak için neredeyse yüzüne kapattım. Sinirle kararmış gözlerline baktım, "Gitmem lazım." deyince elimi tuttu, "Gel bakalım" Beraberce salona döndüğümüzde ortalarda ne Derta vardı ne de Zelfi. "Derya!" diyerek üst kata doğru seslendi. Merdivenlerin başından görünmesi ile, "Senin geçici olarak kullandığın telefon burada mı?" diye sordu. "Evet" dedi düz bir tonda, "Getirebilir misin?" "Tabii..." deyip tekrar odasına yöneldi. İki dakika sonra Derya elinde bir telefon ile yanınızdaydı. Ondan aldığı telefonu bana uzattı. "Sessiz de olsun, burdan iletişim kuracağız. Benimle konuşacağın zaman diğer telefonu uçak moduna al ve başka bir odaya bırak." "Neler oluyor?" diyen Derya'ya, "Ben sana anlatacağım" dedi, sonra sinirle yüzünü sıvazladı "Nereye anlatıyorum sen hiç bir şey hatırlamıyorsun ki?" dediğin de, "Bana bakın ikiniz ne iş çeviriyorsunuz anlamadım ama bu kafa böyle kalacak değil, elbet elime düşersiniz. Söyleyin bakalım siz sevgili misiniz?" diyerek çıkıştı Derya. Kulaklarıma kadar kızardığıma eminim. Devran tuttuğu elimi havaya kaldırıp dudaklarını parmaklarımın üstüne bastırdı. Üst basamaktan Zelfi'nin alkış sesini duydum başımı kaldırdığım da yerinde zıplıyordu. Derya tek kaşını kaldırıp ikimizi de süzdü. "Bu iş kesin benim başımın altından çıkmıştır ama gel gör ki hiç hatırlamıyorum. Yine de kendimi tebrik ediyorum muhteşem bir ikili olmuşsunuz." deyince tespitlerine güldüm. Doğru söylüyordu, Devran konusunda beni hep yüreklendirmişti. Hamileliğinin bile onun için ne kadar özel bir durum olduğundan habersiz olması canımı yaktı. Kimbilir Boran ne haldeydi. Karşımda oturan dünya güzeli kadın için deli divane olduğunu bütün Mardin biliyordu. Onlarla vedalaşıp çıktım mecburen, benim için asıl savaş şimdi başlıyordu.
Derya'dan Ela'nın gidişi ile koltuklara geçtik, Devran geldiğin de daha doğrusu Ela'yı gördüğünde öyle gerilmişti ki yanlış bir işe ön ayak oldum diye çok korkmuştum. " Mesele ne ise çözdünüz sanırım, seni öyle sinirli görünce yanlış birşey yaptım diye çok korktum doğrusu." Devran koltukta başını geriye attı, "Aramızda ki meseleyi çözdük Derya ama daha büyük sorunlar var. Aslında gerçekten hatırlasan süper olacak, sana çok ihtiyacımız var." dediğin de, "Devran konu ne bilmiyorum ama ben avukat olduğumu unutmadım yada kafamın nasıl çalıştığını da, siz derdinizi anlatın bi çaresi bulunur elbette." Bana hak vermiş olacak ki oturduğu yerde dikleşip, "Amcamın yerinde gözü olan bir adam var, Doğan ağa. Bunun şerefsiz oğlu da Elif'in Boran'ı aldattığı adam." dediğin de kaşlarım havalandı, Hakkaten nasıl bir filmin içine düşmüştüm böyle. "O şerefsiz Elif'ten kısa bir süre sonra trafik kazası geçirip geberdi. Babası olacak adi ölümünü benim azmettirdiğimi iddia ediyorlar çünkü ilişkilerinden haberdardım. Kısacası böyle..." deyip olayın detayları ile anlattı bu kez, Boran'ın zehirlenmesine mi şaşırsam, Elif'in ettiği bulmasına mı? Bilememiştim açıkçası. " Sen bu adamın seni neden arayıp sorduğunu anlattığın da Boran aşiretin gözünde zor duruma düşecek doğru mu anlıyorum?" "Aynen öyle, ya intikam alınacak ya da ağalığı bırakmak zorunda kalacağız." "Bırakalım o zaman Devran kendi pisliklerin de boğulsunlar." "İşte burda Derya gibi düşünemiyorsun çünkü yaşananları hatırlamıyorsun, bu adamlar senin üstüne kuma getirmeye kalktılar Derya." "Yuhhh" dedim refleksle "Eee nasıl yırttık o işten? Bi yerlerde kuman var deme vallahi düşer bayılırım." "Yok yok merak etme, el birliği ile paketledik tuzak kuranları. Meydanı bu adamlara bırakırsak törenin en acımasız şekliyle uygulanmasına engel olamayız Derya. Bu gücü elimizde tutmalıyız, burada yaşayan masumların zarar görmemesi adına. Özellikle de kadınlar. " " Anladım... Bu adamın başka bir açığını bulup tehdit edelim sana yönlendirdiği suçlamadan vazgeçmesi için. Anlattığına göre böyle bir adamın çok kirli çamaşırı olmalı." "Mantıklı aslında ben hep muhatap olmadan çözmeye çalıştım ama anladığı dilden konuşmak gerek belki de. Bu arada Boran'ın bu davadan haberi yok aman deyim ağzından kaçırma." "Kaçırmam merak etme" deyip güldüm kendi halime. "Buraya gelirken karşılaştık keyfi yerinde görünüyordu. Orta yol buldunuz sanırım." dedi keyifle. "Hatırlamak için bile ona muhtaçken uzak durmak çok mantıklı bir karar değilmiş." deyip güldüm tüm samimiyetimle, "Nasıl yani? Anlamadım." dediğin de, "Sadece Boranla uyuduğum zaman hatırlıyorum. Yoksa beynim boş bir kuyu gibi. Bu gece de vurulduğunu hatırladım mesela. Kesik kesik görüntüler beliriyor zihnimde ama beni yoran duygular oluyor sanki o anı tekrar yaşıyorum." O sıra da Zelfi yanımıza geldi, "Derya abla öğlen yemeği hazır, saatinde yemen lazım biliyorsun." deyince tüm içtenliğimle Devran'a döndüm. "Devran yemeğe kalır mısın?" "Derya günlerdir doğru düzgün yemek yemedim ve artık kafam biraz olsun rahat olduğuna göre sanırım yiyebilirim" İkimiz de güldük bu haline, "Yemekte ne var Zelfi kurt gibi açım." deyip mutfağa yöneldi. Sohbet ederek yemeğimizi yedik, Devran ile gerçekten iyi anlaşıyor olmalıydık. Tüm bu sorunlara rağmen yaşam enerjisi ve esprileri günümü güzelleştirdi. "Boran beni Tuğra'dan mı kıskanıyordu. Şaka!" dedim tüm şaşkınlığımla. "Kıskanır tabii yakışıklı bir rakip benim oğlum, çok kalbi kırıldı sen Boran ile evlenince" dediğin de ikimizde gülüyorduk. Suyuma uzanmak isterken bardağı devirince içindeki bütün su üzerime döküldü. İkimiz de halime kahkaha attık. "Değişip geliyorum, kaybolma bir yere daha soracaklarım var." deyip kalktım yerimden. "O kadar çok yedim ki kaybolabileceğimi sanmıyorum." dedi peşim sıra. Üst katta ki odamıza çıktığım da üzerimdeki ıslanmış kazağı çıkarıp, kotumun üzerine uygun ince penyeden bir sweatshirt giydim. Ev büyük olsa da güzel ısınıyordu. Odadan çıkmadan kapı zilini duydum, Boran'ın gelmiş olma ihtimali içimde kelebekler uçurdu. Pınar doğru söylüyordu yeniden aşık olmamanın tadını çıkarmak en iyisiydi sanırım. Deli gibi özlüyordum kendisini. Halime kıkırdadım. Merdivenlerin başına geldiğimde ise aşağıdan sesler yükseliyordu. Devran kapıya bir kale gibi dikildiği için geleni göremesem de sinirlendiği fazlaca belliydi. Adeta kükrüyordu, "Senin burda ne işin var, hangi yüzle gelebiliyorsun?" dediği esnada kapıda ki kadının yüzünü gördüm. Zihnimde bir şimşek çaktı, önümdeki merdivenler dönmeye başladı. Deli gibi başım dönüyordu, trabzanlara tutundum. Gözlerimi kapatıp baş dönmesini durdurmaya çalıştım fakat zihnime merdivenlerden yuvarlandığım anlar doldu. Kulağım da o ses 'Hep kahramanlık peşindesin ama bu kez olmaz Derya' deyip beni itişi, tutunacak yer arayışım. Bedenimde hissettiğim derin sızılar. Devran'ın adımı haykırışı... Dengemi sağlayamayacağımı anlayınca oturdum ilk basamağa, başımı ellerimin arasına aldım. Derin nefesler alarak kendimi rahatlatmaya çalıştım, beynime bir sürü şey aynı anda hucüm etti sanki. Hangisini algılayacağımı bilemez haldeydim. Boran'ı ilk gördüğüm an, zifirkaranlık gözleri buz gibi soğuk bir adam. Nevşehir'de kuaför çıkışı bana sarıldığı an... Karşılıklı Reyhani oynayışımız... Kafe de Çetin'i vurduğum akşam... Boran ile uyuduğumuz gece... Zelal'i ilk gördüğüm bağ evi... Kocama kimse yürüyemez deyişim... Dilber hanımla çatışmalarımız... Bayram babam ile dertleşmelerimiz... Boran'ın şömine önünde evlenme teklif etmesi... İlk biz oluşumuz... Kayboluşu... Bulunuşu... Korkularım... Beni kovuşu... Herşeyi öğrendiğim kavgaları... Terk edişim... Kayseri'deki anılar... Ağalara meydan okuyuşumuz... Yüzüğü masaya bırakışım... Vuruluşu... Tekrar yüzüklerimiz takılırken ki heyecanım... Herşey ama herşey zihnime bir anda üşüştü. Dışarda ki sesler sadece uğultudan ibaretti. Zelfi'nin sesini duydum tam yanımdaydı, "Devran ağam, Derya abla iyi değil!" Sonra bir anda olduğum basamaktan havalandım. "Defol git burdan!" diye bağırdığında Devran'ın beni kucakladığını anladım. "Derya! İyi misin? Kurban olayım ses ver..." diyerek yalvarırcasına konuştuğunu duysam da içimdeki karmaşadan kendimi kurtaramıyordum. Sırtım yatağa değdiğin de kendimi daha güvende hissettiğim, o an anladım ki tekrar düşeceğimden deli gibi korkmuşum. Elim karnıma gitti. İyiydi... İyiydik... "Doktorunu ara, Boran'ı ara hemen gelsin." deyince gözlerimi zorda olsa araladım. "Devran iyiyim." diyebildim zorlukla. "Değilsin Derya yüzün bembeyaz, bebeğe zarar gelebilir, doktor gelsin." dedi tüm telaşıyla. "Zelfi su getirir misin?" dedim. "Hemen geliyorum Derya abla" deyip koşarak çıktı. "Devran sakin ol, kötü değilim aksine herşeyi hatırladım." diyerek onu rahatlatmaya çalıştım. Eminim düşerken engel olamadığı için yeterince kendini suçlayıp, kafaya takmıştır. " Ne...? Gerçekten mi?" dedi en saçma şekilde. "Yok yalandan Devran ağam seninle eğleniyorum." dedim ona uyarak. Toparlanıp yatak başlığına sırtımı dayadım. Aramızda bir sessizlik oldu. Sonun da kendimi biraz toparlayınca, "Nasıl çıkmış Selma?" diye sordum merakla. " Şartlı bırakmışlar Tuğra için... " diye açıklama yaptı. Zelfi'nin getirdiği suyu içtim. İyi olduğuma ikna olunca aşağı indi. "Devran, hatırladığımı kimseye söyleme Boran'a sürpriz yapmak istiyorum." dedim. Güldü bu halime, "Yap bakalım, çok yıprandınız günlerdir herşeyin en güzelini hak ediyorsunuz." deyince tüm samimiyetimle gülümsedim. "Onu çok özledim Devran, bana bile yabancı, o bi tek kendi Derya'sına tanıdığım Boran." "Bir tek sana duvarları yok da ondan..." dedi gülümseyerek. "Konağa da uğrasan iyi edersin, amcam kafayı yemek üzere." deyince "Ayyy ben neler dedim babama!" deyip iki elimi ağzıma kapattım. "Çok üzülmüştür Devran..." "Üzüldü ama hak da verdi, seni Boran'ın bunalım da olduğu dönem yeterince desteklemediğini düşünüyor." dedi açıkça. "En kısa zamanda gönlünü alırım, biz birbirimize kıyamayız Bayram babamla." "Ben kaçtım o zaman, şirkete gideyim de Boran ağa evine gelsin." dedi imâlı imâlı... "Git tabii, çabuk git hemde..." dedim elimle kışkışlayarak. Kocaman bir kahkaha attı bu halime, "Bu gün için bu kadar güzel haber bana yetti. Devran kaçar..." deyip ayaklandı. "O ne öyle Behlül kaçar der gibi, Ela'ya söylerim bak." dedim işaret parmağımı sallayarak. İki elini teslim olur gibi havaya kaldırdı, "Tövbe! Bu gözler Ela'dan başkasına bakmaz." dedi tüm ciddiyetiyle. "Aferin yüzümü kara çıkarma Devran ağa." dedim bu haline gülerek. Zelfi'yi de onunla konağa yolladım. Akşam için plan yapmaya başladım... Bordo elbiseyi giyip salona masa hazırlamak çok iyi fikirmiş aslında ama onu yanlışlıkla boşa harcamış olduğum için başka bir fikir bulmalıydım. Birden aklıma gelenle yüzüm düştü, ben nasıl Boran'a dört çocuk istiyorum diyebilmiştim. O an gözlerinde gördüğüm acıya şimdi içim yanıyordu. Çok canını yakmış olmalıyım, o benim Derya'm değil dedirtecek kadar. Abime minnettarım ya benim aklıma uyupta beni Nevşehir'e götürseydi. Bunları orda hatırlasaydım, Boran günlerce bizsiz kalsaydı. İşte o zaman gerçekten kendime çok kızardım. Yeni bir fikir bulamayınca akışa bırakmaya karar verdim. Herşeyi hatırlarken onu izlemek farklı bir duygu olacaktı benim için. Hazırlanmak için ayaklandım, dantel siyah bir bralet giyip giyip üzerine ince kısa açık mavi bir triko giydim. Altını onun takımı kısa şortu ile tamamladım. Belimi çok az açıkta bırakıyordu. Ama bacak ve omuz dekoltesi hoş durmuştu. Güzel, hafif bir makyaj yaptım, saçlarıma şekil verip açık bıraktım. Aşağı ineceğim sırada kapı çaldı, Zelfi de olmadığı için seri adımlarla ama dikkatlice aşağı indim. Merdivenler travma olmuştu hatırladığım andan beri. "Hoş geldin." diyerek kapıyı açtım. Günlerdir efoşman yada kot tişört gördüğü için bu halimi anlamak ister gibi süzdü bedenimi. "Hayırdır güzelim misafirimiz mi var?" dedi bu hazırlık niye diyemediği için. "Yooo, senin için giyindim" dedim dürüstçe "Güzel olmamış mı?" deyip kendi etrafımda döndüm. Bakışlarına yine özlem bulaştı, bana bakarken beni özlüyor olması canımı yaktı. Çoktan beni kollarına çekerdi eskiden olsa. "Çok yakışmış güzelim." dedi gülümsemeye çalışarak. Güzelim demezdi bu kadar, ömrüm derdi, cennetim derdi, renklerimsin derdi, hazinem derdi... Güzellikten çok öteyeydi bizim aramızda ki ilişki. Kollarımı boynuna sardım, gamzesinden öptüm yine, " Beğenmene sevindim." deyip koluna girdim. Merdivenlere kadar yürüdük beraber, saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı, "Sen üzerini değiş gel, ben sofrayı hazırlıyorum." dediğim de alnıma küçük bir öpücük bırakıp yukarı çıktı. Boran zorlanıyordu, ben hatırlamazken bana nasıl davranacağını konusunda çok zorlanıyordu. Ona yaklaşmamdan memnun olsa da ileri gittiğimde sınırını keskince çizmeye çalışıyordu. Sadece beni bordo elbisenin için de gördüğü gün bütün zincirlerini kırmış, hasretini gözlerinden göreceğim kadar perdelerini indirmişti. Dudaklarımda bıraktığı his günlerdir içimde kelebekler uçuruyordu. Ve ben kendi kendimi kıskanmıştım. Kafamdaki düşüncelerle sofrayı kurdum. Koyu renk kotunun üzerine açık mavi bir gömlek giymiş olarak indi aşağıya. Uyumlu giyinmeye çalışması hoşuma gitti. Beraberce yemeğimizi yedik, sohbet ettik. Hatırlamazken bana gayet yakın davrandığını düşünüyordum ama şimdi net görüyorum ki aslında aramızda uçurumlar var. Salona döndüğümüzde aynı onun yaptığı gibi ışıkları söndürüp elimde iki kupa ile yanına gittim. Bu kez ben onun dizlerine uzandım. Saçlarım ile oynamaya başladı. "Boran..." diyerek söze girdim. "Hımmm..." dedi eli saçlarımda dolaşırken. "Yaa ben hiç hatırlayamazsam, o zaman ne olacak?" Eli olduğu yerde kaldı öylece, "Hatırlıyacaksın, zaten günden güne hatırlıyorsun. Kurma böyle şeyleri kafanda." diyerek konuyu kapatmaya çalıştı. Dizlerinden kalkıp bacaklarımı iki yana açarak kucağına oturdum. Ne tepki vereceğini bilemedi, sonra eli belimi buldu yavaşça. " Hatırlamazsam beni o gün ki gibi öpmeyeceksin değil mi?" dedim iyice köşeye sıkıştırarak. "Derya..." dedi ama devamını getiremedi o an. Gözlerini kapatıp devam etti "Sanki sana ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum. Sen o gün bana öyle bakmasan ben yine seni öpemezdim. Bizim aramızda ki çekim gözlerimiz de başlar, ne bir elbise ne bir iltifat bizi tetikleyen hep gözlerimizde gördüğümüz aşk oldu." deyip kapattığı kara gözlerini açıp onu anlıyormuyum diye baktı. Hem anlaşılmak istiyor, hemde beni kendinden uzaklaştırmaktan ödü kopuyordu. Kollarım omuzlarında yavaşça kulağına yaklaşıp, " Beni tenine kat Boran, gerçek olalım. Desem faydası olur mu? " dedim. Evlenme teklifi ettiği gün ki sözlerimi hatırlatarak. Bedeninin gerildiğini hissettim. Yavaşça çenemden tutarak bizi göz göze getirdi. Gözlerine aynı aşkla baktım, "Beni, benimle bile aldatmayan bir adama, hafızam ne kadar kayıtsız kalabilir." deyip dudaklarına uzandım. "Hatırlıyorsun..." derken titreten sesi, benim de içimi titretrti. Dudaklarımız konuştukça birbirine değiyorken cevap verdim, "Hatırlıyorum, renklerin olduğumu, cennetin olduğumu, hazinen olduğumu..." derken dudakları dudaklarımı kavradı. O günki gibi değildi öpüşü, her zerreme doymak ister gibi, susuz kalmıştı kana kana su içer gibi... "Derya'm..." diyerek alınlarımızı birbirine yasladı. Elleri yüzümü kavradı. Gözleri kapalı "Çok şükür... Çok şükür ki bana döndün." "Sana döndük, kızım ve ben" deyip yüzünü avuçlarımın içine aldım onu gibi "Babamızı çok seviyoruz." dediğim de gözünden akan bir damla yaş içimi eritti. Başını boynuma gömüp hıçkırarak ağlamaya başladığın da, bedenini şevkatle sardım. Sessiz göz yaşlarımla ona eşlik ettiğimi biliyordu... Çok göz yaşı dökmüştük birlikte, ağlayıp da yeşerecek kadar çoktu. Ama bu defa son kez ve mutluluktan ağlıyorduk. Bölümü nasıl buldunuz? Ela ve Devran cephesinde barışı sağladık da karışık işler dönüyor, acaba neler oluyor? Derya'nın hatırlamasına şaşıran var mı? Artık sona yaklaşıyoruz. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. ⭐⭐⭐⭐⭐Yıldıza dokunmayı unutmayalım lütfen. 🤗✨💞❤️ |
0% |