Yeni Üyelik
67.
Bölüm

67. Bölüm

@zamansizim84

Devran'dan


Dört tarafım dertlerle çevrilmişti, mahkeme bir yandan, Ela'nın ailesi bir yandan, Tuğra ve Selma ayrı cepheden, töre baskısı en üst perdeden üstüme saldırıyordu. Peki ben şimdi ne yapıyordum. Başımda kask, altımda kurye motoru, elimde pizza kutuları Ela'nın kapısınsaydım. İçeri girip çıkanı takip ediyorlarsa bekledikleri Devran Hanoğlu idi, pizza kuryesinden kimse şüphe etmezdi.


Etrafa göz atıp ilerdeki arabanın içinde bekleyen adamı görmezden geldim. Motoru sabitleyip indim, merdivenleri yavaş yavaş çıkarken peşime takılmadığından emin oldum.


Zile basmak yerine çok sessizce tıklattım kapıyı eğer balkonda değilse mutlaka duyardı. Biraz bekleyip tekrar ettiğim de gözetlemeye deliğinden ışığı gördüm. Kaskın önünü açarak beni görmesini sağladım.


Kapıyı araladığında siyah taytının üzerine giydiği kısa uçuk yeşil tişörtünü çekiştirdi,


"Devran..." diyerek kollarını bana sardığın da, geldiğime sevinmiş olması içimi rahatlatmıştı. Kapı önünde durmamak için belinden sarılarak içeri soktum ikimizi de. Benden ayrılıp içeri adımladığında ne yapmaya çalıştığını anlamasam da başımda ki kaskı çıkardım. Elindeki telefonu uçak moduma alıp ekranı bana çevirdiğin de unutmadığı detay beni gülümsetti. Çamaşır odasına bıraktı telefonu, üstüne çamaşır makinesini çalıştırıp kapıyı kapattığında kahkahama mani olamadım.


"Ela hiç bir detayı atlamıyorsun, harikasın." dedim içimden geldiği gibi.


Karşımda öylece duruyordu, üst dudağını dişleri ile ezerken kapıdaki cesaretinden eser yoktu, yapmak istediği şeyden çekinir bir hali vardı.


Kollarımı açıp,


"Gel buraya..." dediğim de güzel gözleri kısılana kadar gülümsedi.


Küçücük bedeni kollarımın arasında kaybolurken, derin nefes alıp,


"İyi ki geldin." demesi ise bana en güzel hediyeydi.


Dakikalarca öylece durduk, ben saçlarını sevip okşadım. O olduğu yerde kedi gibi mayıştı.


Bu haline kayıtsız kalamadım,


"Çok mu özledin sen beni?" diyerek takıldım. Geldiğime sevineceğini tahmin ediyordum ama böylesi özlemle karşılanacağımı düşünmemiştim.


İki adım geri çekti kendini, al al olmuş yanakları neden benden ayrılmadığını anlatıyordu aslında, bi cesaret sarılmış sonrada utanıp kendini bana saklamıştı.


Şu an öyle güzeldi ki pembeleşen yanakları, kaçırdığı gözleri...


Elinden tutup salona doğru yürüdüm, koltukta yanıma oturduğunda hâlâ gözlerime bakamıyordu.


"Ela..." dediğim de saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı panikle. Şuan gerçekten ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Kahkahama engel olamadığım da elleri ile yüzünü kapattı.


Omuzundan tutup kendime çevirdim,


"Güzelim bana bakar mısın?" dedim kollarından tutarak.


"Offf Devran dalga geçme gerçekten utanıyorum." deyip kollarındaki ellerimden kurtulmaya çalıştı.


Şu haline ölüp bittiğimi bilseydi keşke.


"Eee Derya'ya geldiğin gün çok cesurdun ne oldu şimdi?" diyerek biraz daha damarına bastım. O gün beni öptüğünde yaşadığım şoku hayatımda çok az yaşamışımdır.


Kaçmaya çalıştığında tekrar kolundan çekip göğsüme sakladım, sanırım şuan bir tek orada rahat olabilirdi. Kalbinin kuş gibi çırpındığını hissettiğim de daha çok kuşattım onu.

    

Başımı geriye yaslayıp, kapattım gözlerimi. Huzur buydu, sevilmek, sahiplenmek, özlenmek.


Kendi içinde utanmasıyla olan savaşı bitene kadar sessiz kaldım. Yavaş yavaş elleri indi yüzünden, sonra o kollar çekingence belime dolandı.


Dakikalar sonra aralandı dudakları,


"İstanbul'dan buraya tayin olduğum zaman, Mardin hava alanın da zemine basan ayağım öyle kendinden emindi ki, dimdik yıkılmaz bir savaşçı gibi indim o uçaktan. Bütün adliye gelen savcı hanımın sert mizacını, aşılmaz duvarlarını konuştu günlerce. Kimseyi dost edinmedim, herkesten uzak durdum ki zırhım delinmesin. " deyip zorlukla yutkundu.


Muhtemelen kendini ağlamamak için zorluyordu.


Saçlarını okşadım devam etmesi adına, benden güç bulmak için daha sokuldu göğsüme,


" Her gün eve gelip balkonda saatlerce ağladım. Bir tek çiçeklerim şahit oldu gerçek halime. Bu ev benim kalem oldu Devran. Sen de demiştin ya Tuğra evindeki huzuru hissetti diye, ben hep huzur buldum evimde ama hiç bir zaman yuva olmadı. Huzurluydu, sıcaktı fakat yuva değildi. Eksikti... " diyerek sustu.


Burda ki eksik bendim sanırım. Emin olmam lazımdı,


"Şimdi de eksik mi? Yoksa artık yuvanı buldun mu? " dedim sesimin en içten haliyle.


Başını kaldırdı yavaşça koltukta bir bacağını kırıp bana döndü, ben de onu taklit ettim.


Elini kaldırıp kalbimin üstüne bıraktı,


" O eksikliği bir tek kalbinin sesini dinlerken hissetmiyorum. Galiba benim yuvam burası..." deyip bakışlarını gözlerime tırmandırdı. "Benim yuvam olur musun?" dediğin de içimi eritiyordu. Beklenti dolu gözlerine kilitlendim,


"Bu bir evlenme teklifi mi savcı hanım? Eğer öyleyse cevabım evet." dedim gözlerinin içine bakarak.


"Yaaa Devran dalga geçme ben çok ciddiyim." dedi yine utandı fakat bunu gizlemeyi seçti.


Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, yanaklarını okşarken,


"Çok ciddiyim Ela, sensiz geçen on gün yetti bunu anlamama. Benim yuvam da, huzurum da sensin. En dar zamanlarda bile sadece sen yanımda ol, şu balkonda dizlerinde uyuyayım istedim." deyip koltuktan aşağı inip önünde diz çöktüm.


"Elim de yüzük bile yok ama şuandan daha anlamlı olacak bir zaman dilimi düşünemiyorum. İkimiz de birbirimizin yuvası olalım güzel gözlüm." deyip nefeslendim.


"Ela'm benimle evlenir misin?" derken bu kez benim kalbim olumsuz cevap almanın korkusuyla çırpınıyordu.


Buraya gelirken aklımın ucunda dahi olmayan olayın içindeydim. Fakat onun bu masumiyetini, güzelliğini, bana karşı yıkılan duvarlarını daha fazla görmezden gelemezdim. Onun kırık kanadını sarıp uçuşunu izlemek isteyen yanımı bastırmam imkansızdı. Dünya'nın en güzel kadını olduğunu hissedip, öz güvenine kavuştuğunda içinden çıkacak cüretkar kadını görmek için sabırsızlanıyordum.


Karşımda iki eliyle ağzını kapatmış dolu dolu gözleri ile bana bakan kadına aşık olmuştum, iyi ki de olmuştum.


"Devran..." dedi ama devamını getiremedi. Böyle bir şey beklemediği açıktı ki, ben bile şu an karar verip konuşmuşken onun şaşkınlığını anlayışla karşılamam gerekiyordu, gel gör ki hayır derse diye de içim içimi yiyordu.


"Sen emin misin? Yani biz daha yolun çok başındayız." diyerek gözlerim de şüphe kırıntıları aradı.


"Ela, ben beş yılımı beraber geçirdiğim insanı tanıyamamışım. Sen çocukluktan beri tanıdığın insanın evlenince bambaşka bir yüzünü görmüşsün. Geçirilen zaman bizi daha sağlam ilişkilere götürmemiş. Benim yolum sensin, başı da sonu da sana çıkacak. Bizden eminim, ne istediğimi biliyorum. Seninleyken yaşadığım hisler bana da yabancı inan. İzin ver seni Dünya'nın en mutlu kadını yapayım, hak ettiğin mutluluktan kaçma yeter."


Göz bebeklerinin titreştiğini gördüm, dudaklarını birbirine bastırdı. Uzun uzun baktı bana, şüphe yoktu gözlerinde sadece korku vardı. Aşardık, beraber olursak onu da aşardık.


" Evet! Seninle evlenirim. Eşin olmaktan, elini tutmaktan onur duyarım." dediğin de dünyalar benim oldu. Bu küçük kadın Devran Hanoğlu'nun tüm dünyasıydı. Tek amacım onun mutluluğu ve oğlumun huzuruydu artık.


Gözlerim dudaklarına düştüğün de tedirgince kıpırdandı yerinde, fakat uzun sürmedi bu hali aramızdaki mesafe azaldı, dudaklarım dudaklarını sardı. Masum başlayan öpüşüm onun tadını aldıkça derinleşti, kollarımda titreyişi aklımı başımdan alıyordu.


İsteğinin altındaki korku ve tedirginliği görüyordum. Cesaretini kendine maske yapsa da kolay kolay aşamayacağının farkındaydım. O şerefsizle ne yaşayıp da bu hale geldiğini her düşündüğüm de içimde kıskançlık kazanları kaynıyordu. Kıymetini bilmediği hazinemi onun gölgesinden bile uzak tutacağım, şu dava işi bitsin o zaman kapanacak bazı hesaplar.


Dudaklarımız ayrıldığında koltuğa tekrar oturup ellerini avuçlarımın içine aldım.


"Ben de senin eşin olmaktan onur duyarım orman gözlüm. Bu teklifin telafisini yapacağım söz veriyorum." deyip zarif parmaklarını öptüm "Yüzüklerin en güzelini bu parmaklar taşıyacak."


Tebessümü içimde güneşler açtırdı. Etrafımızı saran sorunlar yumağı yerli yerinde dururken biz hepsine inat umutla yeni hayaller kurup, kurduğumuz hayallerin peşine düşmekten de çekinmiyorduk.


"Devran, sözlerin içimde öyle çiçekler açtırdı ki, hiç bir yüzük onlar kadar ışıltılı olamaz." dedi sonra gözlerini kaçırdı. "Önce seni şu davadan çekip çıkarmamız lazım, elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz. Bak sen söylemesen de onlar Elif'in Savaşla ilişkisi olduğunu açıklayacaklar."


Sıkıntılı bir nefes alıp verdim,


"Merak etme güzelim, ellerinden geleni ardlarına koymasınlar. Ben hiç birşey yapmadım." dedim.


"Devran" dediğin de sözünü kestim,


"Hiç iyi bir ev sahibi değilsin, pizzalar soğudu. Güzel de bir film açalım, sevgili olmanın tadını çıkaralım olmaz mı?"


İçine sinmese de uydu bana, beraber yemek yedik, film izledik, dizlerinde uyudum. Huzurun kısa fragmanını çektik beraber.


Ela'dan


Mahkeme saati yaklaştıkça gerginliğim artıyordu, parmaklarıma ettiğim eziyeti bırakıp sandalyemden kalktım, çok geniş olmayan oda da pencerenin önünde buldum kendimi.

Mardin'e geldiğim de kapılarımı öyle sıkı kapatmıştım ki aşiret ve ağalık denilen sistemden ne kadar uzak durursam benim için o kadar iyiydi.


Kendi içinde işleyen ayrı bir sözlü kanun olarak kabullenilmiş töre, buradaki insanlar ona göre hareket etmeyi sürdürdükçe hepsini bataklık gibi içine çekiyordu. Fakat celladına aşık kafalar bu düzeni değiştirmeyi bırak, kafa tutanı bile kendine düşman biliyordu.


İşte burda Bayram ağa diğer aşiret liderlerinden ayrışıyor, hem törelere direnip, hemde insanların saygısını kazanmayı biliyordu. Derya bana ilk ulaştığında Hanoğlullarını araştırmış Bayram ağa ve Boran'ın hikayelerini öğrendiğim de derinden saygı duymuştum. Fakat Devran bana göre o ailenin zayif halkasıydı, hatta Derya'nın ona güveniyor oluşuna hayret etmiştim.


O zayif halka sandığım adamın da en az amcası ve kuzeni kadar güzel sevdiğini ve malesef ki bu sevgiyle olan imtihanını kendi gözlerimle seyrederken ona nasıl kapıldığımı kabul etmem benim için çok acıklı olmuştu. Yüzümde günlerdir silemediğim aptal gülümseme gelip yüzüme tekrar oturdu.


Devran...


Beni aşka inandıran adam.


Birazdan adam öldürmeye azmettirmekle yargılanacak olan ama sabah kapıma güller bırakıp içimde gül bahçeleri açtıran, önceliği hiç bir zaman kendi olmayan harika insan.


Benimle evlenir misin dediğin de kalbim duracak zannettim, bu yola gireceğimizi biliyordum. Onun benimle ömür geçirmek için planlar yaptığını, ikimizi ömür boyu yol arkadaşı olarak gördüğünü bilsem de o an önümde diz çökünce kalbimin göğüs kafesimi zorlamasına engel olamadım. Devran'ın benim için bu kadar heyecanlanıyor olması, kırılmış kadınlık gururumu ayağa kaldırıyordu.


Yuvam olur musun? Diye sorarken onda böylesine sarsıcı bir karşılık bulmasını beklemiyordum. Sadece onunla evimin aile gibi hissettirdiğini bilsin, biz bu yuvada hep huzurlu ve mutlu olalım istemiştim.


İkimiz de birbirimizin yuvası olalım dediğin de anladım yanlız olmadığımı. Annesi hep yanı başında olsada, Bayram ağanın babalığı, Boran'ın kardeşiliği onda ki eksiği tamam edememişti. Selma ile kurduğunu sandığı küçük mutlu dünyayı, yuvayı yapması gerektiğine inanılan dişi kuş yıkıp geçmişti.


Benimle aynı heyecanı hatta daha fazlasını yaşadığını görüyordum, böylesine aşkla bakan, huzur veren, güven kokan adamın eşi olmaktan ancak onur duyardım.


Evet dediğimde gözlerinde ki ışık o anımı değil, bütün ömrümü aydınlattı.


Sonrasında ise ikimizi de ateşin içine atan öpüşü ile aklım ve kalbim savaşa girdi. Dudaklarımın üzerinde ki dudakları sahipleniciliğini hissedeceğim kadar baskıcı, canımın acımasına ihtimal dahi vermeyecek kadar ince bir dengedeydi. İçimde sürekli kendimi korumamı fısıldayan sesin gittikçe kısıldığını ve aklımın kendini geri çekerek yükünü kalbime bıraktığını fark ettim. O saniyeden itibaren büyü başladı, öpüşü derinleştiğin de sesler susmuş sadece Devran vardı. Tüm bedenim onun ateşine rağmen kışta kalmış gibi titrerken yaşadığım duygu yoğunluğunu anlatmam çok zordu.


İki gündür acaba o ne hissetti diye düşünmekten kendimi alamıyordum.

Onun benim aklımı alması kolaydı da ben tüm acemiliğimle kollarında titremekten öteye gidemiyordum. Acemice karşılık vermeye çalışmam belki de komikti onun için. Beni kemiren yetersizlik duygusundan sıyrılamıyordum bir türlü. Elim istemsizce dudaklarıma gittiğin de çalan kapı ile geçip yerime oturdum.


İçeri giren Çetin'in ardında babamı gördüğüm de ise taşlar tamamen yerine oturdu. Biri Devran'ın ipini çekmek için her yola başvuracak, diğerinde bunu zevkle izlemek için bunca yolu gelecek kadar gözlerini hırs bürümüştü.


"Hoş geldiniz" dedim düz sesle.

    

Çetin yüzünde en itici gülüşlerinden biriyle geçip karşımdaki deri sandalyeye oturdu. Babam yapmacık tavrıyla gelip bana sarıldığın da içimde ona karşı yaprak kımıldamıyordu. Ne sevgi, ne de nefret boş boştum sanki.


" Savcı hanım sizi makamınız da ziyaret edememiştim. Gerçi hâlâ burada olduğuna inanamıyorum ya belki de onun için bunca zaman ayaklarım geri geri gitti. Neyse şu dava bitsin, hepinizi yine çatım altında toplayacağım. Biz bir aileyiz ve hep öyle kalacağız. Değil mi Çetin? " diyerek yine beni yok sayıp sorduğu soruya Çetin'in cevap vermesini bekledi.


" Öyle tabii ki Haldun Amcacım." derken babam ve babası Vedat amca yokken bir hiç olduğunun farkındaydı.


Annelerimiz ayrı olsa da ağabeyim ile öz kardeş gibi büyümüştük fakat babamın ayrımcılığı ile onunla da aramda görünmez duvarlar yükselmişti. Belki yaşı ilerledikçe annesinin etkisinde kaldı, bilmiyorum. Bunları onunla konuşmayı isterdim. Sadece Çetin ile boşanıp buraya geleceğim zaman en doğru kararı verdin demişti. Anladığım o ki artık, sadece iş için babam ve diğerleri ile muhatap oluyor, mesafeli duruşunu herkese bir şekilde kabul ettiriyordu.


Önümdeki dilekçeyi sümenin altına koyarken sessizdim, bazen sessizlik onaylama olarak kabul edilir olsa da benim yaptığım asla öyle bir şey değildi.


Sanki söylediği şey beni ilgilendirmiyormuş gibi karşımdaki sandalyeye yerleşen büyük avukat Haldun beye yani babama döndüm,


"Çetin'in davası olmasa buraya asla gelmeyeceğini biliyorum ve benim için gerçekten önemli değil." dediğim de birbirlerine baktılar "Sonuçta sen işi her zaman bizden önemli olan bir babaydın ve biz bu gerçeği kabullenerek büyüdük. Küçücükken ve sana ihtiyacım varken, yokluğunu kabullenmiş Ela olarak söylüyorum. Ömür boyu gelmesen beni şaşırtmazdın."


Çetin'in yanında bu kadar açık konuşmam hoşuna gitmemiş olacak ki yerinde dikleşti.


" Zaman kaybı olarak göreceğim ziyaretler yapmam, yapılan işin de, ziyaretin de amacı olmalı. Burada yeterince oyalandın, seni ait olduğun yere götürmek için geldim." diyerek açık oynamaya karar verse de zamanlaması yanlıştı. O bilmese de Devran'a verecekleri en ufak zarar ikimizin arasında ki pamuk ipliğinden de ince bağı kesip atacaktı.


"Haklısın baba hayatta bazı şeylerin" deyip Çetin'e döndüm "daha doğrusu bazı insanlara ayrılan zamanın vakit kaybı olduğunu anlayacak kadar büyüdüm artık."


Ortamın gidişatını beğenmeyen Çetin'in yeşil gözleri üzerimde dolandı. Her zaman babama karşı olan sakin tavrımın olmaması onu şaşırtmış olacak ki,


"Savcı hanım mesleğinin gereğini yapacak kadar dik duruyor Haldun amca, belli ki hâlâ sana kendini ispat etmek derdinde. Benimle de bunun için ayrıldı ya zaten." deyip sinsi gülümsemesini tekrar takındı. "Neyse ki artık ikimizde hayatın bu kadar duygusallığı kaldırmayacağını, basit şeyler için yuva yıkılmayacağını anlayacak olgunluktayız."


Ona yalancı olduğunu açıkça bileceği şekilde gülümseyip,


"Ne içersiniz, misafirimsiniz sonuçta?" diyerek konudan uzaklaştım. Onların saçma güç gösterilerini çekmeyecek kadar doluydu kafam.


Saatine bakan Çetin davaya az zaman kaldığını fark etmiş olacak ki,


"Haldun amca tanışmanı istediğim müvekkilim gelmiş istersen davaya kadar onunla görüşelim." dediğinde bahsettiği kişinin Doğan ağa olduğunu anladım. Babam da onunla aynı fikirdeydi her zaman olduğu gibi,


"Çıkalım oğlum, davadan önce herşeyin üstünden tekrar geçmekte fayda var."


Oğlum dediği adamın kızına değersiz bir eşya muamelesi yaptığını bilmesi ve buna rağmen değişmeyen tavrı içimi eskisi kadar acıtmadı. Aklım sadece sevdiğim adam ve bugün sonuçlanacak davadaydı.


Onlar odadan çıkınca, yedek telefondan Devran'a mesaj attım,


"Devran, içim hiç rahat değil. Lütfen herşeyi açık açık anlat. Susarsan suçlu olacaksın sevgilim... LÜTFEN"


yazdığım mesajı yollarken asla bildiğinden şaşmayacağına emin olsam da kendime engel olamamıştım.


Mesaj görülmesine rağmen cevap gelmediğin de, başımı ellerimin arasına alıp kollarını masaya dayadım. Kendimi sakinleştirmek için yanaklarımın içini ısırıyorken tıkanan kapı ile duruşumu düzeltip geriye yaslandım.


Kapı açıldığın da üzerinde koyu gri takım elbisesi, yeni kısaltılmış kirli sakalı, özenle yapıldığı belli olan saçları ile Devran karşımdaydı. Bugün çıkacak hükümden sonra onu demir parmaklıklar arkasından görmek ihtimalim canımı yakarken, dolan gözlerimle ayağa kalktım. Savcı kimliğim kalktığım makam koltuğum da kalırken şuan sadece Devran için endişe eden aşık kadından ötesi değildim.


Kollarının arasına girdiğim de, başım kalbinin üzerindeki yerini aldı. Kollarımı beline dolarken, onun heybetinin için de kaybolup gitmek istedim. Makamım da bunu yapacağımı beklemiyor olduğu için onun bana sarılmak da tereddüt ettiğini anladım.


"Sevgilim..." dedi attığım mesaja gönderme yaparak. " Korkma güzelim, herşey olacağına varır."


"Devran ne olur inat etme, burda olacağına varacak birşey yok. Kanunlar açık ve susman seni suçlu çıkaracak." deyip ondan ayrılarak bizi göz göze getirdim.


Memnuniyetsizce kaşlarını çattı,


"Olmuyor böyle ama..." dediğinde anlamaz gözlerle baktım yüzüne "mesajda sevgilim yazıyorsun buraya gelince Devran olduk yine." ciddiyetsizliği karşısında gözlerimi kapatıp derince nefes alıp verdim.


"Devran..." dediğim de dudakları susturdu beni. Nefesi nefesimde,


"Söyle Ela, sevgilim de..." dediğinde titrek bir nefes alıp verdim sadece. Yakınlığı aklımı karıştırken nerde olduğumun, kim olduğumun hiç önemi yoktu,


"Sensiz kalmaktan, yuvamı kaybetmekten korkuyorum sevgilim..." dedim yorgun çıkan sesimle. Bir eli belimi sararken, diğeri saçlarımın içine dalarak boynumu kavradı.


"Korkma, benim için bile olsa korkma... Sen çok güçlüsün, biz çok güçlüyüz. Bunu da aşacağ-" dediğin de kapının çalınması ile sözü yarım kaldı. İstemeyerek de olsa ayrıldı benden.


Geri çekilip kendimi toparladığımda içeri Adnan girdi,


"Sayın savcım, babanız ve Çetin bey duruşma salonuna geçtiler." gözleri Devran'ı buldu belli belirsiz "Taraflar salona alınmak üzere, haber vermemi istemiştiniz." deyip başıyla selam verip çıktı.


"Gecikme, geç kalman kötü izlenim bırakır." diyerek Devran'a döndüm.


Gözlerinde yaramaz bir çocuğun bakışıyla,


"Öpersen giderim hemen." deyip yanağını işaret etti. Şu durumdaki rahatlığı karşısında sinirle göz devirerek,


"Yok! Ben deli olaca-" derken dudaklarımdan sert bir öpücük çalıp,


"Seni seviyorum." diyerek çıktı odadan.


Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalışırken elim dudaklarıma gitti. Saniyeler içinde kalbim ağzımda atar olmuştu. Devran'ın bu hallerini ne kadar sevdiğimi fark ettim. Tuğra'nın yanında tam bir baba modeliyken, yalnızken içinden çıkan yaramaz çocuğu çok seviyordum.


Duruşmaya katılsam tuhaf karşılanacağını bildiğim için Adnan'dan rica etmiştim ama şuan kimin ne düşündüğünün benim için anlamsız olduğunu tekrar idrak ettim. Telefonumu alıp çıktım odadan, hiç bir işe odaklanamayacağımı bildiğimden, bugüne duruşma koydurmamıştım.

İnce topuklu ayakkabımın zeminde çıkardığı tiz sesi dinleyerek duruşmanın yapılacağı salona geldim.


Çetin'in Doğan ağanın yanında ki yerini aldığını görünce davalı tarafa döndü başım. Adının Akif olduğunu dosyasından öğrendiğim adam boş bakışları ile bana daha doğrusu kapıya bakıyordu. Devran'ın izleyiciler için ayrılmış kısımda olduğunu biliyordum onun için göz teması kurmadan babamın yanında ki boşluğa yerleştim. Devran bir ön sırada sol çarpazımda kalırken, babam sağ yanındaki sandalyedeydi.


Beni gördüğü için şaşkın olan Haldun Bey yani babam,


"Hayırdır savcı hanım stajyer avukat gibi davamı izleyeceksiniz?" deyince ona döndürdüm bedenimi,


"Çetin'in kendini ne kadar geliştirdiğini gözlerimle göreyim dedim"


Sesindeki alaycı tınıyı ayırt edecek kadar zeki bir adamdı, dahası beni de iyi tanıdığı için sinirime oynayarak güldü,


"İzle tabii belki bişeyler kaparsın."


Devran'ın ellerinin yumruk olduğunu görünce babamla daha fazla konuşup onu germek istemedim, sessiz kaldım.


Duruşma başlamak üzere olmasına rağmen Akif denilen adamın avukatı ortada yoktu. Gözü kapıda olsada omzu her geçen dakika düşüyordu.


Yan profilden Devran'ın da biraz evvelki rahatlığının aksine tedirgin olduğunu fark ettim.


Hakime hanım gelince oluşan sessizlikle beraber salonda dolanan bakışları benim gözlerim ile kesişti. Orada olmamı yadırgasa da belli belirsiz bir baş selamı ile geçiştirdi.


Mübaşir kapıları kapatacağı sırada duraksadı, içeri giren kadını gördüğümde şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. Devran'a kayan bakışlarım onun bu durumu beklediğini fark etmemi sağladı.


Kapıda avukat cübbesi, topuz yaptığı sarıya çalan saçları, mavilerini belli edecek şekilde yapılmış kusursuz makyajı ile Derya duruyordu. Eee hani bu kız hiç birşey hatırlamıyordu.


"Geciktiğim için özür diliyorum Hakime hanım ben Derya Acar Hanoğlu, Akif beyin avukatıyım müvekkilime eşlik edebilir miyim?" dedi kendinden emin duruşuyla.


Aysel, hakim kimliğinin yanında bir kadın olarak Derya'yı süzdüğün de dudaklarımı birbirine bastırdım.


"Buyurun Avukat hanım diyerek eli ile Akif beyin bulunduğu kısma işaret etti.


Kendinden emin attığı her adımında salonda topuklu ayakkabılarının sesi çınlıyordu. Cübbesinin altında kalan kalem eteği diz hizasında biterken üzerindeki krem bluzu ile çok şıktı. Masasına geçerken bize göz kırpmayı da ihmal etmedi. Devran'ın onun bu rahatlığı karşısında başını eğip güldüğünü fark ettim. İkisi birbirinden beterdi gerçekten.


Çetin ve Doğan ağa arasında geçen fısıldaşma kısa sürdü. Derya'nın burada olmasını beklemedikleri açıktı.


Başlayan Duruşma ile ilk söz hakkını alan Çetin,


"Sayın hakim yıllardır oğlunun acısını yaşayan bir baba olarak Doğan bey bugün tüm gerçekleri anlatmaya karar vermiştir, kendisinin tekrar dinlenmesini talep ediyorum." deyip Aysel hakimin onaylaması ile Doğan ağayı şahit kürsüsüne aldı.


"Buyrun Doğan bey yıllardır töre baskısı ile susmak zorunda kaldığınız gerçekleri adaletin terazisine teslim edin." deyip bakışlarını bana değdirdi. Bu süslü konuşma şeklinden etkilenmemi bekliyordu sanırım.


Benim derdim ise bambaşkaydı. Doğan ağanın Devran'ın sinirine oynayıp onu kışkırtacağı ve suçlu duruma düşürmek isteyeceği belliyken, tırnaklarımı çekiştirdim gerginliğimi saklamaya çalışarak.


"Savaş her zaman başına buyruk biriydi. Ben bazı şeyleri ancak o öldükten sonra öğrenebildim. Akif'in kız kardeşini sevmiş aralarında gençlik hali ile yaşanmaması gereken şeyler yaşanmış, sonra benden çekinerek yanlış bir yola sapıp kızcağazı korumak için kapımızda ki adamlardan birine nikahlamış." dediğin de Derya söz istedi.


" Sizden neden çekiniyor oğlunuz?" dedi tek kaşını kaldırarak.


" Siz de az çok öğrendiniz avukat hanım burada törelere de uymak zorundayız, Savaş'ın evlenmesi gereken bir nişanlısı vardı." dediğinde Derya sözü tekrar Çetin'e bıraktı.


"Akif Bey'in bu sebepten oğlunuzu kasten öldürdüğünü mü düşünüyorsunuz?"


"Hayır onlar Savaşla iyi arkadaşlardı, durumu biliyordu onu Devran Hanoğlu'nun azmettirdiğini biliyorum. Görüştüklerine dair şahitler var." diyerek sinsi planlarını devreye soktular.


"Devran beyin konu ile ilgisi nedir?" dedi Çetin amaca hizmet ederek.


"Boran Hanoğlu'nun yani Devran'ın amca oğlunun eşi Elif hanımla Savaş'ın aralarında yaşanması gereken şeyler olmuş."


Aysel müdahale etti,


"Doğan Bey burası mahkeme salonu lütfen imâları bırakıp açık konuşun." diyerek uyardı.


Doğan ağa ise yalancı kibarlığını bir kenara bıraktı,


"Oğlumun evli olan bu kadınla ilişkisi olduğu ve Devran Hanoğlu'nun bu durumu öğrenerek Akif'i azmettirdiğini söylüyorum Hakime hanım. Açık söyle dediniz madem, açığı budur o kadının pisliğini kapatmak için oğlumu harcadılar."


Devran'a baktım göz ucuyla bu sakinliğine anlam veremediğim için Derya'ya döndüm onunda rahat halini görünce daha çok gerildim.


Doğan ağanın yerine geçmesi ile bu kez Devran'ın onun yerine geçmesi kaçınılmaz olmuştu.


Çetin büyük bir kibirle Devran'ın karşısına dikildi,


"Doğan beyin iddiaları hakkında ne diyorsunuz Devran bey." dedi.


"Hayal dünyası fazla zengin bir baba ve bunun yanında evladının yanlışlarını başkalarını karalayarak kapatmaya çalışan bir ağa." dedi Çetin'in kibrinden de üstte bir tavırla. Devran'ın şu hali, hele de Çetin'i ezişi öyle güzeldi ki saatlerce izleyebilirdim.


Bu duruşu beklemeyen Çetin omuzlarını biraz daha dikleştirdi,


"Konağınız da Boran beyin eşine çocuk sahibi olamadığı için baskı yapıldığı doğru mu?" dedi tüm iticiliği ile,


"Bizim konağımız da böyle şeyler olmaz Çetin bey. İki kişinin evliliği ve hayatlarına bir bebek dahil edip etmeyecekleri ancak onları ilgilendirir." dedi Devran.


"Dediklerinizin doğru olduğunu varsayalım, ama sizde benden iyi biliyorsunuz ki yaşadığınız coğrafyanın kadına yüklediği yük fazla ağır. Boran beyin çocuk sahibi olmayışı Elif hanımın üzerinde sosyal baskı oluşturmuş ve o da çözümü evliliğini kurtarmak adına Savaş beyden çocuk sahibi olmak da bulmuş olabilir." dediğin de gözlerinde onları köşeye sıkıştırmış olmanın zevki vardı.


Derya söz istediğin de,


" Devran Bey, Elif hanım iddia edilen karakterde biri miydi? Sonuçta hayatta olmayan bir eş için bu ithamlar çok çirkin. Kendisini tanıyan aynı konakta yaşayan biri olarak bize gözleminizi anlatır mısınız?"


Bu ikisinin bir hesabı vardı belli ki ama ben burda ölmeden anlardım inşallah. Babamın sesi ile ona döndüm,


" Bu kadın Derya Acar mı? Hani senin sınıf arkadaşın" diye sordu.


"Evet baba, iki kez size katılması için teklif götürüp reddedildiğiniz avukat arkadaşım Derya Acar." dediğim de kaşları havalandı.


"Burda ne arıyor?" dediğin de Çetin'in böyle bir şeyi atlamış olmasına deli gibi sinirlense de bana belli etmemek için çabası takdire şayandı.


"Derya, Boran Hanoğlu'nun eşi." deyince gözlerinde ki şaşkınlık beni mutlu etti. Çetin'i garanti görmese asla buraya gelmezdi zaten ama Derya'nın avukatlığını da çok iyi bilen biri olduğu için huzursuzca kıpırdandı yerinde.


Devran'ın Derya'nın sorusunu cevaplaması ile sustuk ikimizde,


"Elif ve Boran çocukluk arkadaşıydı avukat hanım, sonrasında da güzel bir beraberliği evliliğe taşıdılar. Boran'ın eşinin vefatından sonra yaşadığı bunalım ve uzun süre onun için tuttuğu yas da sevgilerinin ispatıdır diye düşünüyorum."


Bu ikisi bir işler çeviriyorlardı danışıklı dövüştükleri belliydi de, buna rağmen Derya'nın gözlerinde büyüyen kıskançlığı onu yakın tanıyan insanlar anlardı sadece.


Çetin kendini bu tip bir savunmaya hazırlamadığı için önce şaşırsam da çabuk toparladı.


"Madem konu Boran Beyi de ilgilendiriyor, şahitliğine başvurmak için mahkemenin ertelenmesini talep ediyorum."


Derya söz isteyerek,


"Boran Hanoğlu, Devran Hanoğlu ve Bayram Hanoğlu'nun vekili benim, üçü içinde gerekli evrakı mahkemenize sundum sayın Hakime hanım." dediğin de babamın homurdanarak küfür ettiğini duydum.


Aysel hakim önündeki dosyayı karıştırıp,


"Buyrun avukat hanım" dedi Çetin'in talebini es geçerek.


"Boran Beyin vefat eden eşine vefasına yakınen şahit olmuş biri olarak söylüyorum ki iddialar doğru değildir." dedi Derya.


Doğan ağa işin gidişatını beğenmemiş olacak ki izinsiz söze karıştı,


"Benim oğlumdan hamile olduğu için, kızı konakta zehirleyip öldürdüler bu mu vefa?" diye çıkıştı.


Sözleri salonda şok etkisi yaratırken Derya gayet sakin Doğan ağaya döndü.


"Elif hanımın nasıl öldürüldüğünü delilleri ile beraber mahkemeye sundum Doğan bey, fakat bu söylediğinizin doğru olmadığını ilk elden siz biliyorsunuz. Aşirete liderlik edip bana töre dersi verdiğiniz günü ne çabuk unuttunuz." dedi sinir bozan bir sakinlikle.


İşin aslını bilmesem Elif'in masum olduğuna ben bile inanırdım. Öyle kendinden emin duruyordu.


Çetin, Doğan ağa suyu daha da bulandırdığı için onu susturdu. Derya'ya dönüp,


" Eşinizin ölen hayat arkadaşını böylesine savunmanız takdire şayan doğrusu avukat hanım. Fakat insanların birbirini sevmesi aldatmasına engel değil yapılan sosyal baskı onu bu yola itmiş olabilir." dedi kendinden fazlaca emin.


Derya sinsice dudağını kıvırdı,


"Ben aldatmaya hiçbir gerekçeyi haklı bulamıyorum malesef, tabii kişi kendinden bilir işi. Siz kendinize sebepler uydurup sadakatsizlik etmekte mahsur görmediğiniz için böyle düşünmenizi yadırgamıyorum Çetin bey." dediğin de Devran küçük bir kahkahayı dudaklarından kaçırdı.


Babamın yumruk olan elleriyle bedeni bana dönerken, Çetin'in alev çıkan gözleri de beni buldu. Geriye yaslanıp kollarımı göğüs hizasında bağladım. Bu kadar doksana çakılan bir golü alkışlamamak için zor yerimde duruyordum.


Aysel uyarı mahiyetinde elindeki kalemle kürsüye vurdu üç kez,


"Özel hayatı karıştırmayalım avukat hanım" diyerek Derya'yı uyardı.


"Özür dilerim Hakime hanım, fakat ben eşimin avukatı olarak buradayım bunu başlatan Çetin Beydi. Onu da uyarmanızı rica edeceğim."


Aysel'in kaşları havalandı ama çabuk toparladı Çetin'e dönüp,


"Konuyu özele taşımayalım avukat bey" diyerek uyardı.


"Özür dilerim Hakime hanım, lakin iddamın arkasındayım, Elif hanım bebek sahibi olabilmek için eşini Savaş bey ile aldatmıştır. Bu ölümünden sonra Devran Bey tarafından öğrenilip, Akif beyi azmettirerek kendince kuzeninin intikamını alan bu adamın cezasını çekmesini talep ediyorum." diyerek son kozunu oynadı.


" Siz ne diyorsunuz Derya hanım" diyen Aysel'in de kafası karışmış gibiydi.


"Bir şahidim var dinlenmesini talep ediyorum." dediğinde Hakime başıyla onayladı.


İçeri orta yaş üzeri sayılabilecek orta boylu kıvırcık saçlarının çevrelediği yuvarlak yüzünü süsleyen renkli gözlüğü ile bir kadın girdi.


"Sevgi Hanım, Elif hanımın doktoru izninizle kendisine bir kaç soru sormak istiyorum." deyip kadına döndü.


"Sevgi Hanım evliliğinin ilk altı aylık dönemi içinde Elif hanımın gebeliğini kendi isteğiyle sonlandırdığı doğru mu?" dediğin de Çetin'in kurtaramayacağı noktadaydık.


"Evliliğinin dördüncü ayında hamileliğini sonlandırmak için bana başvurduğu doğru avukat hanım." dedi zarif sesiyle.


Çetin ise bu dakikadan sonra kurdukları senaryo çöktüğü için gelişine bir savunmaya girişti.


"Hani çok aşıklardı, o zaman neden böyle bir şey yapsın ki?" diye izinsiz söze girdi.


"İzinsiz konuşmayın" uyarısını mecburen başı ile onaylayıp doktora döndü.


"Birincisi bu ne beni ne de sizi ilgilendirmez, ancak hem bir kadın hem bir hekim olarak konuşmak isterim. Bebek sahibi olmaya hazır hissetmemek eşinizi sevmediğiniz anlamına gelmez. Dahası Elif'in arkadaşımın kızı olmasından dolayı mesleğini eline almayı öncelik olarak gördüğünü biliyorum." dedi Çetin'den haz etmeyen bakışıyla.


" Teşekkür ederim Sevgi Hanım. " diyen Derya ile doktor hanım salonu terk etti.


" Sanırım bu ifade iddia makamının tezini çürütmekte yeterli olmuştur. Savaş beyin okul yıllarından beri Elif hanıma ilgisi olduğu için böyle bir iftira ortaya attığını düşünüyorum." deyip müvekkiline döndü,


"Buna inanan Akif bey de kardeşine yapılan yanlışın intikamını almak için Devran Beyden yardım istemişse de aradığı desteği bulamadığı için Savaş beyle hesaplaşmak istemiştir. Bunun için köy yolunda kendisini beklerken alkol sınırının çok üzerinde içki içmiş olan şahıs Akif beyin aracına arkadan çarparak içinde sıkıştığı aracında vefat etmiştir. "dediğinde Derya'nın sözü bu kez hakime hanım tarafından kesildi.


" Diyelim ki Savaş bey iftira attı, böyle bir konunun bu yöre de çok sakıncalı olacağını bilecek yaşta olan Doğan Bey bunu neden dillendirsin? " diyerek oldukça mantıklı sorusunu sordu. İşte şimdi köşeye sıkıştılar, bu resmen töre de intihar demekti.


Derya derin bir nefesi ciğerlerine çekti,


" Ben hukuk insanıyım Hakime hanım bunlara aklım ermez, fakat burada bulunduğum süre boyunca herkes tarafından bilinen bir gerçek var ki o da Doğan Beyin kayın pederim Bayram Hanoğlu'nun üstlendiği aşiret ağalığını yıllardır istediği. Boran Hanoğlu'nu yada Devran Beyi böyle bir dedikodu ile kışkırtıp kan davası başlatarak amacına giden yoldaki engelleri temizlemek istediğini düşünüyorum." dediğin de Doğan Ağa kulaklarına kadar kızardı, boyun damarları sinirini belli ederken Çetin susması için uyardı. Fakat adamın kendini zor zaptettiği belliydi.


Dikkati Doğan ağa'dan dağıtmak için,


" Devran beyin bu ilişkiyi bildiğine dair şahidimiz var dinlenmesini talep ediyorum" diyerek Derya'nın açtığı konuyu kapattı.


İşte o dakika kapıda gördüğüm kadın ile gerçekten bu davanın aleyhimize döneceğini hissettim.


"Buyrun Selma hanım" diyen Çetin onu şahit kürsüsüne yönlendirdiğin de Derya ve Devran göz göze geldi. İkisi de sakin kalmak için insan üstü çaba harcıyordu.


Selma önce onlarla sonra benimle göz göze geldi. Bu kadından her türlü iftirayı beklerdim. Dahası bambaşka yerlere olayı taşıma ihtimali de cabasıydı.


"Selma hanım, Devran beyin eski eşisiniz değil mi?" diye soran Çetin ile Selma buruk bir gülümseme ile Devran'a döndü. Yandan görebiliyordum sevdiğim adamın yüzünü ama adeta bir duvar gibi duygusuz ve sert bakıyordu.


"Evet yakın zamanda ayrıldık." dedi gözlerini kaçırarak. Bunun Selma'nın canını deli gibi yaktığını görebiliyordum.


"Akif beyi daha önce gördünüz mü?" diye sordu Çetin.


Derya ifadesini korusa da içten içe Selma'nın neler yapacağından çekindiğini görebiliyordum. Bu kadının onu merdivenlerden ittiğini düşünürsek haksız da sayılmazdı.


"Evet gördüm, Devran ile dışarı çıktığımız bir akşam yanımıza gelip yardım istedi. Yanlarında ben olduğum için konuyu açık konuşmadı ama yardım et intikam için sana ihtiyacım var Devran ağa dediğini duydum." deyip sustu.


Devran sadece Selma'ya bakıyordu, Selma da ona.


Çetin,


" Devran bey nasıl karşılık verdi Selma hanım." deyince ikisinin de zihninde o akşama gittikleri çok açıktı.


Selma,


" 'Akif bir derdin varsa mahkemeye git, pisliğe taş atarsan üstüne sıçrar. Elif ile ilgili söylenenler dedikodudan öte değil. Ne kardeşimden ne de benden böyle bi konuda destek bulamazsın.' deyip yolladı. Sonrasında benim de bu konuyu hiç bir şekilde açmama izin vermedi." dediğin de Selma'nın gözlerinde buram buram pişmanlık vardı.


Rahat nefes verdim babama belli etmeden.


Fakat Çetin'in beklediği sözler bunlar değildi ki,


" Selma hanım kimseden korkmanıza gerek yok, lütfen gerçeği söyleyin." diyerek ısrar etti.


Selma ve Devran arasında ki bakışma uzadıkça kıskançlık damarlarımda kol geziyordu ama şuan yapacak bir şeyim yoktu. Sinirle yanaklarımın içini ısırdım.


Selma,


" Devran ve Boran birbiri için her fedakarlığı yapar. Devran'ın bu zamana kadar susmasının sebebi bu sözlerin Boran'ın kulağına gidip de üzülmesini istememesi. Böyle bir dedikodu bile bu topraklarda kan döker hakime hanım. Doğan Ağa oğlumu Devran'dan almayı vaad ederek beni yalancı şahitlik etmem için buraya çıkardı." dediğinde ise mahkemede yoğun bir uğultu başladı.


Babamın küfürleri artık homurtudan ibaret değildi. Çetin'e açıktan dövdüğünü duyuyordum.


" Böyle bir şey yok bu kadın yalan söylüyor" diyen Çetin sadece çaresizdi artık. "Bu kadın yalan söylüyor" diye tekrar etti kendini "Elif Hanoğlu'nun mezarının açılıp bebek için DNA testi yapılmasını talep ediyoruz." dediğin de ise o çaresizlik bu kez bizim üzerimize doğru itildi.


Uzun ve düello gibi geçen bir bölüm yazdım size.


Dava çok aksiyonlu olsa da baştan romantik başlamış olmak içimi sıcacık yapıyor.


Devran ve Ela arasında ki bağ çok farklı, çok kuvvetli.


Ela güçlü yanının altında aşırı hassas ve bunu sadece Devran'ın yanında açıkça belli edebiliyor.


Devran da yüklerinden kurtulup Ela ile mutlu olacağı günlerin hayalini kuruyor.


Çetin'in son çıkışı Devran'a hapishane yollarını açar mı?


Selma'dan bu savunmayı bekliyor muydunuz?


⭐⭐⭐ Dokanmayı unutmayın canlar. 💞❤️

    

   

Loading...
0%