@zamansizim84
|
Hanoğlulları, Nevşehir'e gelin almaya gelmişti. Burada ki kınanın ardından Mardin de düğün yapılacaktı. Derya üzerinde bindallısı, kuaförde Boran'ın gelmesini bekliyordu. Zeynep, Şilan, Pınar, Selma ve kuzenler etrafında dönüp cıvıldaşırken. Kafasında bunun bir rol olduğunu söyleyen ses ile günün tadını çıkar gerçekmişçesine eğlen diyen ses; kılıçlarını çekmiş düello yapıyordu. Çok derinlerden Derya'nın kulak vermek istemediği bir ses ise keşke gerçek olsa diyordu. Derken Boran'ın arabası kuaförün önünde durdu. Derya kalp ritmini değiştiğini hissetti. Arabadan, vucudunu saran takım elbisesiyle Boran indi. Bu adamın bu kadar yakışıklı olması haksızlık diye geçirdirdi içinden. Derya gözlerinin kıyısında ışıldayan göz yaşlarını tutmak da zorlanıyordu. Boran'ı kapıda gören kızlar alkışlar ve ıslıklarla ortamı şenlendirdi. Onun tek gördüğüyse Derya'nın gözlerinde ki tereddüt ve akmak üzere olan göz yaşlarıydı. Göz göze geldikleri o kısacık an ikisine de asır gibi geldi. Boran birkaç adımda Derya'nın yanına ulaştı tam karşısında durdu önce, şuan sanki sadece ikisinin anladığı bir dilde anlaşıyorlardı. Boran, Derya'nın alnından öpüp sımsıkı sarıldı. Derya tuttuğu göz yaşlarını bıraktı. Alkışlar ıslıklar arasında; Boran, Derya'nın kulağına fısıldadı."Düşüncesizce seni bu oyunun içine çektiğim için özür dilerim" öyle sıkı sarılmıştı ki Derya Boran'ın kokusuyla ayrı bir imtihan veriyordu. Boran'dan Kuaföre doğru giden yol boyunca düşünceler beynimi kemirdi. Derya hayran olunası bir kadındı, bende ona kayıtsız kalamıyordum. Ama bu hayranlık aşk yada sevgi değildi. Bu akşam nasıl davranmam gerektiğini kestiremezken, Elif'e karşı olan duygularım, bu akşam mutlulukla evlenen bir insanı oynamak istemiyordu. Sadece kendime odaklanmıştım. Kendimle cebelleşiyordum. Sonunda Derya'ya olabildiğince mesafeli olarak akşamı tamamlamaya karar verip indim arabadan. Kuaförün kapısına geldiğimde ise resmen ne kadar bencilce davrandığım gerçeğiyle yüzleştim. Karşımda adeta peri kızı gibi duran Derya'nın gözlerinde ki tereddütü ve akmak için fırsat kollayan yaşlarını gördüm. Onu, sevdiği insanla paylaşmak isteyeceği en özel anlardan birini benimle herkesin gözü önünde yaşamak zorunda bırakmıştım. Şimdi o özgüvenli kız, ne yapacağını bilmez halde bana bakıyordu. Ve ben şu dakikaya kadar sadece kendimi düşünmüştüm. Göz göze geldiğimiz an kendime lanet ettim. O anda yapmak istediğim tek şey onu sarıp sarmalamak bir an önce bu ortamdan kurtarmaktı. Ama önce dilemem gereken bir özür vardı. Boran, Derya'nın göz yaşlarını sildi. Bu akşamı Derya için hatırlamak istemiyeceği bir anı olmaktan çıkaracaktı. "Evet hanımlar herkes hazırsa dışarıda beyler sizi bekliyor." dedi Boran. Derya'nın elinden nazikçe tutup koluna taktı. "Gidelim mi hanım ağam?" dedi güven veren sesiyle. Boran'ın gözlerinden tereddütünü okuyup özür dilemesi aralarındaki arkadaşlığı perçinlerken, Derya'ya güç vermişti. "Gidelim Boran ağam" dedi gülümseyerek. Gelin hanımı arabaya bindiren damat bey başka yolcu almadan salona doğru yola çıktı. "Derya çok özür dilerim, seni bu oyunun içine çekerken bunları düşünmeliydim. İçerde yaşadığın şeylerin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ne kadar bencilce davrandığımı çok geç anladım." Diyerek samimi özrünü dilediğinde, "Boran bana bir teklifte bulundun bende kabul ettim. Sen ne kadar bazı detayları hesap edemediysen bende bu kadar zorlanacağım anlar olacağını düşünemedim. Bu seni bencil yapmaz lütfen kendine haksızlık etme. Bu yola beraber çıktık anca beraber kanca beraber. Daha yolun bu kadar başında dağılırsak amacımıza ulaşamayız." Diyen Derya güçlü özüne çoktan dönmüştü. Bu kadın bunu nasıl yapıyordu. İki dakika önce ufak bir rüzgarla yıkılacakken, şimdi içinde fırtınalar kopan Boran'ı çekip çıkarıyordu içine düştüğü girdaptan. " Her seferinde beni düştüğüm çukurdan nasıl çekip çıkarıyorsun anlamıyorum." diyerek itiraf etti Boran. " Sen de beni biraz evvel düştüğüm çukurdan çekip çıkardın, dağılmak üzereydim." Dedi Derya onun içini de rahat ettirmek isteyerek. "Bak o zaman ben diyorum ki, bu akşam rolümüzün gereğince eğleniyoruz. Var mısın düşman çatlatmaya? Eminim bu kadar güzel bi hanım ağayı çekemeyenler çok olucaktır." diyen Boran kuaföre gelirken kendine verdiği sözleri çiğnemeyi önemsemiyordu. "Vur patlasın çal oynasın diyorsun yanii" dedi Derya şaşırarak. "Aynen öyle diyorum. Zaten Mardin deki düğün boyunca yeterince sıkılıcaksın. Burda tadını çıkar. Hatta çıkaralım. Ne dersen emrindeyim hanım ağam." dedi kendisi için bunca fedakârlığı yapan kadına en büyük tacizi vererek. "açık çek diyorsun" diyen Derya bunu kullanmaktan çekinmezdi. "Evet." Boran ise Derya'yı neşelendirmeye oldukça kararlıydı. "Bi roman havası oynayalım o zaman karşılıklı." dedi muzipçe. "Deryaaaaa" Derken o kadar da değil tonlamasını anlamamak mümkün değildi. "Tamam tamam şaka, ıyyyyy düşünemedim seni roman havası oynarken." Derken çoktan neşesine kavuşmuştu. "Bakıyorum moralin yerine geldi benle uğraşmaya başladın." dedi yalancı bi sinirle. Oysa ki Derya'nın neşesi içini ferahlatıyordu. "Eee napayım işin aslını bi tek ikimiz bilince dönüp dolaşıp sana sarıyorum." dedi gülerek. "Bu arada elbisen çok yakışmış, annemi kesin acilden toplıycaz bu akşam." diyen Boran annesinin öfkelenmesinden ayrı keyif alıyordu. "Yani Yağızların düğüne göre bayaaa iyiyim bence." Dedi Derya kendini inceleyerek. Boran, "Mesele dekolte değil yeğennn, mesele Bayram ağaya Dilanı hatırlatman" derken başarılı bir Tuncel Kurtiz taklidiydi. Güldü Derya, " Boran ağa oldu Ramiz dayı" Boran'ın da tebessümü büyüdü, "Güzel diziydi bak izledim onu" Derya gülüşünü sürdürürken, "Hiç bir gelin arabasında bu kadar geyik çevirilmemiştir." Diyerek hallerine daha çok güldü. İkiside kahkahalarla gülerken salona ulaştılar. Şilan'ın bu kadar gülecek ne var bakışıyla kendine gelen Derya, Boran'ın yardımıyla indi arabadan. Gelin odasına geçtiler. "Eee damat bey sen git misafirlerle ilgilen, senlik bişey olursa çağırırız biz seni." dedi Pınar resmen Boran'ı kovuyordu. "Sen bugün bana bi gıcık oldun sanki Pınar hayırdır" dedi Boran. İkisi birbirine takılmayı çok seviyordu. "Oldum vallahi ne öyle sarılmak falan ben kıskanç bir insanım. Daha kızı vermedik nikahta kıyılmadı. Uzak dur görümcemden." derken gerçekten ciddi oluşu şaka gibiydi. "Yani Serdar söylese anlarımda,ben seni pek anlıyamadım" dedi Boran üstüne giderek. Araya Derya girdi. "Pınarcım sen bana Mardin de ne dedin?" Diye sordu. "Ne dedim acaba, ne alaka yaniii?" Dedi düşünerek. Acaba yine düşünmeden başına bela olacak ne söylemişti. Derya ise intikamı soğuk severdi, gün bu gündü, "Evde kaldın! Şu konaktan birini ayarlada kızı bize versinler demedin mi?" Dedi Mardin'de ki konuşmaya atıf yaparak. "Bak senn tuzağa düşmüşüm resmen" dedi Boran kahkaha atarken. Derya ona göz kırptı, "Bak sözünü dinledim arkadaşım ne diye kıskanıyorsun" dedi tüm gıcıklığı ile. "Derya seni öldürücem" dedi Pınar ters ters bakarken. "Vallahi plan işe yaramış bizden önce evleniyorlar" dedi Zeynep. Neşeli ortamda duyulan öksürme sesiyle başlar o yana dönerken, kimse kapıda Bayram ağayı görmeyi beklemiyordu. "Hepinizi bu kadar neşeli gördüğüme sevindim gençler" dedi. "Ne neşesi dayı niyetleri ilk günden Boran'mış duymadın mı?" dedi Şilan. Derya yerin dibine girmek isterken, Boran Şilan'a ölümcül bakışlar atıyordu. Bu kızın derdi neydi ki. "Benim de Narin'in düğününden Derya'yı Boran'a isteyesim vardı. Kalp kalbe karşıymış." dedi Bayram ağa karşısındaki yiğenine kulak dahi asmadan, "Gel bakalım güzeller güzeli gelinim" dedi. Derya, Bayram ağaya doğru birkaç adım attı. "Selma, hediyemizi ver gelinime, ilk ben görmek istiyorum." Selma elindeki kutuyu açtı içinden altın bir kemer çıkardı. Hasır işi çok zarif bir parçaydı. Derya'nın beline göre ayarlayıp takmasına yardım etti. "Çok yakıştı, şimdi Mardin gelini oldun kızım. Pişmanlık gönlünü hiç yoklamasın. Sen bizim baş tacımızsın. İyikimizsin." dedi Bayram ağa dolu dolu olan gözleriyle Derya'yı alnından öpüp sarıldı. "Teşekkür ederim Bayram baba" dedi Derya. Ailesinden ayrılmak zor geliyordu ama Bayram ağanın sözleri bir nebze teselli olmuştu. Gelininin mahcup gülümsemesine içten karşılık verip yeğenine döndü Bayram Ağa, "Şilan sen benimle gel" dedi çıkarken. Sesi oldukça sertti. Biraz evvel Derya'yı bile isteye utandırmıştı bunun bi hesabı olmalıydı. Müsait bir yere geçtiklerinde; "Şilan sen kaç yaşındasın kızım" diye sordu önce. Şilan, "Yirmi altı dayı" başını öne eğerek, "Derya'nın utanacağını bile bile neden ortamda ki şakalaşmayı gerçekmiş gibi bana anlattın." Diye çıkıştı bu yaşta lafını bilmeyen haline kızarak. "Gerçekmiş dayı dertleri konağa girmekmiş ilk günden hemde" dediğinde buna inanıyor olduğu belliydi. "Öyleyse de bundan sana ne; konak benim, oğlan benim, ben çok memnunum bu durumdan." Diyerek rest çeken adam yılanın başını küçükken ezmezse olacakları tahmin ediyordu. Şilan'ın ise damarlarında kan yerine kıskançlık dolaşmaya başlayalı çok oluyordu, "Sen bu kızı göreli hepimizi unuttun dayı, bu kadar ağır konuşmaya gerek yoktu. Karışmam hiç bir işinize, üzmem kıymetli gelinini merak etme." deyip ağlayarak uzaklaştı Şilan. Bu arada gelin odasında, "Benlik bi durum yoksa Pınar kovmadan gideyim." dedi Boran. "Yaniii altın kemer falan takmıycaksan" dedi Pınar. Onun bu haline takılmayan Boran Derya'ya yaklaştı "Unutma bu akşam düşman çatlatıyoruz. Hiç bişey moralini bozmasın." düşman derken Pınar'ı işaret edip gülüyordu. Derya başıyla onayladı Boran gelin odasından çıktı. "Kızım sen bu oğlanı ne ara bu kıvama getirdin. O kuaförde ki hali neydi öyle. Vallahi Serdar bana bir kere öyle bakmadı." Diyen Pınar ise Şilan'dan farklı bir kıskançlık içindeydi. Yıllardır Derya'sız günü geçmemişken bu kadar hızlı bir düğün sürecini kabullenemeyen bünyesi tepkisini kıskançlık olarak ortaya koyuyordu. "Saçmalama Pınar abim seni çok seviyor." Dedi Derya onun derdini bildiği için. "Ben sevmiyor mu dedim? Öyle bakmıyor dedim. Koca ağa eridi karşında." Diyerek imalıca dürttü. Selma girdi söze, "Gerçekten çok yakışıyorsunuz aranızda ki iletişim öyle kuvvetli ki. Bence aşk kadar arkadaş olabilmekte önemli." Dediğinde Derya söylenenlerle iyice zora düşerken. Dışı sizi içi bizi yakıyor diye içinden geçirdi. Boran'ın da çok zorlandığını biliyordu. Kuafördeki halini görünce kendini arka plana itmişti. Boran için de bu kadar mutlu görünmek ızdırap olmalıydı. Kına başlamış herkes eğlencenin tadını çıkarıyordu. Dilber hanım, Havva hala ve Şilan hariç. Hele şimdi çalan parça tam bu üçlüye nispetlikti. Gıybet çekemiyorlar bizi.... Kıskanıyorlar biziii.... Deliriyorlar sevdikçe seniii.... Derya ortada kızlar etrafında çılgınca dans edip şarkıya eşlik ediyorlardı. Pınar şarkıyı arkasında kalan Şilan'ı işaret ederek söylüyordu. Kına yakmak için Derya'yı tekrar gelin odasına götürdüler. Boran da gelin odasındaydı. "Güzel eğlenmişe benziyorsunuz." dedi Boran. "Bittim..." diyen Derya kendini koltuğa bıraktı. Beyler salonun dışındaki terasta sohbet ediyorlardı. Salona kına için gelecekler sonrasında eğlence beraber devam edecekti. Derya'nın başına kırmızı örtü örtüler. Boran'ın omuzlarına yeşil örtü attılar. Kızlar odayı boşaltıp salonun girişine dizildiler. Selma, "Ben işaret edince salona gelin" deyip çıktı. Aralarındaki sessizlik uzayıp giderken Boran, "Yoruldun mu?" Derya ayaklarının çok ağrıdığını fark etti. "Topuklularla hareket etmek yorucu" dedi ayaklarını işaret ederek. "Şu topuklu ayakkabı merakınızı hiç anlamıyorum. Hadi kısa boylu olsan neysede." dedi. "Aslında babet almıştım yanıma şu çanta da olması lazım." Dedi onun sözüne çok takılmadan. Derya kalkıp ayakkabıların olduğu poşeti aldı. Babetlerini çıkardı. Elbise uzun ve kabarık olduğu için sorun olmaz diye düşündü. Oturup ayakkabılarını çıkarmak için eğildiğinde, aslında gögüs dekoltesi olmayan elbise bütün manzarayı ortaya serer olmuştu. Tam karşıda olan Boran ilk şokun ardından bakışlarını kaçırsa da. Hafızaya işlenen görüntü akıldan çıkacak gibi değildi. O sırada içeri yanında kızı Duru ile giren Pınar, Boran'ın etrafa oyalanırcasına bakan gözlerine bir anlam veremedi. Derya'ya baktığında ise arkadaşının halinden bi haber ayakkabısının kancasıyla uğraştığını gördü. Duru hemen Boran'ın yanına koşturdu, derdi Tuğra'yı şikayet etmekti. "Boran enişte, Tuğra halanı götürücez artık göremiyceksin diyooo, yalan söylüyooo demiii?" Ne diyeceğini bilemeyen Boran'ın dikkati Duru'ya kayarken; Pınar Derya'nın ayakkabıları çıkardı, babetlerini giydirdi. Sonrada açılan göğüs dekoltesini işaret ederek. "Kızım çocuğa imtihan mısın? Düğüne bir gün kala. Nereye bakıcağını şaşırmıştı yazık. " deyip kıkırdadı. Derya'nın kızaran yanakları onu zora sokarken, Selma geldi. "Hadi balakalım Boran ağa, tut gelin hanımın elini çıkıyoruz." Dedi. Boran elini Derya'ya uzatırken, "Daha rahat mısın?" dedi ayaklarını kastederek. "Evet şimdi daha iyi." Dedi Pınar'a dönerek, "Pınar sakın bak o türküyü açmasınlar" diye son kez uyardı. "Tamam canım, yüksek yüksek tepeler çalacaklar konuştum ben" diyen Pınar arkadaşını rahatlatarak arkalarından yürümeye başladı. Boranla Derya önlerinden el ele ilerlerken. Selma sessizce Pınar'a fısıldadı. "Hangi türkü o Pınar?" Diye sordu. "Koynunda yatır aneyli olan, duyarsa bu geceyi tamamlayamayız." Dedi burukça. "Anladım canım" dedi Selma ondan iyi kim anlayabilirdi ki ne anası vardı, ne babası. Pistin ortasına yan yana konulan iki sandalyeye oturdular. Yüksek yüksek tepelere türküsü eşliğinde etraflarında dönen hanımlar türküye eşlik ediyorlardı. Derya zaten zor tuttuğu göz yaşlarına artık hakim olamıyordu. Yalandan da olsa keşke anneside bu gün yanında olsaydı, görseydi. Selma elinde ki kına tepsisiyle yanına geldi. Pınar da ona yardım ediyordu. "Gelin elini açmıyor hanımlar." dedi Pınar. Selma gülerken, Derya açık olan avucuna bakıyordu. 'Ahhh bu Pınar ' dedi içinden. 'Dilber hanım da bunu düşünüyordu zaten ' Dilber hanım hiç istifini bozmazken, Havva hala ve Şilan iyice arkalarına yaslandılar. "Açsın güzel gelinim ellerini" diyen sese döndü Derya, Türkan Hanım ellerinde iki koca altınla ona gülümsüyordu. Bu kadın melek olmalıydı. Derya'nın kınası yakılınca sıra Boran'a geldi. "Ben de elimi açmıyorum" dedi Pınar'a bakarak. "Ne istiyorsun Boran ağa? Avucuna altın değil herhalde? " Dedi Pınar. "Pınar hanım, senin çiftlikte atın varmış. Damat olarak bende at isterim." Derken tek derdi dakikalardır ağlayan Derya'yı güldürmekti. Bu ikisinin atışması Derya'ya kahkaha artırırken. Kimse neler olduğunu anlayamamıştı. "Sen bu kızın yüzünü güldürdün ya istersen çiftliği iste, hakkındır." dedi Pınar. "GECE'nin tayı Yıldız senin olsun." dedi Derya. "Siz ikiniz bu akşam beni güldürdünüz ya Allah iyiliğinizi versin." Dedi göz yaşlarını silerek. Selma, Boran'ın parmağına kına yakınca eğlence devam etti. Beylerde gelmiş oyun havalarıyla çoşuyordu. Ertesi gün sabahı gelin alma merasimi yapılıyordu. Serdar kardeşinin kuşağını dualarla bağlarken, evin sadece kızının değil annesinin de gittiğini farkındaydı. Derya evin bütün erkekleri için vazgeçilmezdi. Babasının tesellisi, abisinin desteği, Yusuf'un küçük annesiydi o. Göz yaşları ile herkesle vedalaştı. Serdar'ın ve babasının kolunda Boran'a doğru ilerledi. Ali bey çok duyguluydu bugün. Evinin can suyunu başkasına emanet etmek çok zordu. Neyse ki geçen bu süre de Boran'ı tanımış sevmişti. "Önce Allah'a emanet, sonra sana oğlum. Bana Derya'nın göz yaşını gösterme" dedi Derya kollarından ayrılırken. Boran başıyla onayladı. Elini öptü Ali Beyin. Elif'in babası küçükken öldüğü için kayınpederi olmamıştı. Kendisini ailesine vakfetmiş bu adama çok saygı duyuyordu Boran. Gelin arabasına bindiler. Arabayı Devran kullanıyordu. Yanın da Selma vardı. Derya'nın göz yaşları onun iradesi dışında akarken, kornalar eşliğinde Hanoğlulları ayrıldı Nevşehir'den. Biraz yol aldıktan sonra dinlenme tesislerinde durdular. Derya gelinliğini çıkarıp beyaz bir elbise giyecekti. Selma ona yardım ediyordu. "Derya bu ne güzellik, maşallah hem için güzel hem dışın güzel. Boran'ın aklının başından gittiği kadar var yanii." Dedi, "Selmaaa daha utandırmasan mı? Dedi kızaran yanakları ile. "Tamam canım." Deyip elbisenin fermuarını kapattı. "Elif'e hiç ısınamamıştım. Yanlış anlama dedikodu amaçlı söylemiyorum, yada bunu konuşmam gereken son kişisin farkındayım. Ama çok soğuk biriydi senin gibi değil." "Gerçekten bu muhabbetin ne yeri ne zamanı. Ama sizin tanıştığınızı bilmiyordum. Bunu bir ara konuşalım eltican" dedi gülerek. Tekrardan yola koyuldular. Boran kendi arabasını kullanıyordu. Yanında Derya ile keyifli bir yolculuk başladı. Gecenin kritiğini yaptılar. Mardin'deki düğün ve adetleri üzerine konuştular. Sonra müzik dinlemeye başladılar. Altı araç konvoy şeklinde yol alıyordu. Derya uykusuzluğun ve ağlamaktan yanan gözlerinin etkisiyle uyuya kaldı. Boran ceketini onun üzerine örtüp arabayı kullanmaya devam etti. Tam olarak uykuya dalamasa da gözleri yorgunluktan açılmıyordu. Derya'nın uyuduğunu düşünen Boran şarkılara eşlik etmeye başladı. Sesi o kadar güzeldi ki, üzerindeki ceketten gelen kokusu, kulağına dolan sesi tarifi zor duygulara sürüklüyordu Derya'yı. Ne sen Leyla' sın ne de ben Mecnun Ne sen yorgun ne de ben yorgun Kederli bir akşam, içmişiz sarhoşuz, hepsi bu Hep sonradan, gelir aklım başıma, hep sonradan, sonradan Hep sonradan, gelir aklım başıma, hep sonradan Ne sen bulutsun, ne de ben yağmur Ne sen mağrur ne de ben mağrur Hüzünlü bir akşam, susmuşuz durgunuz, hepsi bu Hep sonradan, gelir aklım başıma, hep sonradan, sonradan Hep sonradan, gelir aklım başıma, hep sonradan İçindeki ses ne kadar susturmaya çalışsa da susmuyordu Derya'nın; 'bu adamla bir ömür ne kadar keyifli yaşanırdı' İki saat kadar bu şekilde yolculuk ettiler. Gözleri dinlenen Derya üzerindeki ceketi Boran'ın koltuğunun arkasına geçirdi. "Uyandın mı? Hanım ağam." Dedi takılarak. "Uyandım Boran ağam." bu ağa muhabbeti iyice dillerine yer etmişti. "Bi şöför alalım biraz uyumam lazım." Dedi Boran baş parmağı ve işaret parmağıyla burnunun üzerinden göz çukurlarına baskı yapıyordu. Derya ise yılların şoförü olmanın verdiği güvenle, "Ben kullanıyım istersen." Dedi düşünmeden. Boran, "Sen de yorgunsun, ben uyuyunca zorlanırsın." Diyerek bu teklifi reddetti "Güvenedin yaniii?" Diyen Derya kollarını birleştirip kaşlarını çattı. An itibariyle trip modu aktifti. "Güvenmemek değil aklım kalır uyuyamam. Uyanınca sen sür istersen." Dedi Boran. Bir insan trip atarken bile naif olabilir miydi? Dinlenme tesisinde durdular. Tuğra koşarak yanlarına geldi. "Deyya sen bizim ayabaya gelsene, ben senin dizinde uyumak istiyoyum." Diyerek bacaklarına yapıştı. Derya'nın cevap vermesine fırsat olmadan Boran'ın sesi duyuldu, "Devran şu oğluna bi şey söyle açık açık karıma yürüyor" dedi ciddiyetle. "Kusura bakma ama Boran ağam, Tuğra senden önce talipti Derya'ya." dedi Selma. "Oğlum o senin yengen artık, Boran amcanla evlendiler yaa" dedi Devran. Tuğra ise bambaşka bir kafadaydı, "Daha nikah olmadı ki! Deyya kaçıyıyım mı seni?" Diye sormasıyla hepsi güldüler. "Tuğra beyy! kendine gel kimin gelinini kaçıryorsun sen?" deyip araya girdi Bayram ağa. Dudakları bükülen miniğe kıyamadı Derya, Tuğra'nın kulağına eğilip bişeyler söyledi. Sonra sordu, "Anlaştık mı yakışıklı?" Dudakları bu kez yukarı kıvrılan Tuğra, "Anlaştık Deyyacım." Dedi Boran'a kendince havalı bir bakış atarak. "Yakışıklı falan ayıp oluyor hanım ağam, umutlandırma çocuğu" dedi Boran. "Boran sen ciddi ciddi Tuğra'yı kıskanıyorsun yaaa" deyip güldü Selma. "Sen bana güleceğine oğluna sahip çık Selma bacım, hanım ağayı kaçırmanın bedelini bilir misin?" "Gel oğlum sen kucağıma. Ben sana daha güzel gelin alıcam." Diyen Selma oğlunun gönlünü aldı. Herkes gülerken ortam gayet şenlikliydi. Malum üç kişi hariç tabii ki. Durmuşken yemek yeyip devam edildi. Arabayı şöför kullanacağı için Derya ve Boran arka koltuklara geçmişlerdi. Şöförleri Murat uzun zamandır Hanoğlulları ile çalışan Boran'ın güvendiği biriydi. Boranla Murat yol hakkında biraz konuştular, bu arada Derya telefonuyla ilgileniyordu. Ortam sessizleşince Boran başını cama doğru döndü. Uyumaya çalışıyordu fakat başarılı olamadığı kımıldanıp durmasından belliydi. "Boran" diye seslendi ona doğru dönmesiyle devam etti Derya oldukça sessizdi "öne geçip koltuğu yatır istersen böyle rahat edemiyceksin belli ki." Diye teklif sundu. " Yok iyiyim böyle"diyen Boran çıkarttığı ceketi sayesinde beyaz gömleği ile karşısındaydı. Esmer tenine yakıştığı yadsınamaz bir gerçekten, geriye katladığı kolla manşetleri yakasından açık olan iki düğmesi ile görsel bir şölen sunuyordu. Derya odağını değiştirmek isteyerek çıkıştı, "İnat etmeseydin ben sürseydim rahatça yatardın burada." Diye söylendi. Boran'sa, "Rahatım bennnnn" diyerek son heceyi gözü kapalı uzatarak konuştu. Derya ise gıcıklık moduna geçmişti bi kere, "Tuğra'nın yanına mı gitseydim ki?" Dedi mola yerinde ki yalancı kıskançlığı hoşuna gitmişti istemsizce. Boran tek gözünü açıp ters ters bakmaya başladı. Elindeki şalı katlayıp dizlerine koydu Derya. "Şöyle yatar mısın?" Derken kendisine şakınca bakan adama yaklaştı Derya. "Bütün yolu şöförle gitmek istemiyorum. Lütfen bi an önce uyu." Dedi. Arabada başkasının varlığından rahatsız olmuştu Derya. Açıkçası Boran'ın yanında nasıl rahat olabiliyordu bunu da çözememişti. Boran içinde gel gitler yaşasa da sonunda başını Derya'nın dizine bıraktı. Yorgunlukla uykuya dalarken şaldan burnuna dolan Derya'nın kokusu huzur veriyordu. Biraz yolu biraz Boran'ı seyretti Derya nasıl böyle bir teklifte bulunmuştu kendisi de şaşkındı. Yıllarca babasına, abisine ve Yusuf'a şevkatle bakmış onlar için içi titremişti. Başka erkeklere hep mesafeli olmuş arkadaşlarıyla bile sınırları çok keskin olmuştu. Fakat şimdi Boran'a da aynı şevkati hissediyor olmasını kendine açıklayamıyordu. Hele ki saçlarına dokunmamak için kendini zor tuttuğu gerçeği... 'Bu adam başkasını seviyor Derya, sevdiğinin katilini bulmak için yalandan evlenecek kadar aşık, hem de ölü bir kadına' gözlerinin dolmasına engel olmaya çalıştı. Derya bu düşüncelerle uğraşırken zaman hızla akmış, Boran dinlenmiş gözlerini Derya'nın dizlerinde açmıştı. Yerinde dikleşip yerine oturduğunda ne kadar huzurlu uyuduğunu fark etti. Bu kadın kokusu huzur veriyordu. Güven veriyordu. "Ooo uyandınız mı Boran ağam." Dedi gülümseyerek. "Uyandım hanım ağam bu Tuğra işini biliyor onu anladım." Boran söylediği şeyi sonradan idrak etmişti. Derya'nın duydukları hoşuna gitse de Boran'ın boş bulunup konuştuğunu fark ettiği için duymazdan geldi. "İlerden bi kahve mi alsak? " Dedi konuyu değiştirerek. "iyi fikir, bir de sigara molası vermiş olalım." Dedi Boran da. Az sonra araba durmuş, Boran ve şöför inmişti. Derya da ihtiyaçlarını giderip çıktı. Boran elinde iki kahveden birini Derya'ya uzattı. "Arkada bi bank var oraya geçelim" deyip yürüdü. Durunca bütün arabalar durduğu için göz önünde olmamak iyiydi. Derya da onu takip etti. Banka oturup bi sigara yaktı Boran. Paketi Derya'ya uzattı. Etrafın tenha olmasından sebep o da bir tane alıp yaktı. "Sen çok içmiyorsun sanırım" dedi Boran. "Yaniii günde 1~2 bazen hiç içmiyorum." dedi çakmağı geri uzatırken. "Şöförden neden rahatsız oldun?" "Senin yanında rol yapmak zorunda değilim dolayısıyla rahatım. Başkası varken bi de sende uyuyunca... Adamla yanlızmış gibi..." devam etmedi. "Anladım"dedi Derya'nın başkasından bu kadar rahatsızken kendini yadırgamamasına şaşırıyordu Boran. Konuşkan cana yakın biri gibi görünse de özellikle erkeklere karşı duvarları çok yüksekti. "o zaman kaptan pilotumuz sensin" dedi verdiği sözü tutarak. "Anlaştık" dedi neşeyle, çok seviyordu araba kullanmayı çok küçük yaşta öğrenmiş, yaşı dolar dolmazda ehliyet almıştı. Bir kadının kendine yetebilmesi gereken işlerden biriydi araba kullanmak. Marketten abur cubur alıp yola koyuldular. Şöför koltuğuna Derya'nın geçmesi dikkatlerden kaçmazken. Dilber hanım söylenmeye başlamıştı bilee "Bu kadar erkeğin içinde araba sürmekte nedir? Siz yüz verin daha bu kıza yakındır bütün Mardin halimize gülecek." Dediğinde Havva hala bu pası değerlendirmese olmazdı. "Erkek içinde yetişmiş Dilber ne beklersin, yemek yapacak değil yaa erkek işine heves etti demek" diyerek Dilber hanıma destek verdi. Aslında pek anlaşamayan bu ikili şaşırtıcı bir şekilde Derya'ya karşı birlik içindeydi. Allahtan Zeynep Tuğra'yı teselli için onların arabasındaydı da bu muhabbetleri çekmek zorunda kalmıyordu. Bayram ağa bu ikiliyi kâle almazken keyfii fazlaca yerindeydi. Elindeki cips paketini uzatan Boran merak ettiği şeyi sormadan edemedi. "Sen Tuğra'ya ne dedin de hemen ikna oldu?" Onun merakına gülümsedi Derya, "Bu akşam isterse benimle uyuyabileceğini ama sana çaktırmaması gerektiğini söyledim." Boran'ın kaşları havalanırken, "Küçük hayranımı üzemem diyorsun öyle mi?" dedi. "Napalım sen de sevenlerin arasına girmeseydin Boran ağa. Biz evlenicektik ya Tuğra ile." Diyerek güldü. "Vallahi benden iyisin konağı en küçükten en büyüğüne kadar ele geçirdin." Derken Boran da gülüyordu. "Muhteşem üçlüyü saymazsak evet" Dedi Derya, Keyifli bir yolculuğun ardından Mardin'e vardılar. |
0% |