Yeni Üyelik
73.
Bölüm

Yeni Kitap

@zamansizim84

Muhtemel Aşk hikayemde yarım kalan aşkları anlattığım Hesna'm kitabıma desteğinizi bekliyorum canlar


Hesna'dan,

Elimdeki baklava hamurunu bezelere ayırırken, hiç bir iş yapmayıp başımda mütettiş gibi dikilen amca kızım Fatma elindeki kahvenin son yudumunu içip fincanın ağzını tabağı ile kapattı.


"Neyse halim çıksın falım..." deyip bir tur döndürdüğü fincanı ters çevirip mutfaktaki masaya bıraktı.


Annesi Halide yengem keyifle sandalyesine yaslandı,


"Senin falında ne çıkacak Fatma'm Bekir Ağa çıkmıştır." deyip kolunda ki bilezikleri geriye çekti şıngırdatarak "Sen oldum olası kısmetliydin zati. Sonunda ağa konağına gelin olacaksın, daha sırtın yere gelmez." dedi.


Fatma duydukları ile iyice çoşarken,


"Ay anne Zelal'in aklına uyduk çıktık bir yola ama Bekir Ağa'ya sözü geçer mi?" dedi şüpheye düşerek.


"Ona sözü geçmez de, babasına nazı geçer Zelal'in. Bekir de babasını çiğneyemedi demek ki yarın hayırlı bir iş için ziyaret edeceğiz diye haber yollamışlar. Sen oğlanı avucuna almaya bak, Cihan deli görünür ama saftır. Bekir daha tehlikeli, sessiz insandan korkarım." diye kızına akıl verdi kendince.


"Sen merak etme anacım, işveydi cilveydi benden sorulur." deyip kıkırdadı.


Yengem yerinde doğrulup aldığım bezeleri saydı.


"Bana bak Hesna o baklava güzel olmazsa yandın, kömürlükte yatarsın farelerle." dedi çocukluktan beri ettiği tehtid hâlâ beni ürpertirken,


"Öğrettiğin gibi yapıyorum yenge merak etme." diyebildim.


Yengem becerikli kadındı, çoğu işi ondan öğrenmiştim. Gerçi ben öğrendikçe o elini eteğini çeker olmuştu işler bana kalmıştı ama şikayetçi de değildim. Okutacaklarından ümidi kesince işler bana meşgale olmuştu.


"Anne..." dedi Fatma e'sini uzatarak, "Dün Boran Ağa karısı ile Reyhani oynarken Zelal'i gördün mü? Hırsından tırnakları avucunu deldi." deyip müstakbel görüncesinin dedikodusunu açtı ortaya.


"Zelal'den korkuyorum ben Fatma, sen de yakın dur amma sırrını verme. O evde sevilmen Zelal'den geçer unutma. O sevmediğini sığmaz eder, Bekir bile duramaz önünde." deyip açmaya başladığım hamura baktı, "Nişastaya boğma sert olur sonra." diye bana uyarısını yapıp sözüne kaldığı yerden devam etti. "Zelal derdine yansın Boran'ın karısı nereye Zelal nereye... Bak görürsün hırsından kendini yer de elinden birşey gelmez."


Ana kız sohbetleri koyuydu, ben evden çıkmayınca anca onlardan dinlediğim kadar biliyordum olanı biteni. Fatma üniversitesiyi bitirmişti ama çalışmak için değil okudum demek için. Onun tabiriyle etiket önemliydi.


Sonunda aradığını da buldu, Bekir ağayı uzun zamandır dilinden düşürmüyordu. Zelal ile sırf bunun için ahbap oldu. İstediğini de aldı yarın istemesi olacak.


Bitirdiğim baklavanın yağını verip fırına attım. Belimi esnetip köşedeki sandalyeye oturdum. Tek kalmıştım mutfakta, onlar ana kız yarın ne giyeceklerinin peşine düştüler.


Benim de anacığım ölmeseydi diye geçti içimden, isyan değil de hayaller peşimi bırakmıyordu. On yaşıma kadar el bebek gül bebek büyüyüp sonra hizmetçi muamelesi görmek nefsime ağır geliyordu. Babam hep kızımı okuyacağım derdi, öğretmen olacak benim Gül goncam diye saçlarımı severdi. Onlardan başka da sevenim olmadı zaten ne beni, ne de saçlarımı...


Fırında ki tepsiyi çevirdim her yanı eşit pişsin diye. Fatma yapmış olacak Bekir Ağa için, güzel olması şart. Güldüm aklıma gelenlere, eline oklava versen baston sanar bizim kız ama reklamı kuvvetli.


Aklım eski de gezerken şuruplayıp kilere kaldırdım tatlıyı.


Odama geçip yatağıma kıvrıldım, yorgun bedenim uykuya teslim olmak üzereyken kapım teklifsiz açıldı. Fatma elinde kendi eskilerinden bir elbiseyi yatağı bırakıp çıkarken,


"Yarın giyersin, kendine çeki düzen verde bizi rezil etme." deyip kapıyı kapatacak sıra muzur bir surat ifadesi ile geri döndü "Belki Cihan Ağa da senin nasibindir ha amca kızı."


Kulaklarıma kadar kızardım,


"İstemem Fatma Allah sizi mesut etsin, ben böyle iyiyim." dedim başımdan savmak için.


Kocaman blr kahkahası avluyu doldurdu,


"Ayyy istesen olacak iş sanki koskoca Karacahanlar sana mı kaldı kızım? " deyip dalgasını geçerek uzaklaştı.


Kalkıp onun kapatma gereği duymadığı kapımı kapattım. Ağlamamak için direndim ama çok zordu. Bu muameleye alışmam çok zordu. Alıştığım şeyler bile canımı o kadar yakıyordu ki sınırı her aştıklatında biraz daha eksiliyordum. Hesna'yı ufak ufak yok ediyorlardı.


Sabah yorgun şiş gözlerle uyandım, hızlıca elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim. Kahvaltıyı hazırlamak benim görevimdi diğer bir çok iş gibi.


İsteme olacağı için Fatma'nın büyüğü Esma ablam da gelmişti, küçük kızını kucağına almış karnını doyururken halimi hatrımı sormayı ihmal etmedi. Zaten o nasıl bu aileden çıktı anlamış değilim.


"Eee güzelim Fatma'yı da evlendiriyor olduğumuza göre sıra kime geliyor acaba?" diye sorduğunda kucağında ki Yaren hanım,


"Bana anne ben evlenicem!" deyince ikimizde güldük.


" Sen küçüksün prenses, önce Hesna teyzen evlenecek."dedi kızının hokka burnuna fiske vururken.


"Tamam o zaman amcamla evlensin, başkasıyla evlenmesin. Hem amcamla evlenirse ne güzel bizimle yaşar." dedi bilmiş bilmiş.


"Aslında hiç fena fikir değil..." diyen Esma abla yine aynı konuyu açmadan,


"Ben salonu süpüreyim abla anca biter işler." deyip kaçtım. Nereye kadar kaçardım orası bilinmez.


Ev işleri ile uğraşa uğraşa akşamı ettik. Fatma ortada prenses gibi dolaşırken odama geçip dün bana verdiği elbiseyi giydim. Beyaz yarım kol uzun elbise üstüme oturdu. Belindeki lekeye gözüm takılınca altın rengi kalın bir kemer uydurup taktım. Yeter de artardı bile, zaten mutfaktan çıkacak değildim olaki birinin gözüne ilişirsem besleme gibi görünmemem gerekiyordu. Bunu çok uzun zaman önce öğrenmiştim.


Ben mutfağa geri dönmüştüm ki misafirler geldi. Kapıdan önce Hüseyin Karacahan girdi, heybetli bir adamdı doğrusu. Peşi sıra hanımı, kızı ve oğulları avluya girerken ben Fatma'nın heyecanını izleyip gülüyordum.


Kapıdan en son elinde çiçekle giren adam en az babası kadar heybetliydi fakat onun gibi kibirli yürümüyordu. Avluya göz gezdirdi önce, peşi sıra kendini heyecan içinde bekleyen kıza çiçeği uzattı. Fatma işve cilve moduna geçecekti ki seri adımlarla içeri yürüyen adamla olduğu yerde kalakaldı.


Onun bu haline kıkırdarken buldum kendimi, ne demişti yengem Bekir ağayı avucuna al. Görünen o ki işi oldukça zordu. Üzerinde hafif dekolteli elbisesi, yapılı saçı, özenli makyajı ile adamın dikkatini iki saniye üzerinde tutamamıştı.


Salonda koyu bir sohbet almış giderken, ikram tabaklarını hazırlandım. Sarmalar, dolmalar çeşit çeşit kurabiyeler ve tabii ki baklava. Tabakları Fatma ve Esma abla dağıtırken ben Yaren ile ilgilendim, içeri girmek istemiyorumdum. Kimse de yokluğundan rahatsız değildi zaten.


İkramlar beğenilmiş olacak ki çaylar peşi sıra tazelendi. Bu döngü birkaç kez tekrar etti. Çay faslı bitince kahveye geçilecek olduğu için fincanları ve kahveyi hazırladım. Benim adım Hesna ise bu kahve işi de bana kalırdı.


Bardaklara suları doldururken Fatma içeri girdi,


"Baklavanın kalanı nerede? Bekir çok severmiş birkaç dilim koy bir tabağa hadi." dedi. Elimdeki işi bırakıp kilere geçtim tepsiyi alıp geri dönüyordum ki Yaren'in "Bende baklava istiyorum" deyip tepsiye asılması ile tepe taklak olan tatlı halıya saçıldı.


Mutfak da ben, Yaren ve Fatma vardı ama kimse yokmuş gibi bir sessizlik oldu. Yaren teyzesinin yüz ifadesinden korkmuş olacak eteğime tutunup kendini saklamaya çalıştı.


Fatma üzerime doğru iki adım attığında dibime kadar gelmişti. Kısık tutmaya çalıştığı sesiyle,


"Bilerek yaptın değil mi? Rezil olayım diye yaptın?" diye dişlerinin arasından yılan gibi tısladı.


"Ben birşey yapmadım, sen de gördün Yaren çekince tutamadım döküldü." dedim içime kaçmış sesimle. Öyle kötü bakıyordu ki Yaren olduğu yerde yok olmak ister gibi saklanıyordu. Onun aksine beni saklayan da saklayacak olan da yoktu.


Öyle de oldu, ardına saklanacak kimsem olmayınca Fatma saçlarıma yapışıp beni hırpalamakta bir mahsur görmedi. Bir eli ile kolumu sıkarken diğeri ile saçlarımı çekiştiriryordu.


Ettiği hakaretler de cabası, içeri eli boş olduğu için gidemedikçe siniri artıyor bana şiddet olarak geri dönüyordu. Elinde kalan tutam tutam saçlarımın acısı, eteğime sarılmış ağlayan çocuğun göz yaşlarına karışıyordu.


Kapıdan Esma ablanın,


"Fatma...!" diyerek uyaran sesi duyulunca da bırakmadı beni. "Yaren buraya gel annem deyip mutfağa girdiğinde kardeşinin kulağına ne dediyse saçımda ki ellerini ateşten kaçırır gibi çekti. Sertçe yutkunup arkasını döndüğünde, kapıda bizi izleyen Bekir ağayla göz göze geldi.


Esma abla kızının elini tutup kendine çekti. Peşi sıra da,


"Hesna gel elini yüzünü yıkayalım ablacım deyip, kapının önünde bir dağ gibi dikilen adamın yanından beni geçirip odama soktu.


Yaren korkudan ağlarken, ben neden ağladığımı bile bilmeyecek kadar dağılmıştım.


"Kuzum..." deyip saçlarımı okşadı. "Ne oldu da dellendi bu cadı Fatma?" diye sordu.


"Ben tatlıyı düşürdüm teyzem de Hesna teyzeme kızdı. Onun suçu yoktu ki niye ona kızdı anne? " dedi Yaren içini çekerek.


Esma ablanın diyecek sözü tükenmişti, ne denirdi böyle bir durumda...


"Siz ikiniz burda kalın, bir bakıp geleyim ne olup bitiyor. Ben de azıcık insandan anlıyorsam Bekir daha Fatma'nın adını anmaz. Bu işte burdan dönerse vay senin haline Hesna'm ben bile kurtaramam seni cadı bacımın elinden." dedi dertli dertli.


Omuz silktim yapacak başka da birşeyim yoktu. Başımın üstünden öpüp çıktı.


Ne olup bitti bilmiyorum ama camdan Esma ablanın söylenerek kahve yaptığını görebiliyordum. Canımın acısını bir kenara bırakıp Bekir Ağa caymasın diye dua eder olmuştum. Onun vazgeçişinin de faturası banaydı nasıl oluyorsa...


Fatma ile Esma kahveler ile çıktılar mutfaktan, Bekir Ağa birşey belli etmedi demek ki ailesine, ucuz mu kurtuldum bu sefer...


Yatağın üstüne oturup saçlarımı taradım, elinde kalan tutamları beni izleyen Yaren'e belli etmeden yanına koydum. Sıkı toplayınca acıdığı için gevşek bir örgü yapıp açık kahve saçlarımı elinden geldiğince düzene soktum.


Aradan kahveler içilecek kadar zaman geçti, gergin bekleyiş beni esir aldı. Kapı tekrar açıldığında kocaman olmuş gözleri ile Esma abla yüzüme bakıyordu.


"Ne oldu?" diye sordum korkuyla. Son dakika birşey çıkmıştı işte... Al başına belayı... "İstemediler mi Fatma'yı?" diye sordum.


Esma abla kapıyı kapattıp yatağa doğru yürüdü yanıma oturduğunda,


"İstemesine istediler de Fatma'yı değil seni istediler!" dedi karşısında ki kapıya boş boş bakarak.


"Ne..." dedim boş bulunup ama gerisi gelmedi. Ne demek beni istediler? Adam yüzümü bile görmedi nasıl beni isterler. "Şaka? " dedim olmadığını bile bile...


Kapıdan içeri bir hışım giren yengem ile şaka olmadığına emin oldum.


"Kalk bakalım gelin hanım!" dedi sinirinden alaya vuruyordu "Koskoca Karacahanlar'a gelin gidiyorsun şu haline bak!" dedi üstümü başımı düzeltmeye çalışarak.


Ben hâlâ boş gözlerle onlara bakıyordum,


"Kalksana senin keyfini mi bekleyecek millet! "diye çıkıştı.


Bileğinden tutup kaldırdığında direnmedim, peşi sıra sürüklenip sabah silip süpürdüğüm salona geldim.

   

İçeri girince bütün bakışlar bana döndü, bir tek Fatma'nın yokluğunu fark ettim. Amcam yanını işaret ederek,


"Gel kızım." deyip yakında ki boşluğu işaret etti. Sessizce gösterdiği yere oturdum.


"Hüseyin ağa, Fatma neyse benim için Hesna da odur ikisinin de bir dediğini iki etmedim. İkisi de gözümün nuru. Madem sizde kızımızı baş tacı edeceksiniz, benden yana hayırlı olsun demek düşer." dediğinde dudağım istemsiz ve alaylıca kıvrıldı.


    

Loading...
0%