
< Alev Lâl Candan >
Alev, geceyi evinde geçirdikten sonra sabahın ilk ışıklarıyla uyandı. Uyandığında aklındaki tek düşünce, Sultan’ın yanına gitmekti. Dün gece yaşadıkları ve hissettikleri, ona bir şeyler anlatıyordu ama ne olduğunu tam olarak çözememişti. Ancak kesin olan bir şey vardı; Sultan’la daha çok konuşmalıydı.
Kahvaltısını yapıp hazırlıklarını tamamladıktan sonra, Serkan’ın olduğu evin yolunu terk etti. Gözleri, sabahın taze havasında ferahlamıştı. Sultan’ın ormanda yaşadığını biliyordu, ama oraya gitmek, sanki geçmişin bazı hatıralarına adım atmak gibiydi. Yavaş adımlarla ormanın girişine vardığında, derin bir nefes alarak Sultan’ın evine doğru ilerledi.
Sultan, ormanın derinliklerinde, modern dünyadan uzakta, yalnız bir hayat sürüyordu. Ama Alev, oraya gitmenin tehlikelerinin farkındaydı. Yine de, içinde bir güven vardı. Sultan ona yabancı değildi, onu bir şekilde anlamaya çalışıyordu. Bu, sanki hayatının bir parçasıymış gibi hissediyordu.
Sultan’ın evinin önüne vardığında, Alev birkaç saniye durakladı. Kapıyı çaldı ve içeri girdi. Sultan, ormanın sessizliğinde uyanmış, evin içini toparlıyordu. Alev içeri girdiğinde, Sultan başını kaldırdı ve ona hoş bir gülümseme ile karşılık verdi.
“Hoş geldin, Alev,” dedi Sultan, sesindeki sıcaklık ve samimiyet bir an Alev’in içini ısıttı.
Alev gülümsedi ve “Günaydın, Sultan. Yardım edebilir miyim?” diye sordu.
Bir süre sessizlik oldu, ama bu, rahatsız edici değildi. Aralarındaki bağ, doğal ve içtendi. Konuştukça birbirlerini daha çok anlıyorlardı.
Bir süre sonra, bir araba sesi ormanın uzak köşelerinden duyulmaya başladı. Alev, pencereye yöneldi. Gözleri hafifçe genişledi. “Serkan,” dedi. “O geliyor.”
Sultan, hemen pencereye yöneldi. “Kimse buraya gelmemeli. Hadi, bir süre konuşmayalım. O seni burada görmemeli.”
Alev başını salladı, ancak bir an Serkan’ı izledi. Arabası yavaşça ormanın yolunu takip ederken, Alev’in telefonu çaldı. Mesaj sesi, ormanın sakinliğinde oldukça dikkat çekiciydi. Alev cebinden telefonunu çıkarıp ekranına baktı. Gönderen kişi, uzun zaman sonra yazmıştı ve bu Alev'i pek memnun etmemişti.
" Görevini unutmamışsındır umarım, güvenimi boşa çıkartma."
Serkan’ın arabası çok yaklaştı. Alev’in kalbi hızla atmaya başladı.
Alev telefonu cebine koyduktan sonra, Serkan’ın gözleri üzerine sabitlendi. Bir süre birbirlerine bakıp sessiz kaldılar. Ormanın derinliklerinden gelen kuş cıvıltıları dışında hiçbir ses yoktu. Serkan, adımlarını Alev’e doğru atarak, soğuk bir ifadeyle konuştu.
"Burada ne işin var, Alev?" diye sordu, sesindeki tehdit barizdi. "Beni takip etmeye mi geldin? Yoksa burada başka bir amacın mı var?"
Alev, gözlerini Serkan’dan kaçırmadan, soğuk bir şekilde cevap verdi: "Burada ne işim olduğunu sana açıklamak zorunda değilim, Serkan."
Serkan, Alev’in yanına kadar geldiğinde, ellerini cebine sokarak bir adım daha atıp, "Yine de, bir şekilde burada olduğuna göre bir şeyler döndüğünü biliyorum," dedi. "Beni takip ediyorsan, bu işin içinde başka bir şey var demektir. Ama tabii ki… belki de sadece benimle daha fazla vakit geçirmek istiyorsundur, değil mi?"
Alev, bir an için gözlerini sabırlı bir şekilde Serkan’ın gözlerinden ayırmadan bakarak, "Seninle vakit geçirmek için buraya gelmedim," dedi. "Ama fark ettiysen, burada olduğum için seni rahatsız ediyorum. Eğer bu seni sinirlendiriyorsa, gitmek zorunda kalacağım."
Serkan’ın yüzü sertleşti, ama Alev’in sözleri ona kesin bir tepki vermek için yeterli değildi. Yavaşça başını sallayarak, "Senin gibi biriyle konuşmak, gerçekten insanın sinirini bozuyor," dedi. "Ama dediğin gibi, burada durmak istemiyorsan git, Alev. Kimse seni tutmaz."
Alev, Serkan’ın söylediklerine karşılık vermeden bir adım geri atarak, "Bunları daha sonra konuşuruz," dedi. "Ama şimdi gitmem gerekiyor."
Tam o sırada Alev’in telefonunun ekranı ışıldadı. Mesaj geldiğini belirten bildirim, ormanın sessizliğinde daha bir dikkat çekiciydi. Alev, telefonu çıkarıp ekrana baktı. Gönderenin adı, uzun bir zamandır duyduğu ama görmek istemediği bir isimdi. Mesajı okudu, içindeki gerilim daha da arttı.
"Görevini unutmadığından emin ol. İşi bozma."
Serkan, Alev’in yüzündeki değişen ifadeyi fark etti. "Kimden?" diye sordu, sesindeki sertlik bir adım daha arttı.
Alev, telefonunu cebine koyarak gözlerini Serkan’dan kaçırmadan, "Bunu sana açıklamak zorunda değilim," dedi. "Ama seninle uğraşmak için daha fazla vakit harcamak istemiyorum."
Serkan, Alev’in cevap vermemesi üzerine bir süre sessiz kaldı. İçindeki öfke ve şüphe iyice arttı. "Sakın, Alev. Sana bir uyarıda bulunuyorum. Ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyorum."
Alev, tek bir adım daha attı, ama Serkan’a hiçbir şekilde bakmadan, arkasını dönüp ormandan ilerlemeye başladı. Serkan, onun bu davranışını izlerken, içindeki huzursuzluk daha da büyüdü.
Gözleri, Alev’in uzaklaşan siluetine takılı kaldı. Bir şeylerin kesinlikle yolunda gitmediğini hissediyordu. Bu kadar soğuk, mesafeli ve gizemli bir kadının gerçekte kim olduğunu çözmeden, onu kolayca bırakmak istemiyordu. Ama şimdilik, arkasından gelmek yerine bir adım geri çekildi.
Alev’in peşinden gitmek, henüz zamanı değildi.
Serkan, Alev’in arkasını dönüp uzaklaştığını görünce, içindeki karışık duyguları bastırarak bir süre daha ormanın derinliklerine bakakaldı. Sonra, olayların seyrini değiştirecek adımlar atmaya karar verdi. Yanındaki adamlara başıyla işaret etti ve biri hızla atı getirip, Serkan’ın yanına getirdi.
Serkan, atı alıp, ağır adımlarla Sultan’ın yanına doğru ilerledi. Sultan, ormanın derinliklerinde, kendi dünyasında, sakin ve huzurlu bir şekilde bir şeyler yapıyordu. At, Sultan’ın önüne getirilince, Serkan yavaşça atı ona uzatarak, "Bunu sana getirdim," dedi. "At, seni ormanın içinde gezdirmeye uygun olacaktır."
Sultan, başını kaldırıp Serkan’a kısa bir bakış attı. "Teşekkür ederim," dedi ve atı nazikçe kabul etti. Fakat Serkan, Sultan’ın sakinliğine rağmen içindeki soru işaretlerinin giderek arttığını hissetti.
Bir süre sessizce Sultan’ı izledi. O kadar çok sorusu vardı ki… ama en çok merak ettiği şey, Alev’in kim olduğuydı. "Alev’i nereden tanıyorsun?" diye sordu, bir an bile düşünmeden. "Bugün gördüğüm kadarıyla, aranızda garip bir bağ var gibi."
Sultan, Serkan’ın sorusuna şaşırmış görünse de, bir anlık duraksamanın ardından, yavaşça cevabı verdi: "Alev’i birkaç kez gördüm, ama fazla bir tanışıklığımız yok. Aslında, daha çok tesadüfen karşılaştık. İkinci kez karşılaştığımızda, biraz daha samimi bir şekilde sohbet etme şansım oldu. Ama birbirimizi yeterince tanımıyoruz."
Serkan, Sultan’ın söylediklerini dikkatle dinledi, fakat söyledikleri ona ikna edici gelmemişti. Gözlerini Sultan’ın yüzünden ayırmadan, "Yine de, onu bu kadar kolayca kabul etmen garip," dedi. "Beni tanıyorsun, her şeyin altında bir neden yattığını biliyorum. Alev’in orada olma amacını sana sormam gerekmez mi? Ona güvenip güvenmediğini bilmeliyim."
Sultan, Serkan’ın sözlerinin ağırlığını hissetmişti. Bir an, yavaşça atın yelesine dokundu. "Güvenmek için bir nedenim yok, Serkan. Ama onunla olan her konuşmamızda içimde bir rahatlık hissettim. Belki de o yüzden, senin gibi düşünmedim."
Serkan, Sultan’ın bu samimi fakat huzursuz açıklamasını duyduğunda, kafasında yine birçok soru belirdi. Alev’in peşinden gitmeye karar vermişti, ama bu kez yalnızca kendi güvenini değil, Sultan’ın güvenini de test etmeyi planlıyordu. Alev’in ormandaki varlığı, her geçen gün daha fazla gizem kazanıyordu ve Serkan, ona yaklaşmadan önce her şeyin netleşmesini istiyordu.
Sultan, Serkan’ın yüzündeki kararsız ifadeyi fark etti. "Ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordu. "Alev’in gerçekte kim olduğunu öğrenmek için bir şeyler yapacak mısın?"
Serkan, birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra, "Evet, kesinlikle," dedi. "Alev’in kim olduğunu öğrenmeden rahat edemem. Ormanlarda ona nasıl güvenebilirim? Ona ne olduğunu öğrenmeden, ne yapacağımı bilemem."
Sultan, Serkan’ın kararlı bakışlarını gördü. "Ama, Serkan, her şey her zaman göründüğü gibi değil. Herkese aynı şekilde yaklaşma." dedi. "Bazı şeyler daha karmaşık olabilir."
Serkan, Sultan’a son bir kez bakıp, "Bunu zamanla anlayacağım," dedi. "Ama şu an her şeyden daha önemli olan tek şey var: Alev. Onun gizemini çözmeden hiçbir şey netleşmeyecek."
Serkan henüz bilmiyordu ama Alev’in içine giden yol ölümlerle doluydu...
Bittiiiiiii.
Allah'ım bu çifti yazarken niye bu kadar zorlanıyorum ?
Kafayı yiycem kendi yazdığım karakterlere sinirleniyorum ya !
Her neyse yeni bölüm bekleyenleri buraya alalımmm.
Bugünlük benden bu kadar Sağlıcakla kalın youm yapmayi unutmayın <3
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |