Merhaba pıtırcıklar 💕
13.bölüm ile birlikteyiz bugünde hikaye nasıl devam edicek diye sormuşsunuz bende sizinle birlikte merak ediyorum inanın 😂
Bölüm hakkında yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum sevgiyle kalın.💕
Keyifli okumalarr 🥰
13.Bölüm
Güneşin ilk ışık dalgalanmaları odamın içine sızarken,benimde içimde kapsamlı bir heyecanın hareketi görüldü. Bugün abim dönecekti.Mutfaktan gelen sesleri duyduğuma göre annem çoktan abimin en sevdiği şeyleri hazırlamaya başlamıştı.
Bende odamda çok oyalanmadan işlerimi halledip anneme yardım için aşağıya indim.Mutfağa girmemle birlikte gördüğüm manzaraya hayret ettim.
Poğaçalar,sigara börekleri,ve masanın üstünde ki yeni hazırlanmış kahvaltılıklar, fırında pişen patatesli böreğe de göz attıktan sonra ellerimi belime yerleştirip konuşmaya başladım.
“günaydın hanımefendi bu ne böyle “ dedim mutfağı göstererek.
Annem elindeki tarçınlı çöreğe bakış atarak “günaydın kızım , uyku tutmadı heyecandan bende birkaç şey hazırlayayım dedim” diye konuştu omuzlarını silkerek.
Gözlerimi büyüterek konuştum “bir kaç şey derken, sen ne zamandan beri uyanıksın anne ben bunları bir günde anca yaparım.”
Annem ise bana bir bakış atıp güldükten sonra çöreğe şekil vermeye devam etti.
“Aha resmen canlı görüldü yedim” dedim yanına giderken ve yanağına bir öpücük kondurdum.
O sırada pijamalarıyla birlikte babam içeri girdi. “Günaydın hanımlar!” sonrada mutfağa göz gezdirince konuşmaya devam etti. “Bugün kahvaltıda neyi kutluyoruz?” diye sordu.
Hemen “Abim dönüyor” dedim. “Bu gördüğün bütün hazırlıklar ona yani”
Babam ise son dediğimi takmamış gibi fırının önüne gitti ve patatesli böreğe bakarak konuştu.“Acıktım bu börek ne zamana pişer” dedi karnını ovuşturarak.
Annem ise derin bir nefes alıp “oğlum gelmeden kimse bu hazırladıklarımdan yemeyecek birazdan gelir” dedi ve birkaç kahvaltılık alıp yemek masasına götürmeye başladı.
Bende minik adımlarla babamın yanına ilerleyip yanında durdum “gördün mü bir hafta tatile gitti diye bütün ilgiyi üzerine çekti. Ben daha uzun zaman sonra dönmüştüm” dedim, şikayet edercesine.
Babam gülümseyerek beni kollarının arasına aldı “olmaz öyle şey , sen bizim minik kızımızsın , hem sana bir sır vereyim mi abin burada olsa da olmasa da benim favorim sensin” dedi gülerken.
bende ona sarılırken konuştum “e baba bu sır değil ki bunu abim bile biliyor” dedim.
Tavana bakarak düşünüyor gibi yaptı ve “o da doğru” diyerek bana sarılmaya devam etti.
İçeri giren annem bizi görünce “noldu bana karşı birleşip yemekleri ele geçirmek için sevgi yumağı mı oluşturuyorsunuz?” diye sordu.
Babam da kahkaha atarak “yok canım ne alakası var senin yerin de burası” dedi ve bir kolunu annem gelsin diye açtı annem de elindeki kahvaltılığı bırakıp yanımıza geldi.
Biz babamın kollarındayken babam önce benim başımı sonra annemin başını öptü ve “bakın şimdi birlikte yumak olduk” dedi.
Ben de kafamı yukarı kaldırıp konuştum “ şimdi biz kime savaş açıcaz” diye
O sırada kapının çalması ile abimin geldiğini anladık. Ben kapıyı açmaya doğru giderken babam arkamdan konuştu. “Hadi bu kapıdakine savaş açalım.”
Kapıya gittiğimde yüzümde büyük bir gülümseme ile karşıladım abimi aynı gülümsemeyi onda da görünce “Hoş geldin, abim!” dedim, ve kollarımı ona açıp kocaman sarıldım.
“Hoş buldum, birtanem” dedi abim, beni sımsıkı kucaklarken.Sonra peşimden gelen anneme sarıldı. Babam ise abime sarılırken “acaba açmasamıydık kapıyı “ diye söylendi ama abime sımsıkı sarıldığı gözümden kaçmamıştı.
Abim de “Beni içeri almasaydınız , kapıyı kırar girerdim merak etmeyin” diyerek bizi yine şaşırtmadı.
Abimle sarıldıktan sonra hep birlikte salona geçtik. Annem hemen "Hadi artık sofraya, her şey hazır" dedi ve bizi kahvaltı masasına çağırdı.
Herkes bir anda hareket edip masaya doğru ilerlerken, abim gülümseyerek bana döndü"Bu ne biçim karşılama böyle, sanki yıllardır yokmuşum gibi bir karşılama beklerdim" dedi.
Ben de ona göz kırparak, "istersen sen tekrar çık ben senin için telefondan mehter marşı açarım" dedim ve kahkaha attım.
Abim hem kınayan hem de gülen yüzünü bana sergiledikten sonra masaya geçti.Babam da tam mevcut patatesli börekten bir dilim alıp tabağına atmıştı ki annemin hemen “İlk dilimi oğluna ver” demesi ile babamın yüzünün düşüşü bir oldu "Ama acıktım!" diye mırıldandı.
Abim bu sahneyi izlerken güldü ve "Baba, ne varsa senin olsun. Ben zaten evde hiçbir şeyi özlememiştim" dedi göz kırparak. Babam da bu espriye gülerek böreği tabağına geri bıraktı.
Sofraya hepimiz oturduğumuzda, genel olarak bir bakış attı ve memnuniyetle derin bir nefes aldı. "Bütün aile bir aradayken bu sofranın tadı bambaşka" dedi. Hepimizin aynı anda başlarımızı salladık. Ve yemeğin tadını çıkardık.
…
Arabamdan inip şirkete doğru ilerlerken hem huzurlu hem de bir o kadar huzursuz hissediyordum.Ben evden çıkarken abim de evde şirkete gitmek için hazırlanıyordu. Geldikten sonra hemen işlerini düşünmesi beni gerçekten çok şaşırtıyordu.
Biz de kendi aramızda açelya ve abimin geri dönmesi üzerine akşam yemeği vermeyi düşünüyorduk onlarında haberi vardı bu konuda ve yemeğin organizasyon işini müge ve ozan hallediyordu.
Odama doğru ilerlerken beni gören gediz masasından kalkıp konuşmaya başladı.“Hoş geldiniz Eslem Hanım. Demir Bey sizi odasında bekliyor.”
Başımı hafifçe sallayıp yürüdüm ama aslında içim karmakarışıktı. Kalbim hızlı atıyordu, ne diyeceğimi bilmiyordum. Kapısına vardığımda duraksadım , derin bir nefes aldım ve odaya girdim.
İçeri girdiğimde demir masasında oturuyordu.Kapıyı açmamla beraber kafasını kaldırıp bakışlarını bakışlarıma kilitledi ve ardından o sakinleştirici gülümsemesi belirdi yüzünde onu böyle izlerken bende ister istemez gülümsüyordum.
“Hoş geldin güz çiçeği” dedi ve ayağa kalkıp bana doğru ilerledi.Ben bana doğru ilerliyor zannederken o arkamdan kapıya doğru uzandı ve kapıyı kilitledi.
Ben bunu niye yaptığını bakışlarımla sorgularken “bir kere daha kaldıramam” dedi. E tabi savunmaya yakalanmak adamı yeterince yormuştu. Beni koltuğa doğru yönlendirirken kendisi de karşıma oturdu.
“Çınar döndü değil mi?” diye sordu.
Bir şey söylemeden başımı salladım. Kalbim daha da hızlandı. İçimde korku vardı, çünkü bu konuşmanın nasıl sonuçlanacağını az çok biliyordum. Demir'in gözüme baktığında endişemi fark etmesi uzun sürmedi.
“Evet, geri döndü. Ama Demir... çok kaygılıyım. Onunla konuştuğunda işlerin düzelmeyeceğinden endişe ediyorum. Hemen konuşacak mısın?”
Gözlerim dolmuştu.Abimin o gün ki öfkesi ve kırgınlığı gözümün önüne geliyordu.Demire bakarken onun abimle karşı karşıya gelişini ve konuşmalarını hayal etmeye çalışıyordum. Ve az şey bilmeme rağmen bu kadarı bile bana yetiyordu.
Demir, elimi tutup yanıma oturdu . Bakışları hala kararlıydı, ama bu beni biraz rahatlatmaya henüz yetmiyordu. Elimi sıktığındaki sıcaklıklar bana bir nebze güven verdi.
“Eslem, bir an önce konuşmam gerek. Bunu fazla uzatmak istemiyorum.”
Onun fikrini de değiştirmek istemiyordum çünkü belki işlerin yoluna girme ihtimali vardı ve benim içimde ki bu umut onu durdurmama engel oluyordu.
“Ama Demir... Ya işler daha da kötüye giderse? abim çok kırgın, çok öfkeli. Ne olacağını bilemeyebiliriz.”
Demir bana doğru yaklaştı,ve beni kollarının arasına çekti.Ve bana sımsıkı sarıldı.Sarılması ile içimdeki bütün fırtınalar durmuştu. kafamdaki bütün kötü düşünceler durmuş sanki her şeyi güzelleştiren çiçekler yayılmaya başlamıştı.
Saçlarımı severken konuşmaya başladı. “sen merak etme güz çiçeği , ben her şeyi halledeceğim.Sana söz veriyorum bunu düzelteceğim.
Şuan kollarının arasındayken pek bir merak edemiyordum sanki. içimde hala küçük bir korku vardı ama demirin kendine emin halinden güvenim artmıştı.
Kafamı kaldırıp omzuna yaslandım ve ona bakmaya başladım “Gerçekten… her şey düzelecek mi?”
Demir, yüzümü inceledikten sonra başını sallayarak onayladı beni.Ve bende tekrar sarıldım ona , bir süre öylece durduk.Saçımı öptükten bir zaman sonra gülmeye başladı.
Merak edip başımı kaldırdım. “noldu niye gülüyorsun ?”
“bak kimse giremiyor odaya” dedi yüzündeki büyük bir keyifle
“Çünkü kapıyı kilitledin demir” dedim ona kaşlarımı çatarak.
Başını salladı ve ekleme yaptı “aslında kitlemesemde olurdu çünkü bütün şirkettekilere de haber yolladım ,sen benim odama girince kimse odaya girmesin diye”
Söyledikleriyle gözlerim büyüdü umarım söylediklerinde ciddi değildir diye düşünüyordum ama kendisinden emin ve gururlu bir duruşu vardı “Bunu yapmış olamazsın dimi demir?” diye sordum.
Omuz silkti ve eliyle yüzümü sevdi. “Yaptım güzelim bunu da yaptırdın bana.”
Ellerimle yüzümü kapadım yanaklarım kızarmaya başlamıştı yine. “ ya şimdi kim bilir ne düşünüyorlardır dışarıda”
Demir gülümsemeye devam etti. “Merak etme, dışarıdaki herkesin işini yapmaya odaklandığını biliyorum,” dedi ve bir süre sessiz kalıp ardından devam etti, “Ama şimdi burada olduğuna göre, yapmamız gereken bazı şeyler var.”
O an içimdeki kaygı yerini merak duygusuna bıraktı. “Ne yapmamız gerekiyor?” diye sordum, gözlerimi kısarak.
Demir, odasında masanın üzerine yaydığı belgeleri işaret etti. “Bugün itibarıyla işine geri döndüğün için hatta yanıma geri döndüğün için mutluyum ve bu dosyaları incelesen iyi olur” dedi.
“Benimde dışarıda önemli bir toplantım olduğu için rahat rahat çalışabilirsin ,istersen benim odamda bile çalışabilirsin” dedi muzip gülümsemeyle
Elimi yukarı kaldırıp teklifini reddettim “ yok yok ben kendi odama gitsem iyi olur , hem zaten bugün erken çıkacağım, abim ve açelyaya bir nevi geri dönüş yemeği gibi birşey organizasyon ediyoruz. Ona yetişmem lazım.”
Demir düşünceli bir şekilde konuştu “bu iyi bir fikir o zaman sonra haberleşiriz” dedi ve bir kaç dakika sonra ikimizde demirin odasından çıktık ve işlerimize koyulduk.
….
Demir, Çınar’ın şirketinin önüne geldiğinde derin bir nefes aldı. Kalbi sanki göğüs kafesine sığmayacakmış gibi atıyordu. Bu konuşmanın kaçınılmaz olduğunu biliyordu , ve daha fazla uzatmanın manası yoktu.Ne olursa olsun düşüncesi ile şirkete adımını attı.
İçeri girdiğinde yeterince kalabalıktı. Demir ise etrafına bir göz gezdirdikten sonra resepsiyona doğru ilerlemeye başladı. Yeterince gergin duruyordu ama bunu dışarıdan belli etmemeye çalışıyordu.Kimse, burada olmasının gerçek nedenini bilmeyecek, sadece yüzeysel bir selam vermek için geldiğini düşüneceklerdi.
Büyük ihtimalle onu tanımıştı ki resepsiyonist ona soğuk bir bakış attı. “Nasılsınız Demir bey?” dedi , fakat sesinde samimiyetten uzak bir ton vardı.
“İyiyim, teşekkürler. Çınar’la görüşmek istiyorum,” dedi Demir, kendine güvenle. Bir an için içindeki kaygıyı bastırmayı başardı.
Resepsiyonist, Çınar’a haber vermek için telefonu kaldırdığında, Demir’in aklında bin bir düşünce dolaşıyordu. Birkaç saniye süren konuşmadan sonra telefonu kapattı ve “çınar bey sizi odasında bekliyor” dedi.
Demir başını sallayarak onay aldıktan sonra resepsiyondan ayrılıp çınarın odasına doğru yürümeye başladı.
Az sonra, demir kapıyı açarak içeri girdi. Yüzü, geçmişte yaşananların gölgesinde kalmış, sert ve soğuk görünüyordu.Girdiği gibi de çınar ile göz göze geldi.
“Demir,” dedi Çınar, sesi net ama duygusuzdu. “Neden buradasın?”
Demir, bir an duraksadı. “konuşmak için geldim çınar , sana anlatmam gereken bazı şeyler var.”
Çınar derin bir nefes alarak konuştu. “Konuşacak bir şey yok.Konuşmama sebebimiz yeterince açık ve anlaşılır.Bunu hatırlatmama gerek yok.”
Demir çınara doğru biraz daha yaklaştı ve önünde durdu. Çınar ise oturduğu yerde dikleşti. “Çınar , biliyorum ki bu konuda düşüncelerin yeterince sabit , ama kendimi benim yerime koysaydın emin ol sen de aynısını yapardın.Benim bu konuda başka yapabileceğim bir şey yoktu.” Demir, çınarın gözlerinin içine bakar konuşmaya devam etti. “Babamın kaçmasına yardım ettim çünkü eğer etmeseydim, daha fazla insan ölecekti.”
Çınar yüzündeki donuk bir ifadeyle ona baktı. “ne demek daha fazla insan ölecekti?”
Demir derin bir nefes alarak o gün çınar orada yokken olanları anlatmaya başladı.
Demir’in ağzından geçmiş;
Babamın bu harabe yere neden geldiğini düşünüyordum.Çürümüş duvarlar, pas kokusu ve yıkık dökük eşyalar, içimde büyüyen tedirginliği daha da güçlendiriyordu. Kalbim, göğsümde hızla çarpıyordu, ama bu korku değil; çaresizlikti. Çınar'ın babası da buraya girmişti ve babam da. İkisini bir arada görecek olmak pek anlaşamadıkları için garipti.
Kapı hafif aralıktı. İçeriden gelen loş ışık, yerdeki tozları belli belirsiz gösteriyordu. Birkaç derin nefes aldım ve içeri adım attım. Gözlerim karanlığa alışırken, sahneyi net bir şekilde gördüm. Orada karşımdaydı. Babam elinde bir silah, Çınar'ın babasının başına dayanmıştı. ve etrafta da birkaç tane adamları vardı.
İçimden bir şey koptu o an. "Hayır" dedim ama sesim neredeyse çıkmamıştı. Ayaklarım betona yapışmış gibi olduğum yerde duruyordum. Babamın gözlerinde hiçbir vicdan kırıntısı yoktu. Onun içindeki soğukluk beni her zaman ürkütürdü. Ama bu defa daha farklıydı. Daha acımasız, daha kararlı.
“İşte geldin,” diye seslendi babam, vücudunda alaycı bir gülümsemeyle. "Tam zamanında Demir, bende beni takip ettiğin halde neden içeri girmediğini sorguluyordum.”
Çınar'ın babası yerde diz çökmüş durumdaydı. Başını eğmişti, ama gözlerinde korkudan eser yoktu sanki yüzü donmuş gibiydi. Babamın sesi devam etti, “beni takip ederek. Bunu durduracağını sanıyorsun, değil mi? Yine de denemen beni şaşırttı ah, benim aptal oğlum."
"Baba... ne yapıyorsun? Bunu bırak. Lütfen" diye yalvarmaya başladım, ama kelimeler ağzımdan zorla çıkıyordu. Sesimdeki sızıntı kontrol edemediğim bir korkunun belirtisiydi. Çınar'ın babasına bakmaktan kaçındım. Çünkü ona bakarsam, Çınar gözümün önüne geliyorudu.En yakın arkadaşım hatta kardeşim dediğim adamın babası. Ama... benim babam onun canını almak üzereydi.
“Bunu bırakacak mıyım?” babam gülüyordu,ama bu gülüş daha çok bir tehdit gibiydi. “Beni durduracağını mı zannediyorsun?” silahın ucunu cihat amcanın başına daha da bastırdı.
“Bak arkadaşım , seçim yapma zamanı geldi,bana yardım edecek misin yoksa burada ölecek misin?”
Cihat amcanın ise hiç umrunda olmuyordu. “yiyorsa sık lan kafama , beklemen senin beceriksizliğin .”
Babam kahkaha attı. “hala cesaretin olması güzel en azından korkak ölmeyeceksin.”
Çaresizlik içinde dönerken babamın gözlerine baktım. Ama tam o sırada dışarıdan gelen bir sesle irkildim. Uzakta birkaç patlama meydana geldi. Ardından metalik bir gürültü sesi yankılandı. Babam başını çevirip adamlarına doğru bağırdı. “Neler oluyor?!”
Adamlar tam zamanında gelmişlerdi.Buraya girerken cihat amcanın adamlarından birine konum atmıştım ve iyi ki de atmıştım.Adamlarından biri dış kapıya doğru koştu, ama o anda dışarıdan gelen bir silah sesiyle yere yığıldı. Ortam bir anda alev aldı, çatışma yaşandı. Belli ki kimse durumu kontrol edemiyordu. Dışarıdaki kaos, içeri doğru hızla yayıldı.
Babam hızla bana geri döndü, gözlerindeki panik şimdi öfkeye dönmüştü. “Beni hemen buradan çıkar! Zaman daralıyor!” diye haykırdı. “Eğer yardım etmezsen, bütün sevdiklerini teker teker öldürürüm!”
"Ne demek istiyorsun?" diye bağırdım ama aslında ne demek istediğini gayet iyi bir şekilde anlamıştım. İçimde artan öfkeyi bastırmak istedim ama nafileydi. Bu adam nasıl benim babam olabilirdi. Boğazımda düğümlenen korkuyla, nefesim kesiliyordu.
“Ne demek istediğimi gayet iyi anladın bence” dedi . sesinde su gibi soğukluk vardı. “sana bütünüyle söyleyim demir. benimle uğraşma , kardeşin annen arkadaşların tüm sevdiklerin. bana yardım etmek zorundasın. Yoksa sadece senin değil, herkesin hayatını mahvederim. Eslem mi? Ona zarar verirsem ne yaparsın, ha? Onun canını yakarsam..."
Eslem. o ismi onun ağzından duymak neredeyse dünyamı paramparça etmişti.Eslemin yüzü gözümün önüne geldi. Gülüşü , sesinin huzuru , onu eslem yapan her şeyi. Babamın eline bakarken, bir an için soluğum kesildi. Bunu yapamayacaksın baba. Ama şuan yardım etmekten başka şansım yoktum .Ve sadece Eslem değil, annem, kardeşim... Hepsi tehlikedeydi.
"Baba, lütfen" dedim, sesim titreyen bir çocuk gibi çıkmıştı. "Bunu yapma. Beni bu duruma sokma." Ama babamın gözlerinde hiç bir belirti yoktu. O her zaman soğukkanlıydı, hep böyleydi. Ama şimdi bir adım daha ilerdeydi. Onun tehdidi bir boş tehdit değildi. Bunu yapabilirdi. Yıllarca tanıdığım adam, şimdi gözümün önünde bir canavar gibi görünüyordu.
"Sana yardım etmemi mi, değil mi?" diye fısıldadım. Kalbimin göğsümde patlayacak gibi hissettiğimi hissediyorum. "Kaçmana yardım etmemi yapacağım. Bunun karşılığında da onları rahat bırakacaksın."
“Aferin, oğlum aferin. Şimdi aklın başına geldi. Evet , aynen öyle . Benim kaçmama yardım edeceksin , beni buradan çıkaracaksın ve sonra da yoluna bakacaksın.Karşılığında... annen, kardeşin, Eslem ve o aptal arkadaşlarının ailesi güvende olacak. Ama bana ihanet edersen..." Silahını salladı , “olacakları tahmin ediyorsundur.”
Vücudum donmuş durumdaydı. Nefesim sıkışıyordu. Ellerimi yumruk yaparak gözlerini kapattım, ama kayıtsız kalmak kaçınılmazdı. “Şimdi yapman gereken tek şey var: Beni buradan çıkaracaksın. Kaçmama yardım edeceksin, yoksa onları gözünün önünde ölü bulursun.”
"Tamam" dedim, sesim titrek bir fısıldama halindeydi. “Bu taraftan gel”
Günümüz;
Çınar, kaşları çatık bi halde bağırdı ona baktı. “Ve sen bana bunları şimdi mi anlatıyorsun demir!”
Demir, biraz olsun gardını indirdiğini gördü. “Evet, çünkü beni dinleme zahmetine girmedin. Tek bilmeni istediğim şey ben o an orada kurbandım . Hatta senin gibi bir dostumun beni dinlemesini ve anlamasını isterdim.”
“Dost mu?” Çınar, bu kelimeyi duyduğunda biraz daha dikkat kesildi. “Sence bu dostluk muydu. Bu geçmişte neler yaşandığını unutturamaz.”
“Geçmişi unutturmuyorum,” dedi Demir, sesi hafif titreyerek. “Ama geleceğimiz için bir şeyler yapmalıyız. İkimiz de birbirimizin yanındayken, geçmişin bizden alacağı daha fazla şey yok.”
Çınar, Demir’in gözlerine daha derinlemesine bakarken düşünceleri ağırlaştı. “Peki ya o adam yaşarken nasıl olacak”
Demir, bir adım daha yaklaşıp, “Onun hatasını hiçbir zaman normalleştirmedim.Ve ondan alacağın olduğunu biliyorum bu hakkın.”dedi
Çınar, başını iki yana salladı. “Kesinlikle hakkım bunu nasıl unutabilirim ki , o hala yaşarken ben rahat etmeyeceğim?”
Demir, bu cümlelerin yükünü hissetti. “Senin için çok zor olduğunu biliyorum. Ama bu durumu değiştirmek için bir şansımız var. Eğer ben o gece orada olmasaydım, senin baban belki de hayatını kaybedecekti. Bu, benim için bir seçim değil, bir zorunluluktu.”
Çınar’ın yüzündeki ifade yumuşamıştı, ama hâlâ bir mesafe vardı. “Belki haklısın, ama bunu duymak zor. Ve benim sana güvenmem, bir çırpıda olmuyor.”
“Evet, güven zaman alır. Ama birlikte çalışabiliriz, birbirimizi destekleyebiliriz. Bu kin ve nefretle devam edemeyiz,” dedi Demir, elini hafifçe uzatarak Çınar’a yaklaştı. “Kendimizi bu yükten kurtarmalıyız. Birlikte hareket ederek, hem ailelerimize hem de kendimize bir şans vermeliyiz.”
Çınar, derin bir nefes alarak, “Bunu düşünmem gerekecek. Ama şu an için, içimde hala bir belirsizlik var.”
Demir, yaklaşırken ona daha yakın durdu. “Çınar, bununla birlikte bir şey daha var. Bunu da bilsen iyi olur.”
Çınar, ona bakarken, gözlerinde sorgulayıcı bir ifade belirdi. “Ne demek istiyorsun?”
Demir’in yüzü, düşüncelerle doluydu. Gözleri Çınar’ın gözlerinde gezinirken, gerilim dolu bir sessizlik oluştu. İkisi de birbirine, hayatlarını ve ailelerini yeniden şekillendirebilecekleri bir dönemin eşiğinde olduklarını hissediyordu.
……
Akşam yemeğine geldiğimde, mekana göz gezdirmeye başladım.Müge ve ozan her şeyi o kadar güzel organize etmişlerdi ki , bu kadar şahane bir organizasyon beklemiyordum.Masanın üstündeki yemekler de harika görünüyordu ki bunu da yapabilen en iyi kişi çisemdi. Masada yemeklerin ortasında küçük , zarif mumlar yanıyordu. Etrafına dağılmış taze çiçekler , , ince bir uyum eşliğinde her şeyi tamamlıyordu. Masa örtüsünün rengi , tabakların yerleşimi, hatta bardakların duruşu bile özenle hazırlandığı belliydi.Canım arkadaşım işinde iyi olduğunu bir kere daha kanıtlamıştı.
Kafamı sağa doğru çevirdiğimde müge ve ozanı konuşurken görmüştüm. Müge ve ozanın zevkleri farklı olduğu halde bu kadar iyi organize olmaları harikaydı.
Hafif bir caz müziği arka planda çalıyordu. Huzurlu ve samimi bir atmosfer vardı. Müge'nin neşesi ve Ozan'ın her zamanki rahat tavırları akşam enerjisini artırıyordu. Ben de onların hayranıydım. Hem zarif hem de sıcak bir sofra hazırlamışlardı. İkisi de birbirini çok iyi tamamlamıştı.Ta ki ozanın mügeye yüzünü buruşturup uzaklaşana kadar her şey normaldi. bir araya geldiklerinde nasıl bu kadar uyumlu ve bir o kadar da uyumsuz olabiliyorlar, diye düşünmeden edemedim.
Ozan bana doğru yürümeye başladı. “eslem hoşgeldin , naber?” dedi bana sarılırken bende ona “iyi sen” diye karşılık verdim.
“Bir dahakine kendi kendime organizasyonumu hazırlarsam daha iyi olacağım.”
Arkasında müge geldi ozana omuz atarak. “sakın böyle bir şeye kalkışma ben olmasam burası kim bilir ne halde olurdu.”
“Sana rakip geleceğim diye korkuyorsun değil mi minik kurbağa” dedi ozan mügeyi çıldırtmaya yemin ettiği belliydi.
“Hadi be ordan , sen mi bana rakip olacaksın. Seni bıraksaydım en son burada kocaman ayçiçekleri keman çalacaktı.”
Kocaman ayçiçekleri mi ? aklıma gelen soruyu hemen sordum. “Bu keman çalanlar beyaz gül gibi bir şey takmıyorlar mıydı?”
Ozan omuz silkti. “Ben gül sevmiyorum çok bilindik , o yüzden ayçiçeği olmalarını istedim suç mu ?” dediğinde müge bana al işte der gibi bakış attı.Ozan da ben sana daha fazla katlanamam bakışı atıp yanımızdan ayrıldı.
Biz mekanın tarafında dururken müge bana bakıp konuştu. “Ee naptı demir konuştu mu çınarla?”
Bende kafa salladım “Bilmiyorum ama her an konuşabilir kendini hazırlamış.”
Müge de elini koluma atarak sıvazladı. “hayırlısı olsun ya yeterki barışsınlar.”
“O da doğru” dedim ve geçiştirdim. “ee senin sınavın vardı nasıl geçti?”
“İdare eder , en azından geçerim diye düşünüyorum” dedi müge eliyle hesaplamaya çalışıyormuş gibi göstererek.
O sırada arkamızdan bir ses geldi. “En azından geçerim mi , bütün kağıdı doldurdun zaten müge, sen de geçemezsen biz hepimiz kaldık.” dedi kaan elleri cebinde gülerek.
Sonra da bana dönüp selam verdi. Ben de karşılık verirken müge konuştu. “Sen benim kağıdıma mı baktın sınavda?”
Kaan dudaklarını büzüp omuz silkti “Baktım yapabiliyor musun diye , sonuçta muhasebe ile aran iyi değil ama bütün kağıdı doldurduğunu görünce bir şey yapmadım yani yüksek not alırsın merak etme.”
Vay be kaan artık mügenin yanında baya uzun cümleler kurabiliyordu.Hemen mügeye bir bakış attım ama o utanmaya başlamıştı bile.
Müge kaşlarını çattı. “Nerden biliyorsun belki ben o sınav kağıdına aşk hayatımı yazıyordum.”
Ooo müge git gide saçmalamaya başladığına göre konuşmaya el atma vaktim gelmişti. Ama ben konuşamadan kaan gülerek araya girdi.
Cıkladı “zannetmiyorum , öyle olsaydı kağıt iki üç cümlede biterdi.” kaanın yüzünde eğlendiğine dair bir gülümseme vardı ama bunu müge için söyleyemezdim.
Mügeyi kollarından tutup sola doğru çevirdim “ hadi , biz gidip çisemin yanında yemeklere bakalım.”
Bir zaman sonra herkes yemeğe gelmişti ,abimi bekliyorduk. Abim yemeğe geldiğinde, herkes masaya oturup başlamaya karar vermişti.
Ama o an abim bize bakıp , “bir kişi daha gelecek,” dedi. Herkes merakla birbirine bakmaya başladı. Kim gelecek diye düşünürken, kapı aniden açıldı ve Demir içeri girdi.Hayal gördüğümü zannetmiştim.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Demir, herkesin şaşkın bakışları arasında rahatça içeri girdi ve “Merhaba!” diyerek masaya tam karşıma oturdu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Benim içimde ise bir şeyler kıpırdamaya başlamıştı.
Demir oturduğunda ozanın “oha” sesi en çok çıkan ses olarak geçmişti. Gerçekten ohaydı. Demir ve abim barışmış mıydı?
Kafamı abime çevirerek yüzünden bir şeyler anlamayı bekledim ama o gayet sakin bir şekilde oturdu ve “Artık başlayabiliriz,” dedi ve herkes yemek yemeye başladı.
Şuan hem şaşkınlık hem de mutluluğu bir arada yaşarken yemekler boğazımdan aşağıya inmekte zorluk çekiyordu. Demir ise ne düşündüğümü yüzümden anlamış gibi ağzıyla ‘sorun yok sakin ol’ demişti. Resmen abim ve çınar barışmış mıydı şimdi.
Müge kulağıma eğildi “sanırım bazı şeyler yoluna girmeye başladıı”
Titrek bir gülümseme gönderdim ama “sanırım” dedim ve tabağıma odaklanmaya çalıştım.
Eski günlerdeki gibi çok güzel ilerliyordu akşam yemeği.Sofranın neşesi arttıkça, konuşmalar ve kahkahalar havada uçuşuyordu.Ozanın esprileri , abim ve açelyanın tatil maceraları herkesi gülümsetiyordu.
Herkes şu anki durumundan memnundu ara sıra abim ve demir arasında gözlerimi gezdiriyordum. Ama ikisi de birbirlerine gülümsüyorlardı. Yani bunca sene için bir anda barışmışlar mıydı?
Bir süre sonra yemek bitmişti çisem açelya ve ozan dans ediyorlar diğerleri de ona katılıyordu. Abimi odanın köşesine içecek almaya giderken gördüğümde bende hemen onun yanına doğru ilerledim.
“Abicim nasılsın” dedim tatlı bir gülümseme ile İçeceğini alırken bana bir bakış atıp önüne döndü “İyiyim fıstık, sen nasılsın?”
“Bende iyiyim” diye karşılık verdim ve sonra “Nasıl oldu bu ?” diye sordum.
Bana doğru dönüp göz kırptı. “Ne nasıl oldu?”
Hadi canım bir anlamamazlıktan geliyordu.Başımı omuzuna yaslayıp ciddimisin sen diye bir bakış attım “sen ve demir nasıl barıştınız?”
içeceğinden bir yudum aldı ve “He o mesele , tam olarak barışmadım onunla ama yanımda olması daha iyi olur diye düşündüm hem ona yakın olmak ve hem de bazı şeyleri kontrol etmek istiyorum.” dedi Bu sözler beni oldukça şaşırttı.
İçimden onların gerçekten barıştığını düşünmüştüm, ama abimin yüzünde farklı bir ifade vardı.”nasıl yani?” diye sordum.
“Şöyle yani , onunla barıştığımı zannederse daha rahat davranır ve bende onun sakladığı şeyleri öğrenirim diye düşünüyorum” dedi.
Düşündüklerine anlam veremiyordum.Demir hala abimden ne saklıyor olabilirdi ki
Biraz düşündükten sonra bana döndü. “Seninle casusluk konusunda bir anlaşma yapmıştık hatırlıyor musun?”
Yutkundum ve başımı sallayarak onayladım. Abim konuştu “He işte sana bir görev veriyorum , demir babasını şu an bir yerde tutuyor ve neresi olduğunu öğrenmeni istiyorum.”
Demirin babası şuan demirin ellerinde miydi peki bu bilgi abimin ne işine yarayacaktı neden diye düşünmeden edemedim ayrıca ben bunu nasıl öğrenecektim.
“Bu iş senin ne işine yarayacak” diye sordum.
Bana sarıldı ve “orası bana kalsın güzelim sen merak etme” dedi kulağıma
Sarılırken bize bakan demiri farkettim.Ona baktığımı fark edince bakışlarını daha dikkatli bir şekilde gözlerini bana çevirdi.Göz göze gelince hiç bir şeyden habersiz bir şekilde gülümsemeye başladı bende ona buruk bir gülümseme ile karşılık verdim ama kafam karışıktı.O an içimde bir şeylerin yerinden oynadığını hissettim.Ve ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım.
Bölüm sonu 🧚🏻♀️💕
Nasıl buldunuz bölümü? ¿
Okur Yorumları | Yorum Ekle |