17. Bölüm

17.Bölüm

Ceren Baş
zambakkokusu1

Merhaba pıtırcıklar 💕

Nasılsınız nasıl gidiyor haftanız umarım iyisinizdir.🥰

Bende iyiyim eğer üstte sorduysanız sknsmdmd

Bugün bölümü geç atıyorum çünkü bugün doğum günüm biraz kutlama yaptım da 🧚🏻‍♀️

Bölüm hakkında oylarınızı ve o güzel yorumlarınızı eksik etmemeniz bekliyorum keyifli okumalar 💕

 

17.Bölüm

 

 

Müge'yi bıraktıktan sonra direksiyonu evime doğru çevirdim. Sokaklar sessiz ve sakindi. Eve vardığımda arabayı garaja park ettim,sakin ve yavaş adımlarla eve girdim.Salonda oturan anneme selam verdikten sonra odama gittim.Üstümdeki ceketimi çıkartıp askıya astım ve çantamı odamdaki koltuğun üzerine yerleştirdim.

Üstümü değiştirip ev halime büründükten sonra doğruca aşağıya indim ve kendime bir kahve yaptım.

Elimdeki kahveyle odama döndüğümde masanın üzerindeki dosyalara gözüm takıldı.Hafta boyunca biriktirdiğim işler dağ gibi birikmişti.

“evet sanırım sıra size geldi” diye kendi kendime mırıldandım.

Hemen sonra çalışma masama geçtim.Masanın üzerine yayılan belgeleri bir kenara itip diz üstü bilgisayarımı ortasına yerleştirdim.İlk olarak ingiltere'den gelen maillere göz attıktan sonra müşterilerden gelen e postaları kontrol etmeye başladım. Parfüm sandığımızdan daha çok sevilmişti ve bu da benim tam olarak istediğim şeydi.

Ben kendimi işlere kaptırdığım sırada telefonuma bir bildirim geldi.kısa bir an için mesajın demirden geldiğini düşünüp bakma gereği duydum ama gelen mesaj yalnızca bir reklam bildirimiydi.

Ona bu kadar alıştığımı düşünürken aklıma hayaller ile ilgili olan konuşmalarımız gelmişti.Telefonumu sessize alıp işe geri döndüm.

Masada yayılan dosyaları toparlarken bir an için arkamdaki sandalyeye yaslandım. Ellerim hâlâ bir dosyanın köşesindeydi ama aklım başka yerlere kaymaya başlamıştı.

Gözlerim, masanın üzerindeki kahve kupasının yanında duran küçük çerçeveye takıldı. İçerisindeki fotoğraflarda hepimizin gülerek poz verdiği harika anılar vardı.

O günden sonra , hiçbir şeyin aynı olmayacağını ve bir daha yan yana gelmeyeceğimizi düşünmüştüm ama neyse ki o günler geride kalmıştı.Ve biz yeniden bir araya geliyorduk.

Başımı hafifçe yana eğip iç çektim.iki ay önce, tam iki ay önce bana bu yaşayacaklarımı anlatsalar ben böyle bir şey olmayacağını söyler üstüne bir de iddiaya girerdim. Ama şuan her şey daha farklıydı.

Özellikle de demir’in hayatıma yeniden girmesine, her şeyin bu kadar hızlı değişebileceğine inanmazdım.

 

Gülümsedim. İki ay önce , her şey çok daha karmaşık ve soğuktu. Demir'e olan hislerimi kabul etmek bile başlı başına bir savaştı. her şeyin yeniden yakınlaşması, geçmişin geride kalması, korkularımı bir kenara koymak... bunların hiçbiri kolay değildi. Ama şimdi... Şimdi yaşadığım huzuru ve mutluluğu tarif etmek zordu.

Demir'in sesi, sabahki konuşmamızdan sonra kulaklarımda yankılanmıştı:

"Sıra sıra hayallerimi gerçekleştiriyorum."

İçim sımsıcak oldu. Demir'in hayalleri arasındaydım, ama aslında o da benim hayallerimin bir parçasıydı. Gözlerimle geçmişteki ben ile şimdiki beni karşılaştırmaya çalıştım. Arada uçurumlar vardı. O kadar dolu ve neşeliydim ki; içeride taşıdığım mutluluğu herkesle paylaşmak istiyordum.

Bir an için sessizliğimi bozan tek şey, çalışma masasının ortasına koyduğum saat oldu. Gözüm saate kaydı ve kendi kendime "Ne kadar uzun zaman geçmiş gibi geliyor, pratikte sadece iki ay..." diye mırıldandım.

Hayat, bazen gerçekten beklemediğimiz anlarda bize güzel sürprizler yapıyordu. Ve ben, o sürprizlerin kıymetini bilmeye kararlıydım.

 

Akşam olmuştu, oda artık sokaktan gelen loş ışıklarla aydınlanıyordu. Çalışma masamda dosyaları toparlamış, elimdeki telefona uzanmıştım.

Günün yorgunluğunun üzerimden atmaya çalışırken demir’in attığı mesaja cevap verdim hemen gördüğü yetmezmiş gibi bir de üstüne aramaya başlamıştı.

Ekranda Demir yazısını görünce istemsiz bir şekilde gülmeye başladım. Hemen aramayı cevapladım.

“Efendim sevgilim” diye cevapladım.

“Efendim sevgilim mi?” neşeyle konuştu. “hoşuma gitti bunu yüz yüze de duymak isterim.”

Kıkırdadım “öyle de söylerim sıkıntı yok.”

“Günün nasıl geçti? İyi miydi?” dedi, sesi her zamanki gibi sıcaktı.

Kıkırdayarak cevap verdim. “teşekkür ederim. Bugün çok güzel geçti.”

“İyi ya, kafede neler oldu bakalım. Açelya'yla Çisem seni kesin olarak konuşturmuştur.”

“Ah, sorma. Resmen sorguya çekildim. nasıl oldu , nasıl teklif etti, ne hissediyorsun... Kızların ne kadar meraklı olduğu zaten mevcut," dedim gülerek.

“Ozan da var mıydı, kendisi meraklıdır eksik kalmaz.”

“Tabii ki vardı, Kıvırma ustası. Bugün bizi abimin sorularından kurtardı, az daha her şeyi açıklıyorduk,” dedim gülümseyerek.

Demir kahkaha attı.“keşke açıklasaydınız , ben hazırdım.”

Tam bu sırada odanın kapısı anında açıldı. Abim içeri girdi, elinde bir dosyayla bana bakıyordu. Şokla irkildim ama sesimi toparlamaya çalıştım.

“Dere... şey, Deren! Evet, Deren. Dosyaları düzenliyodun ya, hani şey için!”

Demir, alttan alttan fısıldadı: “deren mi oldum ben şimdi, ismim güzelmiş ama”

Ona aldırmamaya çalışarak abime döndüm. “Bir şey mi diyecektin abi?”

“Bu dosya masanın üzerindeydi. Sen unuttun sandım, getireyim dedim.”

“teşekkür ederim abi” dedim telaşlı bir şekilde.

Kaşlarını hafifçe kaldırarak sordu. “sen kiminle konuşuyorsun?”

Demir'in kahkahalarını duyarken kendimi toparlayıp cevap vermeye çalıştım. “Derenle konuşuyorum.”

"Deren mi? Kim bu Deren?" diye sordu abim, şüpheyle gözünü kıstı.

Bir saniyelik panikten sonra hemen cevap verdim. "Tanımazsın abi. İş yerinden biri işte" dedim, elimdeki telefonu biraz saklamaya çalışırken.

Abim, anlamadığı şeyleri bırakmaya pek alışkın değildi. Dirayetle devam etti: "Tanımıyorum ama tanımak istiyorum. Kim bu kadar önemliymiş, bir ara tanıştırırsın artık."

Demir telefonda alttan alttan gülüyordu.Gözlerimi devirdim. "Abi, ne tanıştırması ,Dosya işleriyle ilgili biri, boşuna kuruntu yapma. Öyle bir tanışma falan yok," diye kestirip attım.

Abim bir süre daha bana şüpheyle baktı, ama sonra omuz silkerek "Peki, bakalım" deyip odadan çıktı.

Kapı kapanır kapanmaz tuttuğum nefesimi serbest bıraktım.Telefonun diğer ucundaki Demir,kahkasıyla ortaya çıkmaya başladı:

"Bir dakika Çınar, Deren'i öğrenmek mi istiyor? Bunu hemen Açelya'ya yetiştirmem lazım!"

Panikle telefona fısıldadım. "Ne diyorsun sen, saçmalama Açelya bir de bu hayali karakterin peşinde düşerse olay içinden çıkılamayacak bir hal alır"

Demir keyifle güldü "Hayır ya, bak, mantıklı düşün. Açelya sırf Deren'i incelemeye başlar. Çınar da onunla uğraşmaktan bizi bir süre tamamen unutur. Kendimizi kurtarmak için fırsat bu fırsat"

Demir'in eğlendiğini biliyordum , söyledikleri bir yandan mantıklı da geliyordu ama hayatta böyle bir şeyi kabul edemezdim. "Demir, sen tam bir baş belasısın. Hayır, Açelya'ya hiçbir şey anlatmıyorsun, anlaşıldı mı? Hiçbir şey"

Demir, dışarıda bir sır olduğunu belli eden bir ses tonuyla cevap verdi. "Tamam, tamam... ama bu hikaye daha eğlenceli bir şekilde çözülmezse şaşırırım. Deren tahmini ne kadar kullanabileceğin bir isim, ne zamana kadar deren olacağım?"

Telefonuna dayanamadan için çektim. “Ben bu işin içinden nasıl sağ çıkacağım?”

Demir ise gülmelerini durdurmadan konuşmayı sürdürüyordu. "Merak etme, sevgilim. Deren karakterine gereken desteği veririm. İhtiyaç olursa karakterin biyografisini bile yazarım."

İstemsiz bir şekilde gülmeye başladım. Her şey karmaşık olsa da, Demir'in bu durumu şakayla hafife alması içimde bir rahatlık yaratıyordu.

Telefonda halen gülmekte olan Demir'e iç çekerek cevap verdim.

"Demir, artık kapatmam gerekiyor. Akşam yemeği için aşağı insem iyi olacak" dedim.

Demir, belli ki hala eğleniyordu. "Peki, sevgilim. Ama unutma, Deren bizim yedek planımız. Görüşürüz" dedi.

Telefonu masanın üzerine bırakırken derin bir nefes aldım. Demir, gülerken, içimde garip bir karmaşa vardı. "Deren" konusu şu anda abimin aklında çok da büyümemiş gibiydi ama onu tanıyorsam, bu durum uzun sürmezdi.

Yavaşça kapıya yöneldim ve kulaklarımda hala Demir'in o alaycı, şakacı sesi yankılanıyordu: "Deren bizim yedek planımız." kendimi zor tutup gülmeme engel oldum. Ve merdivenlerden akşam yemeği için aşağıya inmeye başladım.

Akşam yemeğini bitirmiştik.Şimdi de anneme mutfağı toparlamada yardım ediyordum.Babam ve abim yemekten sonra mutfaktan çıkmış oturma odasında bir şeyler izliyorlardı,arada bir gülme sesleri geliyordu.mutfakta tabakları sudan geçirip bulaşık makinesine yerleştirirken içimde bir huzur vardı.

Ve bu kesinlike demirle olan konuşmamdan kaynaklıydı. çünkü bir insanın bulaşık makinesini yerleştirirken mutlu olmasının başka bir açıklaması olamazdı.

Deren meselesi çok komikti.Ama abim gerçeği öğrendiğinde ne olacaktı.bunu düşünmek istemiyordum şu an çünkü düşüncesi bile ürperticiydi.

Ben şuan polyanna gibi takılmayı tercih ediyordum.Annem, elimdeki tabağı alırken bana baktı. “bir şey mi oldu kızım, bu aralar bakıyorum da ağzını kapatamıyorsun.”

Gülümsedim. "Amann anne , aklım yaptığımız parfüme gidiyor arada mutlu oluyorum.” ya da parfümden önce edindiğim sevgilime kim bilir.

“Aferin benim kızıma” dedi ve eliyle sırtımı ovalamaya başladı.

Tam o sırada abim mutfağa girdi. Elleri cebinde gözlerinde sinsi bir gülüş vardı.Annemle ikimizde dönmüş onu izliyorduk o ise mutfağı.

“bu bakışlardan anlamam gereken ne” dedi annem abimin bakışlarını üstüne çekerek.

“Anne,” dedi abim rahat bir tonla, “ben erdem’e demir’e ve ozan’a mesaj attım. gelin birlikte oyun oynayalım diye,akşam biraz vakit geçirelim diye düşündüm.”

Annem ise abimin bu haline kahkaha attı. “oğlum küçük çocuk gibi niye sızlanıyorsun gelsinler tabi.”

Annemin söyledikleri ile abimin küçük bir çocuk gibi sevindi.Şuna bak bir de yazın evleniyor hala minik minik takılıyor evde.

O anda aklıma gelen düşünce ile elimdeki çatal yere düştü.Demir erdem ve ozan geliyordu.Sevgilim olan demir geliyordu.Hemen şöyle bir üstüme bakıp kalite kontrol yaptım.Gri eşofman iki beden büyük sweatshirt (üstünde bulaşık lekeleri olan) ve kalemle toplanmış saçım.

Ben böyle düşünürken annemin elini gözümün önünde sallamasıyla kendime geldim.

“Komşu hu hu orada mısın?”

Yüzümü sallayıp kendime geldim “Buradayım anne buradayım.”

Abime dönüp baktım hemen, tezgaha yaslanmış beni izliyordu. “Sanırım uzun zaman sonra ev işlerine yardım edince bulaşık deterjanının kokusu sende yan etki yaptı.”

Söylediği cümle ile onun taklidini yapıp dil çıkardım.

Annem ise bize kınayan bakışlar attıktan sonra abime döndü. “Oğlum Demir'le barışmanıza çok sevindim bu arada.”

Bu sefer annemin sözleriyle bir şok daha peydah oldu yüzümde. Abimde hafifçe başını salladı. “Evet, artık eskisi gibi sorun yok anne , barıştık.”

Tam olarak barışmamıştı aslında ama abim iyi mi rol yapıyordu yoksa gerçekten demirle olan arkadaşlığını özlüyor muydu anlam veremiyordum. Abim ve demir’i yeniden birlikte görmek beni hem mutlu ediyor hem de şaşırtıyordu.Ama aynı zamanda çok da komik bir durum vardı; çünkü abimin demir ve benim sevgili olduğumuzdan haberi yoktu.

Ben bir yandan bu kadar şoka girmeme rağmen normal davranmaya çalışıyordum. Abim arkasını döndü ve mutfaktan çıktı.

Elimdeki bezle tezgâhı temizliyormuş gibi yaparak derin bir nefes aldım. İçimden, acaba gidip üstümü başımı değiştirsem mi diye geçirirken, bir yandan da anneme belli etmemeye devam ediyordum.

….

Üstümü başımı değiştirip saçlarımı taradım. Aynadaki yansımamı beğendikten sonra aşağı inmeye karar verdim.Ben inerken kapının zili çalmaya başlamıştı bile.

Ben merdivenden inerken abimi kapıya doğru yürürken görmüştüm.Abim kapıyı açıp “hoşgeldiniz” dediğinde hepsi teker teker “hoşbulduk” demeye başlamışlardı.

Bir yandan heyecanlanmıştım, diğer yandan Demir'in gelmesiyle bir huzurun ortaya çıkmasından rahattım.

Abim her zamanki rahat tavırlarıyla onlara kapıyı açtıktan sonra, “Hadi girin içeri” dedi. Ve önden yürümeye başladı. Önden Erdem geçti. Göz ucuyla bana baktı, sonra başını eğip kibarca “Selam, Eslem” dedi.

“Selam, Erdem” diye cevap verdim ve onun arkasından gelen ozana sarıldım. “Naber fıstık” dedikten sonra demir ve bana bir bakış attı ve hızlı bir şekilde abimin arkasından salona ilerledi.

Demir ise arkada kalmış beni izliyordu. Her zamanki gibi yakışıklı ve rahat duruşuyla beni izliyordu.Ona baktığımı fark ettiğinde bana doğru adım attı.

“Abine söyle deren geldi.” dedi muzip bir gülümseme ile ona kıkırdadıktan sonra derin bir nefes alarak“Hoş geldin, Demir” dedim, sesim istemeden biraz yumuşaktı.

Demir bir şey demeden, bir adım daha yaklaştı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Şaşkınlıkla ona baktım. Yüzümde beliren sıcaklığı hissetmemek mümkün değildi. İçimden, "Bunu neden şimdi yaptın?" diye bağırıyordum.

Demir, hiçbir şey yapmamış gibi başını geri çektiğinde yüzünde o kendine has, sakin gülümsemesi vardı. “Hoşbulduk, güz çiçeğim” dedi fısıltıyla ve ardından salona doğru ilerlemeye başladı.

Olduğum yerde kalakaldım. Ellerimi yanaklarıma götürdüm sımsıcak olmaya başlamıştı, yüzümün giderek kızardığını da hissediyordum. "Allah'ım, bu sahneyi abim babam ya da annem görmediyse şükürler olsun" diye dua ederek içtenlikle ellerimi yüzüme kapattım.

Derin bir nefes alıp kendimi toparladım. "Sakin ol, Eslem. kendine gel bir öpücükle devriliyordun şurada" dedim kendi kendime. Ama kalp atışlarım hiç de beni destekleyecek şekilde değildi.

Sakin bir şekilde , sanki hiçbirşey olmamış gibi yüzümü toparladım ve abimlerin yanına salona doğru yürümeye başladım.

 

Salona girdiğimde herkes kendine bir köşe bulmuştu bile. Abim, rahat bir şekilde koltuğa yayılmış, Ozan'a bir şeyler anlatıyordu. Ozan her zamanki neşesiyle kahkahalar atarken Erdem onları dinliyordu.

Ve Demir... Demir, tam karşı koltukta oturuyor, bana bakıyordu. Gözlerimi onun üzerinden hızla uzaklaşıp oturdum.

“Ee, ne oynayacağız?” diye sordu abim, elindeki oyun konsolunu göstererek.

"Futbol!" dedi Ozan heyecanla. "Her zamanki gibi klasik bir maç."

Erdem başını salladı. “Ama bu sefer ben demir’in takımında olmak istiyorum. Ozan’la aynı takımda işler hep karışıyor.”

Demir gülerek omuz silkti. “Ben karışıklığı seviyorum,ozanla olabilirim , sorun yok.”

Bu sırada abim bana geri döndü. “Eslem, sen oynuyor musun?”

Hemen kafamı iki yana kaydırdım. “Hayır, hayır. Ben sadece izlerim.”

“Emin misin?” dedi Demir, hafif bir meydan okuma ifadesiyle. “Belki birlikte oynarız, güzel olur.”

Eminim anlamında başımı salladım.

“Peki, o zaman biz dört kişiyiz” dedi abim. “Eslem izleyici. O zaman demir ve erdem bir takım, ben ve ozan diğer takım. Hadi başlayalım.”

Herkesin oyuna odaklandığı salondaki ortam bir anda enerjisiyle doldu. Ozan, her zamanki gibi komik tavırlarıyla sürekli güldürüyordu. “Çınar, pas ver diyorum! Hangi sezonun futbolunu oynuyorsun sen ya?” diye bağırıyordu.

Erdem sessiz sakin bir şekilde strateji geliştirirken Demir'in kendine has rahatlaması, Ozan'ı delirtmek için yeterliydi.

“Demir, ne yapıyorsun? Topu neden kendi kalemize gönderiyorsun?” diye sordu erdem.

“Biraz heyecan katıyorum” dedi Demir, sakin bir şekilde geriye yaslanarak

Ben ise bir köşede oturup onları izliyordum. Gözüm sürekli Demir'e kayıyordu ama fark ettirmemeye çalışıyordum. Derken Ozan, bana dönüp aniden seslendi:

“Eslem, sen neden orada sessiz sessiz oturuyorsun? Gel, sen de takıma dahil ol, bana tezahürat yap”

Hemen elimi kaldırdım. “yok ben hiç almayayım. Sizi izlemek daha keyifli.”

Abim araya girdi. “Oğlum eslem tezahürat yapsa sana mı yapar, sürekli takımını karıştırıyorsun.”

“Bence de “ diye onayladı demir. Sonra munzur bir şekilde bana döndü. “sahi eslem sen kimi tutuyorsun.” Yüzümden anladığı kadarıyla cevabım gayet belliydi ama.

Abim araya girdi. “Uğraşmayın benim güzelimle. O izlesin, nasılsa eğleniyor.”

“Kesinlikle” dedim. Abimin beni korumasının farkındaydım ama asıl korkum, Demir'in bu kadar rahat kalması ve dikkat çekmesiydi.

Oyun devam ederken gözlerim bir anlığına Demir'e kayıyordu. Demir, başını çevirip bana baktı ve bir kaşını kaldırdı gözlerini hafifçe yüzümde gezdirdi. İçimde bir sıcaklık dağıldı. O an, herkesin oyuna odaklanmasını diledim, çünkü Demir'in bu bakışları beni ele verecek kadar açıktı.

Ozan bir anda bağırdı: “GOOOLLL!”

Herkes bağırmaya başladı. Ozan'ın aşırı sevinci salonda yankılanırken, Demir hafifçe eğilip bana doğru fısıldadı:

“Bu akşam maçı kazanırsam ödül olarak bir öpücük kazanabilir miyim, acaba?”

Şaşkınlıkla ona baktım. "Hayır" diye fısıldadım.

Demir gülerek başını eğdi. “Peki güz çiçeğim, Ben yine de oynamaya devam edeceğim.”

Oyunun tüm hızıyla devam ederken salondaki kahkahalar ve bağırmalar ortamı dolduruyordu. Ozan'ın coşkusu, Erdem'in savaş taktikleri, abimin arada bir homurdanarak yaptığı uyarılar... Her şey o kadar doğaldı ki, eski günlere geri dönmüştük.

Ama asıl dikkatimi çeken şey, Demir'in oyundan çok, ara sıra bana doğru kaydırdığı bakışlarıydı. Herkes ekrana odaklanmışken, Demir'in gözleri bir anlığına bile olsa beni buluyordu. O kadar doğaldı ki, kimse fark etmiyordu ama benim kalbim o anlarda yerinden çıkacak gibi çarpıyordu.

Bir ara Ozan yüksek sesle bağırıyordu: “Evet işte bu! Çınar, gördün mü pasımı gördün mü? Harikaydım, ben değil mi?”

Abim gülerek başını salladı. “Tamam, tamam bugünün en harikası sensin.”

Bu sırada Demir, koltukta hafifçe doğruldu, oyun konsolunu elinde döndürdü ve bu hareketleri ile ona bakınca beni bir an yakaladı. Kaşlarını belli belirsiz bir gülümsemeyle başını eğdi. Sanki “Sakin ol, kimse farkında değil” der gibiydi.

Gözlerimi hemen yere indirdim.Ve kucağımdaki ellerime odaklandım. Çünkü Demir, oyunun heyecanına rağmen fırsatta bana o anlam dolu bakışlarını gönderiyordu.

Bir süre sonra Abim sıkılmış gibi yerinden doğruldu. “Tamam, mola. Çay içelim mi, ister misiniz?” diye sordu.

Erdem elini kaldırdı. “Benim bir bardak alırsam süper olur.”

“Ben de içerim” dedi Ozan. “Ama limonlu olsun, evde limon var mı?”

Abim önce bana baktı ellerimi havaya kaldırdığımda homurdanarak mutfağa yöneldi. Ozan da onun peşinden gitmeye başladı. “Ben de geleceğim, belki atıştıracak bir şeyler bulurum.”

Abim ve Ozan salondan çıkınca bir sessizlik oldu. Erdem hala oyun ekranına bakıyordu ama bize bir bakış attıktan sonra “bende bir tuvalete gideyim” diyerek bizi yalnız bıraktı.

Erdem de odadan çıkınca demirin bakışları beni buldu. gerçi ayırdığı mı vardı ki.Gözlerimi devirdim.

"Rahatsız mısın?" diye fısıldadı gözlerimi devirdiğimi görmüştü.

Başımı hızla kaldırdım. "Hayır"

Demir hafifçe gülümsedi. “Bu kadar gerilmene gerek yok. Kimse bir şey anlamıyor.”

“Ben gergin değilim,” diye karşı çıktım hemen, ama sesim o kadar sessiz kalmıştı ki inandırıcı olamamıştım.

“Hem anlasalar da sıkıntı yok, bana kalsa şuan bile bağırarak söyleyebilirim.”

“Neyi” diye sordum sanki bilmiyormuş gibi

Demir bir abimi kontrol eder gibi kapıya baktı.“Sana aşık olduğumu”

Konsolu sehpanın üzerine koydu ve bana doğru biraz eğildi.“Beni izlemeyi bırakabilirsen, belki bu kadar gergin olmazsın.”

Yüzümün alevlenmişti. “Ben seni izlemiyorum” diye fısıldadım, gözlerimi kaçırarak.

Demir bir kaşını kaldırdı. “Emin misin, güz çiçeğim?”

İçimdeki bütün duvarlar bir bir yıkılmış gibiydi. O an, Ozan ve abimin gelme korkusuyla derin bir nefes aldım. Ama Demir yerinden kıpırdamadan, beni gözleriyle izlemeye devam ediyordu.

“Beni deli ediyorsun,” dedim sonunda, neredeyse duyulmayacak bir sesle.

Demir gülümseyerek hemen cevap verdi. "Sen de beni."

Tam o sırada mutfaktan Ozan'ın sesi geldi. “Eslem, buraya gelsene! Limon bulamıyoruz, nereye koyduğunuzu biliyor musun?”

Hızla oturduğum yerden kalktım. Bu kadar yoğun bir anın içinden kurtulmam için içeriden bağıran ozan'a minnettardım. Ama tam arkamı dönerken Demir'in alçak bir tonda mırıldandığını duydum.

“Kaç bakalım küçük hanım nereye kadar kaçabileceksin.”

Bunu bende merak ediyordum.Nereye kadar kaçabilecektim.

Oyun sesleri salonda yankılanıyordu ama başım kalabalıktan, kahkahalardan ve kendi içimdeki karmaşadan daha fazla ses kaldıramaz hale gelmişti. Kitap okumak için yukarı çıkma kararı verdim. Ayağa kalkıp giderken onlara kısaca seslendim:

“Ben yukarı çıkıyorum, kitap okuyacağım.”

Ozan, meyve tabağına odaklanmış bir şekilde başını salladı. Abim ekrana odaklanmıştı. Benim hareket ettiğimi fark ettiğini bile sanmıyordum.. Sessizce yukarı çıktım ve odama geçtim.

Kitabımı alıp yatağıma uzandım. Sayfalara odaklanmaya çalışıyordum ama sadece kelimeleri izliyordum.Aklım sürekli Demir'e kayıyordu.Onun bana olan bakışları, sözleri, gülüşü zihnime kazınmış durumdaydı.

Saat ilerliyordu. Göz kapaklarım yavaş yavaş ağırlaşmaya başlamıştı ki anında kapıdan gelen hafif tıklama sesiyle dikkatim oraya çevrildi.

"Kim o?" diye sordum, sesimdeki şaşkınlığı gizleyemeyerek.

 

 

Kapı aralandı ve içeri giren kişi… Demir'di.

Bir an ne yapacağımı bilemedim, yerimde donup kaldım. Demir kapıyı kapattıktan sonra içeri girdi.

"Demir ? Burada ne işin var var?” Alçak bir sesle, hem şaşkınlık hem de biraz panikle dedim.

“Abim aşağıda, seni nasıl görmedi?”

Demir hafif bir gülümsemeyle omuz silkti. “Gitmeden önce sana iyi geceler demek istedim, güz çiçeğim. Abini merak ediyorsan, Ozan onu aşağıda oyalıyor.”

Bu durumun ciddiyetini düşünmeden yapamayacaktım.Ellerimi çırpar gibi yaptım ve fısıldayarak açıkladım:

“Bu iş Ozan'a kaldıysa pek vaktin yok gibi. Hadi, abim gelmeden git.”

Demir, içindeki o tanıdık alaycı gülümsemeyle yaklaşıp başını hafifçe yana eğdi. "Peki" dedi. Ama odamdan çıkmadan önce, ani bir hareketle öne eğildi ve dudaklarını yanağıma hafifçe dokundurdu.

O kadar şaşırmıştım ki ne diyeceğimi bilemedim. Sadece kalbimin hızla atışını duyabiliyordum. Demir geri çekildi ve yumuşak bir sesle mırıldandı:

“İyi geceler, güzelim”

Odanın kapısına doğru yöneldi, açtı ve çıktığı gibi kapıyı kapattı.

Bir süre kaldığım yerde kalakaldım. Kalbim hala deli gibi atıyordu. Elimi yanağıma götürdüm, sanki onun dokunuşunu hissetmiştim. O an, Demir'in benim için neler yapabileceğini düşünmeden edememiştim.

Bölüm sonu 🧚🏻‍♀️💕

Nasıl buldunuz bölümü? 🥰

Ben yazarken çok eğlendim. Böyle komedi tarzında özellikle de romantik komedi tarzında kitaplar çok hoşuma gidiyor.

Umarım sizde benim kadar keyif alıyorsunuzdur💕

Bi sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın pıtırcıklarım. Öpüldünüz😘

Bende gidip pastamı yiyeyim ksmsmsm

 

Bölüm : 23.11.2024 17:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...