18. Bölüm

18.Bölüm

Ceren Baş
zambakkokusu1

Merhaba pıtırcıklar 💕

18.Bölüme geldik.Güzel bir bölüm olduğunu düşünüyorum jdndndnd umarım beğenirsiniz 🧚🏻‍♀️

Bölüm hakkında yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum keyifli okumalar 💖

18.Bölüm

 

Oyun akşamından sonra iki gün inanılmaz bir şekilde sakin ve durağan geçmişti.

Ben işe gidip gelmiş ara sıra da demirle hem işte hemde dışarıda buluşma fırsatı bulmuştum.

Müge de bir araştırma ödevi için şehir dışına gitmişti ve hala orada kalıyordu.Ara sıra vakit bulduğu zaman mesajlaşıyordum onunla.

 

Şimdi de bir saattir şirketteki odamdaydım. Masamın üzerinde bulunan dosyalar ve bilgisayardaki raporlar arasında kaybolmuş bir şekilde çalışıyordum.

Günlerdir devam eden projeler, kafamı kaldırmadan çalışmamı istiyordu.

Masanın öbür ucunda çalışan telefonum ile bakışlarım ekranına kaydı.

Arayan abimdi.Derin bir nefes alıp aramayı cevapladım.

“Abicim, merhaba” dedim, sesime enerjik bir ton katmaya devam ederek.

Abimin sıcak ama biraz meraklı sesi duyuldu. “merhaba güzelim , nasılsın? yoğun musun?”

“Eh, biraz iş var ama hallediyorum. Sen nasılsın, her şey yolunda mı?”

Abim , kısa bir sessizlikten sonra hafif bir gülümseme ile cevap verdi.

“Bende iyiyim.Aynı ortam bizde de var bildiğin gibi , bu gidişle dünyayı biz kurtaracağız.”

“Bu arada...” diye devam etti. “Demir şirketimde mi bugün?”

Bir an duraksadım. Gözlerim farkında olmadan şirketin koridoruna yöneldi. Demir sabah ofisine geçtiğinden beri çıkmamıştı. Dikkatlice söyledim:

“Evet, burada. Sabah erkenden geldi. Neden sordun?”

Bir süre sessizlik hakim oldu sonra da abim ciddi bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

“Eslem , senden bir şey rica edeceğim.Ama çok dikkatli olman lazım.”

Kaşlarım hafifçe çatıldı.Abim böyle bir tonda konuştuğuna göre mutlaka önemli bir şey vardı.

“Ne isteyeceksin , neyle ilgili?”

“Bak, şimdi... Demir'in ofisine birazdan yeşil bir dosya getirilecek. O dosyayı bir şekilde Demir görmeden alıp bana getirmen gerekiyor.”

Söyledikleri ile bir an donakaldım.Şaka mı yapıyordu?

“Ne ? yeşil bir dosya mı? neden böyle bir şey yapıyorum ki?”

“Evet en fazla on dakika sonra demir'in odasına gitmiş olur.”

“Ne var o dosyanın içinde” diye sordum.

Abim hafifçe iç çekti. “Eslem, lütfen sorularını sonra sor. Sana ne kadar önemli olduğunu açıklayacağım ama şimdi değil. Sadece bu işi yapmanı istiyorum. Demir farketmeden dosyayı alıp bana getir. Sana güveniyorum.”

Şaşkındım ama abimin ciddiyetinden dolayı fazla sorgulamadım.

"Peki, bu dosya ne zaman getirilecek?"

"Az önce haber aldım, birkaç dakika içinde orada olur. Sende onu bul, al ve hemen bana getir. Ofisimde bekliyorum."

“Ve senden bir şey daha istiyorum, lütfen o dosyayı açmadan bana getir, bana söz ver”

İlk başta bu söylediği ile duraksadım.Şimdi ne olduğu ile ilgili merakım daha çok artmıştı.

Benim okuyamayacağım kadar ne olabilirdi o dosyanın içinde, açıp açmamakla aldıktan sonra ilgilenecektim.

Derin bir nefes aldım. "Tamam söz... Ama umarım başımı belaya sokmuyorsundur."

“Merak etme güzelim kardeşimin başını belaya sokacak bir şey yaptırmam.”

Telefon kapandıktan sonra bir süre olduğu yerde kaldım. Ne yapacaktım? Demir'in odasına nasıl girip dosyayı alacaktım? Ayrıca Demir'in dikkatinden bir şeyin kaçması neredeyse imkansızdı.

Yerimden kalkıp hızla bir şey üretmeye başladım kafamda.Güzel bir plan yapmam lazımdı ama zamanım çok kısıtlıydı.

İlk önce demir’i odadan çıkartmam gerekiyordu.Ve o gelen dosyayı fark ettirmeden almam lazımdı.

Aklıma gelen düşünce ile başımı masanın üzerindeki dosyalara çevirdim.

Ve yeşil kapaklı bir dosya buldum.Hemen içine birkaç evrak koyup dosyayı elime aldım.

Planıma başladığımda içimde tarif edemediğim heyecan ve korku vardı.Nabzım hızlanmış elim ayağıma dolanmıştı.Acaba o yeşil dosyanın içinde ne vardı.

Derin bir nefes aldım.

Tamam, Eslem. Sakin ol. Adım adım düşüneceksin ve hiçbir şey hissettirmeyeceksin.

İlk aşamada demiri odasından çıkarmak vardı.Hızlı bir şekilde laboratuara indim.Hem dikkat çekmemek hem de ortamı kontrol etmek için bir bahaneydi.

Çalışanların olduğu yere giriş yaptım.Önüme gelen çalışana işlerin nasıl gittiği hakkında bilgi almak istediğimi söyledim.

Anlattıklarını dinlerken içimden zamanı saydım. iki dakika geçmişti. Ne kadar rahat davranırsam, o kadar az dikkat çekerim.Kararlı bir şekilde konuştum.

“Demir bey’de bu yaptığınız numuneleri kontrol etmek istiyordu,o yüzden bence onuda çağırırsanız iyi olabilir” dedim.

Yanımdaki çalışan “tabi ki eslem hanım hemen arıyorum diyerek telefona yöneldi.konuşurken geleceğini anlamıştım.Yalandan telefonumda zil sesini açtım , telefonumu çalıyormuş gibi kaldırdım ve buna bakmam gerekli diye yanlarından ayrıldım.

Harika, bu iş tamam. Şimdi sadece demirin gelmesini bekleyeceğim.

Köşeden Demir'i izlerken, onun her zamanki gibi karizmatik ve sakin adımlarla aşağı indiğini gördüm.

O anda içimde hem bir rahatlık hem de tuhaf bir şekilde artan bir heyecan vardı. Sakin ol, Eslem. Bu işi başarmak zorundasın.

Demir'in aşağı indiğinden emin olduktan sonra, hızla yukarı doğru yöneldim. Kapıya vardığımda hızlı bir şekilde çevreyi kontrol ettim, kimse yoktu.

Hemen odanın içine girdim ve kapıyı kapatıp masaya doğru ilerledim.Yeşil dosya tam beklediğim yerde, masanın üstündeydi.

Zaman kaybetmeden dosyayı elimdeki dosya ile değiştirip odadan çıktım.Masayı aynı düzene geri getirdim.

O kadar dikkatli davranmıştım ki, dosyayı masaya bırakanlar, bir kez dokunduğumu bile anlamazlardı.İçinde ne olduğunu odamda bakarak anlayacaktım.

Tam kapıya yöneldiğimde kapının arkasından ses gelmeye başladı.

Hayır ya hemen yakalanmış olamazdım. Kapıyı açtığım anda bir kişiyle burun buruna geldim: Demir'in asistanı, İlayda.

“Eslem Hanım?” dedi merakla. Gözleri bir dosyada takılı kaldı. O anda tüm dünya durdu gibi hissettim.

Kalbim küt küt atıyordu ama yüzümde en küçük bir değişiklik belirtisi göstermemeliydim. Hızla ama soğukkanlı bir şekilde durdum.

“Merhaha , Demir’e bir dosya gösterecektim ama odada değil nerede olduğunu biliyor musun?” dedim. Ses tonum o kadar rahattı ki, kendim bile şaşırdım.

İlayda hafifçe gülümsedi, “Bildiğim kadarıyla laboratuvara inmişti, isterseniz dosyayı ben vereyim?” diye sordu.

“Öyle mi? O zaman sorun yok, sonra gösteririm. Acil değil” diye yanıt verdim. İlayda bana kısa bir süre daha baktı, sonra hafif bir gülümsemeyle başını sallayıp uzaklaştı.

Bende peşinden yürüyüp sakin bir şekilde odama doğru yürümeye başladım.

Kapımı açtım ve kapattıktan sonra kendimi kapıya yasladım.içimde biriken tüm gerilim, sanki bir nefesimle birlikte dışarı çıkmıştı.

Harikaydın, Eslem. Her şey kontrol altında.Keşke ozan yanımda olsaydı bu anı görse beni ayakta alkışlayacağına emindim.

Kendimi toparladım ve masama doğru ilerledim.Kalbim hala çılgınlar gibi atıyordu.

Tamam en zor kısım geride kalmıştı.Şimdi sıra abimin neler karıştırdığıyla ilgiliydi.

Yeşil kapaklı dosyayı masanın üzerine önüme koydum.Sanki içinde patlamaya hazır bir bomba varmış gibi hissediyordum.

Ellerim titrerken kapağı açtım ve ilk sayfa ile göz göze geldim.Daha ilk sayfa ile karşılaşmamda ortaya çıkan belgeler, kafamda bir sürü soru işareti oluşturmuştu.

İlk sayfada Demir'in babası fatih yalçıner’in bir fotoğrafı vardı. Gömleğinin kollarını sıvamış, gözleri keskin bir şekilde kameraya bakıyordu.

Hemen sonraki sayfada bütün bilgiler vardı: bir seyahat planı. Tarihler, yerler ve otel isimleri sıralanmıştı. fatih yalçıner’in son birkaç ay içinde gittiği ve hangi toplantılara katıldığını detaylı bir şekilde anlatıyordu.

Bir sonraki sayfada daha dikkat çekici bilgiler vardı: fatih yalçıner’in birkaç farklı ülkede yaptığı yatırımlara ilişkin günlük raporlar ve yazışmalar.

Bazıları resmi belgelerle ilgiliydi, bazıları ise şahsi hesaplarla ilgiliydi. Hatta arada birkaç tanesi şifrelenmiş bir şekilde vardı, anlamlarını çıkarmak zordu.

Ama beni asıl meraka düşüren şey, dosyanın sonuna kadar geldiğimde karşıma çıkan fotoğraflardı. çeşitli insanlarla buluştuğunu gösteren görüntüler…

Ancak bu insanlar sıradan iş insanlara benzemiyordu. Görünüşlerinden, üzerlerindeki ağır takımlardan ve bazı gizli mekanlarda çekilmiş gibi duran arka planlardan bu kişinin yasa dışı işlere karışmış olduğunu düşünmüştüm.

Gözlerimi kısıp fotoğraflardan birini incelemeye başladım. iki adamla bir limanda buluşmuş. Fotoğrafın alt kısmına küçük bir not eklenmişti: “Teslimat: 15 Kasım, Rotterdam.” Bir başka sayfada ise bir uçak bileti geçmişi vardı.

Bunlardan ne anlamam gerekiyordu? Demir'in babasıyla ilgili böylesine detaylı bir dosya neden abimin eline geçmeliydi? Daha da önemlisi, bu bilgilerle ne yapmayı planlıyordu?

“Abi… Sen neyin peşindesin?” diye mırıldandım kendi kendime. İçimde bir huzursuzluk büyüyordu.

Abimin, fatih yalçıneri bu kadar yakından takip ettiğini gösteriyordu.

Dosyada geçen bilgiler, sanki bir iş dünyasındaki meseleden çok daha karmaşık bir şeyi yaptığını işaret ediyordu.

Aklıma gelen bir düşünceyle irkildim: Ya abim, Demir'in babasıyla ilgili bir tehdit algıladıysa? Ya bu dosya bir tehlikenin yollarını şekillendiriyorsa?

Bir yandan da zihnimin başka bir ucunda büyüyen bir olasılık beliriyordu: Abim, bu dosyayla Demir'e zarar vermek ya da onu kontrol etmek için bir koz elde etmeye mi çalışıyordu?

Bu düşünce göğsümü daha da daralttı. Abimle Demir arasında bir çatışma çıkarsa, ben arada kalırdım.

Demir'e ne kadar yakın olduğumu biliyordu hatta bilmediği kadar daha yakın olmuştum ve eğer işler kontrolden çıkarsa… Hayır, bunu düşünmek bile istemedim.

Elimdeki belgelerle bir süre daha masanın üzerinde bakakaldım. Dosyayı kapattıktan sonra derin bir nefes aldım.

Önümde iki seçenek vardı: Dosyayı hemen abime götürüp onunla kapsamlı bir konuşma yababilirdim ya da demire haber verebilirdim.

Demir'e haber verirsem abimi yarı yolda bırakırdım. Abime dosyayı götürsem demir’e ihanet etmiş olurdum.

Ama ikinci seçenek, aramızdaki güvenin tamamen sarsılmasına neden olucaktı.

Ellerimi yukarı kaldırıp yüzümü kapattım. Şimdi ne yapacaktım?

Aklıma gelen düşünce ile hemen ayağa kalktım ve odanın köşesinde ki yazıcıya ilerledim.

Aralarındaki mesele ne ise ben karışmayacaktım.İkisine de istediğini verecektim.Dosyanın bir kopyasını daha çıkartıp bir dosya oluşturdum.

Hızla toparlanmak için birini çantama yerleştirdim.Diğerini de elime aldım bir kaç dosya daha ekledim üzerine ve dosyaları alıp dışarı çıktım.Demir’in odasına ilerledim.

Sağa sola bakarken toplantı odasında olduğunu gördüm.

Bende rahat bir şekilde girip dosyaları masasına koydum ve asistanıma haber verip dışarı çıktım.

Böylelikle ikiside istediği şeyi almış olacaklardı.

Artık yapılması gereken tek şey, diğer dosyayı abime götürmekti. Ancak incelediğimi ona söyleme konusunda kesin bir karara varamamıştım.

Şimdi onu sorgulamak, aramızdaki güveni zedeleyebilirdi. Ne kadar şüphelerim olsa da, Abimin bunu şimdilik bilmesine gerek yoktu.

Yolda giderken bu karmaşıklığı bir kez daha düşündüm.Abim, Demir'in babasıyla ilgili bu kadar derinlemesine bilgiye neden ihtiyaç duyuyordu?

 

Yaklaşık yirmi dakika sonra şirkete varmıştım. Şirketteki görevli beni hemen yukarıya yönlendirdi, abim beni bekliyormuş.

Asansörde yukarı çıkarken çantamı daha sıkı kavradım. Beni bekleyen konuşmanın nasıl geçeceğini merak ediyordum.

Abimin odasına vardığımda. kapıyı tıklatıp içeriye girdim.Abim masanın arkasında oturuyordu yanında da açelya vardı. Açelya beni görünce hemen gülümsedi.

“Eslem, sonunda geldin!” dedi. Neşeli sesiyle, içeride açelyayı görmem bir nebze olsun rahatlama etkisi yarattı.

“Evet, ne yapıyorsunuz?” diye konuştum, Abime doğru yürüdüm ve çantamdan çıkardığım dosyayı masasına bıraktım abim dosyaya bir bakış attı ve sonra yüzünü bana çevirdi.

“Çok teşekkür ederim Eslem. Sana güveneceğimi biliyordum.” o kadar emin olmanı tavsiye etmezdim ama neyse

Bir şey söylemeden hafifçe başımı salladım. Dosyayla ilgili hiçbir şey belirtmedim. Ne içine baktığımı ne de nasıl aldığımla ilgili bir ipucu verdim.

Abim verdiğim dosyayı alıp çekmecesine koydu ve önündeki dosyayla ilgilenmeye başladı,Sana anlatacağım demişti ama şuan açelya var diye anlatmıyordu büyük ihtimalle.

Açelya hemen yanıma geldi.“Balım, iş konuşmalarını bir kenara bırakalım.Biriyle birlikte bir şeyler yapmak istiyorum, özellikle de seninle” dedi.parmağıyla beni gösterek.Gözleri heyecanla parlıyordu.

Heyecanını bölmek istemiyordum.Çünkü benimde buna ihtiyacım vardı. “Tabii ki.Aklında neler var?”

Açelya hemen Abime döndü ve omzuna hafifçe dokundu. “Bence hep birlikte bir hafta sonu kaçamağı olabilir. Herkes işlerden yoruldu. Özellikle sen Çınar.Herkesi de alırız.Demir de dahil, Hepimiz birlikte bir dağ evine gideriz. Ne dersin?”

Abim, dosyadan başını kaldırdı Açelya'ya baktı. Önce bir süre düşündü, sonra hafifçe. “Fena fikir değil aslında. Hepimiz için iyi olabilir.”dedi.

Benim bu öneriye tepkim, yüzümde beliren şaşkınlık ifadesiydi. Abimin bu kadar çabuk kabul edeceğini düşünmemiştim. “Demir de mi?” diye sordum, biraz merakla.

Açelya, “Evet, herkesin barıştığı, huzurlu bir ortam olsun” dedi.

“Artık geçmişteki gerginlikleri bir kenara bırakmalıyız, değil mi?”

Abim Açelya'nın bu sözlerine karşı bir şey söylemedi ve bu sessizliği kabul ettiği anlamına geliyordu.Benim içimden geçenler ise karmakarışıktı.

“Bence de güzel bir fikir,” dedim sonunda. Sesim normal çıkıyordu. “Biraz kafa dağıtmak herkese iyi gelir.”

Açelya sevinçle kolları çırptı. “Harika! O zaman plan hafta sonu başlar,çınar dağ evinin anahtarı sende değil mi?”

“Evet bende” dedi Çınar. Sonra bir bana baktı. Gözlerindeki ifade biraz gizemliydi. “Ama önce şu işlerle ilgili birkaç detayı halletmemiz gerekiyor, hafta sonuna daha var.”

Başımı salladım, ama içimdeki huzursuzluk yine peşimi bırakmıyordu. Bu dağ evi kaçışı gerçekten bir barış ve huzur ortamı mı olacak, yoksa abimin planlarının bir parçası mı?

Açelya, dağ evi planını konuşurken bir anda aklına başka bir fikir gelmiş gibi heyecanla bana geri döndü.

“Eslem, bir şey diyeceğim” dedi, gözleri parlıyordu. “Bugün biraz vakit geçirsek mi? Mesela Çisem'in restaurant'ına gidip biraz onunla konuşsak? Hem sohbet ederiz, hem de güzel bir şeyler yeriz.”

Düşündüm. Dosya ve Çınar'la ilgili karmaşık meselelerden uzaklaşmak iyi bir fikir gibi gelmişti.

Ayrıca Çisem'le uzun süreli rahat bir şekilde sohbet etme fırsatı bulamamıştım. Başımı salladım. “Olur, harika fikir. Çisem'in yemeklerini her zaman özlemişimdir.”

Birlikte arabaya atladık ve Çisem'in restaurantına doğru yola koyulduk. Yolda Açelya, dağ evi planlarıyla ilgili olarak devam ederken, benim aklım hala dosyada devam ediyordu acaba demir dosyayı almış mıydı. Ama Açelya'nın enerjisi ve heyecanı beni biraz da olsa oyalıyordu.

Restorana vardığımızda, arabadan inerken gözlerimiz girişte sinirli bir şekilde yürüyen birini gördü. Erdem'di.

“O Erdem değil mi?” diye sordu Açelya, şaşkın bir ifadeyle.

“Evet, o” dedim, şaşkınlıkla. Erdem'in her zamanki sakin duruşundan eser yoktu. Yüzü kıpkırmızı olmuş, adımları hızlı ve sertti. Resmen öfkeden deliye dönmüş gibiydi.

“Bir şey olmuş gibi görünüyor,” dedi Açelya, başını sallayarak.

Erdem'in neden bu kadar sinirli olduğunu anlamasak da, onunla konuşma fırsatı bulamadan restoranın kapısından içeri girdik. İçeride Çisem, masaların arasında dolaşıyor, bir çalışanına talimat veriyordu. Bizi görünce gözlerindeki o ifade biraz yumuşadı ama sinirlendiğini fark etmiştik.

“Merhaba kızlar” dedi Çisem, hafif bir gülümsemeyle. Ama sesi o kadar yorgun ve bezgindi ki, gerçek bir neşeden uzak olduğu belliydi.

“Merhaba Çisem” dedim. “Erdem'i çıkarken gördük. Biraz... sinirliydi. Bir şey mi oldu?”

Bu soruyu sormamla Çisem'in yüzündeki gülümsemenin tamamen kaybolması bir oldu. Gözlerini devirdi ve bir sandalyeye oturdu. “Erdem sağ olsun, her şeye burnunu sokmayı bir görev edinmiş gibi.”

Açelya kaşlarını çattı. “Ne olmuş ki? Niye bu kadar öfkeli?”

Çisem derin bir nefes aldı ve ellerini masanın üzerine götürdü. “Erdem benim restoranın ortağı olan Tolga'yı açıkça sevmediğini söyledi. Yetmedi, bir de avukat olduğu için geçmişini araştırmaya kalkmış.”

Bu sözlerin sonunda ağzım açık kaldı.Tolga’yı fazla tanımıyordum.Ama erdem’ide bu kadar sinirli ilk defa görüyordum.

Açelya "Tolga mı? Ama neden? Çocuk oldukça nazik biri, bence birine bir zararı dokunamaz.”

Çisem'in yüzündeki rahatlık iyice sertleşti. “Bilmiyorum açelya. Ama Erdem, Tolga'nın hal ve hareketlerini beğenmediğini ve ona güvenmediğini savunuyor. Sanki gizemliymiş gibi Tolga'nın geçmişini kurcalamış. Çocuğun birkaç tane tatsız olayını bulmuş, ama bu kimseyi ilgilendirmez, değil mi?”

Açelya şaşkınlık bir ifadeyle konuştu. “Ama neden böyle yapıyor ki? Sen memnunsan Erdem neden karışıyor?”

Çisem iç çekti. “Erdem, Tolga'nın benimle iş yapmasını istemiyor. Bu ne kıskançlık? asla anlamıyorum hayır sana tekrar güvenip arkadaş oldum.Daha ne istiyorsun? Önceden istemem diyordu şimdi de bu korumacılık canımı sıkmaya başladı git gide.Ben kendi kararlarımı verebilecek durumdayım.”

Kafamdan düşünmeye başladım.Zamanında çisemin erdeme ilgisi vardı hatta bir gün cesaretlenip bu konuşmayı ona da açmıştı ama erdem çisemi reddetmiş ve isterse bu konuşulanları hiç olmamış gibi yaparak arkadaş kalalım demişti.Ama bu yaptıkları ile asla uyuşmuyordu.

Çisem'in siniri o kadar belirgindi ki, Açelya ve ben bakıp ne diyeceğimizi bilemedik. “Erdem'le konuştun mu?” diye sordum sonunda.

“Konuşmaya çalıştım, ama beni dinlemedi bile. Kendi bildiğini okuyor. Tolga'yla ilgili sürekli bir şeyleri ortaya koyuyor. Ben de bugün sabrımı kaybedip ona çıkıştım. O yüzden bu kadar sinirlendi gitti.”

Açelya bir süre sessiz kaldı, ardından Çisem'in ile konuşmaya devam etti. “Bence sakinleşince tekrar konuşursunuz. Erdem seni önemsiyor ama bunu biraz fazla abartmış olabilir.”

Çisem derin bir nefes aldı. “Evet, sanırım öyle. Ama yine de bu davranışı beni çok rahatsız ediyor. Tolga'ya da mahcup oldum.”

Ben de Çisem'e biraz destek vermek için konuştum. “Sen güçlü bir kadınsın, Çisem. Erdem'le konuşursun, her şeyi çözersiniz. Ama Tolga'ya da durum açıklaman lazım, o da zaten anlamıştır.”

Çisem hafifçe başını salladı ve gözlerinde bir minnettarlık belirdi. “Haklısınız, konuşmam gerekiyor. Ama şu anda sadece güzel bir kahveye ihtiyacım var.”

Açelya hemen vurdu. “O zaman hep birlikte bir kahve içiyoruz! Hem senin sinirlerini yatıştıralım, hem de keyifli bir sohbet edelim.”

Bu teklifler hepimizi biraz da olsa rahatlatmıştı. Çisem garsona siparişlerimizi verdi ve üçümüz, günün gerginliklerini biraz olsun unutmak için kahve eşliğinde sohbet etmeye başladık.

 

 

Kızlarla kahvelerimizi içip biraz sohbet ettikten sonra demir’le buluşacağımı söyleyip yanlarından ayrıldım.

Akşamüstü Demir'le buluşmak için plan yapmıştık ve onu görmek için her seferinde içimde tarif edilmesi zor bir heyecan vardı.

Ama bir yandan da içimde oluşan mahcupluk ve arkasından iş çevirmenin verdiği huzursuzluk.

Demir her zamanki gibi beni beklerken ciddi ve karizmatik bir şekilde köşede durmuştu. Beni fark ettiği an yüzünde beliren gülümseme kalbimi bir kez daha eritti. Ona doğru yaklaştım ve sevimli bir şekilde kollarına atıldım.

“Seni görmek her zaman iyi geliyor” dedim, başımı göğsüne yaslayarak.

Demir hafifçe gülerek saçlarımı okşadı. “duygularımız karşılıklı, güz çiçeğim. Ama sen bir şeyden rahatsız gibisin. Her şey yolunda mı?”

“Evet” dedim, sesimi sakinleştirdim. “Sadece biraz yorucuydu günüm, hepsi bu.” Neler yaptım bir bilsen.

Demir beni az da olsa tanıyordu, belli ki bir şeyleri anlamıştı ama üstüne gitmedi. Elini ellerime geçirdi. “Hadi yürüyelim biraz, temiz hava iyi gelir.”

Birlikte dar bir sokakta yürümeye başladık, ileride ellerini bir arada dolamış bir çift gördük. Yaşlı bir adam ve kadın, bir araya getirilmiş sımsıkı sarılmıştı.

Adımlarımızı yavaşlatıp fark etmeden onları izleyip birbirimize gösterdik. Çift, bizim izlediğimizi fark edince durdu ve yaşlı adam gülümseyerek konuştu:

“Maşallah, gençler. Hep böyle kalın, birbirini sevin,el ele tutuşun, sıkı sıkı sarılın.”

Teşekkür etmek için gülümserken, yaşlı kadın söze girdi. “Biz tam 12 yılda kavuşabildik. Ama değdi. Siz daha iyi durumdasınız. Kavuşmanın kıymetini bilin, emi?”

Demir ve ben aynı anda hem teşekkür hem de şaşkınlıkla dolu bir ifadeyle onları izledik.

Çift bir süre sonra uzaklaştı, yaşlı adam kolunu kadının omzuna doladı ve konuşmalarını duyamadığımız bir sohbete dalıp yavaş yavaş gözden kayboldular.

12 sene ne kadar da fazlaydı.O kadar sene birbirlerini sevmekten vazgeçmemeleri ve kavuşmaları detayı aşırı güzeldi.

Bir süre sessiz kaldık. Derin bir nefes alıp, kendimi toparlamaya çalıştım.

Ama kafam karışıktı.İlişkisiyle ilgili büyük bir mutluluk yaşarken, bu mutluluklarımı abimle paylaşamamanın üzüntüsünü yaşıyordum.

Demir, elimi biraz sıktı ve beni durdurdu. Yüzüne baktığımda gözlerinde hem anlayış hem de hafif bir merak gördüm.

“Bir şey mi düşünüyorsun?” diye sordu yumuşak bir sesle.Böyle dediği an içimden onunla uğraşmak geçti.

eh eslem ne kaybedersin ki, ciddi bir hale büründüm.

Derin bir nefes aldım ve bir adım geri çekildim. “Demir… Biz sence çok mu hızlı gidiyoruz?” dedim.

Demir önce hafifçe kaşlarını kaldırdı,yüzümü inceledi.bu haline karşılık ciddi kalmaya çalışıyordum.

Hafifçe gülmeye başladı. Gülüşü o kadar rahattı ki, bütün dikkatimi bozuyordu.

“Ne Hızı?” dedi, hafif bir kahkaha atarak. “Güzelim, biz daha geçen hafta sevgili olduk. Bırak da biraz tadını çıkarayım. Sanki maraton koşuyoruz da ben farketmemişim gibi konuşuyorsun.”

Kahkaha atmaktan kendimi alamadım, ama Demir'in sözlerindeki sakinlik ve bana iyi gelmişti. “Haklısın” dedim, biraz utanarak.

“Sadece şaka yapmak istedim ,ama bazen her şey çok hızlı gelişiyor gibi düşünüyorum özellikle bu iki ayda”

Demir bir adım yaklaşıp yüzümü avuçlarının arasına aldı. “Haklısın iki ayda çok şey değişti.Ama beni dinle güz çiçeğim, Seninle olabileceğim her an, hızlı ya da yavaş, benim için değerli.Hem önemli olan İkimizin de ne hissettiği değil mi?”

Başımı salladım, alttan yukarı demire bakmaya devam ediyordum.

Sesinde bir rahatlık ve güven vardı. “Biz acele etmiyoruz, sadece olması gerektiği gibi buradayız. Seninle birlikte her anın tadını çıkarıyorum. Bence sen de aynısını yapmalısın.”

Bu sözlerden sonra içimdeki her hücre tek tek içimi ısıttı. “Doğru” dedim gülümseyerek. “Sen kazandın.Çıkaralım bakalım sevgilim.”

Söylediğimle Demir yüzünde minik bir gülümseme ile bir donma eylemi gerçekleştirdi.Demir olduğu yerde kalmıştı.

Elimi gözlerinin önünde salladım.“Huhu komşu orada mısın?”

Kendine geldiğinde yanağıma bir öpücük kondurup konuşmaya başladı.”Bir daha söylesene bakayım,hoşuma gitti.”

Gerçekten mi ? bu tepkisi sevgilim dediğim için miydi?.Bende bir şey oldu sanmıştım.

“Sevgilim” dedim cilveli bir sesle

“Gerçekten ağzına çok yakışıyor,güzelim daha çok söylemelisin.” dedi ve yürümeye başladı.

Sonra bir anda bana döndü. “Ama bana, sadece bana söylemen yakışıyor.”

Gülümsedim.Çok şapşikti ya.

Bir süre daha sokaklarda el ele gezdikten sonra yemek yemiştik ve şimdi de tekrar dışarı çıkmıştık.

Demir beni evime bırakmayı teklif etti. Hava serinlemişti, hafif bir rüzgar saçlarımı savuruyordu.

Yolun sonundaki arabaya kadar doğru , içimde tarifelendiremediğim bir enerji belirdi.

Nedenini bilmeden, şakalaşma isteğiyle dolmuştum.

“Peki” dedim, bakışlarımı kısarak.

“Eğer beni yakalayabilirsen, arabayla eve götürmene izin veririm.”

Demir öncesinde ne yaptığımı anlamadı. Kaşlarını yukarı kaldırdı. “Ne demek yakalayabilirsem?”

Cevap vermek yerine bir anda geriye doğru birkaç adım atıp hızla koşmaya başladım. Kahkaha atarken Demir'in peşimden seslendiği duyuldu. “Eslem! Şaka mı yapıyorsun?”

Arkamdan gelen ayak seslerini duyduğumda gülmekten neredeyse nefes alamıyordum. “Yakalayamazsın” diye bağırdım.

Ancak Demir hiç ağırdan almıyordu. Koşarken adımlarını duyabiliyordum, ve onun kadar hızlı değildim bu çok netti.

Birkaç saniye içinde güçlü bir el kolumdan yakaladı ve beni yerimden kaldırdı. Çığlık atıp gülmeler arasında direnmeye çalıştım, ama Demir hiç de zorlanmıyordu.

"Tamam, pes" diye söylendim, gülmelerimin arasından ama demir beni hala kucağında taşımaya devam ediyordu.

“Hayır,” dedi alaycı bir tonla. “Bu kadar kolay pes etmek yok. Kaçmayı sen başlattın, şimdi de sonucu kabul edeceksin.”

Kollarımı boynuna dolamak zorunda kaldım çünkü beni taşıma şekli hem güçlü hem de dengeliydi. Yüzümde bir gülümseme vardı. “Demir, insanlar bakıyor, yere bırak beni artık”

“Bırakmam,” kararlılıkla. “Beni koşturduysan cezasını çekersin. Arabaya kadar seni taşıyacağım.”

Bir kahkaha patlattım. “Beni taşıyarak cezayı sen çekiyormuşsun gibi sanki, hadi bırak yorulucaksın” dedim sakin bir şekilde.

“Hayatımda taşımaktan yorulmayacağım, kişilerdensin güz çiçeğim”

Söylediği cümle ile ilk birkaç saniye yumuşadım ama cümlenin sonunu kafamda tekrar edince kaşlarım çatıldı.

“Kişilerden? kaç kişi taşımaktan yorulmuyorsun sen bakayım?” diye sordum tek kaşımı kaldırarak.

Demir yüzümü görünce bir kahkaha attı. “Onu da zamanı gelince öğrenirsin güz çiçeğim, çünkü daha doğmadılar.”

Ne demek doğmadılar ben demirin ne söylediğini anlamaya çalışırken demir de beni taşırken izlemeye devam ediyordu.

Aklımda parçaları birleştirdikten sonra gelen hee anlayışı yüzüme yansıdığında bilmiş bir edayla başımı salladım.

“bir de doğmadılar diyorsun , bir tane de değil.”

Yine bir kahkaha daha attı.

Yakından kahkaha atarken daha da bir yakışıklı gözüküyordu gözüme.

“Ona da o zaman karar veririz güzelim” dedi.

Peki diyerek onu onayladım ve sessizce taşınmaya devam ettim.Demir hiç mırın kırın etmeden beni arabaya kadar taşıdı.

Sokakta yanımızdan geçen insanlar bunlar ne yapıyor der gibi şaşkınlıkla bize bakıyorlardı, ama demir umursamaz bir şekilde yürüyordu.

Arabaya vardığımızda, sonunda beni yere indirdi. Derin bir nefes alırken,onu izliyordum.Bana baktığında ve kapımı açtığında ona bakarak “Sen gerçekten delisin” dedim.

Demir hafifçe eğildi ve bakışlarını benimkilerle buluşturdu. “Belki. Ama bu deli, seni seviyor.”

Yanaklarım kızarırken, bu sefer sessiz kaldım sadece gülümsedim. Demir’in kapısını açtığı arabaya binerken mutlu ve huzurlu hissediyordum.

Bu adamın yanında olmak, her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu hissettiriyordu.

Bölüm sonu 🧚🏻‍♀️🌸

Nasıl buldunuz bölümü?

Bunu da buraya bırakıyorum Eslem ve Demir vibe'ı aldım ksmdnmdmd

Daha çok ortalık karışacak gibi siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sizce ben diğer bölümde neler yazdım ? kdmddkdnd

 

Bölüm : 30.11.2024 19:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...