23. Bölüm

23.Bölüm

Ceren Baş
zambakkokusu1

 

Merhaba pıtırcıklar 💕

23 e geldik. Umarım beğenirsiniz🥰

Bomba gibi bir bölüm atıp kaçıyorum jdndndn

Bölüm hakkında yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum keyifli okumalarr 💖💕

 

 

23.Bölüm

 

Eslem’in ağzından;

 

Demir’in kapısından ayrılıp eve doğru yürürken, aklımda bir karmaşa vardı. Kalbimde ise tarifsiz bir hafiflik. Sanki içimdeki düğüm çözülmüş yıllardır taşıdığım yük omuzlarımdan kalkmış gibiydi. Ama bir yandan da korkuyordum. Her şeyi anlatmak dürüst olmak… Bunlar kolay şeyler değildi.

Adımlarım hızlandıkça zihnimde Demir’in yüzü beliriyordu. Gözlerindeki o sevgi ellerimin arasında hissettiğim o sıcaklık.

Bir anda gülümsediğimi fark ettim. Kim bilir kaç zamandır böyle içten bir şekilde gülümsememiştim. Birkaç sokak ileride eve yaklaştığımda ise kalbim hızla çarpmaya başladı. Annemle konuşmam gerekiyordu. Her şey değişmek üzereydi ve bu düşünce içimde hem heyecan hem de tedirginlik yaratıyordu.

Kapıya yaklaşıp anahtarı çevirdiğimde annemin oturma odasında olduğunu duydum. Televizyonun sesi vardı ama beni fark ettiğini anlamıştım. İçeri girdiğimde salonun kapısında beni bekliyordu. Yüzünde bir merak biraz da endişe vardı.

"Eslem?" dedi kaşlarını hafifçe kaldırarak. "Ne oldu? Bu mutluluk da ne böyle?"

Yüzümdeki gülümsemeyi gizlemeye çalıştım ama beceremedim. Annemin karşısında her zaman olduğu gibi bir şeyleri saklamak mümkün değildi. Kendimi koltuğa bırakıp ona baktım gözlerimin parladığını hissediyordum.

"Anne…" dedim derin bir nefes alarak. Ellerim istemsizce birbirine kenetlendi. "Benim sana bir şey söylemem gerekiyor."

Annemin gözleri hafifçe kısıldı. Meraklı ama aynı zamanda sakin bir ifadeyle başını eğdi. "Ne söyleyeceksin?" diye sordu yumuşak bir sesle.

Bir an durdum. Ne söyleyeceğimi biliyordum ama cümleler boğazımda düğümlendi. Onun gözlerine bakarken bu konuşmanın hem bir son hem de yeni bir başlangıç olacağını hissettim.

"Anne" dedim tekrar nefesimi düzenlemeye çalışarak. "Gerçekten önemli bir şey…"

Ve bu kelimelerle o an durdu her şey. Sanki zaman bir anlığına dondu. Annemin bakışları üzerimdeydi. Söyleyeceklerimi duymaya hazırdı ama ben hâlâ o cümlelerin peşindeydim.

Bu konuşmanın bizim hayatımızı ne kadar değiştireceğini düşünerek o an bir kez daha derin bir nefes aldım. Ama şimdilik daha fazlasını söyleyemedim.

Annemin yüzündeki merak gitgide daha da belirginleşiyordu. Benimse içimden taşan cümleler bir türlü ağzımdan çıkmıyordu. Bir süre sessizlik oldu. O sırada annem ellerini beline koydu ve gözlerini hafifçe kıstı.

“Gel mutfağa gidelim” dedi. “Oturup konuşalım madem bu kadar ciddi bir şey var.”

Başımı salladım. “Tamam” diye fısıldadım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki boğazımdan bir kelime daha çıkar mı emin değildim.

Mutfağa geçip sandalyelere oturduğumuzda annem bana doğru eğilip dikkatle baktı. “Eslem ne oluyor? Bak beni iyice meraklandırıyorsun” dedi. Sesi yumuşak ama bir o kadar da kararlıydı.

“Ay dur yoksa beklediğim şey mi? o gün geldi mi?”

Parmaklarımı masanın üzerinde gezdirdim, bir an gözlerimi kaçırdım. Ama artık saklayacak bir şey yoktu. “Anne benim…” derin bir nefes aldım “...bir sevgilim var.”

Annemin gözleri büyüdü. “gerçekten mi ?” dedi hafif bir kahkaha ile. “Kim bu sevgilin?”

Ona doğru biraz daha eğildim yüzümde istemsiz bir gülümsemeyle. “Demir.”

Bir anda annemin yüzü şaşkınlıkla karışık bir ifade aldı. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Demir mi? Bizim Demir? Çınar’ın yakın arkadaşı Demir?”

Yüzü gözümün önüne geldi canım sevgilim.Başımı onaylar şekilde salladım. “Evet o Demir.”

Bir süre ne diyeceğini bilemedi. Ama sonunda kendini toparladı ve koltuğa yaslandı. “Peki bunu abinin bildiğini söyleme sakın” dedi. Sesinde hem bir endişe hem de bir merak vardı.

“Biliyor” dedim hafifçe gülümseyerek.

Annemin ağzı açık kaldı. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra başını iki yana salladı. “Vallahi küçükken Demir’in seni nasıl sevip koruduğunu görüp anlamalıydım” dedi. “Abinden bile çok önemsiyordu seni. Ama böyle bir şey olacağını hiç tahmin etmemiştim.”

İkimiz birden gülmeye başladık. Annem kafasını sallarken yüzündeki şaşkınlık yerini bir tebessüme bıraktı. “Beni bu kadar şaşırtacağını düşünmezdim Eslem” dedi. “Ama sen gerçekten büyümüşsün.”

“Öyle mi dersin?” dedim, hafif bir kahkaha atarak.

“Kesinlikle,” dedi. “Ama dikkat et, Çınar bir şey demedi diye sakın rahat davranma. Onun siniri hemen ortaya çıkmaz ama patlayınca ne yapacağını bilmem.”

Gülümsedim. “Merak etme anne. Her şeyi zamanla hallederiz.”

Annem gözlerini devirip bir kahkaha attı. “Bakalım Eslem Hanım. Bakalım…”

O an hayatımdaki bu büyük değişimin annemin desteğiyle biraz daha kolaylaşacağını hissettim. Mutluydum ve bu mutluluğun küçük de olsa dalga geçmelerle daha güzel olduğunu düşündüm.

Annemin yüzündeki şaşkın ifade yerini daha derin bir ciddiyete bırakmıştı. Bir süre sessizce yüzüme baktı. Gözlerinde hem bir merak hem de bir şeyleri çözmeye çalışan bir anne vardı.

“Eslem” dedi usulca. “Onu gerçekten seviyor musun?”

Derin bir nefes aldım kalbim hızla atıyordu. Gözlerim masanın üzerindeki ellerime kaydı. “Anne…” dedim bir süre duraksayıp. “Onu severken... her şey daha farklı hissediliyor. Yanındayken kendimi daha güçlü hissediyorum ama aynı zamanda o kadar kırılgan ki…”

Sözlerim boğazımda düğümlenmeye başlamıştı. “Bazen sadece gözlerinin içine bakmak bütün dünyayı susturuyor. Onun yanında kendimi hem tamamlanmış hem de hala eksik hissediyorum. Çok garip bir şey bu.”

Annem sessizce dinledi yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. “Biliyorum” dedi gözleri hafifçe nemlenmişti. “Tam olarak ne hissettiğini biliyorum. Çünkü ben de babanla böyle hissettim.”

Başımı kaldırıp şaşkınlıkla anneme baktım. Bu kadar içten bir şey söylemesini beklemiyordum.

“Babanla tanıştığımda… hayatımın dengesi alt üst oldu” diye devam etti. Sesi yumuşak ama nostaljik bir tınıyla doluydu. “Onunla konuşurken yanındayken her şey daha farklı görünüyordu. Daha parlak daha anlamlı. Ama bir yandan da korkutucuydu çünkü birine bu kadar bağlanmak... onun yokluğu düşüncesi bile insanı mahvediyor.”

Bir an sustu gözleri boşluğa dalmış gibiydi. “O zamanlar anlamıştım babanı sevmenin hem dünyanın en güzel hem de en zor şeyi olduğunu. Ama o sevgiyi taşımak bile mutluluktu. Tıpkı senin şimdi hissettiğin gibi değil mi?”

Gözlerim dolmuştu ama gülümsedim. “Evet öyle” dedim hafifçe. “Beni bu kadar iyi anlayabileceğini düşünmezdim.”

Annem gülümsedi ve elini uzatıp yanağıma dokundu. “Ben bir anneyim kızım. Seni her halinle anlarım. Ayrıca... Demir iyi bir çocuk. Seni sevdiği de çok belli. Ve seni gerçekten seven birinin kıymetini bilmek gerek.”

Gözyaşlarımı tutmakta zorlanıyordum ama bir yandan da içim sımsıcaktı. Annemle böyle bir şeyi paylaşmak hem hafifletici hem de duygusal bir şeydi.

“Anne, ağlatacaksın beni” dedim hafif bir kahkaha eşliğinde. Gözlerimi hızlıca sildim ve başımı salladım. “Ay ben bugün hiç ağlamak istemiyorum!”

Annem kahkaha attı. “Tamam tamam ağlama o zaman. Ama bil ki ben her zaman yanındayım. Seni mutlu eden her şeyde destekçinim.”

Gözlerimi kıstım ve annemin yanağına bir öpücük kondurdum. “Seni seviyorum anne.”

“Ben de seni seviyorum kızım” dedi gülümseyerek.

Yerimden kalktım ve anneme son bir kez gülümseyip odama doğru yürüdüm. Kalbim hafiflemiş içim huzurla dolmuştu. Artık her şeyin daha güzel olacağını hissediyordum.

 

….

 

 

Mutfakta derin bir sessizlik hâkimdi. Eslem'in annesi kızından duyduklarının etkisiyle düşüncelere dalmış ellerini masanın üzerinde birleştirmişti. Gözleri biraz nemliydi ama dudaklarında hafif bir gülümseme vardı. İçten içe mutluydu hem de çok. Ama o mutlulukla birlikte annelikten gelen hafif bir endişe, bir hüzün de hissediyordu.

Tam o sırada, kocası mutfağın kapısında belirdi. Sessizce içeri girdi ve yavaşça arkasından yaklaşıp kollarını karısının omuzlarına sardı. Bu ani hareketle irkilse de hemen rahatladı ve başını onun kollarına yasladı.

Kadın başını kaldırıp ona baktığında, kocasının gözlerinin hafifçe dolmuş olduğunu fark etti. Gözlerini kıstı ve sanki her şeyi anlarcasına, "Sen Eslem’le konuştuklarımızı mı duydun yoksa?" diye sordu hafif bir alayla.

Adam suçüstü yakalanmış gibi kaşlarını kaldırdı ve gülümseyerek başını salladı. "Evet," dedi sesi yumuşaktı ama içinde belli belirsiz bir hayret vardı.

"Keşke duymaz olsaydım" diye ekledi sonra da biraz daha eğilip şakayla karışık bir dramatik tonla, "Minik kızım büyümüş de… birini seviyor Aman Tanrım!" dedi abartılı bir şekilde başını iki yana sallayarak.

Kadın kahkaha atarak "Evet, hem de o kişi Demir!" dedi.

Adamın yüzünde bir anlık şaşkınlık belirdi. "Demir mi?" diye sordu kaşlarını hafifçe kaldırarak. Ardından kısa bir sessizliğin ardından gülümsedi. "Tamam Demir’i severim… ama bu kızımı benden alması için yeterli değil. Elimden çekeceği var söyleyeyim" dedi ciddi bir ton takınmaya çalışarak.

Karısı ona dirseğiyle hafifçe dokundu. "Demir'i de seviyorsun biliyorum” dedi alaycı bir şekilde.

Adam ellerini kaldırdı. "Sevmek başka kızımı elimden almak başka" dedi ve gözlerini kısarak ekledi. "Ama tamam küçükken Eslem’e nasıl göz kulak olduğunu da biliyorum. Hadi belki bir şans verebilirim" dedi, yüzüne sahte bir düşünceli ifade yerleştirerek.

Kadın gülümseyerek kocasının göğsüne hafifçe vurdu. "Minik kızımız artık büyüdü" dedi.

Adam bir an durdu, sonra iç çekerek, "Büyüdü evet" diye tekrarladı. "Ama ne yaparsam yapayım benim gözümde hep o küçük kız olarak kalacak. Hele şimdi sevdiği birinin olduğunu öğrenmek... gerçekten çok garip bir his."

Kadın bir an gülümsedi sonra ciddi bir ifadeyle ekledi. "O küçük kızın büyüdü ve doğru birini seçti. Senin gibi sevdiği insan için her şeyi yapacak birini."

Adam başını sallayarak "O zaman tamam" dedi. "Ama söyleyeyim Demir’in işi zor. Benim küçük kızıma layık olmak kolay değil."

İkisi de bu sözlere kahkaha atarak birbirlerine sarıldılar. Adam karısının saçlarını okşadı ve fısıldadı. "Kızımız doğru birini seçtiyse ben de her zaman onun arkasındayım. Ama yine de arada bir korkutmak serbest değil mi?"

Kadın başını omzuna yaslayarak gülümsedi. "Ne yaparsan yap Eslem de senin bu tarafını çoktan çözmüştür" dedi sevgiyle.

İkisi de bu anın tadını çıkararak birbirlerine sarılmaya devam ettiler. Mutfaktaki sessizliğin yerini huzur dolu bir sıcaklık almıştı.

 

 

Demir’in ağzından;

 

Telefon masanın üzerinde titreştiğinde gözüm istemsizce ekrana kaydı. Eslem’in gidişinden sonra başımı toparlamak için biraz yalnız kalmıştım ama bu yalnızlık hiçbir şeyi hafifletmiyordu. Ekrandaki mesaj dikkatimi çekti. Gönderen: Fatih yalçıner

Mesajı açtığımda ekranda yalnızca bir konum vardı. Başka hiçbir şey yazmamıştı. Sadece konum. Soğuk, net ve sessiz bir davet.

Bir an için ellerim sıkıca yumruk oldu. Çenem gerildi. Babamın en son yaptığı şey hâlâ kanımı donduruyordu. Eslem’i kaçırmıştı. Hem de beni vurmak için en hassas yerimden saldırmıştı. O an aklımdaki her şey tek bir noktaya odaklanmıştı.

Hesaplaşma vakti.

Telefonu masadan alıp hızla ayağa kalktım. Gözlerim konuma bir kez daha kaydı. Beni nereye çağırdığı umurumda bile değildi. O an hissettiğim tek şey içimde kaynayan öfkeydi.

Babamın her hareketi her planı her manipülasyonu. Hepsi bardağı taşırmıştı. Ama Eslem’i kaçırması sınırları tamamen aşmıştı.

İçimdeki sesler karışık bir hâl aldı. Babamla olan geçmişim yaptıkları bizi bu noktaya getiren her şey… Bir an için derin bir nefes alıp öfkeyi kontrol etmeye çalıştım. Eslem’i koruyamamıştım. Ama şimdi babamdan beni bizi koruyacak bir adım atmam gerekiyordu.

Mesajı tekrar okudum. Sanki kelimeler olmadan da konuşabiliyorduk. "Gel. Yüzleş" diyordu sessizce. Ben de bu yüzleşmeye hazırdım. Aslında bunu uzun zamandır bekliyordum.

Kendi kendime mırıldandım: "Tamam baba. Artık bir hesabımız var."

Ceketimi alıp kapıya yöneldim. Adımlarım hızlı ve kararlıydı. Düşüncelerim netti. Gözümde tek bir hedef vardı ve o hedefe ulaşmadan durmayacaktım. Bu hesaplaşma uzun zamandır kaçınılmazdı. Ve şimdi zamanı gelmişti.

Arabaya bindiğimde ellerimi direksiyonda sıkıca kavradım. Motorun homurtusu kulaklarımda yankılanırken konumu haritaya ekledim. "Hadi bakalım" dedim dişlerimin arasından.

Hızla yola koyuldum. Yol boyunca kafamda dönüp duran tek şey, bu karşılaşmada neler söyleyeceğim ve neler yapacağımdı. Babamla olan ilişkim bir yük gibi omuzlarımda taşınıyordu. Ama artık bu yükten kurtulmak istiyordum.

Konuma yaklaştıkça kalbim hızlanmaya başladı. Öfke, hayal kırıklığı ve eski anılar... Hepsi bir araya gelmişti. O adam babam her şeyi kontrol etmeye çalışmıştı. Ama bu sefer kontrol bende olacaktı.

Arabayı park ettim ve motoru kapattım. Gözlerimi konumun işaretlediği binaya diktim. Soğuk bir rüzgâr yüzüme çarptı. Ama içimdeki öfke bu soğuğu bastıracak kadar sıcaktı.

Yavaşça arabadan indim, ellerim ceplerimde, binaya doğru yürümeye başladım. "Şimdi ne olacak göreceğiz" diye düşündüm. Adımlarım binanın kapısına yaklaşırken içimdeki fırtına iyice şiddetlenmişti. Ama durmak yoktu.

Kapının önünde bir an durakladım. Derin bir nefes alıp kapıyı ittim ve içeriye girdim. Burada bitecek. Ya o kazanacak ya ben.

 

Kapıyı açıp içeri girdiğimde içerisi beklediğimden daha sessizdi. Boş bir salon loş bir ışık ama içeride bir şeylerin doğru olmadığını hissetmek için o kadar beklememe gerek yoktu. Gözlerim hemen etrafı taradı ve tam o sırada köşede bir hareket fark ettim. Çınar.

Birden ayağa kalktı, yüzünde her zamanki gibi kontrolcü bir ifade vardı. Ama bu kez kontrolün kimde olduğunu o da bilmiyor gibiydi. "Senin burada ne işin var?" dedi sertçe sesi bir hayli tedirgin çıkmıştı.

Onu bir süre süzdüm hâlâ öfkem burnumdaydı ama burası tartışmak için doğru bir yer gibi görünmüyordu. "Beni o çağırdı" dedim kısa ve net.

Çınar'ın gözleri büyüdü. "Beni de o çağırdı" dedi. sesi iyice kararsız bir hâl aldı.

İşte o an her şey netleşti. Konum. Babam. Çınar. Birden beynimde parçalar birleşti ve bu işin bir tuzak olduğuna dair şüphelerim büyümeye başladı. Tüm vücudum gerilmişti etrafı dikkatlice taramaya başladım. Tam o sırada gölgelerden birkaç adam çıkmaya başladı.

"Ne oluyor burada?" diye sordu Çınar sesi gergindi ama o da hareketlenmişti.

Bir an refleksle sırtımı duvara yasladım, gözlerim hızla çıkış yollarını aradı. Ama çok geçti. Adamlar her yandan çıkıyorlardı. Tuzak. Kalbim hızla çarpmaya başladı, dişlerimi sıktım ve bir adım öne çıktım. "Tuzak" diye bağırdım ama iş işten geçmişti.

Bir anda birileri kollarıma yapıştı diğerleri Çınar’a yöneldi. Çırpındım savruldum ama sayıca üstünlerdi. Yumruklar bağırışlar ve kaosun içinde bir şekilde hareketsiz bırakıldım. Ellerimi arkamdan sıkıca bağladılar. Yan gözle Çınar'ın da benzer bir durumda olduğunu gördüm.

Tam o sırada içeride bir kapı açıldı ve gölgeler arasından bir figür belirginleşti. Adamların arasından yürüyerek önümüze geldi. Fatih Yalçıner. Bir zamanlar bizim aileyi mahvetme noktasına getiren adam.

Gözlerinde zehirli bir neşe vardı, yüzünde alaycı bir gülümsemeyle bize bakıyordu. "Ah işte beklediğim misafirler" dedi yavaşça her kelimeyi tartarak. "Harika bir üçlü olduk değil mi? Ama buradan kaç kişi çıkacak işte o belirsiz."

Çınar'ın yüzü öfkeyle gerilmişti. "Ne istiyorsun?" diye hırladı ama Fatih aldırmadan konuşmaya devam etti.

"Bakın, kader bazen insanları bir araya getirir" dedi ellerini açarak etrafa işaret etti. "Ama bu buluşma tamamen benim kontrolümde. Şimdi ise... sırayla eğleneceğiz."

Sözlerini bitirdiği anda biri hızla arkamdan yaklaşıp kafama sert bir darbe indirdi. Gözlerim kararmaya başladı dengemi kaybettim. Çınar'ın sesi kulaklarımda yankılanıyordu ama ne dediğini anlayamadan her şey karardı.

Son duyduğum şey Fatih’in kahkahasıydı.Sonrası karanlık.

 

 

Gözlerimi açtığımda başımdaki ağrı zonkluyordu. Etrafımdaki loş ışık bulunduğum yerin bir depoya benzediğini anlamamı sağladı. Bir süre nerede olduğumu algılamaya çalıştım derken yanımdan gelen bir inleme duyuldu. Başımı yana çevirdim ve Çınar’ı gördüm. Gözlerini yeni yeni açıyordu suratında karışık bir ifade vardı.

"Vay be sen de mi buradasın?" dedim alaycı bir tonda başımı arkamdaki sert yüzeye yaslayarak.

Çınar önce gözlerini kıstı, sonra durumu fark etti. "Harika. Birlikte esir alınmışız, tam bir arkadaş dayanışması" dedi sesi sinirle karışık bir rahatlamayla. Ellerini hafifçe kıpırdattı bileklerinin de benim gibi bağlandığını görünce başını arkaya attı. "Bu iş gitgide daha da saçma bir hâl alıyor."

Hafifçe güldüm ama başımdaki ağrı buna pek izin vermedi. "Sana bağırdım tuzak diye anlamalıydık bir anda birbirimizi görünce?"

"Ah tabii ki sen mükemmel Demir Yalçıner’sin. Her şeyi bilirsin" dedi Çınar sesinde alayla. "Bu durumda olmamız tamamen benim suçum, değil mi?"

Omuzlarımı oynatarak güldüm. "Evet öyle."

Bir an sessizlik oldu ikimiz de bulunduğumuz durumu daha net anlamaya çalışıyorduk. Bileklerimdeki ipler çok sıkıydı ama çözmek imkânsız değildi. Yine de dikkatle hareket etmeliydim. Çınar başını bana doğru eğerek fısıldadı "Planın var mı yoksa kaderimize razı mı olacağız?"

Kaşlarımı kaldırdım. "Plan? Şimdilik bir planım yok. Ama bir fikrim var: Sabırlı ol ve beni izlemeye devam et."

Gözlerini devirip güldü. "Harika Demir’in dahiyane planı yine devrede."

Tam o sırada ayak sesleri yankılandı. Çınar ile aynı anda başımızı çevirdik. Adımlar yavaşça yaklaşıyordu ve sonunda babam kapının eşiğinde belirdi. Gözleri bulunduğumuz durumu izlerken yüzünde sahte bir memnuniyet belirdi.

"Ah, uyanmışsınız" dedi sakin bir sesle, ellerini cebine sokarak. "Nasıl hizmetten memnun musunuz? Yeriniz rahat mı?"

"İnanılmaz bir ağırlama" dedim sesime alaylı bir ton katarak. "Bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Belki de bizi bir kahveyle karşılamayı düşünmeliydin."

Babam güldü o alaycı kahkahayla. "Demir hâlâ aynı sinir bozucu zekâ oyunları değil mi? Peki, bakalım o dilin seni nereye kadar götürecek."

Çınar bu sırada araya girdi. "Ne istiyorsun Fatih? Neden bizi buraya getirdin?"

Babam başını iki yana salladı sanki çocukça bir soru sormuşuz gibi. "Ah ah, hâlâ anlamadınız mı? İkiniz de beni arıyordunuz öyle değil mi? Ee, şimdi buradayım. Haydi bakalım ne konuşmak istiyorsunuz?"

Gözlerimi kıstım yüzündeki o rahat ifadeyi görmek midemi bulandırıyordu. "Bu bir oyun değil Bize yaptığın her şeyin bir bedeli var."

"Demir" dedi gözlerini kısarak yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı. "Her şeyin bir bedeli var evet. Ama burada bedel ödeyenin kim olduğunu iyi düşünmelisin."

Çınar yanıma doğru eğildi ve sessizce "Bu adamla aynı genleri paylaştığına inanamıyorum" diye mırıldandı. Göz ucuyla ona baktım ve istemeden gülümsedim.

Babam bir süre daha yüzümüze bakarak durdu sonra yavaşça bize doğru yürümeye başladı. "Haydi bakalım" dedi sesinde zehirli bir alay vardı. "Şimdi eğlenceli kısmı başlatalım."

O sırada içimdeki öfkeyi zor bastırıyordum. Bu odadan ya birlikte çıkacaktık ya da hiç çıkamayacaktık.

Çınar’ın yüzündeki gerilim babamın umursamaz ve keyifli tavırlarıyla iyice belirginleşmişti. Elleri bağlı olsa da omuzları kasılmıştı. Gözlerini babamdan ayırmadan ani bir patlamayla konuştu.

"Senin yüzünden buradayız. Yetmezmiş gibi sen hem Demir’e hem de bana zarar veriyorsun. Ama yetmedi, bir de Eslem’i kaçırdın! Eslem, senin oyununun bir parçası değildi Fatih!" diye haykırdı.

Babam Çınar’ın öfkesine karşı sakinliğini bozmadan gülümsedi. Ellerini cebinden çıkarıp, hafifçe havaya kaldırarak "Ah Çınar… O meseleye gelince…" dedi, sesinde alaycı bir tını vardı. "İlk meselede beni kurtardığı için oğluma minnettarım. Bunu inkâr etmeyeceğim."

Gözlerini bana çevirdi o zehirli gülümsemesi hâlâ yüzündeydi. "Ama şu ikinci mesele var ya…" diye devam etti gözleri sinsi bir şekilde parladı. "Eslem nasıl oldu da elimden kaçtı bunu hâlâ anlamış değilim. Şunu söylemeliyim ki Demir sen gerçekten tam kendine göre bir kızı sevmişsin. Cesur kararlı…"

Bu sözleri duyduğum anda kan beynime sıçradı. Ellerimi çözebilseydim babamın üzerine atlayabilirdim. Öfkeyle bağırdım "Sanane lan benim kimi sevdiğimden! Eslem’in adını ağzına bile alma!"

Babam, öfkemi büyük bir keyifle izliyordu. Gözlerinde hem meydan okuma hem de eğlence vardı. "Ah Demir. Bu kadar savunmacı olma. Sadece bir yorum yaptım" dedi gülerek.

Tam o sırada Çınar, babama dönüp ondan daha sert bir sesle bağırdı. "O adını ağzına aldığın kişi benim kardeşim! Eslem senin oyunlarına dâhil edebileceğin biri değil. Kardeşimi bu işlerin dışında bırakacaksın!"

Babam Çınar’ın çıkışına karşılık olarak sakinliğini korudu ama o şeytani gülümsemesi yüzünden silinmedi. "Vay vay ne kadar koruyucusunuz. Ama ikiniz de benim oyun alanımdasınız ve benim kurallarımla oynayacaksınız. Eslem’i de birbirinizi de korumak için ne kadar ileri gideceğinizi göreceğiz."

Bu son cümle içimdeki öfkeyi daha da artırdı. Her ne olursa olsun, Eslem’i bu adamın pençelerinden uzak tutacaktım. Çıkışı bulacaktık. Ama önce babamın bu kibirli maskesini parçalamam gerekiyordu.

Çınar gözlerini babamdan ayırmadan derin bir nefes aldı. Öfkeyle başını salladı sanki bir patlama noktasına gelmiş gibiydi. "Sen ne kadar hasta bir adamsın ya" dedi. "İnsan kendi çocuklarına bunu yapar mı? Hem bana hem Demir’e hem de Eslem’e zarar vererek ne kazanıyorsun? Bu işin sonunda ne var Fatih?"

Babam Çınar’ın öfkeli çıkışına karşılık olarak soğukkanlı bir şekilde güldü. Sanki söylediklerinin hiçbir önemi yokmuş gibi omuz silkti. "Kazanmak mı? Ah Çınar, bazen mesele kazanmak değil. Bazen mesele kontrol etmek ve eğlenmektir."

Tam o anda ben Çınar’a dönüp onun bu öfke dolu halini biraz dağıtmak istedim. Kontrol deyince aklıma gelmişti. "Bu arada haberin olsun Çınar… Eslem’le barıştık" dedim sesim biraz tedirgindi ama söyleme gereği duymuştum.

Bir an için Çınar’ın yüzü bembeyaz oldu sonra kaşlarını çattı ve bana döndü. "Buradan bir çıkayım seninle özel olarak ilgileneceğim Demir" dedi ve yüzünde tehditkâr bir gülümseme belirdi. "Ama söz veriyorum kardeşim için seni fazla hırpalamayacağım."

"Ah, çok naziksin" dedim gözlerimi devirdim. "Ama önce buradan çıkmayı başarmamız lazım değil mi?"

Bu küçük atışmamız babamın keyfini daha da artırmış gibiydi. Yavaşça adımlarını atarak bize doğru yaklaştı. Eline aldığı silahı önce Çınar’a sonra bana doğrultarak hafif bir eğlenceyle başını yana eğdi. "Ne kadar eğlencelisiniz" dedi. "Ama buradaki başrol benim çocuklar. Bu yüzden artık sahne sırası bende."

Bizi daha da geren bir sessizlik içinde konuşmaya devam etti. "Şimdi size bir soru… Kim önce kim sonra ? Kim diğerini izlemek ister karar verin bakalım."

Bu sözleri duyduğum anda kan beynime sıçradı. "Sen gerçekten tam bir manyaksın, biliyor musun? İnsan babasıyla böyle konuşmaz ama sen insan bile değilsin!" diye bağırdım.

Çınar da babamdan geri kalmadı. "Kendini zeki zannediyorsun ama sadece zavallısın! Elindeki tek şey korkutmak. Ama unutma bu korku seni de yutacak!"

Babam tüm bu hakaretlere karşı sadece sinsi bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Ah enerji dolusunuz. Şu anda sizden çok keyif alıyorum. Bakalım bu keyif ne kadar sürecek…" dedi.

Silahın namlusunu tekrar bize doğrulttuğunda, odadaki gerilim iyice tavan yapmıştı. Her birimiz bir sonraki hamlenin ne olacağını bekliyorduk.

Babam silahı tam bize doğrultmuşken Çınar’la göz göze geldik. İkimizin de sinirleri iyice gerilmişti ama aynı zamanda bu gerilimi farklı bir şekilde kullanmaya karar verdik. Çınar hafifçe gülümsedi ve kafasını eğip babama meydan okurcasına konuşmaya başladı.

"Ne oldu Fatih Bey? Bu kadar gergin olmana gerek yok. Yoksa bizim suratlarımızdan mı rahatsız oldun?" dedi alaycı bir tonda. Babamın kaşı yukarı kalktı bu açıkça hoşuna gitmemişti.

"Ah sus Çınar. Bazen çok konuşuyorsun" diye karşılık verdi.

Ben de boş durmadım sesimi yükseltip dalga geçmeye başladım. "Çok konuşuyor olabilir ama senin suratına bakınca başka ne yapabilirdi ki? Yani aynaya bakmaya cesaretin var mı Fatih?"

Ona ismiyle seslenmem daha çok sinirlendirmişti.

Babamın gözleri kısılırken sinirinin yükseldiğini görüyordum. Derin bir nefes aldı ama biz duracak değildik. Çınar da fırsatı kaçırmadı "Bu kadar sinirli olacağına biraz kendine dönüp bakmayı deneseydin belki de şimdi bu durumda olmazdık."

Babamın elindeki silah bir anlık titredi. "Sizi ciddiye almıyorum" dedi ama sesi artık eskisi kadar sakin değildi. "Ama madem istiyorsunuz size ciddiyetin ne olduğunu göstereyim."

Bu sözlerle birlikte birden bana doğru yürüdü ve sinirle yumruğunu yüzüme geçirdi. Başım yana doğru savrulsa da toparlanıp doğruldum. Ağzımdan bir kan tadı geliyordu ama bunu umursamadım. "Vur bakalım" dedim gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan. "Ne bekliyorsun? Hadi bir daha vur!"

Babam bir an durdu silahını yüzüme doğru yaklaştırdı. "Canım oğlum" dedi alaycı bir tonla. "Son sözünde ne söylemek istersin? Sana bu şansı veriyorum."

Başımı salladım. “Ah tabi tabi hemen” dedim ve düşünmeye başladım.

Çınar arkadan beni dürttü “bir de düşünüyor musun oğlum?”

“Aslında sana eslemi çok sevdiğimi ona söyle diyecektim ama görünüşe göre sende benim arkamdan geleceksin” diye fısıldadım.

Bu sözlere karşı istemsizce gülümsediğini duydum. "Bana da öyle geliyor" dedi.

Biraz daha arkama dönmeye çalıştım. “olsun yine de ben şimdiden sana söylemiş olayım. Kardeşini çok seviyorum Çınar Çok."

Çınar bu sözlerle başını salladı ve homurdanmaya başladı. "Demir kaşınıyorsun biliyorsun değil mi? Ve kaşıyamıyorum çünkü ellerim bağlı. Aşırı moralim bozuk şu an."

Bu şakasına içimden güldüm ama yüzümde alaycı bir ifadeyi korudum. Babam ise öfkeden çıldırmış gibiydi. Ama onun bu öfkesi bizim sinirlerimizi bozamadı aksine bizi birbirimize daha da kenetliyordu.

Bu gerilimin içinde bile şaka yapabiliyor olmamız Fatih’in sinirlerini daha da zorluyordu. Odada sessizlik hakim olurken, her şeyin patlamaya hazır bir noktada olduğunu hissedebiliyordum.

Silah soğuk namlusuyla tam şakağımda sabitlenmişti. Babamın parmağının tetiğe giderek daha fazla baskı yaptığını hissediyordum. Zaman durmuş gibiydi. Çınar’la göz göze geldik; gözlerinde ikimizin de paylaştığı aynı kararlılığı gördüm. Bu, ikimizin de son anı olabilirdi.

“Peki Demir hazır mısın?” diye sordu babam alaycı bir sesle. "Sonunda oyunu bitirelim."

Tam o anda odanın derinliklerinden bir ses yankılandı.

"Fatih Bey!"

Babamın eli havada dondu dikkatini bir anlığına dağıtan sese doğru döndü. Ben de o anda nefesimi tuttum göz ucuyla Çınar’a baktım. İkimiz de şaşkındık ama henüz ne olduğunu anlayamamıştık.

Babam odanın karanlık köşesine doğru bir adım attı. "Senin burada ne işin var?" diye sordu sert bir tonla. O an için her şey kontrolündeymiş gibi görünüyordu. Ama bir saniye sonra…

pat!

Tüm oda bir anda yankılandı. Babamın ağzından boğuk bir inleme çıktı. Göğsünü tutarak sendeledi ve geriye doğru savruldu sonunda yere düşüp hareketsiz kaldı. O an beynim tamamen boşaldı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama bir şey kesindi. Babam vurulmuştu.

Hızla başımı kaldırdım ve gölgelerin arasından bir figür belirdi. Önce kim olduğunu seçemedim. Ama ışık yavaşça yüzüne vurunca yaşadığım şoktan nefesim kesildi.

 

Bölüm sonu 🧚🏻‍♀️💕

Kaossuz duramadım yine kdnddj

Nasıl buldunuz bölümü?

Sizce demirin babasını kim vurdu?

 

 

Bölüm : 04.01.2025 19:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...