Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@zdatsy

Daha fazlasını dinleyememiş ve telefonu elinden düşürmüştü. Saatlerdir ayakta durup beklediği haber onu bulunduğu yere yıkılmasına sebep olmuştu. Asıl şimdi mahvolmuştu. Tüm umutları, beklenti ve sabredişleri bitmişti. Bu kadın Feride Kaçık ise o zaman adam da katildi. Rüya...

 

Aklındaki çeşitli düşünceler, pişmanlıklar, korkular ile sesli bir şekilde tek kelime etmese de içinde çığlıklar atarken oturduğu yerden kalkmış ve arabaya doğru koşmaya başlamıştı. Arkasından bağıran savcıyı dinlemeyerek arabasını çalıştırıp oradan uzaklaştı. 

 

Yolun sonu asıl burasıydı. Bu zaman kadar Rüya, o katilin elindeydi ve onu bu bilgi üzerine arıyorlardı. Ama artık katil yoktu. Bu da demek oluyor ki Rüya da artık yoktu. Öldü mü belli değildi. Bulunması artık daha da imkânsız bir hale gelmişti. Ellerinde az da olsa ipucu varken bile bulamamışlardı. Artık ellerinde hiçbir şey yoktu. Artık onu bulamayacaklardı. Bu öğrenildikten sonra savcılık dosyayı kapatacak ve Rüya ölü sayılacaktı. İşte o zaman her şey bitecekti.

 

Düşündükçe daha hızlı bastı gaza. Umutsuzluğa düştükçe daha da fazla bastı. Nereye gittiğini ya da ne yaptığını bilmeden sadece hisleri onu nasıl yönlendirirse o şekilde hareket ederek araba sürmeye devam etti. En son geldiği yer ise asıl kaçtığı yer karakol oldu. Ne yapacaktı burada? Arzu'ya ' Annen asıl şimdi öldü, kardeşin ise asla bulunamayacak!' mı diyecekti? Bunu ona asla yapamazdı.

 

Düşüncelere dalmış bir halde kendi bedenine hükmedemez bir haldeyken karakoldan içeriye girmiş ve karşısında kendisini bekleyen babası, polis memurları ve şiş gözlerle ağlamaya devam eden Arzu bulmuştu. Gelirken ki içine hükmeden bütün siniri bir anda üzerine yük gibi binmeye başladı. Üzerinde giderek ağırlaşmaya ve ona kambur olmaya başlayan şey sinirinden daha çok öğrendiği gerçeklerdi. Bu gerçekler ve ona doğru bakan insanlar Emir'i geriye doğru bir adım atmaya itti. Ona korku dolu gözlerle bakan insanlar artık endişeyle de bakmaya başlamıştı. Ama yapamazdı. Daha kendisinin kabullenemediği bu gerçeği önemsiz bir şey gibi kimseye anlatamazdı.

 

Bu yüzden geriye doğru ikinci adımı da attı. Bunu diğer adımları da takip etti ve en sonunda ona seslenen insanları umursamadan oradan da kaçtı. Belki burada olup onlara destek olabilirdi. Beraber daha sağlıklı düşünebilir ve yeni bir plan yapabilirlerdi. Ama o an hiçbir şey düşünemiyor ve onları anlamakta zorluk çekiyordu. Korkuyordu... Emir Yılmaz: onlarca kez ölümle burun buruna gelmiş, her gün onlarca suçlu ile yan yana gelen Emir Yılmaz. Herkesin korkusuz dediği Emir, artık bir şeyden çok korkuyordu.

 

Rüya'yı kaybetmiş olma düşüncesinden...

 

Hızlıca geldiği gibi aynı hızla geri çıktı karakoldan. Halihazırda çalışır bıraktığı arabaya yeniden binip yapabileceği tüm ihlallere rağmen arabada gaza basıp karakoldan uzaklaştı. Arkasından hayal meyal duyduğu savcının sesini de umursamadan yeniden basmaya ve uzaklaşmaya devam etti.

 

Belki de gerçeklerden kaçıyordu.

 

Ama nefes almak zoruna gidiyordu. Aldığı nefes onu boğuyor, yaşamasının gereksiz olduğunu hissettiriyordu. Rüya'nın nefes aldığı bile kesin değilken Emir'in aldığı her nefes onu bir kez daha öldürüyordu.

 

Arzu'nun ağlarken kesilen her nefesinde bir kez daha ölüyordu. 

 

Artık bu acıya katlanamıyordu.

 

"Hayır! Rüya ölmez, ölemez. Yapmaz, beni bırakmaz! Rüya! Neredesin sen, neredesin?"

 

Emir kimi yerde ses tellerini yırtılacak şekilde bağırırken kimi yerde kendi sesimi duymakta zorluk çekecek düzeyde bağırmıştı. Ama yetmiyordu. Ne kadar sitem etse ne kadar ağlasa ne kadar bağırsa da içindeki acı geçmiyordu. Aksine gittikçe daha da katlanılmaz bir hal alıyordu.

 

Kanser hücresi gibi... Gittikçe tüm vücuduna acı yayılıyordu ve buna engel olamıyordu.

 

Bu acı onu gün geçtikçe öldürüyordu.

 

İnanmak zor geliyordu. 

 

Rüya... 

 

Onun ne yaşadığını bilmemek içini yakıyordu. Kalbini görünmez bir el sıkıyordu sanki. 'Rüya orada belki de can çekişiyor sen burada ne yapıyorsun?' diyordu içinden bir ses. 

 

'Sen onu koruyamadın!',

 

'Senin yüzünden Arzu ağlıyor!',

 

'Senin yüzünden herkes zarar görüyor!' diyordu. 

 

Fakat yapabileceği bir şey yoktu. Rüya'yı bulmayı bu hayatta hiçbir şeyi istemediği kadar çok istiyordu. Ona sımsıkı sarılmak, koruyamadığı için defalarca kere özür dilemek, ne kadar acı çektiyse daha fazlasını kendisi de çekmek istiyordu. Rüya ile yeniden kavuşturmak istiyordu.

 

Affetmese bile ona kızmadı. Yeter ki o mutlu olsun. Hayatından sonsuza kadar çıkmaya ve onsuz bir hayatta üzülmeye devam etmeye razıydı. Sonsuza kadar acı çekip ağlayabilirdi. Ama o mutlu olmalıydı. Ama tam altı aydır Rüya'ya dair tek bir iz bile bulamamıştı. Nerede olduğunu bilmiyordu. Rüya yaşıyor mu onu bile bilmiyordu.

 

Ve bu bilinmezlik onu kahrediyordu.

 

Emir, 200 km hızla gittiği arabasını ani bir frenle bulunduğu otoyolun ortasında durmasını sağladı. Bir polis olarak bunu belki de yapmaması gerekiyordu. Biliyordu... Ama şu an hiçbir kanunu veya suçu düşünecek halde değildi. Hayatında olabilecek kötü veya korkunç şeyler onu ilgilendirmiyordu. Aklında sadece tek bir kişi vardı;

 

Rüya...

 

"Rüya! Beni terk edemezsin! Bu kadar kalpsiz olamazsın. Sen bana bunu yapmazsın. Yapamazsın... Sen bana kıyamazsın ki... Neden şimdi bana bu acıyı yaşatıyorsun? Neden? Neredesin ha, neredesin? Niye yanımda değilsin? Her üzüldüğümde yaptığın gibi neden geçecek demiyorsun? Geçmiyor Rüya, geçmiyor. Bu sefer geçmiyor. Sana ihtiyacım var. Sarılmana ve 'Geçecek,' demene ihtiyacım var. Benim sana ihtiyacım var."

 

Emir arabasından sendeler ama hızlı adımlarla çıkmış ve ses telleri yırtılırcasına bağırmıştı. Rüya, onu duysun ve geri gelsin der gibi... 

 

Kabullenemiyordu... 

 

Belki de deliriyordu. Hatta delirmiş bile olabilirdi. Akıl sağlığından şüphe ediyordu. Mantık kavramını bırakalı çok olmuştu. Ama artık hislerini bile anlayamaz olmuştu. Mesela şu an ne hissediyordu. Veya karakolda ne hissetmişti. Bilmiyordu... Ama bu kadar karmaşanın arasında hissettiği tek şey acıydı. Canı çok acıyordu. Bu acı onu yakıyordu. Tüm vücudu hissediyordu. Gittikçe daha da dibe batıyor ve bu acı onu tüketiyordu. Dayanamayacak gibiydi. Ama elinden gelen bir şey yoktu. Çok saçmaydı ama elinden gelen bir şey yoktu. Ve buna engel olamıyordu. 

 

Rüya'yı bulamıyor hatta daha çok kaybediyor gibi hissediyordu. Ondan gittikçe uzaklaşıyor, gittikçe dibe batıyor ve bu dipte son nefesini vermeye yaklaşıyordu.

 

Belki de son nefesine çok az kalmıştı. Ama yine de yukarıya yüzemiyordu.

 

Emir az önce öylesine bir yere bıraktığı arabasına binerken yolda bir sürü insanın kimisi ona kızarak kimisinin ise haline acıyarak baktığını gördü. Histerik bir şekilde gülerek arabasına yürümeye başladı. Kendisi de hâline kızıyor ve acıyordu. Ama bunu başkasının yapması onu daha çok acıtmıştı. 

 

Çünkü,

 

Artık daha fazla kişi biliyordu onun çaresizliğini. 

 

Çünkü,

 

Artık daha fazla kişi biliyordu Rüya'yı bulamadığını. 

 

Çünkü,

 

Daha çok kişi biliyordu artık yok olmaya başladığını. 

 

Çünkü, 

 

Artık daha fazla kişi biliyordu beceriksizliğini. 

 

Vakit kaybetmeden yeniden bindi arabasına. Ona bakan insanların acıyan bakışlarını aklının bir yerinde kendisinden daha fala iğrenmek için saklıyordu. Bu sayede bunları asla unutamazdı. Geldiği yerden geri giderek ormanlık bir alana saptı ve yeniden arabanın hızını 200 km çıkartarak sürmeye devam etti. Ormanın içinde ağaçların arasından geçerken yeniden Rüya'yı düşünmeye başladı. Ormanları ve buna benzer yerleri sevmemesine rağmen Rüya çok fazla geldiği için onunla gelirdi. Emir, Rüya seviyor diye severdi ormanları. Onun sevmesi yeterdi Emir için. Fakat şimdi nefret ediyordu. Çünkü Rüya'yı böyle bir ormanlık alanda son kez görmüş ve Rüya'yı ondan sonra kaybetmişti. 

 

Emir, Rüyayı elinden alan bu yerden nefret ediyordu.

 

Aklında Rüya ormanlık alanda ilerlerken zihnine düşen her anı için biraz daha gaza bastı. Rüya, bu hayatta Emir'i hak ettiğinden fazla seven bir insandı. Emir onun tarafından sevildiğini her zaman hissetmiş ve onu ne kadar sevmediğini sansa da hep çok sevmişti. Nasıl sevmesindi ki? Hayatta yaşadığı tüm acılara rağmen dimdik hayatta durmayı başarmıştı. Yıkılmamıştı... Pes etmemişti... En zor anda bile korkup geri kaçmamıştı. İçinde hep bir çocuk büyütmüştü. O çocuksu halleriyle herkese kendini sevdirebilirdi. Hele güzelliğiyle... Duru bir güzelliği vardı. Herkesi döndürüp bir kez daha baktıracak kadar.

 

Ne kadar Rüya'nın onun için bir görev olması gerekse de Emir ona hep daha fazla değer vermişti. Canından öte görmüştü.

 

Fakat şimdi canından can kopmuştu.

 

Sadist bir katil onu yakalamıştı ve ona ne olduğu hakkında ne bir fikri ne de bir ipucu vardı.

 

Onu kaybetmişti. Belki de hiçbir zaman bulamayacaktı.

 

Emir bu bilinmezlikle gaza biraz daha yüklendiğinde son cümlesi aklında bir daha yankılandı.

 

'Ona ne olduğu hakkında ne bir fikri ne de bir ipucu vardı.'

 

Nereye gittiği bilmeden sürdüğü arabada ormanlık alandan çıktığını fark etmemişti bile. Gerçi son zamanlarda neyi kendi iradesiyle yapıyordu ki? 

 

Sahil kenarını görmesiyle arabayı ani frenle durdurdu. Nefes alamıyordu. Daha fazla oksijene ihtiyacı vardı ama atmosferdeki oksijen ona yetmiyordu. Sanki ciğerlerine oksijen değil de zehir iniyordu ve Emir, o zehri aldıkça ölüme biraz daha yaklaştığını hissediyordu. Belki nefessizliği o zehri daha çabuk içine çekmemek ve acıyı en aza indirerek vücudunun kendine koruma yöntemiydi? 

 

Sahilde insanları mutlu bir şekilde gördükçe aklına Rüya'nın gelmesine engel olamıyordu. Daha doğrusu aklından hiç çıkmıyordu ki... Gerçekleri öğrendiği andan beri sürekli onu düşünüyor bir saniye olsun unutmanın yanında bile geçmiyordu. Ama gülen her insan Rüya'nın gülüşünü gözlerinin önüne getiriyor ve tam kendi huzurunu bulacakken görüntü bir anda ağlayan bir Rüya oluyordu.

 

Çok özlemişti mavi gözlüsünü... Sürekli gülen yüzünü, onu güldürmeye çalışan hareketlerini, yaşına rağmen çocuksu hallerini, buna rağmen mantıklı düşünen yanını... Onun her halini ayrı ayrı özlemişti. En çok da yanındaki varlığını özlemişti. Bazen hiçbir şey demese de sessizce yanında duran varlığını... Emir gözlerini kapattığında yanında olduğunu bildiği hissini özlemişti.

 

Emir, Rüya'yı çok özlemişti.

 

Artık tüm umutlarını tüketmek üzereydi. Gün geçtikçe biraz daha umudu yok oluyordu. 

 

Gözünün önünde onun için yıllardır çabalayan Arzu, Rüya'nın en yakın arkadaşları ve ne kadar onu tanımasa bile merak eden polis memurları... Onların da birer birer kaybolan umutlarıyla Emir'de umutsuzluğa düşmeye başlıyordu. 'Rüya'yı bulacak, onun mavi gözlerine eskisi gibi bakabilecek miydi?'. Bu sorunun cevabını çok merak ediyordu ve cevabının olumsuz olmasından deli gibi korkuyordu.

 

Merhabalar, nasılsınız?

 

 

Loading...
0%