Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@zdatsy

Ne demiş şair;

Ah sana bir sarılsam şimdi,

Kırılsa yalnızlığımın kemikleri.

Gerçekten sarılsa geçer miydi?

Onca yıllık özlem, bir sarılmaya değer miydi?

Peki ya bu aşk, tüm yaşananlara değer miydi?

Emir, ona tebessüm eden gözlerle bakan Arzu'ya içinden teşekkürlerini iletip karakoldan çıktı. Evet, bu yaptığının ne kadar adice olduğunu biliyordu. Kendini aklamak için arkadaşlarının üzerine yapmadıkları bir şeyin suçunu atmıştı. Ama zorundaydı... Rüya'nın kaybolmadan saatler önce yanına gelmesindeki sebebi bulmak zorundaydı. Belki de cevap buydu. Belki o an Rüya bir şey demişti ve Emir bunu hatırlamıyordu.

Aylardır aradığı ipucu burnunun dibindeydi ve Emir bunu daha yeni anlamıştı. Bu zamana kadar ipucunu aslında çok yakınında olduğunu bilmeden hep uzaklarda aramıştı. Ama asıl ipucunun gözünün önünde olduğunu hiç fark edememişti.

Belki de Rüya'yı kurtarmaya şu an her zamankinden daha yakındı.

Ama önce düşünmeliydi. O gün konuştuklarını harfiyen düşünmeli ve bir ipucu bulmalıydı. Rüya'yı biraz tanıyorsa, o gün yanına geldiğinde ona bir ipucu bırakmış olmalıydı. Bu zamana kadar inkar etse de her şeyin farkında olan ve kaybolduğu ana kadar savaşan bu kız ona son anında bile ona iyilik yapmış olmalıydı.

Düşünmeliydi...

Beş Ay Önce

Rüya, ormanın ortasında bir aşağı bir yukarıya mekik dokurken Emir'i bekliyordu. Ona ilk ve son kez veda edecekti. Belki de bir daha hiç konuşmayacaklardı. Emir her şeyi öğrendikten sonra ondan nefret edecekti. Bilmiyordu... Bu ihtimalden deli gibi korkuyordu ama Melih'le anlaşmışlardı. Ona bir söz vermişti ve sözünün arkasında duracaktı. Bu durumda yapması gerekeni yapacak ve ancak Emir'in ondan nefret etmemesini umarak gidecekti.

Onun sevgisini kaybetmek istemiyordu. Ama şu an bunu yapmalıydı. Herkesin mutluluğu için yapmalıydı. Onu korumak için çabalayan Emir, yeni bulduğu kardeşi için uğraşan Arzu ve diğer tüm tanıkları için bunu yapmalıydı. Bu oyunu onlar başlatmamıştı. Ve başından beri bitirebilecek tek kişi kendisiydi.

"Ne oldu Rüya? Neden bir anda beni buraya çağırdın? Kötü bir şey yok değil mi? Biri sana zarar vermeye kalkmadı değil mi? Hadi konuş benimle güzelim."

Rüya, Emir'in ona bakarken ki korkusu, zarar gelme ihtimali yüzünden ki endişesi ve kendisine olan sevgisini hissettikten sonra, gerçekleri onun yüzüne söylemek için topladığı cesaretin tümünü kaybetti. Yüzüne bakarak söylemezdi. Gözlerinde o nefreti görmeye dayanamazdı...

Bu yüzden ikinci plana geçti. Emir, kendisine dikkatle baktığı bir anda kolları göğsünde kalacak şekilde sarıldı ona. Emir'de ne kadar şaşırsa da o da hemen Rüya'ya sarıldı. Emir, ne kadar koruma duygusuyla gözü kör olmuş olsa da Rüya, o sırada elinde hazır bulundurduğu kâğıdı Emir'in montunun göğsündeki cebine gizlice koydu. Biraz daha sarılıp belki de son kez onun varlığından güç aldıktan sonra ayrıldı.

Gitmek zorundaydı. Melih onu bekliyordu.

"Seni her zaman çok sevdim biliyorsun değil mi Emir? Sen her zaman farklıydın. Sevginle, saygınla ve en çok da kalbinle... Bunu unutma. Sen kalbi çok güzel olan bir insansın ve başın sıkışırsa kalbinin sesini dinle."

Rüya son cümlesini söylerken elini Emir'in kalbinin olduğu tarafa yani kâğıdı koyduğu tarafa koydu. Anlamasını umdu. Tüm her şeyi anlamasını... Bir anda, bir o kadar korktu. Tüm bunları anlayıp gerçekleri öğrenmesinden deli gibi korktu. Kendisinden nefret etmesinden ve onu kaybetmekten korktu.

"Neden bunları söylüyorsun şimdi? Bak o katil karşına falan çıktıysa bir şekilde veya başka bir olduysa benden saklama."

Rüya, katil lafını duyduğunda yüzünde oluşan tebessüme engel olamadı. Emir, kendisine ilk defa katilden bahsediyordu ve bunun farkında bile değildi. Bunca zamandır sakladığı sırrı alelacele bir şekilde söylemişti. Ama ne diyebilirdi ki? Zaten kendisi o kâğıdı ve günlüğü okuduktan sonra her şeyi anlayacaktı. Tüm bu olanların ve yaşanılanların asıl sebebini anlayacaktı.

"Sadece içimden geldi. Bir şey olsa söylerdim merak etme."

İçi kan ağlaya ağlaya söyledi bu cümleyi. Zor geliyordu varlığı huzur veren adama bunları yaşatmak, ondan böylesine önemli bir şeyi saklamak... Ama Emir gibi o da her şeyi diğerlerini korumak için yapıyordu.

Ama...

Aması yoktu işte. Kelimeler düğümleniyor ve tıkanıyordu. Emir deyince tüm akan sular duruyordu.

"Neyse ben gideyim. Biraz uyumak istiyorum. Bugün çok yoruldum. Görüşürüz."

Rüya'nın tuhaf davranışlarına anlam veremeyen Emir ne yapacağını şaşırmıştı. Rüya fazlasıyla tuhaf davranmıştı. Normalde asla davranmayacağı gibi davranmış ve onun tarzı olmayan bir şekilde konuşmuştu. Ama şimdi amirliğe gidip üstlerine vermesi gerek bir rapor vardı.

Rapor verdikten hemen sonra Rüya'nın yanına gitmeyi aklına yazdı.

Ama amirliğe verdiği rapor sonunda ona gitmeye tam hazırlanırken aldığı haber sonrası Emir, Rüya'nın yanına bir daha hiç gidememişti.

-

Emir aklına gelen anıyla beraber düşündü. Nerede bir ipucu vardı? Rüya nerede ona araştırması için bir şey vermişti? O tuhaf davranışların arasındaki ipucu neredeydi?

Aklına Rüya'nın sarılırken elini kalbinin üstündeki cebe koyması ve sonrasında konuşurken kalbini göstermesi geldi. Uzun zaman sonra kalbinin heyecandan attığını hissetti. Elleri bir anda uyuşmaya ve istemsiz yüz kaslarında oynamalar olmaya başladı. Eğer yanılmıyorsa aradığı cevap cebindeydi. En başından beri ondaydı...

Üstünde o günle aynı mont olmasına şükrederken elini tam cebine götürecekken çalınan kornayla kendine geldi. Şu an seher halinde bir arabadaydı. Ve o ipucunu alıp Rüya'yı bulmadan ölmek istemiyordu. Önce arabayı kenara çekmeli ve sonra ipucuna odaklamalıydı.

Yoksa Rüya'yı bulmadan kendi ölecekti.

Bulduğu ilk kaza yapmayacağı bir yere arabayı park ettikten sonra titreyen ellerini umursamadan elini cebine attı. Umduğu gibi olması için dua ederken eline değen kağıtla yüzünde ilk defa gerçek bir tebessüm oluşmasına engel olmadı.

İçinde yaşadığı mutluluk ve korkuyla kâğıdı cebinden içindeki yüksek duygularına tezat yavaşça çıkardı. Uzun zamandır cebinde kalmasından dolayı yıpranmıştı. Dörtte katlanmış kâğıdı zarar vermemeye çalışarak açtı. Rüya'nın yazdığı satırlar karşısında duruyordu. Belki de Rüya'nın nerede olduğu bu kâğıtta yazıyordu.

Önce derin bir nefes aldı. Aklının hâlâ bir köşesinde olan iş arkadaşlarını bir süreliğine dışarıya bıraktı. Sadece ama sadece önündeki mektuba odaklanarak okumaya başladı.

-

Emir... Bu mektubu sana vermişsem, doğruları yüzüne söylemeye cesaret edememişimdir. Sana söylemek yerine okumanı tercih etmişimdir. Sana, Arzu ve Melih'in geldiğinizden beri olan her şeyi anlatacağım. Tüm gerçekleri öğreneceksin.

Ama bil ki ben seni çok seviyorum. Yanlış anlama. Sana aşık değilim. Sen benim için her zaman bir ağabey gibiydin.

Neyse, bunlar şu an önemli değil.

Sen her zaman varlığıyla huzur bulduğum, hayatımın en önemli insanıydın.

O yüzden özür dilerim...

Gerçekleri yüzüne söylemedim ama benim ağzımdan çıkan sözlerle öğreneceksin yine de. Nasıl mı?

Gamze ile kaldığım eve git. Odamda, yatağın yanındaki dolabın içinde bir kutu var. Onu al. İçinde günlük var. Oku onu. Her şeyi öğreneceksin.

Benden nefret etmemen dileğiyle...

Rüya

-

Emir okuduğu mektupla kafası bir hayli karışmıştı. Rüya'nın neden ona benden nefret etme dediğini anlamamıştı. O günlükte nasıl gerçeklerin yazılmış olabileceğini anlamamıştı. Tek bildiği o eve gitmeli ve o günlüğü okumalıydı. Ama içinde ne bulacaktı hiçbir fikri yoktu. Sadece derin bir korku vardı.

Ne gibi gerçeklerden bahsettiğini anlamamıştı.

Arabayı yeniden çalıştırıp bulunduğu yoldan hızlıca ayrılıp Gamze ve Rüya'nın evine doğru gitmeye başladı. Sabah oraya gittiğinde gördüğü kâbus ve karakola çağırılması sebebiyle acele bir şekilde evden çıkmış ve sonradan tatsız bir sürü olay yaşanmıştı. Aklından ne kadar kötü anları silmek istese de sadece şimdi de öyle olmayacağını umarak eve doğru sürmeye devam etti.

Sabah korkuyla çıktığı evden şimdi içinde her zamankinden daha büyük bir umutla gidiyordu. Bir yerler de var olan korkuyla da...

Evin önüne geldiğinde ne kadar hızlı hareket etmek istese de vücudu sanki inadına yavaş hareket ediyordu. Mektup ne kadar onun için umut ışığı olsa da mektupta yazılanları düşündükçe fikri değişiyordu. Rüya, ondan nefret etmemesini isteyecek ne olaylar yaşamış olabilirdi düşüncesi aklını kurcalıyordu. O günlük çok büyük ipucu olmasının yanı sıra Rüya'nın nerede olduğunu söyleyecek tek gerçek delildi. Ama o, birazdan okuyacaklarından deli gibi korkuyordu.

Düşünceleri arasında ne ara karakoldan eve geldiğini anlamamıştı bile. Seri adımlarla arabadan inip anı seri adımlarla apartmandan yukarıya çıkmaya başladı. Sabah, tek adım atmaya dahi hali yokken, şimdi o günlük için tüm dünyayı yeniden fethedecek kadar güçlü hissediyordu kendini.

Gamze'nin polis merkezinden geldiğini umarak evlerinin bulunduğu kata çıktı. Onu en son orada bırakmıştı. Yine de dönmüş olmasının umuduyla zile basıp birkaç dakika bekledi. Sanki ona bir ömür gibi gelen dakikalar sonunda kapıyı açan biri olmayınca Gamze'nin gelmediğini düşünmüştü. Tam Gamze'yi aramak için telefonunu çıkarmışken aralanan kapıyla gözleri yarı aralık olan kapıyı buldu.

Gamze uykulu gözlerle ona bakarken içinde artan korku ve mutlulukla ona bakmaya başladı. Gün içinde iki kere gelmiş olmasının yanı sıra karakolda yaşanılanlardan sonra gelmiş olması onu şaşırttığının farkındalığıyla içindeki arbedeyi biraz kontrol altına almaya çalışarak ona sorar gözlerle bakan Gamze'ye açıklama yapmaya başladı.

"Bak... Rüya bana bir mektup bırakmış. Orada yazana göre odasında bir kutu varmış ve içindeki günlükte gerçekler yazılıymış. Ne olduğunu bilmiyorum ama belki Rüya'yı bulabiliriz. Bu zamana kadar ki elimize geçen en önemli kanıt bu. Bu sefer gerçekten ona çok yaklaştık. "

Gamze yaşlanmış gözleriyle kendisine bakarken o da ağlamamak için zor duruyordu. Çünkü bir kere kendini bırakırsa bir daha toparlanamayacağını iyi biliyordu. Bu yüzden dik duruşundan ödün vermeden ona bakan Gamze'ye bakmaya ve ne diyeceğini beklemeye koyuldu.

"Sana inanıyorum. Gel, bak. Ama lütfen onun yerini bulamazsan bana bir şey söyleme olur mu? Çünkü bir kere daha heveslenip yıkılmak istemiyorum. Bu ipucunun onu bulacağına inanmak istiyorum."

Gamze evin kapısını açık bırakıp içeriye doğru sarsak adımlarla gitti. Emir onu anlıyordu. Herkesten daha iyi anlıyordu. Her seferinde umutlanıp yeniden, defalarca o umudun kırılmasının ne demek olduğunu biliyordu. Acıyı derinlemesine hissederken o umudun yeşerip her seferinde aynı yerden defalarca kez kırılmasının nasıl bir his olduğunu biliyordu. O acının her seferinde katlanarak arttığını, içindeki boşluğun büyüdüğünü, gücünün tükendiğini çok iyi biliyordu.

Ama bu sefer ki başkaydı. Rüya'ya en çok yaklaştıkları an şu andı.

Yavaş ve sakin adımlarla bir kez daha evden içeriye girdi. Şimdi o odaya girmeli ve günlüğü bulmalıydı. Sonrasında zaten her bir sayfasını okuyacak ve Rüya'yı ne pahasına olursa olsun bulacaktı.

Bu sefer bulacaktı...

Ceset Bulunmadan 5 Sene Önce

Rüya, en yakın arkadaşı Gamze, liseye başladıktan sonra tanıştıkları, Gamze ile sevgili olan Onur, beraber okuldan çıkmış ve yemek için bir kafeye gidiyorlardı. Normalde Kuzey'de onlarla beraber gidecek ve klasik bir lise arkadaş aktivitesi yapacaklardı. Ama o, yeni kız arkadaşını eve bırakmaya gitmişti. Çok geç kalmadan geleceğini onlara defalarca söylemişti. Rüya, onu çocukluğundan beri tanımasa ve bu kadar sevmese çoktan onunla küsebilirdi. Ama onu ağabeyi gibi görüyordu ve iyi-kötü her gününde Kuzey yanındayken değil onunla küsmek, kızmaya bile içi el vermiyordu.

Kıyamıyordu...

Rüya, Onur ve Gamze ona hızlı olmasını söyleyerek anlaştıkları kafeye gelmiş, oturmuş ve sipariş vermişlerdi. Aralarında siparişi beklerken konuşmaya dalmışlardı. On dakika sonra ise Kuzey de yanlarına gelmiş o da aralarına katılmıştı. Her 17 yaşında olan gençler ve lise arkadaşları gibi onlar da gülüyor ve eğleniyordu. Ta ki Rüya'nın telefonuna gelen mesaja kadar. Mesaj sesi masada duyulduğunda kimse sıradan bir mesaj olduğunu düşünerek önemsememişti. Fakat Rüya, mesajı okuduğu zaman tüm kanının çekildiğini hissetmişti.

"Eğer o masadan kimseye çaktırmadan sessizce kalkıp kafenin arka tarafına gelmezsen ailenin ölümüne sebep olan kazanın aynısı arkadaşlarının başına da gelir."

Rüya dona kalmış bir şekilde mesajı okumuştu. Hiçbir tepki vermeden telefonuna bakıyordu. Bu kazadan halası dışında kimsenin haberi yoktu. En yakınındaki arkadaşları dahi ailesine ne olduğunu tam anlamıyla bilmiyordu. Basit bir kazada öldüklerini sanıyorlardı. Kim ona böyle bir mesaj atabilirdi? Bu gerçeği kim nasıl bilebilirdi? Ve bilse bile neden ona böyle bir mesaj atıp onu tehdit ederdi?

"Ben bir lavaboya gidip geliyorum."

Rüya masadan sakince ve dikkat çekmeden kalkıp mesajda yazan gibi kimseye de bir şey demeden kafenin arka tarafına doğru ilerlemeye başlamıştı. Fakat arka tarafa doğru ilerledikçe masaların tamamıyla boş olması dikkatini çeken ve onu en çok korkutan şeydi. Tek bir masa hariç hepsi doluydu. Rüya yavaşça dolu olan masaya doğru ilerledi. İçinde kaçmak için çırpınan kısmını yok sayarak tek başına oturan adamın yanına yürümeye başladı. Yüzünde içindeki fırtınaya rağmen bir şey belli etmeyen bir maske takınmış ve gayet rahat bir görünümle masada oturan adama yaklaşmaya başladı. Tam masanın yanına geldiğinde ise aralarında bir adım varken, sandalyede oturan adam arkasını dahi dönmeden konuşmaya başladı.

"Hoş geldin Rüya. Geç, karşıma otur."

Merhabalar, nasılsınız?

Loading...
0%