Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Kayboluş

@zecader

Ben Beril; baykuş sesleri arasında koca bir ormanda kayboldum. Sadece cılız bir miyavlama sesini takip ettim, bi’ orman olduğunu dahi bilmeden kendimi burada buldum. Güneş yeni batmaya başlamış ve rüzgarın serinliği çıkmaya başladığı vakit Eda’nın yanına gitmek için evden ayrıldım.

 

Her zaman yürüdüğüm, yıllardır yürüdüğüm o yollardan yeniden geçtim.

Evden çık, sola dön, sağa dön, düz git ve okulun önünde buluş. Gözlerim bağlı bulabileceğim bu yolların her zerresini ezbere biliyordum. Okulun karşısındaki kaldırıma çöktüm ve Edayı beklemeye başladım. Bağlamayı başaramadığım bağcıklarım açılmış, beyazlıklarına tozlar gri renkler bırakmıştı. Aldırmadım. Eda geldiğinde benim için bağlar,dedim.

 

Üç sokak ötedeki ana caddeden gelen kesik araba seslerinin arasına bir kedi miyavlaması dahil oldu. Nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum, sola döndüm. Okulun karşısında küçük bir kitap kafe vardı. Hemen arkasında da bakılmamış otların sarmaladığı bir bahçe. Kışın yağmur suları biriktiğinde kurbağa yavrularının yüzüşlerini izlediğimiz, bahçe.

 

Sesi takip ettiğimde kendimi bahçenin ortasında buldum. Yazı karşılamaya hazırlanan sararmış otlar arasında beyaz bir kedi duruyordu. Hızlıca ona doğru eğildim. Pamuk gibi tüyleri evden kaçmış olduğunu gösteriyordu.

 

“Senin burada ne işin var küçüğüm..”

 

Avucuma sığan küçüğe doğru endişeyle sordum. Bana karşılık iki ufak miyav yanıtını verdi.

Güzelliğinden gözlerimi alamadım. Parlak mavi gözleri, bembeyaz ve pamuksu tüyleri ile ilk defa gördüğüm bir güzellikti. Nereden geldiğini merak ettim. Eda’nın yanına gidersem, ailesini bulabilirdim.

 

Özenle kucakladım, iyice küçülüp kucağıma sokuldu. Mırıltısını ve sıcaklığını hissetmek yüreğimde koca bir volkanı alevlendiriyordu. Ayağa kalkıp kapıya doğru döndüm.

 

Ayağa kalktım, kapıya döndüm..

 

Ama.. 

 

Ama kapı yoktu. Önümde uçsuz bucaksız bir yeşillik uzanıyordu. Bu kadar büyük ağaçların olduğunu hiç fark etmemiştim, bu kadar kapıdan uzaklaştığımı hiç fark etmemiştim. Ufak bir şaşkınlık kaplarken, hızlıca ilerlemeye başladım. Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm. Kapıya yaklaşmak yerine daha da uzaklaşırcasına bir his kapladı içimi. Ben küçük bahçede hiç ağaçlar görmemiştim. Koca, uzun ve kalabalık ağaçları nasıl daha önce fark edememiştim?

 

Yürümeye devam ettikçe şaşkınlığın yerini endişe almaya başladı. Huzursuzluğu hisseden küçük -evet O’na küçük diyeceğim- miyavlamaya başladı.

 

“Şhh, sakin ol Küçük. Buradan çıkacağız.”

 

İçten içe kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Buradan bir an önce çıkmak istiyordum.

İlerlemeye devam ettim. Aralıksız on dakika yürüdüğüm halde bir yere varamamıştım. Bir odadan hallice bahçenin bu kadar büyük olması mümkün değildi. O bahçe dışında bir yerde olmam ise imkansızdı. Kaybolmuştum.

 

Zihnimde, bahçede ve korkularım arasında.

 

Endişeyle aklıma gelen ilk isme seslendim: Eda! Eda, yardım et.

 

Bekledim, bekledim ve bekledim. Yanıt alamadım. Kucağımda Küçük, yere çöktüm ve gözyaşlarımın özgürlüğüne müsaade ettim.

 

 

 

 

Eve gitmek istiyorum.

Loading...
0%