Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 10

@zeeyneep41

Heyoooo. Bugün yine buradayım ve kıskançlıklarla dolu bir bölüm ile geldim.

 

Sevgili Annemin Hikayesi okuyucuları, lütfen küçük yıldıza dokunarak oy vermeyi unutmayalım.

 

Yorumlara çöküyor muyuz artık.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~

 

Bu sırada Ömer ağa da oturmuş ve annesine dönmüştü. "Evet, anne Zeynep bir soru sordu. Bende merak ettim doğrusu. Sen Zeynep'in annesini tanıyor musun?" diye sormuştu. Zeynep minnet duymuştu Ömer ağaya. Çünkü bir şeyler duymak istemişti. Bildiği hikâyenin başkaları ne kadarını biliyordu bilmek istemişti.

 

*** 

 

24 yıl önce

 

Yıllar evvel ailesi ile gittiği düğünde Zişan, bekâr bir genç kızdı. Evlilik çağı gelmiş ve ailesinin uygun gördüğü bir görücü ile evleneceğini düşünürken gördüğü gelinin güzelliğine dalmıştı. Kendini o gelin gibi hayal etti.

 

"Anne gelin ne kadar güzel değil mi?" diye annesini dürterken annesinin geline bakmasını sağlamıştı. Güzellik ne kadar da önemli görünüyordu o zaman Zişan'a. Zamanla öğrendi güzelliğin pekte önemli olmadığını. Kaderi güzel olsun dedikleri, tam da Demet için söylenmiş gibiydi.

 

"Kızım, kaderi güzel olsun. Gerçi bir ağa oğlunu aldı ama Havin pek zor kadındır. Havva'yı gelin alamadı diye yüzü asıktır baksana. Umarım yuvası huzurlu olur, kaderi güzel olur" diye dua eden annesine "Âmin!" diyerek cevap vermişti Zişan.

 

Kendisini o gelin gibi güzel hayal ederken gözleri Bekir'e değmişti. Nefesi tutulurken kalabalıkta kaybolan adamı bir daha görmek istese de asla görememişti. Çareyi gelinin yanına giderek tebrik etmekte bulmuştu.

 

"Çok güzel gelin olmuşsunuz Gelin ağa" diyerek konum olarak aynı konumda olduklarını belirtmek istemişti ama Demet İstanbul'da bu kelimeleri hiç duymadığı için anlamamıştı.

 

"Teşekkür ederim" derken ellerine baktı. Yüzük olmadığı için "Umarım sen daha güzel bir gelin olursun çünkü çok güzelsin" diye ekledi. Zişan kendisine yapılan bu iltifatla kendini güzel bulmuştu. Çünkü çok güzel bir kadın, İstanbul'lu bir kadın ona sen daha güzelsin demişti. Gülümseyerek annesine gittiğinde Demet'le yaptığı konuşmayı anlatmıştı.

 

Bir başka yaşıtını da nişanlanmış görünce gelinin söylediğini bile unutup hüzün dolmuştu yüreği. Yakında evde kaldı demeleri an meselesi olacaktı. "Belki onun gibi bir gelin olamam ama onun gibi bir gelinim ve kızım olsun isterim" diye dua etmişti.

 

Bir yıl içinde ne o gelini görmüş ne de o kadınla ilgili haberleri kontrol etmişti. Aklından hiç gitmeyen kadının güzelliği, kendisini öyle hissetmesine neden oluyordu. Ayna karşısına geçiyor ve provalar yapıyordu. Manken yürüyüşleri yapıyor ve İstanbul'lu gelin gibi kibar konuşmaya çalışıyordu.

 

Kısa bir zaman sonra kısmeti bönmüş ve ailesinin onayıyla Bekir Demirhanlı ile evlenmesine karar verilen Zişan bir hafta içinde gelin olmuştu. Kayınvalidesi iyi bir kadındı. Elinden geldiğince ona yardımcı olmaya çalışıyordu. Zişan'da ona karşı saygıda kusur etmemek için çabalıyordu.

 

Yine günlerden bir gün Bekir Bey okumaya önem veren ailenin reisi olduğu için kız çocuklarının da okula gitmesi için ailelerle konuşmuştu. Onlara emir vermekten başka çare kalmamıştı ki sonunda kız çocukları da okula başlamıştı. Zişan ise bu dönemde Bekir'in eşi olmak mı yoksa çocuk olmak mı lazım emin değildi. Bekir Bey onu kırmazdı ama evli kadın okuma yazma öğrenmek isterse de iyi karşılanmazdı.

 

Bir gün bir cesaret kocasına "Bende okumak istersem ne dersin bey?" diye soruverdi. Bekir Bey ise koca kadını okula göndermek istememişti. Sonuçta el âlem ne derdi diye düşündü. Karısının gözlerinde okumayı gerçekten istediğini görünce sessizce düşündü. Karısı bir cevap beklerken ona çözümsüz kaldığını bildirerek üzmek istemedi.

 

"Kocaman kadınsın! Seni okula gönderemem ama görürüm ki okumak istersin. Bir çözüm bulmak için bana biraz zaman ver!" diyerek kestirdi. Aşiret çocuk haberi beklerdi ve o karısını okula gönderemezdi. Belki bir hoca tutarım diye düşünmüştü. Gizli bir yol arayacaktı ama bunu Zişan'a söylemek istemedi. Umut vermek istemedi. Çare bulamazsa umudunu kırmak daha kötü olacağı için kendini uykuya bıraktı.

 

Günler sonra Zişan'a güzel haberle geldi Bekir. Mehmet ağanın eşi, Zişan'a ders vermeyi kabul etmişti. Zişan komşuluk olsun diye gidecekti ve orada hem ders görecek hem de arkadaş olacaktı. Zişan sayesinde evlerinde neler olduğunu da görebilirdi. Aşiret ağası olmaktan ziyade ağalar ağası olduğu için yerinde gözü olan olabilirdi. Kendisine yapılacak bir hamle hayatından çok şeyi alıp götürebilirdi.

 

Zişan ise bir iki hafta içinde Samyeli konağına gidip gelmeye başlamıştı. Demet'i her gittiğinde yerleri silerken buluyordu. Mutlu görünürdü ama çilekeş bir kadın gibiydi. Kayınvalidesi onu hiç istememişti ve istediği gelin adayı ise o kadına kuma gelmiş. Hem de oğlu olan kadına. Zişan içten içe çok üzülürdü durumuna ama elinden bir şey gelmezdi.

 

Bir gün Bekir'e anlattı durumu. Bekir ise istediği bilgileri almaya başlamanın keyfindeydi. Karısına dikkatle izle ama müdahale etme diye belirtmişti. Kendisine anlatmasını ve gerekirse kendi müdahale edeceğini belirtti. Zişan ise sürekli giderdi. Demet'in oğlu o zamanlar üç yaşlarındaydı ve çok yakışıklı olacağını belli ediyordu.

 

Zişan, Demetle konuşurken öğrenmişti ki oğlu kardeşine benzermiş. Barış... Adı ne kadar güzel. Demek ki İstanbul'da böyle isimler vardı. Acaba oğlum olsa ne isim koyardı kayınvalidem diye geçirdi içinden. "Kimse kendi çocuğunun ismini koymazdı ki bende koyayım" diye içinden geçirdi. O zaman Demet'in kendi çocuğunun ismini koyduğunu duyunca açıkçası biraz imrenmişti ama yaşadıklarını görünce imrenmekten vazgeçmişti.

 

Demet'in bir gün başka konağa geçtiğini öğrenince biraz derslere ara vermeye karar verdiler. Sonunda kendi gebeliği de ortaya çıkmıştı. Bekir Bey tüm Mardin'de yemek düzenlemiş ve çocuklarını ilan etmişti.

 

Günler sonra tekrar derslere başlarken bu sefer eşi pek razı değildi. Çünkü gidip gelmesi bebeğe zarar verebilirdi. Sonuçta bu bebek soyunun devamı olan erkek bebek olabilirdi. Kayınvalidesi bile el üstünde tutmuştu onu ama bu gidip gelmelerden pek emin değildi.

 

Zişan ise Demet ile gönül dostu olmuştu. Giderken oğluna hediyeler götürürdü. Durumları iyiydi elbet ama Mehmet ağa oğluna oyuncak bile almazdı. Belki çocuk hediye seviyordur diye aldığı ilk hediyede sevinince her gittiğinde elinde bir hediye olurmuş.

 

Yine böyle bir günde giderken kırmızı bir top almış Savaş için. Demet'in konağına geldiklerinde ise Savaş'ı oyuna almayan bazı çocukların onu iteklediğini görünce birden yanına gidivermiş. İçi sızım sızım sızlamış o çocuğa. Yıllar geçmiş ama o çocuğu unutmamış.

 

Savaş hediyeye sevinse de pek belli edememiş. Sonuçta onu istememiş o çocuklar. Neden? Nesi varmış peki Savaş'ın? Babasının sevmediğini kim sever ki? Dedesinin okşamadığı saçlara kim dokunur? Zişan o zaman hatırlamış annesinin sözlerini.

 

"Kaderi güzel olsun kızım" dediği düğün gününü...

 

"Demet, Bir oğlum olacak biliyorum. Bir gün bende kayınvalide olursam senin gibi güzel bir gelinim olsun isterim. Huyun güzel, yüzün güzel. Sana nasip olmayan kader belki duamdaki kıza nasip olur da yüzü güler" demişti Zişan. Demet ise gözleri dolu dolu baktı arkadaşına.

 

Günler günleri haftalar da haftaları kovalamış. Zişan sonunda doğurmuş. Demet'i özler olmuş. Onunla yaptığı sohbetleri seven kadın içinde sıkıntılarla da olsa bir gün Demet'in evinin yolunu tutmuş. Savaş ile Ömer'ini tanıştırmaya gitmiş. O gün o çocuğun mutluluğunu da unutmamak üzere kalbine yazmış.

 

Savaş, Ömer'i incitmekten korkarken sevmeye de doyamamış. Gidip gelmelere devam ederken Zişan, Demet'ten okumayı iyice öğrenmiş. Demet ise Zişan sayesinde örgü örmeyi öğrenmiş. Savaş ise hiç annesine yük etmeden sevmiş Ömer'i. Yürümeyi öğretmeye çalışması bile yüzlerini güldürür olmuş. Bir çocuk ziyan olurken Zişan kaderine üzülmüş.

 

"Demet hiç gitmeyi düşünmedin mi?" diye sorduğu sorunun cevabı içinde yel estirmiş. Sevginin bu denli acıtabileceğini bilmemiş. Sonuçta kocasını sever olmuş. Gideceğini düşünmemiş ya bu yüzden bilmezmiş gidenin acısı büyük olur diye.

 

"Gidebilsem... Ah bir gidebilsem Zişan. Şu yüreğime söz geçirebilsem de gitsem... Gurursuz bir kadın gibi kalmışım burada ama oğlumu bırakamam ki. Soy diye alırlar elimden diye korkarım Zişan. Gerçi o kadın benim oğlum değil de onun oğlu ağa olsun ister. Biliyor musun? Onun oğluna hediyeler alırmış Mehmet. Benim oğlumu görmez bile" sözlerini söylerken gözlerinden bir koca gözyaşı damlamıştı.

 

O gözyaşı sanki Zişan'ın yüreğine damlamış gibi sırılsıklam olmuştu. Birkaç hafta daha böyle giderken Zişan'a güzel bir haber vermişti Demet. Demet'in yuvasını kurtarma hayalleri, o kadını evlerinden uzak tutma hayalleri sonunda kabul olmuştu.

 

Hamileydi!

 

Belki de bu çocuk onlara yuva olacaktı. Belki de bu çocuk yuvalarını tekrar bir araya getirecekti.

 

Hayaldi!

 

Hepsi hayal...

 

Yanında kalacak olan adam hiç gider miydi? Gitmezdi! Öldürsen bile kıyamaz da gitmezdi. Seni ve o kadını idare eden adamdan da iyi bir baba olmazdı. Savaş'ın ne günahı vardı ki görmedi gözlerin onu? Bu çocuğun ne suçu var ki sen onu da görmeyeceksin.

 

Haftaya doktora gitmeyi düşündü Demet. Doktora gidecekti ve hamile olduğunu eşine emin olunca giyecekti. Demet havalara uçmuş gibi bir kırık umuda tutunmuştu. Bir çocuk yuva olur mu? Demet'e umuttu işte. Sanki tekrar yaşamaya başlamıştı.

 

Demet doktora gitmişti. O zamanlarda durumu iyi olanlar giderdi doktora. Demet'te gitmişti işte. Merak etmişti. Savaş'ta kimse ona bu fırsatı sunmamıştı ama artık yuvasını eline almak isteyen kadın vardı. Nasıl olsa kocası kendi odalarında yatıyordu. O kadının yanına bile gitmiyordu.

 

Öyle demişti!

 

Doktor odasından çıkınca kayınvalidesi ile o kuması olan Havva'yı gördü Demet. Eli oğlunun elini kavrarken, kadının karnında kaldı gözleri. Havva ise sinsi bir gülüşle baktı kadına. Sıra bekliyormuş gibi oturduğu yerden karnını okşarken, Demet'e bakarak kayınvalidesine konuşmuştu.

 

"Ay anne çok heyecanlıyım. Mehmet doğum hediyesi ne alacak acaba?" diye konuşurken, Demet'in içinde bir şeyler kırılmıştı. Tutunduğu umudu ile yerle bir olmuştu. Vakur duruşunu bozmadan ilerledi Demet. Kendisini bekleyen arabaya binerek önce eve gitti. Evde çalışan Zehra'ya oğlunu emanet ederek tepeye gitmeye karar verdi.

 

O uçurumdan defalarca atmak istedi kendisini ama bu sefer değil. Artık bir bebeği vardı ve ona kıyamazdı. Elinden yaşama hakkını alamazdı. Saatlerce o taşın üzerinde ağladı. Sıcacık Mardin havasında üşüyen tek kişi Demet'ti. Takati bitene kadar ağladı. Kendisini bekleyen arabaya binerek evinin yolunu tuttu.

 

Kendisini bekleyen Zişan'ı bile görecek gözü yoktu ama gelmişti işte.

 

Anlattı ona her şeyi.

 

Tek tek!

 

Yandı o an iki arkadaş. Zişan ise yalnız bıraktı arkadaşını. Eve gitme saati gelmişti ve evine gittiğinde arkadaşının durumunu anlattı eşine. Yandı arkadaşına ama elinden gelen bir şeyde yoktu.

 

Demet ise o gün ilk defa aradı ailesini. Biliyordu ailesi ona kıyamazdı. Mehmet o kadınla evlenince almak istediklerinde Demet gitmeyince küsmüştü ailesi. Sonunda telefonu annesi açmıştı ama Demet'in konuşacak takati yoktu. Ağladı birden, ağladı ve annesi anladı onu. İki kadın ağlarken sesleri karıştı birbirine. Demet kapattı o telefonu ve odasına gitti. Annesi ise bir daha arar belki diye telefonun başında kanepede uyudu o gece.

 

Demet sabah erken saatlerde yine arayınca annesi açtı telefonu. Bu sefer ağlamadı Hande Hanım. Ağlamadı ve kızına sordu "Neden ağlıyorsun?" diye. "Gel!" dese gelecekti Hande Hanım ama gel demedi Demet. Babası ise annesinden aldığı telefonu kulağına bir özlemle götürdü ama kızgındı kızına. O güçlü bir kız olsun diye okutmuştu onu ve kızı bir gurursuz gibi o adamın ve yeni karısının yanında kalıyordu.

 

"Kızım! Gelmeye mi karar verdin?" dedi Ahmet bey. Demet ise sessizdi. Düşündü bir süre ama daha içinden atması gereken bir aşkın kırıntıları vardı. Babasına bunu söylese kızacaktı ama Demet kızsın istemedi. Sadece biraz zaman istemek için araladı dudaklarını.

 

"Baba! Geleceğim ama biraz zaman. Öyle çekip gelemem. Oğlumu da alabilmek için plan yapmam lazım. Ben planı yapınca sizi arayacağım! Gel desem gelir misin baba?" diye sordu Demet. Sesi titrese de emindi. Burada büyük bir alev bırakacaktı ama gidecekti. Planı da hazır gibiydi ama yine de bekleyecekti.

 

"Gelirim kızım. Gel desen iki elim kanda olsa gelirim. Bir ordu olur gelirim" dedi. Demet ise emin olsa da sormak istedi. Babalık işte buydu. Oğluna acıdı. Hiç babalığı görmemiş bir adamın çocukları olunca ne yapacaktı ki? Dertlerine bir de oğlunun babasızlığını ekledi ve ağladı.

 

"Baba gizli bir ev al. Koru orayı ve bizi oraya yerleştir isterim. Sizi aramaya gelirlerse bizde değil dersiniz. Bahçesinde her şey olsun. Oğlumun bir ihtiyacı olmasın isterim çünkü uzun süre oradan çıkmayacağız. Çalışanlar gelir ihtiyaçları almaya. Sizde gelmeyeceksiniz ki ben bulunmayayım. Oğlum için baba, oğlum için..." Babasına söylediklerini anlamıştı Ahmet Bey ama sessizdi. Gel dese gelirdi ve alırdı kızını. Koru dese korurdu. Ölürdü ama yine vermezdi onları.

 

Sessizdi Ahmet Bey ve Demet'i dinledi bir süre. Planı anlattı Demet. Emin değildi ama biraz daha düşünmenin iyi olacağını biliyordu. Kardeşi ise daha kurnazdı. Planın üstünde düşünmesi için zaman verdiler birbirlerine ve kapattılar telefonu. Demet ise kendisini bir girdapta gibi odasına hapsetmişti.

 

Savaş annesinin yaşadığı durumu anlamaya çalışıyordu ama anlayamıyordu. Tek bildiği annesinin çok ağladığıydı. Elinden bir şey gelmemesi küçük yüreğini dağlıyordu. Annesinin yanına giderek gözyaşlarını silmeye başlamıştı. Demet ise sessizleşerek oğlundan gizledi gözyaşlarını.

 

O gece Mehmet geldiğinde uzak durdu ondan. Kavga etmeye başladı. "O kadına gittiğini biliyorum" dedi. Mehmet ise mahcuptu karısına. Peri kızı ne kadar da zayıflamıştı. Yemek yemez oldu herhalde diye geçirdi içinden. Ağlamış gözleri kızarmaya başladığında kahretti Mehmet'i.

 

"Güç ne ki Mehmet ağa. Ağa olmak için evlendiğin kadınla mutlu musun bari?" diye çemkirdi. İlk defa ağa demişti. Evlendi evleneli Mehmet ağam, canım ağam derdi. Severdi Mehmet ağayı. Çok severdi ama çok sevmek bazı şeyleri çözmezmiş, öğrendi.

 

Mehmet ağa ise sessizdi. Söyleyecek hiçbir şeyi yoktu çünkü peri kızı hala peri gibiydi ama o peri artık aşkla bakmıyordu kendisine. Zaten kendisi yüzünden böyle değil miydi? Neydi onu böyle kahreden. Evlenirken biliyordu ki böyle olacağını. Kapıya doğru ilerlerken Demet'in sözleri ile olduğu yere çakılır gibi durdu Mehmet ağa.

 

"Sevmiyorsan bırak gideyim. Oğlumu alayım gideyim. Sende ailen ile mutlu ol" demişti. Mehmet ise kalbine saplanan acı ile döndü Demet'e. Olmazdı, olamazdı.

 

"Ne diyorsun kadın sen. O benimde oğlum. Gideceksen tek gideceksin ama bil ki bizde gelinlikle gelinir, kefen ile gidilir!" demişti. Oğlunu bırakıp gidemeyeceği için böyle söylemişti. Demet ise sessizdi. Mehmet bu sessizliği fırsat bilerek gitmişti. O kadına gitmişti.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%