Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Bölüm 16

@zeeyneep41

Heyooo ben geldim aşkolar

 

Yeni bölüm heyecanı ile geldim

 

Satır aralarını yorumlarla doldurmayı unutmayınız.

 

Sol alt köşedeki yıldıza basarsanız çok mutlu olacağım.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~

 

"Ateş ağa! Çık karşıma!" diyerek bağıran Savaş, kardeşini arkasında tutarak avlunun ortasına kadar gelmişti. Mehmet ağa oğlunu görmenin bir sevincini yaşarken diğer oğlu için endişe etmişti. Sonuçta ikisi de kendisinin oğluydu.

 

***

 

Ateş ise alçılı eli ile aşağı inerken yürüdüğü yerleri yakıyordu. Yaka yaka geldiği avluda Savaş'ın karşısına geçerek durdu. Etrafındaki herkese gülümseyerek bakarken Savaş'a dönünde dudakları daha da kıvrıldı.

 

"Ne o Savaş Bey! Arkandaki adamlara mı güvendin?" dediğinde Savaş gülümseyerek Ömer'e ve Ömer'in adamlarına baktı. Kardeşini geri çekilmesi için başıyla işaret vermişti. Zeynep yeteri kadar uzaklaştığında Ömer, Murat'a Zeynep'e dikkat etmesini emreden bakışı ile bakınca Murat görevini anlamıştı.

 

Savaş Ateş'e dönerken yumruk yaptığı eli ile Ateş'in karnına geçirmişti. İki büklüm olan Ateş'in ensesine vurarak yere sererken, sağ ayağı ile de tekme atmıştı. Mehmet ağa ne yapacağını bilmezken herkes Savaş'ın öfkesini görüyordu.

 

"Ulan it! Ben kardeşime dokunan elleri kırmam mı sandın? Kardeşime kalkan ellerin sahibini öldürmem mi sandın? Gücün ona mı yetti ulan it. Erkeksen kalk bana da el kaldırsana!" diye bağırırken birkaç tekme daha atmıştı.

 

Bu sırada Mehmet ağanın sol kolu olan Hamit, Savaş'ı durdurmak için yaklaşırken Savaş el işareti ile Hamit'i durdurmuştu. "Ulan it! Adamlara senin gibi adamlar güvenir. Benim güvenecek kimsem yok. Beni durdurmak için sizin adamınız geliyor. Bak gör!" diyerek bir tekme daha atmıştı.

 

Ateş yerde öksürükler içinde kalırken Ömer ağa durumdan asla rahatsız değildi. Zeynep ise çok üzgündü. Savaş ne kadar haklıydı. İstanbul'da adamlar vardı ama güvenecek kimsemiz yoktu. Güvenecek kimsesi olmayan iki kardeş çok yalnızdı.

 

Yalnızlık zor işti ve Zeynep'le Savaş bu hayatta hep yalnız kalmıştı. Zeynep'in İstanbul'da yaşadığı sekiz yılda yaprak dökümü ile tamamen yalnız kalmışlardı. Zeynep duygusallaşırken Savaş duvar gibi olmuştu.

 

"Sende baba olup bu durumu izledin öyle mi? Bu iki Mehmet ağa, bu iki! İkidir kardeşim bu evde şiddete maruz kalırken sen susuyorsun. Üçüncüsü olmaz bunun bilesin. Bana baba olamadın bari kızına baba olsaydın ama onu bile yapamıyorsun. Yazık!"

 

Savaş'ın sözleri ağırdı. Geldiği gibi gideceği zaman bu evde ki hesabı bitmişti ve sıra Ömer ağaya gelmişti. Ömer ağaya yaklaşırken Zeynep fazla geride olduğunu fark etti. Savaş ve Ömer'e doğru ilerlerken, abisinin Ömer'in karnına geçirdiği yumruğu ile iki büklüm olup yere serilen adama baktı.

 

Ağzından kaçan bir hıçkırıkla dilinden sevdiği adamın adı dökülmüştü ama abisinin planı farklıydı. Kendisine doğrultulan onca silaha rağmen kardeşini omzuna alarak konaktan çıkmaya çalışan adamın gözünün karalığına hayran kalınacak gibiydi.

 

Ömer ağanın silahları indirin işareti ile silahlarını indiren adamların arasından geçerek annesinin konağına gitmeye yeltenen Savaş'ın omzunda Zeynep'in ağzından tek bir cümle dökülmüştü.

 

"Ömer seni seviyorum. Beni bırakma!"

 

Ömer günlerce duymak için beklediği sözleri, karnına aldığı bu büyük darbe ile duyunca "Keşke daha önce gelip vursaydın Savaş Arslanlı!" diye içinden geçirdi. Murat'ın yardımı ile yerinden kalkarken Zeynep'in abisi için söyledikleri aklına gelmişti.

 

"Muay thai böyle bir spor muymuş? Ulan bir yumruğa yıkıldık be!" diye söylenerek kalktı. Zeynep'in arkasından yavaşça ilerleyerek Zeynep'in annesinin konağına gelmişti. Kapıya vurarak açmaları için bağırırken sevdiğinin sesini duymuştu.

 

Zeynep'i omzuna atmıştı Savaş. Sokakları, kardeşi omzunda yürürken Zeynep sadece bağırıyordu. "Bırak beni! Abi bırak! Ömer!" Zeynep çırpınıyordu ama Savaş bırakmıyordu. Ömer'de gelmemişti. Ona bir şey olma ihtimali bile, Zeynep'in ağlamasına neden oluyordu.

 

Ömer ise Zeynep'in sesini duyuyordu. Koşmak istiyordu ama öksürük ve karnına aldığı darbenin şiddetinden gidemiyordu. Kimseden yardım almadan yürüyerek ilerliyor ve sevdiği kadına yetişmeye çalışıyordu. Savaş'ın ona zarar verme ihtimali bile onun hızlanmasına sebepti.

 

Ne hızlı ne de yavaş gidiyordu. Yine de yetmiyordu. "Yetişeceğim ceylan gözlüm. Yetişeceğim!" diyerek ilerliyordu. Sonunda Demet'in konağı görünmüştü. Ömer son bir güçle gitmiş ama kapının kilitli olduğunu öğrenmişti. Kapıyı yumruklarken "Zeynep!" geldim buradayım güzelim. Buradayım!" diye bağırıyordu.

 

"Ömer... Ömer buradayım! İyi misin?" diye sıralarken Ömer hala biraz karnının ağrıdığını hissetmişti. Daha önce kavga ettiği dönemlerde bile bu kadar sert bir yumruk yememişti. Hatta başta nefesi bile kesilmişti ama şuan sevdiğine sadece iyi olduğunu söyleyecekti.

 

"İyiyim Zeynep, iyiyim! Sen nasılsın?" Aslında sormak istediği abisinin ona vurup vurmadığıydı ama emin olamıyordu. Ona el kaldıran adamı döven biri kardeşine vurmazdı ama bu kızın yaşadıklarını düşünce buna bile emin olamıyordu.

 

"İyiyim ama abim kapıyı kilitledi." derken ağlıyordu. Sevdiği adama bir şey olduğunu düşünerek kendisini hırpalamıştı. Geçtikleri iki sokak boyunca Ömer'e bağıran kızın ağlamaktan bitap düştüğü sesinden belliydi.

 

Ağlaması bile yorgundu ama ağlıyordu. Gözünden akan yaşlar Ömer'in kalbine ok olup saplanıyordu. Sevdiği kadının gözyaşlarına üzülüyordu.

 

"Şşş ağlama kadın ağlama! Ateş olup içimi yakarsın, yakma! Ok olup kalbime saplarsın, kanatma! Kıyamıyorum gözünden akan her damla için buraları yakasım geliyor, yaktırma!" diyen Ömer ağaya buruk bir tebessüm göndermişti ama görmediğini biliyordu.

 

İki aşığın kapıya yaslanan elleri birbirinin tam karşısındaydı ve oturdukları yer aynıydı. Yan yanaydılar ama aralarında onları ayıran bir kapı vardı. Can canaydılar ve onları ayırabilen hiçbir şey yoktu.

 

Herkes o kapıyı görüyordu ama o iki âşık sanki yan yana gibi, birbirlerinin sıcaklığında ısınıyordu. Birbirlerine yaslanmış ve omzuna kafasını koyan kadının saçlarını kokluyor gibiydi.

 

Zeynep gözlerini kapatarak sevdiğine doğru dönmüştü. Ömer'de sanki bu anı hissetmiş gibi kadının yüzünü izliyor gibi bakıyordu. Zeynep yüreğinden dökülen melodileri, dilinde peyda ediyordu.

 

Harun Kolçak – Yanımda Kal

 

Öyle savunmasız bir zamandı

 

Bulduğunda beni

 

Sen başlattın boyun eğdim

 

Kabullendim seni

 

Bu sözlerim sitem değil

 

Ama yazık değil mi bana

 

Çok yalnızdım kaybolmuştum

 

Sığındım işte sana

 

Kaygılarım yeniden uyanıyor

 

Bu duygular beni ürkütüyor

 

Yeniden yaşamak mı gerekiyor

 

Yine acılar yine korkular

 

Yine aşk

 

Yanımda kal yanımda kal

 

Düşlerin yetmez ki bana

 

Yanımda kal yanımda kal

 

Çok geç rastladım sana

 

Yanımda kal yanımda kal

 

Düşlerin yetmez ki bana

 

Yanımda kal yanımda kal

 

Çok geç rastladım sana

 

Öyle savunmasız bir zamandı

 

Bulduğunda beni

 

Sen başlattın boyun eğdim

 

Kabullendim seni

 

Bu sözlerim sitem değil

 

Ama yazık değil mi bana

 

Çok yalnızdım kaybolmuştum

 

Sığındım işte sana

 

Kaygılarım yeniden uyanıyor

 

Bu duygular beni ürkütüyor

 

Yeniden yaşamak mı gerekiyor

 

Yine acılar yine korkular

 

Yine aşk

 

Yanımda kal yanımda kal

 

Düşlerin yetmez ki bana

 

Yanımda kal yanımda kal

 

Çok geç rastladım sana

 

Zeynep şarkının sonlarında kendisini izlediğine emin olduğu abisinin odasına bakıyordu. Tahmin ettiği gibi de Savaş orada onu izliyordu. Yaptığı şeyin kardeşinde bıraktığı izi farkındaydı ama adam olan adam sevdiği kızın abisine ulaşır ve kardeşinle görüşmek istiyorum derdi.

 

Sırf kardeşini bu duruma düşürdüğü için ona yumruk atmıştı. Daha da vurabilirdi ama Ateş'in elini kırmasından dolayı hafif bir vuruş ile karnına vurmuştu. Elinde olsa kardeşini herkesten korurdu ama kardeşi âşık olmuştu. Savaş ise onu Ömer'den ayırmak istemiyordu. Görülecek hesabını da asla başka zamana bırakmazdı.

 

Ömer ise duyduğu sesi dinlerken onu herkesin dinlemesinden dolayı kıskançlık damarları kabarmıştı. Adamlarına dönerek "Unutacaksınız! Hanım ağanızın sesini unutacaksınız! Murat! Uzaklaştır herkesi!" diyerek bağırırken sinirden damarları kabarmıştı.

 

"Zeynep, ben çok kıskancım yapma! Adamlara acı güzelim! Kıskanınca onlara acımam!" derken gayet ciddiydi. Zeynep ise bu duygularla ilk defa karşılaştığı için kendisini mutlu hissetmişti.

 

"Ömer! Ben sadece şarkı söyledim ve hep söylerim. Sesimi duyanlar bana âşık olmaz korkma. Âşık olsalar da benim gözüm bir adam görür!" derken kırmızı hissediyordu kendisini. Ömer ağa da onun kızardığını hissetmiş gibi gülümsedi.

 

"Ağzından bal damlayan kadın, sen yine de dikkatli ol!" diye uyaran bir sesle konuştu. Kocaman kalıbı olan bu adamın içi içine sığmıyordu. Zeynep ve Ömer'i sadece Savaş izlemiyordu. Ayşe ve Murat'ta bu aşka şahitlik ediyordu. Onlar için dua eden iki yüreğinde duası aynıydı.

 

"Allah'ım sen onları birbirine bağışla..."

 

Zeynep ve Ömer sessizce oturup birbirlerinin nefesini dinlerken Zeynep'in yavaşça gözleri kapanmıştı. Savaş kucağına alarak odasına taşıdığı kardeşini yatağa bırakarak üzerini örtmüştü. Yanağını okşadıktan sonra odasından çıkarak kapısını kapatmıştı.

 

Savaş Beyin Zeynep'i götürmesini fırsat bilen Ayşe, kapıdan ağasına durumu kısaca anlatırken Ömer ağa sevdiği ile ilgili her şeyi bildirmesini istemişti. Savaş'a yakalanmadan mutfağa geçen Ayşe'nin peşinden Savaş merdivenlere gelmişti.

 

Kapının ardına gelince yavaşça kapıyı açarken Ömer'de ayağa kalkmıştı. Savaş ile göz göze gelen Ömer ne diyeceğini bekliyordu. "Zeynep odasında uyuyor. Sende artık git evine dinlen. Yarın kahvaltıya iki tabak fazla koydur" diyerek arkasını dönmüştü.

 

"Onu bir kere görmeden asla gitmem. İyi olduğunu görmeden asla gitmem!" dediğinde sesi fazlasıyla ciddiydi. Savaş omzunun üzerinden baktığı adamın ciddiyetine sevinmişti. Cesur ve gözü kara olduğunu görüyordu.

 

"O iyi ve uyuyor. Yarın kahvaltıda görürsün!" diyerek kestirip attı. Ömer'in ise öyle kolay pes etmeyeceğini biliyordu.

 

"Ona vurdun mu?" diye sorarken Savaş'ın bu denli sinirleneceğini bilmiyordu. Aslında sinirlenecek bir şey dememişti ama Savaş'a bu soru bile ağır geliyordu. Onun için Ateş'i gözlerinin önünde döverken nasıl olur da bu soruyu sorar diye düşünen Savaş, Ömer'e yaklaştı.

 

"Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ben ona el kaldıran adamı yakarken sen bana ne dersin?" diye bağırarak konuşmuştu. Ömer onun bu tavrı ile emin olurken kendini savunan kelimeleri de söylemekten geri durmadı.

 

"Ateş, bacım dedi ama el kaldırdı. Belki de orada olmasam... Senin de yapmadığından, yapmayacağından emin olmam lazımdı. Sadece bir görüp çıkarım. Bir kere göreyim." Ömer'in sesindeki çaresizlik çok acı vericiydi ama Savaş'ın elinden gelen bir şey yoktu.

 

"Ömer ağa, sen bu toprakların büyüğüsün. Bende Zeynep'in öz ağabeyiyim. Senin sözün aşirete bağlı olmayan birine geçmez. Uyanınca zaten seni arayacak ama sen yarın kahvaltıda kardeşimi göreceksin. Şimdi git ve biraz dinlenmemize müsaade et!" diyerek avluda oturdu.

 

Ömer ağa gözleriyle takip ederken kafasını sallamıştı. Gidecekken tekrar Savaş'a döndü. Aklındaki soruyu sormadan gitmek istememişti. Gerekirse de gitmeyecekti.

 

"Savaş, neden böyle yapıyorsun? Neden engel oluyorsun?" diye sorarken sesi istemese de çaresiz çıkmıştı. Hayatı boyunca çaresiz hissetmemişti. İlk defa bir kadın için savaşırken bile beklemesi gerekiyordu.

 

Bu çok zordu.

 

"Beni arayıp kardeşimle görüşmek istesen, şuan burada başka şeyler konuşuyor olurduk. Yarın kahvaltıya gelince ayrı konuşuruz. Şimdi biraz dinlenip alışverişe çıkacağım!" Savaş eğlenir gibi konuşurken aslında eğlenmiyordu ama belli de etmeye niyeti yoktu.

 

Birkaç saat sonra uyanan Zeynep, eline telefonu alarak saate bakmıştı. Öğleni geçen saati görünce yavaşça doğruldu. Biraz başı ağrıyordu ama önemli değildi.

 

Ömer'i merak ettiği için elindeki telefonla hemen numarasını bulup aramaya basmıştı. Ömer ise çalışma odasında Zeynep'ten bir haber bekliyordu. Çalan telefonu hızla eline aldığında Zeynep'in aradığını görünce açmıştı telefonunu.

 

"Canım iyi misin?" diyerek açtığı telefonla sevdiğinin sesine kavuşmuştu. Sevdiğinin uyku mahmuru sesiyle yüzü gülümserken, onu ne kadar sevdiğini daha çok hissetmişti.

 

"İyiyim de sen nasılsın? Neredesin? Yoksa hala kapıda mısın?" diye sorularını sıralarken ne yapacağını bilemeden cevabını beklemişti.

 

"Evdeyim. Abin eve gitmemi ve yarın kahvaltı için iki tabak daha koydurmamı istedi. Annem hazırlıklara başladı bile. Gelinim geliyor diye hummalı bir çalışma sürdürüyor mutfakta." Sesindeki keyfi saklayamamıştı.

 

Zeynep'te gülümseyerek karşılık verdi. Birlikte konuşurken kahvaltıya gidecek olmalarını nasıl karşılayacağını bilemiyordu. Ömer'in abisi ile yaşadığını anlatmamış olduğunu duyunca rahatlamıştı. Abisi onun canıydı ama Ömer'e yaptığını öğrenirse Zişan Hanım onu istemeyebilirdi.

 

Ömer'le telefonu kapattıktan sonra biraz yatağında keyifle ne giyeceğini düşünürken abisinin kapıyı çaldığını duyunca içeri davet etmişti. Elinde hediyesi ile gelen Savaş'ı görünce yüzünü gülümseme yerine ciddi bir ifadeye büründürmüştü.

 

"Ne o küçük hanım, küs müyüz?" diyerek kardeşinin yanına yaklaştı. Yatağın ucuna otururken kardeşinin dizlerinin üzerine hediyesini bıraktı. Zeynep ise sessizdi ve ne diyeceğini bilmiyordu.

 

"Anladım, sen abine küsmüşsün. Küçük hanım daha vurmayacağım. Söz desem affedilir miyim?" diyerek kardeşine şirinlik yapmaya başlamıştı. Zeynep'in ciddi yüzüne bakarken bir eliyle de Zeynep'i gıdıklamaya başlamıştı.

 

Zeynep gülmeye başladığında Savaş, biraz olsun rahatladığını hissederek kardeşini izlemeye koyuldu. Ne çok annesine benziyordu. Annesi de güldüğünde yanağının sol kenarında gamzesi oluşurdu. Kendi gamzesi olmadığı için çok üzülürdü ve bir zamanlar küçükken parmağı ile gamze yapmaya çalışırdı.

 

"Abi beni gıdıklama ya. Bu nedir?" diyerek kucağındaki hediye paketini göstermişti. Savaş'ın kendisini kırdığı zaman hediyeler alarak gönlünü almaya çalıştığını bilirdi ama her seferinde de sorardı.

 

"Sen üzüldün diye hediye aldım. Özür dilerim ama sen veya Ömer'den bunu duymaya hakkım yok muydu? Sence ben o kadar kötü bir abi miyim ki benden gizledin. Sizden değil de o adamdan duymuş olmamın bedeliydi. Daha vurmayacağım söz!"

 

"Gerçekten söz mü abi?" Zeynep sorularına cevap vermek yerine önce Ömer için içini rahatlatmak istemişti. Savaş ise sadece başını sallayarak onaylamıştı. Zeynep derin bir nefes alarak içindeki o korkuyu atmıştı. Çünkü abisi sözünü çiğnemezdi.

 

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve Yorum ile destek olmayı unutmayınız.

 

Loading...
0%