Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Bölüm 20

@zeeyneep41

Heyoooo Ben yeni bir bölüm ile geldim.

 

ZeyMer'e kalp iletme bölümü burası :D

 

Yıldızlara dokunarak oy vermeyi ve satır aralarını yorumlarla doldurmayı unutmayınız.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Yine o günü görmüştü. Elinde olsa Savaş siler atardı o günü kardeşinin aklından. Kardeşi küçücük bir bedendeyken ne çok şey yaşamıştı. Zaten bu yüzden de bazen kâbuslar görüyordu. Dünyanın en zor şeyi travmalardan kurtulmaktı.

 

"Geçti güzelim! Geçti! Ben yanındayım korkma!" diyerek kardeşini teselli etti.

 

                                                                        ***

 

Zeynep sakinleşince kendisini duşa atmıştı. Savaş, Zeynep'in tepeye gitmek isteyeceğini biliyordu ve Ömer'le konuşmak ona iyi geleceğini düşündüğü için Ömer'i aramak için odasına gitti.

 

Ömer ağa sabahın erken saatinde çalan telefonla yerinden kalkarken, Savaş'ın aradığını görünce telaşla telefonu açarak kulağına dayadı. "Alo Savaş! Ne oldu? Zeynep iyi mi?" diye konuşmuştu.

 

"Ömer! Zeynep kâbusla uyandı. Tepeye gitmek isteyecektir. Onunla gider misin? Seninle konuşmak iyi gelebilir" diyerek isteğini söylemişti. Çünkü Savaş'a fazlası ile güveniyordu.

 

"Kâbus mu? Ne görmüş ki?" diyerek merakla sormuştu. Savaş'ta açıklama yapmak yerine telefonu kapatmıştı. Kapattıktan sonra aklına gelen detayla tekrar aradı.

 

"Ömer! Zeynep bunu sana anlatmak isterse anlatır. Benim anlatmam doğru olmaz" diyerek telefonu kapatmıştı.

 

Ömer ağa telefonu bırakarak kendisini duşa attı. Uykusunun açılması lazımdı ve duş bunun çaresiydi. Duştan çıkar çıkmaz telefonu eline alarak sevdiğini aramıştı.

 

"Efendim Ömer!" diyen Zeynep'in sesinde bir tuhaflık olduğu belliydi. Üzerine gitmeyecekti ama merak etmiyorum dese yalan söylemiş olurdu.

 

"Canım, kahvaltıya gitmeden tepeye gidelim mi diyecektim ama sen sinirli misin?" diyerek sesindeki tuhaflığı anladığını göstermişti. Zeynep ise bir an gülümsemişti.

 

"Sinirli değilim de... Neyse tamam tepeye gidelim orada anlatırım" demişti. Ömer kendisinden saklamadığı için mutlu olurken yavaşça gülümsedi.

 

"Yarım saate yanındayım." Ömer söyleyecekleri bitince telefonu kapatmıştı. Ömer Savaş'a mesaj atmayı da unutmadı. Kardeşi için endişelenen abisini habersiz bırakmayacaktı.

 

"Zeynep'le tepeden direk Hamit'lere geçeriz. Berfin'i sen alır mısın? Bir daha yolu uzatıp geç kalmayalım" demişti. Savaş'tan cevap gecikmedi. Ömer'in de beklediği gibi onaylayan bir mesaj yollamıştı.

 

Ömer ağa her zaman takım giyindiği için şuan da yine takım giyinmişti. Bugün İtalyan kesim bir takım giyinmişti. Hazır olduğunda hızla Zeynep'in yanına giderek geldiğini haber vermişti.

 

Zeynep biraz sonra gelirken, Ömer gözlerini Zeynep'ten alamamıştı. Birlikte arabaya bindiklerinde tepeye doğru yola koyulmuşlardı. Savaş'tan ve Berfin'den konuşarak gülüşmüşlerdi.

 

Yol tepeye gelince Zeynep araçtan inerek her zaman oturduğu taşa oturmuştu. Havaların serin olduğu bir zamanda tepe estiği için Ömer ağa ikisini saracak bir pelüş battaniye ile sevdiğinin yanına gelmişti. Birlikte sarıldıkları battaniyeden önce sevdiğinin annesi ile konuşmasını dinledi.

 

"Anne, bu adam bana evlilik teklifi etti! Bende ilk kez kalbimi dinleyerek kabul ettim. Mutluyum! Abimde bu kızın kardeşine âşık olmuş galiba. Konuşmak istediğini söylemiş. Neyse heyecanını kaçırmayayım o sana anlatır" diyerek gülmeye başlamıştı.

 

"Anne yine o kâbusu gördüm ben. Yine çok korktum anne. İçim paramparça oldu. Keşke sen gelseydin rüyama. O zaman korkmazdım ki. Hem ben seni çok özledim sen neden gelmiyorsun ki bana. Küstün mü? Eskiden her gün gelirdin. Bir kere geldin diye gelmekten vazgeçme anne! Çünkü benim sana hep ihtiyacım var..."

 

Konuşurken çok masum bir çocuk gibiydi. "İnsan bu kadar güzel, masum olabilir mi?" diye içinden geçirdi Ömer. Seviyordu bu kadını ve hep sevmek istiyordu. Gözlerini alamadığı kadını izlemeye devam etti.

 

"Anne, ben büyüdüm ama hala korkuyorum. Keşke senin kadar güçlü bir kadın olsaydım. O zaman korkmazdım ve senin gibi her zorluğun üstesinden gelirdim!" diyerek başını gökyüzüne çevirdi. Şuan ağlamak istemiyordu.

 

Bir süre sessizce gökyüzünü izlemişti. Sonra gözlerini kapatarak annesi için kalbinden bir şarkının diline dökülmesini bekledi. Kalbinden geçen türkü kulaklarında çalarken dilinden de sözleri dökülmeye başladı.

 

Zara'dan sağım yalan solum yalan türküsünü söylemişti. Annesi bu türküyü son zamanlarına kadar çok dinlerdi. Bazen gücü olduğunda bu türküye eşlik etmek isterdi. Bazen gücü yetmezdi ve o zaman ailesinden biri onun yerine mırıldanırdı.

 

Arslanlı'ların her biri sesini kullanmayı iyi bilirdi. Bazen evde, bazen de bahçede güzel bir akşamda şarkılar türküler söylenirdi. Hafifte çakır keyif olduklarında herkesin eşlik ettiği türkü sesleri bir olurdu.

 

Zeynep bugün o bahçede söylenen türkülerde hissediyordu kendini. Dedesi, anneannesi, dayısı, yengesi ve hatta annesi... Savaş'ın yanında oturmuş tüm ailesini izliyor gibi hissederek türküsünü söylemişti.

 

Ayağa kalkarak uçuruma yaklaştı. Ömer her zamanki gibi onu tutuyordu. Sağlam ve dik duruşuyla, sevdiği kadını tutuyordu. Zeynep elindeki gülü uçurumdan atarak elini kalbine koydu. Kalbinden geçen "Seni seviyorum" kelimelerini, dile dökmeden annesine iletmişti.

 

22 Yıl Önce

 

Aylar sonra Demet babasını arayarak "Vakit geldi baba" demişti. Bu aramanın ardından Ahmet Bey ve oğlu Barış, tüm hazırlıkları kontrol ederek Mardin'e doğru yola çıktılar. Demet'i özlemiş ve ziyaret etmiş gibi görünmek için yalnız gelmişlerdi. Hande Hanım ise duygusallığından dolayı gelmemişti. Herhangi bir yanlış, çok farklı sonuçlar doğurabilirdi.

 

Demet'in konağına gelen abisi ve babası, karnı burnunda Demet'in halini gördüklerinde içlerine hüzün çökmüştü. Demet çökmüştü. Hamile olmasına rağmen zayıf ve güçsüzdü. Uzun sırma saçlarından geriye sadece kısa pırasa gibi saçlar kalmıştı. Gözleri mor halkalarla çevrilmiş, yanakları da içe çökmüştü.

 

Kimse konu hakkında konuşmuyordu. Herkes sessizce düşünüyor ve yapabileceklerinin en iyisini düşünüyordu. Ahmet Bey ve oğlu Barış, evdeki Savaş'ı sevmeye bile çekiniyordu. Herkes sessizliğe bürünmüş konuşmanın ağırlığından sakınıyordu.

 

Herkes o geceyi bekliyordu. Kimsenin konuşmaya cesareti yoktu. Söylenecek ne çok söz vardı da Ahmet Bey susuyordu. Barış ise güler yüzlü, neşe dolu, sımsıcak ablası yerine karamsar, soğuk ve depresif halini beğenmemişti.

 

Ortamda sadece Savaş'ın sesi çıkıyordu. Kendi kendine üç beş parça oyuncakla oynamaya çalışan çocuğun bile sesi kısıktı. Savaş ses çıkarmaya çekiniyordu. Herkesin sessiz ve tedirgin halini hissediyor ama nedenini bilemiyordu.

 

Siyah saçlı, korkusuz bakışlı, cesaretli ve zeki bir çocuk olan Savaş, annesine yakın oturduğu yerden dedesini ve dayısını izliyordu. Dedesi ve dayısı ile ilgili milyonlarca hikâye dinlemişti annesinden. Demet'in evine hiç gelmedikleri için Savaş onları tanımıyordu. Onları bir tehdit olarak algılıyor ve evin erkeği olarak annesini savunmaya hazır bekliyordu.

 

"Kızım planının üzerinden geçelim mi bir kez daha?" Ahmet Beyin ağzından dökülenlerle, herkes Ahmet Beye dönmüştü. Savaş oyun oynuyor gibi görünse de pür dikkat dedesini dinliyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Demet ise onayla başını sallamış ve tüm detaylarını düşündüğü planını ailesine anlatmıştı.

 

Tüm konuşmalara şahit olan Savaş, kendisi ile ilgili planlanmış kısımları dahi anlamış ama neden kaçtıklarını anlamamıştı. Bu şehirden, babasından ve evlerinden neden kaçtıklarını anlamadığı halde sessiz kalmayı tercih etmişti.

 

Bu şehirde doğmuştu ama hiç bu şehri benimseyememişti. Herkes onlara düşman gibiydi. Kimse onunla oynamıyor ve yabancı gelin diye annesini dışlıyordu. Babasının başka bir evliliği ve çok sevdiği oğlu vardı. Hiçbir zaman sevgi görmediği babasının yanından gitmek, Savaş'a üzüntü bile vermiyordu.

 

Akşam olduğunda plana uygun davranıyorlardı. Çalışan kadın evine gitmiş Demet ve ailesi de yalnız kalmıştı. Barış yeğeni Savaş'la oyunlar oynuyor ve bağ kurmaya çalışıyordu. Dedesi Ahmet Bey ise torunu için at olmuş sırtında gezdiriyordu. Demet onları izlerken gülümsüyor ve karnındaki bebeğini de okşuyordu.

 

Gecenin artık ilerleyen saatlerinde, Barış Savaş'ı arka kapıdan çıkarmış ve arabaya saklamıştı. Saklambaç oynadıklarını söyledikleri yeğeni, her şeyi farkındaydı ama yine de belli etmiyordu. Saklanmaya çalışmış ve arabanın arka ve ön koltukları arasına çökmüştü.

 

Demet sancısı varmış gibi bağırıyor babası ise ona destek oluyordu. Barış hızla odadan doğum çantasını çıkarmış ve odanın kapısında bırakmıştı. Demet ve babası yavaşça merdivene yaklaşırken Barış'ta aracı almak için kapıya çıkmıştı.

 

Kapıda iki korumadan birine doğum çantasını almasını söylemişti. Diğer korumaya da Savaş'ın odasının kapısında beklemesini emretmişti. "Savaş'ın kapısı kapalı ve sen sakın onu uyandırma. Ses duyarsan içeri gir ve ağlamaması için onun yanında ol" diyerek göndermişti.

 

Korumanın biri hızla odanın kapısındaki bavulu almıştı ama Demet ve babası ağır ağır merdivenden inerken yavaşlamıştı. Barış ise yeğeni fark edilmemesi için kapıları açmış ve babasının yanında ablasına yardım etmişti.

 

Koruma bagaja bavulu yerleştirirken Barış ve Ahmet Bey, kızını arabaya yerleştirmişti. Torununu kimsenin görmediğinden emin olduklarında da araca binmek için ön kapıları açtılar. Mehmet ağanın aranmaması için telefonu kulağına dayadı.

 

"Mehmet hemen hastaneye gel. Demet'in sancısı tuttu. Sanırım erken doğuma giriyor" diyerek telefonu kapatmış ve korumaya dönmüştü. "Bu kapıdan ayrılma sakın. Eve hırsız falan girmesin. Sabah kadın gelinceye kadar Savaş'ın kapısında diğer adam kalsın. Uyanırsa da içeri girmeyi ihmal etmesin ki ağlamasın" diyerek arabaya bindi.

 

Barış Mehmet ağayı aramamış ama korumaların aramasına engel olmuştu. Korumalar durumdan şüphe etmezse, plan başarıya ulaşmış olacaktı. Herkesin dilinde bir dua, Allah'a yakarış vardı. Savaş ise artık oynamak yerine annesinin kucağına yatmış ve uyumaya başladı.

 

Herkes sessizce havaalanına ilerliyordu. İçinde korku yaşayan tek kişi Ahmet Beydi. Barış korkusuz biriydi. Sert ve korkusuz Barış'ın hiç bir korkusu yoktu. Töre falan bilmezdi Barış. Bu yüzden de ne yeğenini ne de ablasını elinden alacak kimse yoktu.

 

Demet ise kaybettiği sevdiğini kalbine gömmesi altı ayını almıştı. Evlatları ve ailesi yanında olsun istiyordu. Dertten çökmüştü ama ailesinin yanında, evlatları için ayağa kalkacağına inanıyordu.

 

Ahmet Bey ise kızına ve yaşadıklarına üzülüyordu. Oğlu olduğu halde kuması olan tek kadındı Demet. Şimdi kimseye yakalanmadan İstanbul'a kızını ve torununu götürmek istiyordu. İstanbul'a gitseler kızını korurdu ama burada eli kolu bağlıydı.

 

Sonunda sağ salim bir şekilde havaalanına gelmiş ve kendileri için özel hazırladıkları uçağa doğru yola gidiyorlardı. İstedikleri olmuş ve planları işlemişti. Demet'in aylardır ilmek ilmek işledikleri, bugün kendisini göstermişti.

 

Oğlunu uyandırarak arabadan indiler. Demet babası ve kardeşinin aracı bırakarak gelmesini bekliyordu. Demet o bavuldaki hiçbir eşyayı götürmeyecekti. Samyelilerin hiçbir şeyini istemiyordu. Babası ve kardeşi, her türlü ihtiyaçlarını hazırlamış ve fazlasıyla karşılamışlardı.

 

Hüzünlü bir bakış attı son kez sevdiğinin şehrine. Gözünden bir damla yaş süzüldü. Son kez arkasını döndü ve ardından gelmesini istediği adamı aradı gözleri. Tam döneceği esnadaysa onu gördü...

 

Demet bu şehirden gidişinin sebebini gördü. Yüzünde acınası bir gülüş vardı. Demet kendine binlerce beddua döküyordu. Onu böyle güldürdüğü için kendine ne dese içi soğumazdı. Havva ise orada, tahmin ettiğini görmenin zevkini yaşıyordu.

 

Yıllar boyu gelmeyen ailesinin erkekleri gelince tahmin ettiğini görmek istemişti. Mehmet ağa uyuduğunda ise havaalanına gelmiş ve Demet'in gittiğinden emin olmak istemişti. Zevkle gülüyor ve karşısındaki kadına acıyordu.

 

O Havva Emireri'ydi. Samyeli olmak için elinden geleni yapmış ve başarılı olmuştu. Karısı olmasına rağmen, istediği adamı almıştı. Resmi nikâhı almak içinde yapacaklarının sınırı yoktu.

 

Demet oğlunun da elinden tutarak havaalanının derinliklerine doğru ilerledi. Ailesi ile giderken aklında hiçbir şey taşımak istemiyor ve hepsini burada bırakıyordu. Mehmet ve Demet, artık bitmişti. Birlikte geçen tüm anılara inat ayrı kalacaklardı.

 

Sabah evin çalışanının gelmesiyle Savaş'ın evde olmadığı anlaşılmıştı. Mehmet ağa arandığında hızla gelmiş ve tüm olanları öğrenmişti. Tüm çalışanları evden göndermiş ve karısının odasına çıkmıştı.

 

Bir not!

 

Veda...

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

 

 

 

 

Loading...
0%