Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Bölüm 21

@zeeyneep41

Heyoooo Sizlere yeni bir bölümle geldim.

 

Sol alt köşedeki yıldıza basarak destek olmayı unutmayınız.

 

Satır aralarını yorumsuz bırakmayın şekerlerim.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Sabah evin çalışanının gelmesiyle Savaş'ın evde olmadığı anlaşılmıştı. Mehmet ağa arandığında hızla gelmiş ve tüm olanları öğrenmişti. Tüm çalışanları evden göndermiş ve karısının odasına çıkmıştı.

 

Bir not!

 

Veda...

 

*** 

 

Zeynep derin nefesler almaya başladı. Annesinin yaşadıkları, kendi yaşadıkları kadar ağır ve zordu. Ömer ise elinden geleni yapmak istiyordu. Sabırlı bir adamdı Ömer ağa ama ilk defa sabretmek bu kadar zordu.

 

Zeynep biraz daha anlatmak istiyordu. Annesinin hikâyesinden daha da kötüleri gelecekti ve bunları anlatmak, geçmişin anılarından kurtulmak istiyordu. Ne kadar anarsa, o kadar kendine yapışacakmış gibi hissediyordu. Gözlerini kapattı ve başka bir anıyı anlatmaya başlamıştı.

 

17 Yıl Önce

 

Demet bir ayda iki kere kemoterapiye girmişti ve aldığı hormon ilaçlarından dolayı bebeğini emzirememişti. İki gün ise görmesine izin vermedikleri bebeğini özlüyordu. Mehmet ağa ise her hafta gelerek kızını ve Demet'i görüyordu.

 

Bu süreçte Savaş asla babasını görmek istememişti ama kardeşine sevgi ile bakıyordu. Babası yokken sürekli kardeşinin yanına gelerek " Ne zaman büyüyeceksin kardeşim?" diyerek onunla konuşuyordu.

 

"Ömer gibi küçücük!" diyerek kardeşini seviyor, arada kucağına istiyordu. Kardeşine sarılıp onunla oyun oynamayı bekliyordu. Bir yandan da kıskandığı için annesine "Ben bebekken de babam sürekli gelir miydi?" diye soruyordu.

 

Annesi ona babasının onu çok sevdiğini söylese de asla inanmıyordu. Çünkü oğlu ile ilgilenmeyen adam onu seviyor gibi de hissettirmiyordu. Bir gün Ateş'le görmüştü babasını. Onunla futbol oynayan adam, Savaş'la hiç futbol oynamamıştı.

 

Zaten futboldan nefret ediyor olmasının sebebi ise o gün babasının Ateş'le oynadığı gündü. Bir çocuk haliyle kendisi ile de oynamasını istediğinde işim var oğlum cevabını almıştı. İşte Savaş o gün futbola küsmüştü.

 

Mehmet ağanın ailesi, sürekli Mehmet ağaya o kadını öldürmesini isteyerek baskı yaptığı için ne yapacağını bilmiyordu. Bir gün Bekir Demirhanlı ile denk geldikleri çay bahçesinde konuşurlarken konu Demet'in kaçışına gelmişti.

 

Mehmet ağa işte o gün hayatının iyiliğini yaparak Demirhanlı'ya her şeyi anlatmıştı. Demirhanlı da ona yardım için tüm herkesin ağzını kapayarak arkadaşının itibarını korumuştu.

 

Mehmet ağanın ailesi bile artık sessiz olmaya çalışmıştı çünkü herkes Demet'in kanser olduğunu biliyordu. Sürekli gitmesine serzenişte bulunsalar da artık engel olamıyorlardı. Mehmet ağa ise küçük kızına ve annesine destek olmak istiyordu. Oğlunu da görmek isteyen Mehmet ağa ise hep reddediliyordu.

 

Mehmet ağanın içinde o zamanlar Demet'ten sonraki yaraydı oğlu Savaş. Çünkü daha yedi yaşında ama kendisinden nefret eden bir çocuktu. Tam da dayısına benziyordu. Demet hanımın ise tedavisi iyi gidiyor gibiydi.

 

Hormon tedavileri kesilince kemoterapiden kırk sekiz saat sonrasına kadar göremediği kızı da artık büyümeye başlamıştı. Zeynep farklı bir çocuktu ama annesinin kopyası gibiydi. Mehmet ağa bu duruma sevinmişti çünkü Demet'e sana benzeyen kızımız olsa dediği günleri anımsamıştı.

 

"Bir adamın kız çocuğu olmalı. Bir ailenin kız çocuğu olmazsa eksiği büyüktür" diye düşünürdü Mehmet ağa. Soy devamı aşiret için gerekliydi. Mehmet ağa için bir kız çocuğu olmazsa olmazdı.

 

Zeynep gün geçtikçe daha çok büyüyordu. Artık yıllar geçmişti ki Zeynep üç yaşına gelmişti. Demet hanımın hastalığı artık dayanılamayacak bir şekilde dördüncü evreye yükselmişti. Son evre artık zor bir dönemdi.

 

Zeynep annesi ile görüşemediği zamanlara alışık olduğu için anneannesi ile olurdu. Annesini göremediği zamanlarda da babası ile gezmeye çıkarlardı. Baba kız çok mutlu olurlardı. Parka gider, çikolata veya dondurma yerlerdi. Özgürce istediği her şeyi alırdı babası.

 

Bu durum Zeynep beş yaşına geldiğinde de devam etmişti. Artık Demet Hanım erimiş bir kadındı. Bir deri bir kemik denebilecek kadar zayıftı. Midesi mamaları kabul etmemişti ama yemekleri de yiyemiyordu.

 

Yediği tüm yemekleri öğürerek kusardı. İçtiği su bile fazla gelince kusardı. Hayat artık kendisine zehir olmuştu. Anne ve babası ağlarken Barış kendini kötü hissediyordu. Arada aile bireylerini tanımıyordu.

 

Çocukların en çok canını sıkan durum annelerinin kendilerini tanımaması oluyordu. Savaş bunu kardeşi için oyuna çeviriyor olsa da, içinde kanayan yaralar oluşuyordu. İki kardeşin yaşadığı en büyük travma annesiyle ilgili kısımlardı ama Arslanlı'lar bu durumu tolere etmeye çalışıyordu.

 

Son zamanlarda babası ile site dışında buluşan Zeynep, babasını neden istemediklerini anlamıyordu. Zeynep'e göre babası dünyanın en mükemmel adamıydı. Parka dahi götürdüğü kızını sevdiğini hissettiriyordu.

 

Bir gün yine Demet Hanım ilaçtan gelmişti. İki günün sonunda yanına girerek konuşmak istemişti çocukları. Demet onları görür görmez ağlamaya başlamıştı. Gözlerinden süzülen yaşı Savaş silerken, Zeynep sadece bakıyordu.

 

"Anne, sen neden hastasın. Ben mi seni üzdüm? Benim yüzümden mi hastasın?" diye soran Zeynep'le göz göze gelen Demet ağlayarak kızına bakmıştı. Biraz kendisini topladığında kızına döndü.

 

"Sen beni ne üzdün ne de hasta ettin güzel kızım ama annen sana bakamadı. Beni affet olur mu? Sen benim en büyük yaramsın. Seni abine, abini de sana emanet ediyorum. Birbirinize hep sahip çıkın" dedikten sonra biraz öksürmeye başlamıştı.

 

"Siz hep bir olun. Yan yana, can cana olun güzel evladım. Canımın içi." dedikten sonra Savaş'a döndü. Oğlu da hiç sevilmemiş bir çocuktu. Keşke yaşasa da çocuklarının sevgisizliğini sarabilseydi ama onun hayatının son sahneleri yaşanıyordu.

 

"Oğlum, canımın içi bebeğim. Sende mutsuzsun biliyorum ama üzülme. Sen artık kocaman adam oldun. Kardeşin sana emanet oğlum. Ona iyi bak! Birbirinize iyi bakın!" diyerek gözlerini kapatmıştı.

 

Savaş o an korku ile annesine sarıldı ama annesi gözlerini açmamıştı. Bir veda anca bu kadar can yakardı. Savaş ağlarken Zeynep'te abisine teselli veriyordu. Çocuk aklı ölümü anlamamıştı.

 

"Abi! Annem biraz uyusun. Gel çıkalım hasta ya uyudu bak!" diyerek abisini çekmeye çalışmıştı. O an Savaş kardeşine baktı. Küçüktü kardeşi ve annesine yaklaştı.

 

"Anne o ölümü bilmiyor. O çok küçük. Hadi uyan ne olur!" diye kulağına fısıldadı. Gözlerini açmayan annesine veda eder gibi "Anne!" diye bağırdı.

 

Bu sırada Mehmet ağada Demet'i görmek için konuşmaya gelmişti. Savaş'ın sesini duyan aile hızla yukarı çıktığında Hande Hanım'ın çığlığı tüm sitede duyulmuştu.

 

"Kızım!" diye bağırdığı kızının son nefesini verdiğini anladıklarında Hande Hanım dizlerinin üzerine düşerek ağlamaya başlamıştı. Barış ablasının başına gelirken Ahmet Beyde duvarın dibine çökmüş ağlıyordu.

 

Mehmet ağa kızına sarılarak ağlamaya başlamıştı. Mehmet ağa oğluna da sarılmak istediğinde oğlu odayı terk etmişti. Mehmet ağa ağlarken Zeynep hala neden ağladıklarını anlamıyordu.

 

Anneannesi Zeynep'i kollarına çekerek sımsıkı sarılmıştı. "Demet'im gibi kokuyorsun sen. Öksüz kuzum benim. Kaderin ona benzemesin güzel kızım" dediğinde Zeynep artık dayanamamıştı.

 

"Annemi uyandıracaksınız. Neden ağlıyorsunuz? Uyanınca üzülüyor sonra" dediğinde onun anlamamasına da ağladılar. İşte bu kadar küçük bir çocuktu Zeynep.

 

"Annen melek oldu kızım. Artık o gökyüzünden bizi izleyecek" diyerek ona durumu anlatmak istediler. Zeynep ise orada yatan bedene bakarak anlamaya çalıştı.

 

"Ama annem burada anneanne. Gökyüzüne gitmedi ki!" diyerek anlamak istese de anlayamıyordu. Soyut ve somut kavramlar Zeynep'in yaşının üzerindeydi. Hayat ona bunları beş yaşında öğretmişti.

 

"Kuzum bu bedeni toprağa yatıracağız. Üzerinde çiçekler açacak. Annen bizi gökyüzünden izleyecek" diye anlatmak istediğinde ise Zeynep'in içinde bir boşluk oluşmuştu.

 

"Hayır. Barış annemi toprağa dikmeyelim. Annemi özlerim ben!" diyerek dayısından destek istemişti. Dayısı ise ona sarıldı. Sarsılarak ağlayan dayısının yapacak bir şeyi olmadığında dedesine gitti Zeynep.

 

"Dede sen bir şey yap. Annemi dikmek istiyorlar. Annemi dikmeyelim ben onu özlerim!" dediğinde dedesinin ağzından sadece bir hıçkırık kopmuştu. Gömmeyi bile bilmediği annesini dikmeyin diye isyan eden kızın son durağı ise babasıydı.

 

"Baba ben annemi özlerim. Onu dikmesinler. Alıp götürelim mi senin evine?" demişti. Mehmet ağa kızına bir şeyler söylemek istemişti. Kendini toparlayarak kızının ellerini tuttu.

 

"Babacığım anneni gömmezlerse olmaz. Hem Allah kızar. Hem annen gökyüzünde acı çeker. Sen onun acı çekmesini istemezsin değil mi?" demişti. Zeynep gözlerinden yuvarlanan yaşlarla onayladı.

 

"Evet! Ben annemi özleyince ne yapacağım?" diyerek babasına sormuştu.

 

"Bana sarılırsın. Hem annen rüyana gelir. Anneler küçük çocuklarının uykusunda gelir. Üzerini örterek yanaklarını öperler. Sen bunu göremeyeceksin ama annen seni hep koruyacak."

 

Mehmet ağa kızına teselli verirken Barış ona sinirle bakıyordu. "Bu adamın ne işi vardı burada?" diye sitem ediyordu içi. Mehmet ağa ise farkındaydı ama kızını da götürmek istemişti.

 

"Kızım, istersen sen benimle yaşa olur mu?" dediğinde Zeynep'in "Evet!" diyen sesine aldırmadan Barış yeğenini arkasına alarak Mehmet ağayı evden kovmuştu.

 

Beş ay boyunca kızını görmeye her hafta gelmişti ama artık onu yanında istiyordu. Belki Zeynep'in hatırı ile Savaş'ta gelirdi. Çocukları yanında olsun istemesi hakkıydı ama Arslanlı'lar asla vermeyecekti.

 

Zeynep ise babası ile gitmediği için evdeki herkese küsüyordu. Ağlamaları ve yemek yememeleri sonucu hastalanınca, Savaş korkmuş ve gitmesine izin vermişti. Çünkü annesi de hastalıktan ölmüştü. Arslanlı'lar Savaş'ı dinlemiş ve kardeşi için kararı, Savaş'a bırakmıştı.

 

"Her gün saat beşte kardeşimle konuşacağım. On beş tatil ve yaz tatillerinde İstanbul'a gelecek." Savaş'ın istekleri bunlardı. Aklına kötü şeyleri hiç getirmemişti. Zeynep futbol oynamadığı için babasının onunla oynamaması sıkıntı olmayacaktı.

 

Babası ile parka gittiğinde de onunla oynadığını söylediği için bu konuya değinmemişti. Herhalde bir tek beni sevmedi diye düşünen Savaş, spora başlayarak kendisini geliştirdi. O zamanlar dayısının getirttirdiği hoca ile muay thai ile ilgilenmeye başladı.

 

Muay thai sayesinde babasına olan öfkesini atabiliyordu ve kendisini özgüvenli hissetmeye başlıyordu. Savaş spor yapmak için saatler harcıyordu ama verimini de alıyordu.

 

Zeynep ise babası ile gitmenin mutluluğu ile gittiği konağın büyüklüğü ile gözlerini büyütmüştü. Dedesi ve babaannesinin ölmüş olduğunu öğrenince "Onlarda annem gibi gökyüzünde değil mi?" diye sormuştu.

 

Havva Hanım ise annesine benzeyen bu kızın birde annem dediğini duyunca sakin kalmak için nefes egzersizi yapmaya başlamıştı. Mehmet ağanın fark etmediği bu detay ilerleyen zamanlarda yaşanacakların habercisiydi ama anlayan olmamıştı.

 

Ateş ile oyunlar oynarken Havva'nın kötü bakan gözlerini görmemişlerdi. Ateş ise bu kızı seviyor gibi hissetmişti. Annesinin kötü bakışlarından dolayı, biraz uzak durmaya çalışıyordu.

 

Yatma saati geldiğinde ise Zeynep'i odasına götürmek isteyen babasına "Baba, senin de annen baban gece gelip üzerini örttükten sonra yanaklarını öpüyor mu?" diye sormuştu. Mehmet ağa kızına gülümserken başını onaylar gibi sallamıştı.

 

"Ben annemin gelip gelmediğini anlayamadım ama rüyama gelmedi. Aslında onu özledim ama ağlarsam annem üzülürmüş. Abim dedi ki ağlarsan annemiz bana kızabilir. Senin gözyaşını silemeyeceğim uzaktasın diye bana kızsın istemiyorsan ağlama" dedi.

 

Mehmet ağanın gözleri dolmuştu. Ateş ise bu kızın ne demek istediğini anlamıyordu. Dedesi ve babaannesi öldüğünde evden çıkmıştı. Korkmuştu ölülerden. Hatta hala o odaya giremiyordu.

 

Sonunda kendisini yatıran babasından hikâye istediğinde babası hikâye anlatmıştı. Havva Hanımın onları izlerken sinirleri bozulmuştu. "Bu kız nereden çıktı şimdi!" diyerek öfkeyle odasına gitmişti.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%