Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Bölüm 28

@zeeyneep41

Heyoooo yeni bölüm geldi

 

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

 

Satır aralarına yorumlar atıyoruz artık...

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~

 

Zeynep o an artık öleceğine emin bir şekilde cenin pozisyonuna geçmişti. Kendisini savunmayı bırakalı çok olmuştu ama bugün daha farklıydı. Anne özlemi ile artık ölmeye bile hazırdı.

 

Kabulüydü!

 

Ölebilirdi...

 

***

 

Sonunda yorulduğu için durunca, Zeynep sessizce ayağa kalkarak odasına gitti. Sızlayan vücuduyla duşa girerek yatağına yattı. İki saat sonra ise yanına gelen çalışan yardımı ile kalkarak abisiyle konuşmaya gitti.

 

Havva Hanım her zaman yanında durur ve abisine yanlış bir şey söylemesine engel olurdu. Zeynep ise abisi ile konuşurken, acısı bile dinmişti. Bir ara eve gelen Mehmet ağanın sesi ile yanından ayrılan Havva'nın gidişini şans gibi gören Zeynep abisinin konuşmasını böldü.

 

"Abi, sen beni herkesten korur musun?" diye sorunca Savaş şok olmuştu. Konuşmasını bölmek gibi bir saygısızlık yapmayan kardeşinin bu tuhaf sorusu ile dondu kaldı. Kendisini toparlamaya bile fırsat vermeden kardeşine cevap verdi.

 

"Her şeyden ve herkesten korurum tabi ki ama neden sordun? Bir şey mi oldu Zeynep?" diyerek kardeşinin bu soruyu neden sorduğunu merak etti.

 

"Silahlardan da koruyabilir misin?" dediğinde Savaş tarumar olmuş bir bedenle sendeledi. Bu soruları soran kardeşi daha on üç yaşındaydı. Yirmi yaşında olan bu adamı bu hallere getiren bu soruların altındaki nedeni öğrenecekti.

 

"Evet. Silahlar korkulacak şeyler değil. Ben yanındaysam korkmana asla gerek kalmaz. Zeynep, beni korkutma. Bir şey olduysa söyle abim" diyerek kardeşine baskı yaptı. Ne olduğunu duyana kadar da o baskı devam edecekti.

 

"O zaman sen nasıl abisin. Gelip beni alsana. Hiç mi hissetmedin kardeşin dayaklar yerken. Öldürecekler beni!" diyerek gözünden akan yaşları durdurmak için tavana bakarak gözlerini kırpıştırdı.

 

Savaş duydukları karşısında telefonun yanındaki sandalyeye oturmuştu. Eli ayağı titriyordu. Kardeşi dayak bile dememişti. Dayaklar demişti... Çok mu dayak yemişti. Öldürecekler demişti.

 

Öldürecekler!

 

Öldürecekler!

 

Öldürecekler!

 

Bu ses yankılandı bir süre beyninde. Eli ayağı titrerken, Zeynep'ten bir cümle daha geldi. "Abi geliyor. Anlamasın, beni öldürür!" dediğinde kardeşiyle olan durumu hızla netleştirmesi gerekiyordu.

 

"Abim, şimdi seninle bir oyun oynayacağız ama bunu o kadın anlamayacak tamam mı? Şimdi sana anlatacağım ve sende bunu yaparak bana neler olduğunu anlatacaksın" diyerek kardeşinden bir cevap bekledi.

 

"Biliyorum abi!" diyerek kardeşinden gelen sesle az çok ne yaptığını anlamıştı.

 

"Şimdi ben sana sorular soracağım ve sende bana Evet veya hayır ile başlayan cümleler ile bir cümle kuracaksın. Bahar'dan bahsediyor gibi veya İstanbul'a gelmekle ilgili konuşuyormuş gibi yapacaksın. Anladın mı güzelim?" diyerek kardeşinin cevabını bekledi.

 

"Biliyorum. Bahar'la o oyunu oynamıştık. Gelince seninle de oynarız" diyerek cevap verince derin bir nefes aldı. Zeynep'in anladığını belirtince rahatladı.

 

"Şimdi ben doğru mu anladım. O kadın veya babam sana şiddet mi uyguluyor? Yani seni dövüyorlar mı?" duymayı istediği cevap hayır olsun diye dua ediyordu. Bunu kaldırmak çok zordu.

 

"Evet, Bahar'la aynı okulda sınava girdik." Zeynep'in verdiği bu cevap ile Savaş'ın başından aşağı kaynar sular inmeye başlamıştı. Ne diyeceğini bile bilmiyordu ama güçlü olmalıydı.

 

"Peki, sen şuan iyi misin?" dediğinde Zeynep bu sefer sessizdi. "Zeynep, orada mısın güzelim?" diye sorduğunda da Zeynep'in sesini duyunca rahatladı.

 

"Bilmiyorum. Aslında çalışmıştım ama sorulara verdiğim cevaplardan emin olamadığım için, ne kadar puan almış olurum bilmiyorum" diyerek cevap vermişti. Nasıl bir ruh haliydi ki iyi olup olmadığını bile bilmiyordu.

 

"Şimdi güzelim, sen odana git ve kapıyı kilitle. Yemeğe gitme ve uyuyacağını söyle. Ben şimdi kapatıyorum ama korkma. Bekle, seni almaya geliyorum!" diyerek kardeşi ile vedalaştı.

 

Telefonu kapattıktan sonra, soluğu dayısının yanında almıştı. Olanları anlatırken, ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Barış ise duydukları ile öfkelenmişti. Geldiğinde bile anlamadıkları bu olayın sebebini sormak için, peşine aldığı bir ordu kadar adamla ve ayarladığı özel uçaklarla hızla Mardin'e uçtular.

 

Mardin'e yine yıllar sonra gelmişti. O zaman ablasını kaçırmaya gelmişti. Şimdi ise ablasının emaneti yeğenini, o konağı basarak alıp çıkacaktı. Hızla konağa giderek kapıya dayandılar. İçeri girerken ellerindeki silahların hepsi birer mermiyi havaya savurmuştu.

 

Mehmet ağa, Ateş ve adamları silahlarına davranırken, Havva ise yere eğilmişti. Havva büyük bir korku yaşarken ne olduğunu anlamamıştı. Ellerinde silahla konak basmak bile bir kan akma sebebiyken gelenleri görünce şok olmuştu.

 

Barış'ın adamları, evin etrafındaki tüm adamları silahları ile çevrelemişti. "Mehmet ağa! Adamların kadar adamlarım var. Senden Zeynep'i sağ salim alıp gitmeye geldim. Olay çıkarma ve ver yeğenimi!" diye kükremişti.

 

"Haddini bil Barış. O benim kızım. Zaten iki gün sonra size gelecekti. Arasan bugün alır gelirdim. Bu ne hadsizliktir ki evimi basarsın!" diyerek cevap verirken adamlarına da silahlarını indirmesi için işaret verdi.

 

Mehmet ağanın adamları silahlarını indirse de Barış'ınkiler indirmemişti. Sert bir öfke ile bakarken, Mehmet ağanın bihaber olmasına şaşırmadı. Zaten bu adam ona göre adam bile değildi ya işte... Ablası sevmiş ve yeğenlerine biyolojik babalık etmişti.

 

"Kızım dediğin kızı döverken de o benim kızım dedin mi Mehmet ağa?" diye söze giren Savaş'ın sözlerinde alay vardı. Mehmet ağa oğluna bakmanın özlemini yaşarken, dediklerinin acısı ile sendeledi.

 

Bu sefer yüreğine ağır gelen sözleri duyma sırası Mehmet ağadaydı. Savaş ise onun dövmediğini anlamıştı. Havva'ya bakarak acı acı gülmeye başladı. Sessiz gülüşleri artık kahkaha dönerken aniden susarak ciddi gözlerle baktı kadına.

 

"Sen tabi ya! Sensin... Sen dövdün değil mi kardeşimi? Sen dokundun dimi o ellerle ona? İğreniyorum senden ya. İğreniyorum... Sen nasıl bir kadınsın ki küçücük kıza, annesi bile olmayan çocuğa dokundun?"

 

Savaş'ın ithamlarına karşılık Ateş'ten gelmişti. "Haddini bil ulan! Sen kimsin de benim annemle, bizim konağımızda, bu şekilde konuşursun!" diyerek Savaş'a ateş saçan gözlerle bakmaya başladı.

 

"Ateş! Konağında, annende, babanda senin olsun. Kardeşimi verin ve biz gidelim. Olay çıksın istemiyoruz ama onu almadan gitmeyiz!" diyerek babasına döndü. Mehmet ağa yıkılmış bir haldeyken bile Savaş ona bakmıştı.

 

"Benimle oynamadığın oyunu, kardeşimle oynayınca seni affedebilirim zannettim. Ulan bu şart mıydı? Ona bile baba olamamak zorunda mıydın? Ulan ona baba olsan bile yeterdi. Onu bile yapamadın mı?" diye içinden geçirdi.

 

"Hamit! Havva'yı odaya götür ve kapıyı kilitle. Ben izin verene kadar da asla çıkmasın!" diyerek Havva'nın götürülmesini izledi. Havva çırpınarak kendini savunmak istiyordu. Mehmet ağa onu duymazdan gelerek gidişine baktı.

 

Havva'nın gidişi ile Mehmet ağa Ateş'i de odasına göndermişti. Ateş diretse de babasının sözünü dinleyerek odasına gitti. Mehmet ağa ise Savaş'ı ve Barış'ı alarak kızının odasına gitmişti.

 

Zeynep odasına gittiğinde korkudan uyuyamamıştı. Bir süre sonra uyuyakaldığında ise patlayan silahların sesine kalkmıştı. Kendisinin öleceğini düşünerek kapının önüne çektiği komodini ve odanın bir kenarına çöküşü bile, en vicdansız kalpleri dile getirirdi.

 

Döktüğü gözyaşları arasında duyduğu sesin abisine ait olmasıyla biraz olsun umudu olmuştu. "Geldim abim... Geldim! Hadi aç kapıyı güzelim!" diyen abisinin sesi ona mutluluk getirmişti.

 

"Abi! O kadının silahı var, sizi öldüreceğini söylemişti. Silahla şişeleri vururken, onları da böyle öldürürüm dedi. Şimdi gidin abi. Sizi öldürmeden gidin!" diye çırpındı. Savaş güçlü durmaya çalışsa da duydukları ile daha çok yıkılıyordu.

 

Mehmet ağa ise duydukları ile gözünden yaşları düşmüştü. Bir kızı vardı, karısına benzeyen ama ona iyi bakamamıştı. Dayak yemesine yanarken, duydukları ile tehdit edilmesine kanamaya başladı yüreği.

 

"Canımın içi, prenses... Bak bende buradayım. Hem dayılar süper kahraman olur dememiş miydim? Ben sizi korurum çık hadi dayıcım!" diyerek Savaş'ın suskunluğuna ses oldu Barış.

 

"Barış, seni de öldürür. Görmedin ki sen... Görmedin, o tek atışta şişeyi paramparça etti. Ben babamdan uzak durunca, bir şeyleri kırmayınca ve yemeklere gitmeyince bana zarar vermiyor."

 

Zeynep'in bu sözlerini duyan Savaş daha neler duyacağını bilmiyordu ama kanı çekilmişti. Annesinin "Kardeşin sana emanet!" dediği sözü aklına geldi. Annesine ne diyecekti bilmiyordu. Emanetine bakamamıştı.

 

Barış ise ablasının emaneti olan iki çocuğundan birinin bu hale gelişinden bihaber olmasına kızdı. Daha çok kontrol etmek ve daha çok görüşmek isterdi. Bu şehre gelmediği her gün için kendine ceza vermeliydi ama şuan güçlü olması lazımdı. Zira bu iki öksüzün, güçlü dayıya ihtiyacı vardı.

 

Mehmet ağa ise, kendi isteğiyle gelmediğini söyledikleri kızının dayak yememek için gelmediğine kahroldu. Genç kızlık halleri diye gördüğü kızının uzaklığının, karısından dayak yememek olduğunu duyduğunda kalbi parçalandı.

 

"Kızım! Ben buradayım. Sen çık, Havva... O kadın odasında ve silahı yok. Söz veriyorum. Sana söz veriyorum, kimseye asla zarar gelmeyecek" diyerek kızına seslendi Mehmet ağa. Sesinde ki çaresizlik içleri burkmuştu ama bu bir bahane olamazdı. Burnunun ucundaki kızı görmemişti.

 

Zeynep komodini nasıl çekti bilmiyordu ama şuan onu çekemiyordu. Kilidi açınca biraz uğraştı ama gücü yetmedi. Zaten çelimsizdi ama demek ki can havli dedikleri buydu.

 

"Kapının arkasına komodini çekmiştim. Silah sesleri gelince, o kadın beni vurmaya gelecek zannettim ama şimdi komodini itemiyorum" dediğinde pencereye döndü. Keşke pencerelerde teller olmasaydı.

 

İkinci katın avlusuna bakan bu odanın camından çıkabilmek istedi. Hırsız girmesin diye zamanında yapılan tellere sinir olmuştu. "Keşke daha çok aç kalsaydım. Bu aradan geçerdim o zaman" diyerek mırıldandı.

 

"Dayım, şimdi uzaklaş kapıdan. Vura vura açmaya çalışacağım. Sana çarpmasın!" diyerek Zeynep'in çekilmesini istedi. Zeynep çekildiğini belirttiğinde de omuz atarak kapıyı ittirmeye başladı.

 

Bir süre sonra açılan kapıdan geçerek yeğenine koştu. Sarılmayı çok istese de onların birbirine ihtiyacı olduğu için önce kardeşlerin sarılmasına izin verdi. Onlar sarılırken de kollarını ikisine sararak onları kucakladı.

 

Mehmet ağa bir süre baktığı bu fotoğrafa ağladı. Alt kata inerek avludaki oturağa otururken, gözündeki yaşlar önünü görmesine engel olacak kadar buğulamıştı gözlerini.

 

Savaş, Zeynep ve Barış aşağı inerek, Mehmet ağanın karşısına dikildi. Mehmet ağa, gözlerindeki yaşı silerken yan dönerek, onların bu sahneyi izlememesi için uğraştı. Görmüştü herkes ama durmuştu. Akacak çok gözyaşı vardı ama şuan değildi.

 

"Mehmet ağa, gördün artık. Bırak gidelim de, yeğenimin sonu da ablam gibi olmasın" diyen Barış'ın sözlerinde acı vardı. Yürekleri dağlayan bir acı vardı ve Mehmet ağayı da dağlamıştı.

 

"İzin ver Mehmet ağa!" diyerek kardeşinin sırtını yukarı doğru sıvayarak, kardeşinin sırtındaki morlukları göstermişti Savaş. Mehmet ağa ise gözlerini, kabul edemediği gerçeklere dikmişti.

 

Diyecekleri yoktu ve boğazına düğümlenmiş bir şey vardı. Yutkundu birkaç kez ama geçmedi o düğüm. İçinde fırtınalar kopmuştu ama kimse fark etmemişti.

 

"Kızımla son kez konuşayım, sonra gitmenize izin vereceğim. Söz!" diyerek kollarını açtı. Kızına son kez sarılmak istemişti. Zeynep bir süre ne yapacağını bilmedi. Annesi için kızgındı ama gideceği için gitti babasının kollarının arasına girdi.

 

Mehmet ağa kızının saçlarını koklayarak öperken, gözünden akan yaşlar da saçlarını ıslatır olmuştu. Defalarca öpmüştü. Öpmek değil, koklayarak öpmek. Zeynep'in içi üzüldü ama canının acısı daha çoktu. Burada kalamazdı.

 

"Özür dilerim gözümün önünde olanları görmediğim için, özür dilerim sana baba olamadığım için, özür dilerim seni koruyamadığım için... Onlarla git ama mutlu ol. Ben seni görmek için gelirsem, benimle görüşür müsün kızım?" diye bir umutla sordu kızına.

 

"Görüşürüm ama ben yokum diye üzülme. Ben yokum ama Bahar var. O benim kardeşim gibi. Baba, onun okumasına yardım et. Benimle ne yapmak istiyorsan onunla yap ya da ailesi onu yaşamasını iste... Bahar'a bana bakmak isteyeceğin kadar iyi bak. Ben seni affediyorum ve arada gel!" diyerek abisinin yanına dönerek gitti.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve Yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%