Yeni Üyelik
31.
Bölüm

Bölüm 30

@zeeyneep41

Heyoooo yeni bölüm geldi

 

Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayınız

 

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~

 

Sonunda iki kız yorulmuş ve artık uyumak için yatağa yatmıştı. Zeynep ve Berfin gelin görümceden ziyade iki arkadaş gibi birlikte uyuyacaktı. Her zaman birlikte ve birbirine destek olacak bu iki arkadaşın en zor gecesi bu gece olacaktı.

 

                                                                             ***

 

Yattıktan bir saat sonra Berfin bir sarsıntıyla uyanmıştı. Başta deprem zannetse de avizelerin oynamadığını görünce, neden sarsıldığını anlamaya çalıştı. Zeynep'e döndüğünde tir tir titreyen Zeynep'i gördü.

 

Ne yapacağını bilmeden "Ahmet abi!" diye bağırmaya başladı. Konaktaki herkesi uyandıran Berfin, Zeynep'in ne yaşadığını anlayamamıştı. Ahmet odaya geldiğinde ne olduğunu anlar anlamaz, Zeynep'in başına elini koymuştu.

 

"Ateşi var! Arabayı hazırlayın. Hemen!" diye bağırmış ve kucağına aldığı kadını hızla aşağıya doğru indirmeye başlamıştı. Tüm Demirhanlı'lar hastaneye doğru yol almıştı. Zişan Hanım telaş içinde hastaneye girmek üzereyken oğlunu aramak aklına gelmişti.

 

Berfin aklına ilk gelen kişiyi yani Savaş'ı aramış ve ağlamaklı sesiyle durumu Savaş'a anlatmıştı. Savaş'ın kardeşi için endişesiyle yola çıkması bir olurken, Zişan Hanım ise Ömer'e ulaşamıyordu.

 

Oğlunun telefonu açmaması olası bile değildi. Başına bir iş geldiğinden korkan Zişan Hanım daha da telaşa kapılmıştı. Demirhanlı'lar kapıda bekliyor ve Zeynep için dua ediyordu. Mehmet ağa ise kızının hastanede olduğunu hemen öğrenmiş ve Bahar'ı oraya göndererek haber almayı ummuştu.

 

İki saatin sonunda Ömer telefonlara dönmüş ve Durumu öğrenmişti. Şehir dışından hızla Mardin'e geliyordu. Bir süre daha geçtiğinde artık bir doktor gelmiş ve "Zeynep Demirhanlı!" diyerek yakınlarını çağırmıştı.

 

"Zeynep Hanımın eşi hanginiz?" Doktorun sorusuna en hızlı Ahmet cevap vermişti. "Yolda geliyor!" diyerek cevaplamıştı. Zişan Hanım ise "Gelinim iyi midir doktor?" diyerek bir anne telaşıyla konuşuyordu.

 

"Zeynep Hanım bir iltihap geçiriyor. Mikrop kapmış! Birkaç ilaç vereceğim ama sabaha kadar gözetim altında kalsa iyi olur. Ateşi çok inatçı ve tekrar yükselebilir. Burada müdahale edebiliriz. Normal bir odaya alacağız ama yanında sadece bir kişi kalsın."

 

Doktor bilgileri verdikten sonra odaya geçmişti. Zişan Hanım herkesi yollarken Zeynep'te odaya alınmak üzere götürülüyordu. Bir hasta odasına götürüldüğünde Zişan Hanım gelininin başında durarak sürekli onu kontrol ediyordu.

 

Birkaç saat sonra Ömer ağa odaya geldiğinde Zeynep'in tekrar ateşi yükselmişti. Zişan Hanım koltukta uyuyakalmıştı. Ömer ağa ise karısının alnını öptüğünde sıcak olduğunu fark etti. Hemşireleri çağıran Ömer ağa, annesinin uyanmasıyla her şeyi öğrenmişti.

 

Bir sandalye ile eşinin yanına oturan Ömer, kadınının elini hiç bırakmıyor ve onun ateşten kasılmalarını hissediyordu. Ateşten kasılan bedeniyle Ömer'in elini sıkıyor ve konuşmaya çalıştığında ise kekeliyordu. Ara ara baygın gibi oluyordu.

 

Bir saatin sonunda ateşi azda olsa düşmüştü. Ömer ise annesini göndermiş ve karısıyla baş başa kalmıştı. Zeynep bitap düşmüş bedeniyle uyuyor, Ömer ağa ise gözünü bile kırpmadan sevdiğini izliyordu.

 

O sırada Murat onu ve ne yapılacağını söylemesini bekliyordu. Ömer ağa telefonla Murat'ı aramış ve diyeceklerini söyledikten sonra kapatmıştı. Savaş'ın hastaneye girdiğini öğrenmiş ve ne yapacağını düşünmeye çalışıyordu.

 

"Murat! Misafirlerimizi çiftlik evine götürün! Kimse kimi ve neden koruduklarını bilmeyecek! Orada kim var kimse bilmeyecek! Çiftlik evinin üzerinden kuş uçmayacak! Gerekirse etten duvar öreceksiniz ve misafirlerimizi koruyacaksınız!"

 

Ömer telefonu kapattığında, Savaş'ta kapıyı çalarak içeri girmişti. Savaş ve Ömer merhabalaşmış ve tüm detayları öğrenmişti. Ömer Savaş'ı konağa gönderirken Savaş'ın aklında ise başka planlar vardı.

 

"Ömer ağa!" diyerek gülümsemişti. "Seninle konuşacaklarım vardır ama şuan yeri değildir. Annemin konağına gidiyorum ve müsait bir gün konuşalım istiyorum" demişti. Ömer ise konunun ne olduğunu merak etmişti. Zira düşündüğü şey olamazdı çünkü kimseye görünmeden ve kamera kayıtlarını silerek İzmir'deki otelden çıkmışlardı.

 

"Hayır olsun Savaş Bey! Konu nedir?" Ömer en azından bir ipucu vermesini istiyordu. İzmir'de olduğunu biliyor muydu? Şuan Ömer'in bunu Savaş'a açıklamak gibi bir düşüncesi yoktu. Bilmemesi de onun ve kardeşinin hayrına olacaktı.

 

"Hayırdır hayır! Hayırlı bir işim vardır. Dermanı da sizdedir." Ömer Savaş'ın bir şey bilmemesinden dolayı rahat bir nefes alırken, kardeşi ve savaş arasındaki ilişki adına da sevinmişti.

 

Kim derdi ki Savaş Arslanlı evlenmek isteyecek. Ömer ağa kendine atılan o yumruğun hesabını sormak istiyordu ama kadınına kıyamıyordu. Savaş'a yapacağı eziyetler Zeynep'i üzerdi. Ömer'de Zeynep'i üzen kendi bile olsa durmazdı.

 

Sabah Demirhanlı konağına giden Ömer ve Zeynep tüm ailesiyle orada karşılaşmıştı. Zeynep'e geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra Ömer ağa bugünü karısına ayırmış ve kadınını mutlu etmeye çalışmıştı.

 

Yemeğini yediriyor ve ilaç saatlerini ayarlıyordu. Mutfaktakilere ilaç saatini ve ilaçların kullanımını anlattıktan sonra odaya gitmişti. İkisinin de dinlenmeye ihtiyacı vardı ve biraz olsun uyumak istiyorlardı.

 

Ömer karısını kollarının arasından ayırmıyordu. Zeynep ise Ömer'in yanında hastalık bile yanına gelmeyeceğini düşünerek yanında kalmaya çalışıyordu. Ömer geldikten sonra şiddetli kasılmaları ve yükselen ateşi olmuyordu.

 

Birlikte uykuya daldıklarında Zişan Hanım ise gelini için şifalı yemekler hazırlıyordu. Tavuk suyu çorba, çok sevdiği sembusek, kaburga dolması... Etli yemeklerin hastalıklara iyi geldiğini söyleyen eskilerin bir bildiği vardır diyerek et ve çeşitlerinin bin bir halini hazırlamıştı.

 

Yeter ki gelini iyileşsin ve bir daha hasta olmasın istiyordu. "Gelinim bize önce Allah'ın sonra da abisinin emaneti. Berfin durma orda limonata yap sende haydi" diyerek herkese direktif veriyor ve orduya yetecek kadar yemekler hazırlıyordu.

 

Savaş ise Ömer'le konuşmadan Berfin'in ne düşündüğünü sormak istiyordu. Demirhanlı konağına geldiğinde yalnız kalamayacağını anlamıştı. Berfin ve annesi mutfakta, Ahmet ise avluda Savaş'a eşlik ediyordu.

 

Savaş herkesin içinde Berfin'le mesajlaşırken Ömer ağa ise Berfin'e işler çıkarıyordu. Kendisine atılan yumruğun hesabını çıkarmak için sürekli çayı kardeşinden istiyordu. Savaş ise sevdiğinden onay almış ve sonunda Ömer ağa ile odada konuşmak istemişti.

 

Ömer ise kafasında bir ton derdi düşünürken Savaş'ın Berfin için söyleyeceklerine de yer arıyordu. Konuşmak için odaya geçtiklerinde, Ömer artık tüm sorunları bir kenara bırakmış ve Savaş'a odaklanmıştı.

 

***

 

2 Hafta Sonra

 

Savaş'la Ömer evlenmiş ve artık Zeynep'te iyileşmişti. Ömer biriken işlerini hallederken bile kafasında misafirleri vardı. Aklından çıkmayanlarla iş yapması bile zordu.

 

Ahmet'i yanına çağırarak işleri ona bırakmış ve kendisi çiftliğe doğru yola çıkmıştı. Misafirlerinden duyacağı ve öğreneceği onca şey varken çalışmaya odaklanmak çok zor geliyordu.

 

Savaş'ın ve Berfin'in balayı dönüşünde, Savaş ile konuşması gerekenleri konuşacak ve durumu Zeynep'e o şekilde izah edecekti. İçinde fırtınalar koparken çiftliğe giriş yapmışlardı.

 

Kapıda Tarçın'la oynayan iki erkek çocuğu vardı. Aracı gördüklerinde korku ile annelerinin yanına gitmiş ve sıraya girmişti. Herkes askerde gibi hazır ola girmiş ve Ömer ağanın gelmesini bekliyordu.

 

Kadın korku ile yerine sabitlenmiş dururken Ömer ağada ona doğru ilerliyordu. Bu sırada aklına gelen geceyi düşünüyor ve bunun nasıl olabileceğini anlamaya çalışıyordu.

 

***

 

10 gün önce

 

İşten öğle vakti çıkacak olan Ömer ağa kadını için güzel bir plan yapmıştı. Kendini arayacak en son kişinin kendini aradığını görünce şaşırmış ama telefonu açmamıştı. Bu akşam ve hafta sonunu eşine ayıracak ve onu dağ evine götürecekti.

 

Israrla aranınca telefonu açarak kulağına götürmüştü. "İki saat sonra tepede buluşalım!" diyordu telefondaki ses... "Çok acil ve önemli!" diyerek ekledi. Ömer ağa onay vererek telefonu kapatmış ve telefondaki sesin sahibine öfkelenmişti.

 

Kendisi ile konuşulan üsluba her zaman dikkat ederdi Ömer ağa. "Saygısızlık şiddet gibidir. Bir kere yapılırsa hep yapılır" diye bir ilkesi vardı. Değil kimsenin ona saygısızlık yapmasına, aklından geçirmesine bile tahammül edemezdi.

 

Ömer ağa tepeye gittiğinde karşısında Mehmet ağayı gördü. Öfkeyle yaklaştığı adamın onu görecek gözü olmadığını anladığında seslenmek istedi. Mehmet ağa ise transa geçmiş gibi bir noktaya sabit bakıyor ve sadece gülümsüyordu.

 

27 yıl önce

 

Demet'in gebelik haberi ile Samyeli konağı mateme boğulmuştu. Kısır bu kadın diyerek Havva'yı kuma getirme planları suya düşen Havin Hanımın, yeni planlara ihtiyacı vardı. Havva'nın geldiğini öğrenince de yanına aldırmıştı.

 

Bu sırada piknik yaparak baş başa kalmaya çalışan Demet ve Mehmet, arabayla gelirlerken duraksamışlardı. Demet hava alarak bulanan midesini sakinleştirmeye çalışırken uçurumu görmüştü.

 

İstanbul'da görmediği bu yükseklik ona huzur vermişti. Esen o rüzgârın teninde uyandırdığı serinliği sevmişti. Uçurumdan bakınca görülen yeşillik ve toprakların birbirine uyumu Demet'i etkilemişti.

 

"Bu kız çok saçlı bir kız olacak belli ki" diyerek Demet'in beline sarılmıştı. Elleri ile karnını okşayarak kendi varlığını hissettirmeyi istemişti.

 

"Kız olacağı ne malumdur Mehmet'im. Ben Samyeli ağasına bir oğlan vereceğim!" diyerek gülümsedi. Aslında derdi erkek evlat doğurmak değildi ama kaynanası erkek doğurmazsa o kızı alırdı biliyordu.

 

"Oğlan aşiret için şarttır ama ben sana benzeyen bir kızım olsun isterim" diye fikrini beyan etti. "Hem kız erkek fark etmez. Sağlıklı olsun da hepsi rabbimden ama kız olursa çok sevinirim" demeyi de unutmadan ekledi Mehmet ağa.

 

Demet gülerken manzaranın tadını çıkardı. Sıradan birisi için hiçte güzel bir yer değildi ama Demet sıradan değildi. O çirkin, eski yerlerde "Buraların yaşadığını duyuyor gibiyim" derdi. O hisleri ile yaşayan bir kadındı ve burayı da sevdiyse vardır hissettiği bir şey.

 

Demet yüzünü bulundukları yerin yukarısında bulunan ağaçlık bölüme döndürünce yüzünü buruşturdu. Mehmet ağa ise midesi bulandı diye yorumlarken, Demet hisleri ile tarumar olmuştu.

 

"Dünyaya bir daha gelsem, burada bir evim olsun isterdim ama şurası var ya..." diyerek ağaçlık bölümü işaret etmişti. "İşte orası içimi yakıyor. Orası yaşanacak yer değildir!" diyerek Mehmet'in de bakmasına vesile olmuştu.

 

Mehmet ağa "Aşağıdaki ağaçlardan ne farkı var ki bunların?" diye içinden geçirirken Demet'e sarılmaya başlamıştı. Sonunda araca binerek eve doğru gitmişlerdi. Kayınvalidesinin ölümcül bakışları ile yaşamaya alışsa da sevinmemesine içerlenmişti.

 

"Allah'ım ne olur? Ne olur bana erkek bebek ver. Yoksa bu kadın bizim yuvamızı bozar!" diyerek ettiği dualarla uykuya dalmıştı.

 

****

 

Doğuma bir hafta vardı ama bugün sürekli sancı giriyordu karnına. Demet ise bu halde bile iş yapıyordu. Konakta yürüyemez haldeyken, yere oturmuş yerleri silmeye başlamıştı. Havin Hanımın acıması yoktu.

 

Bebeğini bile istemiyordu bu kadının. Öyle ki onun kanı ona zehir gibi geliyordu. Sancıları ise artık neredeyse on dakikada bir giriyordu. "Sanırım üşüttüm" diye mırıldandı.

 

"Sen ne diyorsun orada? İş yap, gelin hanım iş. Şu köşeler pis kalmış güzel temizle. Havva gelecek" diyerek nispet ediyordu. Havva, yani o kadın için mi yerleri siliyordu. Lanet etti Demet. Gözünden akan yaşlara lanet etti.

 

Suyum,

 

Suyum geldi!

 

"Ay Allah seni kahretsin. Kız sen altına mı kaçırdın?" diye bağırırken konağa gelen Havva kahkaha atmıştı. Demet ise büyük bir sancı ile bağırırken korumalar telaşla içeri girmişti.

 

Mehmet'in gelin ağalarının gebe olduğu için ses duymaları durumunda bakmaları ve kendilerine haber vermelerini emrettiği korumalar, gelin ağalarını hastaneye götürmüşlerdi. Evdekiler de giderken Havva ve Berfin evde kalmıştı.

 

Berfin evin tek, nazlı kızıydı. Havin ve Boran'ın nazlısı Berfin... Mehmet ağanın biricik kardeşi. Havva evden gidenlerin peşinden Berfin'in yanına giderek, aklına koyduğu planı uygulaması için harekete geçmişti.

 

Berfin ise iki seneye yakın, aklına soktukları Ağir ile kaçmıştı. Havva eve giderek herkese yalan söylemişti. Ağir ve Berfin Diyarbakır'a giderek saklanmışlardı.

 

Bu haber Samyeli konağında ağlayan gözlere sebep olurken, Havva'nın babası Cemşit Emireri konağına da matem olmuştu. Cemşit ağa kızı için endişe ederken, kızının bu işin içinde olduğunu bilemezdi.

 

Boran ağa, kızının yaptığı ile matem havasında, sessizliğin hükmünde kızını aratıyorken, Havin Hanım kızının aklına soktuğu bu düşünceyi iyi bir şekilde başarmasından memnundu. Demet ise oğluna süt vermek isterken gözünden akan yaşları siliyordu.

 

Oğlu ile olan konuşmalarını duymuşlardı. Boran ağa "O kız ile evlenirsen, ağalık senin olur. Ben ağalığımı sana devreder, elimi ayağımı çekerim" diyerek oğlunu karısının istediği kıvama getirmişti.

 

Boran ağanın bilemediği ise karısının ve o kadının, kızının kaçmasına sebep olmalarıydı. Genç kızın aklına sana sevdalı dedikleri Ağir ve Ağir'e sana sevdalı dedikleri Berfin. Velhasıl olan oldu ve kız oğlanla gitti.

 

Bir haftanın sonunda toplanmıştı ağalar. Getirilen Ağir ve Berfin'e döndü gözler. Karar verilmesi gerekiyordu ama karar çoktan aileler arasında verilmişti. Çok fazla seçenekte yoktu.

 

Ya ölüm,

 

Ya yaşam!

 

Ya ikisi öldürülecek,

 

Ya da dördü ölü gibi yaşayacak!

 

Demet ve Mehmet işte o gün öldü. Mehmet ağanın güce olan sevdası, Demet'in önüne geçti. "Bırakırım!" dediği kadının gebelik haberi geldiğinde, planları suya düşmüştü. Demet ise hiçbir şey bilmeden yaşadı o kadınla aynı evde.

 

Yan odada...

 

Kendi gebeliğine ve bebek büyütmesine baktı Demet. Kimsesiz gibiydi... Havva ise oturmuş ve yanına istediği getiriliyordu. İstemesine bile gerek yoktu. Meyvesi, çerezi, yemeği, suyu... Hepsi ayağına getirilirdi. Ayaklarına masaj bile yapardılar.

 

Oysa yerleri silerken ne çok beli ağrımıştı Demet'in. Kendisini boy aynasında inceledi bir süre. O kadından nesi eksik diye baktı, baktı...

 

Bulamadı!

 

"Belli ki rabbim sen beni sınav edersin. Rabbim, annelerin kaderleri kızına bohça olurmuş. Benim annemin böyle bir sınavı olmadı diye bilirdim ama belki de olmuştur. Allah'ım, benim bir gün bana benzeyen kızım olursa, ne kadar kötü bir hayatı olursa olsun, ona bu acıları yaşatma" gözyaşlarını silerken duraksamıştı.

 

"Rabbim eğer kızım olursa, ona bir aşk nasip et. Benim Mehmet'imi sevdiğim gibi o da eşini sevsin ama eşi de ona sevdalansın. Ondan başkasına bakmayan ve onu altın gibi değerli bulan bir adamı sevsin" diye dua etmişti.

 

Yatağında oğlu ile uykuya dalmıştı...

 

 

Bölüm Sonu.

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%