Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Bölüm 32

@zeeyneep41

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

 

Satır aralarına yorum bekliyorum canlarım.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~

 

Demet'in mektubunu okurken, gözleri yaşarmıştı. Sonunda kendini toparlayıp adamları gönderdi. Gitmişti kadın. Kurtarmıştı kendisini. Fidan ise bu durumdan kurtulduğunu düşünerek, inmişti mutfağa. Poşeti çantasına atarak saklamaya başladı her şeyi.

 

Sonunda Samyeli konağına giderek bilgi verdi hanımına. Artık çalışmak istemiyordu ama çalışmadan da olmazdı. Çocukları olursa onlara gelecek vermek istiyordu Fidan. Kendi çektiklerini yaşamamaları için çabalayacaktı.

 

Havva'nın artık gözü kimseyi görmez olmuştu. Bir çocuk için yapmadığı kalmazken, Demet'i de unutmamıştı. Kocası ona hala uzaktı ve ölmeden kurtulamayacaktı. Yaptığı büyülerin işlevini sorgular olmuştu.

 

Gittiği büyücü adama tekrar gitmişti ve bir büyü yaparak, yavaşça ölmesini istedi. Erimesini ve çirkinleşmesini... Kocasının onu o halleri ile sevmeyip kendisine döneceğinden emindi.

 

Boran ve Havin Hanım ise Havva Hanımdan bebek haberi bekliyordu. Havva Hanım bebek haberi veremedikçe de geriliyor ve sanki ona ithamda bulunulmuş gibi bağırıyordu. Bir gün hastaneden geldiğini söylediği bir adamın, Boran ve Havin Hanımdan kan almasını istemişti.

 

Boran ve Havin Hanımdan alınan kanların, hastaneye gönderildiğini söyleyerek oradan ayrılmıştı. Birkaç hafta içinde Boran ve Havin Hanımın yataklara düşmesi ile tüm aile şaşkındı. Doktorların bir teşhis bulamadığı hastalığın şifası da bulunamıyordu.

 

Boran ağa hızla eriyip giderken, kalbi daha fazla dayanamamıştı. Boran ağa iki ayın sonunda vefat ederken, Havin Hanım ise yatalak bir halde yaşamaya çalışıyordu. Havva bu durumda, başında kimsenin kalmamasıyla rahata ulaştığını düşünmüştü.

 

Bir ay içinde Havin Hanımın da vefat etmesiyle birlikte artık tamamen rahatlamıştı. Önünde bir engel kalmamıştı ama yine de yetmemişti. Mehmet ağa hala karısı için İstanbul'a gidiyordu.

 

Kızını bahane ederek gittiği İstanbul'da, karısı için gittiğini biliyordu. Sahi bu kadın için yapılan büyü neden hala etki göstermemişti? Havva bir yıl önce götürdüğü otlarla, ona büyülü ilaçlar yollamıştı.

 

Evinde ise domuz yağı ile kocasını kendisine çekmeyi başarmıştı ama kalbini hala kazanamamıştı. Oğlu ve berdelleri olmasa da, Mehmet ağa çoktan onu gönderecekti.

 

*** 

 

Ömer karşısındaki kadına şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Bu nasıl olabilirdi. Bir kadın evlenmek için bedeli kullanarak evli bir adamın karısı oluyordu. Hem de doğum yaptığı zamanlarda...

 

Bir kadın sırf eşi onu değil de eşini seviyor diye büyü yaparak kendine bağlıyor ve karısından uzaklaşsın diye büyüler yapıyordu. Kuma gittiği kadının ölmesi için büyüler yaptırıyor ve kendisinden bebek bekleyen aileyle de uğraşıyordu. Kocasının ailesinin ölümünde de şüpheleri olduğunu anlıyordu.

 

Ömer'in içi bulanmıştı. Bu kadar kötülük gerçek olamazdı. Yavaşça ayağa kalkarak bir süre etrafta dolanmaya başladı. Aklı almıyordu! Gerçek olamayacak kadar büyük kötülükler, ruhunu eziyordu.

 

"Şimdilik bu kadar yeter! Odanıza gidin. Yarın devam ederiz!" Ömer sertçe konuşmuş ve arkasını dönerek ilerlemişti. Binmesi için açılan kapıdan içeri girerek yolu izledi. "Murat! Tepeye gidiyoruz!" Ömer söyleyecek başka bir şeyi olmadan yola baktı.

 

İzliyor ama görmüyordu. Gözlerinde ki ve içindeki acı büyüktü. Ömer bunları sadece duyarken acıyordu... Zeynep ve annesi, tüm bu kötülükle yaşamış ve büyük darbeler almıştı.

 

Araç durunca geldiğini anlayan Ömer, Zeynep'in yaptığı gibi uçuruma yaklaştı. İçinden çıkmak isteyen hüznü saklamak zorundaydı. Çünkü Ömer ağa düşemezdi. O düşerse tekme atanı çok olurdu. Ömer düşerse, Zeynep yıkılırdı.

 

"Demek sana eziyet ettiler öyle mi? Seni hamileyken ezmiş ve iş yaptırmışlar öyle mi? Hor görmüşler, hakaret ederek aşağılamışlar... Oğlun varken kuma getirmişler..." Ömer herkesin burada Demet'i gördüğünü düşünüyordu. İçten hissettiği ise gerçekten orada onu izliyor oluşuydu.

 

Ömer orada karısına benzeyen, uzun siyah saçlı, beyaz tenli, ruhu hala huzur bulamamış o kadını görüyordu. Anlattıklarına üzülmüş gibi hissediyordu. Bu hikâyede herkes yaralı, herkes acılıydı...

 

"Senin hikâyenin tamamını öğreneceğim. Öğrenecek ve çocuklarını kurtaracağım. Ne pahasına olursa olsun!" Ömer ağanın gözü ilerideki ormana kaymıştı. Demet'in o zamanlar orayı sevmediği gibi, kendisi de orayı sevmiyordu.

 

Ne demişti Mehmet ağa? "Demet buraların yaşadığını duyuyor gibiyim!" Demet hislerin kadınıydı. Zeynep ise duygularının kadını... İçinden gelen, iyiliğin ve saflığın sembolü gibiydi. Nefret nedir bilmiyor gibi yaşıyordu.

 

Ömer ağa artık evin yolunu tutmuş ve sevdiği kadının özlemiyle tutuşmuştu. Eve geldiği evde artık herkes yatacağı sırada Zeynep, Ömer'i geldiğini görmüştü. Ömer'i yanına ilerlemiş ve onu karşılamıştı.

 

Artık gecenin sonlanması lazımdı ama Ömer'in sakinleşerek, kendine gelmesi gerekiyordu. Kadınına sarılarak sakinleşmek ve onun sesini dinleyerek uykuya dalmak istiyordu. Zeynep'in kalbinden geçenler Ömer'e ninni gibi geliyordu. Yavaşça kendini uykunun kollarına bırakarak uykuya daldı.

 

***

 

Gün Demirhanlı konağında erken başlamıştı. Ömer ağanın düzensiz uykusu, onu hiç rahatlatmamıştı. Bütün gece durmadan uyanmıştı. Huzursuz geçen bu gecenin yorgunluğuyla tekrar çiftliğe geri dönmüştü.

 

Fidan bugün daha sakindi. Ölümü dahi kabullenmiş. Anlatacak ve geçmişin tüm yükünden kurtulacak. Ömer ağa da yaşarsın demişti. Sözünün eri bir ağa olduğunu biliyordu. Bugün zorluk bile çıkarmadan anlatacaktı.

 

25 yıl önce (30 yıl önce olanların devamı)

 

Havva kendisinden çalınan adamın karısı için beslediği sevgiden fazlasıyla rahatsız olmuştu. Bir kadının varlığı ne kadar zorsa, yokken de varlığı zordu. Tanıştığı bir büyücü adamın yanında soluğu alarak işini bitirmeliydi.

 

"Ölmesini istiyorum Bera, ölmesini ama öyle hızlı bir ölüm değil. Yavaş yavaş erisin ve ölsün. Erirken kocam onu terk edecek. Çirkinliğinden iğrenerek ölmek isteyecek ama gününü bekleyecek!" Havva öfkeliydi.

 

Sözde kocasını elinden alan metresine büyü yaptıracaktı. Bera'nın bu kadına üzülmesinin sebebi, karısının sevgilisi ile kaçmasıydı. Demet'in saçlarından yapılan bir sabun büyüsü ile bazı otlarla karışım yaptırmıştı.

 

Domuz yağı büyüsü ile ayrılık getirmişti. Bir kuyunun dibine atılan sabunun erimesi ile Demet'te eriyordu. Bir gün o sabun bitecekti ve Demet'te ölecekti. Kayınpederinin ve kayınvalidesinin beklediği bebeği doğuramamakta işkence gibiydi.

 

Havva bir bebeğini düşürdüğü ve kocasının onu görmeyen gözlerinden dolayı, kayınvalidesine ve kayınpederinin ithamlarından aşırı yoruluyordu. Birkaç zaman sonra tekrar Bera'nın yolunu tutmuş ve ona kayınpederi ve kayınvalidesi için bir ayin yaptırmıştı.

 

Kanlarının da bulunduğu bu kara büyünün sonucunda hızla ölmelerini ve önlerinde engel olmaması gerektiğini düşünüyordu. İstediğini de başarmıştı. Bera ise bu durumda çok sıkıntılar yaşamaya başlamıştı.

 

Kara büyü yapan kişilerin ve yaptıran kişilerin de etkileri vardı. Havva o süreçten korktuğu için bulunmamıştı ve sıkıntılar onu etkilememişti.

 

Günler geçmiş ve Demet'in ölüm haberi sonunda ulaşmıştı Mardin'e. Havva çok mutluydu. Bu mutluluğu ise kısa sürmüştü. Ölümünden birkaç ay sonra kopyası gibi kızı doğmuştu ve şuan bu konaktaydı.

 

Bera'nın yanına bu sefer kız için gittiğinde, Bera bunu asla kabul etmemişti. Çocuk olmasının dışında, yaptığı kara büyünün etkilerinin ağırlığıydı. Bir çocuğun ölümü için büyü yaptırmak Bera'nın öfkesini bile aşıyordu.

 

"Bir çocuğun günahı yoktur!" dediği için, Havva'da hırsını şiddetle çözmeye çalışmıştı. Bütün hırsını, Zeynep'i kilere atarak, döverek ve aşağılayarak çıkarıyordu. Zeynep'i aç bırakıyordu ama bu küçük kız asla ölmüyordu.

 

Babasının gitmesini istememesinden dolayı da gidemeyen kız, üvey annesinin şiddetine maruz kalıyordu. Fidan ise buna artık dayanamamıştı. Artık oğlu bile üzülüyordu ve korkuyordu.

 

Mutfakta kadınlarla konuşurken, söylemek istediğini dile getirmişti. Çok şey bildiğini ima ettiği sırada çalışanların kaş göz yapmaya başlaması bir olmuştu. Havva tüm söylediklerini duymuş ve öfkelenmişti.

 

Kovduğu kadını hayatı ile tehdit ederken, çok ciddiydi. Fidan ise Zeynep'le konuşurken, söylememek için kendisini zor tutmuştu. Kendi evine bile gidemeyecek kadar korkuyordu. Bir süre ablasında kalacaktı ve evlerini satarak bu şehirden gideceklerdi.

 

İdris'in ev için hazırlıklar yaptığı bir günde, Fidan balası ve yeğenleri ile oturuyordu. Ayşe evin en büyük kızı olarak temizliği yaparken, annesi ve teyzesi arasındaki konuşmaya da kulak misafiri oluyordu.

 

Havva Samyeli'nin gelmesi ile konuşmalar durmuş ve çocuklar odaya gönderilmişti. Havva'nın keyifle iki kardeşe bakışları bile, iki kardeşi çok ürkütmüştü. Fidan asla korktuğunu belli etmediği sırada, Havva kahkaha atmaya başlamıştı.

 

"Saklanmakta haklısın. Fidan seni uyarmaya geldim. Ağzını açarsan, bu evin içindeki herkes ölür. Tıpkı kocan gibi..." diyerek cebinden telefon çıkardı. Bir arama yaparak, sesi hoparlöre verdi.

 

Açılan telefondan sadece bir el silah sesi gelmişti. O silah sesi ise bütün evi doldurmuştu. Hiçbir ses bu kadar canını yakmamıştı Fidan'ın. Büyüyen gözlerinde korku ve gözyaşı vardı.

 

"Sen buradan gideceksin!" dedikten sonra ablasına dönerek "Ablana bir şey anlattın mı?" dediğinde eli çantasına gitmişti. Fidan ise yalvaran bir sesle "Hayır! Hanımım kimseye bir şey demedim. Demedim, demem. Giderim buradan. Kocamı defnedip giderim. Asla çıkmam karşınıza..." diye ayaklarına çökmüştü.

 

Havva, Fidan'ın kendisine yapışan bedenini itekleyerek kapıya doğru ilerledi. "Yarın sabah gitmiş olacaksın!" diyerek evden çıkarken, Fidan daha çok ağlamıştı. Ablasının da yardımı ile sakinleşerek, kocasının cenazesini bulmaya gitti.

 

Birkaç saat içinde defnettiği kocasına, hakkı ile gözyaşı dökememişti. Gözyaşı kadar dua bile edememişti. Vedalaşamadığı kocasından ayrılarak ablasından aldığı kıyafetler ve çocukları ile yollara düşmüştü.

 

Artık Mardin'den çıkan Fidan, rahat bir nefes alacağı sırada yanlarına yaklaşan aracın durmasıyla korkuya düşmüştü. Havva'nın öylece gitmesine izin vermeyeceğini bilerek kelime-i şahadet getirmeye başlayan kadın, aracın içindeki kişiyi görünce korkusu biraz olsun azalmıştı.

 

"Merhaba Fidan, seninle biraz konuşalım. Nereye böyle?" diyerek kadının biraz daha korkmasına sebep olmuştu ama Mehmet ağanın bilmediği bir sürü olay vardı. Fidan araca bindiğinde, Mehmet ağa yola devam etmişti.

 

Sonunda Ankara'ya geldiklerinde de hava aydınlanmak üzereydi. Bir yerde dinlenmek için duran Mehmet ağanın istikameti aslında İzmir'di ama bazı şüphelerinin cevabını alması gerekiyordu.

 

Sonunda Fidan ile konuşurken, cinnet geçirecek kadar öfke dolan adam soluğu İstanbul'da aldı. Demet'in mezarında uzun uzun ağlayan adamın içinde biriken öfkesi Havva'yaydı. Fidan'la İzmir'e giderek onu oğlunun yanına bıraktı.

 

Bir telefon vererek oğlundan haber almak için iletişimde kalmalıydı. Her bir bilgiyi almalı ve oğlunu uzaktan da olsa korumalıydı. İzmir'de ki otele her ay uğrayan Savaş'ın durumu bilmemesi için Diyarbakır'da kan davasından kaçan kadın rolü oynayan Savaş'ın, bu duruma sessiz kalmayacağı aşikârdı.

 

Mehmet ağa Mardin'e geldiğinde, Havva ile yüzleşmeye çalıştı. Asla kabul etmeyen kadının yaptıkları can sıkıcıydı. Ateş ise bu kadar olayda artık dayanamamıştı. Anne ve babasına haddini bildirecek öfkeyi kusmaya başladı.

 

"Yeter! Yeter be yeter! Bıktım sizden. Nasıl bir ailesiniz siz? Sen kadın artık hiçbir şey yapma. Dur anne dur! Dur artık. Dur, yeter..." biraz soluklanarak "Ulan beni hiç görmüyor musunuz? Bir dalavere olmuş ve evlenmemesi gereken siz, evlenmişsiniz!" diyerek soluklandı.

 

"Ulan bari bana sahip çıkmaya çalışın. Baba sende dur! Ailesini kaybeden tek kişi sen değilsin. Oğlunun ve kızının peşinde gitmekten, beni hiç görmedin. Ağalığı elinden alıyorum. Artık ben ağayım ve siz ikiniz de bu evde yaşamak zorundasınız!" diyerek öfkesini belli etti.

 

Mehmet ağa elindeki oğluna haksızlık yapıp yapmadığını görmek istiyordu. Elindeki tek evladını da kaybetmemek için susmayı tercih etti. Havva ile geçinmesine gerek yoktu. Zaten olan olmuştu ve elinden gelen bir şey yoktu.

 

Zamana bırakmayı tercih etti. Havva'dan ise hep uzaktı. Konuştuğuna cevap vermez, sesini duymaz olmuştu. Demet'le yaşadıkları odaya yerleşmiş ve artık odalarını ayırmıştı. Artık ne ona koca, ne de ondan bir kadınlık beklerdi.

 

Bazı şeylere oğlu için susacaktı ama fazlasını yapmak ona zordu. Fazlasını kimsenin beklemesine de izin vermeyecekti. Gün gelecekti ve Havva'dan da intikamını alacaktı. Peki, bunu nasıl yapacaktı?

 

*** 

 

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%