Yeni Üyelik
34.
Bölüm

Bölüm 33

@zeeyneep41

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

 

Satır aralarına yorum bırakırsanız, sizinle orada buluşuruz.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~

 

Zamana bırakmayı tercih etti. Havva'dan ise hep uzaktı. Konuştuğuna cevap vermez, sesini duymaz olmuştu. Demet'le yaşadıkları odaya yerleşmiş ve artık odalarını ayırmıştı. Artık ne ona koca, ne de ondan bir kadınlık beklerdi.

 

Bazı şeylere oğlu için susacaktı ama fazlasını yapmak ona zordu. Fazlasını kimsenin beklemesine de izin vermeyecekti. Gün gelecekti ve Havva'dan da intikamını alacaktı. Peki, bunu nasıl yapacaktı?

 

*** 

 

Ömer duyduklarını, aklı almıyordu. Bunun vahşet olduğunu düşünüyor sevdiği kadının annesi için üzülüyordu. "Fidan Hanım! Bunu tekrar konuşacağız. Yüzleşme olacak ve o toplantı bitmeden seni buradan göndereceğim. Başka bir ülkede, başka kimliklerle yaşayacaksınız.

 

Ömer ağa söylediklerinin ardından arkasını dönerek arabaya doğru ilerledi. Kendini tekrar tepede bulmuştu. Yaşananlara isyan edecek kadar öfkeliydi. Yanı başında kadınlar eziyet görüyordu. Yanı başında öksüz çocuklar eziyet görüyordu.

 

Ömer kendine kızdı. Duymadıklarına, görmediklerine kızdı. Kör olduğu, sağır kaldığı hayatların varlığı içini geziyordu. Bir ağa mazlumu, öksüzü, yetimi göremeyecekse ne hükmü vardı o ağalığın.

 

Beyliğin!

 

Beylerbeyliğinin...

 

Hava tamamen kararmıştı. Artık Savaş'ı çağırmanın zamanı gelmişti. Zeynep'e söyleyecekse, Savaş'la birlikte yapacaktı. Cebinden telefonu çıkararak Savaş'ı aradı. Ertesi gün tatilleri bitiyordu ve Savaş, Mardin'e gelecekti.

 

Ömer bu durumla başa çıkmakta zorlanıyordu. Zeynep' e yalan söylemek istemiyor ama birden de anlatmaya çekiniyordu. Zeynep'in bu duruma vereceği tepkiyi ölçemiyordu. Ömer bu denli etkilendiyse Zeynep çok daha fazla etkilenebilirdi.

 

Ömer Demirhanlı konağına geldiğinde akşam yemeği masası kurulmuştu. Ömer'in de katılmasıyla akşam yemeği güzel geçmişti. Herkes muhabbet ediyor ve gülüyordu. Demirhanlı konağından mutluluk sesleri geliyordu.

 

Herkes günü bitirmek için kendini Uykunun tatlı kollarına bırakıyordu. Herkes uykuya dalarken Ömer ağada uykusuz bir geceye hazırlanıyordu. Zeynep'e sarılarak onun kaderine ağlamıştı. Bir süre sonra kuşlarının yanına giderek biraz dinlenmek istemişti ama Ömer ağa hiçbir yere sığamıyor gibi hissediyordu.

 

Zeynep'in yanına geri dönmüş ve onun verdiği huzuru, hiç kimse veremiyordu. Zeynep uykusunda kâbus görmeye başlamıştı. Derin derin nefesler alıyor, yaşadığı o kötü günü unutamıyordu.

 

Zeynep birden uyanmıştı. Ömer'in sarılarak sakinleştirmeye çalışıyordu. İçindeki o korkular onu, karanlık bir kâbusa mahkûm ediyordu. Ömer'in kollarının arasında olmak Zeynep'e çok iyi geliyordu.

 

Ömer sarılınca; içindeki fırtına diniyor, karanlığına güneş doğuyordu. Ömer'in gücü, iç dünyasında da büyük ve etkiliydi. Zeynep biraz daha sakinleştiğinde, Ömer komodinin üzerinde duran suya uzandı. Zeynep artık tamamen iyi hissettiğinde, güneş ışıkları odaya süzülüyordu.

 

Zeynep kendini duşa attığında, Ömer ağa ise çalan telefonunu cevaplıyordu. Savaş ve Berfin inmiş ve araca binmişlerdi. Ömer düşünmeye başlamıştı. Savaş'a anlatacakları, Savaş'ın tepkileri, Zeynep'e anlatacakları, Zeynep'in vereceği tepki ve toplantı... Sonrasında rahat bir nefes alacak ve mutlu olmak için çabalayacaklardı.

 

Ömründe yaşayacağı en güzel yılların, evliliğin ilk yılları olduğu söylenirdi. Ömer ve Zeynep için bu daha farklı olacaktı. Muhtemelen birkaç aylık zorlukların ardından, Zeynep ile güzel hayatına dönebilecekti.

 

Ömer ağa Zeynep'in çıkmasını beklerken üç dört derslik okul hazırlıklarını yapmanın yanındaydı. Okul yönetimi ile görüşerek; online ve yüz yüze gideceği bir dönem olabilmesi için anlaşmaya başlamıştı.

 

Soyadı değişikliği ve kayıt yenilemesi yaparak, kadınının bir sonraki senesinde sorunsuz okulunu bitirmesini garanti etmek istiyordu. Kadınının bu kadar derdi varken, birde bunlarla uğraşmasını istemiyordu.

 

Bu olayları hızla çözecek, Zeynep'i iyileştirecekti. İyileştirecek ve okulunu bitirmesini sağlayacaktı. Yanında olduğu kadının güçlü bir kadın olmasını sağlayacaktı. Güçlü ve büyük!

 

Kadını güçlüydü ama küçüktü. Yaralı küçük bir çocuk...

 

Zeynep'in duştan çıkmasıyla, sevdiğinin yanına doğru ilerledi Ömer ağa. Sevdiği kadının bu hallerine üzülse de belli etmek istemiyor ve onun düşmesine engel olmaya çalışıyordu. Biliyordu ki Ömer üzülürse, Zeynep yıkılırdı. Kendisine dayanak olduğunu görüyordu.

 

Zeynep ise ne olduğunu anlayan kocasının merakını gidermek istiyordu. Elinden gelen yardımı yapmaktan çekinmeyen adamı, bu denli merakta bırakmak istemiyordu. Kendine su doldurarak koltuğa doğru ilerlediler.

 

Zeynep'in kâbusu

 

Savaş, Zeynep ve Barış, Zeynep'in odasından aşağı inerek Mehmet ağanın karşısına dikildi. Mehmet ağa, gözlerindeki yaşı silerken yan dönerek, onların bu sahneyi izlememesi için uğraştı. Görmüştü herkes ama durmuştu. Akacak çok gözyaşı vardı ama şuan değildi.

 

"Mehmet ağa, gördün artık. Bırak gidelim de, yeğenimin sonu da ablam gibi olmasın" diyen Barış'ın sözlerinde acı vardı. Yürekleri dağlayan bir acı vardı ve Mehmet ağayı da dağlamıştı.

 

"İzin ver Mehmet ağa!" diyerek kardeşinin sırtını yukarı doğru sıvayarak, kardeşinin sırtındaki morlukları göstermişti Savaş. Mehmet ağa ise gözlerini, kabul edemediği gerçeklere dikmişti.

 

Diyecekleri yoktu ve boğazına düğümlenmiş bir şey vardı. Yutkundu birkaç kez ama geçmedi o düğüm. İçinde fırtınalar kopmuştu ama kimse fark etmemişti.

 

"Kızımla son kez konuşayım, sonra gitmenize izin vereceğim. Söz!" diyerek kollarını açtı. Kızına son kez sarılmak istemişti. Zeynep bir süre ne yapacağını bilmedi. Annesi için kızgındı ama gideceği için gitti babasının kollarının arasına girdi.

 

Mehmet ağa kızının saçlarını koklayarak öperken, gözünden akan yaşlar da saçlarını ıslatır olmuştu. Defalarca öpmüştü. Öpmek değil, koklayarak öpmek. Zeynep'in içi üzüldü ama canının acısı daha çoktu. Burada kalamazdı.

 

"Özür dilerim gözümün önünde olanları görmediğim için, özür dilerim sana baba olamadığım için, özür dilerim seni koruyamadığım için... Onlarla git ama mutlu ol. Ben seni görmek için gelirsem, benimle görüşür müsün kızım?" diye bir umutla sordu kızına.

 

"Görüşürüm ama ben yokum diye üzülme. Ben yokum ama Bahar var. O benim kardeşim gibi. Baba, onun okumasına yardım et. Benimle ne yapmak istiyorsan onunla yap ya da ailesi onu yaşamasını iste... Bahar'a bana bakmak isteyeceğin kadar iyi bak. Ben seni affediyorum ve arada gel!" diyerek abisinin yanına dönerek gitti.

 

Zeynep, Barış ve Savaş'ın kapıdan çıkmak üzere duydukları silah sesiyle, Zeynep arkasına bakmıştı. Havva oradaydı. Elinde silahı ve o günkü kıyafetleriyle gülüyordu. Abisi, o şişeler gibi paramparça olmuştu.

 

Sonra başka bir silah sesi duyuldu. Dayısı da abisi gibi parçalanmış ve Zeynep'in önünde duruyordu. Bu olay dedesi ve anneannesinden sonra babasının da başına gelmişti. Zeynep artık daha da korkuyordu.

 

Derin nefesler alarak kendine gelmeye çalışıyor ve kendine adım adım gelen kadından uzaklaşmaya çalışıyordu. Hayatındaki herkesi kaybeden Zeynep, yalnız kalmıştı. Havva geliyor, Zeynep gidiyordu.

 

Karanlık olmaya başlamış ama Zeynep geri geri gitmekten kurtulamamıştı. En sonunda ardında, tepedeki uçurum belirdiğinde durmuş ve Havva'nın uğursuz kahkahasıyla irkilmişti.

 

"Herkesi öldürmemi sen istedin. Ben seni uyarmıştım ama sen beni anlamadın!" diyerek Ateş ediyordu. Tüm şişelerden daha çok parça yere seriliyordu ama Zeynep yine de kendini uçurumdan düşerken görüyordu.

 

***

 

Ömer yaşadıklarının ağırlığını bildiği kadınına sarıldı. Sakinleşmesi için sarılıyor, öpüyor ve kokluyordu. Ellerinden tutarak kendine çevirdiği kadının kendine bakmasını sağladı. Gözlerinin içine bakarken, güven veren bakışıyla bakıyor ve destek olmak için her yolu deniyordu.

 

"Ben bunun olmasına asla izin vermem. Sen ve Savaş, benim için çok değerlisiniz ve siz benim ailemsiniz. Kimse benim aileme dokunmaya cesaret edemez. Biliyorsun bunların bir cezası var ve istersen sen bile uğraşmazsın. Ben her şeyi halledebilirim."

 

Zeynep olumsuz anlamda kafa sallarken, gözünden yaşlar yuvarlanmıştı.

 

"Biliyorum! Biliyorum ama Ateş... Ateş benim için annesine çok kez yalan söylemişti. Mutfaktan yemek kaçırır ve bana getirirdi. Bu iyilikleri unutmam mümkün değil."

 

Ömer, Daha da iyi anlıyordu. Tüm yapboz oturmuş ve sevdiği kadının neler yaşadığını görmüştü. Hatta sevdiği kadından daha da fazlasını biliyordu. Olacakları merak ediyor ve Zeynep'in bunlara nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu.

 

Kahvaltı masası yine şenlik ve kalabalık aile üyeleriyle dolmuştu. Zişan Hanım fazlasıyla mutluydu. Gelini ve damadı, "Gönül dostum" dediği kadının çocuklarıydı. Zamanında yaptığı dualar kabul olmuştu. Hep böyle güzellikleri yaşamak için dualar etmeye devam ediyordu.

 

Kadınlar üst kata gittiklerinde, Ömer ve Savaş alt katta ki çalışma odasındaydı. Ömer Savaş'la muhabbet ediyor ve konuya girmek için an kolluyordu. Sonunda sessizlik oluştu. Savaş akıllı bir adamdı. Bir şeylerin ters gittiğini anlıyordu ama Ömer'in bunu söyleyebilmesi için rahatlatmaya çalışıyordu.

 

"Artık ağzındaki baklayı çıkaracak mısın Ömer ağa!" Savaş'ın sesindeki ironi kendini belli ediyordu. Ömer ise anlamasına şaşırmamıştı. Çünkü biliyordu ki, Savaş zeki bir adamdı.

 

"Bu tür konular nasıl konuşulur pek bilemiyorum ama ben bir şeyler öğrendim. Demet anneyle ilgili..." Ömer daha sözünü bitirememişti. Savaş ise merak ederek birden söze girmişti.

 

"Ne! Ne öğrendin Ömer!"

 

"Savaş! Sakin ol! Daha Zeynep'e söyleyemedim. Ne yapacağımı bilemiyorum. Gidelim bir yere ya da çiftlikte... Kaynağım orada!"

 

Savaş, Ömer'e olumlu başını sallarken kendini toparlamak için derin nefes aldı. Annesi hakkında ne öğrendiğini merak ediyordu. Ne yapacağını bile bilemiyordu. Zeynep için sakin olmak zorundaydı.

 

Demirhanlı konağından çıkan iki adam, çiftlikte soluğu almıştı. Savaş'ı gören Fidan, ağlamaya başlamıştı. Koşarak bahçeye çıkmış ve oturan adamın yanına gitmişti. Bunca yıl gizlemişti kendisini.

 

Savaş şaşkınlığını saklamadan kadına seslendi. "Emine abla! Senin burada ne işin var? Neden buradasın? İşe gitmeme sebebin burada olmak mı?" Savaş Ömer'e dönerek konuşmaya devam etti. "Ömer ne oluyor? Emine ablanın bunlarla ne alakası var?"

 

"Öncelikle Emine değil, Fidan." Savaş şok olmuştu. Kimlikleri değişmiş bir halde gelmişti ve Savaş bu kadına çok kez yardım etmişti. Çocuklarını okula vermiş, onlara otelin yakınında ev tutmuştu. Evi kabul etmeyen kadın depoda kalmak istiyordu.

 

Savaş ise korkusunu anlıyor ve onun defoda kaldığı alanı ev gibi düzenlemişti. Bir ara evine çalışan olarak almak istemişti ama kabul etmemişti. O evde olmaktan bile korkuyordu Fidan ve bunu dile getirememişti.

 

"Savaş o kadın sizin evde..." Ömer'in sözünü Savaş tamamlamıştı.

 

"O kadın bizim evde çalışandı."

 

Ömer, Fidan'ın gözyaşlarından etkilenmeden yavaş yavaş öğrendiklerini anlatıyordu. Savaş Fidan'a, Fidan ise yere bakarak ağlamaya devam ediyordu. Savaş ağlıyordu ama hiçbir hareketi yoktu. Mimikleri ve bedeninde bir kıpırtı yoktu.

 

Ömer Savaş'ın yaşadığını gösteren belirtileri görmese, yaşamadığını düşünecekti. Nefes alırken inip kalkan göğsü ve gözünden birbiri ardına damlayan gözyaşları... Savaş'ın ruhu çekilmiş gibiydi.

 

Annesine yapılanları görmemiş, hissetmemişti. Kardeşini koruyamadığı gibi, annesini de koruyamamıştı. Kardeşi ölmeden yetişmişti ama annesi için onu bile yapamamıştı.

 

Hava kararıyor ve artık öğrendikleri son buluyordu. Bütün bünyesine ağır gelen konuların ardından boğazına bir yumru oturmuştu Savaş'ın. Derin nefes alsa da, yutkunsa da geçmeyen bir yumru.

 

"Neden?" Savaş, Fidan'a bakarken ağzından bir tek bu kelime çıkmıştı. Çok şey söylemek istese de söyleyemiyordu. Annesine büyüler yapılmasa, acaba yaşar mıydı? Sahi, annesi yaşasa Berfin'i severken böyle korkar mıydı?

 

Fidan, Savaş'a çevirdiği gözlerinde suçluluk duygusu taşıyordu. Ne dese, ne yapsa boştu. Savaş o an iki erkek çocuğunun annelerine baktığını gördü. Kendilerince, annelerini koruyordular. Çocukları görünce ayağa kalktı Savaş.

 

Arabalara yaklaşarak "Tepeye gidelim mi?" dedi. Ömer kendisine söylediğini anlıyordu. Birlikte tepeye gitmiş ve Savaş'ın sakinleşmesini beklemişti. Bu sırada akşam yemeği kurulan Demirhanlı konağında, Savaş ve Ömer'in yokluğu endişe taşıyordu. İkisi de telefonlarına bakmıyor ve evdekilerin telaşa düşmesine neden oluyordu.

 

Sonunda Ömer bilgi vermek için açmış ve yemeğe gelemeyeceklerini belirtmişti. Savaş kendine gelmek için geldiği tepede saatlerce oturmuş ve uçurumu izlemişti. Ömer Savaş'ın yanında oturuyor ve sessizliği ile ona destek oluyordu.

 

"Artık gidelim mi? Çok merak etmişlerdir."

 

Ömer ve Savaş Demirhanlı konağına geldiğinde, yavaşça arabadan indiler. Onların geldiğini bilen Zeynep ve Berfin kapıya doğru ilerlemişti. Zeynep ve Berfin, Savaş ve Ömer'de bir tuhaflık görüyordu. Özellikle Savaş biraz tuhaf görünüyordu.

 

Savaş, karşısında Zeynep'i gördüğünde kendini tutamadı. Kardeşini hızla kendine çekerek ağlamaya başladı. Zeynep ne olduğunu bilmeden ağlayan abisine sarılıyor ve onu teselli etmeye çalışıyordu. İki kardeş sarılmıştı ve artık ikisi de ağlıyordu.

 

İki kardeşi gören tüm Demirhanlı ailesi, o yaralar içinde kalan kardeşleri izliyordu. Ne olduğunu bilmiyordu ama ne kadar ağır olduğunu biliyordu herkes. Ömer'in bile ağrına gitmişti. İki günde dinlediği ve günlerdir atlatamadığı gerçekle, Savaş bir günde başa çıkmaya çalışıyordu.

 

İki yaralı kardeşin acısına ortak oldu Ömer. İki öksüzün gözünden akan her bir yaş, yük olup omuzlarına dökülüyordu. Sevdiğinin gözünden akan inci taneleri, yerdeki toprağa karışıyor ve kayboluyordu. Oysa Ömer için ne değerliydi o inci taneleri...

 

Ant içti o an Ömer!

 

"Yemin olsun! Size bu acıları yaşatanların, üzerine ölüm olup çökeceğim!"

 

Bir süre kimse onları ellemeye cesaret edemezken sonunda Ömer iki kardeşi eve yönlendirmişti. Avluda ağlayan iki kardeş, sonunda bitap düşmüştü. O anlarda Zeynep neden ağladığını bilmediği abisine ağlarken, Savaş annesine ağlamıştı. Kardeşinin yaşadıkları ve annesinin çektiklerine ağlıyordu. Büyülerle ellerinden alınan annesinin gidişini anımsıyordu.

 

Son sözlerini...

 

İki kardeşin bitap düşmüş bedeni, bir başka acıyı daha kaldıracak konumda değildi. İki kardeşin yaralarına saygı duyan herkes odasına gitti. Her şey ertelendi o gece.

 

Mutlulukta,

 

Hüzünde...

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

 

Loading...
0%