Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Bölüm 34

@zeeyneep41

Heyooo Bölüm geldiiii

 

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~

 

İki kardeşin bitap düşmüş bedeni, bir başka acıyı daha kaldıracak konumda değildi. İki kardeşin yaralarına saygı duyan herkes odasına gitti. Her şey ertelendi o gece.

 

Mutlulukta,

 

Hüzünde...

 

                                                                                 ***

 

Berfin, sarıldığı adamın acısını hissediyor ve onunla gözyaşı akıtıyordu. Ne olduğunu bilmesine bile gerek yoktu. Sevdiği ağlıyordu...

 

Ömer ise her şeyi biliyordu. Gözünden bir damla yaş süzüldü. Kadınının siyah saçlarına damlamış bir damla... Oysa kadınının gözyaşları gömleğini ıslatıyordu. Omzuna yük, yüreğineyse sel olup akan gözyaşları için kendine kızıyordu.

 

"Ömer! Sen abimin neden ağladığını biliyor musun? Bir şey mi oldu? Yoksa siz kav..." Cümlesini bile bitiremedi Zeynep. Aklından geçenlerin olmamasını istiyordu. Bakışlarını Ömer'e çevirerek doğruyu görmek istedi.

 

"Hanım ağam, o senin abin. Biliyorum ama bunu anlatmam doğru olmaz. Kendisi sana anlatmak istediği zaman geldiğinde sana gelecektir." Sesindeki hüznü bastırmış ve sakince konuşmuştu.

 

Zeynep bitap düşmüş bedeniyle Ömer'e sarılıyor ve güvende hissediyordu. Bir süre sonra tatlı bir his onu ele geçirdiğinde, kendini o hisse teslim etmişti. Gözlerini kapatarak o hissin kendisini almasını bekledi ve sonunda oldu.

 

Zeynep'in uyumasıyla Ömer'de üzerini değişmiş ve tekrar yatağa gelmişti. Kadınını tekrar sararak kendine çekmiş ve Zeynep'i saran o hisse kapılmak istemişti. Bir süre sonra Ömer'de o hisse kapılarak gözlerini kapattı ve günü sonlandırdı.

 

*** 

 

Gün Zeynep'e yorucu başlamıştı. Ağlayarak uyuduğu için başı ağrıyordu. Kahvaltıya o kadar alışmıştı ki, artık uyanınca açlık hissediyordu. Kendini duşa atarak toparlamaya başladı. Suyun iyileştiren ve sakinleştiren kısmına kapılarak toparlandı.

 

Odaya geldiğinde Ömer uyanmış ve hazırlanmaya başlamıştı. Zeynep'te hazırlandığında odadan çıktılar. Merdiven başına geldiğinde abisi ve Berfin, odasından çıkmış ve aşağı iniyordu. Zeynep istemsizce Ömer'in tuttuğu koluna sarıldı.

 

Ömer kadınının tedirginliğini anladığı için, koluna tutunan ellerini kavradı. Gülümseyerek sakinleştirdiği kadının gülümsemesini görünce aşağı inmeye başladılar. Zişan Hanım evlatlarını böyle gördüğünde "Maşaallah" diyerek tü tü tü tü yapıyordu.

 

Masada sessizlik hâkimdi. Çatal bıçağın çıkardığı sesten başka bir ses duyulmuyordu. Ömer bugünü eşine ayırmak istiyordu. Savaş'a bakarak Ahmet'le konuştu. "Ahmet! Bugün benim yerime şirketteki toplantılara giriyorsun. Çok önemli bir şey olmadıkça beni aramayın. Biz Zeynep'le bugün evde olmayacağız."

 

"Tamam abi. Sen merak etme!" Ömer zaten merak etmiyordu. Şirket içi ufak tefek işler ve toplantılar vardı. İşlerini bir hafta ertelemiş ve içten içe bu hafta Fidan konusunu kadınına açıklamanın planlarını yapıyordu.

 

Ömer'in kahvaltısı bittiğinde, Zeynep'in elinden tutarak dışarı çıkarmıştı. Kimse ile vedalaşmayan Zeynep arabaya bineceği sırada arkasından seslenen abisine döndü. Abisi Ömer'e bakıyordu.

 

"Akşama çiftlik evinde toplanalım mı? Seninle konuşmak istediklerim var!" Ömer'e bakıyor ama Zeynep ile konuşuyordu. Zeynep Ömer'e dönerek gözlerine bakmak istedi. Ömer'de abisi ile göz teması kurmuştu ama Zeynep'e olumlu anlamda kafa sallıyordu.

 

Savaş istediği cevabı Ömer'den alınca kardeşine dönerek "İyi eğlen canımın içi. Akşama görüşürüz" diyerek içeri girdi. Zeynep artık kavga ettiklerini düşünmeye başlayacaktı. Dün etmedik diyen Ömer'in sözüne güvense de aklına başka bir neden gelmiyordu.

 

Ömer ile arabaya binen Zeynep, sessizce yolu izliyordu. Aracın gittiği yön, bu zamana kadar gittikleri bir yön değildi. Zeynep şaşkınca bir Ömer'e birde yola bakıyordu. Ömer ise hiçbir ipucu vermeyeceğini belli etmek için ağzına fermuar işaret yapmıştı.

 

Sadece gülümsüyor ve kadınının tüm tepkilerini izliyordu. Ömer, Zeynep'in tüm tepkilerini izleyerek sevdiği kadını ezbere bilmek istiyordu. Zeynep ise merakla etrafına bakıyordu.

 

Sonunda; ormanın içinde, bahçeli, iki katlı ve modern bir evin önünde durdular. Burası Ömer'in kendini dinleme alanıydı. Bazen gelir; sakinleşir, düşünür ya da stres atardı. Keyif yapmak için uygun olan bu yeri görünce Zeynep'in gözleri kocaman olmuştu.

 

Bu ev ona hayallerini hatırlatıyor ve mutluluğu vaat ediyordu. Zeynep eve doğru ilerlerken, arada arkasına dönerek Ömer'e bakıyordu. Gerçeklikten uzak bir dünya kurulmuş gibiydi. Zeynep hızla eve girerek incelemeye başladı.

 

Ev büyük bir alana kurulmuştu. Alt katta Ömer'in burada çalışan kişilerin kalması için ayarladığı iki oda vardı. İki karşılıklı odanın içine, Zeynep girmeyi doğru bulmuyordu. Biraz ilerlediklerinde sol tarafta salon, sağ tarafta ise mutfak vardı.

 

Zeynep önce mutfağa girerek incelemeye başladı. Büyük ve modern çizgilere sahip, bembeyaz bir mutfak vardı. Ortada ocak, ankastre ve bar sandalyesi vardı. Çalışanların masa gibi kullandığı alan bu olduğunu düşünen Zeynep, mutfaktan dışarı açılan camı görünce yanıldığını anlamıştı.

 

Sürgülü camla, dışarı açılan kısımda, güzel bir masa vardı. Çalışanların güler yüzlü ve temiz olduğu mutfağın halinden belli oluyordu. Herkesle tanıştıktan sonra salona giden Zeynep, büyülenmiş gibi hissediyordu.

 

Sahi, Ömer elini attığı her yeri böyle güzelleştiriyor muydu?

 

Zeynep, duvar dibinde büyük köşem koltuğu görünce oraya doğru ilerledi. Oturduğu koltuğun karşısında, sinema sahnesi gibi büyük bir televizyon vardı. Şık bir orta sehpa ve süsler vardı.

 

Odanın diğer ucunda orta büyüklükte bir masa vardı. Demirhanlı ailesi, şuan ki kişi sayısıyla bile buraya sığamazdı. Zeynep sessizce merdivenlerin olduğu here ilerleyerek üst kata çıkmıştı. Üst katta iki oda vardı ve boştu. Düzenlenmemiş odanın karşısında büyük bir oda vardı. Bütün ormanı izlemekten, içeri girmeyi unutturacak kadar güzeldi.

 

Büyük bir yatak ve giyinme odasının yanında ebeveyn banyosu da vardı. Odanın terasla bağlantısı olduğunu görünce, Zeynep oraya çıktı. Karşısında tüm orman duruyordu. İhtişamlı bir güzellikle orman kendini sergiliyordu.

 

"Ömer burası çok güzel."

 

Zeynep'ten tek çıkan söz bu olmuştu. Gerçekten de çok güzeldi. Demirhanlı'lar için küçüktü ama çok hoştu. İki aşığın birbirine sarıldığı anlar, ormanın ihtişamı gibi güzel ve büyüleyiciydi. Birbirlerine bakıyorlar ve huzuru buluyorlardı.

 

O an dünya yıkılsa, bu iki âşık birbirinden ayrılmazdı. Çölde susuz kalan bir bedevinin kavuşması gibi sarılıyor ve birbirlerinin dertlerine deva oluyorlardı. Kadının yaraları vardı ama ilacı adamdı. Adamın kendi olmasına ihtiyacı vardı ve onunda ilacı, karşısındaki kadındı.

 

Bir süre odalarında vakit geçiren iki âşık, kendini duşa atarak ödüllendirmişti. Duştan çıktıklarında yemek yemiş ve televizyonda film izlemişlerdi. Film izlerken birbirine dokunan elleriyle gülümsemekten geri durmuyorlardı.

 

Akşam oldukça Ömer'e büyük bir hüzün çöküyordu ama bunu belli etmemek için çabalıyordu. Zeynep'in biraz olsun eğlenmesini istiyordu çünkü akşam duyacaklarına nasıl tepki vereceğini bilemiyordu. Emin olduğu tek bir şey vardıysa o da Zeynep'in bu akşam duyduklarıyla yıkılacağıydı.

 

Ömer, kadınının duygusal olduğunu biliyordu. Duyguları ile hareket ettiğini görüyor ve duygularını onarmaya çalışıyordu. Ömer'e göre mantıklı insanlar genelde, her şeye hazırlıklı olurdu. Her şeye hazırlıklı birisi, kolay kolay düşmez veya düştüğünü belli etmezdi.

 

Duygusal insanlar ise duygularını ne kadar hazırlarsa hazırlasın, yetmezdi. Duygusal insanlar yıkılır veya yıkıldığını belli ederdi. Ömer, Zeynep'in vakur duruşunu da farkındaydı. Belki bu vakur duruşuyla, kendini ayakta tutabilirdi.

 

Her ne olursa olsun Ömer, Zeynep'in yanında olacak ve sevdiği kadını her fırsatta destekleyecekti. Film bitince, Zeynep Ömer'e döndü. Gitmeden aklındaki soruyu sormak istiyordu.

 

"Ömer! Burası neden bu kadar küçük? Sonuçta sen kalabalık bir aileye sahipsin."

 

Ömer gülümsemeye başlamıştı. Bu soruyu bekliyordu çünkü gerçekten de bir ya da iki aile anca sığar gibi görüyordu. Kendini Zeynep'e çevirerek ellerinden tutmaya başladı.

 

"Burası benim kendi ailem için yaptırdığım bir yer. Sen, ben ve çocuklarımız..." Zeynep'in yüzü kızarmıştı. Ne hissedeceğini bilemeyen kadın, içini farklı hislerin kapladığını hissediyordu. Karşısındaki adam ve çocuk...

 

Peki, Zeynep buna hazır mıydı? Annesi olmayan, üvey annesinden şiddet gören bu kadın anne olabilir miydi? Gözleri doldu Zeynep'in. Ya beceremez ve Havva gibi şiddet uygularsa...

 

Ya yaşadıklarını başkasına yaşatırsa...

 

Ömer sarıldı kadınına. Sarıldı sanki hiç bırakmayacakmış gibi. "Şşş! Şimdi demedim ömrüm. Zamanı gelince, sen hazır olunca." Ömer'in sesi üzgündü. Kadınını kırmak istemiyordu ama yine de üzmüştü. Gözündeki yaşları silmek için uzaklaştı sevdiğinden.

 

"Ömer ya ben... Ya bende o kadın gibi bebeğime şiddet uygularsam?" Ömer'in içi buz kesmişti ama gülümsedi sevdiğine. Tek tek öptü bütün gözyaşlarını. Tekrar baktı sevdiğinin gözlerinin içine ve gülümsedi.

 

"Güzelim! Sen bunu yapacak birisi olsan, şimdi burada olmayan bir bebek için ağlar mısın?" diye sordu. Zeynep bunu düşündü. Evet, yoktu bir bebekleri ama ağlamıştı. Sahi, Havva oğluna şiddet uygulamamıştı ki? Şiddet uyguladığı, başkasının çocuğuydu.

 

Peki, çocuk sahibi olmak için hazır mıydı? Ömer'le çocuk sahibi olmak, çok güzel bir duygu olacaktı. Ömer'in elini tuttu ve karnına götürdü. "O zaman bizimde bir bebeğimiz olsun mu?" Zeynep yine duygularıyla hareket ediyordu.

 

Ömer ise nefesi kesilecek gibi hissetmişti. Sevdiği kadının ağzından duyduğu bu kelimeler, ömür boyu beklediğinden daha güzeldi. "Gerçekten istiyor musun?" Ömer karşısındaki kadının ağzından duyacağı bir "Evet!" için ömrünü bile ayaklarına serebilirdi.

 

Zeynep cevap vermek yerine, Ömer'in gözlerine bakmıştı. Cevabını olumlu anlamda başını sallayarak vermiş ve kocasını izlemişti. Ömer o an dünyanın en mutlu adamıydı. Sırf bu hali bile güzeldi.

 

Kendisine çektiği kadına, ömründe yaşayacağı en güzel günleri sunmak için hazırdı. Sımsıkı sarıldığı kadının canını acıtmamak istiyor ama onu daha da çok sarmak istiyordu.

 

Ömer ağa kadınını çok seviyordu. Elinden tutup gidelim dese, her şeyi bırakır giderdi. Bu kadın için Beylerbeyi Ömer Demirhanlı olmaktan vazgeçerdi. Sevdiği kadın mutlu olsun diye her şeyi yapar ve yanında olurdu.

 

Ömer ağa ve Zeynep, sonunda çiftliğe gelmişti. Savaş, Berfin ve Zişan Hanım oradaydı. Bir kasvetli hava hâkimdi. Herkes sadece durmuş ve etrafını inceliyordu. Zeynep ise kendisini sevdirmek için gelen Tarçın'ı, kucağına alarak ailesinin yanına yaklaştı.

 

Günün güzelliği yüzüne yansıyan Zeynep, Ömer'le birlikte oturmaya başladı. "İyi akşamlar herkese" diyerek Berfin'e baktı. Kaş göz işareti ile "Ne oluyor?" demeye çalışıyordu. Zişan Hanımın bile neşesi yoktu.

 

Onlar orada otururken arkadan bir başkasının ayak sesi geliyordu. Zeynep çalışanların olacağını düşünmüştü ki dönmedi. Karşısında Fidan'ı gördüğünde, şaşkınlığını gizlemedi. "Fidan abla!" diyerek ayağa kalktı. "Seni affettim ve hakkımı da helal ettim!" demek istedi ama "Fidan abla!" dedikten sonra ayağa kalkan bedenini, abisi yerine oturması için çekmişti.

 

Zeynep ne olduğunu anlamayan bir halde, abisine bakıyordu. Bu kadını tanıdığını biliyordu. Fidan'ın annesinden önce Samyeli konağına hizmet etmeye başladığını biliyordu. Savaş'ın bu tepkisini anlayamıyordu.

 

"Otur Zeynep. Fidan Hanımın anlatacakları var. Annemizle ilgili! Bence duyunca ona sarılmak istemezsin." Savaş'ın sesi buz gibiydi. Savaş'ı dinleyen herkes üşümüştü. Zeynep irkilerek kendini toparladı. Güzelce yerine oturdu ve Fidan'a bakmaya başladı.

 

Fidan yere bakıyor ve ağlıyordu. Zeynep bir şeyler olacağını seziyor ve Ömer'e daha da yaklaşıyordu. Elini tuttuğu adamın, onu bu kötülüklerden korumasını istiyordu. Ne yapacağını bilmeden yavaşça söze giren Fidan'ı dinlemeye başladı.

 

Fidan'ın anlattıkları bittiğinde, ruh gibi duran bir Zeynep vardı. Nefes aldıkça inip kalkan göğsü dışında hareket eden bir uzvu yoktu. Bakıyordu ama boş bakıyordu. Nefes alıyordu ama boşunaydı.

 

Bir an eli göğsüne gitti Zeynep'in. Derin nefes alıyor ve buralara sığamıyordu. Ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Peşinden gelen Tarçın'ı görmüyordu. Ömer sesleniyor ama duymuyordu. Savaş geliyordu ama hissetmiyordu.

 

Kendisini biraz topladığında atların yanında buldu. Ahırdan çıkardığı atın üzerine binerek sürmeye başladı. Sürdükçe sürdü. Hızına hız kattı da ardına bakmadı. Dörtnala koşan atın üstünde, gözleri yaşla dolu gidiyordu.

 

Gözünden akan yaşlar, savrulan saçlarına karışıyordu. Teni üşümüş ama içi soğumamıştı. İçindeki ateşi söndürecek hiçbir şey bilmiyordu. Ne kadar giderse gitsin, içindeki ateş soğumayacaktı. Yavaşlamış ve sonunda bir nehir kıyısında atından inmişti.

 

Bu kadar koşan atın, su ihtiyacını karşılamak istedi. Suyunu içen atı seviyor ve kendini atına anlatıyordu. "İç! İçe bildiğin kadar, içinin aldığı kadar iç ki için soğusun. Benim ki yanıyor, senin ki soğusun."

 

Ömer ağa sevdiğinin ardından atını getirtmiş ve Zeynep'in peşinden gitmişti. Savaş ise kardeşinin peşine gitmek için arabaları çalıştırmıştı. Zeynep'in anayol olmadan sürdüğü atın peşinden gidemeyince geri dönmüş ve Ömer'in kardeşini getirmesini beklemişti.

 

Ömer Zeynep'in ardından atından inmiş ve atını suya getirmişti. Sevdiğinin yanına giderek sarmalamaya başladı. Hissettiği acının bir tarifi olmadığını biliyordu. Sımsıkı sarıldığı kadın, buz gibi olmuştu.

 

Üzerindeki beylik ceketini, kadınının tenine rüzgâr değmesin diye örtüyordu. Beylik ceketi çıkacak iş değildi ama Ömer, bu kadın için her şeyi yapardı. Bunu herkesin görmesinde ise bir sorun görmüyordu.

 

"Ömer!" Zeynep sadece adını haykırmıştı. Elinden ne gelirdi ki? Kimsenin elinden bir şey gelmeyecekti. Gelemeyecekti... Zeynep ağlamaktan helak olana kadar ağladı. Ömer ağada ona eşlik etti. Zeynep annesine ağlarken, Ömer hepsine ağladı.

 

Demet'e ağladı, Savaş'ın yaşadıklarına ağladı. Zeynep'in çektiklerine ve annesizliğine ağladı. Zeynep'in gözyaşlarına ağladı. Koruyamadığı gözyaşlarına...

 

İnci tanelerine...

 

Arabaları yakın bir yere çağırmış ve oraya kadar yürümüşlerdi. Araçlara binerken, atları da getirtmişlerdi. Zeynep odasına çıkarak kendini yatağa bıraktı.

 

Ağlıyor ve düşünüyordu. Sonunda ağlaya ağlaya uyumuş ve Ömer'in kokusuna bulanmıştı.

 

*** 

 

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%