Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Bölüm 35

@zeeyneep41

Heyoooo selamlaaar. yeni bir bölüm getirdim.

 

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

 

Satır aralarına çökelim miii?

 

Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim ve böceklerim.

 

~~~~~~~~~~~

 

Arabaları yakın bir yere çağırmış ve oraya kadar yürümüşlerdi. Araçlara binerken, atları da getirtmişlerdi. Zeynep odasına çıkarak kendini yatağa bıraktı. Ağlıyor ve düşünüyordu. Sonunda ağlaya ağlaya uyumuş ve Ömer'in kokusuna bulanmıştı.

 

***

 

Ertesi sabah Zeynep farklı bir psikoloji ile uyanmıştı. Mutsuzdu ama belli etmiyordu. Enerjik ve neşeli duruyordu. Duşa girmiş ve şarkılar söylemişti. Ömer ağa şaşkınca kadınını izlerken, ne yapacağını bilememişti.

 

Birlikte kahvaltıya indiklerinde, herkes Zeynep'in ruh halini fark ediyor ve şaşırıyordu. Savaş bile şaşkındı. Her şeye hazırdı ama bu gördüğü... Beklenmedikti!

 

Zeynep neşeli neşeli gülümsüyor, tabağını dolduruyordu. Normal şartlarda azıcık kahvaltı yapan Zeynep gitmiş, yerine ağzı boş kalmayan Zeynep gelmişti. Bu durum Ömer için güzel olsa da, gerçek olmadığını biliyordu.

 

Zeynep bu üzüntüye, bu şekilde cevap veriyordu. Psikolojik olarak acılarını, öfkesini ve üzüntüsünü yiyerek bastırıyordu. Masadan kalktığında bile yemek düşünüyordu. Öğle ve beş çayı için tarifler verirken, "akşama da kaburga dolması mı yesek?" diye soruyordu.

 

Akşama kadar çiftliğin tadını çıkarmış ve Zeynep'in yeni ruh haline alışmaya çalışmışlardı. Masadan bir şey kalkarken, diğeri gelsin istiyordu. Tatlılar, içecekler ve yemekler... Sürekli yiyecekler dönüyor ama Zeynep yeterince doymuş hissetmiyordu.

 

***

 

1 Ay Sonra

 

Bir ay geçmiş ve olaylar biraz daha durulmuştu. Ömer işine gidiyor ve gerekli toplantılara giriyordu. Onun girmediği toplantılara Ahmet giriyor ve şirket içi işlerde, abisine yardım ediyordu.

 

Zeynep ise okulunu online devam ettiriyor ve bir yandan da İstanbul'daki doktorlarıyla terapiler yapıyordu. Boşta kalan tüm zamanları tatlı yerken veya yemek yerken geçiriyordu. Artık herkes onun bu durumuna alışmıştı.

 

Zeynep'in bu süre zarfında kilo alması bile onların hoşuna gitmeye başlamıştı. Zeynep bu durumu taksa bile tatlıdan geri duramıyor ve evdeki tüm tatlı ve türevlerini kaçırıyordu. Gün akşama dönmüştü. Savaş ise İstanbul'dan gelmiş ve yarınki toplantı için annesinin konağına yerleşmişti.

 

Akşam hep birlikte yemekyiyecek olmanın heyecanıyla, yavaşça hazırlıklar yapılıyordu. Zeynep ise tümgününü ders ve terapi ile geçirmişti. Kendisini pekiyi hissetmeyen Zeynep, "Mizgin bir tuzlu ayran yapar mısın? Tansiyonum düştü sanırım" diyerekavluda oturmaya başladı. Ayranı içerken kayınvalidesi ile muhabbet ediyordu. Eliayağı çekilmiş gibi hissetmesini de yarınki toplantıya veriyordu.

 

Annesi ile ilgili konuların konuşulacağını kimse bilmese de, onlar biliyordu. Zeynep'in ara ara başı dönüyor ama bunu belli etmek istemiyordu. Herkes gelmiş ama Ömer'den hala ses yoktu. Ömer'in gelmesini bekleyen Zeynep avluya çıkmıştı.

 

Derin nefes alarak kendini toparlamak istemişti. Zira hisleri tuhaflaşmıştı. Son bir haftadır, yaklaşan toplantının stresinden farklı hissetmeye başlamıştı. Ömer ağa ise gelmişti. Arabanın sesinden anlayan Zeynep kapıyı açmış ve sevdiğini görmüştü.

 

Ömer'in gülümseyerek geldiği ev, gülümsemesini soldurmuştu. Sevdiği karanlığa bürünmüştü. Kafasını çarpmadan yetiştiği kadını hızla arabaya yatırmıştı. "Evdekilere haber ver. Merak etmesinler!" diyerek arabaların yola çıkmasını istemişti. Zeynep'i hızla hastaneye gittiklerinde, gelen sedyeye yatırmış ve peşinden gitmişti.

 

"Karım birden bayıldı. Bir şeyi yoktu ama bilmiyorum. Yardım edin!" Ömer sesindeki çaresizliği gizlemeye bile çalışmadı. Orada sıradan bir Ömer vardı. Kadını için endişe eden, elinden ne geliyorsa yapabilecek bir adam vardı. Gerekirse tüm gücünü kullanacak ve sevdiği kadının hayata tutunmasına yardım edecekti.

 

Kalbi atmaz, gözleri görmez olmuştu. Elinden tuttuğu kadın, ilk defa elinden tutamıyordu. Çekip çıkarmak istiyordu ama beklemek zorundaydı. Sabretmek ilk kez bu kadar zor ve acı vericiydi. Ömer bir ölüden farksız, duvarın dibine çökmüştü. İlk kez kendisini bırakmıştı ama Murat buna izin vermemişti.

 

Etrafını çembere alan adamlar, orada kimin ne halde olmasına izin vermiyordu. Adeta etten bir duvar örmüştü. Ağasının mahremi kadar, bu anının da korunmaya ihtiyacı vardı. Hepsi de kısacık sürede tanıdıkları hanım ağaları için dua ediyordu.

 

Bu sırada Demirhanlı konağı da hastaneye dökülmüştü. Herkes Ömer'in o halini görünce şaşırmış ve durumun kötü olmasından korkmuştu. Savaş ise kardeşi için endişeli ve Ömer'e sorular sormakla meşguldü.

 

Ömer'in cevap verecek hali bile yoktu. "Bayıldı! Kapıyı açtı ve bayıldı Savaş! Kollarıma bayıldı! Siz evdeydiniz, asıl siz söyleyin! Karımın bir şeyi mi vardı?" diye çemkirdi. Ayağa kalkarak pencereye yaklaştı.

 

Sanki hiç nefes almamışçasına, dışarıdaki havayı içine çekti. Nefes almak bu kadar acı vermemeliydi. Bilinmezlikle başa çıkmanın ne kadar zor olduğunu görüyordu. Demek ki sevmek buydu.

 

Sevdiğine bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Sabırlı bir adamın ilk defa sabırsızlığı görünüyordu. Bir süre sonra doktor çıkmış ve "Zeynep Demirhanlı'nın yakınları" diye seslenmişti.

 

"Ben eşiyim!" diyen Ömer için sanki zaman durmuştu. Hayat sanki ilerlemiyordu. Korkuyla atan kalbi bile yavaşlamış gibi geliyordu. Doktorun ağzından çıkacaklara odaklanmış ve dikkatlice dinlemeye başlamıştı.

 

"Bu hanımefendi kadın doğum uzmanımız. Onunda yardımı ile eşinizle ilgilendik. Size bilgiyi Doktor Leyla Hanım verecek." Doktor diğer hastalarla ilgilenmek için giderken, Ömer ne olduğunu anlayamıyordu.

 

"Öncelikle tebrik ederim. Eşinizin dört haftalık gebeliği mevcut. Korkulacak bir durum yok. Stres ya da üzüntülü bir dönemden geçiyor olabilir. Anne adaylarının bu dönemde biraz duyguları inişli çıkışlı oluyor. Bu reçetedeki ilaçları almalı..."

 

Doktor reçeteyi uzattığında, Ömer şaşkın bakışlar altında almıştı. Savaş şaşkındı. Demirhanlı'lar ise fazlasıyla heyecanlı ve mutluydu. Konağa bir bebek geliyordu ve Zişan Hanım babaanne oluyordu.

 

"Bu dönemde anne stres yaşarsa, bu bebeği de etkiliyor. Bu yüzden sakin olmalı ve dikkat etmeli. Ağır kaldırmamalı ve günde iki buçuk litre su içmeli. Düzenli, dengeli ve sağlıklı beslenerek bir ay sonra kontrole gelmesini bekliyoruz. Sormak istediğiniz bir şey var mı?"

 

Ömer hala şaşkındı. Sahi, ne demişti doktor? Eşinizin gebeliği... "Benim eşim hamile mi?" diye sormuştu. Doktor şaşkınlığını anlıyordu. Gülümseyerek baktı Ömer'e ve "Evet!" dediğinde Ömer kalbinin yeniden attığını hissetti.

 

Kadını iyiydi ve kendi bebekleri olacaktı. Belki bir kız... Bu kadar güzel bir duygu, bu kadar özel bir an yaşamamıştı. Evlendiği günden bile güzeldi. Zeynep'i kucakladığı anlardan bile fazlaydı. Belki erken bile sayılırdı ama önemi yoktu.

 

Ömer ve Zeynep'e ait bir bebek. Minik elleri, küçük ayakları, minicik bir burnu... Ömer'in gözünden bir damla yaş süzüldü. Ömer kendine sarılan herkesten kurtuldu ve doktora döndü. "Eşimi görebilir miyim?"

 

Hasta odasına alınan Zeynep serum alırken gözlerini kapatmıştı. Ömer ise ilk defa içeri girerken bile sessiz olmaya çalışıyordu. Zeynep artık iki canlıydı. Zeynep, kendi içinde Ömer'den bir parça taşıyordu.

 

Zeynep ise Ömer'in kokusunu hissederek gözlerini açmış ve kocasına gülümsemişti. Yanına gelen adamın bakışlarından ne hissettiği anlaşılıyordu. İki âşık o an sardı birbirini. Hiç bırakmamak için sarıldılar. Hiç kopmamak için...

 

"Duydun değil mi Ömer?" diye sordu Zeynep. Duymak istedi! Sevdiğinin bir sözünü, hissettiklerini ve düşüncelerini duymak istedi. Ömer ise geri çekilerek ayrıldı kadınından. Gözlerine gülümseyerek bakıyordu. Zarar vermeye bile korkuyordu.

 

"Duymam mı canımın içi, duymam mı? Ben ömrümden böyle güzel bir haber duymadım. İkinizde iyisiniz ve yanımdasınız. Artık dikkat etmemiz gerekiyormuş. Sağlıklı, dengeli ve düzenli dedi doktor. Neyse ki ikinizde iyisiniz. Çok korktum sana bir şey oldu diye."

 

Ömer alnını Zeynep'in alnına dayayarak soluklandı. "Artık daha dikkatli olacağım. Merak etme hep yanında olacağım. İşlerimin çoğunu evden halledeceğim. Seni yanımdan ayırmayacağım."

 

İkisi de bir sonraki günü düşünmeye başladı. Ne Ömer Zeynep'e "Acaba katılmasan mı?" diyebildi, ne de Zeynep Ömer'e "Katılırsam daha kötü olur muyum?" diyebildi. Ömer, bir bebekleri olacağı için çok mutlu hissediyordu.

 

Bir ömür yaşadığı güzellikleri düşündü. Düğünü bile bu kadar güzel değildi. Zeynep'in kendine evet diyerek dünyaları bahşettiğini hatırlıyordu. Şimdi ise bir bebek haberiyle verdiği dünyalara anlam kazandırdı.

 

Meğer ne kadar eksik bir adammış Ömer ağa. Koca beylerbeyi olmuş ama kendini tamamlayamamış. Zeynep'in gelişiyle tamamlandım derken, bebeklerinin gelişiyle bir bütün olacaktı. Bu fani hayatın, en güzel hediyesi olacaktı. Peki, Ömer bu kadın daha ne yapmazdı?

 

Zeynep ise biraz buruktu. Bebeği olmasını istemişti ama şimdi içinde korku vardı. Hep bir yanı "Ya yapamazsan..." diyen bir ses vardı. Hiç susmadan Zeynep'i korkutuyordu. Diğer insanları düşündü Zeynep. Normal hayatları olan insanları...

 

Anne ve babalarıyla korkularını paylaşarak rahatlıyor, onların desteğiyle normal bir gebelik yaşıyordu. Zeynep ise babasından çok iyi şeyler görmüyordu. Yaşasa da yaşadıkları coğrafyada babasına bunu söylemek ayıp sayılırdı.

 

Annesizliği ise burada onun boynuna bir pranga misali, hüzün bağlıyordu. Nereye giderse gitsin annesizliğin eksikliği ve hüznü onun yanında olacaktı. Düğünü, sözü, evliliği... Hepsinde annesizdi ama ilk defa bu kadar içine dokunmuştu.

 

Her birini atlatabilmişti ama bebeğini annesiz büyütme fikri ona acı veriyordu. Birde annesinin ölümü için büyüler yapılması... Sahi, gerçekten Zeynep kendini yarınki toplantıya hazırlamış mıydı?

 

Zeynep hüzünle evine dönerken herkesin ona sarılmasıyla kendine gelmişti. Ömer gebelik haberini aldığında herkesi eve göndermiş ve eşiyle yalnız kalmak istemişti. Murat'a da "Tüm ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları karşılansın! Doğu ve güneydoğu da kurbanlar kesilsin! Bize bağlı tüm Demirhanlılar'a haberler salınsın!" diye emirler vermiş ve kadınının yanına gitmişti.

 

Şimdi tüm Mardin'de hızla yayılan bu haber, Demirhanlı konağının önünde büyük bir kalabalık onları bekliyordu. Herkes tebrikler ediyordu. Bir kenarda kurban kesilmeye hazır, ağalarının "Kesin!" demesini bekliyordu.

 

Kurbanın kesilmesi işareti geldiğinde besmeleler çekilmiş ve kurban kesilmişti. Zeynep her şeye ağlamaya hazır gibiydi ama vakur duruşundan ödün vermeden içeriye doğru ilerledi. İşte karşısında o vardı.

 

Abisi!

 

Bu dünyada kendisi gibi öksüz, babasız ve tek ailesi...

 

Zeynep abisine sarıldı. Birlikte avluya oturduklarında, herkes onların bu özel anına saygı göstererek üst kata çıkmıştı. Bir tek Ömer... Bir tek Ömer kadınını yalnız bırakmak istemiyordu. Sarıp sarmalamak ve tüm korkularından arındırmak istiyordu ama bekliyordu.

 

Savaş ise dizlerine yatırdığı kardeşinin saçlarını okşuyor, korkularını dinliyordu. Gözlerinden akan yaşlara izin veriyor ve kendini toparlamasına yardım ediyordu. Artık küçük kardeşi bir anneydi. Annesi gibi güzel ve temiz bir anne...

 

"Korkuyorum abi, korkuyorum... Yapamazsam, düşersem nasıl yol gösteririm? Işığı olmayan bir deniz feneri, nasıl gemilere yol gösterir? Annesiz biri, annelik yapabilir mi? bu kadar korkacağımı bilemedim."

 

"Ben yanında olacağım. Herkes ilk başta korkarmış. Annem bana anlatırdı hatırlıyorum. Korkmak iyi bir anne olacağının göstergesi oluyormuş. Bunu itiraf etmek kolay değil ama Ömer'e güveniyorum. Eminim o ve Zişan anne senin yanında olacaktır. Bende her zaman arkanda olacağım."

 

Ömer'in gülümsemeye başlamasının nedeni, Savaş'ın ağzından güven kelimesinin çıkmasıydı. Savaş gerçekten zeki bir adamdı. Kardeşi için yapacaklarının sınırı olmadığını ve korkusuzluğunu, yumruk attığı gün göstermişti. Ömer belli ki artık Savaş'ın gönlünde yer edinmişti.

 

Ömer biliyordu ki, Savaş kimseyi hayatına kolay kabul etmezdi. Ömer'e güvenmesi, artık daha da dikkat etmesini gerektiriyordu. Onun kalbini kırmak demek, Zeynep'i de üzmek demekti ama en çokta Savaş gibi bir adamla, artık görüşememek demekti. Ömer, Savaş'la ölüme bile gidebilirdi.

 

Zeynep dertleştiği ve rahatladığı anda, doğrularak abisine sarıldı. Bir süre sarılarak kaldığı kollardan ayrıldığında ise Ömer'e dönmüştü. Savaş'ın yanından ayrılarak eşine doğru ilerlemeye başladı.

 

"Ben dinlenmek istiyorum. Odaya çıkalım mı?" Ömer sevdiğine onay verdikten sonra herkese iyi geceler dileğinde bulunarak odalarına çıkmıştı. O gece Demirhanlı konağında herkes bir yandan bebek haberi ile mutlu uykuya dalarken, bir yandan da yeni günün getireceklerini düşünerek uykuya dalmıştı.

 

Zeynep bebeğini seven elleri sarmış bebeğini severken, bir yandan da yarın olacakları düşünüyordu. Zor bir geceye ve zor bir güne uyanacak olmanın bilinciyle kendini uykuya bıraktığında, Ömer ertesi günün olabileceklerini hesaplıyordu. Kadını için stresi azaltamayacaktı ama doktorları hazırda tutacaktı.

 

*** 

 

 

Bölüm Sonu.

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

Son beş bölüm olduğunu da belirteyim artık.

 

Loading...
0%