Yeni Üyelik
40.
Bölüm

Bölüm 39

@zeeyneep41

Heyoooo Yeni bölüm geldiiii

 

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim. Yıldızlanalım istiyorum.

 

Binale bir kala, Satır araları yorumları bekliyorum

 

Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim ve böceklerim.

 

~~~~~~~~~~~

 

Hastanedeki hemşirelerin verdiği eğitimlerle konuyu öğrenmiş ve annesizliği daha derinden hissetmişti. Anneannesi Hande Hanım bile kendine kızıyordu. Torunu regl bilmiyordu. O kadar yok sayılmış ve dövülmüştü ki, ruhu yara bere içindeydi. Bedeninde ki morluklar bile çok şiddetliydi. Haftalarca geçmeyen morluklar, herkesin kendini sorgulamasına neden olmuştu.

 

*** 

 

Mehmet ağa o günü hatırlamıyordu. Oğluna hayır dedikten sonra konakta Ateş'le oynamış olmasına yanıyordu. Zeynep'in ise gittiği günü asla unutmuyordu. Savaş ise yıllar geçmesine rağmen o günü adım adım hatırlıyordu. Yaşadığı o tarifsiz acıyı, annesiyle ağladığı zamanı...

 

"Ben babamla asla yaşamadım bunları. Doğrudur babalık konusunda iyi değildim ama seninle oynamadığım oyunu, onunla da oynadıysam özür dilerim. Sevgi içten gelir. Ben bunu göstermekte iyi değilim. Belki o gün Ateş topu attıysa karşılık verip gitmişimdir."

 

Savaş tatmin değildi. Kardeşinin kandırıldığını düşünüyordu. Babasına zerre inanmıyor ama kardeşini de yalnız bırakmak istemiyordu. "Annemi çok sevsen, o kadın olmazdı. Mecbur kalsan, o çocuk olmazdı. Hadi hepsi oldu, diğer ölen çocukların! İki bebek düşürdü o kadın. Senin bebeklerini..."

 

Savaş'ın Mehmet ağaya tahammülü bile yoktu. İnandırıcı bulmuyordu. Zeynep ise daha yapıcı olmak istiyordu. Annesi ve kendi yaşadıklarına bakınca, fazla zorlu süreçlerden geçmişti. Annesi, dedesi, anneannesi ve dayısı...

 

Hepsi ölmüştü. Ve Zeynep Ömer'in, "Hayat ertelenmeye gelmez" sözünü mırıldandı. Savaş ve Mehmet ağa duymuş ama sessiz kalmıştı. İki adamın buna verecek tepkisi yoktu. Mehmet ağa ise içinden gelen güzellikleri anlatmaya çalışıyordu.

 

Zeynep, gerginliği hissederek konuyu değiştirmek istedi. "Anneme şarkılar söylermişsin. Anneme söylediğin şarkılardan söyler misin?" Mehmet ağa özlemle, Demet'i gördüğü yere baktı. Anılarında yol almaya başladı.

 

Anılarında en çok söylediği şarkıyı mırıldanmaktan bir adım öteye geçmiş, kızı için söylemeye başlamıştı. Savaş ise annesinden duyduğu bu şarkının sözlerini hatırlıyor ve gözlerinden yaşlar yuvarlanıyordu.

 

Savaş'ın yaraları kanıyordu. Babasının söylediği bu şarkı, bir zamanlar Demet'ten oğluna ninni diye okunuyordu. O zamanlarda bile bildiği bir şey vardı. Annesi, babasına hep âşık bir kadındı.

 

Hastalıklı bir aşk...

 

Demet Mehmet'i, Mehmet ise Demet'i dinlemeyi çok severdi. Mehmet ağanın sesi çok güzel olmasa da, Demet dinler ve kendini dünyanın en güzel kadını hissederdi. O zamanlarda, Havva ne yaparsa yapsın Demet ve Mehmet'in arası bozulmayacak gibi olurdu.

 

Eylem Aktaş'ın kömür gözlerin şarkısı, Zeynep'te annesinin kömür gözlerini hatırlatmıştı. Kendisini tanıyamayacak kadar hasta, yemek yiyemeyecek kadar bitik ve içtiği suyu bile sindiremeyecek kadar kötü...

 

Zeynep, annesine ağladı. Sanki bir veda yaşanıyor gibi içli içli ağladı. Savaş kardeşinin omuzlarından tutuyor ve kulağına "Bebeğini düşün!" diye mırıldanıyordu. Mehmet ağa ise sonuna gelmişti.

 

Mendilinde kimin ismi oyalı

 

Bilemedim senin aslın nereli

 

Söyle güzel ben de olam oralı

 

O kömür gözlerin del'etti beni

 

Söyle güzel ben de olam oralı

 

O kömür gözlerin del'etti beni

 

Mehmet ağa sardı kızını. Kollarıyla sımsıkı sardı ve kokusunu içine çekti. Annesine benzemekle kalmıyor, annesi gibi de kokuyordu. Zeynep, Demet'in bir kopyası kadar benzediği annesine olan özlemi gibiydi.

 

"Annen gibi kokuyorsun. O da abine gebeyken, aynı böyle kokuyordu. Umarım beni affedersiniz." Savaş duyduklarıyla şoka uğramıştı. Annesinin kendine gebeliğiyle ilgili ilk defa babasından bir şeyler duyuyordu.

 

Aslında ne çok ihtiyacı vardı Savaş'ın. Babasına, sevgisine, yanında birinin olmasına... Eli gitmiyordu. Yaşanan onca şeyi içinden atamıyordu. Annesiz kalmasının sebebi bu adamdı. Yine de özlüyordu işte.

 

Yüreğini söküp atmak istedi Savaş. Dik durmak, yalnız haliyle ayakta kalmaya çalışmak çok zordu. Bir adım atsa, ne olacağını düşünmeye başladı. Babasına yaklaşsa, en azından şimdi biraz olsun sever miydi?

 

Zeynep ise babasının söylediklerini düşündü. Gebelik haberi tüm Mardin'e yayılmıştı ama babasının bu söylediği, eşsiz bir histi. Sahi, ya annesinin hikâyesi kendine bohça olursa? Gerçi annesi istenmeyen bir gelindi ama Zişan Hanım, Zeynep'e kendi kızı gibi davranıyor ve her fırsatta yanında oluyordu.

 

Zeynep'i bu düşüncelerden Mehmet ağanın çalan telefonu kurtarmıştı. Zeynep ne kadar duymak istemese de, telefondan gelen sesi duyuyordu. Ateş'in "Annem merdivenlerden düşmüş. Hastaneye kaldırmışlar. Ben Kars'a gidiyorum!" dediğini duymuştu.

 

"O kadın çok çocuk istedi ama ben annenizi çok sevdim. Sürekli bir yolunu bularak, ailemle üzerime gelmişlerdi. Birlikte olmak zorunda kalıyordum ama Demet'e itiraf edemiyordum. Oysa gebelik haberiyle mutlu bir evlilik palavraları atmak istiyordu."

 

Mehmet ağa Demet'e anlatır gibi, iki kardeşe konuşuyordu. Kimse görmese de, Mehmet ağa emindi ki kadını oradaydı. Zaten her geldiğinde görürdü Demet'ini. Kimse görmese de görür ve konuşurdu.

 

"Çok günah işledim ben çok. O gebe kaldı iki kere. İkisinde de istemedim. Doğulu bir arkadaşım vardı. Askerde tanışmıştık. Onunla sohbet ederken, bana Kürt muzu yedirmemi söylemişti. Işgın da denilen Kürt muzu, soyulup yenilen ekşi bir şeymiş."

 

İki kardeş konuşmanın nereye gideceğini anlamaya çalışıyordu. Savaş iyi şeyler düşünmüyordu. Günah işledim dediği, annesiyle ilgili olmasından çekiniyordu. İçindeki özlem bile pür dikkat dinliyordu.

 

"Kürt muzu denilen ot, şifalıdır ama düşüğe neden olurmuş. Bende çok yararlı diye getirtip herkese yedirdim. Zehir olsa herkese yedirmem değil mi? Havva iki bebeğini, benim yüzümden kaybetti. Bense onun yüzünden annemi, babamı ve karımı kaybettim. Evlatlarımdan ayrı düştüm ve babalığımı beceremedim. Tam bir yeri düzeltmek isterken, diğer yerleri de bozar oldum."

 

Zeynep'te, Savaş'ta şok olmuştu. Kendi çocuklarını öldüren bir adam... Diyecek hiçbir kelime yoktu. Söylenecek tüm sözler beyhudeydi. Elini karnına saran Zeynep, içinde büyüttüğü evladını düşündü. Kısa bir süredir var olan, mercimeği için ne çok acı çekerdi.

 

Peki, kardeşleri olsa nasıl olurdu durum? Düşünmeden edemeyen Zeynep, Savaş'ın sesine döndü. "Vahşet! İkiniz de vahşisiniz. Sizleri görmek dahi istemiyorum!" diyerek kardeşini kaldırdı.

 

Zeynep, Savaş'ın ardından gidiyordu. Omzunun üzerinden babasına bakarak, onun için dua etmeye başladı. Yaşanan ne olursa olsun, o çocukların yaşama hakları elinden alınmıştı. Belki çocukları olsaydı, Havva şiddete meyilli bir kadın olmayacaktı.

 

Savaş ve Zeynep, Demirhanlı konağına doğru yola çıkmıştı. Zeynep Ömer'e eve geçtiklerini ve iyi olduklarını belirten bir mesaj atmıştı. Tabi ne kadar iyi oldukları tartışılırdı. Demirhanlı konağına gelen iki kardeş, sessizce odalarına gitmişti.

 

Savaş Berfin'e sarılmış bir çocuk gibi yatıyordu. Sessizdi ve düşünüyordu. O kadar kötü hissediyordu ki, sadece sessiz kalarak anlaşılmak istiyordu. Berfin ise kocasına üzgündü ama konuşarak onu yormak istemiyordu. Sarılarak duygularını yaşamasına izin verdi.

 

Zeynep ise duyduklarına üzgündü. Annesinin yaşadıklarının yanında, Havva'nın yaşadıkları çokta zor değildi. "Hak etti!" diye düşünüyordu. Kendini toparlamak ve Ömer'in gelmesine hazır olmak için, kendini duşa atmıştı.

 

Savaş'ın aksine Zeynep, kendini yüklerinden kurtulmuş hissediyordu. İlk defa bu kadar rahat, bu kadar sakindi. Kötü düşündüğünü biliyordu ama yine de mutlu hissediyordu. Ömer'in gelme ve akşam yemeğinin saati geldiğinde, Zeynep odadan çıkarak aşağı indi. Ömer'i gördüğünde, yüzünde güller açıyordu.

 

Ömer her şeyin güzel geçtiğini düşünüyordu ama yemek masasında Savaş'ı gördüğünde, pek emin olamamıştı. İki kardeşin biri mutlu, diğeri mutsuzdu. Zeynep'in üzüntüye bu şekilde tepki verdiğini düşünerek, çay saatini bekledi.

 

Yemeklerinin sonunda çay için salona geçmişlerdi. Zişan Hanım, Ömer, Zeynep, Berfin ve Savaş dışında herkes odasına çekilmişti. Çaylar geldiğinde, kapalı kapılar ardında, bugün yaşananlar anlatılıyordu.

 

Savaş tane tane anlatırken, Zeynep sessizce dinliyordu. Sonuna geldiklerinde ise kahkaha atmaya başladı. Herkes Zeynep'in neden güldüğünü anlayamıyordu ama dikkatlice izliyorlardı. Zeynep gözünden yaşlar gelmesine rağmen gülüyordu.

 

"Ay çok güldüm. Bugün Ateş aradı babamı. O kadın merdivenlerden düşmüş. Acaba durumu nasıl? Yaşadıklarını mı çekiyor?" Zeynep gülerek Ömer'e döndü. Ömer'in bilgisi olduğunu düşünerek bakmıştı. Ömer durumu açıklamak için doğruldu.

 

"Duydum ve soruşturdum. Yüksek bir yerden düştüğü için kafa travması oluşmuş. Durumu iyi ama felçli olarak hayatına devam edecekmiş. Ateş beni arayarak Van'da bir bakım evine aldırmak istediğini belirtti. Bende izin verdim. Sonuçta Kars'a gitmesini istemişti Zeynep!" diyerek özetledi.

 

Zeynep kahkahasını durdurmuştu ama gülümsemesine engel olamıyordu. Savaş'ta ilahi adalete sevinmişti ama Zeynep'in tepkileri pekte normal ilerlemiyordu. Konuyu değiştirmek istemişti ama ne yapacağını da bilemiyordu. Annesinin kendine söylediği türküyü söyleyecekti.

 

Savaş annesinin tonlarında söylediği türküyü, annesine söyler gibi söylüyordu. Herkes sessizce dinlerken, annesinin bu şarkıyı söylediğini hatırlıyordu. Annelerine olan özlemi, hiç geçmeyecekti ama bugün onu serbest bırakmışlar gibi hissediyordu.

 

Bugün anneleri ve iki kardeş, sonunda özgür hissediyordu. Geçmişle yüzleşmiş, bilinmeyenleri öğrenmişlerdi. Günler sonra artık özgür bırakabilecekleri annesi, geçmişleri ve artık iyileşmeye çalışan yaraları vardı.

 

Çalın davulları çaydan aşağıya aman aman

 

Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya

 

Koyun sularımı kazan dolunca aman aman

 

Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver

 

Al başımdan bu sevdayı götür yâre ver

 

Selanik içinde selam okunur aman aman

 

Selamın sedası bre dostlar cana dokunur

 

Gelin olanlara kına yakılır aman aman

 

Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver

 

Al başımdan bu sevdayı götür yâre ver

 

Elif Buse Doğan'ın söylediği bu türkü, Savaş'ın sesine çok yakışmıştı. Bu şarkıyla, sanki yaraları iyileşiyordu. Artık iki yaralı kardeş, önlerine bakmanın zamanı geldiğini biliyordu. İki yaralı çocuk o gece büyüyecekti.

 

Belki Havva'nın yaşattıklarını yaşadığını düşünmüş ve bunun rahatlığı ile iyileşmeye başlamışlardı. Artık mutlu olmak için adımlar atacak ve kendilerine mutlu bir hayat yaşama şansı vereceklerdi.

 

*** 

 

Bölüm Sonu.

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Finalde görüşürüz şekerler

 

Loading...
0%