Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo. Yeni bölümle geldim şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basmadan geçmeyelim şekerler.

 

Satır aralarında yapacağınız yorumlarda buluşabiliriz.

 

Hadi bölüme geçelim. Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~

 

"Sen benim anneme karşı mı gelirsin kız" diye bağırarak yanına gelen eniştesinin sesini duyduğunda, Ayşe sendelemişti. Kendisini tutup döndüren eniştesinin gözlerinde gördüğü öfke, Ayşe'nin gözlerinin büyümesine neden olmuştu.

 

Elini kaldıran adama bakarken ellerini kendine süper etmişti. Eğilerek küçük bedenini daha da küçültmüştü. Eniştesiyse zalimdi. Kocaman elleriyle vuruyor ve kızgınlığını belli ediyorlardı. Sert sert vuruyor ve kızın ağlamasından asla etkilenmiyordu.

 

İlk gününde, ilk dayağını yemişti küçük gelin. Ruhundaki yaralar artarken, öfkesi de artıyordu. Tüm dünyaya kızgındı küçük gelin. Kendisini görmeyen ve duymayan herkese, büyük bir öfke duyuyordu.

 

Babasının sarhoşluğu, kendisi için verilen yüz liralık başlık parası ve düğününde takılmayan altın... Ailesinden üç parça gelen çeyizi bile laf olmuş ve Ayşe'nin yüzüne vurulmuştu. Eksiklikleriyle utanıyor, kendine vurulan ellerle acı çekiyordu.

 

En kötüsü de, teyzesinin gördüğü halde müdahale edememesiydi. Gülümsediğini düşündüğü o gülüşle bakıyor ve izlemekle yetiniyordu. Görümcesinin bakışlarında acı vardı. Öne atılacak olduğunda da, teyzesi kızını tutmuştu.

 

Ayşe teyzesinin kızına "Sakin! Yoksa seni de döver. Bırak cezasını çeksin" dediğini, dudaklarını okuyarak anlamıştı. Sevda'nın gözlerindeki acı, bu evde ki tek gerçeğiydi. Sahi, bu kadar dövülmeyi hak edecek ne demişti?

 

Vücudu ağrıyordu Ayşe'nin. Yok olmak istiyordu, belki de ölmek... Bu evden, ailesinden ve hayattaki tüm olumsuzluklardan kurtulmanın yolunu, ölmekte buluyordu. Nasıl bir günah işlediğini düşünüyor ve kendince tövbe ederek af diliyordu rabbinden.

 

Sonunda eniştesi yorulmuş ve sırtına attığı tekmeyle "Kalk yerden, kalk! Defol! İşleri yaptıktan sonra annemin evini temizleyeceksin. Sevda! Sen buna yardım etmeyeceksin. Yoksa senin de kemiklerini kırarım. Anladın mı beni?"

 

Sevda sessizce başını sallamıştı. Hacer babaanne gülümsüyor ve oğluna gururla bakıyordu. Annesini ezdirmemiş ve kadınlara yüz vermemişti. "Aslan oğlum benim" diye gururlandığı oğlunun omzuna elini koymuş ve onay veren bakışları atmıştı.

 

Bunun anlamı "Sakın üzülme! Sen doğru olanı yaptın. Kadınlara çok yüz verirsen başına çıkarlar. Biz neler çektik, ne dayaklar yedik. Bunlar ne ki!" Her acı her bedene zordu. Sahi, ne zaman acılarımızı yarıştırmayı bırakacağız.

 

Bu hayatta kadınlar şımarmalı. Bu hayatta çocuklar çocuk olmalı ve gerektiği kadar şımarmalı. Bir kadın çok hediye aldığı için şımarmaz. Aksine mutlu oldukça mutlu eder. Siz hiç çiçeğini açmayan kadının mutlu ettiğini gördünüz mü?

 

Bu coğrafya da, kadın olmak yüktü. Sadece kadın olmak bile yetmiyordu. Kız çocuğu olmak bile acılıydı. Bir parça kanama yaşadığın için evlendirilen kızlar, ezilerek ve hor görülerek paramparça ediliyordu.

 

Ayşe sessizce evi temizlemeye çalışıyordu. Sızlayan bedeninin acısını görmezden gelmek çok zordu. Birde gözüne gelen bulutlar vardı. O bulutlar yüzünden göremiyor ve güzelce temizleyemiyordu.

 

Birkaç saatin sonunda, artık evin temizliği bitmişti. Sessizce babaannenin evine gitmiş ve orayı temizlemeye başlamıştı. Son odaya geldiğinde de, artık kendini tutamamıştı. Artık hıçkırarak ağlıyor ve gözünden akan yaşlara engel olamıyordu.

 

Kaç dakika ağladı bilinmez, artık kendini biraz daha iyi hissetmişti. Son odayı temizlerken dualar ediyor ve rabbinden yardım istiyordu. Bazen hayat sizi zorlu yollara sokar ve ne yapacağınızı görmek ister.

 

Acılar peş peşe gelirken siz darbeler ala ala ilerlersiniz. O darbelerin sonunda, daha güçlü bir insan olursunuz. Her yeriniz yara beredir ama bunu hissetmeyecek hale gelirsiniz. Sonunda da size öyle bir mucize gelir ki, tüm bu yaşadıklarıma değer diyebilirsiniz.

 

Aslında tüm yaşadıklarınıza değebilir ama çocuk gelin olmak bu konunun içine dâhil olmamalı. Bir çocuğun eziyet görmesi ve prangalara sahip olması bu hayatta hiçbir şeyle eş tutulamaz.

 

Hiçbir çocuğun çektiği, sonunda buna değdi diyecek kadar değersizleştirilmemeli. Bir çocuğun acısı, tüm ebeveynlerin acısı olmalı. Ayşe gibilerin acısı, peşinden gelen tüm nesle acı olacaktı.

 

Hiçbir çocuk gelinin hikâyesi, sonunda yaşayacağı mutlulukla değerlendirilmemeli. "Küçük evlendi ama bak nasıl mutlu" gibi cümleler zehirlidir. O çocuk o mutluluğa, zaten prangalarla bağlanmıştı. Zaten o kadın, mutlu olmak ve o aileyle yaşamak zorundaydı.

 

İlk başta çocuk olduğu ve ailesi kabul etmediği için buna mecburdu. Sonra çocukları için mecbur bırakıldı. Daha sonra da, gidecek bir evi ve kendine bakacak bir mesleği olmadığı için, o evliliğe prangalanmıştı.

 

Ayşe tüm işi bitirdiğinde ev gibi hissetmese de, teyzesinin evine girmişti. Bedeni titriyordu ve bunun nedenini bilemiyordu. Teyzesi mutfaktaydı. Sevda oturmuş ve babasına masaj yapmaya başlamıştı. Ayşe'de oturmak istemişti.

 

"Yemeklere yardım et gelin!" Teyzesinin sesini duyduğunda ayakları mutfağa doğru ilerledi. Küçük elleri soğan doğruyor ve patates soyuyordu. Kalem tutması gereken elleri, bıçak ve kepçe tutuyordu.

 

Ayşe artık yorulmuştu. Artık ayakta duracak gücü olmadığı için esneme hareketi yapmıştı. Teyzesi Ayşe'ye tuhaf bakışlar atarken Ayşe, kendini toparlayarak işine döndü. Yemek yapmaları bittiğinde karnı gurulduyor ve açlık kendini hissettiriyordu.

 

Yemeğe yarım saat vardı. Biraz dinlenme fırsatı bulduklarında Ayşe, hızla koltuğa oturmuştu. Sevda yengesinin yanına oturmuş ve halini sormaya başlamıştı. Ayşe, kötü de olsa "İyiyim!" demeyi iyi biliyordu. Bu hayatta, kendi sırrını bile kimseye vermemeyi öğrenmişti.

 

Sevda'yla havadan sudan muhabbet ederken teyzesinin sesini duymuştu. "Ayşe! Sevda! Kalkın sofrayı hazırlayın. Çabuk!" diyerek kızlara ne yapması gerektiğini belirtmişti. Ayşe, kalkmak istemediği halde kalkmıştı.

 

Ayşe yorgun bedeniyle iş yapmaya çalışıyordu. Yorgundu ve uykusuzdu. Çok acıkmıştı ama babaannenin sözleri de, kafasında dolanıyordu. Yediğinin hakkını istemesi içine dokunmuştu. Yemese ölür müydü? Sahi, yemese karşılık bekler miydiler?

 

Ayşe yavaşça kendi için ayrılan yere oturdu. Çorbası koyulurken ekmek dağıtıyordu. Çok koyulması için sessiz kalmıştı ama kayınvalidesi yine de çok koymamıştı. Herkese yetecek kadar koymuştu. Ayşe içinden "Kalabalık ailelerde böyle oluyor demek ki" diye geçirmişti.

 

Bu evde hayatta kalabilmek için çabalaması gerekecekti. Ayşe de o an karar verdi. Bu hayatta başına gelenlerle savaşacak ve güçlü olacaktı. Yoksa teyzesi gibi başına vuran çok olacaktı. Ayşe güçlü olacaktı ve bir gün anne olmak istediğinde de, çocuklarını güçlü yetiştirecekti.

 

Sofrayı Sevda ve Ayşe toparlamıştı. İki genç iyi anlaştığı için, biri bulaşıkları köpürtüyor diğeri ise durulayıp kenarı bırakıyordu. Sevda çayları hazırlarken Ayşe bulaşıkları kurulayarak yerine bıraktı. Mutfak toparlandığında artık çayda hazırdı.

 

Güzelce servis yaptıktan sonra iki genç yan yana oturmuştu. Çay içerken muhabbet ediyor ve boşalan bardakları dolduruyorlardı. Ayşe, sanki tatile gelmiş gibiydi. Bir anlığına birkaç gün sonra evine dönecek gibi hissetmişti ama parmağında ki yüzük, kendini o ve bağlıyordu.

 

Ayşe, eşini merak etmişti. Görmek, onunla yaşamak değil de, kendisini dayaktan korur mu diye düşünüyordu. Evliliğini kendi askerdeyken, görmediği bir kadınla yapan adam, asla o kadını korumazdı.

 

Koruyamazdı...

 

Ayşe bilmediği bu gerçek için umut ediyordu ama umudu kırılacak ve bir ömür, o kırılan umuduyla yaşayacaktı. Bir insanın umudunu alırsanız geriye sadece bedeni kalır. Bir çocuğun umudunu alırsanız işte o zaman, ne bedeni ne de ruhu kalır.

 

Ruhu ve bedeni olmayan çocuk, sizden geleceğinizi ve yaşayabileceğiniz tüm mutlulukları alır. Bir çocuk büyümedikçe çocuk kalır ve o çocuk ancak ailesinin yanında büyüyebilir. Prangalar vurulan bir çocuk ise, bu dünyaya gelebilecek en kötü neslin başı olma potansiyeline sahiptir.

 

Çünkü yaralar kanar. Kanadıkça sızlar ve kendini belli eder. Çocuklarına da hep güçlü olmayı öğretirken yaralar, şiddet gördüğü için şiddet uygular ve öfkesini ona yönlendirir. Çocuk gelinin çocuğu da, yaralanarak büyümeye çabalar.

 

Hayatın garip döngüsünde, içimizde oluşan acılar yolumuzu belirlemekte rehber olabilir. Bu döngülerden aldığımız derslerle, bu hayatı şekillendirmeye çalışırız. O yol ayrımlarında da, acılarımız bize rehberlik eder.

 

Tıpkı Ayşe'nin içinde oluşan acıların ona ve etrafına rehberlik etmesi gibi. Ayşe ve Sevda artık son bulaşıkları yıkamaya başlamıştı. Günün yorgunluğu bedenlerini bulmuştu. İki genç yatma hazırlığı için odalarına girdi.

 

Ayşe o evi benimsememişti ama bu oda ona ev hissi veriyordu. Aslında imkânı olsa, bu odaya iki çiçek, masa ve karyola yatak alabilseydi. O zaman sırtında oluşan bu ağrı, onun canını bu kadar yakmazdı.

 

Kendini yer döşeğine bırakarak yatmışlardı. Ayşe'nin doymayan karnının gurultusu duyulduğunda Sevda, yengesine dönerek gülümsemeye başladı. "Ne o yenge, sen doymadın mı?" diyerek yengesine baktı.

 

Ayşe, kendini mahcup hissederek gözlerini kaçırdı. "Sevda, hadi uyuyalım. Uyuyunca geçer." Ne kötüydü uyuyunca geçeceğini düşünmek. Hâlbuki açken uykusu gelmezdi Ayşe'nin. Sevda ise yerinden kalkarak sessizce mutfağa ilerlemişti.

 

İki dilim ekmek üzerine; biraz yağ ve peynir koyarak odaya gelmişti. Sessiz hareket etmeye özen gösteriyordu. Çünkü yakalanırsa ikisi de dayak yerdi. Hırsızlık yapmak günahtı ama onlar bu evin insanlarıydı. Onlara günah olmamalıydı.

 

"Yenge sakın bunu kimseye deme. Bizimkiler bizi öldürür. Anlamamaları için az aldım. Sorarlarsa bilmem de ve geç" diye tembihlemişti. Ayşe şaşkındı ama uzun ekmek dilimini ağzına götürdü.

 

Belki kimse beğenmezdi ama Ayşe için, o ekmek çok lezzetli ve güzeldi. Belki başka yerde yeseydi de böyle lezzet alamazdı. Bugün ise Sevda'nın oluşu, minik hırsızlıkları ve açlığıyla ekmeği lezzetli bulmuştu.

 

Sonunda iki genç yatağa uzanmışlardı. Tam doymasa da, açlığını bastıran Ayşe gözlerini kapattı. Sevda'nın düzenli nefes alışıyla uyuduğunu anlamıştı. Kendisiyse gözünden akan yaşlarla rabbine dua ediyordu.

 

İçindeki acılar, ailesine öfkesi, kendisini döven eniştesi ve tüm dünya için duyduğu öfkeyle rabbine yakarıyordu. Mırıltı halinde çıkan sesiyle herkesi, rabbine şikâyet ediyor ve kendisi için yardım istiyordu.

 

Dualar vardı kabul olunan...

 

Dualar vardı zamanını bekleyen...

 

Ve dualar vardı, bize ceza çektireceği günü bekleyen...

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Ayşe'ye mesajlarınız varsa iletebilirim. Yazmaktan çekinmeyin.

 

Seviliyorsunuz...

Loading...
0%