@zeeyneep41
|
Heyoooooo. Yeni bölüm geldi.
Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayalım. Çünkü o yorumları değerlendirerek düzenlemeler yapıyorum.
Sol alt köşede bulunan yıldızlara basmadan geçmeyelim.
Sizleri bekletmeden bölüme geçiyorum.
Keyifli okumalar dilerim.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Ertesi gün yine görümcesinin dürtmesiyle uyanmıştı. Sevda'da olmasa uyuyakalacaktı. Uykusunu tam alacaktı ama dayak yiyebilirdi. Minnet duyduğu görümcesine sevgiyle baktı. Gerinerek yataktan kalktı. Hızla yatağını toplayacaktı ki, görümcesi onu durdurdu.
"Yenge, sen babaannemin evine git. Yine problem yaşamanı istemem. Buraları ben toparlarım" diyerek Ayşe'yi göndermişti. Ayşe hızla babaannenin evini toparlamaya gitti. Babaanne, onu orada bekliyordu.
Yatağını toparlıyordu. Babaanneyse izliyor ve direktifler veriyordu. Ayşe sinirli olsa da sessiz kalıyordu. Sonunda koğuş yatağı gibi, sımsıkı ve düzgün bir çarşaf yapmıştı. Babaannenin onayından geçen çarşaftan sonra yatak örtüleri ve yastıkları da yerleştirdi. Tamamen onay aldığında eve dönmüş ve sofra için hazırlıklara yardım etmişti.
Kahvaltıyı teyzesi hazırlamış ve herkese yetecek kadarını pişirmişti. Ayşe açlıkla sofraya oturmuş ve masada ki kahvaltılıklara saldırmaya başlamıştı. İlk gün gördüğü sahneyi, şuan anlayabiliyordu.
Çünkü hayatta kalabilmek ve karnını doyurabilmek için, bu hale gelebilmek gerekiyordu. Sadece kahvaltıda değil, her öğünde bu şekilde olmak gerekiyordu. Kendini aslanlar içinde kalmış küçük bir aslan gibi hissediyordu.
Yerde bir yemek vardı ve bir parça kaparak beslenmeliydi. Beslendikçe hayatta kalacak ve güçlenecekti. Ayşe bu evin kurallarını öğrenmeye başlıyordu. Güçlenecek ve bu hayattan başarılar elde ederek yükselecekti.
Sonunda kahvaltı bitmişti. Sevda ve Ayşe sofrayı toplarken Emine Hanım, mutfağı toparlıyordu. "Kızlar bugün gelin görmeye misafirler gelecek. Hızla temizlik yapın. Buraları toparlıyorum ve sonra, siz de hazırlık yapacaksınız."
Ayşe babaannenin evine gittiğinde yorulmuştu. Birde misafir ağırlamak zorunda kalmak daha da yoracaktı. Babaannenin evini temizliyor ve yalnızlıktan memnun hissediyordu. Toprak evin temizliği zorluyordu.
Babaanne yemeği evlerinde yemiyordu ama yine de mutfağında bulaşık oluyordu. Dolapta bulduğu iki elmayı görünce açlık hissine yakalanmıştı. Bir an almak istedi ama yakalanmaktan korkuyordu.
Bu yaptığı hırsızlık sayılırdı ama Ayşe, içinden bahaneler üretmeye çalışıyordu. Hızla aldığı elmaları göğsüne sıkıştırdı. Mutfağı toplamaya devam ederken kalbi küt küt atıyor ve heyecan korku karışımı bir his yaşıyordu.
Eve döndüğünde hızla odaya gitti. Döşeğin arasına sıkıştırdığı elmaların görünmediğinden emin olduğunda da odadan çıktı. Hızla mutfağa girerek kek yaptı. Yumurtaları şekerle çırparken süt eklemişti. Köpürdükçe birazda sıvı yağı ekleyerek köpürtmüştü.
Artık un eklemesi gerektiğinde unuyla kabartma tozu ve vanilini karıştırmıştı. Eklediği unla oluşturduğu kek hamurunu tepsiye döktü. Fırına atarak yarım saat sonrasını bekledi. Bu sırada teyzesinin haşlanması için koyduğu patatesleri çıkarttı.
Yuvarlak şekilde kestiği patateslerin üzerine yoğurt dökerek üzerine kuru reyhan serpiştirdi. Ayşe tüm bunları yaparken teyzesi kalburabastı yaparak şerbete atmıştı. Görümcesi de patates sarması yaparak kekin yanına atmıştı.
Üç kadın mutfakta hummalı bir çalışma içindeydi. Misafir için keselerinin ağzını açan Köseoğlu ailesi, kendi ev halkına yemek yedirirken çok cimri davranıyordu. Misafir olarak gelen herkes, Köseoğlu ailesinin kırmızı çizgisiydi.
Misafirler gelmiş ve oturma odasına geçilmişti. Ayşe ve Sevda, misafirlere güzelce hizmet ediyordu. Misafirlerin çocukları da vardı. Ayşe istemsizce onların mutluluklarına bakıyordu. Kendisinden dört beş yaş küçük olan çocuklar, fazlasıyla mutlu görünüyordu.
Ayşe istemsizce geçmişini düşündü. Ailesinin yanında mutlu değildi ama anneannesinin köyüne gittiklerinde ve babaannesine gittiğinde mutluydu. Ailesi onu döver ve ezerdi. Tıpkı Köseoğlu ailesinin evinde yaşadığı gibi.
Bu hayatta, şansın ve ailenin önemini anlamaya başlıyordu. Çocuk haliyle ne kadar anlayabilirse o kadar anlıyor ve kendine üzülüyordu. Sevda da kötü bir aileye düşmüştü ama ailesi onu çocuk haliyle evlendirmemişti.
Keşke Ayşe de, mutlu olabilseydi. Keşke gözünü kapatsaydı ve açtığında bunlar rüya olsaydı. Çocukları izlerken Sevda'nın dürtmesiyle kendine geldi. Çayları doldurmaya kalkmış ve kimsenin dikkatini çekmemek için çabalamıştı.
Sonunda herkes gitmişti. Misafirlerden geriye kalan bir dilim kekti. Sevda ile onu bölüşerek tadına bakmışlardı. Birçoğunun tadını merak etmişti ama misafirler doymadan hizmetçiler yemek yiyemezdi.
Bu evde de hizmetçi, Sevda ve Ayşe'ydi. Ayşe kendini Sevda'nın yerine bile koymadı. Çünkü kendi ailesinde de, misafirler doymadan kendisi yiyemezdi. Sevda'dan tek farkı, erken yaşta prangalarla esir edilmesiydi.
Yemeklerin ısıtılmasıyla sofralar kurulmuştu. Akşam yemeği faslı başladığında Ayşe, aç bir kurt gibi yemeklere saldırmıştı. Alışması üç dört günü almıştı. Sonunda başarıyor ve her gün bir önceki güne göre daha iyi doyuyordu.
Sevda ve Ayşe'nin rutinleri başlamış ve sofra toplanmıştı. Bulaşıkların yıkanması ve çayların hazırlanmasıyla birlikte, başka bir hizmet başlamıştı. Gün yorgunluğu artık çökmüş ve iki kızı artık bitirmişti.
Sevda ve Ayşe, omuzları çökmüş bir halde odaya geçmişti. Ayşe o an aklına gelen elmalarla heyecanlanmış ve görümcesini dürtmüştü. İşaret parmağını dudaklarına götürerek sessiz ol işareti yapmıştı. Elmaları çıkarmış ve kenara koyarak yatağı hazırlamışlardı.
Sevda sessizce odanın kapısını kilitleyerek elmaları yemeye koyulmuşlardı. İki genç gülerek elma yiyor ve tadını çıkarıyorlardı. Onları kim suçlayabilirdi ki? Onlar iki küçük çocuktu. Kim ne derse desin ve adı ne olursa olsun, onlar çocuktu.
Biri on üç,
Diğeri on beş...
Sevda elmanın çöplerini alarak bahçeye açılan pencereyi açtı. Elma çöplerini var gücüyle bahçeye atarak pencereyi kapatmış ve iki gencin arasında sır olarak kalmıştı. Uzun zamandır elma yemeyen Sevda, yengesine döndü.
"Ne zamandır elma yememiştim yenge. Beni de düşündüğün için teşekkür ederim" diyerek gülümsemişti. Ayşe ise aklındaki soruyu sorma cesaretini toparladı. Sevda'ya döndü ve "Neden? Sizin elma bahçeniz var. Nasıl yiyemedin?" diye sormuştu.
"Babaannem pek izin vermez. Elmalar oldu mu toplanır ve onun evinde biriktirilir. İstediği zaman kişi sayısınca getirttirip bize verir. Bizim meyvelere uzandığımızı görseler bizi döverler."
Ne acı bir durumdu. Elinde var olan yiyeceği yiyememek. Sahi, yenilmeyecekse o meyve ağaçları neden vardı? İnsanlar yemeyecekse kim yiyecekti? Kendi canından insan nasıl yemek saklardı ki?
Oluyordu işte. Zalim olmak bu tarz bir şeydi. İnsanları, malını çalmaya yönlendiriyordu. Peki, o zaman kötü olan kimdi? Yiyecekleri saklayanlar mı? Yoksa çocuk ve çocuk gelinler mi? Bu ziyan olan hayatların cezasını kimler çekmeliydi?
Sevda aklına gelen düşünceyle yengesine dönmüştü. Ayşe'nin ne hissedeceğini merak ediyordu. Sahi, hiç tanımadığı adamla ilgili ne hissedebilirdi ki Ayşe? Sevda, yavaşça tavana dönerek yengesine söyleyeceklerini söyledi.
"Bu arada, yarın ağabeyim geliyormuş. Askerliği bitiyor. Sanırım bu eve sığamayacağımız için size ev yapacaklar. Benden duyduğunu söyleme. Eğer ağabeyimle size ev yaparlarsa arada sizinle kalabilir miyim? Burada doymazsak sizde bir şeyler yeriz. Saklanmadan!"
Sevda'nın da acıları vardı. Ayşe o an üzüldü Sevda için. Onayla başını sallarken görümcesine sarıldı. Ne olursa olsun, Sevda onun hayatında önemli bir yerde olacaktı. Her şeyini paylaşabilecek ve omuz omuza savaşabilecekti.
Ayşe duyduklarıyla düşüncelere dalmıştı. Semih yarın geliyordu. Kendisini koruyabilecek miydi? Eğer kendi evleri olursa evinde yemek yapar mıydı? İstediği saatte uyanır ve istemezse babaannenin evini temizlemeden ve yatağını toplamadan güne başlayabilir miydi?
Bir umutla kalbi hızlandı. "Allah'ım ne olur yardım et. Sen benim tek sahibimsin. Sensiz ben ne yaparım. Sen olmazsan ben nasıl başa çıkarım. Allah'ım sen kulunu ziyan etmezsin. Beni de ziyan etmelerine izin verme" diye dualar ediyordu.
Yorgunlukla kapanan gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Damla daha yastığa düşmeden Ayşe, gözlerini ve bedenini saran uykuya yenik düşmüştü. İçinde yaşadığı bu dünya da artık bir umudu vardı.
***
Ayşe bu sabah, enerji dolu uyanmıştı. Umut işte böyle bir şeydi. Zehirli bir yılan gibi. Geçmişi, acıları ve eziyetleri unutturarak hayata devam etmeni sağlamaktaydı. Ayşe'de ufacık bir umuda tutunmuştu. Hızla yatağı toplamış ve babaannenin evine gitmişti.
Artık rutin olan bu işleri, bugün ayrı bir heyecanla yapıyordu. Teyzesi de mutluydu. Oğlu geleceği için, oğlunun sevdiği yemekleri yapmakla meşguldü. Hızla hazırlıklar yapılıyordu. Ayşe içinden türkü mırıldanıyordu.
Her zaman yaptığı gibi, türkü mırıldanıyor ve içindeki duyguları şakıyordu. Evi olabilecekti. Belki de eşi onu koruyacak ve bir daha eziyet görmesine müsaade etmeyecekti. Kendini kandırdığını fark ediyordu ama umut etmekten de vazgeçemiyordu.
Kahvaltı masasında yine bir savaş hâkimdi. On kişilik kahvaltı masasında, herkes ağzındaki bitmeden bir sonraki lokma için savaşıyordu. Kim bir parça fazla yiyecek düşüncesi hâkimiyet kuruyordu.
Ayşe, tüm işi bitirmiş ve mutfağa girişmişti. Yeni yemeklerin yapımına yardım ederken Sevda'nın "Abim geldi" diye haykırdığını duydu. Herkes gitmişti ama Ayşe donmuştu. Ne hissedeceğini bile bilmeden yavaşça ilerledi.
Kapının önünde duruyordu. Vücudu titriyordu. Titreyen bedeniyle savaşmaya çalışırken birbirine sarılan aileye baktı. Annesi, kardeşleri ve yengesi... Babaannesi kendi evinin oradan bakıyordu.
Elini öpmesi için beklediği torununun kendisine, karısından önce gelmesini umuyordu. Aksi olursa neler olabileceği aşikârdı. Neden bu yarış vardı? Beyhude bir çaba ve yarıştı ama zalimlerin gözleri bağlıydı.
Semih babaannesine gitmeden önce Ayşe'nin karşısında durdu. Annesinin boğazını temizler gibi yaptığı o küçük öksürükle, Semih gitmesi gerektiğini anlamıştı. Babaannesinin yanına doğru ilerleyerek elini öptü.
Halini hatırını sorarak yanında kalmış ve biraz olsun zaman geçirmişlerdi. Herkes eve girdiğinde Ayşe, artık sabahki kadar neşeli değildi. Ruh hali herkes tarafından anlaşılıyordu ama kimse konuşmamıştı.
Ayşe, en çokta Sevda'yla uyuyamayacağı için üzgündü. En çok ona ısınmıştı. En çok onu sevmişti. Zaten Semih'e de bakamamıştı. Kendine yaklaşırken gözlerini kaçırmış ve yanakları kıpkırmızı olmuştu.
Akşam yemeğinde herkes toparlanmıştı. Ayşe, kendine ayrılan yere oturdu. Görümcesi ve kocası arasında kalmıştı. Şimdi kurt olup saldırması lazımdı ama yanındaki adamdan utanıyordu. Ne yapacağını bilemeden yemeğe baktı.
Acıkmıştı ve Sevda olmayacaktı. Kocasının da kurt gibi saldırdığını görünce hızla yemeğe saldırdı. Utansa da saldırdığı yemeğe devam ediyordu. Sonuçta artık kendi başına savaşmak zorunda kalacaktı.
Kocasının ona ekmek veya yemek getireceğini düşünmüyordu. Bu evdeki erkekler kadınlarına hizmet etmeyi, zayıflık ve acizlik gibi görüyordu. Döverek zalimleşiyor ve kendini güçlü görüyorlardı. "Umarım Semih zalim değildir" diye içinden geçirdi.
Semih yol yorgunu olduğu için odasına çekilmek istemişti. Şimdilik kardeşi Ahmet'in odasında kalacaklardı. Yarın konuşacak ve bu işe bir çözüm bulacaklardı.Semih'le birlikte karısı olarak Ayşe'nin de gitmesi lazımdı.
Bölüm sonu
Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.
|
0% |