Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 10

@zeeyneep41

Heyoooooo. Yeni bölüm geldi.

 

Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayalım.

 

Sol alt köşede bulunan yıldızlara basmadan geçmeyelim.

 

Sizleri bekletmeden bölüme geçiyorum.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Yanındaki kıpırtıya uyanan Ayşe, Semih'in işe gittiğini fark etti. Hızla yataktan kalkarak Semih için kahvaltı hazırlamaya başladı. Kendisini o cehennemden kurtardığı için, kendini borçlu hissediyordu.

 

Bu sebepten dolayı, Semih için kahvaltı hazırlamak istiyordu. Kahvaltılıklar vardı ama koyacak tabak yoktu. Bu yüzden çinko tabağa, hepsini koymaya çalıştı. Biraz çay demlemiş ve su bardağına koymuştu. Ekmekleri olmadığı için fırına gitmek için hazırlandı.

 

"Nereye?"

 

"Evde ekmek yok. Kahvaltı hazırladım."

 

"Tamam, ben giderim."

 

Ayşe yavaşça üzerindekileri çıkardı. Pijama giyinmek yerine, günlük kıyafetlerini giyinmişti. Buy sıra da, Semih geri gelmişti. Fırının yakında olduğunu düşünerek Semih'in yanına gitti.

 

"Fırın nerede? Çok yakın olsa gerek."

 

"Hayır! Hamit abi bizim için almış."

 

Ayşe şaşkın hissediyordu. Hiç tanımadığı bir adamın kendilerini düşünmesi, ona garip geliyordu. Çünkü hiç bunları yaşamamıştı. Bazen annesi, komşulardan bir şeyler istetirdi. Ayşe o zamanlar çok utanırdı.

 

Köseoğlu ailesinde de, kimse muhtaç değildi ama kendi içine cimriydi. Yılgın ailesi ise, kendi içine ve Ayşe'lere cömertti. Bu cömertliğin altında, kötü bir şeyler aramak içinden gelmiyordu ama annesinin sözleri kulağında yankılandı.

 

"Kimse kimseye, bir menfaati olmadan yardım etmez. Sana birisi koşulsuz yardım ediyorsa, işte o ya sana göz koymuştur ya da kocana..."

 

Ayşe bu cümleyi düşünüyordu. Hamit Bey, çocuğu yaşında birine bakacak bir adama benzemiyordu. Kendisinden ya da eşinden, ne gibi bir şey bekliyor olabilirdi? Ayşe anlamıyordu ama buna dikkat etmeyi, aklına not etti.

 

Semih'in kahvaltısı bittiğinde Ayşe'ye baktı. Kendisine kahvaltı hazırlaması, hoşuna gitmişti. İlk defa, kendisi için bir şeyler yapılmıştı. Bunu eşi yapmıştı ve artık onu korumalıydı. Kendisine emanet edilmiş bir çocuktu.

 

Elinden gelse, geri gönderirdi ama elinden bile gelemezdi. Çünkü Semih, Ayşe'yi gönderirse, ailesi Ayşe'yi başkasına satardı.

 

Belki yaşlı,

 

Belki zalim...

 

Kendisi ona zalim olmayacak ve elinden geldiğince de koruyacaktı. Onun hayatını eline vermek istiyordu ama bilmediği tek şey vardı. Bir çocuğun elinden alınmış çocukluğu varsa, ne verirseniz verin hep eksik kalacaktır.

 

"Kahvaltı için teşekkür ederim. Öncelikle artık kahvaltıdan sonra yatabilirsin. Sen, bu evde ne yapmak istiyorsan yap. Bu evde ve kimsenin kuralları yok. Kuralları sen koy ve sadece, benim adıma leke getirmeyecek şekilde yaşa."

 

Ayşe, birçok şeyi anlamamıştı ve ne diyeceğini bilememişti. Sadece adıma leke dediğinin namus olduğunu biliyordu. Aslında herkesin namusu kendineydi. Ne aldatıldığımız için eksilirdik ne de aldattığımız kişiyi eksiltirdik.

 

Bunca yıl hala herkesin anlamadığı tek bir şey vardı. O da, hatayı yapan kendine yapardı. Asla aldatılan hatalı olmazdı. Çünkü hiçbir hata, aldatılmayı gerektirmezdi. Boşanarak kendi yoluna gidebilirken aldatıyorsan, bu senin karaktersizliğindendir.

 

Ama insanoğlu bunu anlamadı ve anlamamaya devam etti. Sene değil 2024, 3024 bile olsa anlamayacaktı. Seneler geçmiş ve çocuk gelinler bitmemişti. Seneler geçmiş ve hala namus davasına kadınlar ölmüştü.

 

Zordu bu ülke de kadın olmak. Ya çocuğunun yanında öldürülürsün ya da ailenin yanında. Sadece ayrılmak istemek bile ölmek demekti bir çoğumuz için. Gece dışarı çıkmak bile, namusla ilişkilendirilirdi.

 

Gece bir kadın öldürülse "O saatte orada ne işi varmış veya kadın kuyruk sallamazsa erkek gitmez" gibi cümleler yükselirdi evlerden. Evlerden diyorum çünkü her erkek böyle değildi ve her kadında, dost değildi hemcinsine.

 

İşte çocukluğu elinden alınan kadınlar, gerçeği yanlış öğreniyordu. "Kadın kuyruk sallamazsa erkekler peşinden gelmez..." Yıllar boyu kadınların namussuz olduğunu belirtmek için ortaya çıkmış bir kelime.

 

Hâlbuki bazı vakalara bakarsanız, erkeklerin de gidebileceğini görebilirsiniz. Boşanma seviyesine gelen ilişkilerini kurtarmak için, kadını öldürmek bile buna örnektir. Çünkü kadın gitmiştir ve artık adama dönmeyecektir.

 

Ayşe, işte küçüklüğünün zalimliğine uğrayacaktı. "Kocan ne derse o" diye öğretildiği için, kendinde suç bulacaktı. Başına bir şey gelse, kuyruk salladığını düşünecek ve belki de canına kıyacaktı.

 

Böyle bir kadının bir de, kendi gibi çocuğu olacaktı. İşte hayata 1-0 geriden başlamak dediğimiz buydu. Çocuk gelin çocuğu olmak ve çocuk gelinlerin elinde büyümekti. Çünkü hayatı dar ve yanlış pencereden izlerdi çocuk gelinler.

 

Yaralı çocuklar, yaralı annelerdir ve yaralı bir annenin aynı yerden kanayan evladı olur. Kimse ne yaparsa yapsın iyileşemezler. Çünkü o yara doğuştandır ve bunu kimse göremez. Bir öğrenilmiş çaresizlik gibi...

 

Ayşe Semih'i gönderdikten sonra hızla masayı toparladı. Bir buzdolabı olmadığı için, tekrar dolapların içine dizdi eşyalarını. Hızla toparladığı yer yatağının üzerine attı kendisini ve gözlerini güzel bir uyku için kapattı.

 

Zorda olsa uykuya dalmıştı. Güzelce uykusunu alacak ve günü kendi istediği gibi yaşayacaktı. Kendini özgür bir kuş gibi hisseden Ayşe, rüyasında kuş olup memleketine gitmişti. Annesi, babası ve arkadaşları...

 

Ayşe, rüyasında içli içli ağlıyordu. Yaşadıklarına, satılışına ve kaderine ağlamaya başladı. O an, sanki bir büyü gibi, Köseoğlu ailesinin evine düşmüştü. Yediği dayaklar, aşağılanmalar ve hor görülmeler...

 

Ayşe daha da ağladı. Anılarında sadece Sevda güzel bir yerdeydi. Sevda aklına geldiğinde de, hüzünle gülümsedi, çocuk gelin. Bir uyku bile, azap olabiliyordu. Yavaşça gözlerini açtığında da, sanki gerçekten uçmuş gibi yorulmuştu.

 

Gözlerinde ki yaşlar bile gerçekti. Bir an gerçek olduğunu düşündü ama bu mümkün değildi. Yataktan kalkmadan düşüncelere daldı. Dünyaya gelişini ve ailesinin evini düşündü. Hiç gülmemişti yüzü.

 

Annesi ve babası, evde çalışacak birini doğurmuştu. Nitekim de öyle gelişti olaylar. Mesela, asla okula gönderilmedi. Ev işi yapmadan ve evin işi dışında oya ve dikiş yapmadan zaman geçirmemişti.

 

Çünkü yapılanları satmak ve iki kuruşta olsun eve katkıda bulunması lazımdı. Yoksa babası içki için para bulamazdı. İçince de, eve gelir ve annesini döverdi. Araya giren ağabeyini ve bazen Ayşe'yi de döverdi.

 

Babası pişman olurdu ve Ayşe'de çocuk kalbiyle onu affederdi. Ama artık affedemiyordu. O eve çok gelmişti Ayşe. On üç yaşına kadar zor bakmışlardı. Belki de daha önce isteseler, hiç düşünmeden verecekti.

 

Bir içki uğruna

 

Ve yüz liraya...

 

Köseoğlu ailesi de farksızdı. Gerçi, ailesinin değer vermediğine kimse vermezdi. Bunu iyi öğrenmişti Ayşe. Kendisine bir değer verilmesini beklemiyordu artık. Gördüğü değerin de, altında hep bir şeyler arayacaktı.

 

Yavaşça yerinden doğrularak banyoya gitti. Elini ve yüzünü yıkayarak aynaya baktı. Ev sahibinin eski aynasıydı ve eski olduğunu belli ediyordu. Ama Ayşe'ye sorsanız, dünyanın en güzel aynasıydı o ayna.

 

Çünkü evlerinde ve kendine aitti. Yavaşça odasına dönerek bohçasında getirdiği iki havludan birini banyoya astı. Dünkü temizlikte kendine kalan bezi ıslatarak yere oturdu. Halısı olmayan evi, dizlerinin üzerinde temizledi.

 

Kim derdi ki, Ayşe'nin bir gün "Evim!" diyeceği bir yeri olacaktı. Olmuştu! Ayşe kendi isteğiyle uyanmış ve istediği gibi hareket etmişti. Ortadan yemek istemese de, şuan ortadan yiyordu. Çünkü malzemeleri yoktu ama olacaktı ve işte o gün, Ayşe ayrı tabaklarda yemek yiyecekti.

 

Semih'in aldıklarına bakarak yemek düşündü. Bu sırada çalan kapıya yaklaşarak "Kim o?" diye seslendi. Ev sahibi gelmişti. Ayşe'nin içeri davet ettiği kadın, birlikte evi gezmeye başlamıştı.

 

Sonunda oturacak bir yeri bile olmayan kadına baktı. Gençliğine, güzelliğine ve çaresizliğine doldu gözleri. Ağlamadı Hacer çünkü kızı yaşındaki kadını, asla utandırmak istemiyordu. Onun elinden tutacak ve bu geri dönülmez yolda, ona rehber olacaktı.

 

"Kızlarla çay içmek istedik. Senin evini gezemedim diye ben geleyim dedim. Bizimle çay içmek ister misin? Hem akşam bizim bey geldiğinde Semih'i de çağırırız. Hep birlikte yemek yeriz. Ne dersin?"

 

Ayşe, bu kadına anlamsızca ısınmıştı. Kendini korumak istese de, çocuk kalbi anlayamıyordu. Başını olumlu anlamda salladığında aklına, sabah Semih'in söyledikleri geldi. Yapacak bir şeyi olmayan kadın, kocası gelince bunu konuşacaktı.

 

Birlikte yukarı çıkarak kızların çay yapmasını bekledi. Hacer Hanım yavaş yavaş muhabbet açıyor ve Ayşe'yi tanımaya çalışıyordu. Ayşe'de, sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissettiği kadına, dürüstçe kendini tanıtıyordu.

 

Çay muhabbeti, yemek hazırlıkları derken Ayşe, saatin akşam olduğunu anlamamıştı. Yılgın ailesine alışmış ve güven hissetmeye başlamıştı. Bu sırada Semih'in gelme saati gelmişti. Ayşe kendini dışarı atarak Semih'i beklemeye başladı.

 

Semih'in geldiği yola doğru, ilerlemeye başladı. Semih, kendine gelen kadına şaşkınca baktı. "Bir şey mi oldu acaba?" diye içinden geçirerek ilerliyordu. Ayşe ise, sabahki sözlerini düşünmek ve konuşmak istedi. En azından Hamit Bey gelene kadar, eşiyle konuşabilirdi.

 

"Bir şey mi oldu? Neden dışarıdasın?"

 

"Bir şey olmadı da, biraz konuşalım istedim."

 

"Eve gidelim o zaman."

 

"Yok, belki kızarsın. Kimse duymasın istedim."

 

"Kızmam ama burada konuşmak istiyorsan konuşalım. Anlat bakalım ne var ne yok?"

 

"Bugün Hacer abla geldi. Evi gezdi ve beni çaya çağırdı. Sonra da yemek yiyelim dedi. Ben sana sormadan kabul ettim ama istersen evde yumurta falan kırabilirim."

 

"Yok, sorun değil ama her gün orada yemek yemeyelim. Yük olmak istemiyorum. Zaten fazlasıyla yük oluyoruz. Çay istediğin zaman gidebilirsin. Hacer yenge iyidir ama koltuklar gelince sende çağır. Hep sen gitme."

 

"Tamam. Birde... Birde ben, sabah söylediklerinin çoğunu anladığımdan emin değilim. Ben bu evde ne yapıp yapmayacağımı bilemiyorum. Temizlik uzun sürmüyor. Zaten eşya bile yok. Yanlış yapmaktan korkuyorum."

 

"Yanlış yapmaktan korkmak iyidir. İş konusuna gelince de, evde ne istiyorsan onu yap. Sabah kalk kahvaltımı hazırla. Sonra ister uyu ister iş yap. Senden sadece; temiz bir ev, akşam yemeği, düzgün yıkanmış ve ütülenmiş kıyafetler, saygı ve namusuna sahip çıkmanı bekliyorum. Bunun dışında kalan şeyleri de, konuşarak anlaşabiliriz."

 

"Sen gidince uyusam ya da istediğim zaman Hacer ablalara çıksam sorun olmaz yani?"

 

Semih, olumsuz bir şekilde başını sallamıştı. Ayşe'nin bu hali, onu gülümsetirken gülümsedi. Ayşe'de ona gülümsemişti. Semih bu duruma alışıyordu. Artık birlikte ve yalnızdılar. Her zaman, bir arada olacak ve birbirine mecbur kalacaklardı.

 

"Birde, artık çocuk sahibi olmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü evlilikler, çocukla taçlandırılmalı."

 

"Peki, ya gerçekten kısırsam?"

 

"Allah vermiyorsa diyecek sözüm yok. Zaten bir çocuğumuz olsa yeter. Fazla çocuk, fazla masraf demek. Beni yorar bu durum."

 

"Bu zamana kadar olmadı..."

 

"Kısır değilsin çünkü zamana ihtiyacın vardı ve bende ona göre davrandım. Hem düzenli değildi ilişkimiz. Yani çocuk öyle olmuyor. Neyse, bu arada güzel haberim var. Bir pirinç karyola buldum. Koltukları da hafta sonu alıyoruz. Karyolamız da hafta sonu gelir."

 

Ayşe sevinmişti. Anne ve babasının evinde, bir pirinç karyolası vardı ve rahattı. Şimdi ise yerde yatıyordu. Aldığı habere sevinmiş ve güzelce gülümsemişti. Hamit Beyin görünmesiyle ayağa kalkarak eve geçtiler.

 

O akşam aile yemeği gibiydi. Ayşe, hiç hissetmediği aile sevgisini hissediyor ve bu günlerin hiç bitmesini istemiyordu. Yemekler yenilmiş ve çaylar içilmişti. Ayşe ve Semih evlerine gittiklerinde Semih, Ayşe'ye söylediklerini hatırlatmıştı.

 

Bir çocuk sahibi olmak için, kadının uykusunu hesaba katmadan yanaşmaya başladı. Ayşe, en azından daha rahattı. Hem yalnızlık hem de evdeki kendi kurallarıyla, Semih'e daha yakındı. Artık birlikte olmak, onun için dünyanın sonu gibi de değildi.

 

Çünkü çaresizliği kabul etmiş ve bunu doğru kabul etmişti. Kendisine yapılan zulmü görmezden gelerek kendini iyileştirmeye çalışıyordu ama nafile...

 

O gece bir çocuk ölmüş ve çocukluğu olmayan bir kadın doğmuştu. Ayşe, artık eskisi gibi bir çocuk değildi. Bir gecede, on yıl büyümüş ve Semih'e denk olmuştu. Bir çocuk, ellerimizden kayıp gitmişti.

 

Bölüm sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%