Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 11

@zeeyneep41

Heyoooooo. Yeni bölüm geldi.

 

Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayalım.

 

Sol alt köşede bulunan yıldızlara basmadan geçmeyelim.

 

Sizleri bekletmeden bölüme geçiyorum.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Böylelikle hafta sonuna ulaşmışlardı. Ayşe, buradaki varlığına alışmıştı. Artık istediğini yapabilen bir kadındı ve bu durumu sevmişti. İstediği saatte kalkmak ve yatmak lüks gibi geliyordu.

 

Bazı akşamlar Hacer Hanımlarla, daha geç saate kadar oturuyorlardı ve Semih, bu duruma karışmıyordu. Ayşe de bu süreçte, evliliğine ısınıyor ve artık, dünyanın en kötü olayı gibi bakmıyordu.

 

Artık kocasına hizmet etmek ve kadınlık görevini yapmak, onu mutlu ediyordu. Hatta bunun doğru olduğunu düşünüyordu. Çünkü evlilikleri huzur bulmuştu.

 

Bugün Semih, aldığı ekstra işe gidecekti. O işten aldıkları parayla, eve ihtiyaçlarını almaya çalışacaktı. Akşamüzeri de, kendilerine koltuk verecek kişilerin evine gideceklerdi. Karyolaları da gelecek ve sonunda evleri yaşanacak yer haline gelecekti.

 

Ayşe'de mutlu olacak ve gülümseyecekti. Semih, o kadının gülümsemesini istedi. Çünkü o güldüğünde Semih'te gülüyordu ve o güldüğünde yükü azalıyordu. Ne olursa olsun, artık kadınıydı ve o kadını kırmak istemiyordu. O kadını yaşatmak istiyordu.

 

Ayşe, bugün eve gelecek eşyaların heyecanını yaşıyordu. Kendine kahvaltı hazırlayacakken çalan kapıyla irkildi. Gelen Tuğba'ydı ve kendisini kahvaltıya çağırıyordu. Ayşe o kadar mutluydu ki buraya geldiği için, anlatılamayacak gibi hissediyordu.

 

Kahvaltı ve akşam yemekleri,

 

Çaylar ve muhabbetler...

 

Hacer Hanım, asla kızı gibi gördüğü Ayşe'yi çağırmadan durmuyordu. Kendisini eksik hissediyordu ve Ayşe'nin sofrasındaki eksik, ona dert oluyordu. Ayşe'de onlara uyum sağlıyor ve onlarsız kalmayı sevmiyordu.

 

Tüm bunlar yaşanırken kendilerine gelen misafirden habersizdi Ayşe. Bahçede yemek yemek istemiş ve masayı bahçeye indirmişlerdi. Herkes mutlu mesut kahvaltı yaparken Ayşe, bir an görüş alanına giren kişilerle duraksadı.

 

Görmeyi en son istediği kişiler ve görmeyi en çok istediği kişi... Köseoğlu ailesi, haber bile verme gereksinimi duymadan gelmişti. Gelmişti ama Ayşe, onları nerede yatıracaktı ki? Oturacak üç beş sandalye vardı ve onlar orada rahat edemezdi.

 

"Ne o gelin? Bizi gördüğüne sevinmedin mi?"

 

Hikmet Beyin gür sesi, herkesi kendine çevirmişti. Hüma Hanım, gelininin oturduğu insanlara döndü. Hiç birini sevmemişti çünkü kendilerine uzanan kahkahaları duymuştu. Hüma Hanıma göre, kahkaha atmak sadece kötü kadınlara mahsustu.

 

Gelinine küçümser şekilde bakıyordu. Ablası... Ah ablası nasıl bir kız yetiştirmişti böyle. Bu kızın kadınlıktan haberi var mıydı? Edepten ve dinimizden haberi var mıydı?

 

Sanmam!

 

Sevda ise gülümsüyordu yengesine. Onu mutlu görmek kendini mutlu hissettirmişti. Onu buralarda üzgün görseydi, eve döndüklerinde asla mutlu olamazdı. Çünkü yengesinin kendinden bile küçük olduğunu bilen tek kişiydi Sevda.

 

Ayşe, derin bir yutkunmayla yerinde kıpırdandı. Hacer Hanım, Ayşe'deki değişikliği görüyordu. Semih'in ailesi, belli ki zor biriydi. Ayşe, yanlarına giderek eşyalarını almıştı.

 

Eşyaları...

 

Sahi, eşyası bile olmayan evde ne kadar kalacaklardı? Onlara yataklarını verse, kendisi nerede yatacaktı? Daha da vahimi, bu kadar kişiye ne yedirecekti. Köseoğlu ailesinin evindeki gibi, bu ev bolluk içinde değildi.

 

"İsterseniz masaya gelin."

 

Hacer Hanıma minnetle gülümsedi Ayşe. Çünkü bu aileye verebilecek çok bir şeyleri kalmamıştı. Bugün gelecek olan parayla, evlerine erzak alacaklardı. Ayşe, kara kara düşünürken Hacer Hanım, onu bu dertten kurtarmıştı.

 

"Akşama hep birlikte bahçede mangal yapalım mı? Benim bir tavuğum vardı da, kesmek zorunda kalmıştık. Tavuk etini pişiririz. Birde kurbandan kalan kıymam var. Ne dersiniz Hüma Hanım?"

 

Hüma sessizdi. Bu kadına sinir olmuştu çünkü istediği gibi misafir ağırlıyordu. Kocası yok muydu bunun? Kocasına sormadan böyle kararları, kendi başına nasıl alıyordu? Ah ah... Böyle kadınlarda vardı, birde kendisi gibi eziyet çekenler...

 

Hüma'nın sessizliğine karşı, Hacer gözlerini Hikmet Köseoğlu'na çevirmişti. Hikmet, karşısındaki kadının neşesine gülümsedi. Bir böyle kadınlar vardı birde kendi karısı gibi, suratsızlar...

 

"Eti severiz hanımefendi. Eşiniz için sorun değilse olur."

 

"Eşim misafiri sever. Hele ki Semih'in ve Ayşe'nin ailesi, bir yemek yedirmezsek olmaz. Siz ne kadar kalacaksınız? Gitmeden birde aşağıda park var. Orada mangal yaparız. O zaman için sucukta alırız. Ne dersiniz?"

 

"Biz ertesi gün gideceğiz. Size fazla zahmet vermeyelim."

 

"Olsun. Hem havalar ısındı. Evler fazla sıcak oluyor. Park esiyor ve denize de yakın."

 

Bu sırada Semih, hem çalışıyor hem de karısını düşünüyordu. Onu mutlu edecek ve yaşattıklarının kefaretini ödeyecekti. Kendince, böyle yöntem bulmuştu. Peki, buna ne kadar sadık kalacaktı.

 

Hep birlikte yapılan kahvaltının ardından, sıcak havada ve hafif esen rüzgârında eşliğiyle, çaylar içilmeye başlanmıştı. Hüma, Hacer'i kıskanmıştı ama bu duyguyu bilmediği için anlamlandıramıyordu.

 

Hacer'in özgürlüğü, neşesi ve hayata bakışı, Hüma'ya ters kalıyordu. Zira şuan gülse de, Hikmet'e de tersti. Çünkü kendisi bu şekilde davransa hemen kızar ve babasının evine yollamakla tehdit ederdi.

 

Gerçi bir baba evi de yoktu. Babası evden çıkarken kendisine "Aç kaldım, dayak yedim ya da hor görüldüm diye gelme. Gelinlikle çıktın ama ancak kefenle dönersin" demişti. Çok geçmeden de vefat etmiş ve kızını yalnız bırakmıştı.

 

Birkaç saati de bahçede geçiren Köseoğlu ailesi, sonunda Semih'lerin evine geçmişti. Hayal kırıklığına uğrayan aile, evi gezmeye başladı. Sahi, bu gerçekten ev miydi?

 

"Siz bu harabede mi yaşıyorsunuz gelin. Hani bu evin koltuğu, radyosu ya da yatağı? Bizi nereye yatıracaksın?"

 

"Ah oğul, canım oğul. Sen bir kadın için, buralarda mı yaşarsın."

 

Hikmet eniştenin peşine konuşan Hüma, sanki teyzesi değildi. Bu kadarı fazlaydı ve Ayşe, buna dayanamıyordu. Sahi, bunlar hep gelecek miydi?

 

Evi gezen Hüma Hanım, ütüyü görmüş ve gözüne kestirmişti. Kendi evinde yokken bu kızın evinde olması, Hüma'nın zoruna gitmişti. Gerçi kocası da çalışmıyordu ya, neyse...

 

Çocuklarının eline avcuna bakan adam, şimdi ne yapacaktı? Keşke kocası da çalışsa da, kendine bir şeyler alabilseydi. Çalışsa da almazdı gibi ama umut etmekte parayla değildi ya.

 

Sandalye tepesinde akşama kadar vakit geçiremeyecek olan Hikmet, evden çıkarak etrafı gezmek istedi. Hüma ise oğlunun yatağına yatarak dinlenmek istiyordu. Akşam yemeği mangal olacağı için, Ayşe ve Sevda, bahçede oturmaya çıktı.

 

Yalnız kalacak ve dertleşeceklerdi. Uzun zaman olmasa da, birbirlerinden bir sene ayrı kalmış gibi hissediyordu iki genç. Birbirlerine sımsıkı sarılmış ve gözyaşlarının akmasına izin vermişti.

 

Önce birbirlerinin halini hatırını sormuş, sonra da tüm dedikoduları öğrenmişti. En önemlisini de, Sevda sona saklamıştı. Vereceği haber, aslında kendini üzüyordu ama elinden de bir çare gelmiyordu.

 

Sonunda acıda olsa, son dedikoduya geçmişti. Sevda'nın üzüntülü yüzü, Ayşe'nin yüreğine dert olmuştu. Ne söyleyeceğini merak etse de, sabırla bekliyordu. Sevda ise derin bir nefes alarak konuya geçti.

 

"Beni de verdiler. Aşağı köyden bir adama... Adı Harun!"

 

"Ama sen küçüksün?"

 

"Sende küçüktün... Dinlediler mi?"

 

Ayşe'nin gözünden yaşlar süzüldü. On beş yaşındaki, kardeşi gibi olan Sevda'ya bağlanmıştı. Şimdi onun evlenmesi, işte beklediği bir şey değildi. İstemsizce geçmişe gitti. Kendini verdikleri ve yüz lirayı aldıkları zamana...

 

Her fırsatta yüzüne vurulan o yüz lira, her kızgınlıkla küfür edilen aile ve dövülen bedeni...

 

Bu sırada Hamit Beyin kamyoneti görünmüştü. Önde Hamit Bey ve yanında Semih... Arkada da, görünen karyola. Ayşe sevinçle yerinden kalktı. Hızla arabanın duracağı yere gelerek beklemeye başladı.

 

Semih ise gördüğü kardeşiyle irkildi. Ailesini görmeyi beklemiyordu. Cebindeki cüzdandan bir miktar para çıkararak Hamit Beye verdi. Hamit Bey durumu biliyordu. Semih'in ailesi, cebindeki parayı alırdı ve kendine pek para bırakmazdı.

 

Bir gün "Bana ver, gittiklerinde de sana vereyim. O zaman yalan olmaz" diyerek öneri sunmuştu. O zamandan beri Semih, bu taktiği uyguluyordu. Sahi, hangi anne veya baba, çocuğunun cebindeki tüm parayı alırdı? Hem de evli bir çocuk!

 

Semih arabadan inerek karısına doğru ilerledi. Önce neden ağladığını merak etmişti. Sonra da Sevda'nın yanına gidecek ve kimle geldiğini öğrenecekti. Ayşe, kendisine gelen adama şok olmuş şekilde bakıyordu.

 

"Neden ağladın? Bir şey mi oldu?"

 

"Sevda'yla konuştuk ve evlendiriyorlarmış kardeşini. Artık daha da az göreceğiz. Neyse eşyaları taşıyalım mı? Ama annen odada uyumaya gitti."

 

"Babam nerede?"

 

"Koltuk yok diye kızdı. Sonra da dışarı çıktı."

 

Semih, yavaşça Sevda'nın yanına ilerledi. Kardeşini kendine çekerek sarıldı. Kardeşinin üzüntüsünü görüyordu ama elinden gelecek bir şey yoktu. Kendine alınan kadın için bile, bir fikir söyleyememişti.

 

Şimdi Sevda için, ne yapabilirdi ki? Hiç! Koca bir hiç... Bu sırada annesi evden çıkmıştı. Semih'le sarıldıktan sonra Semih, Hamit Bey'le eşyaları eve taşımıştı. Semih'in Ayşe için, bir de sürprizi vardı.

 

Karyolası inmişti. Üzerine alınan sünger yatağı, nevresimleri ve iki yastığı... Sevda beğenilerini dile getirirken Hüma, gelinini kıskanıyordu. İnsan doğurduğu birini kıskanır mıydı? Kıskanıyordu işte...

 

Oturma grubu inmiş ve iki adet üçlü koltuk inmişti. Bir adet tekli de inmiş ve yanında da, kadının hediye ettiği eski bir halı gelmişti. Ayşe, artık eve benzeyen evine bakıyor ve gülümsüyordu.

 

Hızla Sevda ile evi silmiş ve gelen eşyaların tozunu almıştı. Kocası, ona olan sözünü yerine getiriyordu. Dediği gibi, bu evi eve çevirmişti. Eksikleri yavaşça alıyor ve karısına ev düzüyordu.

 

Eski ya da ikinci el olmasının bir önemi yoktu. Vardı ve işlerini görüyordu. Ayşe için, bunlar yeterliydi. Şimdi, Köseoğlu'na yatacak yer vardı. Hüma ve eniştesi yerde, Sevda ise koltukta yatardı. Ya da tam tersi olurdu. Kendisi de karyolasında yatar ve pamuklar gibi uyurdu.

 

Bu sırada Hacer Hanım gelmiş ve evi gezmişti. İyi dileklerde bulunarak bahçeye çıkmış ve akşam için mangal hazırlamaya başlamışlardı. Kızlar salata ve çay yaparak annelerine destek oluyor ve Ayşe'nin eksiklerini gizliyorlardı.

 

Kendi ailesinin yapmadığını yapan Yılgın ailesi için, Ayşe minnet duyuyordu. Onlar olmasa ne yapacağını bilemezdi. Birlikte masaya oturmuş ve gecenin geç saatine kadar muhabbet etmişlerdi.

 

Ayşe, Hacer ablasının kızlarına yardım ederek masayı toparlamış ve çayı hazırlamaya yardım etmişti. Kızlarla birlikte iş yapmaktan memnundu. Sonunda günün sonlanması geldiğinde Ayşe, Semih ve ailesi, eve geçmişlerdi.

 

Ayşe, yatağında yatma hayalleri kurarken Hikmet Bey, yatağa kurulmuştu bile. Daha rahatlığını ve huzurunu alamadığı yatağında yatmaları canını sıkmıştı. Üzgün ve mutsuzdu. Yine yerde yatacaktı ama sadece iki günlüktü.

 

Teyzesi ve Sevda, üçlü koltuğa yerleşmişti. Eniştesi karyolaya yatmış ve tek başına gerinmişti. Ayşe içinden kızsa da, Semih için susuyordu. Semih ise, ailesinin bu halinden utanmıştı. Çünkü Hamit Bey, asla böyle bir aileye sahip değildi.

 

Hamit Beyin ailesini gördüğünde çok beğenmiş ve kendi ailesinin de öyle olmasını dilemişti ama bazı duaların kabulü yoktu. Ne olursa olsun, olmayacak bir hayaldi, Semih'in düşünceleri.

 

Birlikte yatağa giren Semih ve Ayşe, iki gün daha bebek için sabredeceklerdi. Ailesi gittiğinde de, bu durum için çalışacaklardı. Ailesini susturmak istiyordu. Zira yemekte, buna benzer bir laf söylemişti babası.

 

Ayşe'nin duymamasına sevinirken Hamit ve Hacer Hanımın duymasından utanmıştı. İki genç kendini uykuya teslim ettiğinde akıllarında iki şey vardı. Birincisi, bu böyle mi gidecekti. Hep aileleri tarafından ezilecek ve hor mu görüleceklerdi.

 

İkincisi de, ne zaman gerçek mutluluğa sahip olacaklardı. Bir çocuk, bir ev, yeterli eşyalar veya ne gerekiyorsa... Ne zaman tamam olacaklardı?

 

Bölüm sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%