Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Bölüm 12

@zeeyneep41

Heyoooooo. Yeni bölüm geldi. Kısa oldu ama bir sonraki bölüm uzun olacak.

 

Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayalım.

 

Sol alt köşede bulunan yıldızlara basmadan geçmeyelim.

 

Sizleri bekletmeden bölüme geçiyorum.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Ayşe, o güne mutsuz başlamıştı. Semih'in ailesi yatakta yatarken kendisi yine yerde yatmıştı. Artık beli ağrıyor ama yine de ayağa kalkıyordu. Şuan ise hiç istemediği halde, erkenden kalkıyordu.

 

Çünkü eşinin ailesi, erken saatte yemek yerdi. Bu günü de eniştesi ve teyzesiyle geçirmesi gerekiyordu. Sevda neyse de, kayınvalidesi ve kayınpederi olan akrabaları, onu çok yoruyordu. Semih, bugün kendine ek bir iş bulmuştu.

 

Bugün bir evin elektrik işini bağlamak için gidecek ve tahmini akşam sekize doğru dönecekti. Uzun bir işti ama çok iyi para alacaktı. Evinin eksiklerini bitirmek için, bu güzel bir fırsattı.

 

Ama hiçbir şey planladığı gibi gitmeyecekti, Semih'in. Hayatın sillesini yiyecek ve beklemediği yerden canı yanacaktı. Ayşe ise tüm günü, Semih'in ailesiyle geçirmişti. Tek eğlencesi olan Hacer Hanım ve kızlarının yanına bile gidememişti.

 

Sevda ile evin işini yapıyor ve muhabbet ediyorlardı. Küçük evini hızlıca toparlamış ve kahvaltıyı hazırlamıştı. Bilmiyordu Ayşe, bilmeyecekti de...

 

Kahvaltı değil de, zehir yenildiğini bilmiyordu. Öğrenecekti! Acı bir şekilde öğrenecek ve boğazının takıldığını hissedecekti. Takılan boğazından ne yemek geçecekti ne sözcük. Nefesi bile sancıyla geçecekti.

 

Lanet edecekti Ayşe...

 

Sancılı geçen her nefesine lanet edecekti.

 

Yalvaracaktı Ayşe...

 

Her sancılı nefeste "Canımı al Allah'ım" diye yalvaracaktı. Çekilecek çile ve yaşanacak günler vardı. Ölüm, kolaylıktı ama Ayşe'ye bu dünya da, kolaylık bile yoktu. Yavaşça masayı kaldırmaya başlamıştı.

 

Nefes göğsüne batarken Ayşe, derin nefesler alarak kendine gelmeye çalıştı. Gözlerine hücum eden gözyaşlarıyla savaşmak adına gözlerini yukarı çevirdi. Tavana bakarken kırpıştırdığı gözlerinde, yaşları geriye itmişti.

 

Birkaç dakika sonra biraz olsun nefes alan Ayşe, sessizce işlerine geri döndü. Ah bile etmedi. Sessizce kabullenerek ömrünün bu şekilde gideceğini düşünüyordu. Çünkü çocuktu ve kabullenmeye başlamıştı.

 

Tüm bunlara birde dini karıştırmış ve küçük kızın aklını, daha da bulandırmışlardı. "Çekecek çilen varmış ve kaderin kötüymüş" gibi sözlerle zehirledikleri çocuk gelin, her şeyi yanlış öğrenmeye devam ediyordu.

 

Kötü olan bir çocuğun kaderi miydi? Yoksa kötü olan bizlerin zihniyeti ve yaptıkları mıydı? Bazı durumların izahı olmaz. İşte çocuk gelin meselesinin de, hiçbir yerde ve dinde izahı yoktur.

 

Kararan zihniyetlerimizi ve cahiliyetimizi, çocukları kirleterek çocukların ve kadınların üzerine yüklemekten vazgeçmedikçe asla bir yere gelemeyeceğiz. Okumak, kendimizi geliştirmek ve gerektiğinde destek alabilmek...

 

İşte Ayşe'de, eğitimsiz hayatında maruz kaldığı yanlış bilgiler ışığında, çocuk yetiştirecekti. İşte bir çocuğun hayatı karardığında, kaç kuşağı etkilediğimizi ve kaç kayıp ruh yarattığımızı görmeliyiz.

 

Ayşe işlerini bitirdiğinde eniştesi dışarı çıkmıştı. İş olmadığı için teyzesi radyo karşısında uyumuş ve horultusunu odaya salmıştı. Sevda ve Ayşe sessizce odaya girmiş ve muhabbet etmeye başlamışlardı.

 

"Ay yenge keşke gizlice taş alsaydık. Şimdi biraz beş taş oynardık."

 

"Sevda yakında evleneceksin. Evliler oyun oynamazmış. Alış şimdiden."

 

Sevda'nın asılan yüzüne bakınca Ayşe'nin içi titredi. Yerinden kalkarak daha önce aldıkları taşları getirdi. Sevda'nın gülen yüzüyle Ayşe'de gülümsedi. Hızla odayı kilitleyerek yere oturdular.

 

İki çocuk, sessiz olmayı çok önceden öğrenmişti. Bu yüzden sessiz oynamayı ve sessiz sevinmeyi biliyorlardı. Bir süre oyun oynadıktan sonra muhabbet etmeye başladılar.

 

"Ee anlat bakalım gelin hanım. Kimmiş, kimlerdenmiş damat?"

 

"Aşağı köyden. Manavmış..."

 

Ayşe dudağını ısırmıştı. Manavlar, o yörenin yerlilerine denirdi. Birlik yaşar ve çok iş yaparlardı. Bahçeler, inekler ve daha nicesi... O köylere gelin gidenler, zengin olur ama bunu hayatlarına yansıtamazdı.

 

Kayınvalidelerin gelinlere aldıkları giyinilir ve kayınvalidelerin sözünden çıkılmazdı. Tüm erkekler o evdeki büyüğü dinlerdi. Aslında Ayşe'de bu şekilde yaşamıştı ama Sevda, bu durumu kendi içinde anlayamazdı.

 

Babasının köye gelen bohçacılardan ya da kıyafet araçlarından alışveriş yapmasına karışmaması, Sevda'nın bu duruma bile alışırken zorlanacağını gösteriyordu. Ayşe, kendi derdini unutup Sevda için üzülüyordu.

 

Aslında ikisinin de yaşadıkları, birbirinin aynısıydı. Sadece biraz farklı... Bu dünya, çocuklara mı acımasızdı? Peki, bir insan çocuğunu neden bu kadar erken evlendirirdi?

 

Çünkü el âlem dönüp "Bak bu kız evde kaldı" demesin diye. Biz ne zaman "El âlem ne der?" demekten vazgeçeceğiz? Bizler ne zaman kızlarımıza, kadınlarımıza ve güçsüzlere, zulm etmeyi bırakacağız?

 

Alışveriş yapmak istese, para vermeyiz. Bir yere gitmek istese "Paran var mı?" demeyiz ama "Sen çok para harcıyorsun, kendine bakmıyorsun, şu kadınlar kadınsa sen nesin?" der dururuz.

 

Dövmüyorum derler ama psikolojik şiddette bulunarak bile ezerler. İşte bunun sebebi de, Ayşe gibi çocuk gelinler...

 

Çünkü daha hayatı bile öğrenemeyen çocuk, kadınlığı öğrenmeye çalışıyor. Manipülasyonlar ve cehalet arasında kalarak kendine, doğru olduğunu zannettiği bir yolu çiziyor ve o bağlamda da çocuk büyütüyor.

 

Ayşe ve Sevda odadan çıkarak akşam için bir şeyler hazırlamaya çalıştılar. Evdeki malzemelerin azlığına bakmadan ellerinden geleni yapmışlardı. Kapıda yemek için hazırlık yaparken Hacer Hanımın gönderdiklerini de masaya yerleştirdiler.

 

Akşam herkesin masada toplanmasıyla güzel bir yemek yemeyi hayal eden çift, zehri yemeye çalıştılar. Boğazlarından geçmeyen her lokma, onları daha da boğuyordu. Semih'in babasına maddi destekte bulunduğu dönemlerden ötürü alışması ve hala beklemesinden doğan bu tartışma, Ayşe ve ailesi hakkında konuşmalara bile yol açıyordu.

 

"Bu kısır kadın için mi bu evi dizdin? Çocuk bile veremiyor ama sen onun için çalış dur. Babana da para verme. Bu kız nasıl evlenecek? El âleme maskara mı olalım. Bir çeyizi yok, bir kınası bile olmadı mı diyelim."

 

Ayşe kendini kusurlu zannediyordu. Aslında kusur herkesteydi ama herkes kendi kusurunu, Ayşe ve Sevda gibi çocuklara yüklüyordu.

 

"Annesi babası bir çeyiz vermedi. Bizde mi kardeşini öyle gönderelim? Belki de nişanı atarlar. O zaman ne diyecekler sence? Kusurlu kız mıydı diye dedikodu çıkacak. De hele, sen kardeşine bunu mu layık görüyorsun?"

 

Semih daha fazla dayanamadı. Yavaşça masadan kalktı ve ağır adımlarla evine doğru gitti. Hamit ağabeyinin bile duyduğu bu konuşma, onun kanına dokunmuştu. Ama elden bir çare gelmiyordu.

 

Babasıydı.

 

Atsa atılmaz, satsa satılmaz...

 

Evde odasına girerek kapıyı kilitledi Semih. Yavaşça cebindeki parayı çıkardı ve saymaya başladı. Tüm günün parası, yirmi beş liraydı. Kendisi için para ayırması lazımdı. Bu evde de yemek yeniliyordu ama babasına yetmeyecekti.

 

Yirmi lirayı ayırdı ve cebine bıraktı. Beş lirayı da, karısının eşyalarından birinin içine sakladı. Zaten çok fazla eşyası yoktu ama Ayşe için yeterliydi. Bir süre daha idare etmesi gerekiyordu. Zamanla daha da çok şeyi olacaktı.

 

Sonunda odadan çıktı ve dışarıdaki masaya oturdu. Babasının bakışları arasında yemeğini yemeye devam etti. Yemeği bittiğinde de Ayşe ve Sevda'ya dönerek "Teşekkürler. Siz masayı toplayın. Birde çay koyabilirseniz. Az olacaktı" diyerek yanlarından gitmesini sağladı.

 

"Şekerimiz kalmadı."

 

"Bugün Hacer abladan isteyin. Ben alınca da ona verirsiniz."

 

Ayşe, utana sıkıla Hacer ablasının kapısını çalmaya gitmişti. Sevda ise bu sırada masayı toparlıyordu. Yanlarından giden kadınların ardından babasına döndü Semih. Cebindeki cüzdanını çıkartarak paraları çıkardı. Yavaşça sayarak babasının eline tutuşturdu.

 

"Maaşımı almadım. Kınaya gelince biraz daha getiririm ama şimdilik bu kadar."

 

Hikmet Bey, oğlu para sayarken zaten saymıştı. Yirmi lira az gelse de, sessizce cebine koyarak homurdanmaya başladı. "Bu eve bu kadar masraf yapana kadar, babasına para verebilirdi" diye düşünüyordu.

 

"Kardeşin Ahmet'te var. Bacın küçük ama yaşı geçiyor diye verdik. Kardeşin evlenirken de yardım edersin. Şimdi askere gidecek. Geldiğinde ona da kız bulacağım."

 

Semih sessizce başını salladı. Bu sırada Ayşe aşağı gelmiş ve şekeri masaya bırakmıştı. Eline birkaç parça eşya alarak içeri gidecekken kocasına ve ailesine döndü.

 

"Hacer ablalarda çay içecekmiş. Aşağı inelim de birlikte çay içelim dediler. Bende tamam dedim. Börek ve kek yapmış."

 

"Bu Hacer Hanım da hep sizinle mi? Her akşam her akşam ne bu? Kek ve börek yapmışmış. Durumları çok mu iyi bunların?"

 

Hüma Hanımın homurdanmasıyla herkes ona dönmüştü. Hikmet Bey karısına ters bakış atarken kendisi, masaya gelecek keki ve böreği düşünmüştü. Bu evde pek tabak çanak yoktu ve yemekte az gelmişti.

 

Şimdi en azından biraz midesine bir şeyler girecekti. Keyfi biraz yerine gelirken masa da toparlanmıştı. Akşam çayını hazırlayan Ayşe ve Sevda, Hacer Hanımın getirdiklerini de masaya bıraktı. Fındık, kek, börek ve Hüma Hanımın gelirken getirdiği kömeler...

 

Masaya yeterliydi ama Ayşe mahcuptu. Kayınvalidesinin memnuniyetsizliği ve kayınpederinin saldırır gibi masadakilerden yemesi... Kimse ona bir şey demiyordu ama kendini, bu durum için bile suçlu gibi hissediyordu.

 

Akşamın bitmesini ve sabah olmasını, Semih'in ailesinin gitmesini dört gözle bekledi Ayşe. Hiç misafirlere git denilmezdi ama diyebilse, Ayşe şimdi bunu söylemeye razıydı. Bir hafta şiddet görmeye razıydı ama bu ailenin burada olmasına gönlü razı değildi.

 

Belki kötülüktü belki de günah ama Ayşe, ilk defa gitmelerini çok istediğini fark etti. Bu düşünceler için kendine kızdı ama içinden geçenlere de engel olamadı. Tüm gece muhabbet ve hizmetle geçen zaman, ona Köseoğlu evini hatırlatmıştı.

 

O evde değer yoktu, saygı veya gülümseme yoktu. Burada ise değer vardı. Arkadaşları olmuştu ve Semih'in eve gelene kadar kendine kalan zamanı vardı. Şimdi çok iyi anlıyordu ki, asla geri dönmemek için çabalamalıydı.

 

Semih'le bu şekilde yaşamak o evden ve o evdekilerden çok ama çok daha güzeldi. Burada kalmak ve hayatını yaşamak istiyordu. O evde yaşayamazdı. Sevda'da gidecekti, o zaman kiminle konuşacak ya da kiminle ekmek çalacaktı ki?

 

O eve dönmemek için susması gerekiyorsa susacaktı. Aç kalacaktı ama yine de dönmeyecekti. Elinden bu hayatı almalarına, asla izin vermeyecekti. Tüm bu düşünceler içinde gözünden bir damla yaş süzüldü.

 

Kimse onun gözünden akan damlayı görmedi. Tıpkı, kimsenin içinin acısını hissetmediği gibi...

 

Sonunda herkes odaya geçmiş ve kendilerini gecenin karanlığına bırakmıştı. Ayşe ise gözyaşlarıyla yalnız kalmıştı. Kimsenin duymadığı, görmediği ve hissetmediği acılarla, kendini bir geceye daha emanet etmişti.

 

 

Bölüm sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Loading...
0%