@zeeyneep41
|
Heyoooo yeni bir kurgu ile karşınızdayım.
Ülkemizin kanayan yarası çocuk geline tepki ve çocuk gelinin zorluklarına vurgu yapılmak için yazılıştır. Tüm olaylar 40 yıl öncesine aittir. Gerçek bir hikayeden alınmıştır. İsim, yer mekan değişikliği yapılarak yazılmıştır.
Sol alt köşedeki yıldızlara basmayı unutmayınız.
Satır arası yorumlarınızı bekliyorum.
Şekerlerim bu kurgunun ilk halidir. Bu yüzden sizden gelen yorumlarla düzenleme yapabileceğim. Lütfen yorumlardan kaçmayın.
Not: bu kitabın şarkısı medya'da ki, Sezen Aksu - Ünzile isimli şarkıdır. Bu şarkı gibi, bu kurgu da çocuk gelinlere tepki ve çocuk gelinlerin yaşadıkları zorlukları içermektedir.
Not: bu kitapta bazı kısımlarda şiddetten bahsedilmektedir. Şiddetin hiç bir türlüsü kabul edilememektedir. Kadına ve çocuğa yapılan şiddete karşıyız. Lütfen bölümleri dikkatli okuyun ve hassasiyetle yorumlayın. Teşekkürler.
Not: Hikaye 1 ve hikaye 2 şeklindedir. Birinci kitap çocuk gelin hikayesi olurken ikinci kitap, çocuk gelin çocuğu olmakla ilgili bir hikaye olacaktır. İki hikaye ve tek kitap.
Kitaplarım Wattpad'da yayındaydı. Bu kitabım bitmemişti ama çok beğenilmişti. Kopyalarken sorun olabiliyor. Herhangi bir sorunda yorum veya mesaj atabilirsiniz.
Hadi başlayalım. Keyifli okumalar dilerim.
~~~~~~~~~~~~~~
Medya: Sezen Aksu - Ünzile...
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı,
Hiçbir şey sormuyor...
Gerçek bir hikâyeden uyarlanarak yazılmıştır.
Çocuk Gelin Ayşe
Hikaye 1
Tanıtım
40Yıl Önce
Sokakta oyun oynayan arkadaşlarını izlerken, kendini oyun oynayan çocuklarla hayal ediyordu Ayşe. Elinde olsa çocuklarla oynardı ama maalesef ki annesi gezmeden gelmeden yemekleri hazırlaması gerekiyordu.
Taşan yemeğin sesiyle hayallerinden koparak mutfağa koşmuştu. Ayşe küçücük yaşına rağmen, çok becerikliydi. Uzun siyah saçları, beyaz teniyle görenleri kendine baktıracak güzellikteydi. Ortalama boyu ve hafif balık etli vücuduyla görenlerin "Ne güzel kız" diyeceği bir güzellikteydi.
Taşan yemeğin kalıntılarını silerken bir yandan da türkü mırıldanıyordu. Daha on üçünde, ev kadını olmanın zorluklarıyla boğuşuyordu. Elinden alınan hayalleri, okuma hevesi, çocukluğu...
Dilinde türkü sözleri peyda olurken, gözünde de yaşlar beliriyordu. Elinin tersi ile gözünden akan yaşları silerken işine devam ediyordu. Birazdan annesi gelir ve yaptıklarını da teftiş ederdi. Beğenmediği her iş için şiddet uygulardı.
Şiddet uyguladığı yetmezmiş gibi bir de o işleri tekrar yaptırırdı. Beğenene kadar döver ve tekrar yaptırırdı. Elinden gelen bir şey yoktu. Bazen annesinin kendini dövmekten zevk aldığını düşünürdü. Öldüresiye döverken, eline geçen her şeyle vurmaya devam ederdi.
"Bir gün, Bir gün..." derdi Ayşe. "Bir gün kurtulacağım. O zaman ben size benzemeyeceğim. Hakkımı da rabbime emanet ettim. O görüyor ve işitiyor. Sizlerin cezasını ona bırakıyorum."
Ayşe'nin dilinden dökülenler, Arşı titretirdi ama kimse hissetmezdi. Kulaklarımız sağır, gözlerimiz kör olmuştu. Biraz para ve el âlemin iki iyi sözü için nelerden vazgeçebileceğimizi hayal edemezdik. Çünkü hayatımızı bu iki değersiz yargı üzerine kurmuştuk.
Ayşe açılan kapının sesiyle hızla kendini toparlayarak, mutfaktaki işini bitirdi. Mutfağı son kez gözüyle kontrol etmişti. Küçük bir tezgâh üzerinde ocak, terekte bulunan çeşitli tabaklar...
Mutfak biraz küçüktü. Eski tip ahşap dolaplar, birkaç çeşit tabak ve kaplarla doluydu. Saklama kaplarıyla, bazı insanlar evlerine yemek gönderirdi. Orta büyüklükte bir buzdolabı ve üzerinde davul fırın vardı.
Yerde bir eski örme kilim vardı. Ayşe'nin annesi Emine Hanımın ördüğü; uzun, yıkanmaktan rengi solmuş, mavi bir kilim. Ayşe her şeyin iyi olduğunu düşündüğünde, içeri gelen annesine bakmıştı. Annesi mutlu görünüyordu. Bir şey olduğunu görüyor ama ne olacağını hissedemiyordu.
Annesi yemeklerin tadına bakmış ve mutfağı incelemişti. Temizlik güzel olmuştu. Zira içeri girdiğinde gelen temizlik kokusu, Emine Hanımı mest etmişti. Ayşe'nin yüzüne bakarak gülümsemişti. Yüzündeki gülümseme, Ayşe'nin tüyleri diken diken olmuştu.
"Oldu. Senden iyi oldu." Ayşe, annesinin söylediği bu sözlerden hiçbir şey anlamasa da gülümsemişti. Becermişti ama ne olduğunu anlamıyordu. Bir umutla döndü annesine baktı. Annesi hızla odaya geçmiş ve kocasını beklemeye koyulmuştu.
Ayşe'nin içine kötü bir his oturmuştu. Derin nefesler alarak kendini toparlamak istedi. Çok başarılı olmasa da, içeriden gelen sesle kendini toparlamaya başladı. Derin bir nefes alarak güçlü duruşunu ve maskesini taktı.
Annesi sofrayı kurmasını istiyordu. Belli ki babası geliyordu. Sofra ve sofra bezini alarak oturma odasına gitti. Sofra bezini sevdikten sonra sofrayı koyarak mutfağa gitti.
Sofrayı kurmak için gerekenleri, teker teker içeri taşımaya başladı. Yavaşça içeri giren babasına baktı. Yanına yaklaşarak ceketini altı. Babasının ceketini asarak sofraya çorbayı getirmek için mutfağa gitti. Ayşe kendini şanslı hissetmeye başladı. Çünkü babası içki içmeden gelmişti.
Bu akşam sorun çıkmayacak ve Ayşe, güzelce uykuya dalabilecekti. Yemekler yenilmiş ve Ayşe sofrayı toplamaya başlamıştı. Hızla çayı yapmaya başlamış ve bulaşıkları yıkamıştı. Annesi ve babasının konuştuklarını duymak için yavaş yavaş işini yapıyordu. Kulağı ise içeride konuşulanlardaydı.
"Bey, Ayşe'nin bir talibi vardır. Senden icazet almak, uygunsa da istemeye gelmek isterler. Ne dersin?"
Ayşe duyduklarıyla donakalmıştı. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Sanki söz dinlemeyen yaramaz çocuklar gibi, diğerleri de peşinden üzülmeye başladı.
"De hele kadın. Kimdir bu talipliler?"
Ayşe bir umut babasının "Hayır!" demesini beklemişti. Umudu o an sönmeye başladı. İçinden dualar ediyor, gözlerinde ki yaşa da dur demeye çalışıyordu. Kaynayan suyla çayı demlerken, bulaşıkları da kurulayarak yerine koymaya başladı. Ayşe'nin taliplisi, teyzesinin oğluydu.
Hiç görmediği adama istemişlerdi. Bir iki kez gördüğü teyzesi, zorbalığı ve zalimliği ile nam salmış kocası ve hiç görmediği, teyzesinin en büyük oğlu.
Teyzesinin oğlunun adını bile bilmeyen Ayşe, daha 13 yaşında istenmişti. Şehirde oturan kızı, köye gelin etmek istiyordu annesi. Zalim eniştesine, gelin diye vermek istiyordu.
"Sen kafayı mı yedin Hatun? O adama verilecek kız yok bende. Asla! Asla kapıma gelmesin." diyerek bir hışımla evden çıkmıştı Osman Bey.
Emine Hanım bir sinirle mutfağa gitmişti. Ayşe'nin umut dolu yüzüne bakıyor ve hırsını ondan çıkarmak istiyordu. Eline aldığı oklava ile vurduğu kızı, can havliyle odasına kaçmaya çalışıyordu.
Ayşe çareyi karyolanın altına saklamaktan bulmuştu. Annesi oklavayı bir bıçak gibi saplıyor ve ona zarar vermesini istiyordu. Hiç acımadan, yorulmadan... Emine Hanım sonunda pes ederek odasına gitti.
Günler geçmiş ve Osman Bey artık ikna oluştu. İçki alacak parası kalmayan adam, kızını yüz liraya gelin etmişti. Daha on üçünde bir çocuk olan, küçücük ellerin sahibi, kocaman bir adama kadın olacaktı.
Bölüm Sonu
Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.
Bölüm ile ilgili yorumları bekliyorum.
|
0% |