Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakalım.

 

Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~

 

Sabahın erken saatlerinde artık Hazar, kendisini duşa atması gerektiğini biliyordu. Banyoya doğru ilerlerken, Dilşah'a bakmamak için kendisini zorladı. Dilşah ise uykunun derinliklerindeydi.

 

Hazar duşa girdiğinde kendini sıcak suyun altına bırakmıştı. Bedeni rahatlarken, düşüncelerinden sıyrılmaya çalışıyordu. Aklından geçenlerden sıyrılmak, hiç göründüğü gibi değildi.

 

Hazar bu zamana kadar bir kadınla ve aşkla karşılaşmamıştı. Hayatında sadece bir dönem kısa bir ilişkisi olmuştu. Dilşah'ı gördüğünde ise yaşadıkları her şeyin ötesinde gibiydi.

 

Karısının kendisine gelmesini bekleyecekti. Bir an önce gelmesini dileyerek havlusunu beline sararak duştan çıktı. Dilşah bu sırada uyumuş ve yatağını toplamıştı. Üzerini değiştirmek için kıyafetlerini seçerken, banyonun açılan kapısında Hazar'ı gördü.

 

Adamın beline sarılmış havluyla çıkmasına alışamamıştı. Kimseyi bu şekilde görmediği için hızla kafasını çevirdi. Derince yutkunarak kıyafetlerine bakmaya başladı. Yanakları kızarmış ve kalbi hızlanmaya başlamıştı.

 

Hazar'da Dilşah'a bakmadan, hızla dolabına gitmiş ve üzerine güzel bir takım seçmişti. "İstersen ben burada giyinirken, sende duş al" diyerek Dilşah'a duşa girmesi gerektiğini belirtmişti.

 

Dilşah elindeki elbise ile duşa girerken, Hazar yatağa doğru ilerledi. Bir odada, iki yabancı gibi yaşamaya başlamışlardı. Dilşah bu duruma pek yabancı değildi çünkü aynı evde yabancı olduğu bir aileyle büyümüştü.

 

Hazar ise bu duruma çok yabancıydı. O saygının ön planda olduğu, güçlü ve birbiriyle bağlı olan bir ailede yetişmişti. Dilşah'ın hissettiklerini anlıyordu.

 

Bu durum kendisine ne kadar yabancı olursa olsun, karısını anlamaya çalışmaktan geri durmuyordu. Zaten Hazar gibi adamlar, insanın duygularını görürdü. O da görüyordu ama Dilşah'ın görmelerini de görüyordu. Hissediyor ve yakında yaşanacak güzel günlere sabrediyordu. Belli ki çok canı yanacaktı ama sabredecekti.

 

Dilşah hızlıca duş almış ve banyoda saçlarını kurutmuştu. Üzerini de giyinerek banyodan çıkmış ve koltukta onu bekleyen Hazar'ın yanına doğru ilerlemişti.

 

Hazar ayağa kalktığında aşağı inmek için kapıya doğru ilerlediler ama Dilşah çıkmak istemiyordu. Korkuyor ve bunu dile getirmeye bile çekiniyordu. Kapıyı açmak için uzanan Hazar'ın eline uzanarak Hazar'ı durdurdu.

 

Hazar şaşkınlıkla Dilşah'la göz göze gelirken, tenine değen elin yumuşaklığını ve sıcaklığını hissediyordu. Dilşah'ta Hazar'da bakışlarını çevirdiğinde, yutkunarak derin nefes aldı.

 

"Ben... Ben şey... Biraz konuşabilir miyiz?" diyerek Hazar'ın yüzüne bakıyordu. Hazar Dilşah'ın ona adımını bekleyecekti ama bu kadar yakın bir zamanda adım atmasını beklemiyordu. İçten içe sevinse de bunu belli etmedi.

 

Koltuğa doğru ilerleyerek Dilşah'ın gelmesini bekledi. Dilşah bir cesaretle durdurmuştu Hazar'ı ama nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Sonuçta bir adama "Ailenden korkuyorum" demek kolay olmasa gerekti.

 

Dilşah yavaşça Hazar'ın karşısına oturdu ve söze girmek için derin bir nefes aldı. "Ben... Çok özür dilerim. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama biraz daha burada kalabilir miyiz?" Dilşah bu sözleri yere bakarak kurmuştu.

 

"Kahvaltı yaptıktan sonra şirkete geçecektim ama öyle istiyorsan biraz daha duralım bakalım. Neden odada kalmak istediğini öğrenebilir miyim?" diye kibarca konuştu. Dilşah'ı kırmadan, onun ne hissettiğini anlatmasını istiyordu. Amacı açılmasını ve güvenmesi istemekti.

 

" Nasıl söylenir bilemiyorum ben... "dedikten sonra Dilşah sustu. Öyle sustu ki, suskunluğu her şeyi anlatıyordu. Anlayabilen suskunken bile anlardı ve Hazar'da anlıyordu. İstediğiyse Dilşah'ın kendisini ifade edebilmesiydi.

 

"Dilşah seni anlıyorum ama senin korkmadan dile getirme gerekiyor. Şimdilik seni zorlamıyorum ama bundan sonrası için söylemediğin hiç bir şeyi yapmam. İstediğin, istemediğin her şeyi kendin ifade etmelisin." Hazar bu sözleri üzerine basa basa söylemişti.

 

Dilşah ise sessizce dinliyor ve kendisini anladığı için utanç ve mutluluk duyuyordu. Bu zamana kadar onu konuşmasa bile anlayan tek insan Hazar'dı. Azat bile konuşmasını beklerdi.

 

Hâlbuki insan bazen konuşamayacak gibi olur. İşte o zaman konuşarak değil de, susarak iletişim kurmak istersiniz. Dilşah Hazar'ın bu yönünü çok sevmiş ve ona minnetle gülümsedi.

 

Hazar kendisine gülümseyen kadına bakıyordu. "Şimdi Dilşah beni iyi dinlemeni istiyorum". Hazar Dilşah'a, ailesinden korkmamalı gerektiğini anlatacaktı ve çalışmasına destek olacaktı. Bu yeminin dışında olduğundan yardım etmekten kendini alıkoymayacaktı.

 

"Ateşoğlu konağında, herkes birbirine saygı duyar. Ne olursa olsun, saygı her şeyden önce gelir. Töre kurallarını hiçe saymadan, büyüğün küçüğüne, küçüğün de büyüğüne saygılı davrandığı bir konaktır burası."

 

Hazar konuşurken gururla konuşuyor, Dilşah ise hayretle dinliyordu. Dilşah içinden" Ne yani beylerbeyi ayaklarını yıkamayacak mı?" diye geçirdi. Bunu sormak istemiyordu çünkü yaşadığı zaman bunu öğrenecekti.

 

"Senden de beklediğim, dün akşam söylediklerimi unutmamam ve atama saygı göstermendir. Asla saygısızlığı sevmem. Bir şeye ihtiyacın olduğunda, her türlü alışveriş için bu kartı kullanmanı istiyorum."

 

Hazar cebinden cüzdanını çıkararak Dilşah'a uzattı. Dilşah için kart çıkartana kadar bu kartı kullanmasını istedi. Bu hafta dışarı çıkacaklarını düşünmüyordu ama yine de elimde bulunması önemliydi.

 

Dilşah kendisine uzanılan kartı almaya çekiniyordu. Bursla okuduğu için, ailesinden hiç para almazdı. Bazı ihyacılarını abisi Mert karşılardı. Hazar'ın uzattığı karta baktı bir süre ve sonra bakışlarını Hazar'da çevirdi. Hazar daha Dilşah konuşmadan konuşmaya başladı.

 

"Artık öyle ya da böyle evliyiz Dilşah. Harcamalarını karşılamazsam ne konuşulur tahmin edebiliyor musun? Şimdi bunu alıyorsun. Bu hafta misafir çok gelir ama sen dinlenmek istediğinde, bizimkilere haber vererek odaya geçebilirsin. Ayrıca seni aradığımda o telefonu açmayı unutma sakın. "

 

Dilşah kendisine verilen kartı alarak aynanın önüne bırakmıştı. Birlikte aşağı inmek için kapıya doğru ilerlediler. Dilşah derin bir nefes alarak Hazar'a baktı.

 

Hazar'a gülümseyerek bakarken gözleriyle onay verdi. Hazar'da Dilşah'a gülümseyerek bakmıştı. Birlikte aşağı inerek Ateşoğlu konağındaki insanların yanına gitmişlerdi.

 

Dilşah ve Hazar, herkesin elini öperek güne başlamıştı. Her şeyin yolunda oluğunu düşündürerek kahvaltı masasına oturdular. Herkes kahvaltı yaparken, Dilşah evdeki insanları inceliyordu.

 

Yemek yemeye utanan Dilşah, herkesin kendi konaklarında olduklarından farklı olduğunu gözlemliyordu. Belki de ilk günlerden ötürü böyledir diye düşündüğü için sadece olacaklara göre hareket etmeyi düşünüyordu. Saygıya dikkat ederek Hazar'ın kendisi için yaptıklarını boşa çıkarmayacaktı.

 

Dilşah utangaçlıktan pek bir şey yiyememişti. Hazar ise bu durumu fark etmiş ve Dilşah'a yaklaşmıştı. "Biraz daha bir şey yermezsen kendi ellerimle yedirmek zorunda kalacağım. Bütün herkes bize bakarken bunu yapmamı istemiyorsan ne yapacağını biliyorsun" diyerek kendi tabağına döndü.

 

Dilşah kıpkırmızı kesilmiş ve tabağına birkaç yiyecek almıştı. Ağzında büyüyen yiyecekleri zorla da olsa tutmuştu. Birkaç parçadan sonra yiyememişti. Erkeklerin işe gitmek için ayaklanmasıyla Dilşah'a ayaklanmıştı.

 

Hamit ağanın sözü ile Dilşah yerinde kalmıştı. "Oğul sen bu hafta evde kal. Karınla zaman geçir ve gelinimin eve çalışmasına yardımcı ol. İşleri biz hallederiz." Hamit Ağa diyeceğini dedikten sonra arkasını dönmüştü.

 

"Baba işlerim vardır. Onları benden başkası halledemez. Bilirsin kendi işimi kendim takip ederim." Hazar işe gitmeye karar verdiyse, gidecektir. Babası Hazar sayesinde Beylerbeyi olmuştu. Hazar'ın öfkesi, kararlılığı ve korkusuzluğu, tüm ağaları dize getirmişti. Aslında Beylerbeyi olan Hazar'ın kendisiydi ama atasına saygısından babasının önüne geçmiyordu.

 

Babası da bu durumu kullanarak Hazar'ın evde kalmasını istiyordu. "Atana karşı gelmek ne zamandır âdetin olmuştur oğul? Sana bu hafta evdesin derim ve sen lafıma lafla mı karşılık verirsin?" Hamit Ağa kararlıydım bu evliliği gerçeğe dönüştürmeye.

 

Dilşah'ı beğenmiş ve ailesine layık görmüştü. Berdel olmasa bile bu kızı isterdi oğluna. Oğlunun da bu kızda gönlü olduğunu ta ilk günde görmüş ve kızımın ölmesini istemem. Bu yüzden berdel kabulümdür" demişti. Yoksa Ateşoğulları zalimliklerinden vazgeçmez ve bedeli kabul etmezdi.

 

Hazar o günde gönlünü hiçe sayarak bedeli kabul etmemişti ama Hamit Ağa buna izin vermezdi. Abisini öldürdüğü kızla mutlu olamayacağını bilirdi Hamit Ağa. Zira yaşadığını yaşatmak istemiyordu.

 

Hazar kızgın bir şekilde babasına bakarken, sessizce kafasını salladı. Birisinin kendine ne yapacağını söylemesinden nefret ediyordu ve babası bugünler de bunu fazlasıyla yapar olmuştu. Dilşah, Hazar'ın bu halinden korkuyor ve bunu ister istemez yüzüne de yansıtıyordu. Aslında Hazar'ın evde kalmasına sevinmişti çünkü tezini görmek için can atıyordu.

 

Hazar çalışma odasına doğru giderken karısına seslendi. "Dilşah Hanım, iki kahve ile çalışma odasına gel." Hazar hem gidiyor hem de karısına sesli bir şekilde herkesin içinde gel diyordu. Dilşah kıpkırmızı kesilmiş bir şekilde masanın

toplanmasına yardım etmeye çalıştı.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

 

Loading...
0%