Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.


Satırlar arasına yorumlar bırakalım.


Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.


Keyifli okumalar dilerim.


~~~~~~~~~~~~~


İçindeki hisleri hiçe sayarak arkasını döndü. Salona gitmek isterken Hazar kolunu tutmuştu. Kendisine çevirdiği kadınla olan yakınlığı Hazar'ın aklını başından alırken, Dilşah'ın da heyecanlanmasına sebep olmuştu.


Hülya, Dilşah ve Hazar'ın bu halini görünce kıskanmaya başlamıştı. Hazar ise karısının gözlerinin içine bakıyor ve ne hissettiğini anlamaya çalışıyordu. Dilşah'ın bakışları bomboştu. Gözleri dolu ama duyguları alınmış gibiydi.


"Dilşah" Hazar'ın sesi çok sert çıktığından dolayı, Dilşah korkmuştu. Hazar karısının korkusunu anladığında, derin bir nefes almıştı. Karısının kolunu bırakmadan odaya çıkarmıştı. Peşinden götürdüğü kadının çırpınışlarına aldırmadan odaya girdi.


Dilşah kendisini odaya götüren adama, içindeki öfkeyi yansıtmak istiyordu ama Hazar'ın öfkeli halinden korkuyordu. Sessizce kolunu tuttuğu yeri okşamaya başladı. Hazar, Dilşah'ın kolunu acıtmış olabilme ihtimalinden dolayı, içinde kendisine küfürler sıralıyordu.


"Dilşah benden korkma." Hazar'ın sesinde pişmanlık vardı. Kendisinden korkan kadına, sımsıkı sarılmak istiyordu. Yapamazdı çünkü yemini ona engeldi. Yemini için bile kendisine kızıyordu.


"Beni buraya neden getirdin Ateşoğlu?" Dilşah karşısındaki adama mesafeli davranıyordu. Ne kadar sürer bilmez ama mesafeye dikkat etmeliydi. Yoksa canının yanacağını düşünüyordu.


Hazar ise bu mesafede buza dönmüştü. Kendisine sarılan kadının sıcaklığına alıştığı için bu mesafe ona çok uzak gelmişti. Yanındaki kadın, kilometrelerce uzağında gibiydi.


"Sen salondan neden çıktın?" Hazar ne diyeceğini bilemeden aklına ilk geleni söylemişti. Dilşah sorduğu soruya şaşırsa da cevabını verecekti. Bir süre baktı ve derin nefes aldı.


"Dilruba anne, Hazar nerede kaldı? Dediği için ben bakarım şimdi diye çıkmıştım." Dilşah mesafeli bir şekilde konuşurken Hazar'ın bakışları gözlerindeydi. Hislerini anlamaya çalışıyordu. Dilşah ise hissiz bir şekilde Hazar'ı izliyordu.


"Telefonla konuşuyordum. Hülya neden oradaydı bilmiyorum ama düşecek gibi olunca tuttum. Koltuğa oturttum. Sen bu sırada bizi gördün. Yani yanlış bir şey olduğu yok. Aklına yanlış bir şey düşmesin."

Hazar ağzına geldiği gibi açıklamaya çalışmıştı. Şuan çok saçma görünse de, doğruları söylemişti.


" Bana açıklama yapmak zorunda değilsin Ateşoğlu. Sonuçta biz berdelle evlendik. Sevdiğin biri olursa çekinme, kuma olarak al. Sonuçta ben asla senin olmayacağım".


Dilşah bu söylediği ile Hazar'ın canını yakacağını bile bile söylemişti. İçinde oluşan acıyı, bu şekilde söndürmeye çalışıyordu. Bu yaptığına pişman olacağını bile bile yapmıştı.


Hazar ise duyduğu cümlelerle, Dilşah'a arkasını dönmüştü. Gözünden süzülen yaşları silmek istemişti. Derin bir nefes alarak "Dilşah aşağı inebilirsin. Hazar'ın işi varmış dersin. Yemeğe katılmayacağım. Mutfağa söyle, çalışma odama kahve getirsinler. Sen misafirlerle kal." Hazar ciddi ses tonunu korumaya çalışmıştı.


Dilşah Hazar'ın kırılacağına inanmamıştı ama kırılmış olabilir mi diye düşünerek önüne geçmeye çalışmıştı. Hazar ise gözlerini silerken, Dilşah'ın görmemesi için dönüyordu. Dilşah bir cesaretle "Hazar bana bakar mısın?" demişti.


Hazar, Dilşah'ın ağzından duyduğu ismine âşık oluyordu. Bir ismin bu kadar güzel telaffuz edilebilmesi bile mümkün değildi ama karısı bunu yapıyordu. Gözlerini sildiğinden emin olduğunda karısına dönen Hazar'ın bilmediği bir şey vardı.


Dilşah bu hayata ağlayarak gelmiş ve hiç gülmemişti. Ağlayan insanı uzaktan bile tanıyabilirdi ve Hazar'ın gözünden süzülen yaşları da hissetmişti. Zaten arkasını döndüğünde içinden bir şeyler kopup gitmiş gibi hissetmişti. Hazar'ı bu denli kırdığı için üzülmüştü Dilşah. Sonuçta o kız onun kuzeniydi ve düşeceği için yardım ettiğini belirtmişti.


Dilşah karşısındaki adama içinden gelen bir hisle özür dilemek istiyordu ama daha önemlisi ona karşı içinde bir şeyler vardı. Azat'a karşı hissettiklerinden bile daha güçlü, daha ağır, daha gürültülü ve daha hırçın... İçinden gelen hislerle hareket etmek için karşısındaki adama doğru bir adım attı.


Hazar karısını izliyor ve ne olduğunu anlayamıyordu. Bu zamana kadar zalim bir adam olarak tanınan Hazar, ikinci kez gözünden yaşlar akıtıyordu. İçinde hiç bir zaman acı hissetmemiş bu adam, ilk defa bir kadın yüzünden bu denli içinde acı hissediyordu. Karısının gözlerinde gördükleri, çok farklıydı.


Dilşah karşısındaki adama bir anda sarılmış ve "Özür dilerim. Fazla ileri gittim. Özür dilerim Hazar" diyerek sarılmaya devam etmişti. Hazar kolları arasındaki kadına sarılmak istiyordu. Kırmaya korkar bir şekilde sardığı kolları, kadını sımsıkı sarmaya başlamıştı.


"Dilşah bir sarılıyorsun, bir yıkıp dökmeye çalışıyorsun. Ben Ateşoğlu'yum. Hiç korkmuyor musun? Zalim, korkusuz, acımasız bir adamım. Sinirlendiğimde geri adım atan bir kadınsın. Söylediklerinden hiç korkmuyor musun? Kuma getirebilecek kadar acımasız olmamdan korkmuyor musun?"


Hazar'ın söyledikleri fazlasıyla ağırdı ama Dilşah bunu hak ettiğini düşünüyordu. Kollarını açmadan Hazar'ın yüzüne bakmıştı. Hazar bu kadar yakından kendisine bakan kadına bakarken büyükçe yutkunmuştu. Gözleri dudaklarına kayarken kadının söylediklerine zar zor adapte oluyordu.


"Ateşoğlu zalimdir, korkusuzdur, acımasızdır. Beylerbeyinin oğlu güçlüdür, ulaşılamazdır, merhametten yoksundur. Şu bir hafta da öğrendiğim kadarıyla da, Hazar tüm bunların dışında bir adam." Hazar duyduklarıyla gülümserken, Dilşah daha geniş gülümsemişti.


"O zaman birlikte inelim mi Hazar? Bizi böyle görmeleri önemli demiştin?" Dilşah koluna girdiği Hazar'ı, kapıya doğru yönlendirerek aşağı indi. Onları gülümserken gören Hülya hırsından çatlarken, Ateşoğlu konağındaki herkes mutlu olmuştu.


Dilan Hanım karşısında gülümseyerek gördüğü kadına gülümsemişti. Onu mutlu olduğunu gördüğünde, kendisini mutlu hissediyordu. Onu mutlu görmek dünyanın en güzel hissiydi ve Dilan yıllarca yaşadığı hüznün peşine, bu kadar mutlu olmayı hak ediyordu.


Hazar ve Dilşah'ın bu halleri, Hamit ve Dilruba Hanımın dikkatinden kaçmıyordu. Mutlulukla baktıkları bu tablonun gerçek olmasını diliyorlardı.


Hazar ve Dilşah farklı iki yöne dönüş olsalar bile yan yana olmak bile güzeldi. İtiraf etmeleri zor olsa da, bir gün yana yana itiraf edeceklerdi.


"Ben mutfağa gideyim. Akşam yemeği için kızlara bakayım." Dilruba Hanım kalktığında Dilşah'ta yardım için kalkmak istemişti. Hazar kolundan tutarak yanına oturtturduğu kadına baktığında kalbi yerinden çıkıyordu. Bu kısa sürede içinde oluşan duygulara şaşılacak kadar güçlü hissediliyordu.


" Dilruba anneye yardım edeyim bende." Hazar, kafasıyla onay verdiğinde Dilşah mutfağa gitmek için ayaklanmıştı. Dilşah ve Dilruba Hanım mutfakta hazırlık yaparken yanlarına Hülya gelmişti. Dilruba Hanım, Dilşah'ın rahatsız hissettiğini anlayabiliyordu. Zira yeğeni olmasına rağmen, Dilruba Hanım bile rahatsızlık hissediyordu.


"Teyze, yardım edecek bir şey var mı bende yapayım bir şeyler." Dilruba Hanım yeğenine döndüğünde Hülya'da kendisine dönmüştü. Salatayı yeğenine yaptırarak gelinini övmeyi düşünen Dilruba Hanım, yeğenine salata malzemelerini vermişti.


Dilruba Hanım, oğlu Miran'ın seslenmesiyle mutfaktan çıkarken, Hülya'da Dilşah'ı sinir etmeye çalışıyordu. "Ay Hazar salatayı çok sever, değil mi teyze. Her geldiğimizde senin salatan çok güzel oluyor diyordu. Yine ben yapayım bari."


Dilşah içinde yükselen öfkeye rağmen sessiz kalıyordu. Öfkesini bastırmak, sessiz kalmak Dilşah'ın en hünerli becerilerindendi. Yaptığı işe odaklı halde çalışırken Hülya sınırları aşmıştı.


"Şimdi sen bilmezsin. Malum sen berdel gelinisin. Hazar benim salatama bayılır. Soğan dolması ve kuzu kaburga yemeklerine bayılır. Sebze yemeklerini çok sevmez. Kahve içer ama çayı da çok sever. Akşamları avluda çay içmeyi çok sever."


Hülya hâlsizce konuşurken Dilşah öfkesine yenik düşmek üzereydi. Kendisini izleyenlerden habersiz, Hülya Dilşah'ı kışkırtmaya çalışıyordu. Dilşah ise fazlasıyla sakin kalmıştı.


Hazar karısının ardından Hülya'nın da mutfağa inmesiyle odadan çıkmış ve karısını kontrol etmeye gelmişti. Dilruba Hanım oğlunun yanına geldiğinde gelinine söylenen sözleri duymuştu.


Dilruba Hanım gelinine söylenen sözlerden rahatsız olmuş ve içeri girmek istemişti ama Hazar onu tutmuştu. "Ne edersin oğlum. Irakta gelinime destek olayım." Hazar, Dilruba Hanımın gözlerine baktı.


"Bir zamanlar almam için baskıladığın yeğenine karşı, berdelle gelen gelinini mi savunacaksın?" Hazar annesinin Dilşah için ne düşündüğünü görmek istiyordu. Dilruba Hanım ise bunu anlamış ve oğlunun gözlerinin içine bakmıştı.


"İstedim ama sen bana gönlüm yok dediğinde bende vazgeçtim. Şimdi görürüm ki o berdelle gelen gelinde gönlün vardır. Yoksa benim bildiğim ve insanların zalim dediği Ateşoğlu, o kadınla kol kola gelmez. O kadına gülmezdi."


Hazar annesinin de bu evlilik hakkında ki düşüncelerinin olumlu olduğunu hissetmişti. Dilruba Hanım, çocuklarını istediği biriyle evlendirmek ve gönlü düştüğü kızı almak istiyordu. Çünkü gönlün seçtiği ile hayat, cenneti yaşamakla eş değer olurdu.


Hazar annesinin düşüncelerini biliyordu. Bu halinden memnun bir halde gülümserken annesine yaklaştı. Sadece annesinin duyacağı bir şekilde fısıldadı.


"Ben o berdelle gelen kadına evvelinden beri sevdalıyım ana. Üç yıl evvelinden beri gönlüm ondadır ama kimse bilmezdi. Şimdi ise kıvranır dururum gönlümün düştüğünün gönlüne düştüm mü diye."


Hazar'ın çaresiz sesi, annesinin yüreğine dert olmuştu. Oğlu sevdaya düşmüş ama karşılığı olup olmadığından emin değildi. Gelininin gözünde gördüğü ise sevdaydı. Sevdayı tanırdı ki, geçmişte sevdalanmıştı bir yağız delikanlıya.


Kader o ki abisinin katili ile evlenmek zorunda kalmıştı Dilruba. Zaman ise her şeye ilaç ama sevdanın yüküne asla ilaç değildi. Sevmediği bir adama üç tane evlat vermişti.


Evlatları için tutunduğu bu hayatta, ilk göz ağrısıydı Hazar. Hayata tutunmasındaki ilk dayanak... Ölmek isterken, yaşamak için can atma sebebiydi. Şimdi oğlunun yüreğindeki o hislere çare olmak istiyordu.


"Dilşah'ı gördüm oğul. Onun sende gönlü var ama berdel olmak kolay değildir. Deden gibi zalim bir adama benzemişsin. Baban biraz daha merhametlidir ama sende deden gibi kötü nam saldın."


Hamit Ağa babasına nazaran daha merhametli bir adamdı. Sırf bu yüzden babası ile sorunlar yaşar ve asla anlaşamazdı. Zeki bir adam olduğu için beyleri alt etmişti.


Yıllar sonra kucağına aldığı oğlu da babası gibi zalimdi. Oğlunun zalimliği ve Hamit ağanın zekâsıyla, Hamit Ağa beylerbeyi olmuştu. Tüm beyliklere hükmedebilmek, herkesi dize getirmek Hazar'ın ruhunda vardı ve bunu başarmıştı.


Dilruba Hanım ve Hazar mutfağa girdiklerinde, Hülya hadsizliğine devam ediyordu. Arkasında olanları görmüyordu. Dilşah ise işine odaklanmış sinirle işini yapıyordu. Hazar ve Dilruba Hanımın orada olduğunu bilmiyordu.


Hazar birden gür sesiyle "Hülya" diye bağırmıştı. Mutfaktaki herkes gibi Dilşah'ta korkmuştu. Hazar ise Dilşah'ı yükseltmesi gerekiyordu. "Herkes salona geçsin. Hemen." Herke

s çıkmaya yeltenirken, Hazar'ın gür sesi duyulmuştu.


Bölüm Sonu


Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.


Loading...
0%