Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakalım.

 

Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.

 

Şekerlerim bayram haftasında güzel ve eşsiz bir bayram yaşamanızı dileyerek bölümlere bir kaç günlük ara vereceğimi belirtmek istiyorum. Bayramdan sonra görüşmek dileğiyle...

 

Bugüne özel Hanım Ağa iki bölümle geliyor.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~

 

"Dilşah Ateşoğlu sen kal." Dilşah kendisine bakan adama bakmış ve ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. Hazar sert ve sinirli yüzü ile herkesi çıkarmış ve karısına dönmüştü. Dilşah'ın korkmasını istemediği için gülümsemişti.

 

"Benden korkma Dilşah. Benden korkma... Neden kendini savunmadın?" Hazar'ın sorusuna Dilşah'ın cevabı hemen gelmemişti. Çünkü Dilşah Hazar'ın ciddi olup olmadığını merak ediyordu.

 

Köroğlu konağında duydukları, bu zamana kadar duyduklarından daha az değildi. Köroğlu konağında, kendisini savunabilmek gibi bir şansı asla olmazdı. Ağzını açamayan kalksa şiddete maruz kalırdı.

 

"O senin kuzenin değil mi Ateşoğlu? Ben ne yapabilirim ki?" Dilşah, Hazar'ın ciddiyetini anlamaya çalışıyordu ve bunu da soru sorarak yapmıştı.

 

"Sen Dilşah Ateşoğlu'sun. Kimse seninle o şekilde konuşamaz. Buna asla izin vermeyeceksin. Kim olursa olsun haddini bildirmelisin. Kuzenim olabilir ama haddini aştı." Hazar ciddi ve üstüne basa basa söylediği sözlerin anlaşıldığını görüyordu.

 

Kolunu uzatarak Dilşah'ın koluna girmesini bekledi. Dilşah'la kol kola yemek odasına girdiklerinde de, gözler onlara çevrilmişti. Hamit Ağa, oğlu ve gelininin haline seviniyordu.

 

"Yemek saati yaklaşırken herkesi neden buraya gönderdin oğul?" Hamit Ağa oğlunun derdini merak etmişti. Karısının eline dokunmasıyla karısına dönen Hamit ağa, sakince dinlemeye başladı.

 

Hazar herkese Ateşoğlu haliyle bakıyordu. Öfkeli, sert ve zalim... Hazar'ın bakışından akrabaları korkarken aile bireyleri de bir problem olduğunu anlıyordu. Hazar derin bir nefes alarak teyzesi ve eniştesine döndü.

 

Dilan Hanım, Hazar'ın bu halinden korkarken karşısındaki kadına üzülüyordu. Böyle zalim, böyle öfkeli bir adamla evli olmak zorunda kaldığı için üzgündü. Karşısındaki kadın, kendi kaderini yaşıyordu.

 

"Şimdi söyleyeceklerimi bir kere daha söylemeyeceğim. Herkes iyi dinlesin ve iyice bellesin. Dediklerimin dışına çıkan öfkeme karşılaşacaktır." Hazar bu sözleri söyledikten sonra herkese tek tek bakmıştı. Göz teması kurmadığı kimse kalmayınca tekrar söze girdi.

 

"Dilşah benim hem Allah katında hem de devlet katında karımdır. Ona yapılan saygısızlık bana yapılmıştır. Onunla haddini bilmeden hadsizce konuşan herkesin cezasını asla affetmem ve bizzat ellerimle veririm."

 

Hazar üstüne basa basa söylediği sözlerin etkisini ve anlaşıldığını görmek için herkese bakıyordu. Hülya kıskançlıkla bakarken, kendisinin ceza almaması için dualar ediyordu. Zira onu sonsuza dek görememek ölüm gibiydi.

 

"Mutfağa indiğimde kuzenimiz olan Hülya'nın, karıma saygısızlığına şahit oldum. Hadsizliğe vereceğim cevap çok açıktır ama bu açıklamayı size geç yaptığım için hata benimdir." Hazar Dilşah'a dönmüştü.

 

"Hatamdan dolayı senden özür dilerim Dilşah Ateşoğlu." Hazar, Dilşah'ın ellerinden tutarak gözlerinin içine bakmıştı. Dilşah ne hissedeceğini bile bilmeden bakıyordu. Hazar'ın sessizce cevap beklediğini anladığı anda "Özrünü kabul ediyorum Hazar" diye cevap verdi.

 

Hazar Hülya'ya dönmüş ve "Şimdi karımdan özür dileyeceksin. O seni affederse sana ceza vermeyeceğim ama karım seni affetmezse..." Hazar cümlesini yarıda kesmişti. Teyzesini severdi ama Hülya'nın kendine ilgisi olduğunu öğrendiği zamandan beri, mesafeli davranırdı.

 

"Ben saygısızlık etmedim Hazar Ağam. Sadece bilmediklerini anlattım. Sonuçta o berdelle gelmedi mi konağa? Özür dileyecek bir şey yaptığımı düşünmüyorum." Hülya hırsla konuşuyordu. Hazar duydukları karşısında öfke dolmuştu.

 

Dilan Hanım kızının elinden tutmuş çekiştiriyordu. Özür dilemesi için baskı yaparken, Hazar'ın Dilşah'ı koruması hoşuma gitmişti. Hazar'ın hamlesini sevinirken, Hülya'nın yaptığından utanmıştı.

 

"Hülya için kararım kesindir. Hülya hemen bu evi terk edecek ve karımdan özür dilemeden değil beylerbeyinin konağına gelmek, Mardin topraklarına adım atmayacaktır. Emrimdir. Şimdi sofralar kurulsun yemekler yenilsin. Ben karımla dışarı çıkacağım."

 

Mutfak çalışanlarına bir şeyler hazırlanmasını söyleyerek Aziz'e haber yollatmıştı Hazar. Karısının elinden tutarak odasına çıkarmıştı. Dilşah, Hazar'ın yaptığı bu hareketi aslında çok beğenmişti. Dünya yansa, bu adamın yanında güvende olacağını hissediyordu.

 

"Hazar biz neden gidiyoruz ki? Hem misafirlere ayıp olmasın? Birlikte aşağıda yiyelim şimdi Dilruba anne ve Hamit babaya ayıp olmasın." Dilşah düşünceli haliyle, Hazar'a daha da güzel geliyordu. Dilşah kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan insanlardandı.

 

Hazar Dilşah'a dönerek ellerinden tuttu. Yumuşacık elleri bırakmak bile istemiyordu. Dünya yansa hep bu kadını korumak için savaşacaktı. "Dışarı çıkmayı düşünüyordum. Bunu biraz erkene aldım. Biraz yalnız kalalım ve konuşalım istedim."

 

Dilşah Hazar'a bakıyordu. Dışarı çıkmak ayıp olacağını düşündüğü için pek hevesli değildi ve bu halinden de belli oluyordu. Hazar'da bu durumu anlamış ve karısını rahatlatmaya çalışıyordu.

 

"Ayıp olmaz merak etme. Çalışma odasına gidiyorum gelince üzerimi değiştirip çıkarız." Hazar arkasını dönerek çıkmıştı. Dilşah Hazar gelmeden üzerini giyinmek için dolaba doğru ilerledi.

 

Her yerde giyilebilecek bir elbise giyerek saçlarını tepeden topladı. Makyajını yenilerken Hazar odaya gelmiş ve üzerine yeni bir takım giyinmişti. Spor kesim bir takım giyinmişti ve Hazar'a çok yakışmıştı.

 

Dilşah ve Hazar, hazır olduğunda odadan çıktı. Hülya ve getirdiği kıyafetler arabalara yüklenmiş ve gitmek için vedalaşmaya başlamıştı.

 

Hazar ailesine dönerek "Karımdan özür dilemedikçe vedalaşmak bile yasak. Hülya bin arabaya ve evine dön. Ya da karımdan özür dile" demişti. Dilşah gülümseyerek Hülya'nın yüzüne baktı. Kendisini sinir eden kadına gülümseyerek sinir ediyordu.

 

Hülya daha da öfkeli bir haldeydi. Kendini savunarak özür dilemeyi reddetmişti. Bu durumdan en çokta Dilan Hanım şikâyetçiydi. Bu durum hoşuna gitmiyordu. Dilşah ve Hülya'nın iyi anlaşmasını dileyerek dualar ediyordu.

 

Hazar karısının elini tutarak kendileri için açılmış kapıdan binmesini bekledi. Kapı kapanınca kendisi için açılan kapıdan binerek yola çıktılar. Dilşah ve Hazar yoldayken Dilşah, kulübenin yandığı yere bakmamaya çalıştı.

 

İçindeki hislerle başka çıkamayan Dilşah, kulübenin yerinde olmadığını gördü. O yanmış kulübenin yerinde, çeşitli çiçekler ve meyve ağaçları vardı. Dilşah doğru yer olup olmadığına emin olmak istedi.

 

Hazar'a döndüğünde yüzünde gülümseme ile kendisine bakan adama, söyleyecek bir şey bulamamıştı. Hazar aracı durdurmuş ve Dilşah'ın orayı görmesini sağlamıştı.

 

Dilşah indiği arabadan araziye doğru ilerlemişti. Çit içine alınan ve çeşitli meyve ağaçları ile süsleme arazide, yer yer çiçekler ekiliydi. Girişe Dilşah Ateşoğlu Ve Hazar Ateşoğlu yazıyordu.

 

Dilşah hüzünle gülümserken arkasındaki adama döndü. Adamların sandalye ve masaya hazırlanan yiyeceklerden koymasıyla içeri doğru ilerlediler. Çok güzel bir masa ve sandalyeleri vardı.

 

"Bu masanın etrafında neden bu kadar çok sandalye var? Birileri mi gelecek?" Dilşah Hazar'ın birilerini çağıracağını düşünmüyordu ama yine de neden bu kadar fazla sandalye olduğunu anlayamamıştı.

 

Aslında Hazar, ileride çocukları için düşündüğü sandalyeleri Dilşah'a belirtmeyecekti. Dilşah için erken olduğunu biliyordu. Gülümseyerek düşüncelerinden uzaklaştı.

 

"Baş başa kalacağız. Seninle rahat konuşmak istedim. İnsanların yanında benimle konuşamıyorsun." Hazar Dilşah'la sırf konuşmak için evden çıkmışlardı. Hazar yeminine yenik düşmüş ve bunu da kurbanlar kestirerek bozdurmuştu.

 

"Burayı görmek istemezsin diye düşünmüştüm. Çiçek diktirme dediğim için mi ağaçlarla süsledin?" Dilşah Hazar'ın ne diyeceğini merak etmişti. Burası Azat'la olan anılarıydı ve vicdan azabı çekmesine sebep olmuştu.

 

"Senin anılarında, kötü bir anın olmasını istemiyorum." Hazar'ın söyledikleri içtendi. Dilşah'ın karşısında şuan Hazar vardı. Hazar Ateşoğlu değil de Hazar vardı.

 

"Buradaki anılarım seni rahatsız etmez mi?" Dilşah, Hazar'ın düşüncelerinin güzelliğini görmüştü. Hazar'ın Azat'la olan ilişkisini bildiğini de biliyordu. Bunu neden yaptığını anlamıyordu.

 

"Geçmiş geçmişte kalmalı. Öyle ya da böyle biz evlendik Dilşah. Ne sen ne de ben, bu evliliği bozamayız. Evet rahatsız eder ama ben seninle, rahatsız edebilecek tüm anıların üzerine güzellikler inşa edeceğim."

 

Hazar derince nefes alarak etrafına baktı. Kulübeyi bilmeyen birisi, yıllardır böyle bir yer olduğunu düşünebilirdi. Hazar Dilşah'ın geçmişini silmiş ve ona yeni bir hayat vermişti.

 

" Dilşah ben seni ilk defa üç sene önce gördüm. O gün aradım taradım seni buldum ama okuyordun uzaklaştım. Kapını tıklatacak zamanı bekledim. Azat ile defalarca kez gördüm ama konduramadım. Kader o ya şimdi sen benim karımsın. Ben bu evliliğin gerçek olması için her şeyi yaparım."

 

Dilşah duydukları ile sessizliğe gömülmüştü. Azat'a karşı hissettiği vicdan azabı, artık katlanmıştı. Hazar'ın kendine duyduğu hislere karşılık verememek vicdanını daha da artmıştı.

 

Dilşah sessizce Hazar'a bakarken Hazar'da Dilşah'ı anlamaya çalışıyordu. Annesi gönlü sende demişti ama Dilşah'ta başka şeyler vardı.

 

"Dilşah tereddüt ediyorsun. Etme..." Hazar söyleyeceği tüm sözleri yutkundu. Tüm Türkiye'nin tanıdığı, korktuğu, beylerbeyinin göz bebeği, zalimliği ile nam salan Hazar Ateşoğlu... Şimdi bir kadından aşk dilenecek durumdaydı.

 

Sustu Hazar. Gürültülü bir susuştu ama Dilşah duymuyordu. İçinde bağıran duyguları tutmak istemiyordu ama tutmalıydı. Dilşah ise farklı bir sessizlik yaşıyordu.

 

"Ne kadar kaçabilirim ki? Berdel oldu ve bozamayız. Azat'a karşı neden vicdan azabı çekiyorum ki? Belki de asla evlenemeyecektik..." Dilşah'ın içinden geçenler bile birbiriyle çelişiyordu. Hisleri ve aklı çatışıyor ama bunu anlayamıyordu.

 

Bir yanda Azat, diğer yanda da Hazar vardı. Peki, şimdi ikisi de bir yanda olsa Dilşah kimi seçerdi?

 

Azat'ı mı?

 

Hazar'ı mı?

 

Azat bilindik bir kapıydı. Kendisini sevdiğini bilen ama bir şeyler eksik geliyordu. Sevdiğini düşündüğü, tanıdığını bildiği, iki seneyi birlikte geçirdiği adam mı? Yoksa bir haftayı aşkın süredir yanında olduğu, yakmak yerine güzelleştiren, sarılmanın bile kıymetini bilen, hadsizlik ettiler diye hadsizlere haddini bildiren, tezi için uğraşıp birde üzerine yardım eden adam mı?

 

Dilşah bir yerde duyduğu "Eğer kıyaslama yapıyorsan hiç sevmemişsindir" sözünü hatırladı. Azat'a olan hisleri eksikti belki ama sevmemek denilebilir miydi?

 

Dilşah düşüncelere dalmış bir şeyler atıştırıyordu. Hazar'da sessizliği sevmediği halde sessiz kalıyor ve çaktırmadan karısını izliyordu. Yemekleri yedikten sonra biraz gezindiler. Artık akşamın karanlığı çöktüğünden dolayı, etrafı çok iyi görememişti Dilşah ama buna rağmen çok güzel olduğu belliydi.

 

"Eve gidelim mi? Biraz orada konuşuruz. Artık gece oldu ve ben geceleri dışarıda olmaktan biraz korkuyorum." Hazar Dilşah'ın isteğini yerine getirmek için işaret vermişti. Adamlar her şeyi toparlarken Hazar ve Dilşah araca geçmişti.

 

Eve geldiklerinde Hazar odaya çıkarken, Dilşah mutfağa gitmişti. Odaya götürmek için sürahi ve su almıştı. Geceleri bazen susuyordu ve odalarında su kalmamıştı.

 

Dilşah odaya çıkacağı sırada, Dilruba Hanım avluda oturuyordu. Gelinini gördüğünde yanına çağırmıştı. Kendisiyle konuşmak istediği birçok konu vardı ama öncelikle özür dileyecekti.

 

"Gel kızım, seninle biraz konuşalım vaktin varsa..." Dilruba Hanım samimi ve güler yüzlüydü ama Dilşah çekiniyordum. Bu tür davranışlara alışık olmadığı için, kendisini kötü hissediyordu.

 

Hazar karısının hala gelmemesinden dolayı endişe duymuş ve odadan çıkmıştı. Karısının sesini duyduğunda, üst kattan avluya doğru bakmıştı. Annesi ve karısının konuştuğunu gördüğünde, birbirlerine davranışlarını görmek için dinlemeye karar verdi.

 

Dilşah Dilruba Hanımın yanına oturmuş ve konuşmasını beklemişti. "Kızım öncelikle yeğenimin kusuruna bakma. Ben onun yerine senden özür dilerim." Dilruba Hanım elini gelininin eline koyarak ona doğru döndü.

 

"Kızım benim bu hayatta bir tek evlatlarım var. Hazar'ım ise benim ilk göz ağrım. Babasına değil de dedesine benzemiş ama bir kalbi var ki... Orada sen yetişmişsin güzel kızım."

 

Dilruba Hanımın söyledikleri Dilşah'ın utanmasına sebep olmuştu. Bunları Hazar'dan duyarken bile bu kadar utanmamıştı. Dilruba Hanıma bakarken gözlerini kaçırdı.

 

"Senin de gözlerinde Hazar'ıma karşı bir şeyler görürüm. Siz berdel oldunuz. Bedeli bozmak gibi bir gücünüz yoktur. Bu yüzden bu evliliğe alışmak zorunda kalacaksın. Belki çok kırılacaksın ama Hazar'ım buna sebep olmayacak."

 

Dilruba Hanım oğlunu iyi tanıyordu. Zalimdi, merhamet etmezdi ama sevdiği kadını kırıp dökmezdi. Sevdiği kadını yıkmak istemezdi. Korur, kollardı. Dilşah ise bu bir haftalık süreçte zaten bunları görmüştü ama aklını kurcalayan çok şey vardı.

 

" Dilşah kızım... Yaşama sebebimi kırma olur mu? Sen ona iyi olursan, oğlum da sana iyi olur. Bakma zalim dediklerine, en çok benim oğlum kırılır. Üzülürse belli etmez, kırılır da yine of demez."

 

Dilruba Hanım Dilşah'ın gözlerine bakmaya başladı. Oğlu gibi gördüğü gözlerden insanın içini okuyabilirdi. Gelininin de içini okumaya çalışıyordu ama Dilşah, içi kolay okunmayan biriydi.

 

"Seni bir derdin var. Paylaş benimle güzel kızım. Korkma... Yoksa Hazar..." Dilruba Hanım oğlundan şüpheye düşmüştü. Dilşah ise ne diyeceğini anlamış ve bitirmesine izin vermemişti.

 

"Hayır! Yani öyle değil Dilruba anne. Ben nasıl olacağını bilmiyorum. Ben... Ben..." Dilşah bakışlarını yere çevirdi. Söyleyeceklerini söylemeye dili varmıyordu. Bunu söylemek iyi bir seçenek değildi ama susmakta yeterli gelmiyordu.

 

"Vicdan azabı çekecek bir şey yok. Kaderin önüne geçemezsin kızım. Bazı şeyleri değiştirmek bizim elimizde değil. Bu hikâyeyi ilk defa sana anlatacağım ve aramızda sır kalacak. Sırrımı tutar mısın?"

 

Dilruba Hanım ilk kez gelinine anlatacağı gerçeklerle, bunca yıl sonra yüzleşecekti. Bu kadar zor bir durumu bazı kısımlarını atlayarak anlatması lazımdı.

 

Dilşah ise kendisine ne anlatacağını bilmeden karşısındaki kadına bakıyordu

. İlk defa hislerine güvenmeye çekiniyordu. Kendini yıkacak bir gerçekle yüzleşmekten korkuyordu.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

 

Loading...
0%