Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.

Satırlar arasına yorumlar bırakalım.

Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.

Keyifli okumalar dilerim.

~~~~~~~~~~~~~

Güne kalkması gereken saatte kalkarak uyanmıştı. Dünkü dayaklardan sonra, erken kalkabilmesi bir mucizeydi. Telefonunu almadan mutfağa gitmiş ve hazırlıkları yapmıştı. Çalışanlarla masayı kurduklarında, babası yanına gelmiş ve telefonu uzatmıştı.

Aldığı telefona "Alo" derken, gözünde büyük korku vardı. Karşıdan gelen Hazar'ın sesi hem öfkeli hem de endişeliydi. "O telefon süs niyetine mi yanında? Bundan sonra aramalarıma cevap verilecek. Ne olursa olsun onu açacaksın" diyerek telefonu kapatmıştı Hazar.

Haşmet ağa kızına vuramıyordu çünkü bugün alışveriş için gelecek kadınların anlamasını istemiyordu. Karısına bilgi vererek, hazırlanmalarını istemişti. Havin ve Dilşah'ın alışverişleri yapılacaktı.

Havin'e düğün yapılmayacaktı ama alışverişi olacaktı. Dilşah için yapılacak düğünün alışverişi daha uzun ve meşakkatliydi.

Dilşah masada birkaç parça yiyeceği zorla da olsa yemişti. Alışverişte başına bir şey gelmesin diye yediği yemek, sanki midesine yük olmuştu. Masayı topladıkları sırada, babası "Siz hazırlanın. Çalışanlar hallederler" diyerek kadınları hazırlanmaya göndermişti.

Dilşah odasına giderek, hazırlanmaya başlamıştı. Renksiz yüzüne hafif makyaj yaparak, renk vermek istemişti. Makyaj masasına oturduğu esnada, midesi artık katlanamamıştı.

Lavaboya giderek, yediği iki lokmayı da çıkarmıştı. Yüzü gözü dağılmış bir haldeyken, baktı aynaya bir süre. Haline ağlarken, kapısı açılmıştı. Annesi yüzüne bile bakmıyordu.

"Kadınlar geldi. Acele et" diyerek odadan çıkmıştı. Dilşah ise yüzüne bir süre bakmış ama çare bulamamıştı. Yüzünü yıkadıktan sonra, saçlarını taramış ve arkadan bir toka ile tutturmuştu.

Yüzünü hafif bir makyajla kapatan kadın, üzerini değişerek aşağı inmişti. Gelenlerin elini öpmesinin ardından, kahveler için mutfağa gitmişti. Hazırladığı kahveleri dağıtmış ve kadınların muhabbetini dinlemişti.

Dilruba Hanım, Dilşah'a yakın davranıyordu. Kayınvalidesi Ezo Hanım'da Dilşah'ı sevdiğini belli ediyordu. Dilruba Hanım, gelinini muhabbete katmaya çalışsa da, Dilşah pek konuşkan değildi. Utandığını düşünerek, üzerine gitmiyordu.

Kahvelerin ardından, kadınlar çarşıya gitmek için konaktan çıkmışlardı. Çarşıya gittiklerinde, herkes onları güzelce ağırlamanın çabasındaydı. Elindeki en iyi malları ve en kaliteli ürünleri çıkarıyorlardı.

Kuyumcudan alınan altınlara bakan Dilşah, kayınvalidesinin sorusu ile irkilmişti. "Beğenmediğin bir şey ya da beğendiğin herhangi bir şey olursa çekinme kızım" diyen kadına gülümseyerek baktı Dilşah.

"Tabi, çekinmem..." diyerek kadına sadece gülümsedi. Sıra artık gelinlik ve kaftana gelmişti. Çarşının en güzel gelinlikçisine gidilmiş ve kaftan seçmeye başlanmıştı. Dilşah mavi bir kaftanı beğendiğini söylemişti.

Güzel görünmese de, kimse ses etmemişti. Gelinlik modellerine de dikkatlice bakılmıştı. Dilşah dikkatle bakmadığı kaftanın çirkin olmasına gülümserken gözü, gördüğü bir gelinliğe takılmıştı.

O an içinde olmayı hayal ederken, Dilruba Hanım o gelinliği de getirttirmişti. Dilşah istemediği düğünü yaşayacakken, bu gelinliği alması doğru gelmiyordu ama bir yanı da bunu istiyordu.

Üzerine giyindiği gelinlikle bir kuğu gibi dururken, alınacak pek ölçüsü kalmamıştı. Dilruba Hanım gelinliği alacaklarını söyleyerek, ufak tefek tadilatlar için gelinini yalnız bıraktırmıştı.

Dilşah üzerindeki gelinlikte düzeltilecek birkaç detayın ölçüsü alındıktan sonra, kadınlarında yardımıyla gelinliği çıkarmıştı. Kendi kıyafetlerini giyindikten sonra ailesinin yanına çıkmıştı.

Hazar'ı görünce, yanakları kızarmaya başlamıştı. Gözlerini yere çevirerek, yanlarına ilerlemişti. Ödemeler yapılınca alınacak bir şey kalmamıştı. Akşam olduğundan Dilşah biraz acıkmıştı.

Son günlerde daha da az yiyen Dilşah için bu durum çok garipti. Yediklerini kusuyor ve iştahı pek gelmiyordu. Direnci düşecek gibi hissettiği için de, kendini yemeğe zorluyordu.

Hazar herkesi yemeğe götürmek istese de, kardeşinin orada olmasını hazmedemiyordu. Aziz'e "Aziz, Havin Hanımı evine bırakın. Kocası merak eder. Dilan Hanım bizde yemeğe gidelim diyorum. Gelir misiniz?" diyen adama, Dilan ne diyeceğini bilememişti.

Havin ağlamamak için çabalarken, abisine bakışında çaresizlik vardı. Dilşah üzülmüştü onun bu haline ama ne demişti Hazar? "Ben zaten Havin'i sildim..." Demek ki ihaneti kabul edemiyordu.

Dilan "Olur ağam ama..." dediğinde Hazar susması için elini kaldırmıştı. "Olur ya da olmaz. Devamını ne siz getirin ne de ben duyayım" dediğinde Havin'in gözyaşları akmaya başlamıştı.

"Dilan anne, sen git. Beni düşünme" diyerek, kendisini bekleyen araca doğru yürümeye başladı. Omzunda abisine ihanet edişinin yükü vardı ama sevdanın suç olmaması ve cezasının da bu kadar ağır olmaması lazımdı.

Hazar, Havin'i umursamayarak herkesi araca bindirmişti. Dilşah ile arabaya binmiş ve sessizce yola çıkmışlardı. Dilşah bu konuyu konuşmak istiyordu ama Hazar'dan korkuyordu.

Hazar'a döndüğünde, Hazar'ın yolu izlediğini görmüştü. Sessizdi ama kendisinden korkmamasını istemesinden cesaretlendi. "Sence de fazla sert olmadın mı?" diyerek adamın dikkatini çekmişti.

Hazar, Dilşah'a doğru dönmüştü. "Ne konuda?" diyerek, kadına anlamadığını belirtmişti. Dilşah'ın ondan korkmadan soru sorması, Hazar'ın dikkatinden kaçmamıştı.

"Kardeşinle konuşurken... Yani ona karşı biraz sert davrandın." Hazar hiç düşünmeye bile gerek duymamıştı. Onu görmezden gelmesi belki sertti ama onun ihanetinden sert değildi.

"Onun yüzünden bana mahkûmsun. Onu mu düşünüyorsun?" diye sorduğunda Dilşah iki gündür yaşadıklarını gözden geçirdi. Haklıydı Hazar... Onun yüzünden evlenmek zorunda kalmışlardı.

"Dilşah... Biz canavar değiliz. Bize istediği biri olduğundan bahsetseydi, konağınızdan bize kız istemeye gelirdiniz. Berdelle kız vermeye değil... Sana söylediğim gibi, ihanetin affı yoktur" diyerek dışarıyı izlemeye daldı.

Dilşah ise düşünceleri ile baş başa kalmıştı. Berdel olmasa, tezi yırtılmazdı ve okulumu bitirebilecek miyim diye düşünmezdi. Tezi aklına geldiğinde de, gözünden bir damla yaş damlamıştı.

Zalim bir babanın elinden kurtulacak mıydı, yoksa daha da zalim bir adama mı düşecekti belli değildi. Tezini yetiştirebileceğini düşünmüyordu ve okulu bitmezse, Hazar onu bir sene daha gönderir miydi emin değildi.

Hazar Dilşah'a döndüğünde, gözündeki yaşları fark etmişti. Söylediklerine kırılmış olabileceğini düşünerek, içinden kendisine küfretmişti. "Bu kadar üzüleceğini bilsem, davet eder ve masada yok sayardım" diyerek, Dilşah'ın dikkatini çekti.

"Ben... Aslında tezim için üzgünüm" dediğinde, tezine ne olduğunu açıklayamayacağını fark etmişti. Bu sırada bir yalan bulmaya çalıştı. Sonra bundan vazgeçerek, sessiz kalmayı düşünmüştü.

"Tezine ne olduğunu sormalı mıyım?" Hazar, Dilşah'ın yüzündeki ifadelerden, sorduğu soruya cevap alamayacağını tahmin ediyordu. Köroğlu konağında neler olduğunu merak ediyordu.

"Sana ihanet edilmesinden hoşlanmıyorsun. Benim nazarımda yalan, ihanetin eş değeridir. Sana ihanet veya yalan söylemek istemiyorum." Dilşah başını dışarı çevirerek, konuşmayı bitirdiğini belli etmişti.

Sessizlik içinde yolculuk devam ederken, Hazar'ın aklında milyonlarca soru işareti vardı. Hazar bu durumdan hoşlanacak biri değilken, sessizlik ona zulmediyordu. Restorana geldiklerinde, yavaşça araçtan indiler.

Kadınlar restorana ilerlerken, Hazar geride kalarak Aziz'i yanına çağırdı. "Köroğlu konağına bir adam yerleştir. Gözümüz orada olsun. Bir şeyler dönüyor" diyerek, kadınların peşinden restorana ilerledi.

Onu gören herkes, yavaşça geri çekilmişti. Kimsenin olmadığı uzak bir bölüme alınmış ve kusursuz bir servis olması için, garson sayısı arttırılmıştı. Yemek muhabbet eşliğinde ilerlerken, Dilşah ve Hazar sessizdi.

Yemekten sonra kız tarafını ve alınan alışverişlerin kız evine bırakılmasının ardından, Ateşoğulları konaklarında doğru yola çıktı. Dilşah kimseyle görüşmeden odasına çıkmak istemişti ama babası izin vermedi.

Odasına su ve havlu ile gelmesini istemişti. Bugün yine ayaklarını yıkatacağını anlayınca, midesi bulanmaya başlamıştı. "Ben gidince ne olacak acaba?" diye mırıldanarak, hazırlığını tamamlamıştı.

Dilşah babasının odasına giderken, Hazar'da tüm olanlardan haberdar oluyordu. Sinirini dizginleyerek, Köroğlu konağının yakınlarına gitmişti. Aradığı telefonda, Dilşah'ın sesini duymayı bekledi.

Dilşah telefonu açmak istiyordu ama yalan söyleyemeyeceği için açamıyordu. Sessize aldığı telefonu cebine atarak babasına yaklaştı. Babasının ayaklarını yıkamaya çalışıyordu ama midesi yine kalkmıştı. Bu adamın ayakları, son zamanlarda ne kadar kötü kokar olmuştu.

Dilşah bir an önce bitirip gitmek istiyordu ama parmak aralarına geldiğinde, kendisini tutamamıştı. Midesi bulanırken, ağzından bir öğürtü kaçmıştı. Bu babasını sinirlendirirken, Dilşah'ı korkuya sürüklemişti.

Bu sırada Hazar odasında dönüp duruyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Babası ve kızı... O odada olanları öğrenecekti.

Hazar, iki kere aramış ama Dilşah cevap vermemişti. Telefonu açmasını daha sabah belirtmişti. Koyduğu adamların yetersiz gelmesine sinirleniyordum. Dilşah, havlu ve sıcak su ile odaya girmişti. Hazar’ın ise tek bildiği buydu...

Hazar, iki gündür tanıdığı bu kadın için endişelenmesinin sebebini düşünmeye başladı. Evine giderek kendisini duşun altına attığında, Dilşah'ın sözleri kulaklarına dolmuştu.

"Ben... Ben hiçbir zaman senin olmayacağım ama merak etme, seni ve itibarını koruyacağım." Net söylemişti. Azat'ı sevdiğini bile bile onunla evlenmek zorunda olduğuna kızıyor ama ona alıştığını da inkâr etmiyordu.

Hazar, içindeki hislerle savaşması gerektiğini görüyordu. Yatağına uzandı ve ne olacağını düşünmeye başlamıştı. Bu evlilik ne olacaktı... Evlenecekler ve onlarında soyunu devam ettirmeleri gerekecekti.

Hazar'ı kimse sorgulayamazdı ama bir süre sonra, kendisi ağalık koltuğuna oturduğunda, beylik ceketini giydiğinde, soyu olması gerekecekti. Dilşah ise asla onun olmayacaktı.

Peki, Dilşah ne yapacaktı? Ömür boyu evcilik mi oynayacaktı? Derin bir nefes alarak, içinden dua ediyordu. Telefonunun sesiyle düşüncelerinden koparak telefonu eline almıştı.

Kalbinin atışları, kulağını dolduracak kadar yüksek geliyordu. Sanki herkes, Hazar'ın kalp sesini duyuyor gibi hissediyordu. Dilşah'ın araması kapanmadan cevap vermek için derin nefes aldı ve telefonu kulağına götürdü.

Dilşah'ın sesinde endişe vardı. Açmadığı için kızdığını düşünmüş ve endişelenmişti. Hazar'ın sesinde ise merak vardı. Açamamıştı çünkü babasının yanındaydı ve o odada neler olduğunu bilmiyordu.

"Beni aradın ama ben açamadım. Kusura bakma... Bir şey mi olmuştu?" diyerek konuyu değiştirmeye çalışmıştı ama Hazar, kendisini net ifade edecekti. Sonuçta yarın kınaları olacaktı ve iki gün sonra da düğünleri...

"Dilşah bu hep böyle mi olacak? Ben sana ulaşmak için, senin evine mi gelmeliyim?" Hazar'ın ne öfke ne de kırgınlık vardı. Sadece merak ve sitem dolu bir sesti. Dilşah ise ne diyeceğini bilemeden bekledi.

"Neyse... Bugün tezinin artık olmadığını söylemiştin. Duydum ki bilgisayarın yokmuş ve evde yazdıklarını, okulda bilgisayara geçiriyormuşsun." Hazar bir onay bekliyordu ama Dilşah sessizdi.

"Okuldaki bilgisayarlardan kayıtlarını geri getiriyorlar. Düğünden sonra elinde olacak. Ne kadarı oradaydı bilmem ama bir kısmını kurtarmış olacağız. Sonrasına yardım edebilirim. Tabi eğer istersen..."

"Seni işlerinden alı koymak istemem. Ben... Ben çok teşekkür ederim." Dilşah daha önce görse yolunu değiştireceği adama, minnet duymaya başlamıştı. Bu minnet duygusu ve Azat'a olan hüznü arasında, kendisini sıkışmış hissediyordu.

"İşlerimden alı koymazsın. Hem teşekkür ne için?" Hazar'ın sorusu, Dilşah'ı kendisine getirmişti. En azından sorularla, düşüncelerinden uzaklaşıyordu. İçinde kopan fırtınalar, Dilşah'ı güçsüz bırakıyordu.

"Bana yardım ettiğin ve okulumu bitirmeme izin verdiğin için..." Dilşah birçok şey sayabilirdi. Onu insan gibi karşısına alıp konuşmuş ve en önemlisi tezi için uğraşmıştı. Yardım teklifi bile yapmıştı.

"Bunlar yapmam gerekenlerdi. Neyse şimdi uyuyalım. Uyuyalım ki sen iyice dinlen. Yarın seni hazırlamaları için gelecekler." Dilşah ve Hazar birbirlerine iyi geceler diledikten sonra telefonu kapatmıştı.

Hazar hiçbir şey sormadı. Zira biliyordu ki sorusu cevapsız kalacaktı. Dilşah, hep içine atacak ve Hazar ise öfkeyle dolacaktı.

İkisi için hayatın bir sürprizi vardı ve onlar bunu çok sonra fark edecekti. Kader ağlarını örecek ve kimse o ağları koparamayacaktı. Tüm zorlukların üstesinden gelecek ve kenetleneceklerdi.

İki genç ayrı yataklarda ama aynı düşüncelerde, bedenlerini yataklarına yatırmıştı. Kendilerini uykuya bırakırken biri düşüncelere, diğeri de iki adamın arasında kalma düşüncesine sıkışmıştı ama sonunda uyku galip gelmiş ve tatlı bir uykuya dalmışlardı.

***

Bölüm Sonu

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.


Loading...
0%