Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.

Satırlar arasına yorumlar bırakalım.

Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.

Keyifli okumalar dilerim.

~~~~~~~~~~~~~

Dilşah düğün öncesi son gününde, erkenden uyanmıştı. Normalde erken kalkamayan Dilşah, sanki son günlerde dikkat çekmemek için erken kalkar olmuştu.

Asla erken kalkmayı sevemeyecekti. Kendisini tekrar uykuya bırakmamak için mutfağa indi. Kahvaltıyı hazırladıktan sonra, kendisini odasına attı. Güzel bir duşun keyfini çıkarmak için hızla banyoya girmişti.

Dilşah güzel bir duşun keyfini çıkarırken, aklına gelen düşüncelerden sıyrılmaya çalıştı. Hazar acaba arayacak mıydı? Duşun etkisi ile rahatlayan Dilşah, düşüncelerinden sıyrılmayı başarmıştı.

Odaya geçerek telefonuna baktı. Ne mesaj ne de bir arama görmüyordu. Üzerini giyinerek, saçlarını kurutmaya başladı. Hafif bir makyaj yaparak, dışarı çıkacağını belli ediyordu. Telefonu cebine sıkıştırarak, aşağıya indi.

Masaya kahvaltı için toplanmayı bekleyen ailesine bakarken, asla hüzün hissetmiyordu. Kendisini döven, aşağılayan ve buna izin veren herkesin yüzüne baktı Dilşah. En çokta kaçırdığı kız yüzünden, kendisine kefen giyindirecek adama baktı.

Adam...

Adam bile denilmezdi ona. Yüzünü ondan çevirdiğinde, bu evde bırakacağı hiçbir şey olmadığını gördü. Peki, gittiği yerde de böyle mi olacaktı. Bağırmak, haykırmak ve ağlamak istiyordu ve bugün son günüydü.

Dilşah zorla da olsa, birkaç lokma ağzına almıştı. Ağzında büyüyen lokmalarla uğraşırken, telefonuna gelen mesaj sesiyle irkildi. Gülümsemek istedi ama bunu belli etmeyecekti.

Telefonuna baktığında bilgilendirme mesajı olduğunu fark etmişti. Nedense bu canını daha çok sıkmaya başlamıştı. Sahi, neden canı sıkılmıştı ki? "En iyisi bu" diye içinden geçirdi.

Daha da yiyemeyeceğini anladığında, ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledi. Kimseye bir şey söylemek istemiyordu. Sadece kendi yerlerine gitmek istiyordu ve gidecekti. Son kez oraya gidecek ve vedalaşacaktı.

"Nereye" diye bağıran hatta kükreyen babasının sesini duyduğunda, olduğu yerde durdu Dilşah. Omzundan bakarak eğreti bir gülüşle baktı babasına. Diyeceklerini yutmak için yutkunduktan sonra derin bir nefes aldı.

"Akşama gelirim. Biraz hava almam ve yalnız kalmam gerekiyor. Malum son gecem ve yarın bana kefen giydireceksiniz" diyerek oradan hızla ayrıldı. Babası arkasından öfkelenmiş olacaktı ama Ateşoğlu kızı Köroğlu gelini olan Havin'in varlığı ile sessiz kalacaktı.

Dilşah hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Uzun uzun yürüdü. Ta ki, tanıdık anıların kokusunu alana kadar. Şehrin gözden uzak bir arazisinde, küçük bir kulübesi vardı Azat'ın ve Dilşah'la hep orada buluşurlardı.

Boş bir arazide ki tek katlı kulübenin 5 merdivenle çıkılan balkonu vardı. Her zaman merdivende oturur ya da balkonda bulunan mobilyalara otururlardı.

Dilşah, buraya her geldiğinde yaptığı gibi, kapının önündeki merdivenlere oturdu. Eskiden Azat içeride olur ve Dilşah'ın gelmesiyle dışarı çıkardı. Dilşah için çay demler, bazen de yemek getirirdi. Birlikte yemek yerlerdi.

İki aşığın tek buluşma yeri burasıydı. Dilşah sessizce anılara dalmışken, gözlerinden bir damla süzülüp yere düştü. Bu topraklar kahkahalarına alışıkken, ilk defa gözyaşları ile yıkanıyordu.

Bir süre ağlayan Dilşah, artık dayanamayarak çığlık atmıştı. Duyanların yüreklerini yakardı ama duyan yoktu. Görseler halini yürekleri parçalanırdı ama gören de yoktu.

Dilşah bir süre ağladığında, arkasından gelen adımlara döndü. Karşısında Azat'ı gördüğünde, şaşkınlığa uğradı. O an Hazar'ın "İhaneti asla affetmem" dediği aklına gelmişti.

Dilşah ayağa kalkmak istemişti ama Azat "Eski günlerin hatırına konuşmayacak mısın hanım ağa" diyerek Dilşah'a baktı. Ağlamıyordu ve kayıtsız görünüyordu. Dilşah duyduğu buz gibi sesle yerine oturdu.

Kalkacak ve konuşacak gücü yoktu. Sessizce Azat'ın yanından gidecek gücü bulmaya çalıştı. Azat'ın yanında bile Hazar'ı düşününce, kendisine kızmaya başladı. "Aramaması iyi oldu. Uzak durmak lazım beylerbeyinin oğlundan" diye içinden geçirdi.

Azat ise kendisine zulmeden düşüncelerden kurtularak, sevdiği kadına söylemek istediklerini düzene soktu. "O gece seni aradım Dilşah." Sevdiğinin adı nasılda içini yaktı Azat'ın.

"O gece açsaydın... Şayet o telefonu açmış olsaydın, bizim bir umudumuz olurdu. Kaçırırdım seni ama açmadın. Kapına gelmek istedim ama beylerbeyi tüm konağı sarmış. Bir tek sizin haberiniz yoktu veya vardı da ben yok zannettim." Azat duraksayarak konuşuyor ve derin nefesler alıyordu çünkü konuşmak çok zordu.

Dilşah sessizce dinlerken, gözlerinden yaşlar ardı ardına akıyordu. "Bilmiyorduk" bile diyemedi. Zaten deseydi de bir şey değişmeyecekti. Azat'ın ise duymaya ihtiyacı vardı ama dile getiremedi.

"Aslında okulun bitmesini bekleyecektim ama beklememeye karar vermiştim. Mezuniyetinde, sana evlilik teklifi edecektim. Senin de kabul edeceğini düşünüyordum." Azat cebinden yüzüğü çıkarttı ve aralarına bıraktı.

Dilşah yüzüğün güzelliğinde kahroluyordu. Azat kibar seven bir adamdı. Sertti, ağa olacaktı ama sevgisi, kibar bir beyefendiydi. Azat söyleyeceklerini söylemek istiyordu ama Dilşah ağlarken, daha da zorlanıyordu.

"Bekledim... Senden tek bir şey bekledim ama sen güle oynaya gelin olmuşsun. O adam sana kına yakılırken, içki içiyordu. Hâlbuki sen içki sevmezsin ki." Çaresizlik sesinden belli olurken, Dilşah Hazar'ın neden aramadığını anlamıştı.

Bu sürede telefonuna mesajlar gelmeye başladı ama Dilşah'ın eli bile gitmiyordu. Telefonunun çalması ve mesaj seslerinin ardı arkası kesilmiyorken, Azat durumu anlamış ve söyleyeceklerini hızlandırmıştı.

"O gece seni görmek istedim ama sen o adamla gittin. Dilşah yapmaz dedim izledim sizi ama yanılmışım. Kendini o adamın kollarına attığında, senin hakkında ne kadar yanıldığımı gördüm."

Flash Back

"Devamsızlık hakkın var mı?" Hazar'ın sorusuna ne diyeceğini bilememişti. Okulunu bitiremezsin diyen adam, bunları neden merak etmişti? Başıyla onayladı Dilşah. Hazar'a dönmeden yere bakıyordu.

"İlk hafta gitmezsin. Sonraki üç hafta da gidersin. Tezini verip mezun olunca, kısa bir tatil yaparız" diyen Hazar'a hızla gözlerini çevirmiş ve ne diyeceğini bilememişti.

Dilşah hızla yanındaki sandalyede oturan adama sarılmıştı. O kadar sevinmişti ki, ne olacağını bile bilmeden, sessizce sarıldı.

Onları uzaktan izleyen Azat, gözlerinden akan yaşları elinin tersi ile sildi. Gördüklerinin doğruluğunu anlamak istercesine bakarken, gerçek olduğunu anlayınca arkasını dönerek uzaklaşmıştı.

Dilşah ne yaptığını anlayınca, hızla geri çekilmişti ama Azat bunu görmemişti. Çünkü yüreği yanan Azat, hızla oradan uzaklaşmıştı. Kulübeye giderek, tüm zamanını orada geçirmeye başladı.

Azat o kulübede yasını tutarak, içindeki aşkı öldürmeye çalışmıştı. Öldüremeyeceğini anladığında da, o aşkla yaşamaya ama görmezden gelmeye alışacaktı.

Kına gecesinden dönen annesine gitmiş ve onun dizlerinde ağlamıştı. Ana yüreği oğluna dayanmayan kadın, çareyi yalanda bulmuştu. "Gelin çok eğlendi. Görende onu berdel değil zanneder. Gerçi beylerbeyinin oğluna gelin olmak herkese nasip olmazdı" diyerek oğlunun sevdasını dağlamıştı.

***

Azat yavaşça ayağa kalkarak, Dilşah'ın yanından ayrılmıştı. Dilşah hiçbir şey söyleyemediği adamın gidişini izlerken, gücünü toplayıp arkasından seslenecek kadar güç buldu kendisinde.

Hoşça kal...

Azat oradan ayrılırken, Ateşoğlu araçları da oraya geliyordu. Dilşah ise sessizce ağlamayı bırakmıştı. Artık sesli bir şekilde ağlarken, oraya gelen araçlara bile aldırmamıştı.

Susturamadığı gözyaşları arasından çığlıklar ve haykırışlar kopuyordu. Bir süre yanında oturan adama dönmeden ağlamasını sürdürdü. Hiç fark etmemişti Hazar'ın arabadan inişini, yanına oturuşunu ve adamları uzaklaştırışını.

Bir süre daha ağlamış ve artık kendisini daha rahat hissetmişti. Hazar adamlarına işaret vererek yakınlaştırmıştı. Dilşah'ın burada kimle olduğunu bildiği için, buradan bir an önce gitmek istiyordu.

Cebinden çıkardığı mendili, Dilşah'a uzatmıştı. Dilşah kendisine uzatılan mendili aldığında, eline değen kumaşı hissetmişti. "Bunu alamam Beylerbeyinin oğlu." Dilşah gözyaşlarını eliyle silmeye kalkışacağı sırada, Hazar onu durdurmuştu.

Hazar elindeki mendille, Dilşah'ın gözyaşlarını silmeye başlamıştı. Dilşah Hazar'ın yaptığı bu hareket karşısında şaşırsa da, olduğu gibi durmaya devam etmişti. Hazar, Dilşah'ın gözünden akan yaşları sildikten sonra ayağa kalkarak Dilşah'a baktı.

"Hadi gidelim" diyerek arabaya doğru dönmüştü. Dilşah ise istemiyordu. Yalnız kalmak ve son günü ağlayarak geçirmek istiyordu. Zira Ateşoğlu konağında ağlamasına bile izin verilmeyecekti.

Hazar ne kadar sakin görünüyor olsa da, arkasında bıraktığı kadına çok öfkeliydi. Onu burada o adamla bulmak, hayatta başına gelebilecek en kötü şeydi. Dilşah'a güvenini kaybetmesi an meselesiydi ama içinden bir ses buna izin vermiyordu.

"Asla gelmeyeceğim. Asla senin olmayacağım. Asla seninle bir olmayacağım." Dilşah'ın öfkeli sesi ile daha da öfkelenen Hazar, adamlarına Dilşah'ı arabaya bindirmesini emretmişti.

Adamların kolundan tuttuğu kadını, arabaya sürüklemesini izleyemiyordu. Hazar gözlerini kapatmış ve sadece seslere odaklanmıştı. Aklından silinmeyecek tüm sözleri aklına not ediyor ve uzak durmaya yemin ediyordu.

Dilşah direnmeye çalıştığı adamların ellerinde, arabaya doğru sürükleniyordu. "Bırakın beni... Bırakın" diyerek arabanın açılan kapısına gelmişti. Arabaya bindirilecekken, bileğinden tutan adamın sertliğine dayanamamıştı.

"Ah" diye haykırırken, adam elini çekmiş ve kapıyı kapatmıştı. Hazar hızla açtığı gözleri ile kadına döndüğünde, bileğini tutarak iki büklüm olan kadına bakıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, bileğinin acıdığını hissediyordu.

Tarifi imkânsız bir bilek acısı, Hazar'a kendisini hissettirmişti. Hızla araçtan inen Hazar, kafaları yerde olan adamlara döndü. "Kim" dediğinde, bir adam korku içinde öne çıkmıştı.

"Ağam affet. İsteyerek olmadı..." Adamın sözünü bitirmesine bile fırsat vermeden yanına giden Hazar, adamın elini tutmuştu. Tuttuğu eli sıkarken, adam acıdan diz çökmüştü.

Sıktığı eli kırmış ve adamı serbest bırakmıştı. "Aziz, bir araba bunu hastaneye götürsün ve sonra sürün bunu" diyerek indiği kapıya yaklaşmıştı. Kapısı açılan arabaya binerek, adamların binmesini bekledi.

Hızla buradan uzaklaşarak, söz gecesi oturdukları yere gittiler. O arazi bomboştu ama artık çiçeklerle döşenmişti. Mis gibi çiçek bahçesini görünce, Dilşah gerçekten gülümsemişti. Çiçekler arasında ilerleyen Dilşah, kendisini özel hissetmişti.

Geriye döndüğünde, Hazar ağa sandalyeye oturmuştu. Yanındaki boş sandalyeye oturmak için ilerlemeye başlamıştı. Hazar ağanın öfkeli bakışlarını gördüğünde, her şeyi bildiğini anladı.

"Sana ben ihaneti affetmem demiştim" diyerek Hazar ağa, çizgisini belli etmişti. Sesindeki soğukluk Dilşah'ın içini üşütürken, sesindeki sertlik titremesine neden oluyordu.

"Daha birkaç gün oldu ve sen... Sen bana ihanet ettin Dilşah." Hazar ağa cümlesini bitirirken, Dilşah'a bakıyordu. Hazar ağa bakışlarını çiçeklere çevirirken, o gece buraya çiçek ektirdiği anı düşünmüştü.

Flash Back

Dilşah hızla yanındaki sandalyede oturan adama sarılmıştı. O kadar sevinmişti ki, ne olacağını bile bilmeden, sessizce sarıldı. Bir anda da ne yaptığını fark ederek yavaşça geri çekildi.

Hazar bu anları şaşkınlıkla izlemişti. Ne yapacağını bilmeden, kızın kendisine sarılmasını izlemişti. Bir anlık içinde hissettiği hislere kızarken, yüzü yine korkunç duruyordu.

Hazar yanındaki kadını eve bıraktığında "Aziz o arazi çiçek bahçesine dönüşsün. İki gün sonra geldiğimde, çiçeklerle dolmuş olsun" diye emir vermişti. Çünkü hissettiği hisler, içinde çiçek açtırmıştı.

Kınadan önce oraya gitmiş ve dikilen çiçeklerin kendisine sarılan kadının içinde açtığı çiçeklerden, daha güzel olmadığına kanaat getirmişti. Zaten hiçbir çiçek, içinde açan çiçek kadar güzel olamazdı.

***

Bölüm Sonu

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.


Loading...
0%