Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.

Satırlar arasına yorumlar bırakalım.

Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.

Keyifli okumalar dilerim.

~~~~~~~~~~~~~

Üzerindeki altınları çıkardığında, sadece yüzüğü ile kalmıştı. Bir süre yüzüğün bakmış ve hayallerinin yıkılışına gözyaşı dökmeye başlamıştı. Gözünden akan damlalar, Dilşah'ın duyduğu adım sesleriyle çekilmişti.

Gözyaşları bile korkan kadının, hemen yüzünü silmesi lazımdı. Elinin tersiyle yüzünü silerken, Hazar içeri girmişti. Hazar'ın adım sesleri bile içini ürpertirken, kendisine doğru attığı adımlar daha da korkunç görünüyordu.

Hazar odaya girdiğinde makyaj aynasını yanında duran kadına doğru ilerlerken, kendisinden korktuğunu anlıyordu. Yaklaştığı kadının yanında, önce cebinden yüz görümlüğünü çıkarmıştı.

Cebinden çıkan seti Dilşah'a göstermiş ve aynanın önüne bırakmıştı. Sonra basındaki duvağı açarak, alnına öpücük kondurmuştu. Aslında bunu yapmayacaktı ama karşısındaki kadın onun karısıydı ve bunlara alışması lazımdı.

"Dilşah, seninle konuşmak istediğim bazı mevzular var. İstersen duşunu aldıktan sonra oturup konuşalım. İstersen şimdi de konuşabiliriz." Dilşah ise sessizce karşısında ki adama bakıyordu.

Duşa girmek için banyoya doğru ilerleyen Dilşah, üzerindeki gelinlikten kurtulmaya çalışıyordu. Sırtındaki iplerden kurtulamadı için, banyodan çıkmaya başladı.

Çok utanıyordu ama Hazar'dan yardım istemekten başka çaresi de yoktu.
Utana sıkıla banyonun kapısını açarak, kafasını banyodan çıkardı.

Hazar'ın telefonuyla uğraştığını fark edince, nasıl söyleyeceğini düşünerek Hazar'a bakıyordu. Keşke fark etseydi ama fark etmiyordu.

Hafifçe yalandan öksürmüştü. Hazar'ın bakışları bir an banyodan kafasını uzatan karısını buldu. Onun bu haline gülmemek için kendisini tutmuştu. Yüzüne soru soran bir ifade takınarak "Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Şey, ben... Ben sırtımı açamadım da... Yardım edebilir misin?" diye sorarken, gözünü yere doğru çevirmişti. Hazar yüzündeki gülümsemeye engel olmak için bayağı çaba sarf ediyordu.

Hazar yatağından kalkarak, banyonun kapısına doğru ilerledi. İlk defa bu kadar savunmasız görüyordu Dilşah'ı. Dilşah arkasını dönmüş, saçlarını öne doğru toplamıştı.

Hazar nefesini tutmuş, ipleri açmaya çalışıyordu. Gözleri karşısındaki kadının omuzlarına, açılan sırtına kayarken yutkundu. Gözlerini iplere çevirerek yaptığı işe odaklanmaya çalıştı.

Tüm ipler açılmıştı ama Hazar oyalanıyordu. İçindeki arzu ile savaşırken bir an kendisinde güç buldu. Arkasını dönerken gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Yutkunduktan sonra gözlerini açarak yatağa doğru ilerledi.

Dilşah banyoya girerken, içindeki tuhaf duyguyu görmezden geliyordu. Yaşadığı duygunun ne olduğunu anlamakta zorlanırken saçındaki tokalardan da kurtulmuştu. Sonunda kendisini duşa atmıştı.

Gözyaşlarını alıp götüren suya baktı bir süre. Hayat neden ona bu kadar acımasız davranıyorum ki? Sevgi görmediği ailesi, hor görüldüğü evi... Şimdi Ateşoğlu konağında kim onu sevebilirdim ki? Ailesinin sevmediğini kim sevebilirdi?

Dilşah duştan çıkmış, kendisi için hazırlanmış bornozu giyindi. Üzerine giyinmek için kıyafetlerini almadığını farkına vardığında, yüzü kızarmaya başlamıştı. Tekrar aynı sahneyi yaşamak, Hazar'a yanlış izlenim bırakmakla eş değer olabilirdi.

Dilşah bu haliyle çıkmayı düşünmüş ama hızla bu durumdan vazgeçmiştir. Bornozu dizlerine kadar geliyordu ve her yeri kapalıydı ama yine de yanlış anlaşılmak istemiyordu. Yanlış bir şeyde istemiyordu.

Bir çaresi olmadığından, kapıdan tekrar kafasını uzatmıştı. Hazar ise fark etmemiş gibi yaparak, telefonuyla ilgileniyordu. Kendisine nasıl sesleneceğini merak ederek, Dilşah'ı bekliyordu.

Dilşah seslenecek kelime bulamamış ve ismi ile hitap etmeyi uygun görmüştü. Sonuçta ailesinin yanında ismini kullanmak zorunda kalabilirdi. Derin bir nefes alarak "Hazar" diye seslendi.

Hazar ismini ilk defa duyuyor ve tekrar söylemesi için her şeyi yapabilecek gibi hissediyordu. O ana kadar Hazar isminin hiç bu kadar güzel olduğunu bilmiyordu. Yavaşça gözlerini kadına çevirdi.

Dilşah nasıl anlayacağını bile bilmiyordu ama aklına gelen fikirle yanakları daha da yanmaya başlamıştı. Kıyafet isteseydi iç çamaşırlarını da istemiş olacaktı. Yutkunarak aklına ilk gelen fikri dilinden düşürdü.

"Arkanı döner misin? Kıyafet almamışım." Hazar sessizce gözlerini kapattı. Kendisini kötü hissetmiştim. Ona zarar verecek değildi ve bornozuyla bile çıkmaya çekiniyordu.

Hazar bu durumu sessizlik içinde karşılarken, Dilşah hızla eşyalarını almıştı.
Hazar Dilşah'ın banyoya gittiğini anlayınca yavaşça gözlerini açtı. Açtığı gözünden koca bir damla yatağa düştü. Hazar gözlerindeki yaşı silerek, yemin etti.

"Andım olsun... Andım olsun. Dilşah bana gelene kadar ben ona adım atmayacağım. Bugün gözümden düşen bu damlanın acısını asla unutmayacağım. Sen bana gelmeden, asla sana gelmeyeceğim" derken gözünden süzülen yaşı sildi.

"sen gelmeden sana gelen ellerim kırılsın. Sen gelmeden sana gelen ayaklarım kırılsın. Sen gelmeden sana koşan kalbim dursun. Sen gelmeden sana bakan gözlerim kör olsun" diyerek yataktan kalktı.

Odanın büyük bir balkonu vardı. Balkona doğru ilerledi ve derin nefesler alarak kendine gelmeye çalıştı. Yaşadığı bu duygulara kızarak, kendisini toparlıyorum. İçini öfke ile doldurarak, Dilşah'a mesafeli davranmayı planladı.

Dilşah banyodan çıkarak odaya gelmişti. İçeri girdiğinde, balkonun kapısının açık olduğunu gördü. Hazar oradaydı ve derin nefesler alıyordu. Dilşah kendisi ile ne konuşacağını merak ettiği adama doğru yaklaşmak istedi.

Bir kaç adım atmıştı ki Hazar arkasını döndü. Yüzündeki sert ifade ile yerinde kalan Dilşah, sessizce Hazar'a bakıyordu. Hazar yavaş adımlarla içeriye doğru ilerliyordu. Dilşah ise onunla uyumlu, geriye doğru adım atıyordu.

Hazar Dilşah'ın geri gidişlerin aldırmadan içeriye girdi. Balkonun kapısını kapatarak, perdesini çekti. Dilşah hayretle izlediği adamdan uzaklaşarak koltuğa oturdu. Hazar ise biraz uzak bir şekilde yanına oturdu.

Hazar Dilşah'la konuşması gerekenleri konuşarak yatmayı planlıyordu. İçindeki acı ile baş etmek için derin bir nefes aldı. Dilşah ise Hazar'ın yüzündeki sertlikten korksa da bunu belli etmek istemiyordu. Ondan ne isteyeceğini merak ediyordu.

"Benimle bu odada ne yaşarsan yaşa, asla kimse bilmeyecek. Bu odadan çıkınca hep mutlu iyi bir ilişki içinde olduğumuzu düşünecekler. Ailemdir konuş ama aramızdaki hiç bir şeyden bahsetme. Gün gelir zararını görürsün." Hazar bakışlarını Dilşah'a çevirdi.

"Herkes seni bugün eşim oldun biliyor ve bu durum böyle kalacak. Dediğim gibi, bu odanın içinde olan, bu odadan dışarı çıkmayacak. Benden istediğin bir şey olursa, bunu bana söylemekten çekinme." Hazar ayağa kalkarak banyoya doğru yol aldı.

"Duş alıp yatacağım. Korkma sana dokunmayacağım. Zorla bir kadına dokunmak, bana yakışmaz." Hazar arkası dönük konuştuğu kelimeler bittiğinde, banyoya girmek üzereydi. Dönüp bakmaya bile tenezzül etmeden, duş almak için banyoya girdi.

Hazar sıcacık suyun altında, biraz daha rahatlamaya başlamıştı. Dilşah'ı anlamaya çalışıyordu ama bu kadar ağır olmamalı diye içinden geçiriyordu. Evet, etkilenmişti ama asla onu kırmayı düşünmüyordu.

Dilşah ise sürekli kendisini kırıyordu. Asla senin olmayacağım dediğinde, bunu bağırarak söylediğinde ve bugün... Aslında Hazar asla bunlara takılmadı. Hayatında da hiç bir kadınla işi olmamıştı ama Dilşah farklıydı.

İşi gereği bazen kadınlarla çalışırdı. Kendisine gösterilen ilginin de farkındaydı ama asla kadınlara yüz vermez ve mesafesini korurdu. Dilşah bu sınırı geçen ilk kadındı. Daha ilk günden, içinde bir şeyleri oynatmayı başarmıştı Dilşah.

Dilşah Hazar'ın banyoya girmenin ardından, odayı incelemeye başlamıştı. Odada kocaman bir yatak ve iki yanında komodinleri vardı. Spor bir dizayn ile döşenmiş odada, iki büyük dolap vardı. Odanın büyük bir balkonu ve balkon mobilyası vardı.

Odada üçlü koltuk ve ikili koltuk vardı. İki adet tekli koltukla birlikte, bir oturma alanı oluşturulmuş ve ortasına güzel bir orta masa koyulmuştu. Oturma alanının hemen yanında, bir kitaplık vardı ve bir sürü kitap bulunuyordu.

Dilşah dolaplara bakmak ve kendi eşyalarını incelemek istediğinde, her şey düşünülmüş bir kıyafet dolabı ile karşılaştı. Özel zamanlar, günlük VS her güne özel kıyafetler mevcuttu.

Dilşah kitaplığı göz atmak isteyip oraya doğru ilerlemişti. Kitaplara bakarken, Hazar belinde havlusu ile duştan çıkmıştı. Dilşah Hazar'ı görür görmez, kafasını çevirmişti. Hazar ise hiç bakmadan kıyafetlerini alarak banyoya gitmiş ve üzerini giyinmişti.

Odaya girerek direk yatağa giren Hazar, arkasını dönerek gözlerini kapatmıştı. Dilşah sessizce izlemiş ve Hazar'ın bu haline şaşırmıştı. Daha düne kadar ona ılımlı davranan adam, şimdi yüzüne bile bakıyordu.

Dilşah bunu ne kadar dile getirmese de kırılıyordu. Sessiz kalarak, kitaplara bakmaya devam etti. Kitaplıkta okumadığı birçok kitap vardı ve bu durum Dilşah'ın hoşuna gitmişti.

Eline aldığı bir kitabın sayfalarında gezindi eli. İçine bakınırken, kitabın başındaki not dikkatini çekti. "Mevsim Kaya'dan, Hazar Ateşoğlu'na. İyi ki doğdun ve iyi ki varsın..." Dilşah okuduğu yazıya bakakalmıştı.

Nottan aldığı gözleri, Hazar'ı buldu. Hiç onun tarafından bakmamıştı. Kitabı bırakarak koltuğa oturdu. Hiç düşünmediklerini, o gece düşünmeye başladı.

Dilşah kendisini Hazar'ın yerine koyarak yaşadıklarını görmeye çalıştı.
Bir film şeridi gibi gözünün önünden geçirdiği bir haftada, kendisi için çiçek ektirdiği koca tarlaya gülümsedi. Nasıl mutlu olmuştu ki böyle güzel çiçekler diktirmişti. Azat'la gördüğünde bile sakin kalmaya çalışmıştı.

Hâlbuki ihaneti kabul etmem demişti. Sakin kalmaya çalışarak Dilşah'ı dinlemişti. İhanet olmadığı için de sessiz kalmıştı. Azat'ın yaktığı kulübeye bakarken bile sessiz kalmıştı.

Ne çok durumu görmezden gelerek sessiz kalmış ve Dilşah'a saygı göstermişti. Hazar onun telefonunu almış yerine yenisini vermişti. Ailesi kızacak diye endişe ettiğinde, Hazar kapısına adam bırakmıştı.

Aslında Hazar onu düşünerek adımlar atıyordu. Dilşah ise kırdığını o an anlıyordu. Bağıra çağıra "Asla senin olmayacağım" demişti. Dilşah Hazar'ın kendisine kırılmış olabileceğini düşünüyordu ama bugün neden böyle sertti anlamıyordu.

Arkadaşının "Erkekler evlenince değişir" dediğini anımsıyordu. Üniversite arkadaşı evlilikten korktuğunu işte bu sözlerle anlatmıştı. Demek ki Hazar'da evlenince değişen biriydi.

Belki de sevgilisiyle ayrıldığı için üzgün olabileceğini düşünerek Hazar'ı anlamaya çalışıyordu ama içinde hiç hissetmediği başka bir duygu daha vardı. Dilşah bu duyguyu tanımadığı için anlayamıyordu.

Kendisine yastık alarak koltuğa bıraktı. Üzerine örtmek için bir ince battaniye bulmuştu. Koltuğa kırılarak kendisini sabaha hazırladı. Ateşoğlu konağında kendisini bekleyen sabahı merak ederek gözlerini kapatmıştı.

Uykunun onu tutmaması, sabah çarşaf istemeye geleceklerini bilmesindendi. Bu gurur kırıcı adetten ne kadar nefret etse de, elinden gelen bir durum yoktu. Beylerbeyi konağında da bu adetlerine olabileceğini düşünüyordu dönüp duruyor ama uyuyamıyordu.

O kadar çok dönmüştü ki artık yorgun hissediyordu. "Acaba çarşaf isteyecekleri zaman ne yapacaksın Hazar ağa. Keşke bana da söylesen de, bende uyuyabilsem" dediğinde Hazar'ın uyuduğunu düşünüyordu.

"Benim odamdan çarşaf isteyecek adam, daha anasının karnından doğmadı Hanım Ağa" diye cevap verdiğinde Dilşah, bir an korkuyla sıçradı. Uyuduğunu düşündüğü adama bakıyor ama gözleri kapalı haliyle uyuyan birine benziyordu.

"Şimdi oradan kalk ve yatağa gelip uyu. Korkma insan yemiyorum." Hazar'ın sözlerine cevap arıyordu. Hazar ise sessizce yatıyor ve Dilşah'ın cevabını bekliyordu.

İçten içe gelmesini istiyordu çünkü ona gidemeyecek yeminler etmişti. Kendisi gelmedikçe de, ona gitmeyecekmiş.

Gitmeyecek ve gel demeyecekti. Dilşah ise Hazar'ı yanlış anladığı için gitmeyecek ve umut vermeyecekti.

Dilşah sessizce Hazar'a bakıyor ve sevgilisinden ayrıldığını düşündüğü için sessiz kalıyordu.

Hazar sessizliğin uzamasından rahatsız bir şekilde kıpırdandı. Dilşah ise gözlerini kapatmış ve uyuma numarası yapmaya başlamıştı.

Hazar gözlerini açarak Dilşah'a baktığında, uyuduğunu görmüştü. Yataktan kalkarak Dilşah'ın yanına doğru ilerledi. Dilşah'ın kıpırdayan kirpiklerine gülümsedi.

Dilşah'a giden ayaklarına ve ona uzanan ellerine olan yeminini hatırlayınca sessizce yatağına girdi. Dilşah'ın koltukta yatan bedeni, Hazar'ın ruhuna ağır geliyordu. Bütün gece gözleri kapalı bir şekilde uyanık kaldı.

Dilşah ise numaradan kapattığı gözlerini, bir süre sonra uykuya teslim etmişti. Uykunun tatlı kollarına düşerken, sabahı ve çarşafı unutmuş ve Hazar'ın söylediklerine güvenmişti.

Bölüm Sonu

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.


Loading...
0%